Şiir, Sadece: 2016-06-19

25 Haziran 2016 Cumartesi

Vazo

Kartaca'dan dönen bir Fenikeli,
Kimden ilham almış, ne maharetle,
Hangi topraktan ve hangi aletle,
Nasıl da yaratmış sanatkar eli?

Uzun yolculuktan dönerken geri,
Gözleri fer alıp sudan, ateşten
Vazoda meze etmiş batan güneşten
Akdeniz'e vurup solan renkleri.

Bir kasırga gibi geçen asırlar
Mezar olup şana, servete, taca;
Yıkıldı Fenike, yandı Kartaca;
Konuştu karanlık ve dilsiz sırlar.

Vazo, hayalinde eski ihtişam,
Tadıyor, renginde parlarken kini,
İşe yaramadan durmak zevkini.
Zamandan alıyor böyle intikam.


Ali Mümtaz Arolat
Hayal İkliminden Dönen Diyor Ki

Ölüm ve Unutulmak

Bir gün kışı hatırlatan bir akşam
Ruhumda son kalan mana uçacak,
O gün dinlenecek vücudum ancak,
Kulaklarım kurşun ve gözlerim cam.

Birden örtülecek önümde dünya
Bir anda silinip yakın uzaklar
Beni tahtalara uzatacaklar;
Bitecek yaşamak, bu yarım rüya.

Her dakika biraz daha kırılan
Kalbim parçalanmış, yazık, içimde.
Artık ıstırap yok, artık içimde
Çöreklenmeyecek her gün bir yılan.

Kapatacak bana aşina bir el
Gözlerimi kesik hıçkırıklarla
Oh, kalbe batmayan bu kırıklarla
Her yasa yabancı kalmak ne güzel! ..

Seneden seneye ve ağır ağır
Gömüleceğim ben de ine ine
Hareketsiz ve kör, dilsiz ve sağır,
Boş bir karanlığın derinliğine.


Ali Mümtaz Arolat

Leylekler

Bu akşam sonbahar ne kadar serin;
Geceyi hasretle bekliyor zaman.
Üstünde hasretle leylekler uçan
Beyaz perdeleri indiriverin.

Masamda düşünen eski lambayı
Yakmayın, odamız karanlık dursun;
Gecenin ufkundan yükselen ay'ı
Görelim, perdemiz üstüne vursun.

Perdemiz üstünde uçan leylekler
Şimdi ay vurunca, yabancı, uzak
Mavi bir iklimden kanat çırparak
Geçen leyleklere benziyecekler.

O zaman unutup aşkı, hevesi,
Neşeyle çarparken yorgun kalbimiz,
Göğsümüzden kopan bu coşkun sesi
Kanat seslerine benzeteceğiz


Ali Mümtaz Arolat

Bir Gemi Yelken Açtı

Bir gemi yelken açtı hayal iklimlerine,
Civarından çığlıkla yorgun martılar kaçtı
Rüzgâr sürüklenirken derinlerden derine;
Hayâl iklimlerine bir gemi yelken açtı.

Beyaz yelkenlerinde ölgün bir kızıllığın
Titrek son akisleri dalgalandı belirsiz;
Toplanırken göklerde bulutlar yığın yığın
Hırçın bir fırtınayı düşünüyordu deniz.

Ufuklarda solarken altın şafak gülleri
Yabancı âlemlerden sâadetler, emeller,
İhtiraslar bekliyen kimsesiz gönülleri
Gizlice sıkıyordu kızgın demirden eller.

En katı yüreklinin bile bu sabah iki,
Üç damla yaş kurudu solgun yanaklarında;
Açılan yolcuların hepsi hissetmişti ki
Bugün de erişilmez o diyâra, yarın da...

Mâdem ki o iklime erişmeye imkân yok,
Neden böyle vakitsiz enginlere çıkışlar?
Bulutlar toplanıyor, ufukta dalgalar çok,
Kış geliyor, yelkenler emin bir yerde kışlar!

Yolcular diyorlar ki: -Erişmek ümidi az;
Biliriz dalgaların her biri bir mezarlık.
Belki de içimizden hiçbiri ayak basmaz,
Lakin yolunda ölmek, bu da bir bahtiyarlık!

Ufkun dört duvarına kanadını vurarak
Rüzgâr sürüklenirken derinlerden derine,
Gümüş yelkenlerini yüksekten savurarak
Bir gemi yelken açtı hayal iklimlerine.


Ali Mümtaz Arolat

24 Haziran 2016 Cuma

Duymayan Kadına

Topla eteklerini yerlere sürünmesin
Rüzgâra cilvelenen tülleri görünmesin
Köşede kar içinde can veren çocuklar var…

Süzülerek çıkarken bir barın kapısından
Haberin yok yurdumun eleminden, yasından
Köşede kar içinde can veren çocuklar var…

Yerlere pırıltılar aksederken dizinden
Karlar göz göz olmuştur bir gözyaşı izinden
Köşede kar içinde can veren çocuklar var…

Tahammülüm yok artık çiçeklere, tüllere
Yükselen gururunla indir başını yere
Köşede kar içinde can veren çocuklar var…


Şükufe Nihal
Gayya
1930

Akşam

Akşam, bir dua gibi derin, içli bir akşam 
Kalbimi dolduracak ellerimi uzatsam 
Ellerimi uzatsam eriyecek saçlarım 
Demet demet gufranla dolacak avuçlarım. 

Yarasalar uçarken alaca karanlıkta 
İçimden de taşıyor akşam gibi bir dua 
Akşam gibi bir dua, ince, tatlı, yumuşak... 

Ah, böyle ölmeliyim akşamla sarmaşarak... 


Halit Fahri Ozansoy

Balkonda Saatler XII

Ay bir lotüs, kocaman... düşmüş bir berraklığa...
Gök parlıyor durgun bir göl gibi saf ve şeffaf.
Işık dalgalarıyla yıkanıyor her taraf.

Ay, balkonda başını dayadı parmaklığa
Uyuyor...Uzakta bir saat çaldı: Bir... iki!...
Billûr bir hıçkırıktır bu sesin içindeki.

Ay, ışıkla süsleyip örümcek ağını
Minyatür bir cibinlik astı dışardaki cama.
Ses yok...yalnız yukarda, damda bir miyavlama!

Ay, odaya düşürdü solgun bir yaprağını:
Lambasız bir masanın üzerinde şimdi süs
Bir vazonun içinden parıldayan bu lotüs.


Halit Fahri Ozansoy

23 Haziran 2016 Perşembe

Balkonda Saatler III

Arka mahallelerde kızgın bir yaz öğlesi!
Tabak tıkırtıları duyuluyor evlerden...
Uzakta bir satıcı, yahut çocuk sesi...

Susuzluktan bunalmış uçamazken serçeler,
Tozlu sokaklar gibi tutuşup alevlerden
Bodur ağaçlar ile bomboş kalmış bahçeler!

İşte karşıkini de güneş çerçeveledi:
Demin duvar dibinde uyuklayan bir kedi
Sıyrılıyor yavaşça mutfağın loşluğuna...

Bayıltıyor hararet otu, taşı, böceği;
Fazla güneş içmiş de ortada ayçiçeği
Ayaküstü uğramış ışık sarhoşluğuna!


Halit Fahri Ozansoy

Aruza Veda

İlk hasretiyle gençliğimin ilk elemleri
Ey paslı tellerinde gülen, ağlayan aruz
Ey eski dost yâd edelim eski demleri
Madem ki son sadânı dağıtmış, yorulmuşuz!

Anlat alevli bir çölün üstünde ansızın
Billur sesinle hıçkırarak doğduğun günü.
Binbir diyarda binbir ilahi güzel kızın
Anlat nasıl terennümün inletti gönlünü.

Neydin gönülde, şimdi ne oldun zavallı sen
Hıçkır benim de bari bu son gizli nalemi.
Timsalin asumanda ziyalarla işlenen
Bir pembe gül mü, yoksa bir altın piyale mi?

Akşam gruba karşı tüten bir buhurdanın
Hüznüyle şahit olma nihayet zevaline.
İran yoluyla Zühre tâcın, nağme kervanın
Şâhane geldiğin gibi şâhane git yine.

Biz şimdi başka bir ahenge bağlıyız:
Aşk sazıyla geldi erenler bu meclise
Yalnız bugün senin gibi ölgün sadâlıyız
Zira bu saz da parçalanır gülmek istese.

İncitmeden rübabını insafsız ellerin
Zalim temaslarıyla zamanın sitemleri
Ah ayrılırken, inleyerek paslı tellerin
Ey eski dost, yad edelim eski demleri...


Halit Fahri Ozansoy

Hatıra

Geçsin günler, haftalar,
Aylar, mevsimler, yıllar...
Zaman sanki bir rüzgar
Ve bir su gibi aksın...

Sen gözlerimde bir renk
Kulaklarımda bir ses
Ve içimde bir nefes
Olarak kalacaksın...


Enis Behiç Koryürek

22 Haziran 2016 Çarşamba

O, Beyaz Bir Kuştu

O, beyaz bir kuştu, uzun kanatlı;
Ardında ışıktan bir iz bıraktı.
Yek gibi dağları aştı bir atlı,
Arada bir engin deniz bıraktı.

Uzaktan gelirken derin akisler,
Kapadı geçtiğim yolları sisler.
Tutuştu içimde birikmiş hisler;
Gönlümü o kadar temiz bıraktı.

O, beyaz bir kuştu ak kanatlıydı;
Yel gibi dağları aşan atlıydı;
Hayâldi, hayâlden bile tatlıydı;
Ne ışık bıraktı, ne iz bıraktı


Orhan Seyfi Orhon

Veda

Hani, o bırakıp giderken seni
Bu öksüz tavrını takmayacaktın?
Alnına koyarken vedâ busemi,
Yüzüme bu türlü bakmayacaktın?

Hani, ey gözlerim bu son vedâda,
Yolunu kaybeden yolcunun dağda,
Birini çağırmak için imdada
Yaktığı ateşi yakmayacaktın?

Gelse de en acı sözler dilime,
Uçacak sanırım birkaç kelime...
Bir alev halinde düştün elime,
Hani, ey gözyaşım akmayacaktın?


Orhan Seyfi Orhon

Vasiyet

Dostlarım, toplanın öldüğüm zaman;
Riyayı, o günlük bir yana atın!
Tutunuz tabutumun bir kenarından;
Bir derin çukura beni fırlatın!

Kalınca büsbütün sizden uzakta,
Vücudum çürürken kara toprakta,
Uzanın rahatça sıcak yatakta
Yaşamak gururu içinde yatın!

Yüzyüze getirmez bizi asırlar,
Meydana vurulsun saklanan sırlar
Sayılsın şahsıma ait kusurlar.
Korkmayın içine yalan da katın!

Anlayım kimlermiş dost sandıklarım;
Muhabbetlerini kıskandıklarım?
Anlayım ne boşmuş inadıklarım;
Şu yalan hayatı bana anlatın!

Dostlarım, anmayın artık adımı!
Siliniz gönülden eski yadımı!
Kırınız, sonuncu itimadımı:
Ölünce bir daha beni aldatın!


Orhan Seyfi Orhon

21 Haziran 2016 Salı

Diyorlar

Ölürsem yazıktır sana kanmadan
Kollarım boynunda halkalanmadan
Bir günüm geçmiyor seni anmadan
Derdine katlandım hiç usanmadan
Diyorlar: "Kül olmaz ateş yanmadan
Denizler durulmaz dalgalanmadan!"

Saadet benziyor boş bir seraba
Düşüyor her seven gönül azaba
Gelmiyor çekilen dertler hesaba
Diyorum: "Sebep ne bu ızdıraba?"
Diyorlar: "Kül olmaz ateş yanmadan
Denizler durulmaz dalgalanmadan!"


Orhan Seyfi Orhon
Gönülden Sesler

Anadolu Toprağı

Senelerce sana hasret taşıyan
Bir gönülle kollarına atılsam.
Ben de, bir gün, kucağında yaşayan
Bahtiyarlar arasına katılsam.

Bu bakımsız, en kuytu bir bucağın
Bence İrem Bağı gibi güzeldir.
Bir yıkılmış evin, harâb ocağın,
Şu heybetli saraylara bedeldir.

Kadîr Mevlam, eğer senden uzakta
Bana takdir eylemişse ölümü;
Rahat etmem bu yabancı toprakta,
Cennette de avutamam gönlümü.

Anladım ki: Sevda, gençlik, şeref, şan...
Asılsızmış şu yalancı dünyada.
Hasretinle yâd ellerde dolaşan
Hızr'ı bulsa yine ermez murâda.

Yalnız senin tatlı esen havanda
Kendi milli gururumu sezerim.
Yalnız senin dağında, ya ovanda
Başım gökte, alnım açık gezerim.

Hürüm derim, eskisinden daha hür,
Zincirinle bağlansa da ayağım.
Şimdikinden daha ferah görünür,
Zindanında olsa bile durağım.

Bir gün olup kucağına ulaşsam,
Gözlerimden döksem sevinç yaşını.
Sancağının gölgesinde dolaşsam,
Öpsem, öpsem toprağını taşını!


Orhan Seyfi Orhon
Gönülden Sesler

Sokak Feneri

Ölü bir camdan ağlayan korku
İnliyor serserî ve boş geceye;
Kaldırımlar bütün sükût, uyku...

Her duvar, her kovukta şimdi niye
Bir büyük göz niyâz eder, ağlar
"Bitsin artık bu gizli şüphe!" diye?

Korkarım...Saklanır heyulâlar...
Bana der: "İşte bir sahîfe oku,
Sarı gölgemde hasta kalbin var!"

Ölü bir camdan ağlayan korku...


Ali Canip Yöntem
Geçtiğim Yol

20 Haziran 2016 Pazartesi

Tercih


Dünyada ne ikbal ne servet dileriz

Hatta ne de ukbada saadet dileriz

Aşkın gül açan bülbül öten vaktinde

Yaranla tarab yar ile vuslat dileriz.


Yahya Kemal Beyatlı
Rubailer

Ses


Yarap ne müsavatı ne hürriyeti ver

Hatta ne o yoldan gelecek şöhreti ver

Hep neşve veren aşkı terennüm dilerim

Yarap bana bir ses yaratan kudreti ver


Yahya Kemal Beyatlı
Rubailer

Sana

Bu karda son krizantemler artık ölmüştür.
      Bütün soğuktan ölür
Şikeste dalların üstünde titreşen kuşlar.
      Dışarda her yer kar ...
Bu kış semasının üstünde ay da buz tutmuş.
      Uzakta bir baykuş
Beyaz mesafeye meş'um ü nagehan uludu ...
      Ziyadeleşti buğu
Şu ince camların üstünde ... Ey kadın gelme ...
      Hayır ... Sakın gelme .. .
Bak akşam oldu, ocak söndü, lamba yok, boş oda;
      Dışarda yollarda
Kalan köpekleri rüzgarlar işte donduruyor ...
      Ve bir saat vuruyor
Uzakta ... bak ... gece geç, şimdi nısf-ı leyi oluyor;
      Bu yolda gelmek zor;
Ayakların yorulur, dizlerin üşür, gelme
      Bu boş kalan evime ...


Emin Bülent Serdaroğlu
Soğuk Geceler