Şiir, Sadece: 2017-10-15

21 Ekim 2017 Cumartesi

Bir Yolda Gidiyorum

Bir yolda gidiyordum
ansızın gördüğümde Ölümü.
Dostum! diye, bana seslendi,
ama hiç cevap vermedim,
ama hiç cevap vermedim;

Ölüme, evet, baktım ona,
ama hiç cevap vermedim.
Beyaz bir zambak vardı elimde,
ansızın gördüğümde Ölümü.
Zambağın! diye, istedi benden,
ama hiç cevap vermedim,
ama hiç cevap vermedim;
Ölüme, evet, baktım ona,
ama hiç cevap vermedim.

Ayy! Ölüm,
bir daha görürsem seni,
konuşmak için görürüm, evet,
bir dost gibi:
öpüşümle, elinin üzerindeki,
bir dost gibi;
ben devinimsiz ve güleç,
tıpkı bir dost gibi.


Nicolas Guillen
Çeviren: Özdemir İnce

Ama Hiç Olmazsa Görebileyim Seni

Doğruysa beni öldürmek istediğin,
bekleme sakın uyumamı:
tekrar uyanamam.

Ölüm, ayy!
aynı zamanda ölü ve uykuda olmak,
ne ölmektir bu ne de düş görmek,
ne anıdır ne de unutuş.
ölüm, ayy!
aynı zamanda ölü ve uykuda olmak.

Şafak sökerken öldür beni,
ya da geceleyin, nasıl istersen;
ama hiç olmazsa
elini görebileyim;
ama hiç olmazsa
tırnaklarını görebileyim;
ama hiç olmazsa
görebileyim gözlerini,
ama hiç olmazsa görebileyim seni.


Nicolas Guillen
Çeviren: Özdemir İnce

Garcia Lorca'nın Zamanı

Sümbülleri, mumları düşlüyordu Federico,
Zeytinleri, karanfili, soğuk ayı düşlüyordu.
Düş görüyordu Federico, ilkyazın Granada'da.

Acı bir yalnızlıkta dinleniyordu,
belirsiz limonların ayak ucunda,
ezgi içre yatmış, yok kıyısında.

Yüksek gece, pırıltılı yıldızlar ekili,
sürüyordu uzun saydam kuyruğunu
bütün yollar üzerinde.

"Federico" diye bağırdı birden
ayak sürüyerek geçen çingeneler,
elleri hareketsizdi, elleri bağlı.

Oh! nasıl bir ses kükrüyordu kansız damarlarında!
Nasıl bir yalım alevlendiriyordu
soğuktan titreyen vücutlarını!
Nasıl yumuşacıktı adımları ah nasıl!

Yürüyordu gecenin örttüğü yeşil gölgeler:
duyulur da gidiyordu yalınayak, peşleri sıra
o sert, omurgasız yolda.

O zaman Federico, yıkanmış ışıklarla,
- Düş gören Federico, ilkyazın Granada'da - 
ay, karanfil, mum ve sümbüller taşıyarak
güzel kokulu sıradağlar arasından


Nicolas Guillen
Çeviren: Özdemir İnce

Selamlarım Şiiri

Güzel bir kadını selamlayan
Şövalye gibi ben de
Selamlarım şiiri kalemimle.
Ve tıpkı bir dövüşe girer gibi
- Çalışma öncesinde -
Delici bir mızrağa
Dönüşür kalem.
Tutku küheylanı gemlenmiştir
Pelerin omuzlarda
Ve ben, vahşi hayvan eğitmeni
Solgun bir yüzle
Selamlarım şiiri.
Ve hemen ardından
Bir matador gibi
Girerim arenaya
Kudurgan boğa, boynuzlarıyla
Delsin diye karnımı;
Ve bu yüce gösteriyle esinlenmiş -
Dünya, banarken beyaz ekmeği kırmızı şaraba
Ve kanı çekilmiş, soğuyan vücudumla
Uzaklaşırken ben
Yeni doğanların tutuşur bakışları ...
Ve denizler plajlara
Yeni kumlar bırakırken,
Yeni kanatlar çıkarken
Yumurtalardan kuytu yuvalarda,
Kaplan eniklerinin keskinleşirken
Köpek dişleri ve meyve yüklü ağaçlarda
Belirirken narin yapraklar
Tıpkı doğa gibi şiirim de
Gelişecektir; ve onun ardı sıra ben.
Kim ki bu güzel dünyadan
Bir yakınmayla söz eder sadece
O kör ya da ödlektir ...


Jose Marti
Çeviren: Ataol Behramoğlu

20 Ekim 2017 Cuma

Aynı Yalınlıkla Ölmek İsterim

Aynı yalınlıkla ölmek isterim
Kırda bir çiçek gibi sakin, gösterişsiz.
Mum yerine yıldızlar parlasın üstümde
Yeryüzü uzansın altımda sessiz.

Ben aydınlık ve özgürlük delisiyim
Varsın hainler gizlensinler soğuk bir taş altında
Dürüstçe yaşadım ben, karşılığında
Yüzüm doğan güneşe dönük öleceğim.


Jose Marti
Çeviren: Ataol Behramoğlu

Ölen Bir Köylü İçin Ağıt

Bilmiyordun okuyup yazmayı,
fakat bir dildi elindeki sabah,
ve öylece anlatıyordun toprağı,
sesin tatlılaşıyordu, biraz daha.
Yüreğin, su ve rüzgar
bir ırmakla akıp gidiyordu sanki.
Ve yoğunlaşıyordu sözün havada
ve sevincini yansıtıyordu ışık.
Bir gün, neden ve niçin, bilemeden
geliverdi ölüm
ve alıp götürdü yaşamını.
Gök kaldırmıştı başını
sesleniyormuş gibi sana.
Ve tatlıydı gözlerin, daha güzeldi ufuklardan,
bir dost bakışı vardı ölü gözlerinde.
Ve sonra
bir tohum ekildi toprağa:
suskunluğun, bir ağaçla örtüldü,
silindi böylece izleri ölümün.
Üstündeki kökler sürdürüyor şimdi yaşamını.
Dallarda senin soluklarını dinliyorum.


Eduardo CoteLamus
Çeviren: Muzaffer Uyguner

Zordur Kişinin İşi Gücü Zor

"Vivir es alga a lo que nos habiamos acostumbrade"
Alıştığımız bir şeydi yaşamak. 
Cahit Sıtkı TARANCI


Zordur kişinin işi gücü, zor.
değil mi Sergio? Yaşarız hak etmesek de:
aşk olur bazen nedeni bunun
saatlerimizi umutla doldurur
ve inancı yağmurun geceye ettiğini edip
tarifsiz hüzünlere boğar bizi
Bazen de sivri bir kılçık olup gelir acı
göğsümüze saplar direksiz bayrağını:
ve işte o zaman hatırlarız
yitirdiğimiz mutluluğu.
Bazen de hayat, o bilinmeyen kıvrımlarında
pırlantalar gibi sak1adığı iyiden güzelden ne varsa
şımartırcasına yağdırır üstümüze,
çarçur ederiz, tıpkı çocuklar gibi
bilmeden hiç, bir gün yerinden yurdundan olmuş
o ilk kişi gibi bizi de hayat
yanımıza arkadaş diye yalnızlığı katarak
bırakabilir ortada, bir gece karanlıkta.

Zordur kişinin işi gücü, zor.
değil mi Sergio? Yaşarız ve hak etmeyiz,
unuturuz, unutulmuş olmanın acısını çekeriz.
çapraşık labirentlerde kayboluruz,
bazı bazı aşk olur kurtarıcımız.

Ne var ki sonunda ölüm
son noktayı koyar kanımıza
o zaman çaresiz, ölürüz
hak etmesek de ölümü!


Oscar Echeverri Mejia
Çeviren: Beki. L. Bahar

19 Ekim 2017 Perşembe

Taş

Ey taş! Ey, zavallı taş!
Ne zamandır uyuyorsun
böyle, hangi çağdan bu yana.
Niçin yaşadın kendi içinde?
Ey taş! Ey zavallı taş!
Bekleyip duruyorum
yeni bir adımın beklenen gününü,
uzun uykundan silkineceğin günü.
Ne güzel olacak o gün seni görmek.
O anda sen,
ayaklarını kımıldatıp
yavaşça, kaldıracaksın başını
şaşırmış insanlara karşı
ve başlayacaksın sürünmeye yerde.


Luis Vidales
Çeviren: Muzaffer Uyguner

Sayılar

IX

Ne cılız bir yaşam sürüyor
balıkçı kız...

Kirli, kokuyor,
paçavralar içinde,
boyuna bağırıyor,
nerdeyse bayılacak.

Hasta bir kız.
Yüzü ne kadar soluk!

Ne hüzünlü gözleri var,
Külrengi martılar gibi
mavi gözleri.
Ah, balıkçı kız, balıkçı kız,
balık satıcısı kız!


XXI

Tarlalar.
Sürüler.
Dağlar.
Güneş, rüzgar, su.

(Akıyor ırmaklar
başıboş,
mırıldanarak
kır çiçeklerine şarkılarını.)

Bir çocuk gülüyor.
Şarkı söylüyor bir ihtiyar.
İki genç köylü öpüşüyor
göğün altında.
Oturdum
bu şiiri yazdım
yeni bir yaşam uğruna.


XXVI

Yitirdim kunduralarımı
büyük Sula Vadisi'nde.

Irmaklardan geçtim,
uyuyan köprülerden,
ayın pelerini altından.

Muz korularının hışırtısına,
pumaların kükreyişine,
caramba! geliyorum.

Geliyorum işte, yalınayak,
San Pedro Sula'ya.


XXX

Otellere bakıyorum
bir iş bulayım da karnım doysun diye,
yok.

Çarşı-pazar bırakmıyorum
orada da aynı:
yok.

Bütün sokakları dolaşıyorum,
yerlerde
bir sözcük bile yok.

Yok. Yok. Yok.


Constantino Suasnavar
Çeviren: Ülkü Tamer

Kara Cevher

Güneş kurutunca yerlilerin terini
Ve altın tutkusu ansızın pazar yerinde
Kurutunca son damlasını yerli kanının
Yoklara karışınca madenlerde son yerli
Afrika'nın kas ırmağına başvurma vakti geldi
Yoksulluk nöbetinin değişmesi gerekti artık
Akın başladı
O zengin ve sonsuz kara et yığınına
Soluk soluğa koşu başladı
Öğle ışıltısına karaderilinin
Ve kazmaların sesiyle çınladı toprak
Kara cevhere iniliyordu
Çalışmaya başladı kimyacılar bu madenden
Yeni ve değerli bir bileşik yaratmak için
Senegallilerden yapılma tencereler istedi kadınlar
Antillilerden yapılma çaydanlıklar istedi
Kara kandan dökülmüş çanlar düşledi papazlar
Ve Noel Baba yılbaşında armağan dağıtırken
Kara kurşun askerler koşmayı düşündü kızağına
Yiğit subaylar kılıçlarını
Bu madenle bilemeyi kurdular
Kazma vuruşlarıyla sarsıldı toprak
Halkımın içlerine inildi
Kas yatağına inildi karaderilinin
Yüzyıllar boyunca nice derinliklerden
Şaşırtıcı gücü çıkarıldı zenci soyunun
Ey cevher - halkım benim
insan kırağısının sonsuz damarı
Nice korsanlar sapladılar hançerlerini
Kuytu karanlıklarına gövdenin
Ve ışıklı yollarında nice yağmacılar
Bitkileri biçerek ilerlediler
Yaş gölleri yarattılar arka arkaya
Ey, tepeden tırnağa talan edilmiş halk
Dünyanın büyük pazarlarını doyurmak için
Sabah altındaki toprak gibi
Altüst edilmiş insanlar
Gövdenizin gizli gecesine saklayın ateşinizi
Kimse toplar ve altın sikkeler dökemesin artık
Öfkenizin kara selinden yaratılmış madenle


Rene Depestre
Çeviren: Ülkü Tamer

18 Ekim 2017 Çarşamba

Gine

Uzun yolunda Gine'nin
Ölüm sırtlamış seni
Dallara bak, ağaçlara, ormana
Kulak ver, nasıl esiyor rüzgar
saçlarında sonsuz gecenin.

Uzun yolunda Gine'nin
Ataların bekliyor seni
Bekliyor yol boyunca
Konuşuyorlar
Derelerde bir şakırtı
kemik boncuklar gibi.

Uzun yolunda Gine'nin
Törenlerle karşılamayacak seni kimse
Kara adamların kara ülkesinde:
Kuş seslerinin yırttığı göğün altında
Su gözünün başında
çürüyen ışığa açılıyor ağaçların kirpikleri,
Sessiz bir köy bekliyor seni
Kulübesi bekliyor atalarının, kara bir taş,
başını o taşa koyup dinleneceksin.


Jacques Roumain
Çeviren: Ülkü Tamer

Tamtamlar Çalınırken...

Gölgelerde titrer yüreğin
tedirgin sulara yansımış bir yüz gibi
O eski görüntü yükselir gecenin kuyusundan
Duyarsın geçmişin tatil büyüsünü:
Alır götürür seni kıyılardan bir ırmak
Geçmişinin doğasına sürükler.
Sevda türküleri gelir kulaklarına
Ve tamtam sesleri dağlarda
bir zenci kızın göğsü gibi inip kalkar.

Yüreğin orada işte, o fısıldayan suda,
atalarının eğildiği sulardadır,
Dalgalara karıştırır gizli kıpırtılar seni,
Ve senden bir melez yaratan beyaz
kıyıya tükrük gibi atılmış bir köpüktür şimdi.


Jacques Roumain
Çeviren: Ülkü Tamer

Gidelim Yurdum

Özgürlük yurdumla buluştu bir gün
Sabahın başladığı kavşakta yeniden
Umut çiçekleriydi ellerinde çocukların
Bir gizli güçle uyanan her başakta
Yürüdü yüce yurdum ben tuttum ellerinden.

Senin için haykırdım geleceğin türküsünü
En saygın öyküleri sana adadım
Sen göresin diye sundum gözlerimi
Gencecik ölüler senin için can verdiler
Bayrağı götüren o kutsal dirençti
Geldiler dağlardan geleceğe yüceldiler

Anmak adını yaşamak gibiydi
Üzgülerden, acıdan, işkenceden bir anı
Kavramların çoğalttığı bir ulu ülküde
Her gülümseyişle direncimi bileyin.

Sen gündoğumlarının uyandığı çizgisin
Ağrılı gecelerden yorgun düşen savaşçı
Sevgisin sen, sen yücesin, yurdumsun sen
Satılmış kalemlere direnen gücümsün
Korkusun işbirlikçilere, zorbalığa yenilgisin
Senin adınla gönenir başkaldırı.


Otto Rene Castillo
Çeviren: Engin Aşkın

17 Ekim 2017 Salı

Gel Yürüyelim Yurdum

Gel yürüyelim birlikte, yüce yurdum
Gel yanıbaşımda ol, seni duyayım
Ta en derinlerden söyleşelim birlikte
Bir yudum sunsan yeter
Bana acı kahvenden.

Ben sana söz verdim ey ulu toprak,
Gözlerimi vereceğim sen göresin diye
Sesimi adayacağım ilkelerin adına
Sen şarkı şarkı, haykırasın diye
Öleceğim hiç korkmadan, ne zaman gerekirse
Sen sonsuza kadar yaşayasın diye
Sen parlayacaksın bütün gündoğumlarında bir gün
Her çiçek kümesinde, mezarımdan fışkıran.

Usandım taşımaktan gözyaşlarını
Gel konuşalım seninle yüce yurdum
Çak şimşeklerini artık, artık gürülde
Eyleme geç, yarat yeni değerler,
Ben sendenim, senden olan yüz binlerden.

Ey ulu toprağım, yurdum Guatemala
Değişecek kaderin eninde sonunda

Eninde sonunda bütün uşaklar
Senin ellerinde gereğini bulacak
Sisli bir sabah, ağaçların altında
Ve halkların hıncı, masmavi menekşe.

Gel kenetlensin ellerimiz
Gel sözleşelim birlikte,
Çiftçilerin, işçilerin, bütün emekçilerin
Kim olursa olsun, sana adanmış
Yüreğinden yurdum diye haykıran
Karşılık aramayan seni sevmeye
Kim olursa olsun, birleşelim yenibaştan
Tek adımda başlayalım, yürüyelim birlikte.


Otto Rene Castillo
Çeviren: Engin Aşkın

Tarafsız Aydınlar

I.

Tarafsız aydınları
yurdumun
sorguya çekilecek
günün birinde
en basit insanları
tarafından
halkımızın.

Soracaklar onlara
ne yaptılar diye
ağır ağır ölürken
ulusları,
tatlı bir ateş gibi
ufacık, bir başına.
Kimse sormayacak onlara
giysilerini,
uzun öğle uykularını
yemek sonrasında,
bilmek istemeyecek kimse
anlamsız uğraşlarını,
hiçlik konusunda görüşlerini,
nasıl para kazandıklarını
felsefe yaparak.
Sorguya çekilmeyecekler
yunan mitolojisi konusunda,
nasıl tiksindikleri konusunda
kendi kendilerinden,
korkuyla ölürken içlerinde bir şeyler.

Sormayacaklar
nasıl vardıklarını
doğrulara
yalanın gölgesinde.


II.

O gün
basit insanlar,
tarafsız aydınların
kitaplarında, şiirlerinde
yer almayanlar,
her gün ekmek getirenler onlara,
süt getirenler,
çörek ve yumurta getirenler,
giysilerini dikenler,
arabalarını sürenler,
köpeklerine, bahçelerine bakanlar,
onlar için çalışanlar,
gelip soracaklar:
"Ne yaptınız
acı çekerken yoksullar
içlerindeki sevgi
ve yaşam sönüp giderken?"


III.

Taraf sız aydınları
güzel yurdumun,
cevap veremeyeceksiniz.
Yiyip bitirecek sizi
bir sessizlik kuzgunu.
Yüreğinizi kemirecek
zavallılığınız.
Susup kalacaksınız
kendi utancınızla.


Otto Rene Castillo
Çeviren: Ülkü Tamer

Devrim

Gözleri görmeyenler
kör diyor bize,
ama gösterdin sen
nasıl göreceğimizi
renklerini geleceğin.

Kulakları duymayanlar
sağır diyor bize,
ama gösterdin sen
nasıl duyacağımızı her yerde
insan yüreğinin
uysal sesini.

Korkaklar korkak diyor bize,
ama seninle birlikte çıkıyoruz
karşısına karanlığın,
yüzünü değiştiriyoruz seninle.
Katiller katil diyor bize,
umudu seninle yeşertiyoruz,
son veriyoruz suçlara,
orospuluğa,
açlığa.
Göz veriyoruz,
ses,
kulak
ve can veriyoruz
insan yüreğine.
insanlık düşmanı diyor bize ırkçılar,
kinin mezarını kazıyoruz seninle
sevgiler kentinde şimdi.

Neler demiyorlar ki bize.

Ama bütün bunları diyenler
unutuyorlar,
öyle aptallar ki
yarın
torunları,
içleri pırıl pırıl,
sevda türküleri yakacaklar
adının yıldızlı harflerine.


Otto Rene Castillo
Çeviren: Ülkü Tamer

16 Ekim 2017 Pazartesi

Koca Dünya

Hayır, dünyadan büyük değil yüreğim,
Minicik.
Acılarım için bile yer yok orada.
Bu yüzden seviyorum onu anlatmayı
Bu yüzden okuyorum gazeteleri ve seriyorum kitaplıklarda:
Muhtacım bütün dünyaya.

Evet, minicik yüreğim,
varsaydığım insanları görüyorum bugün orada yalnız.
insanlar dışarda çünkü, sokakta.
Sokak geniş. Çok geniş, tahminden de büyük.
Fakat bütün insanlar sokakta değil.
Sokak çok küçük dünyadan.
Dünya kocaman.

Biliyorsun ne kadar kocaman dünya.
Gemiler kitap ve petrol, etle pamuk taşır bilirsin.
Çeşitli acılarını gördüm insanların
Çeşitli acılarını insanların,
Acı çekmenin ne güç olduğunu bilirsin,
İnsanın göğsüne yığılması bütün bunların ne kadar kötü.

Yum gözlerini ve unut.
Camlardaki suyu dinle,
ne kadar sessiz. Hiçbir şey söylemiyor.
Ama kayıyor ellerden,
ne kadar sessiz. Boğacak her şeyi...
Yeniden kurulacak mı suyun bastığı kentler?
Ve boğulan insanlar doğacak mı yeniden?
Bilmez bunları yüreğim.
Şaşkındır, gülünçtür ve kırıktır yüreğim.

Bilmez bazı şeyleri,
Anlıyorum hüzünlü bugün.
(Kişinin sessizliğinde
duyamadım konuşulanları).

Vaktiyle dinlemiştim melekleri,
sonatlar, şiirler, patetik itiraflar dinlemiştim.
İnsan sesi duymamıştım.
Ne kadar zavallıydım gerçekten.

Vaktiyle koştum
düşsel ülkelerde, oturulması kolaydı,
sonsuzdu adalar, hepsi tükendi şimdi, intihar ettiler.

Adalara kaçtı dostlarım.
Yitirdi insanları adalar.
Bazıları kurtuldu
haberler getirdiler
dünyadan, koca dünya büyüdü her gün
seviyle ateş arasında.

Yüreğim de büyüyecek işte.
Seviyle ateş arasında
hayatla ateş arasında,
on metre oldu yüreğim ve patlıyor.
Ey gelecek hayat, kuracağız seni.


C. Drummon de Andrade
Çeviren: M. Uyguner

Ozanın Alınyazısı

Bu yüzyılın başlarında doğmadım ben.
Sonsuzluk içinde doğdum.
Üst üste birikmiş binlerce hayattan doğdum.
Üst üste bir yığın hüzünden doğdum.

İyilikle kötülüğü tanımak için geldim dünyaya
İyiyi kötüden ayırmak için geldim.
Sevilmeden sevmek için geldim.
Çocukları avutmak için geldim.

Zengin olmak için
Başka zenginleri yıkmak için gelmedim.
Atalarımın bana bıraktığı
Bu hüzünden ve sıkıntıdan kurtulmak için geldim.
Zamanın güçlüklerine katlanmaya
Ve geldiğim sonsuzluktaki ilkeyi doğrulamaya geldim.
Şeytanı taşlamaya geldim.
Esin meleklerine boşvermeye geldim.
İnsanlığın sesinin tek ses kalacağını
İşçilerin ve patronların sesini bastıracağını
Söylemeye geldim.
Beni yaratanı yavaş yavaş tanımaya geldim,
Görünce gözlerim kör olmasın diye.


Murilo Mendes
Çeviren: Muzaffer Uyguner

Eğil Profiline

Sessizliğin kadifeleri üzerindeki
ve düşünce alevlerinin
bu kıvılcımlı tablosu üzerindeki
sevdiğin profiline eğil.

Kapısı örtük salonun
uzun merdivenlerinden in
hiçbir sorunun olmadığı
aydınlık sokağa çık.

Çıplak kıyılara git
güzel yolları karıştırarak
konuşmaları keserek
derin labirentlerinin.

Ve toprağa de: Ben kumum,
ve dalgalara de: Ben suyum.
Yokluğun valslerinde
ölülere atıver ruhunu.

Düşler kurmadan
izlemeden seherleri,
unut buğulu gözlerini
ve kanayan yüreğini.

Belki havayı ve ormanları dokuyan
insanüstü bir el
sağlayacak dinlenmeni
bu kızgın kavgaların sonunda.

Belki rahata ereceksin
ey hayat, denizle yel arasında
belli belirsiz gözyaşı gibi
üzerinde bir mendilin.


Cecilia Meireles
Çeviren: Muzaffer Uyguner

Gece

Toprağın ıslak tadı,
yıkanmış taşın kokusu
-zamanın kötü anı!-
dağın yamacında gölge,
çıplak ve soğuk, korkunç.

Savrulan kumların sesi,
kuru yaprakların tadı,
-hüzünlü sesin dudağı!-
hiçbir olayın geçmediği
sabahların nefesi.

Şebnemle ıslak kırların
serinliğini getiriyor gece
-kokusundan belli!-
en saf çiçeklerden çıkarılmış
ve meltemle yayılmış çevreye.

Ne kadar durgun hayat!
Fakat yükseliyor düşünce ...
-nerden geliyor bu müzik?-
yıldızlarla gök arasında
ne kadar çok bulut var.


Cecilia Meireles
Çeviren: Muzaffer Uyguner