Fâ'ilâtün/Fâ'ilâtün/Fâ'ilâtün/Fâ'ilün 1. Çıhdı yaşıl perdeden arz eyledi dîdâr gül
Sildi mir'ât-I zamiri pâkden jengâr gül
2. Câm dut sâkî ki gülbünler gül İzhâr Udiler
Sen dahi bir gülbün-i ra'nâsın it izhâr gül
3. Geldi ol dem kim ola izhârı hikmet kılmağa
İnşirâh-ı sadr ile sadr-i saf-ı ezhâr gül
4. Yetdi ol mevsim ki açmağa gönüller mülkini
Ola gülşende reyâhin hayline ser-dâr gül
5. Âdem isen bâğ seyrin eyle bu mevsimde kim
Bağı reng ü bûy ile kıldı bebişt-âsâr gül
6. Çâr-sû-yı bâğ seyrânı bugün merğûbdur
Kim şukûfe anda sarraf oldı vü attâr gül
7. Çıhmış iken bezm-i gülşenden yine avdet idüp
Câm-ı mey sundurdı ehl-i tevbeye tekrar gül
8. Habsden Yûsuf çıhup Sultânı Mhsr olmış kimi
Oldı açup goncesin ârâyis-i gülzâr gül
9.
San Züleyhâ halvetidür gonce-i der-beste kim
Çıhdı andan dâmen-i çâkiyle Yûsuf vâr gül
10. Çak olup bulmış safa bâd-ı seherden sanasın
Bâddur Cibril kalbi Ahmed-i Muhtar gül
11. Şebnem-i gülzâr-ı ruhsâr-ı Resûlu'llâh'dur
Neşr-i ıtriyle kıkır her dem anı iş'âr gül
12. Dürr-i şebnem sacdı rengin berglerden her taraf
La'l-i handan itdi hublar kimi gevher-bâr gül -
13. Sûret-i hâline hayran eyledi arifleri
Açdı irfan ehline gencîne-i esrar gül
14. Sebze üzre gezdürür bâd-ı sabâ gül bergini
Sanki sebze âsmândur kevkeb-i seyyar gül
15. Kıldı pinhân goncenün lu'b ile gözden hokkasın
Bulmak olmaz hiç reng ile zihi ayyâr gül
16. Yüz çevürmiş hardan ayrılmak ister bî-sebeb
Mün'im-i nâkes kimi aslından eyler âr gül
17. Hâr-i gayret n'ola ger sancılsa gülbün bağrına
Aynlup andan olur hem-sohbet-i ağyar gül
18. Yiridür odlara yansa hasret ile hâr kim
Andan alur zîb ü zînet gayre olur yâr gül
19. Bî-vefâhğ âdetin dutmış anunçündür bu kim
Ömrden olmaz cihan bağında berhordâr gül
20. Hansı bülbül kam dutmuş bilmezem kim muttasıl
Hıfz idüp bu matla'ı eylerdi istihzar gül
22. Âşık ohmş hüsnüne ey serv-i hoş-reftâr gül
Çâk çâk itmiş senünçün sîne-i efgâr gül
23. Gül ne nisbetdür sana senden ana yüz fark var
Sen büt-i perde-nişinsin şâhed-i bâzâr gül
24. Eyle pinhân eylemiş gögsinde sırr-ı ışkımı
Kim ayağından asarlar eylemez izhâr gül
25. Tûtyâ-yı çeşm içün her subh-dem yollar dutup
Hâk-i der-gâhun sabâdan eyler istifsar gül
26. Seyr-i gülzâr itdügün peyk-i sabâdan fehm idüp
Genc-i zer Kılmış müheyya kılmağa isâr gül
27. Berg-i güller sanına rengin hıştlar cem eylemiş
Çekmeğe ol genc-i zer hıfzına bir dîvâr gül
28. Tâ serîr-i sebzeyi depretmeye tahrîk-i bâd
Sayesinden urdı her fcvhine bir mismâr gül
29. Her seher gülzâr Ievhine çeker yüz dâ'ire
Gâlibâ minkâr-ı bülbülden alur pergâr gül
30. Ayş içün gülsen şebistâmn münevver kılmağa
Her ağaçda asdı bir kandîl-i pür envâr gül
31. Munca kandili fürûzân eyledi amma ne sûd
Dûd-ı dilden kıldı bülbül rüzgârın târ gül
32. Dâr-i dünyâyı f ezâ-yı cennete dönderdi lîk
Gönce kimi bülbüle dünyâyı kıldı dar gül
33. Bir zebân-ı hâldür her yaprağı fehm itseler
Perde-dâr-ı hâk olanlardan virür ahbâr gül
34. Bülbülün zâr Itdüği feryâdlar te'sîridür
Bî-sebeb hâb-ı ademden olmamış bîdâr gül
35. Bâğbân Sultânı âdil devridür tenbîh kıl
Urmasun gülzâra âteş zulm idüp zinhar gül
36. Cevr eliyle gönce veş pîrâhenün çak itmesün
Cünbiş-i nâ-mu'tedilden kılsun istiğfar gül
37. Yohsa nâ-geh sûret-i hâli olur Sultân'a arz
Kahra uğrar muktezâ-yı vaz'-ı nâ-hemvâr gül
38. Ol gül-i bâğ-ı hilâfet kim bahân devleti
Âlem-efrûz olalı görmez cefâ-yı hâr gül
39. Oldı devrinde hevâ mahbûs-ı zindân-ı habâb
Galiba görmiş hevâdan şemme-i âzâr gül
40. Berg-i gül gezdürmez oldı mahmil-i bâd-ı sabâ
Haddi yoh kim çekdüre bâd-ı sabâya bâr gül
41. Sarsar-ı kahr-ı cihân-sûzmdan agâh olah
Açmaz oldı bûstân-ı fitne-i eşrâr gül
42. Halvet-i lutfınadur nûr-ı dil-i mü'min çerâğ
Gülşen-i kahrınadur dâğ-ı dil-i küffâr gül
43. Şâh-ı din Sultân Süleymân-ı sa'âdet-mend kim
Kesb ider hulk-i hoşından nüzhet-i etvâr gül
44. Başa çalmış mihrini rûz-ı ezelden çerh-i pîr
Eyle kim gül-ruhlar eyler zînet-i destâr gül
45. İnkılâb-ı devrden bulmazdı hergiz ihtilâl
Alsa andan hükmine fermân-ı istimrar gül
46. Zevk bâzânnda bulmazdı bu reng ile revâc
İtmeseydi nakş-i mührin sikke-i dînâr gül
47. Olmağ içün mutrib-i bezmi dutup bir dâ'ire
Öğrenür her subh bülbülden fen-i edvar gül
48. Matbah-ı cûdına kim dûdına sünbüldür gulâm
Hâr-keşlik san'atin dutmış degül bî-kâr gül
49. Kurtılur feth itdüği kişver belâ-yı fitneden
Kini açıldukda tikenden ayrılur nâ-çâr gül
50. Şerh idüp sûsenlere evsâf-ı hulkın gezdürür
Gonceden her subh açup gülşende bir tûmâr gül
51. Katre-i şebnem midür yâ el açup sâ'il kimi
Hâzin-i lutfmdan almış lü'lü'-i şehvâr gül
52. Koymayup devrinde viran kârgâh-ı gülbüni
Bir ayağ üzre durup olmış ana mi'nlâr gül
53. Adli eyyamında şebnem sanmanuz kim bülbülün
Ahçasm koynmda hıfz itmiş olup gam-hâr gül
54. Dâmen-i pâkiyle ol behcet-fezâ-yı mülkdür
Ger cihan bağında cennet güllerinden var gül
55. Vaz'-ı âlemden felek maksûdı oldur kim olur
Beslemekden hân manzûr-ı ulü'l-ebsâr gül
56. Ferrine virmez halel hâr ile kılmak iltifat
Zîb ü zinet virdüğiyçün hara olmaz hâr gül
57. Meyve ol Sultân-ı âdildür nihâl-i devlete
Sâbıkâ gelmiş selâtîn-i felek-mikdâr gül
58. N'ola ger sabıklar oldıysa fena oldur garaz
Meyve gösterdükde tökmek resmdür eşcâr gül
59. Kıl Fuzûli medhin ol Şâh'un ki bâğ medhinün
Bülbüli olurdı bulsa kuvvet-i güftâr gül
60. Gerçi yohdur i'tibârun medhin it izhâr kim
Adet-i devri zemândur hara olmak yâr gül
61. Var iimîdüm nice kim resm-i medâr-ı dehrdür
Yılda bir kez âleme arz eylemek dîdâr gül
62. Feth bağından ana her dem hilâf-ı bâğ-ı dehr
Taze taze aça lutf-İ îzid-i Cebbar gül
Fuzuli
Sultan Süleyman'ın Övgüsünde Kaside
1. Gül yeşil perdeden çıkıp yüzünü gösterdi. Temiz gönül aynasındaki pası sildi.
Gülün perdeden çıkıp yüzünü göstermesi ile gül, gonca halindeki sıkıntıdan kurtulup ferahlamıştır. Eskiden aynalar madenden yapılırdı. içi, gönlü aynaya benzetilmiştir. Goncayı saran yaprak da aynanın üzerindeki pasa benzetilmiştir. Pas silinince aynanın temizleneceği gibi, goncanm pası gidince yani gül açılmca ferahlamış, gonca şeklindeki daralmış sıkıntılı halinden kurtulmuştur.
2. Saki! Kadeh tut. Çünkü gül ağaçları güllerini gösterdiler (güller açtı). Sen de güzel bir gül ağacısın gülünü göster.
Sakinin gülü, içi şarap dolu kadehtir. Güle benzetilmesinde istiare sanatı vardır.
3. Hikmet göstermek (yani yaratılışın sırrını açıklamak) için gülün çiçekler dizisinin baş tarafında gönül ferahlığı ile yer aldığı zaman geldi (yani bahar geldi, çiçekler açıldı).
Hikmet, yaratılışın sırrı demektir.
Sadr kelimesi burada: 1) Göğüs, 2) Oturulacak en üst ve itibarlı yer anlamlarıyla kullanılarak cinas sanatı yapılmıştır. İnşirahı sadr göğsün açılması, mecazî olarak ferahlaması demektir. Yukarıda geçtiği üzere gülün ferahlaması açılmasıdır.
4. Gönüller ülkesini açmak (fethetmek) için gülün gülşende çiçekler sürüsüne kumandan olduğu mevsim geldi.
5. însan isen bu mevsimde bahçeyi gez. Çünkü gül, renk ve koku ile bahçeyi cennet gibi yaptı.
Âdem kelimesi tevriyelidir. Adem Peygamber anlamıyla cennet arasında tenasüp vardır.
6. Bu gün bağ çarşısını gezmek rağbettedir. Çünkü orada şukûfe (beyaz çiçek) sarraf, gül de attar (ıtriyatçı, koku satan) oldu.
7. Gül bahçesinin meclisinden çıkmışken gül yine geri dönüp tövbe ehline tekrar şarap kadehini sundu (yani tövbekarlar tövbelerini bozup şarap içtiler).
8. Yusuf, hapisten çıkıp Mısır sultanı olmuş gibi, gül goncasını açıp gül bahçesini süsledi.
9. Kapalı gonca sanki Züleyha'nın odasıdır. Çünkü gül oradan Yusuf gibi yırtık eteğiyle çıktı.
Der-beste, kapısı kapalı demektir. Gonca Zûleyha'nın YusuTu içeri alarak kapıyı kapattığı odasına, açılmış gülün yaprakları da yırtık etekle odadan çıkan Yusuf'a benzetilmiştir. Bu ve bundan dnceki beyitlerde Yusuf ve Züleyha hikâyesine telmih yapılmıştır.
10. Gül sabah rüzgarından parçalanıp açılmış, ferahlık bulmuştur. Sanırsın ki, rüzgâr Cebrail, gül de Hazret-i Muhammed'in kalbidir.
Cebrail vahiy getirdikçe Hz. Muhammed'in iç sıkmasından kurtulup ferahlamasına telmih var. Rüzgâr Cebrail'e, gonca Hz. Muhammed'in kalbine benzetilmiştir.
11. Gül Tanrı'nın elçisi (Hz. Muhammed) nin gül bahçesi gibi olan yüzünün şebnemidir. Gül her an koku yayarak onu hatırlatır.
12. Gül her tarafa renkli yapraklarından çiğ incisi saçtı. Gül, güzellerin gülen dudağı gibi inci saçtı.
13. Gül, arifleri haline hayran edip onlara sırların hazinesini açtı.
Arif ve irfan kelimeleriyle iştikak sanata yapılmıştır. İrfan, duygu ve sezişle elde edilen, insanı gerçeğe, Tann'ya eriştiren iç bilgisidir. Arif bu bilgiye sahip olan kişidir.
14. Sabah rüzgârı gül yaprağını yeşillik üzerinde gezdirir. Sanki yeşillik gök, gül de gezegen bir yıldızdır.
15. Gül oyun yaparak goncenin hokkasını gözden öyle sakladı ki, hiçbir surette bulunmaz. Hayret, gül ne kadar hilekârdır!.
Hokka ile oynanan oyundan, hokkabazlıktan bahsediliyor. Gonca, şeklinden dolayı hokkaya benzetilmiştir. Gül kişüeştirilerek teşhis sanan yapılmıştır. Renk kelimesi, üç anlamda tevrlyelidir« 1) Renk« 2) Hile; 3) Şekil, suret
16. Gül sebepsiz yere dikenden yüz çevirmiş, ondan ayrılmak ister. Aşağılık zengin gibi aslından utanır.
17. Gül ağacının bağrına kıskançlık dikeni batsa ne olur. Çünkü gül dikenden ayrılıp başkalarına arkadaş olur, onlarla sohbet eder.
18. Diken, hasretle ateşlere yansa yeridir. Çünkü gül, süsünü dikenden alır, başkalarına yâr olur.
19. Gül vefasızlık âdetini tuttuğu için dünya bahçesinde ömürden mutlu olmaz (yani bu yüzden ömrü kısadır).
20. Bilmiyorum, hangi bülbülün kanı tutmuş ki, gül bazan dikene esir oluyor. Bazan da ateşe tutuluyor.
Kan tutmak, bir deyim olup katilin cinayet islediği yerden uzakla-şamamasıdır. Gül de bülbülü öldürdüğü için kaçamamıştır. Nar (ateş), kırmızı gül yerinde kullanılmıştır.
21. Seher vakti bahçeyi gezdim. Gül, mecmuasını açıp bu matlaı ezberleyerek hazırlıyordu.
22. Ey güzel yürüyüşlü servi (sevgili)! Gül güzelliğine âşık olup senin için yaralı göğsünü parça parça yırtmış.
23. Gül sana nasıl benzetilebilir. Seninle onun arasında yüz fark var. Sen perde arkasında oturan (kimseye görünmeyen, namuslu) bir güzelsin, gül ise güzelliğini herkese gösteren pazar yeri güzelidir.
24. Gül senin aşkının sımnı göğsünde öyle gizlemiş ki, ayağından asarlar da yine sırrını açıklamaz.
Gülün ayağından asılması, sarığa veya göğse baş aşağı olarak ta-kılmasıdır. Asılmak tevriyelidir.
25. Gül gözüne sürme yapmak için her sabah yolları tutup sabah rüzgârından senin evinin toprağını sorar.
26. Gül, senin gül bahçesini gezdiğini sabah rüzgârı habercisinden öğrenip ayağına saçmak için altın hazinesi hazırlamış.
Genc-i zer (altın hazinesi) gülün ortasındaki sarı tohumlardır. Açık istiare yapılmıştır.
27. Güllerin yaprağı sanma, gül altın hazinesini korumak maksadıyla duvar çekmek için renkli tuğlalar toplamış.
28. Rüzgârın hareketi yeşilliğin tahtını oynatmasın diye tahtan üzerine gül, gölgesinden bir çivi vurdu.
29. Gül, her sabah gül bahçesinin levhasına yüz daire çizer. Galiba gül bülbülün gagasından pergel almıştır.
Bülbülün gagası pergele benzetilmiştir. Levh, daire, pergel arasında tenasüp sanatı vardır. Gülün şekli daire biçimindedir.
30. Gül eğlence için gül bahçesinin gecesini aydınlatmaya her ağaçta parlak bir kandil astı.
31. Gül bunca kandili yaktı ama ne fayda ki, bülbülün gününü gönül (ateşinin) dumanından karanlık etti.
32. pünya evini cennet göğüne dönderdi. Lâkin bülbüle dünyayı gonca gibi dar etti.
Dünyayı (birine) dar etmek, deyimi birini çok sıkıntıda bırakmak anlamına gelir. Dar kelimesi tevriyelidir. Goncanın sıkılmış, daralmış olmasından kinayedir.
33. Eğer anlasalar gülün her yaprağı toprakla örtülenlerden (ölülerden) hal diliyle haberler verir.
34. Gül sebepsiz yere yokluk uykusundan uyanmamıştır. Bu, bülbülün inleyerek ettiği feryatlarının tesirindendir.
35. Ey bahçıvan! Âdil sultanın (Kanunî) devridir. Tenbih et, sakın gül zulmedip gül bahçesini ateşe vermesin.
36. Gül cevr ve cefa eliyle gömleğini gönce gibi parçalamasın, dengesiz hareketinden tövbe etsin.
37. Yoksa, gülün durumu hemen sultana arzolunup uygunsuz halinden dolayı zulme uğrar.
38. O hilâfet bağının gülü (Kanunî) ki, onun devletlinin bahan âlemi aydınlatalı gül (artık) dikenin cefasını çekmez.
39. O sultanın devrinde gül galiba havadan azıcık incindi ki, hava su kabarcığının içine hapsedildi.
Heva kelimesinde cinas vardır.
40. Sabah rüzgârının yük sepeti gül yaprağını gezdirmez oldu. Gülün sabah rüzgârına yük taşıtmaya haddi yoktur.
41. Kanuni'nin cihanı yakan kahrının kasırgasından haberdar olalı şer sahiplerinin fitne bahçesi gül açmaz oldu.
42. Mü'minin gönlünün nuru onun lütuf odasına çerağdır. Onun kahır gülşenine kâfirlerin gönlünün yarası güldür.
43. Din padişahı saadetli Sultan Süleyman ki, onun huyunun güzel kokusundan gül neşe ve ferahlık kazanır.
44. İhtiyar felek, gül yüzlü güzellerin gülü sarıklarına süs yaptıkları gibi, ezel gününden beri güneşi basma takmış.
Çalmak : Takmak, koymak ve bağlamak anlamlarındadır.
Güneşin yukarıda, gökte olmasından kinayedir. Baş ile destar (sarık) arasmda tenasüp vardır.
45. Gül, ondan (padişahtan) devrin hükmüne (karşı) süreklilik fermam alsaydı, devrin değişmesinden dolayı kendisine asla bir zarar gelmezdi
46. O (Kanunî) mührüne gül nakısı yapmasaydı altının sikkesi zevk pazarında bu şekilde sürüm bulmazdı.
Kanuni'nin mühürünün ve altın paraya (dinar) basılan sikkenin gül şeklinde olması kastediliyor.
47. Gül, o (padişahın) meclisinin çalgıcısı olmak için bir tef alıpher sabah bülbülden musikî sanatını öğrenir.
Fenn-i edvar, musikî ilmi ve sanatı demektir. Defle usul tutularak öğrenilir. Mutrîb, daire, fenn-i edvar kelimeleri arasmda tenasüp vardır.
48. Sünbül onun (padişahın) cömertlik mutfağının dumanına köledir. Gül işsiz değildir, sarayın mutfağında yakılması için diken taşıyıcılık yapmaktadır.
Eskiden ateş yakmak için diken kullanılırdı.
49. (Kanuni'nin) fethettiği yer fitne belasından kurtulur. Tıpkı gülün açılınca ister istemez dikenden kurtulduğu gibi
Fethedilen ülke-gül ve fitne belâsı-diken arasında düzensiz leff ü neşr yapılmıştır. Gül açılınca dikenin batmasından kurtulur.
50. Padişahın huyunun vasıflarını susamlara şerhetmek için gül her salbah goncadan bir tomar açıp gül bahçesinde gezdirir.
Gonca tomar şeklinde durulmuş kâğıda benzetilmiştir. Şerh, evsaf, tumar ve susen, gonca, gül, gülsen kelimeleri arasında tenasüp vardır. Susamıın yapraklan dile benzetilir.
51. Şebnem tanesi midir? Yoksa, gül dilenci gibi el açıp onun (padişahın) lütuf hazinedarından kıymetli inci mi almıştır?
52. Gül o padişahın devrinde gül ağacının iş yerini (atölye) viran bırakmayıp bir ayak üstünde durarak çalışan bir mimar olmuştur.
Gülün sapı, mimarın bina yaparken ayağının birini kaldırarak yukarıya uzanmasına benzetilmiştir.
53. (Gülün üzerindekini) çiğ tanesi sanmayınız. O, padişahın adaletinin günlerinde gül, bülbüle gam arkadaşı olup onun parasını koynunda saklamıştır.
Şebnem (çiğ tanesi) burada gümüş paraya, 51. beyitte ise inciye benzetilmiştir.
54. Her ne kadar dünya bahçesinde cennet güllerine benzer gül varsa da (padişah) maımus ve şerefiyle ülkenin güzelliğini artırmıştır.
Damen-i pak, şeref ve namus demektir. Pak-damen (temiz etekli) şeklinde vasf-ı terkibi olarak da kullanılır. Bunun aksi ter-damen (iffetsiz, namussuz) dur.
55. Feleğin maksadı dünyada diken besleyerek gül elde edildiğini basiret sahiplerine göstermektedir, (yani her eziyetin sonunda rahatlık, iyilik olduğudur.)
56. Dikene iltifat etmesi, gülün parlaklığına zarar getirmez. Gül dikene süs, ziynet verdiği için aşağılanıp hakir görülmez.
57. O adil Sultan devlet fidanının meyvesidir. önce gelmiş felek gibi değerli padişahlar ise, (bu) meyveyi meydana getiren çiçeklerdir.
58. Geçmiş padişahlar yok olduysa, ne olur? Meyve meydana gelince ağaçların çiçeği dökülür.
59. Fuzûli, o Padişahı öv. Eğer gülde söyleme gücü olsaydı, onun vgü bahçesinin bülbülü olurdu.
60. Gerçi itibarın yok, sana değer verilmiyor ama (yine de) onu thet. Çünkü dikenin güle arkadaş olması zamanın âdetidir.
«Dikensiz gül olmaz» atasözüne işaret ediliyor. Fuzûli padişahı kendisini de dikene benzetiyor. Bazı yazmalarda «yâr» yerine «bar» yük) yazdıdır. Dikenin güle yük olması zamanın devrinin âdetidir, dl-de anlam verilebilir.
61./62. Feleğin dönüşünün âdeti yılda bir kez gül vermektedir. Dünya bahçesinin aksine Tann'nm lıütfunun onun fetih bahçesinde her an taze güller açtıracağına ümidim vardır.