Şiir, Sadece: Sone
Sone etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Sone etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Haziran 2017 Cumartesi

Sone

İçten bir gece geçiriyoruz çokça
Yabancı bir odada. Nasıl görünüyor
Gündüzün, bir türlü bilemiyoruz,
Geçmişinden ya da yarından konuşamıyoruz. Ova

Göz alabildiğine uzanıyor pencerenin ötesinde.
Belirli belirsiz anımsıyoruz geldiğimiz yolu
Geceleyin, düzlüğe değin tüm bildiğimiz bu,
Çekip gideceğiz sabah oldu mu.

Kapat gözlerini; bu içten geceler
Ve yabancı yöreler kalbinde yer etsin,
yaşamımız ötede uzanan düzlüğe benzer

Karanlık örttüğü düzlükte bir ağaç görürüz
Ve bir gölün parıltısını. Sonsuz yabansılık
Unutulmuş geçmişi ve bulanık yarını gizler.


Feng Çö
Çeviren: Gürkal Aylan

3 Ekim 2015 Cumartesi

Sone

O hatun bir peri masalıydı uçuk
Erkeklerin babasıyla oynayan bir kız çocuk
Etekleri uçuşarak geldi miydi o eteksiz
Kimse yokmuş gibi kalabalıkta arsız
Otururdu senin benim kucağıma kimsesiz
Neydi maksadı bilmem
Bu kadar uçsuz bucaksız
Belki de çoğalmaktı
Cinsimiz olan yalnızlığımız
Kalktı mıydı kucağımdan dünya daha da yalnız
Anlamadım işi neydi
Belki de bir intikam
Seni seviyorum derdi
Bu değil geçen nisan


Can Yücel
Çok Bi Çocuk

28 Kasım 2014 Cuma

Şair'e

Ey şair! 
Önemseme halkın sevgisini o kadar, 
Tez geçer coşkun övgülerin uğultusu; 
Duyarsan, yargısını bir budalanın, 
Ya da kahkahasını soğuk kalabalığın, 
Sıkı dur yine de, 
Sakin ol.

Sen Çar'sın: Yalnız yaşa
Yürü özgür yolunda,
Her nereye götürürse özgür aklın seni.
Yetiştir düşlerinin değerli meyvelerini,
Ödül bekleme soylu çabaların için.

Her şey senindir, sensin kendinin yargıcı. 
Ürününe en iyi sen değer biçersin, 
Ey zor beğenir sanatçı! 
Hoşnut musun kendi çabalarından?

Sen hoşnutsan eğer, 
Varsın kalabalıklar sövsün sana, 
Tükürsünler ateşinin yandığı sunağa, 
Ve yaramaz çocuklar gibi, 
Sarsıp dursunlar masanı.


Aleksandr Sergeyeviç Puşkin
Seçme Şiirler
1830

14 Kasım 2014 Cuma

Anlaşma

Toprağa düşmüş tozlu yapraklardan
ya da kendisini gömen sessiz yapraklardan.
Işıksız metallerden, boşlukla birlikte,
yokluğuyla birdenbire ölen günde.
Ellerin tepesinde kelebeklerin ışıltısı,
ışığının son nedir bilmediği kelebeklerden bir akın.

Korudun ışıktan izi, ezilmiş varlıklardan
batışındaki terk edilmiş güneşin
fırlattığı gibi kiliselere.
Bakışla lekelenmiş, işi gücü arılarla,
beklenmeyen alev için kaçışta, gidiyor özü
günden önce ve izliyor onu ve onun altın soyunu.

Gözetleyen günler geçip geçiyor gizlice,
fakat düşüyor onlar ışıktan sesinin içine.
Ey aşkın hükümranı, sükûnetinde
kurdum düşümü, içe kapanıklığımı.

Ürkünç sayılardan bedeninle senin, birdenbire
yayılmışsın dünyayı açıklayan o kemiyetlere,
günlerin kavgasının ardında beyaz uzay
ve soğuğu yavaş ölümün ve solan içgüdünün,
hissediyorum kasığının alazlandığını ve öpüşlerinin geçtiğini
dönüşerek rüyamdaki genç serçelere.

Bazen yükseliyor gözyaşlarının kaderi
alnıma yükseldiği gibi yaşımın – orada
patlıyor dalgalar ve öldüresiye vuruyor kendilerini:
ıslaktır devinim, gevşek ve kesin.


Pablo Neruda
Yeryüzünde Birinci Konaklama

12 Kasım 2014 Çarşamba

Aşk Sonesi I

Matilde, bitki ismi, taş ya da şarap,
doğarsın topraktan ve yaşarsın daima,
sözcük aydınlatır günü yaratısında,
patlar limonların ışığı yazında.

Arı sürüsünün mavisiyle, deniz ateşiyle
çevrilmiş ahşap tekneler yüzer bu adda,
ve kömürleşmiş yüreğime dökülen
bu harfler ırmak suyundan.

Ey bir boru çiçeği altında bulunmuş isim
dünya kokularının iletişiminde
bilinmedik bir tünelin girişi gibisin.

Ah alazlanan ağzınla işle içime,
istersen incele beni gece karası gözlerinle,
yeter ki yelken açıp uyuyayım isminde.


Pablo Neruda
Yüz Aşk Sonesi
1959

Aşk Sonesi III

Amansız sevişme, menekşe renkli dikenli taç,
onca katı tutkunun arasındaki yabanıllık,
acının mızrağı, öfkenin çiçek sepeti,
nasıl, hangi yollardan gelirsin ruhuma?

Niçin fırlatırsın bana acı dolu ateşini bir çırpıda
soğuk yaprakların arasında giderken yolumda?
Sana kim öğretti bana ulaştıran adımları?
Hangi çiçekler, taşlar ve dumanlar gösterdi meskenimi?

Fakat bir şey kesin: bir titreyiş geçti ürküten gecenin içinden,
şafak doldurdu kadehleri şarapla
ve doğruldu güneş göksel yakınlığında,

bıçaklarla ve dikenlerle un ufak edene dek
ve yüreğime alazlı bir yol açana dek
kuşattı yüreğimi durmaksızın acımasız sevişme.


Pablo Neruda
Yüz Aşk Sonesi
1959

Aşk Sonesi V

Gece, hava ya da şafak dokunmasın sana asla,
fakat gece yalnızca, üzümlerin içi,
o saf suyu duyduğu zaman büyüyen elmalar,
mis kokulu ülkende balçık ve reçine.

Gözlerinin dünya ışığını gördüğü Quinchimalí’den
sınır bölgesinde benim için yaratılmış ayaklarına kadar,
bildiğim balçıklı topraksın sen:
yeniden dokunurum kalçalarında dünyanın tahılına.

Belki bilmiyorsun, Araukanyalı kadın,
ki seni sevmeden evvel, unutmuştum öpüşlerini,
ki yüreğim ağzını anımsamayı sürdürdü,

ki bir yaralı gibi yürüdüm sokaklarda,
ta ki, sevgilim, bulduğumu anlayana dek,
öpüşlerden ve volkanlardan bölgemi.


Pablo Neruda
Yüz Aşk Sonesi
1959

11 Kasım 2014 Salı

Aşk Sonesi VIII

Gözlerin ayın rengini barındırmasaydı
ve balçıktan günleri, çalışmayı ve ateşi,
ve yakalayamadığın havanın esnekliğini,
kehribar olmasaydın bir hafta uzunluğunda,

ve sonbaharın boru çiçekleri arasında yükselen
o sarı an olmasaydın
ve uğraşarak gökteki unun arasında
pırıltısında ayın yaptığı ekmek de olmasaydın,

sevmezdim seni o zaman, ey çok sevdiğim!
Kollarında kucaklarım var olan her şeyi,
kumu, zamanı, yağmurun ağacını,

ve her şey yaşar ben yaşayayım diye:
mesafesiz görürüm her şeyi:
senin hayatında duyumsarım yaşayan her şeyi.


Pablo Neruda
Yüz Aşk Sonesi
1959

Aşk Sonesi XVII

Tuzun gülü gibi ya da topaz gibi
ya da ateşi çoğaltan karanfillerin oku gibi sevmem seni:
karanlık bazı şeylerin, gizlice, gölgeyle ruh arasında,
sevildiği gibi severim seni.

Çiçeklerin ışığını içinde gizleyen
çiçeklenmeyen bitki gibi severim seni,
ve teşekkürler aşkına, kasvetle bedenimde
yaşar topraktan yükselen kesif rayiha.

Severim seni bilmeden nasıl, ne zaman, nereden,
basitçe severim seni, sorunsuz ve gurursuz,
başka türlü sevmeyi bilmediğim için böyle severim seni.

Fakat ne sen varsın ne de ben,
öyle yoğun ki sevdamız, bağrımdaki elin elimdir,
öyle yoğun ki, uyuduğumda kapanan gözlerindir.


Pablo Neruda
Yüz Aşk Sonesi
1959

Aşk Sonesi XXVII

Çıplak ellerinden biri gibi yalınsın, pürüzsüzsün,
dünyevisin, küçüksün, mükemmelsin ve şeffafsın,
ayın zambakları sende, elma yolları,
çıplak incesin çıplak buğday gibi.

Çıplak mavisin Küba gecesi gibi,
boru çiçeklerin var ve yıldızlar saçlarında,
çıplak muhteşemsin ve sarı
altın bir kilisedeki yaz gibi.

Çıplak küçüksün tırnaklarından biri gibi,
kıvrılmışsın, incesin ve gül pembesin, giysiden
ve uğraşlardan bitimsiz bir tünel gibi yeraltından

bir dünyaya gidene dek sen ve doğana dek gün:
çıplak bir ele dönüşmek için yeniden
söner berraklığın, giyinir ve yitirir yapraklarını.


Pablo Neruda
Yüz Aşk Sonesi
1959

Aşk Sonesi LXVIII

Bir Gemi Süsü Figürü


Tahtadan yapılmış bu kız yürüyerek gelmedi,
birden oturuyordu orada, tuğla yığınları arasında,
denizin kadim çiçekleri taçlandırmıştı alnını
ve köklü hüzünleri barındırıyordu bakışları.

Boş hayatlarımıza bakarak, dinlendi orada,
yaptığımız, olduğumuz, gittiğimiz, geldiğimiz bütün dünyada,
ve soluyordu gitgide günün taçyaprakları.
İzliyordu bizi, görmeksizin, tahta kız.

Kadim sularla taçlanmış kızcağız
bakıp duruyordu yenilmiş gözlerle,
ve biliyordu zamandan ve sudan ve dalgadan

ve sesten ve yağmurdan yapılmış uzak ağlarda yaşadığımızı,
bilmeden var olduğumuzu ya da kendisinin düşü olduğumuzu.
Bu hikayesidir tahtadan yapılmış o kızın.


Pablo Neruda
Yüz Aşk Sonesi
1959

Aşk Sonesi LXXXVII

Okyanusun üç kuşu, üç şimşeği, üç makası,
uçup gitti Antofagasta’nın soğuk göğünden:
onun için titreşip durdu hava,
titreşip durdu her şey yaralı bir bayrak gibi.

Ey yalnızlık, ver bana sonsuz kökeninin işaretini,
merhametsiz kuşların o dar yolunu,
ve kuşkusuz daha önceden gelen titremeyi
balı, müziği, denizi ve doğumu.

(Yalnızlık göğün saf çoğalmasını kapsayana dek,
değişmez bir yüzle sürdürülür
sürekli açan ağır bir çiçek gibi) .

Okyanusun soğuk kanatları uçup gitti, adalar denizinden,
Şili’nin kuzeydoğusundaki kumullara doğru.
Ve gece çevirdi anahtarını göksel kilidinde.


Pablo Neruda
Yüz Aşk Sonesi
1959


Antofagasta, Şili’nin kuzeyinde dağlık bir çöl bölgesinde yer alan bir kıyı kentidir.

Aşk Sonesi XCIV

Ölürsem, sağ kal bütün pak gücünle
uyandır ölümün ve soğuğun öfkesini,
kaldır kalıcı gözlerini güneyden güneye,
duyulsun gitarın ağzı güneşten güneşe.

İkircikli olmasın gülüşün ve adımın,
ölmesin sevincimin kalıtı,
bağırma göğsümde, çünkü ölmüşüm ben.
Bir evde gibi yaşar gibi yaşa yokluğumda.

Öyle şeffaf ki yokluğun evi
hayatsız olsam da görürüm yaşadığını,
ve acı çekersen, sevgilim, ölürüm yeniden.


Pablo Neruda
Yüz Aşk Sonesi
1959

10 Aralık 2013 Salı

Matilde'ye Sone

Seni sevdiğimi göreceksin sevmediğim zaman,
çünkü iki yüzüyle karşına çıkar hayat.
Bir sözcük sessizliğin kanadı olur bakarsın,
ateş de pay alır kendine soğuktan.

Seni sevmeye başlamak için seviyorum seni,
sana olan sevgimi sonsuzlaştıracak
bir yolculuğa yeniden başlamak için:
bu yüzden şimdilik sevmiyorum seni.

Sanki ellerindeymiş gibi mutluluğun
ve hüzün dolu belirsiz bir yarının anahtarları
hem seviyorum, hem de sevmiyorum seni.

Sevgimin iki canı var seni sevmeye.
Bu yüzden sevmezken seviyorum seni
ve bu yüzden severken seviyorum seni.


Pablo Neruda

7 Ocak 2008 Pazartesi

Sone

Ragtime


uyku yok
uyumak uyumak uyumak
uyku akıp gitti
uyku mavilik Kurtuluş
uyuyor Manastır
uyuyor utanç
bit ısırdı
ve uyudu
Tanrı uyuyor
uyumak uyumak uyumak
yine telefon
-- halk lokantaları mı?
- o... !
orospu mu?
telefon
137-18-25
-- uykum, sen misin?
eveeeeeet,
üç, iki, mak.
'SPEED' spor ayakkabıları
taksi!
'MİD' *
'TASS'
-- anne uyuyor
şşşt...
uyumak uyumak
sen - benim uykum
esrimek
uyumak uyumak
telefon
-- halk lokantaları mı?
-- o... !
orospu mu?!!
eveeeeet!..
üç, iki, mak.
'SPEED' spor ayakkabıları
-- taksi
'TASS'
' MİD'
Uyumak, uyumak, uyumak
telefon
-- halk lokantaları mı?
uyku yok
sen -- benim uykum
uyku haram


Andrey Voznesenski


* MİD, Rusya'da Dışişleri Bakanlığının kısaltılmış adı.

14 Haziran 2007 Perşembe

Soneto XXI

Oh que todo el amor propague en mí su boca,
que no sufra un momento más sin primavera,
yo no vendí sino mis manos al dolor,
ahora, bienamada, déjame con tus besos.

Cubre la luz del mes abierto con tu aroma,
cierra las puertas con tu cabellera,
y en cuanto a mí no olvides que si despierto y lloro
es porque en sueños sólo soy un niño perdido

que busca entre las hojas de la noche tus manos,
el contacto del trigo que tú me comunicas,
un rapto centelleante de sombra y energía.

Oh, bienamada, y nada más que sombra
por donde me acompañes en tus sueños
y me digas la hora de la luz.


Pablo Neruda
Cien Sonetos de Amor

8 Şubat 2007 Perşembe

Sonnet XLVII



Betwixt mine eye and heart a league is took,
And each doth good turns now unto the other:
When that mine eye is famish'd for a look,
Or heart in love with sighs himself doth smother,
With my love's picture then my eye doth feast
And to the painted banquet bids my heart;
Another time mine eye is my heart's guest
And in his thoughts of love doth share a part:
So, either by thy picture or my love,
Thyself away art resent still with me;
For thou not farther than my thoughts canst move,
And I am still with them and they with thee;
      Or, if they sleep, thy picture in my sight
      Awakes my heart to heart's and eye's delight.


William Shakespeare


Anlaşıp birleştiler benim gözümle gönlüm.
Karşılıklı iyilik yaparlar gerek varsa:
Bir bakışa acıkıp azap çekerse gözüm
Ya da seven kalbimi hıçkırıklar boğarsa.
Gözlerim. sevgilimin resim şölenindedir.
Gönlümü çığırırlar renklerin cümbüşüne;
Güzlerim de gönlüme konuktur arada bir
Ve candan ortak olur bu sevdanın düşüne.
Ya resminle bendesin ya benim aşkımla bak.
Sen hep can evimdesin uzaklara gitsen de.
Kalamazsın bendeki düşüncelerden uzak.
Ben hep onlardayım ya. onlar her zaman sende.
     Onlar uyusalar da resmin işte karşımda
     Gözü gönlü uyutmaz şölen yapar canımda.

Sonnet XLVI



Mine eye and heart are at a mortal war
How to divide the conquest of thy sight;
Mine eye my heart thy picture's sight would bar,
My heart mine eye the freedom of that right.
My heart doth plead that thou in him dost lie --
A closet never pierced with crystal eyes --
But the defendant doth that plea deny
And says in him thy fair appearance lies.
To 'cide this title is impanneled
A quest of thoughts, all tenants to the heart,
And by their verdict is determined
The clear eye's moiety and the dear heart's part:
      As thus; mine eye's due is thy outward part,
      And my heart's right thy inward love of heart.


William Shakespeare


Savaşır gözlerimle gönlüm öldüresiye
Senin güzelliğinin ganimeti yüzünden:
Gözüm kovar gönlümü seni görmesin diye
Gönlüm ister gözüme pay vermemek yüzünden.
Gönlüm bildirir senin orada yattığını
Öyle bir hücrede ki giremez billur gözler;
Gözüm inkâra kalkar gönlün anlattığını
Güzel yüzünün ona sığındığını söyler.
Gönlü dinleyip karar vermek için toplanır
Düşünceler kurulu: soruşturur hakçası
Kurulun yargısıyla bir karara bağlanır
Seven gözün payıyla duyan gönlün parçası:
     Senin dış güzelliğin olur gözümün payı
     Gönlüm kazanır aşkın gönlündeki dünyayı.

7 Şubat 2007 Çarşamba

Sonnet XLV



The other two, slight air and purging fire,
Are both with thee, wherever I abide;
The first my thought, the other my desire,
These present-absent with swift motion slide.
For when these quicker elements are gone
In tender embassy of love to thee,
My life, being made of four, with two alone
Sinks down to death, oppress'd with melancholy;
Until life's composition be recured
By those swift messengers return'd from thee,
Who even but now come back again, assured
Of thy fair health, recounting it to me:
      This told, I joy; but then no longer glad,
      I send them back again and straight grow sad.


William Shakespeare


Öbür ikisi hafif hava paklayan ateş
Ben nerdeysem onlar da hep seninle beraber:
Birisi düşünceme öteki arzuma eş;
Bir vardır bir yok: böyle hızla kayıp giderler.
Bu uçucu maddeler yel yeperek yol alır.
Aşk elçileri gibi. sevecenlikle sana;
Canım dört maddedendir. o ikisiyle kalır
Üzgün yürekle düşer ecelin kucağına.
Tüm varlığım kavuşur öz yapısına derken:
O hızlı haberciler senden dönmüştür işte –
Onlar bana müjdeler getirmiştir gelirken
Senin sağ sapasağlam olduğunu görmüş de.
     Duyunca mutluyumdur sonra sevincim söner;
     Yine elçi yollarım hüzün kalbime döner.

Sonnet XLIV



If the dull substance of my flesh were thought,
Injurious distance should not stop my way;
For then despite of space I would be brought,
From limits far remote where thou dost stay.
No matter then although my foot did stand
Upon the farthest earth removed from thee;
For nimble thought can jump both sea and land
As soon as think the place where he would be.
But ah! thought kills me that I am not thought,
To leap large lengths of miles when thou art gone,
But that so much of earth and water wrought
I must attend time's leisure with my moan,
      Receiving nought by elements so slow
      But heavy tears, badges of either's woe.


William Shakespeare


Düşünceye dönüşse benim etim kemiğim
Yolum kurban gidemez hoyrat mesafelere;
Ben tüm uzaklıkları aşıp erişeceğim
Sınırsız ötelerden senin olduğun yere.
Varsın sımsıkı basın ayağım topraklara
Dünyada bir köşede senden uzak mı uzak
Çevik düşünce sıçrar dinlemez deniz. kara
Ulaşır özlediği yere hayal kurarak.
Ben düşünce değilim: ah düşündükçe bunu
- Sen gittin ben uçamam - bu öldürüyor beni;
Alt tarafı varlığım biraz toprak biraz su:
İnleyerek beklerim geleceğin keyfini.
     Bu iki som maddeden birbirinin yasına
     Nişan takan o ağır yaşlar kalacak bana.