Şiir, Sadece: 2015-05-31

6 Haziran 2015 Cumartesi

Hollanda Diyeceğiz Ona

Hollanda diyeceğiz ona
Bu kaçakçılık yurduna
Yağmurla yel arasında
Sesteki ve ölçüdeki
Bir duraklık anmış gibi
Öncesiyle sonrasında

Bu görüntü krallığı
Ki dengedir sağladığı
Toprakla su arasında
Ölüm kalım sırasında
Pencerede sanki vurur
Kuşların deldiği pancur

İşte saat ve seyahat
Gün ancak ses olduğunda
Rastlantısal zarlar gibi
Bir de erişilen nokta
İkimize bu yaşamın
Hep âmin'i olmuş sanki

Orda her şey var sayılır
Durmak belli belirsizce
Bizim gecemizden önce
Hac yolunda durak işte
Kadehin bağışlanması
Diz çökmüş hükümlülere

Ey acılar hârikası
Yitip gider koku sürer
Kırıldığı yerde yaşam
İkisi de ne çok titrer
Bir olma mucizesinde
Öpüşmekteyken dudaklar


Louis Aragon
Mutlu Aşk Yoktur

Bethune Rıhtımı

Bilir misin ada ne
Kentin orta yerinde
Her şey aheste beste
Orda sonsuza kadar

Egemen olan gölge
Geziniyor sessizce
Orda sevgilisiyle
Sanki su perisi var

Sen nehri derindir ya
Sarışının kolunda
Dünyanın ortasında
Düş kurup onu sarar

Çılgın tatlı çocuklar
Ya da boş dolaşanlar
Gelin dinleyin ne var
Bak nasıl öldü rüzgâr

Gecenin uzayışı
Kemirir tatlı tatlı
Düşünü tırnağını
Dilindedir şarkılar

Bu ezgi gece gece
Gelip oturdu işte
Belleklerin dibinde
Geçirecek vakit var

Ve söylediği dize
— İstediği sevgiyse
Tanrı etsin hediye —
Bir nabız gibi atar

Açılan pencere mi
Kimbilir geçenleri
Tanıtacaktır belki
Attıkları adımlar

Söyleyiniz Baudelaire mi
Yoksa Nerval mi ezgi
Geçmiş günlerin zevki
O eski yankılarca

Solgun gün artık gelsin
Sevilen kim göstersin
Şi'rini geri versin
O Francis Carco'ya


Louis Aragon
Mutlu Aşk Yoktur

Ey Benim Sel'im

Tehlikenin şafağı gelince büyük
idi parolası Ey benim sel'im


Dediler ki sana Öldür ve öl güzeller güzeli halk
Ve sen öğrettiklerine inandığından
Hayır demedin onlara korkunç yol için

Dediler ki sana hiçbir şeyin yok Ne kolun ne de canın
Tanrı'ya satılmış onlar karşılığında cennet var
Yaşamınla öde bu yüce değiş tokuşu

Dediler ki sana gerçek galip gelecekmiş öldüğünde
Ve sevindin sen yazılmış oluşuna önceden
O günün Tanrı tarafından önünde bir duvar gibi yükselişiydi bu

Dediler ki sana kaderin neyse kılıcın da odur
Sen ki Işık için iddiaya bile girmiştin
Onu götürecektin karanlık bölgelerin ucuna kadar

Dediler ki sana yasal değildir ateşkes
Başka şekilde dua eden ülkelerle
Vurmamak seni mahrum bırakır Tanrı'dan bile

Dediler ki sana savaşta geriye çekilmek olmaz
Ve şehit düşmeyen için cehennem azabı
Sen inandın onlara geriye dönüp bakmadan

Sen inandın onlara kendini bodoslama çarpıncaya kadar
Sen inandın onlara kendini horgörmeye başlayıncaya kadar
Sen inandın onlara kendini düşlerde yadsıyıncaya kadar

Sen inandın onlara kendi gücünün en uç noktasına kadar
Sen inandın onlara yüreğindeki kan tükeninceye kadar
Sen inandın onlara ey sel'im senin kaynağına kadar

Sen inandın onlara bıçak sana çentik atıncaya kadar
Sen inandın onlara kızgınlığının gecesine kadar
Sen inandın onlara ağzının susuşuna kadar

Sen inandın onlara sana yaklaşan toprağa kadar
Sen inandın onlara ruhunun aldığı yaraya kadar
Sen inandın onlara karnın kapıldığı o büyük korkuya kadar

Sen inandın onlara kendi gözyaşlarına inanmayacak kadar
Sen inandın onlara kendi çığlıklarına inanmayacak kadar
Sen inandın onlara gözlerin kapanıncaya kadar

Sen inandın onlara korların son parıltısına kadar
Sen inandın onlara kolların ve bacakların parçalanıncaya kadar
Sen inandın onlara inancın bile kırıldığı yere kadar


Louis Aragon
Mutlu Aşk Yoktur

5 Haziran 2015 Cuma

Neşideler Neşidesi

Senin kollarında geçti yaşamımın ikinci yansı

Tanrı daha ilk gün koyduğu vakit
Adem'in dişleri arasına her nesnenin adını
Dilinde kaldı adın beni beklemek için
Kış nasıl beklerse güllerin doğmasını

Ey kırlangıç-dudaklım

Sanki tepeye çıkmış biriyim ben
Ellerinde bir keklik tesadüfen tuttuğu
Orda şansıyla şaşkın yol yordam hiç bilmeyen
Ah tüy ne kadar tatlı ve bu çarpıntılı korku

Denizden söz etme bana
Şarkını yaşam boyu
Söylemiş olan bana
Anandan söz etme bana
Seni bir yaşam boyu
Taşımış olan bana


Bir dönemeç nedeniyle göze çarpmayan biçim
Yüzün öteki yanda
Adımların sesin hepsi yoksunluk bana
Yarım kalmış randevu hepsi de benim için

Bu akıl almaz çifte sır
Arasında muzaffer bilgilerin
Benim eşim benim sonsuz olarak dünyaya getirdiğim
Dünyaya onun sayesinde gözlerimi açışımdır


Louis Aragon
Mutlu Aşk Yoktur


Neşide: bir toplulukta okunmaya değer şiir.

Sonsöz

Boş eller yere bakan gözlerle duruyorum yaşamın ve 
          ölümün eşiğinde
Ve sesini duyduğum deniz boğulanları geri vermeyen
          bir denizdir zaman
Ve benden sonra dağıtacaklar ruhumu ezik düşlerim
          kurtulamayacak açık arttırmadan
Sözlerim şimdiden ıslak dudağımda bir yaprak gibi 
          kuruyor işte

Bu dizeleri kollarım sonuna kadar açıkken yazacağım
          duyulsun kalbimin orda dört kez çarptığı
Geçeceğim boğazımı ve sesimi nefesimi ve şarkımı ölümü
          göze alarak
Biçmekten sarhoş olan orakçıyım ben yaşamını ve tarlasını
          yıkarak
Ve kaybedince de nefes nefese tozunu silkeler gibi vurur da
          vurur tırpanını

Bendim seçen bu çarmıha germe boyutunu vermeyi
          dizelerime
Ve şans nasıl isterse öyle düşsün üstüme dizelerin
          durağındaki bıçak
En sonunda gerekecek ölçüsüzlüğüme uygun bir ölçüye
          ulaşmak
Düşlerimle bir manto yapmak için gerçeğin boyutlarına
          göre

Yaşam rüzgârların katettiği kocaman hüzünlü bir şato gibi
          geçmiş olacak
Kapılar çarpar hava akımlarından ama hiçbir oda kapalı
          değil işte
Tanınmamış zavallı ve yorgun kişiler oturur kimi silahlı
          nedense
Otlar bürümüş hendekleri parmaklık hep yukarıda kalacak

Bu evde kim ne derse desin eskiler veya yeniler kendi
          evimizde değiliz
Yolu niye buraya düşmüştür kimse bilmez belki her şey 
          bir düştür
Kimi açtır kimi üşümüş çoğu onları kemiren bir sırra
          gömülmüştür
Arada sırada yüzü olmayan krallar geçer önlerinde 
          çökülür diz

Gençken meleklerin zaferi yakındır diye söz edilirdi bana
Ah nasıl inanmışım nasıl da kanmışım sonra yaşlandım işte
Gençlik çağı düşen bir perçemdir hep onların gözlerine
Ve ihtiyarlara kalan çok ağır ve çok kısa öyle ki rüzgâr
          başka türlü eser onlara

Öze değgin olan'la ilgili sorular sorarlar kendi kendilerine
Ne kadar da azdır yapıp ettikleri görürler geçerken bu
          terkettikleri şantiyeden
Kurbana tercih edilen gölge ey zavallılar kimse medet
          ummasın gelecekten
Sokakta oynayan küçük çocuklar sonsuz acıyorum sizlere

Görüyorum önünüzdeki her şeyi mutsuzluğu kanı ve usancı
Hatalarımızdan hiçbir şey anlamamış olacaksınız
          düşlerimizden hiçbir şey öğrenemeyeceksiniz
Hiçbir işinize yaramamış olacağız bedelini kendiniz
          ödeyeceksiniz
Omzunuzun çöktüğünü görüyorum Alnınızdaki
          alışkanlıkların kırışıklıklarını

Elbette elbette diyeceksiniz bana durum hep böyle ama bu
          yüzden
Düşünün hele bir kez canlı parmaklarını etten ellerini çarka
          sokanları
Durum değişsin diye ve düşünün işte kafeslerini bile
          tartışmayanları
İnsanın hakkı olabilir umutsuzluğa bir anlık duraklama
          hakkı yokken

Ve bir gün gelir de zaferin anlamsız güneşi üstünüzde
          olursa
Hatırlayın biz de biliyorduk bunu kölelik bayrağını
          indirmek için
Başkalarının Akropol'e çıkışını ve hâlâ nefes alan kendileri
          ile ünlerinin
Atılışını tarihin toplu mezarına

Düşünün hiç bitmeyeceğini savaşın ve değersizliğini
          yenginin
Ve her şey altüst olabilir insan insandan sorumlu ise
Büyük olaylar yaratıldı gördük ama korkunç olanları da
          vardı içlerinde
Zira her zaman kolay değildir ayırdedilmesi kötü ile iyinin

Siz de geçtiğimiz yerden geçeceksiniz açık bir kitap gibi
          okuyorum içinizi
İçinizde çarpan bu kalbi duyuyorum bir kalp nasıl
          çarpıyorsa benim içimde
Onu nasıl eskiteceğinizi biliyorum ve nasıl sönüp sustuğunu
          içinizde
Sonbaharın makyajını nasıl sildiğini ve bir kış gülünün
          çevresindeki sessizliği

Moral bozmak için söylemiyorum bunu hiç'e bakmak
          gerekir
Yüzyüze onu yenebilmek için Şarkı yitirmedi güzelliğini
          eksilse de
Bir başka yerde dinlemeli ki bir yankı gibi tekrar doğar
          tepelerde
Yalnız değiliz dünyada şarkı söylemek için ve oyunsa
          şarkıların tümü demektir

Oyunda rol yapmasını bilmeli ve bir sesin susmasını bile
Bilin bunu derin koro tekrarlar hep yarım kalan cümleyi
Şarkıcı yapsın sonuna kadar ne varsa elinden geleni
Ne önemi var bir varsayım gibi beni yanyolda terketseniz de

Ben de terkediyorum sizi son kez ayağa kalkan bir oyuncu
          gibi
Sitem etmeyin ona gözlerinde taşıdığı gölgeden bir şeyler
          yansırsa dışarıya
Artık bir armağan veremem size bu karanlık ışıktan başka
Yarının insanları üfleyin mangaldaki kömürü
Siz söyleyin görüp geçirdiklerimi


Louis Aragon
Mutlu Aşk Yoktur

Hamam

Getirin bana şu şarkıcıyı dedi Muhtesip Musa
   ünü kulaklarıma kadar gelen

Erguvan rengi bir gün kanıyor beyaz mermer salonda
   kubbe deliklerinden
Getirin onu bana dedi Musa tutsak tellâkların elindeki
   korkunç gövdesini döndürerek
Ve derisine serinlik veriyor su bu boğucu buharda
   korkuya kapılan bir genç kız gibi
Elle tutulacak kadar ağır hava bir ustura bileyicisinin
   kafaları yumurta gibi kazıdığı halvette
Ama bütün bu giysisiz çeşitli boy ve yaştaki insanlar
   burada taşların üzerinde neler unuturlar
Hiçkimse elinde tutamaz adını giysisini bir kez çıkarmayagörsün
   zenginliğini ya da yoksulluğunu
Aşk ya da dua için saatler boyu yıkanan bir insanın
   şahane kokusudur bu
Kanın o yasemin kokusu Ve tellâklar sonsuz çöğenlerle
   ovarlar omuzları
Boğalar tazılar ve erkek kediler kendi güçlerinde ve yara
   izlerinde kıllı kılsız esmer ya da kızıl
Aylak aylak havuza doğru çevirirler bakışlarını
   taştan putperest bir güzelin zuhur ettiği
Denizden çıkmış eski bir Venüs
   korsanların Sicilya'dan alıp getirdiği
Kadının mükemmelliğini arzu ettirir
   bu yırtıcı ve şehvetli varlıklara
Ardından ağır bir aşağılık duygusuna kapılır her vücut
   kıyaslama yapınca kendisiyle
Artık saf ve beyazdır canlı yaratık
   sahtesinden daha az bundan böyle
Sis ve ışık ey ter kusan vücut
Nazik komşu dövüyor komşusunu dallarla
Demek yaşlı Mecnun'u getireceklermiş buraya
   biti kırılmış ve hırkası alınmış olarak
Mapusdamı'ymış gibi ötekilerin arasında
   çıplak bir insan olsun o da
Öyle ki özgür saydı kendini ve şarkı söylemeyi reddetti
   taverna soytarısı veya çingene olmadığından
İşte o an Muhtesip öylesine sinirlendi ki
   hamamın sıcağında
O boğumlu sırtında kuşüzümü peltesi gibi koyulaşmış olan
   kanını almak gerekti
Bir türkü söyle de rahatlasın dedi külhan ısıtıcısı
   yoksa mahkemeye verirler beni müşteriyi boğmaktan
Söylüyor işte ve türküsü dayanılamayacak kadar güzel
   suyun ortasındaki heykel gibi
Çılgın ve eşkiya bir alev çıkıyor putperest güzelliğinden
   ve solgun ağzından
Aşk şeklinde Ve o adınla yanmış olan
   o günkü ağzını saklasın
Senin kanatlı adın çağırmaya pek cesaret edemediği adın
Elsa
   o'nun tuzlu dudağına gelen
Senin adın tıpkı çalınmış görkemli bir kaftan gibi
   zavallı kollarında bir dilencinin
Senin adın tıpkı ateşten geçen beyaz samur gibi
   bir öpücük gibi kumun yaktığı
Masalsı bir kuş benim omuzlarımda Canın atlayışı gibi
   o canlı ceset yığını üzerinden
Kuş gibi hafif adın havadan da sarışın adın
   kederden ve buğdaydan adın dilimi dolduran
Tertemiz yelde Seni seviyorum sözcükleriyle bir çığlık
   mavi ve solgun camların buğusuna yazılan
Bir uyanışın düşü güçlükle nefes alan bir korku bir dert
   birdenbire açıklanan
Kaygı ey güzelim Beni mesken tutan ve kafamın içinde
   bir arı gibi uğuldayan adın
Elimden tutan ve dağlara çıkarmak için beni
   baştan çıkaran adın
Ve bak Dünya ayaklarımız altında benim meydan
   okuyuşuma baş eğen
   bir çocuk resim çiziyor vadileriyle
Girinti ve çıkıntılarıyla senin adının harflerini
   her yerde coğrafyada her yerde
Atılan her adım ancak senin övgün içindir
   senin övülmen için
Ve sözler ancak kaynağım olan senden gelir
   ve kuş sesidir tekrarladıkların
Ancak senin gelişindir bu hoş koku ey mükemmellik
   kadın ey varlığın garip musikisi
Ve bir öpücüğün anısı gibi senin adının ateşiyle bu dünyada
   dolanıp duruyorum
Hem ben neyindim ki senin yer değiştiren gölgenin
   gölgesi olmama izin verdin
Ve adının agulama'sıdır bu ölünceye dek
   derunumda yer eden

Birden yere düştü bir güneşin düşmesi gibi pencereden
Bekçiler ayaklarıyla itti onunla ne yapsak şimdi
Uzun bir süre buharın dibinde kararsız duruyor Musa
Ve ardından serbest kalsın sonunda
Diyor
Ve türküler söylesin açık havada


Louis Aragon
Mutlu Aşk Yoktur

4 Haziran 2015 Perşembe

Yılbaşı Gülü

Zaman-gülü'nü bilir misiniz
Var mı ay-gülü'nü tanıyan içinizde
Biribirinden ayırt edemezsiniz
O gölün aynasında bir tanesi
Yansıdığı vakit ötekisine

Acı gülü tanıyan var mı aranızda
Oluşmuş tuzdan ve inkârdan
Ebemkuşağı gibi yağmurdan sonra
Gel-git süresince her an
Denizin üstünde açan

Gülü fikrin gülü ruhun
Demet demet pazarlarda satılan
Gülü do-re-mi'nin ve oyunun
Bir gül yasak aşklardan
Ve yitik adımlardan

Korku-gül'ü tanıyan var mı içinizde
Gece-gülü'nü hanginiz bilir
Onlar ki dudakta boyanmış gürültüyle
Ağaçta dalından sarkan
Meyve gibidir

Seçtiğim bütün gülleri
Şakıdığım bütün gülleri türkü diye
İcâd ettiğim bütün gülleri
Övüp övüp de çıkarışım göklere
Boşunadır kendi gülüm önünde


Louis Aragon
Mutlu Aşk Yoktur

Seninle Bir Yastıkta

Pazar da olsa pazartesi de
Akşam ya da sabah geceyarısı öğle
İster cennette isterse cehennemde
Aşklar benziyor birbirine
Dün'dü bunu sana söylediğimde
            Bir yastıkta olacağız seninle

Evet bu dün'dü bu ise yarın
Yolum olarak bir tek sen varsın
Kalbimi verdim avuçlarında kalsın
Ne güzel yol alıyor seninkisiyle
Ama hepsi ömrü kadar insanın
            Bir yastıkda olacağız seninle

Sevgilim varolan olacak yine
Gökyüzü bir çarşaf üzerimizde
Seni kollarımla kuşattım işte
Ve içim sevdanla pır pır etse de
Dilediğin istediğin sürece
            Bir yastıkta olacağız seninle


Louis Aragon
Mutlu Aşk Yoktur

Düşüyorum

Düşüyorum düşüyorum düşüyorum ben
Henüz kendi mezarıma girmeden
Gözden geçiriyorum tüm yaşamımı
Bir iki saniye yetişir derken
Bütün bir dünya kafamın içinden
Geçiyor nasıl yaşamışsam onu

Gözkapaklarımın altında imgeleri
Bir kuyunun dibindeki taşlar gibi
Genişleterek suyun siyah iris'ini
Tüm geçmiş parça parça bölünmekte
Bir anı ötekini ele geçirmekte
Ve güneşlerse hıçkırık denen şeyi

Ey yağmur ey toz inceden ince
Varolmak kum renginde
Bir sis nefeslerden
Hangi seçim egemen başımın dönüşüne
Düşüyor ve kaçıyorum bu mucizede
Kendi kendimin ivmesinden


Louis Aragon
Mutlu Aşk Yoktur

3 Haziran 2015 Çarşamba

"Aşk" Sözcüğü

Bir Londra akşamı
Şubat'ın sarı sislerinde yürüyorum
Yeni başlayan bir aşkla yapayalnız
Gelecek mi acaba
Ve adımlarımın sabırsızlığını dağıtıyorum sonsuza dek
Hayaletlere rastgelerek
İyi akşamlar Doktor Johnnson iyi akşamlar George Borrow
Ve Thames nehri kıyısında dolaşırdı Moll Flanders
Shelley bu kentten nasıl söz ederdin hani
Hell is a city much like London ah tersiydi bunun
Ama geceleyin cehennemi hiç gördün mü sen
O kadar çok dekoru var mı suç işlemek için
Ey Marylebone Road manzarası
Kan lekelerinin iyice silindiği sessiz ve boş sokaklar
Tam kendi kendime diyordum Ne garip
Erebe'in soğuğu Fakat
Nerde o eski-zaman alevleri
Birden güneş üstüpüde
Sokakta bir meşale
Pamuk çizmelerle koşuyor tüm bu insanlar
Bu sahte şafağa doğru

Kaç kişiyiz geceyarısını çalınca saat yangına uğrayan yapı önünde
Kurtancıların gerçek-dışı hareketleri ve kollarındaki yanan bebekler
Kaldırımdaki hayaletler cockney konuşuyorlar kendi aralarında
Kirli dantelleri ve şapkasındaki tüylerle mağrur dilenci kadın
Hyde Park sıralarının vaaz veren kişisi
Sherlock Holmes'tan çıkma bir East End Çinli'si
Görünmeyen kalabalık hıçkırıklar ve gürültüler
Döğüşünü seyretmekteyiz kıvılcım ile mızrağın
Burada yanan nedir yıkılışında surların
Yarım kalmış romanlar Ticaretler
Gölgeler ve ateş siliyor firmaların adını
Baharat pamuk ne bileyim ben
Baygın düşen küçük Doritt elden ele geçmekte
Her şey bir gösteri mi olacak her zaman
Ve sadece bir gösteri
Bir gösteri Ey kör tanıklar bir öykü anlatılacak daha sonra
Yıkıntılar yok olduğunda ve ev yenibaştan kurulduğunda

Ve zemin katta İngiliz birasının farksız
Ve türkününse farklı olduğu
bir pub bulunacak


Louis Aragon
Mutlu Aşk Yoktur

Gerekliydi Sadece...

Birazcık daha vakit
Gerekliydi sadece
Ölümün gelmesine
Ne var ki çıplak bir el
O zaman çıktı geldi
Ve dokundu elime

Kim böyle geri verdi
Kaybolmuş renklerini
Günlere haftalara
Bir de gerçekliğini
Uçsuz bucaksız yaza
O insancıl şeylerin

Ben ki her zaman böyle
Titrerdim ama bilmem
Hangi büyük öfkeden
İki kol yetti işte
Havadan bir gerdanlık
Takmak için ömrüme

Sadece bir hareket
Bir elin hareketi
Uyurken bana değen
Öyle ki bir nefesten
Daha az bir şey Bir çiğ
Gelip omzuma konan

Bana geceler boyu
Hep yaslanan bir alın
İki açık iri göz
Ve orda her şey bana
Buğday tarlası gibi
Göründü bu dünyada

Tatlılık dolu bahçe
Otlar içinde birden
Sürer mine çiçeği
Ve benim ölmüş kalbim
Doğar hoş kokusunda
Gölgeyi tatlı kılan


Louis Aragon
Mutlu Aşk Yoktur

Pont-Neuf Üzerinde

Pont-Neuf üzerinde rastladım
Bu uzak şarkı da nereden çıktı
Kötü demirlemiş bir mavnadan mı
Yoksa Samaritaine metrosundan mı

Pont-Neuf üzerinde rastladım
Köpeksizdi bastonsuzdu pankartsızdı
Ümitsizlere acıyın lütfen
Ön tarafta halkın yer açtığı

Pont-Neuf üzerinde rastladım
Kendimin eski görüntüsüne
Ağlamaya yarayan gözleri vardı
Ağzı hazırdı küfretmeye

Pont-Neuf üzerinde rastladım
Bu zavallı görüntüye
Sadece kendi acısının
Derdine düşmüş dilenciye

Pont-Neuf üzerinde rastladım
Duman eskisi gibi bugün de
Orman sınırındaki kendime
Şafaktaki eski halime

Pont-Neuf üzerinde rastladım
Ben doğmadan bir benzerine
Bu her zaman ürkek olan çocuğa
Gençliğimin hayaletine

Pont-Neuf üzerinde rastladım
Yirmi yıl boyunca yalanlar dünyasına
Bir dualık zaman kadar
Sadece düş olan bu delikanlıya

Pont-Neuf üzerinde rastladım
Bu genç erkeğe ve boş kollarına
O baş döndürücü şarkıları söylerken
Rüzgârın ısırdığı dudaklarına

Pont-Neuf üzerinde rastladım
Göğün ve yüreğin soytarısına
Tertemiz alnına aşırılıklarına
Römorkörlerin kara çığlığında

Pont-Neuf üzerinde rastladım
Canını ateşe veren oyuncuya
Yolunu kaybetmiş bir güvercin gibi
Notre-Dame'ın kuleleri arasında

Pont-Neuf üzerinde rastladım
Başlayan ben'in hayaletine
Suyun akıntısında altın rengidir kent
Ters yönde ise şarkı bitmekte

Pont-Neuf üzerinde rastladım
Bana benzeyen bu küçük zavallıya
Sen nehri üstünde gösterdi bana
Güneşli yerleri çok uzaklarda

Pont-Neuf üzerinde rastladım
Uzaktaki öbür yüzüme ikiyüzlü'me
Ve rengi uçmuş gün ışığında
Arkadaşım dedi bana sessizce

Pont-Neuf üzerinde rastladım
Bilgisiz ve saf olan benzerime
Ve uzun süre kalakaldım
Geri geri giden kendi gölgemde

Pont-Neuf üzerinde rastladım
Otururken taşların aşındığı yerde
Mırıldandığım nakarata
Ve ışığım olan düşe

Kör adam rastladığım kör adam
Dul kalmış bakışlarınla geçerken
Ey benim çaresizlik dolu yıllarım
Pont-Neuf üzerinden


Louis Aragon
Mutlu Aşk Yoktur

2 Haziran 2015 Salı

Garip Bir Şeydir Dünya

Garip bir şeydir dünya şunun şurasında artık
Bir gün gideceğim söyleyemeden her şeyi
Bu mutluluk anlarını yangın öğlelerini
Sarışın yıldızlarıyla gece sonsuz ve karanlık

Hiçbir şey değil sanıldığı kadar öyle değerli
Başkaları gelir Onların kalbi benimkisi gibidir
Hepsi de ota dokunmasını ve seni seviyorum demesini bilir
Ve seslerin yitip gittiği akşamda düş görmesini

Benim gibi yeniden yapar bu yolu başkaları
Başkaları gülümser Rastlanan bir çocukla
Çevrilecek başlar adları fısıldandığında
Başkaları seyredecek göz ucuyla bulutları

Hep titreyen bir çift bulunacak orada
Bu yüzden o sabah gün erkenden ağaracak
Her zaman orada su rüzgâr ışık olacak
Hiçbir şey geçmez ordan geçen yayadan başka

Aklımın ermediği bir şeydir işte
O ölüm korkusu insanın içindeki
Yeterince güzel değilmiş gibi
Göğün bir an için tatlı görünmesi bize

Evet biliyorum bir an kısa görünüyor olsa da
Böyle yaratılmışız sevinçler ve acılar
Dopdolu bir kupadan yalancı şarap gibi kaçar
Ve deniz sadece bir başlangıçtır susayışlarımıza

Ama her şeye rağmen zalim zamana rağmen
Yanıp yıkılmış yürek ve sırttaki ağır torba
Bu olanaksız seçim olmak'la olmuş olmak arasında
Ve ağızda buruşukluk bırakan acıya rağmen

Savaşa ve haksızlığa ve uykusuzluğa rağmen
Yüreğinizi kemiren bu tilki taşırken orda
Hüznü ve tanrı bilir kendi payıma
Yaşam boyu çalınmış bir çocuk gibi taşıdım ben

İnsanların kötülüğüne ve gülüşlere rağmen
Ayağı sürçtü mü ve canavarca nedenlerle
Size düşman edilen sırf zindan olsun diye
Sevdiğinizdendir ve büyük acı çektiğinizden

Dipsiz kuyularıyla kargışlı günlere rağmen
Nefreti seyreden sonsuz karanlıklara rağmen
Düşmanlara ve zincire vurulanlara rağmen
Tanrı'm Tanrı'm ne yaptığını bilmeyen

Yasa rağmen ve birden zayıfladığı anda kalbin
Etrafı her şeye inanmaya haksız saymaya hazır
Sizi ısıran bu şeye ilgisiz kalır
Sırf sizden öcünü almak için

Her yerde aynı zulüm ve dikâlâsı utanmazlığın
Size maledilen nasıl yayıldığı pek bilinmeyen
O çılgın fikirler düşünülmesine acı çekilmesine rağmen
Bir küfür ya da nağrayla sıkıntıyı azaltmaksızın

Bu cehennem Her şeye kâbuslara ve yaralara
Ayrılıklara yaslara hakaretlere rağmen
Ve tüm istenilenler yine de istenilen
Maviliğe bütün saçmasapan inancıyla

Her şeye rağmen size söylüyorum öyleydi bu yaşam
Ki beni dinlemek isteyene buradan seslenirken
Dudaklarımda bir tek söz teşekkür kalmış iken
Diyeceğim her şeye rağmen güzeldi bu yaşam


Louis Aragon
Mutlu Aşk Yoktur

Kara Mayıs

Çiçekli bahçelerinizin bütün leylakları
Küçük arabaların bütün leylakları
Örtmeye yeter miydi onlar Paris'te
Mezarlardan oluşan derin Mayıs'ı

Federes Duvarı'nın kızıl Mayıs'ı
Kırkların Mayıs'ı yüreklerimizin kan ağladığı
Ve kapkara bir Mayıs Politzer ayı diye
Sizlerin adlandıracağı


Louis Aragon
Mutlu Aşk Yoktur

Baharın O Bilinmeyen Kadını

Bir pazar köşesinde karşılaşır gözler
Bu garip iri gözler neyi neleri düşler

Ah yağmurdan sonra Paris'in çarpıntısı var
Acep beğenilir mi eskisi kadar

Nehrin üzerinde çiçek buketleri
Gidiyorlar saçarak tüm renklerini

Chaussee d'Antin'i göreceğim her zaman
Parma kaldırımlarını yosmaların ayağından

Akşamları ilgisiz insanlar ve arabalar
Gölgenin tül peçeleri ve maceralar

Trinite'ye doğru üç adım atılmıştı
Karar verinceye kadar ayrılınmıştı

Saint-Lazare Garı'nın gürültüsünde
Niye ağlar bu rastlantısal gözler niye

Ah Paris Paris şarkı söylemiyorsun
Başını çevirip ayağını sürüyorsun

Şimdi gaz saatidir savrukluklar saati
Ufacık meydanlar sır açmaya elverişli

Gaz saati geldi haydi yaksana onu
Niye yakmıyorsun Ne var ki Paris sustu


Louis Aragon
Mutlu Aşk Yoktur

1 Haziran 2015 Pazartesi

Paris Köylüsü

I

Çocuk akıllı uslu dursun diye
Nasıl yığarlarsa önüne değersiz eşyaları
Belki de bildiğinden hangi alkolümün eksik kaldığını
Tesadüf bana kentimden resimler yağdırdı işle
Paris'in ağaçlarını bulvarlarını rıhtımlarını

Değişik alnı vardır makiyajı çıkarılan aktörlerin
Bakışlarsa şaşkın erken kalkan kişilerde
Yine de benim Paris'imdir o eski resimlerde
Ama bunlar tüfekleridir Muhafız askerlerinin
Şimdiki gibi bir tek otomobil yoksa cadde üzerinde

Islıkla çalınan bir ezgi beğenilirdi altmışlarda
Atların nalları altındaki kaldırımlar ayna gibi
Gördüğüm yıkık bir apartman duygulandırır beni
Bu geçip giden adam Baudelaire mi yoksa
Yoksa yenilik kokan Rivoli Caddesi mi

Doğrusu hoşuma gider geniş eteklikler döneminin düşünü kurmak
Louvre Sarayı kapandığında Tuileries tarafından
İpekli giysiler gecesinde geçerek şarkılı bir şatodan
İç kararması için geceyarısı avizeler çok parlak
O iç kararması ki mavi bir rengi var matbaa mürekkebine çalan

Nedense bir sessizlik çöker dörtlü danslardan sonra
Paris düş görür ve kimbilir ne gibi düşlerdir bunlar
Akademi üyelerine sormayın ondan anlamazlar
Paris'in sırrı ne Mabille balosunda
Ne Yaşlılar Konseyi'nde ne de sarayda var

Paris düş görür ve hiçbir zaman daha korku verici
Daha kızgın değilse de sessiz ama düş görünce
Bu köprüler düşünü rüzgâr kemerlerinde
Bu beyaz gözlü düşü masal tanrılarındaki gibi
Bu devingen düşü yaşayanların gözlerinde

Paris düş görür ama neyin düşüdür gördüğü bu saatte
İçiçe geçmiş ışığında sürükler hangi gölgeyi
Hayaletli bir şatodan daha çoktur onun hayaletleri
Ve aslan nasıl düşlerse terbiyecisini öyle işte
Bu yeni Antee için düş bir dünya şimdi

Paris uyanır ve şafak halkı
İner sisli adımlarla kenar mahallelerden
Habersizmiş gibi kendilerini harekete geçirenden
Hava çoktan yıkamıştır büyük ve solgun alınlarını
Kötü taranmış düşler de onlar gibi solar birden

Sen nehri üzerinde günün ağarışını görmeyen biri
Habersizdir elbet böyle büyük bir acıdan
Kendi kendini yalanlayan gece suçüstü yakalandığı zaman
Savunur bozguna uğrar kızarmış gözlerle edepsizin teki
Ve Notre-Dame bir mıknatıs gibi çıkar sulardan

Ne farkeder şu an İkinci İmparatorluk olsa
Ve başka yer değil de Paris olsa ne çıkar
Sabah erken saatlerde hep aynı öksürük var
Ve giyotin iyi kötü hep nefes alır orda
Bu ilk metro olmaksızın bir şafak hepsi bu kadar

Her şafak en büyük cezadır bazıları için
Yaşamaya mahkûm aldatılmış düşle
Ve gerçek çizmektedir pergeliyle
Bu kederli tebeşir çizgisini doğusunda Hal'lerin
Geçmez onu karanlık öyküler bile

Paris uyanır ve ben bu mit'leri yeniden bulmak için
Karanlığımızda kanımızı yakıp tutuşturan
Koyarım kızgın yüzümü ellerimin arasına o an
Kuşların öykündüğü şarkı yeniden dünyaya gelsin
Ve özgürlük deyince yanıtı Paris olan


II

Bir köprü görürüm gözlerimi kapayınca ben
Sen nehri dönmektedir acı topaçlarıyla
Ey onun büklümlü kollarında boğulanlar insan nasıl uyur orda
Bu bir köprüdür taş localarında akıp giden
Yuvarlak dinlenme yerleri fistolar oluşturur onda

Siyah tunçtan bir kral durur bir at üstünde
Ve geçtiği adada çifte çiçekler
Yeşilliği bir bahçe gülleri ise evler
Sanırsın bir gemi dökme demiri üzerinde
Onu sarsan ise eşya yüklü arabalar

Pont-Neuf ün şahdamarı titrer bir orkestra gibi
Bir prelüd duyarım yirmi yaş şarabımdan
Burda bir rüzgâr eser çok eski zamanlardan
At heykelin saçlarında ölmeye geldiği belli
Kent bir yürek gibi açar iki kanadını o an

Ölmenin gerekli olduğunu bilen benim yaşımdaki çocuklar
Külrengi göğe sahip bir kentti düşünü kurdukları
Biz bir yüzyılın en son doğan ve en son askere alınanları
Başımız bulutlarda ve çamurda ayaklar
Emir saatini beklerdik Paris'ten ayrıldık mı

Şarkı Panama'yı tekrar göreceksin dediği zaman
İlerde bir kan karanfilinin açacağı kişiler de
Saint-Mihiel ya da Neufchâteau'nun önünde bir yerde
Eller alevi nasıl sararsa şarkıcıyı öyle saran
Bıçağın ucuydu titreyişini duyarlardı içlerinde

O gün bu gün hep buldum sevdiğimde
Kentimin bir yansımasını sokaklarında bir gölgeyi
Unutulmuş anıtı yokolmuş geçitleri
Paris seni kendimden çok anlattım yazıp çizdiklerimde
Ve Paris kendi güneşimden çok yeğledim seni

Meşaleler kenti aşkın sonuna kadar yaktığı
Ağlayışlar kenti ağlamış olmaktan gülen
Yıldızsız Cennet gümüş gözlü Cehennem
Cinayetin örs olduğu geleceğin demirci dükkânı
Anılar tuzağı orda şan ve şöhrettir duvarlarla çevrilen

Alanlarda halktan gelen fırtınalar kopmaktaydı
Meçhul kahramanlar düşüyordu kolları sanki çarmıhta
Ya da siyah tören alayları caddeler boyunca
Orda sanki bir öfkenin yemini yazmaktaydı
Ey Paris rüzgârlara ninniler söylüyordun çıplak kollarında

Ölüm bir aynadır kendi pervaneleri var ölümün
İki uçludur hayatım bak aynı ateş bastı
İkinci defadır beni bir canavar kustu
Balinadan çıkmış Yunus gibiyim
Ne çâre kaybettim göğümü kentimi ve dostlarımı


III

Düşlerimin resmini bulmak için yeniden eğer
Ovarsam geçmişin mavileştirdiği gözlerimi
Neully'deki okulda eskiden yaptığım gibi
Orda bir bahar çiçek açar ve sürüp gider
Ve benim kadar yaşlanmadı onun danseden hayaletleri

Paris budur işte bu taşımakta olduğum gölge tiyatrosu
Benim Paris'im benden alınamamıştır tam tamına
Çığlık dudaklardan nasıl alınamamışsa
Kapıma koymak için ne çok gerek duyuldu
Söküp çıkarın yüreğimi Paris'i göreceksiniz orda

Ben şiirlerimi işte bu Paris'le yarattım
Sözcüklerimde damlarının o garip rengi var
Orda dem çeker güvercinlerin göğsü orda ışıldar
Paris senin üzerine kendimden daha çok yazdım
Ve acı vermedi bana yaşlanmak sensizlik kadar

Nice zaman sonra daha da zor olacak besbelli
Paris'ten ve benim ayrılığımdan söz etmek
Bulutlar Saint-Germain-des-Pres'den kaçıp gidecek
Bir gün kirpiklerin arasında bir damla gözyaşı gibi
Solgun ve yaldızlı Alexandre Trois köprüsü gibi bir şey gelecek

O gün dilerseniz bana geri verin ağıdımı
Kalbimin icadettiği yerde o taştan âlete
İmkân var mı çarmıhı Golgotha'dan sökmeye
Ariane ölmeye durur labirentten çıktı mı
Bu ezgi Magenta Bulvarı'nda söylenir söylenirse

Bir çaresiz acıyı dile getiren şarkı
Geceyarısı daha da hüzünlü Place d'Italie'den
Point-du-Jour'a benzer melankoli cihetinden
Uyku meleğinden de çok düşle yüklü parmakları
Sanırsın kâğıt helvacı bir sevinci haber veren

Adi ve tatlı bir şarkı sesin yavaşladığı
Bir akşam aşkı gibi yarınından kuşku duyan
Bir şarkı kadınları elinden tutup kavrayan
Barbes metrosunun altında söylenen bir şarkı
Etoile'de aktarma yapan Jasmin'de caddeye çıkan

Rüzgâr boş arsalara fısıldayacak dizelerimi
Kimsenin oturmadığı tahta sıralara dokunacak
Passy rıhtımında ağladığı duyulacak
Ve köprüler tekrarlayarak yüzüklerin vaadini
Bu dizelerle nişanlanıp yola revan olacak

Çocuk akıllı uslu dursun diye
Nasıl yığarlarsa önüne değersiz eşyaları
Belki de bildiğinden hangi alkolümün eksik kaldığını
Tesadüf bana kentimden resimler yağdırdı işte
Paris'in ağaçlarını bulvarlarını rıhtımlarını


Louis Aragon
Mutlu Aşk Yoktur

Şairden Partisine

Partim geri verdi bana gözlerimi ve belleğimi
Bir çocuktan daha çok bilmiyordum doğrusu
Kanımın onca kırmızı ve kalbimin Fransız olduğunu
Bildiğim tek şey vardı gecenin karanlık rengi
Partim geri verdi bana gözlerimi ve belleğimi

Partim geri verdi bana destanların anlamını
Görüyorum yün eğiriyor Jeanne boru çalıyor Roland
Kahramanlar çağıdır Vercors'da yeniden doğan
En basit sözcüklerde kılıçların şakırtısı
Partim geri verdi bana destanların anlamını

Partim geri verdi bana Fransa'nın renklerini
Partim benim verdiğin derslerinle çok yaşa
Her şeyi türkü bildim o zamandan bu yana
Öfkeyi ve sevdayı acıyı ve sevinci
Partim geri verdi bana Fransa'nın renklerini


Louis Aragon
Mutlu Aşk Yoktur

Fransız Marşı

Gelince mevsimi ihanetlerin
Ve mevsimi hapishanelerin

Çeşmeler bulandığı zaman
Sadece gözyaşlarıdır duru kalan

İşitilirdi çılgın haykırışlar
Yalan dolan sözler karşı çıkışlar

Yeşil insanlar ve akbabalar
Günümüzü karartmak için buradalar

Aç kalacaksınız dediler bize
El koydular ekmeğimize

Atın kitaplarınızı dediler
Bir köpek ancak sahibini izler

Bize üşüyeceksiniz dediler
Ve ülkeyi boy hedefi haline getirdiler

Bize dediler gözler yerde olacak
Boyun eğilecek ve susulacak

Bize dediler hepiniz diz çökecek
En güçlü olanlar bize gelecek

Kimilerini zindanlara sürdüler
Kimilerini alıp Almanya'ya götürdüler

Ama hesaba katmadılar Pierre'i ve Jean'ı
Ayrıca öfkeyi ve genç insanları

Ama hesaba katmadı hiçbiri
Yaşamak ya da ölmek diye karar verenleri

Saçlardaki rüzgâr gibi
Ateşsiz bir har gibi

Haçlı bir maceraya değil
Uzaktaki bir mezara da değil

Ama işgal altındaki vatan için
O nefret edilen işgalci düşman için

Kovalım kovalım nevzuhur efendilerimizi
Hırsızları katilleri ihanet edenleri

İyi tohum ayıklanır kötü tohumdan
Hem vatanını haketmelidir insan

Zalim ellerden kopardığı
Her bahçeyi ve her sokağı

Her meyve bahçesini ve her ambarı
Yabancı ellerden geri aldığı

Her dereyi ve her tepeyi
Her mezarı her kulübeyi

Her göleti ve yavru balıkları
Uçurumdaki fındıkları

Her burunu ve her dağın başını
Tarihimizin kanlı çayırlarını

Ve gökyüzünü merhametli ve kocaman
Orda ne bulut ve ne de alman

İnsan kurtarmalı sevdiğini
Kendisini kendisini kendisini


Louis Aragon
Mutlu Aşk Yoktur