Şiir, Sadece: Hamam

5 Haziran 2015 Cuma

Hamam

Getirin bana şu şarkıcıyı dedi Muhtesip Musa
   ünü kulaklarıma kadar gelen

Erguvan rengi bir gün kanıyor beyaz mermer salonda
   kubbe deliklerinden
Getirin onu bana dedi Musa tutsak tellâkların elindeki
   korkunç gövdesini döndürerek
Ve derisine serinlik veriyor su bu boğucu buharda
   korkuya kapılan bir genç kız gibi
Elle tutulacak kadar ağır hava bir ustura bileyicisinin
   kafaları yumurta gibi kazıdığı halvette
Ama bütün bu giysisiz çeşitli boy ve yaştaki insanlar
   burada taşların üzerinde neler unuturlar
Hiçkimse elinde tutamaz adını giysisini bir kez çıkarmayagörsün
   zenginliğini ya da yoksulluğunu
Aşk ya da dua için saatler boyu yıkanan bir insanın
   şahane kokusudur bu
Kanın o yasemin kokusu Ve tellâklar sonsuz çöğenlerle
   ovarlar omuzları
Boğalar tazılar ve erkek kediler kendi güçlerinde ve yara
   izlerinde kıllı kılsız esmer ya da kızıl
Aylak aylak havuza doğru çevirirler bakışlarını
   taştan putperest bir güzelin zuhur ettiği
Denizden çıkmış eski bir Venüs
   korsanların Sicilya'dan alıp getirdiği
Kadının mükemmelliğini arzu ettirir
   bu yırtıcı ve şehvetli varlıklara
Ardından ağır bir aşağılık duygusuna kapılır her vücut
   kıyaslama yapınca kendisiyle
Artık saf ve beyazdır canlı yaratık
   sahtesinden daha az bundan böyle
Sis ve ışık ey ter kusan vücut
Nazik komşu dövüyor komşusunu dallarla
Demek yaşlı Mecnun'u getireceklermiş buraya
   biti kırılmış ve hırkası alınmış olarak
Mapusdamı'ymış gibi ötekilerin arasında
   çıplak bir insan olsun o da
Öyle ki özgür saydı kendini ve şarkı söylemeyi reddetti
   taverna soytarısı veya çingene olmadığından
İşte o an Muhtesip öylesine sinirlendi ki
   hamamın sıcağında
O boğumlu sırtında kuşüzümü peltesi gibi koyulaşmış olan
   kanını almak gerekti
Bir türkü söyle de rahatlasın dedi külhan ısıtıcısı
   yoksa mahkemeye verirler beni müşteriyi boğmaktan
Söylüyor işte ve türküsü dayanılamayacak kadar güzel
   suyun ortasındaki heykel gibi
Çılgın ve eşkiya bir alev çıkıyor putperest güzelliğinden
   ve solgun ağzından
Aşk şeklinde Ve o adınla yanmış olan
   o günkü ağzını saklasın
Senin kanatlı adın çağırmaya pek cesaret edemediği adın
Elsa
   o'nun tuzlu dudağına gelen
Senin adın tıpkı çalınmış görkemli bir kaftan gibi
   zavallı kollarında bir dilencinin
Senin adın tıpkı ateşten geçen beyaz samur gibi
   bir öpücük gibi kumun yaktığı
Masalsı bir kuş benim omuzlarımda Canın atlayışı gibi
   o canlı ceset yığını üzerinden
Kuş gibi hafif adın havadan da sarışın adın
   kederden ve buğdaydan adın dilimi dolduran
Tertemiz yelde Seni seviyorum sözcükleriyle bir çığlık
   mavi ve solgun camların buğusuna yazılan
Bir uyanışın düşü güçlükle nefes alan bir korku bir dert
   birdenbire açıklanan
Kaygı ey güzelim Beni mesken tutan ve kafamın içinde
   bir arı gibi uğuldayan adın
Elimden tutan ve dağlara çıkarmak için beni
   baştan çıkaran adın
Ve bak Dünya ayaklarımız altında benim meydan
   okuyuşuma baş eğen
   bir çocuk resim çiziyor vadileriyle
Girinti ve çıkıntılarıyla senin adının harflerini
   her yerde coğrafyada her yerde
Atılan her adım ancak senin övgün içindir
   senin övülmen için
Ve sözler ancak kaynağım olan senden gelir
   ve kuş sesidir tekrarladıkların
Ancak senin gelişindir bu hoş koku ey mükemmellik
   kadın ey varlığın garip musikisi
Ve bir öpücüğün anısı gibi senin adının ateşiyle bu dünyada
   dolanıp duruyorum
Hem ben neyindim ki senin yer değiştiren gölgenin
   gölgesi olmama izin verdin
Ve adının agulama'sıdır bu ölünceye dek
   derunumda yer eden

Birden yere düştü bir güneşin düşmesi gibi pencereden
Bekçiler ayaklarıyla itti onunla ne yapsak şimdi
Uzun bir süre buharın dibinde kararsız duruyor Musa
Ve ardından serbest kalsın sonunda
Diyor
Ve türküler söylesin açık havada


Louis Aragon
Mutlu Aşk Yoktur

Hiç yorum yok: