Ne gerçek canlanıyor gözlerimde
ne de sen:
Parlak vapurlar,
yaşayan toprak gibi tutuşmuş yenilik,
kolların kımıltısı, bir acayip karmaşa,
tam bir kumul.
Gözlerim düşlemiyor artık, buluyor.
Yüklü toprak dopdolu gene.
Göğün aydınlığında başlıyor soluk.
İnsanlar oynaşıyor ara-sıra.
Senin vaktindir bu.
Senin ateşinle kuvvetlendim ve besledim kendimi
bekleyişin sessizliğinde.
Parlıyor ağın.
toprak geçmiştir, deniz gelecek.
Çıplak ayaklı bir kadının yaklaşan adımları.
Dünya yepyeni.
Toprak aydınlık.
Gürültüler arasında dinliyorum seni.
Omuzlarına attığın atkı
değişken ve yeşil: uyuyorsun,
adını sormuyorum, yıkanıyorsun
doğurgan sıcaklıkta, meyveler ne güzel
seninle buluştuğum taş masada.
Pencereler solumakta ağzında.
Duvarların, balkonların müziği
yükseliyor göklere, yıldızlara.
Senin verimliliğini görüyorum ve artıyor susuzluğum,
karanlıkta doğuyor her şey yeniden.
İstiyorum açıkça sende bulmak kendimi.
Aynasız bırakmak kendimi, karmakarışık.
Sessizliğinde toparlanıp sarıyorum seni.
En doğru, en temiz, en canlı sensin.
Reddin büyüyor gökler kadar
üzerinde duvarın.
Hakkında bildiğim görmeden görmektir seni.
kaba bir kaçamak bu, gözkapaklarının altında bir deniz,
zorlu göz bebeği, büyük dalga,
kolaylık
merdivensiz, ağsız; yalnız ve şiddetli bir yel.
parçalanan güneşin çeperi,
olgun anıtı sonsuz ateşi.
kızoğlan kız, yeşil, gerçek,
aldığım soluk.
patlayış, taşın öpüşü.
Heybetli vücudun sızmamı
ister: saf adlar:
ağzın, kolların, ellerin adlarıdır,
toprakta ve duvarlarda.
Heybetli vücudun benden ister
güzel adları, ölmeyen adları:
toprağın, ateşin, yumrukların adlarıdır bunlar
aydınlık, yakıcı ve karanlık.
Antonio Ramos Rosa
Çeviren: Muzaffer Uyguner