Şiir, Sadece: 2014-09-21

27 Eylül 2014 Cumartesi

Daha Önce Onları da Tanımadığım

Daha önce onları da tanımadığım
genç bir çift açtı kapıyı.
Kadın
altın-sarısıydı haziran ayı gibi,
ve derin gözlü bir mühendisti erkek.
Bölüştüm ekmeği ve şarabı
onlarla,
yavaş yavaş
eriştim onların tanınmamış içtenliklerine.
'Ayrılmıştık,
sonsuzcaydı görüş ayrılığımız:
bugün konuklamak için buradayız,
bugün seni bekledik birlikte.'
dediler.
Orada, o küçük evde,
sessizlikten bir kale kurmak için
birleştik.
Uykunun içindeymişim gibi suskundum tüm.
Merkezde, kentin tam da yüreğinde
buldum kendimi, ve neredeyse işitiyordum
adımlarını Hain'in,
benle onları ayıran duvarların ardında
işitiyordum gardiyanların iğrenç seslerini,
gümbürdeyen hırsız kahkahalarını,
anayurdumun hayatına mermilerle birlikte ateşlenmiş
sarhoş hecelerini.
Holger'in ve Poblete'nin geğirtileri
handiyse tırmıklıyordu suskun derimi,
sürtük adımları çiğnedi neredeyse
yüreğimle alevlerini yüreğimin:
Gönderdiler halkımı işkenceye,
kılıcın sağlığını korudum ben.
Ve geceleyin gene, hoşça-kal, İrene,
hoşça-kal, Andres, hoşça-kal, yeni tanışım,
hoşça-kal yapı direklerine, yıldıza,
belki bir hoşçakal da tamamlanmamış yapıya
ki penceremin karşısında dolu gibidir
çizgisel hayaletlerle.
Hoşça-kal her öğle sonrası
gözlerimle hapsettiğim en küçük dağ doruğu,
hoşça-kal her yeni geceyi
şimşek parıltısıyla açan yeşil neon-lambası.


Pablo Neruda
Sığınmacı (El fugitivo)
Canto General

Dalga

Dipten çağıldıyor dalga, köklerle,
o batmış gök kubbenin kızları.
O esnek istilâ fırlatıldı havaya
Okyanus’un temiz gücüyle:
ortaya çıktı kalıcılığı, su bastığında
o derin gücün kameriyelerini
ve her bir varlık direnç gücünü verdi,
ve kuşağında savurdu o soğuk ateşi
ta ki bükene dek kendi kar beyazı gücünü
kudretin dallarından.

Yeryüzünden bir çiçek gibi geliyor o
yuvarlanırken kararlı kokusuyla
manolya çalısının görkemine doğru,
fakat dipteki bu çiçek, infilâk etmiş,
taşıyor yok edilmiş bütün o ışığı,
taşıyor yanmamış bütün o dalları
ve beyazlığın dolu kaynağını.

Ve onun yuvarlak gözkapakları,
oylumu, fincanları, mercanları,
oynuyor denizin derisiyle ve böylelikle gösteriyor
bu hayat bereketini suyun altında:
o vakit denizin birliği oluşturuluyordu,
denizin havaya yükselen sütunu,
tekmil doğumları ve düşüşü.

Tuzun okulu açtı kapılarını,
tekmil ışık uçtu ve kırbaçladı göğü,
geceden şafağa kabardı
o nemli metalin ekşi hamuru,
tekmil ışığın bolluğu bir taçyaprağı oldu,
çiçek büyüdü taş tüketilene dek,
ölüme doğru yükseldi köpüğün akışı,
fırtınanın bitkileri saldırdı,
gül akıttı kendini çelikte:
suyun iskelesi iki kat oldu
ve çağıldamaksızın çökeltti deniz
kristalden ve ürpertiden kendi kulesini.


Pablo Neruda
Büyük Okyanus
Evrensel Şarkı

26 Eylül 2014 Cuma

Dans

Java’nın derinliklerinde, gölgelerin
bölgelerinde: burada duruyor aydınlanmış saray.
Duvarla birlikte büyümüş yeşil sırakemerlerin
arasından yürüyorum ve giriyorum
taht salonuna. Orada oturuyor hükümdar,
hastalıklı beyinli bir domuz, ve kirli bir erkek hindi,
kurdeleli nişanlarla süslenmiş, dekore edilmiş,
duruyor iki Hollandalı adamın arasında,
şüpheci bakışlı küçük hesapların adamları.
Ne kadar da iğrenç bir haşarat topluluğu, ne kadar da
tasarlanmış bir şekilde atıyorlar kürek kürek zehri
insanların üzerine!
Uzak ülkelerden gelen
rezil muhafızlar ve hükümdar orada
kör bir kurbağa gibi sürüklüyor
mantarsı etini ve sahte yıldızlarını
nalbantların küçük düşürülmüş vatanının üzerinden!
Fakat birden
sarayın derinliklerinden geliyor
on dansöz, suyun altında
bir düş gibi kayarak.
Her bir ayak
ulaştı kenardan, kırmızı balık gibi, ve açığa çıkardı
gecesel balı, ve sarı maskeleri
meshedilmiş ağır saçlarında taşıyordu
portakal çiçeklerinden yeni örülmüş bir çelengi.
Satrapın önünde durdular,
ve durdu onlarla birlikte müzik de,
kristal üst kanatların çağıltısı: bir çiçek gibi büyüyen
gerçek dans, geçici bir heykel yapan
o güzelim eller,
dalgalar ya da kamaşma gibi
topuklara inen tunika,
ve kutsal metalin
her bir güvercinsi hareketinde saklıydı
adalar denizinin usul uğuldayan havası, ilkyazda
ateş almış bir gelin ağacı gibi.


Pablo Neruda
Yo soy
Canto General
1929

25 Eylül 2014 Perşembe

Değişken

İzledi gözlerim
geçip giderken esmer bir kızı.

Siyah fildişi gibiydi
koyu menekşe üzümler gibi,
ve kamçıladı kanımı
ateşli kalçaları.

Takılırım peşi sıra
ardından hepsinin.

Sapsarı bir sarışın geçti gitti
altından bir bitki gibi,
sallayarak armağanlarını.
Ve akıştı ağzım
bir dalgada gibi
göğüslerinde onun
bırakmak için kandan bir şimşeği.

Takılırım peşi sıra
ardından hepsinin.

Fakat kımıldamadan bir yere,
seni görmeden, ey uzaktaki,
gider kanım ve öpücüklerim sana,
esmerim ve sarışınım benim,
uzun ve kısa boylum benim,
şişmanım ve zayıfım benim,
çirkinim ve güzelim benim,
onca altından yaratılmış
ve onca gümüşten,
onca buğdaydan yaratılmış
ve onca topraktan,
onca sudan yaratılmış
denizlerin dalgasında,
kollarım için yaratılmış,
öpüşlerim için yaratılmış,
ruhum için yaratılmış.


Pablo Neruda
Kaptanın Dizeleri

24 Eylül 2014 Çarşamba

Deniz

Öğretmenim olduğundan gereksinim duyarım denize:
bilmem müziği mi öğrenirim bilinci mi:
bilmem yalnız bir dalga mıdır yoksa derin bir varlık mı
ya da yalnızca çatlak bir ses midir ya da balıkların
ve gemilerin parıldayan bir telkini mi.
Gerçek şu ki, uykuya dalana dek ben
bazı manyetik çemberlerde
kımıldarım dalgaların üniversitesinde.

Bazı ürperen gezegenlerin
ağır ölümlerini belirten
çatırdamış sıradan deniz kabukları değil yalnızca,
hayır, günü yeniden kurguladım parçalarından
bir çimdik tuzdan sarkıtı
ve bir kaşık dolusu tuzdan o büyük tanrıyı.

Daha önce ne öğrettiyse bana unutmadım.
Havayı, sürekli esen rüzgârı, suyu ve tuzu.

Buraya gelip kendi ateşiyle yaşayan
bir delikanlı için önemsiz görünür bunlar,
fakat gene de, doğrulan
ve uçurumunda atan nabız,
o mavi soğuğun çatırtısı,
aşamalı dağılışı uzaktaki yıldızın,
dalganın uysal yayılışı,
köpüğüyle birlikte karın çarçur edilişi,
sessiz gücü orada, derinlerdeki
taştan bir taht gibi,
inatçı üzüntüyle giderek büyüyen dünyamı
değiştirir, unutuşları toplar,
ve hayatım birden değişir:
bu saf devinimin bir parçası olurken.


Pablo Neruda
Memorial de la Isla Negra
1964

23 Eylül 2014 Salı

Deniz Feneri

Portekiz,
denize, gemilerine geri dön,
Portekiz, geri dön insana, denizciye,
geri dön toprağına, güzel kokuna,
gökyüzü altındaki özgür aklına,
yeniden
karanfilin ve dalga köpüğünün
sabah ışığına.

Göster bize hazineni,
adamlarını, kadınlarını.
Saklama artık
cesur gemi yolculuğu çehreni,
Okyanus’un ileri karakollarında,
Portekiz, denizcisin sen,
adaların kâşifisin,
baharatların bulucususun sen,
keşfet yeni insanı,
o şaşırmış adaları,
keşfet çağımızın takımadasını.
Ekmeğin
beklenmedik
görünüşü
masada,
sabah kızıllığı,
keşfet bunu,
ey sabah kızıllıklarının kâşifi.

Nasıl mümkün oldu bu?

Ey kör yolları gösteren,
nasıl reddedebilirsin
ışığın döngüsünü?

Ey uysal, demir grisi, eski,
ufkun dar ve mağrur atası,
nasıl
kapatabilirsin kapını
yeni üzümlere
ve Doğu’nun yıldız rüzgârına?

Ey Avrupa’nın pruvası, ara
dalgada
ataların dalgalarını,
Camõens’in deniz sakalını.
Sök çıkar
rayihalı direğini örten
örümcek ağını,
ve göster bize
oğullarının oğullarını,
torunların için keşfetmiştin
o ışıltılı gezegenin şimdiye dek
karanlık kalmış kıyılarını,
göster bize yeniden
o kasvetli denizi ölçebildiğini,
yeryüzünün en büyük ada imparatorluklarında
doğmuş insanı keşfedebildiğini.

Denizde dur, Portekiz, zamanı
geldi, kaldır
pruvanın biçimini havaya
ve göster bize yeniden
adalarla insanlar arasında.
Bu döneme ışığını sun,
yeniden bir fener ol:

o zaman yeniden öğreneceksin bir yıldız olmayı.


Pablo Neruda
Üzümler ve Rüzgâr
1954

22 Eylül 2014 Pazartesi

Deniz Gecesi

Deniz gecesi, beyaz ve yeşil heykel,
seviyorum seni, uyu benimle.
Gittim, tutuşarak ve ölerek,
bütün yollar boyunca,
benimle büyüdü ağaç, yendi insan
kendi küllerini ve bıraktı kendini
dinlenmeye toprakla çevrili olarak.

İndi gece, görmesin diye
gözlerin onun sefil dinlenmesini:
yakınlık istiyordu, açtı kollarını
korunmuş olarak varlıklarla ve duvarlarla,
ve düştü sessizliğin uykusuna, battı
mezar toprağına kökleriyle beraber.

Fakat ben, ey Okyanus gecesi, geldim senin çıplaklığına.
Aldebarán’ın koruduğu sınırsızlığına senin,
beni oluşturan sevgiyle
senin şarkının ıslak ağzına.

Deniz gecesi, gördüm doğumunu,
sonsuz sedef ışıltısıyla kırbaçlanmış,
gördüm senin yıldız liflerinin örüldüğünü
ve kuşağının elektrik kıvılcımını senin,
ve ahenklerin mavi devinimini
yutulmuş tatlılığını avlarlarken.

Sev beni sevgi olmadan, zalim gelin.

Sev beni uzayınla, nefesinin
akıntısıyla, muhteşem
elmaslarının bütün çoğalmasıyla:
sev beni yüzünün molası olmaksızın,
sun bana yok oluşun temizliğini.

Güzelsin sen, sevgilim, görkemli gece:
koruyorsun fırtınayı korkutulmuş
erciklerinde uyuyan bir arı gibi,
ve düş ve su titriyor kaynak ırmaklarıyla
taciz edilen taslarında göğsünün.

Gecesel aşk, izledim seni her yerde,
senin sonsuzluğunu, titreyen kule
giyinmiş yıldızlarla, ölçüsü
ikircikliğinin, köpüğün
senin kıyılarında yarattığı sevişme yerleri:
zincirlenmişim gırtlağına
ve kumda patlayan dudaklarına.

Kimsin sen? Denizlerin gecesi, söyle bana
senin yalçın saç örtünün bütün
yalnızlıkları kapladığını, kandan ve
çayırlıklardan bu mekanın sonsuzluğunu.
Söyle bana, kimsin sen, gemilerle dolu,
rüzgârın ezdiği kamerlerle dolu,
bütün metallerin hükümranı, derinliğin
gülü, çıplak sevdanın ölçüsüzlüğüyle
kanamış gül.

Dünyanın tuniği, yeşil heykel,
ver bana çan gibi bir dalgayı,
ver bana çılgın turuncu çiçeğin bir dalgasını,
sevinç balosunun çokluğunu, o merkezi
gök kubbeden gemileri, yelken açtığım suları,
o göksel ateşin çeşitliliğini: arzuluyorum
senin sonsuzluğunun tek bir dakikasını ve bütün düşlerden
daha fazlasını, senin boyutunu:
ölçtüğün bütün bu mor, o ciddi
ve düşünceli yıldız sistemi:
karanlığı arayan bütün görkemi
saçının, ve hazırlandığın o gün.

Kavramak istiyorum senin her yerde hazır alnını,
kapatmak istiyorum içimde ulaşmak için
kıyılarına senin, şimdi yitip gitmek için
bütün nefes alan gizlerle birlikte,
senin karanlık çizgilerin saklanmış
bende kan gibi ya da bayraklar gibi,
ve getirmek bu gizli orantıları
her günün denizine, kavgalara,
her bir kapıda olduğu gibi - sevdalanmalar ve tehditler -
uyuyarak yaşar.
Fakat sonra
gireceğim kente senin gibi olabildiğince
çok gözle ve taşıyacağım beni kuşattığın
o giysiyi, ve bırak dokunsunlar bana
kimsenin ölçemediği o kusursuz suya dek:
saflık ve gazap bütün ölüme karşı,
yok edilmez yayılma, bütün uyuyanlar için
ve bütün uyumayanlar için müzik.


Pablo Neruda
Evrensel Şarkı