Şiir, Sadece: Toprağın Söylediği

25 Eylül 2018 Salı

Toprağın Söylediği

1

Toprak söyledi: arzu köklerimde
Başlar, benimle kımıldar bütün
Sorular, göğsümdeki açlığın güzelliği
Rüzgârla daha da güzelleşir.


2

Dallarımda yeşerecek bir günüm bile olmadı
Sesi çıkacak, nemi bile olmadı çiçeklerin
Yıldızlarla birlikte olgunlaşacak ekini bekleyen yok.
Çimenin ışıltısı yok taşlarda
Nerede evlerim, o bedenimdeki çığlık
Bütün hançerler bedenimde ve ben kışta saklı.


3

Belki bitkinliğin derinden vuruşu
Beni teslim alandan istila eder.
Belki giysilerimi giydirdiler dölün içinde
Avuçlarımda kuru otlar, kuru otlar
Belki... belki, siyah harflerdi
Kulaklara suskunluk düştüğünde
Çıksam uzanan bu ruhumun üstüne
Yaratırdım göğsümden insanı.


4

Kalk güneşle birlikte ey gençliğim ve kaynaştır
Uyuyan sağduyulu insanları, komşuya
Sen öğretirsin kadim yaşamı
Ona kalırsın solgun ve titrek.


5

Ben kendi köklerimle yaptım evimi
Ve yetiştirdim dağları siperim olsun diye
Kabaran uzun yamacında tozun
Zamana saklar gibi
Ben yaptım kendi köklerimden çocuklarımı
Onlardan çocuklar yaptım


6

Beni bağışlar çağlıyanımla yardığım
Kayalıklar, toprağımda bahar
Yalnız bizim kalbimiz güler, kalplerle
Teslim alır kaburga kaburgalarla
Kaç aklımız hayretle tökezledi
Yandık mumların alışkanlıklarında
Uzandık sussuz soluklarla
Aktı hayatları çağlayanla.


7

Ey özlediğim, ey onda derin
Yaratan meçhulu, çocuklaşır günler
Yalnış hesabı siler hayatımda da
Onda yanlış hesap yok, unutur günleri.
Benden sonra ufku, Benden sonra aşkın ışığını
Gölgesinde acılaştı selvi ağacı, gölgesinde
Tekrar uyudum orda, derinliğimde
Ama, hiçbir zaman uyumadı parlayan ışık.


8

Hangi yaratan işte gizi, işte düşü, açıldı işte
Dağıldı uzak meçhule...
Herkesi kendisinde topladı, yarattığında
Saç örgüsü büyüklüğünde hançeri.


9

Gündoğumuna taşıdı şehrimi peygamberler
Ömrüm gençliğimi geçti
Dedi: kim kucaklayacak ırmağı ve akacak
Boşalacak örgülü ırmaklarla
Doğuracak yeniden insanları, öldürerek ardımda, cehaletin kuşağını.


10

Halk umutsuz, mağlup olmaktan umutsuz
Umutsuzluk içinde eski bir kapı
Yürütür bağrında yıldızların sallantısını
Çığlık yaralı ve boğuk
Sorular onda delirir, nerde yarın
O yaratan görünmüyor, nerde yol?
Onların hepsi ayaklansalar bukağılarıyla
Parlayan hayin demirleriyle
Sabahın başlangıcında gün yorgun ve
Hain, baykuş çığlığı.


11

Atardamarım yok dolaşacak, dolaşacak şimdi
Yorgun umutsuz dolaşacak
Harman yeri haşatını soruyor buğdaydan
Buğday saklı toprakta
Sonunda azap bittirir ah!
Bu mevsimler yükselir çağlar boyu içine çeker tozları ahlarla feryatlarla
Şikayeti kayalıklara, kayalıklar.


12

Çarptığında büyük yıkıntı
Adımlar üstüne basarak hakaret ve rezaletle
Yaklaşarak yazar ileri gidenleri
Adımlarında kan ve katliam sarıyı okuyup, silene kadar yeşili
Yüzlerinde taze otu, solgun
Bütün evleri onda, dudakları donar...
Nedir bu şikayet, nedir bu söylediği?
Yapraklar parlar, delilikle, sığınır
Ölüm onda, yorgun gezmekten.


13

Eski dağ ve kışın kayalığı
Çorak toprakta mendil ekinler
Çığlık - uzakların üzerindeydi
Tarihin kirpiklerinde binlerce uykusuzluk
O bizde aşk aşkta süzülüyor
Uzaklar dolanıp sarar yaşayan dedeleri
Batıl, yıkar geleceğin zilleri
Kabuk bağlayan yarada veya dağda
Onunla da olmadı aşk örer rivayeti
Ve şimdilik kaldırırız minarelerin yüksekliğini.


14

Bu hayatın yolunu biz çoğlattık
Dünyanın devrimi için dövüşerek
Adımlarız zamanın kayalıklarını ve karşılaşırız
Suretiyle ardımızda bıraktığımız sert kayalıkların
Tanrının nuruydu halkın hayatı
Sıyrıldı karanlığın kara gözünden.


15

Dilin gerçeği, gerçeğiyle ölürüz
Ölürüz kırılarak veya başararak
Çıplaklığımız bizim olmadı, eğer giyinmesek
Bizim çıplak alnımızı saranı şimdi.


16

Ey üzülen bükülen ruhuyla yapar
Çardağını çölde, Sultanın
Etrafımızda yürütür gibi değirmen taşını
Çıldırarak, öfkemizi çınlatarak
Hangi gerçek büktü yüksek dağı
Evimizin damarlarında süzülen
Nedir bu, nedir bu yırtılan gerçek
Delilikle, avlar geyiği
Kibirli tembelliğiyle tesadüfen, tufan
Olsa bağrımdaki et.


17

Sende ey halk sende üzülür hayat
Uzaklarda söylenen söylenen söylenen
Gerçek değil akmayan serap ve bağışlamaz
Kumu avuçlar olmayan kumu.


18

Ey son nesil nerede büyüteyim seni ey nesil
Senin çukurunda mı öldü dünya?
Toprak yok, toprağında buğdayın ufku
Sallanıyor görünür olmayan hasat
Yorgun akıntında ninni duyarsın
Bukağında, sende delirir bukağın
Nasıl barınacaksın bütün toprağın dağlık
Hayret, hepsinde bukağı bağlı
Nerde ey nesil, nerde büyütsem seni ey nesil?
Öldün mü çukurunda dünyanın?


19

Üzüntümüz ağır olsa da, ancak
Göç edeni üzeriz
Bizim tarihimiz bizim gecemiz
Gülüşü yalandan gizlemek
Büyük gündoğumunda, eğilen zeytin dallarında
Kandil yaramızla karşılaşırız
Dağlarını yırtarız siyahla örtünen
Kayıp, buluruz meçhulü
Hayatı buluruz kainatı bile
Bin nesil onda bir biriyle kucaklaşan nesil.


20

Boşalan bedeni yaratırız ayrılan
Hayattan, neşeyle ateş gibi
Damlar avuçlarımdan yarılan kayalıklar
Üzgün, sallanan kayalıklar
Dedi: aşkımızdan da yeşildi
Şimdi gecemizin düşü yeşillendi çaresiz


21

Üzüntülü, uzun, azgındı, devrimin yüzünde
Hayatın şiddetini adımlar ve karşılaşırız
Adımlarımızın ardındaki güzelliğin kokusuyla
Güzel bedenler ekeriz gibi gizin derinine
Yükselecek güzel kokuyla saracağız dünyayı
İnşa edeceğiz güneşin önüne, kovarız
Bizden sonraki yıldızların uykusuz çığlığını
Bu efsanenin suyunu çivileriz.


22

Kışla kısalıp katlanan kanatlar
Festivalimizde yayılır
Parça parça dalgalar, kanatlar arasında
Hayretle çınlayarak yarar
Yorgun kirpiklerle dokunduğu caddelere
Rüzgarın çığlığı sallamadan
Görmeden akan yarayı, bizden
Uzak, sardı sararmış
Buğday gibi karşılıklı göğüsleri
Sarstı ve ayırdı yüzleri.


23

Tanrının önüne uzatır avucunu toprak
Çocukların avucunda birikir su
Feryattan soyuldu yüksek dağların dili
Dünyanın kokusu ve şairlerin ölümü
Gül oldu devrimin alnında açlık içinde
Soldu kirpikler üzüntüden
Bizde ekilir bütün toprak
Geriye kabuk kalır
Sökülen dişlerin ricasıyla: yarın yeşillenecek
Toprak, yarın sığınacağız gizlerimize.


24

Yarının çocukları güllerle oynayacak
Köklerimiz uzar ve kurtulur engellerden
Süzülür başka toprağa, bu halkla
Uyur, göçer, bu yüksek
Toprakta gizlidir minare
Dökülmeden azalan suyla misk kokular
Eğilip de karşılaşmadığımız selam
Uzaklaştıkça vurur hastalıklar
Hepimizi yokluk tüketir, tükeniriz yoklukla birlikte
Zamanın suratı asık evren iğrenç.


25

Bu evren evrenimiz ve bu dünyayı
Bize sevdirdiyse kuzey, güney yaşamının yeraltı şiddetiyse ancak
Gücümüz, bizi terkederse eğer, basite alırız.


26

Ben tanığım zamanın düşüne, kirpiklerimde
Ve çığlığımda yankıyor gençliğim
Bütün yarınlar okşar kapımı gece
Çalarım bin kapıyı
Açık kalan avucumu vururum kendi başıma
Üstüme dökülür, dökülür beyaza karışan siyah saçlar
Benim yüzüm uzaklarda, bütün güzelliklerle
Saklı olgun meyvelerde yolum
Hepsinin suyu kirpiklerimin toprağına
Topraktan örnek alır gücüm.


27

Kendi şehrim benim, onların büyük devrimleri
Ufkun gülüşü çatladı
Kökler ve mevsimler, toprağa dikilir
Bahar, hepinizde ey mevsimler,
Devrimde açılır bir kere yelkenli
Çıkmıyor rüzgar.


28

Ben onda köyün buğdayını ekerim
Ve gülü dikenlerini sökerim
Suskunluğum patlar kayalarda, yürür
Hendeklerde yanarım savaşlarda
Buğdaydaki köklerim fışkırır yıldızlara
İşte bu ekilen onda kalınlaşır
Uzayan tebessümüm yükselir kesilmeden
Ve zulüm mal edinmeden
Halkım ben... ey yenilen halk
Şimdi bütün nesnelerde görünüyorum.


29

Ben onun içinde dönerim., dolup taşarım
Sende saklananda dağılırım çoğalarak
Kalbinde uyandırırım meçhul gözleri
Uzaklar tıkanır sende
Kararsız dilsizleşir kesilen yol
Uçsuz bucaksız yol, korku içinde
Benimle olgunlaşır amaç, onda toplarım ufku
Şehrim: sahil ve kara
Nağmeyle çıkarım, nağmeleriyle, mekanımda
Kaybolurum rahatın ve onların arasında.


30

Hepsi kanımda: toprağımın içinde
Çiçek, yalnız bir küçük kız, küçük kız
Bütün cömert yeşilliğiyle teni
Kanatlarını kesti ellerimin
Kesildiğinde ölmeyeceğimi bilerek, ölür benimle
Dikilir kalan cepheye, adımlarımla
Belki yaşarım ney nağmesiyle
Titredi ve dağıldı kuş yuvalarında
Kanımda hepsi ve bütünüm onda:
Yalnız bir kız çocuğu bekler onu yalnız.


31

Benim ayakseslerim uzun yarınlar için miras işte evren uzun uzun bir zamanda
Benim ayakseslerim yeşil, kalbimin renginden
Yarasını örter benden önce
Benim ayakseslerim aşar solgun ölümün üstünden
Cehaletin kapısından akan irinden
Benim neslimi şaşırır, ben yalnız
Nesilden, ayrı düşen bütün nesilden
Nerdesin, hayatımın bağrındaydın
O büyük asıl ruhta.


32

Ben mühürlenen yarının devamıyım
Dağılandan sızan ışık
Ben mars yıldızının ışığıyla
Ufkun derin yanığı denizin güneşin karanlığı
Eski kanatlarda gizli
Ben devamıyım: tarihin bu yüzü
Toprağımla: yarının yoluyum
Yalnız olmamalıyım, hepsiyle hepimizle
Onda, sesler yutar beni dostça


33

Ben eskilere uzanan akar suyum
Tekrarlanan eski yeni evrende
Ayrılan evrenden, onlar içinde
Dünya ayrıldı başka sınırlarla
Bütün bireyler içinde uyanıktı
Bağrımda toplandı, güllerimi sordu
Şimdi başka bir ruhumda ve sondan, akar ırmaklar bedenime.


34

Ben milyonlarca atan nabız halkımda
Onunla kolay adımlar
Atarım uzanırım güvenle
Büyüttüklerinde yarayı
Ben gülleriyim bu toprağın, önünde
Itırın kokusu uzanan.


35

Şimdi onunla akar benliğim
Geceden dağılır sabahla dönerim
Şimdi onunla olsa benliğim, onunla yaşasa
Bedenim, uzanır şehrime
Tarihin gülleri açlıkla parlar
Alır malımın olgununu.


36

Onlar kim, Şehrimizde bizim caddemizi
Söken, bulunan gecemizde
Kalbin sayfasında bozan harflerimizi
Harflerimizin dudağında soru
Sevgiyle büyüyen ekinlerimizin fotoğrafında
Süsümüzde sarkan güllerimiz
Sızlayışımızda zamanın yanında parlayan
Avuçlarımızın sevgisiyle
Acı içinde bizi sarar kalp kalplerimiz
Varisi nesil neslimiz.


37

Bu şehrim zorla Şam oldu
Bağdat, Lübnan battı
Bizim dünyamızda bu leke güzel ve gerçek
Oysa insanı insan olarak yaratmıştık.


38

Kim gördü güneşin halkla birlikte savaştığını
Özleyerek kayıp uzaklığı?
Kim gördü döküldüğünü karanlığın toprağa
Şehrim: kayalık, gölge ve su?
Onunla ey güneş onunla garipleşiriz toprakta
Karşılaşırız koynunda
Tanır bizi üzerinde bindiğimiz dalgada
Giysileri yırtıp yaratır yeşili
Bize gösterir nesirdeki dizeleri
Ve yaşarız kalbinde peygamberlerin.


39

Bu dönüşümüz açığa çıktı: ufuk asılır
Çağımıza, ufuk bükülür
Gemiler durmaksızın varır kucaklara.. derinlere ilaç sürülür yanan etlere, bırakır
Meşeden sonra, selviden sonra
Ve yanan etlerden sonra dost
Şarkı söyler kıyıların arasında, kendi dilinde
Eski yolun ilk duyulan uzaklığında
Hepsinin kilitini kırıp uzakların
Özendirir bizi daha da uzaklara ve daha da derinlere...


Adonis
Çeviren: Metin Fındıkçı
1949-1950

Hiç yorum yok: