Şiir, Sadece: Ahmed Arif
Ahmed Arif etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ahmed Arif etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

31 Aralık 2018 Pazartesi

Ahmed Arif

     

     Ahmed Arif, doğumu 23 Nisan 1927, Diyarbakır, ölümü 2 Haziran 1991, Ankara. Türk şair ve gazeteci. Asıl adı Ahmet Hamdi Önal'dır.

     Diyarbakır' da doğdu. Diyarbakır Lisesi'nden mezun oldu. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Felsefe Bölümünde okudu. Üniversitede öğrenci iken TCK'nın 141. maddesine aykırı eylemde bulunduğu savı ile tutuklandı (1950). İşkence gördü. 1952 yılında yine aynı savla tutuklanarak yargılandı, iki yıla mahkum oldu. Cezasının bitiminde Ankara'ya yerleşti, yaşamını gazeteci olarak sürdürdü, 199l 'de Ankara'da öldü.

Şiirleri 1940'lı yıllarda ve 50'lı yılların başlarında dönemin toplumcu dergilerinde yayınlanmıştı. 1940-1955 yılları arasında değişik dergilerde yayınladığı şiirlerinde kullandığı kendine has lirizmi ve hayal gücüyle Türk edebiyatındaki yerini aldı. Ancak, 60'lı yılların başlarında önceki yılların birçok toplumcu şairi gibi, geniş okur yığınlarınca bilinmeyen, bir bakıma unutturulmuş bir adken, şiirlerinin önce Soyut dergisinde, sonra da 1968'de kitap olarak (Hasretinden Prangalar Eskittim) yayınlanışı, 1960 sonrası Türk edebiyaunın, denebilir ki, Nazım Hikmet 'in şiirlerinin yeniden yayınlanışı ölçüsünde önemli bir olayı oldu.


Ahmed Arifin bu tek kitabı, kimi kere yılda birkaç (1990'da 25.) basıma ulaşarak olağanüstü bir tiraj düzeyine erişti. Tutkulu, yiğit bir koçaklama edası, derin bir lirizm Ahmed Arif şiirini geniş yığınlara götüren başlıca özelliklerdir. Bu özelliklerin gerisinde de, başta Nazım Hikmet olmak üzere toplumcu şiirimizin ortak değerlerinin, hece şiiri, aruz ve halk şiirimizin yoğun, köklü bir sentezi vardır. Titiz bir dil işçiliği ve kılı kırk yaran bir kurgu ustalığının ürünü olan bu şiirlerin çağdaş şiirimize getirdiği vurgular, söyleyiş özellikleri, lirizm, destansı (epik) ve kişisel (lirik) olanın kaynaştırılmasındaki başarı, öykünmeci olmadan halk kültürünün nasıl özümsenebileceğinin örneklenmesi, günümüz toplumcu şiirine geniş ufuklar kazandırmıştır.


Ahmet Oktay'ın 1990 tarihli Karanfil ve Pranga adlı çalışması Ahmed Arif şiiri üzerine yapılmış en detaylı çalışma olarak kabul edilir. Ayrıca, Muzaffer İlhan Erdost'un Üç Şair adlı kitabında da, Ahmed Arif şiirinin yorum ve çözümlemeleri bulunmaktadır.

Şiir kitapları

  • Hasretinden Prangalar Eskittim (Everest yayınları, 2006);
  • Yurdum Benim Şahdamarım (Everest yayınları, Kasım 2005)


Şiirlerinden bazıları

  • Akşam Erken İner Mahpushaneye
  • Anadolu
  • Ay Karanlık
  • Sen Hep Şerefinle Yaşarsın Baba
  • Bu Zindan Bu Kırgın Bu Can Pazarı
  • Diyarbekir Kalesinden notlar ve Adiloş Bebenin Ninnisi
  • Hani Kurşun Sıksan Geçmez Geceden
  • Hasretinden Prangalar Eskittim
  • İçerde
  • Kara
  • Karanfil Sokağı
  • Leylim Leylim
  • Merhaba
  • Otuz Üç Kurşun
  • Sevdan Beni
  • Suskun
  • Unutamadığım
  • Uy Havar!
  • Vay Kurban
  • Yalnız Değiliz
  • Kara

26 Ocak 2018 Cuma

Vay Kurban

Dağlarının, dağlarının ardı,
Nazlıdır.
Uçurum kıyısında incecik bir yol
Gider dolana-dolana.
Bir hastan vardır, umutsuz,
Belki Ayşe, belki Elif
Endamı kuytuda başak,
Memesinin, memesinin altında,
Bir sana,
Bir hayın bıçak...

Ölüm bu,
Fıkara ölümü
Geldim, geliyorum demez.
Ya bir kuşluk vakti, ya akşam üstü,
Ya da seher mahmurlukta,
Bakarsın, olmuş olacak.
Bir hastan vardı umutsuz,
Hasreti uykularda,
Hasreti soğuk sularda.
Gayrı, iki korku çiçeğidir gözleri,
İki mavi, kocaman korku çiçeği,
Açar, derin kuyularda ...

Dağlarının, dağlarının ardı korkunçtur.
Hiç akıl edip de düşünen var mı?
Gün kimin hesabına tutar akşamı,
Rahmetinden kim demlenir bulutun,
Hayırlı evlat makina
Nasıl canavar kesilir.
Kurdun, karıncanın rızkını veren
Toprak nasıl ayartılır,
Yüz vermez topal öküze,
Ve almaz koynuna kara sabanı.

Sepetçioğlu'm bir kömür işçisidir.
Mavzer değil, kürek tutar Urfalı Nazif,
Mal, haraç-mezattır,
Can, pazar-pazar.
Kırmızı, ak ve esmer,
Yumuşak Ye sert buğdaları
Yaratan ellerin sahibidir bu,
Kör boğaz, nafaka uğruna,
Haldan düşmüş, tedbil gezer ...

Dağlarının, dağlarının ardı,
Nasıl anlatsam ...
Ağaçsız, kuşsuz gölgesiz
Çırılçıplak,
Vay kurban ...
"Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda."
Yiğitlik, sen cehennem olsan da bile
Fedayı kabul etmektir,
Cennet yapabilmek için seni,
Yoksul ve namuslu halka.
Bu'dur ol hikayet
Ol kara sevda.

Seni sevmek,
Felsefedir, kusursuz
İmandır, korkunç sabırlı.
İp'in kurşun'un rağmına,
Yürür, penasız ve güzel.
Sıradağları devirir,
Akan suları çevirir,
Alır yetimin hakkını,
Buyurur, kitabınca ...

Gün ola, devran döne umut yetişe,
Dağlarının, dağlarının ardında,
Değil, öyle yoksulluklar, hasretler,
Bir tek başak bile dargın kalmayacaktır,
Bir tek zeytin dalı bile yalnız ...
Sıkıysa yağmasın yağmur,
Sıkıysa uykudan uyanmasın dağ,
Bu yürek, ne güne vurur. ..

Kaçar damarlarından karanlık,
Kaçar, bir daha dönemez,
Sunar koynunda yatandan,
Hem de mutlulukla sunar
Beynimizin ışığında yeraltı.

Her mevsim daha genç daha verimli,
Sunar, pırıl-pırıl, sebil
Ömrünün en güzel aşk hasadını,
Elimizin hünerinde yeryüzü.

Dolu sofra, gülen anne, gülen çocuklar,
Bir'e on, bir'e yüz'le akşama gebe
Şafakla doğan işgücü.
Yalanım yok, sözüm erkek sözüdür,
Ol kitapta böylece yazılıdır,
Ol sevda, böyledir çünkü ...


Ahmed Arif
Hasretinden Prangalar Eskittim

Akşam Erken İner Mahpusâneye

Akşam erken iner mahpusâneye.
Ejderha olsan kâr etmez.
Ne kavgada ustalığın,
Ne de çatal yürek civan oluşun,
Kâr etmez, inceden içine dolan,
Alıp götüren hasrete.

Akşam erken iner mahpusaneye.
İner, yedi kol demiri,
Yedi kapıya.
Birden, ağlamaklı olur bahçe
Karşıda duvar dibinde.
Üç dal gece sefası,
Üç kök hercai menekşe ...

Aynı korkunç sevdadadır
Gökte bulut, dalda kaysı.
Başlar koymağa hapislik.
Karanlık can sıkıntısı ...
Kürdün Gelini'ni söyler maltada biri
Bense volta'dayım ranza dibinde
Ve hep olmayacak şeyler kuranın,
Gülünç, acemi, çocuksu ...

Vurulsarn kaybolsam derim,
Çınlçıplak bir kavgada.
Erkekçe olsun isterim,
Dostluk da, düşmanlık da
Hiçbiri olmaz halbuki,
Geçer süngüler namluya.
Başlar gece devriyesi jandarmaların ...

Hırsla çakarım kibriti ...
İlk nefeste yarılanır cıgaram,
Bir duman alırım, dolu,
Bir duman, kendimi öldüresiye.
Biliyorum, "sen de mi?" diyeceksin,
Ama akşam erken iniyor mahpusaneye.
Ve dışarda delikanlı bir bahar,

Seviyorum seni,
Çıldırasıya...


Ahmed Arif
Hasretinden Prangalar Eskittim

Hani Kurşun Sıksan Geçmez Geceden

Yiğit harmanları, yığınaklar,
Kurulmuş çetin dağlarında vatanların.
Dize getirilmiş haydutlar
Hayınlar, amana gelmiş,
Yetim hakkı sorulmuş.
Hesap görülmüş.
Demdir bu ...

Demdir,
Derya dibinde yangınlar,
Kan kesmiş ovalar üstünde Mayıs ...
Uçmuş, bir kuştüyü hafifliğinde,
Çelik kadavrası korugan'ların.
Ölünmüş, camın ölünmüş,
Murad alınmış ...

Gelgelelim,
Beter, bize kısmetmiş.
Ölüm, böyle altı okka koymaz adama,
Susmak ve beklemek, müthiş.
Genciz, namlu gibi,
Ve çatal yürek,
Barışa, bayrama hasret
Uykulara, derin, kaygısız, rahat,
Otuziki dişimizle gülmeğe,
Doyasıya sevişmeğe, yemeğe ...
Kaç yol, ağlamaklı olmuşum geceleri,
Asıl bizim aramızda güzeldir hasret
Ve asıl biz biliriz kederi.

İçim, bir suskunsa tekin mi ola?
O Malta bıçağı, kınsız, uyanık,
Ve genç bir mısradır
Filinta endam ...
Neden, neden alnındaki yıkkınlık,
Bakışlarındaki öldüren buğu?
Kaç yol ağlamaklı oluyorum geceleri ...
Nasıl da almış aklımı,
Sürmüş, filiz vermiş içimde sevdan,
Dost, düşman söz eder kendi kavlince,
Kınanmak, yiğit başına.
Bu, ne ayıp ne de yasak
Öylece bir gerçek, kendi halinde
Belki, yaşamama sebep ...

Evet, ağlamaklı oluyorum, demdir bu.
Hani, kurşun sıksan geçmez geceden,
Anlatamam, nasıl ıssız, karanlık ...
Ve zehir-zıkkım cıgaram.
Gene bir cehennem var yastığımda,
Gel artık ...


Ahmed Arif
Hasretinden Prangalar Eskittim

17 Mayıs 2014 Cumartesi

Sevdan Beni

Terketmedi sevdan beni,
Aç kaldım , susuz kaldım,
Hayin, karanlıktı gece,
Can garip, can suskun,
Can paramparça…
Ve ellerim kelepçede,
Tütünsüz. uykusuz kaldım,
Terketmedi sevdan beni…


Ahmed Arif

Hasretinden Prangalar Eskittim

Seni, anlatabilmek seni.
İyi çocuklara, kahramanlara,
Seni, anlatabilmek seni,
Namussuza, haldan bilmez,
Kahpe yalana.

Ardarda kaç zemheri,
Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu.
Dışarda gürül gürül akan bir dünya…
Bir ben uyumadım,
Kaç leylim bahar,
Hasretinden prangalar eskittim.
Saçlarına kan gülleri takayım,
Bir o yana,
Bir bu yana…

Seni bağırabilsem seni,
Dipsiz kuyulara,
Akan yıldıza.
Bir kibrit çöpüne varana,
Okyanusun en ıssız dalgasına
Düşmüş bir kibrit çöpüne.

Yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin,
Yitirmiş öpücükleri,
Payı yok, apansız inen akşamdan,
Bir kadeh, bir cigara, dalıp gidene,
Seni, anlatabilsem seni…
Yokluğun.
Cehennemin öbür adıdır
Üşüyorum, kapama gözlerini…


Ahmed Arif

30 Mayıs 2011 Pazartesi

Otuz Üç Kurşun

III.

Vurulmuşum
Dağların kuytuluk bir boğazında
Vakitlerden bir sabah namazında
Yatanın,
Kanlı, upuzun ...

Vurulmuşum
Düşüm, gecelerden kara
Bir hayra yoranım çıkmaz
Canım alırlar ecelsiz
Sığdıramam kitaplara
Şifre buyurmuş bir paşa
Vurulmuşum hiç sorgusuz, yargısız

Kirvem hallarımı aynı böyle yaz
Rivayet sanılır belki
Gül memeler değil
Domdom kurşunu
Paramparça ağzımdaki ...


V.

Vurun ulan,
Vurun,
Ben kolay
ölmem.
Ocakta küllenmiş közüm
Karnımda sözüm var
Haldan bilene.
Babam gözlerini verdi Urfa önünde
Üç de kardaşını
Üç nazlı selvi,
Ömrüne doymamış üç dağ parçası.
Burçlardan, tepelerden, minarelerden
Kirve, hısım aşiret çocukları
Fransız kurşununa karşı koyanda
Bıyıkları yeni terlemiş daha
Benim küçük dayım Nazif
Yakışıklı
Hafif
İyi süvari
Vurun kardaş demiş
Namus günüdür
Va şaha kaldırmış atını.

Kirvem hallarımı aynı böyle yaz
Rivayet sanılır belki
Gül memeler değil
Domdom kurşunu
Paramparça ağzımdaki ...


Ahmed Arif
Hasretinden Prangalar Eskittim

21 Mayıs 2011 Cumartesi

Leylım-Leylım

Leylım-Leylım dünyamızın yarısı
Al-yeşil bahar,
Yarısı kar olanda
Gene kavim-kardeş, can cana düşman,
Gene yediboğum akrep,
San engerek,
Alnımızın aklığında pust işi zulüm
Ve canım yarı geceler
Çift kanat kapılarına karşı darağaçları,
Mahpusânede çeşme
Yandan akar olanda,
Gelmiş yoklamış ecel
Kaburgam arasından.
Yoklasın hele ...

Çağıdır can dayanmaz.
Çağıdır, en çatal, en ası,
Cehennem kancası memelerinin.
Çağıdır, kırk gün-kırk gece
Kolların boynuma kement,
He canım, kötüye inat ...
Vah ki ne desem,
Kurşunları namlulara sürülü,
İk'elleri kan,
Devriyeler uykumuzu yıkar olanda,
Alır yüreğimi

Yankın yasak, aynalara.
İnemem bahçende talan.
Tam, boş yanı bu, derim namussuzun,
Tam, bıçağım cehennem gibi güzelken,
Aklıma düşüyorsun
Ellerim arık ...

Bilmiş
Bütün zula'lar
Eğri hançer, kara mavzer, kan pusu.
Ve insan düşüncesinin o en orospu
O en ayıp, frengili yemişti.
Çıldırtılmış uranyum
Bilmiş,
Bilsinler!..
Sana nasıl yandığımı
Uuuuy gelin ...

İste kan tutmuş korsanlar,
Haramla beslenmiş azgın,
Düzmece peygamberler
Ve cüceleri
Ve iğdiş ve aptal kölelerine karşı,
İşte bir kez daha
Bu can bendeyken,
Delin, divanenim işte
Uuuuy gelin ...

Bu yasaklar,
Firavun kalıntısı.
Yoksun
Akdan-karadan.
Gizline, canevine kurulu faklar.
Gün ola, umut kesip korkunç yetinden,
Murdar tutkusuna dünyasızlığın.
Gün ola, düşesin bekler.
Düşme!..
Ölürüm ...
Gözlerinden gözlerinden olurum.

Leylım-leylım
Ayvalar, nar olanda
Sen bana yar olanda.
Belalı başımıza
Dünyalar dar olanda.


Ahmed Arif
Hasretinden Prangalar Eskittim

Anadolu

Beşikler vermişim Nuh'a,
Salıncaklar, hamaklar,
Havva Ana'n dünkü çocuk sayılır,
Anadoluyum ben,
Tanıyor musun?

Utanırım,
Utanırım fıkaralıktan,
Ele, güne karşı çıplak ...
Üşür fidelerim,
Harmanını kesat.
Kardeşliğin, çalışmanın,
Berberliğin,
Atom güllerinin katmer açtığı,
Şairlerin, bilginlerin dünyalarında,
Kalmışım, bir başıma,
Bir başıma ve uzak.
Biliyor musun?

Binlerce yıl sağılmışım
Korkunç atlılarıyla parçalamışlar
Nazlı, seher-sabah uykularımı,
Hükümdarlar, saldırganlar, haydutlar,
Haraç salmışlar üstüme.
Ne İskender takmışım,
Ne Sultan Murat.
Göçüp gitmişler, gölgesiz!
Selam etmişim dostuma
Ve dayatmışım ...
Görüyor musun?

Nasıl severim bir bilsen,
Köroğlunu,
Karayılanı,
Meçhul askeri ...
Sonra Pir Sultanı ve Bedrettini.
Sonra kalem yazmaz,
Bir nice sevda ...
Bir bilsen,
Onlar beni nasıl severdi.
Bir bilsen, Urfa'da kurşun atanı,
Minareden, barikattan,
Selvi dalından,
Ölüme nasıl gülerdi.
Bilmeni mutlak isterim,
Duyuyor musun?

Öyle yıkma kendini,
Öyle mahzun, öyle garip ....
Nerede olursan ol,
İçerde, dışarda, derste, sırada,
Yürü üstüne-üstüne,
Tükür yüzüne celladın,
Fırsatçının, işbirlikçi bayının ...
Dayan kitap ile,
Dayan iş ile.
Tırnak ile, diş ile,
Umut ile, sevda ile, düş ile.
Dayan rüsva etme beni.

Gör, nasıl yeniden yaratılırım,
Namuslu, genç ellerinle.
Kızlarım,
Oğullarım var gelecekte,
Herbiri vazgeçilmez, cihan parçası.
Kaç bin yıllık hasretimin koncası,
Gözlerinden,
Gözlerinden öperim
Bir umudum sende,
Anlıyor musun?


Ahmed Arif
Hasretinden Prangalar Eskittim

20 Mayıs 2011 Cuma

Karanfil Sokağı

Tekmil ufuklar kışladı
Dört yön, onaltı rüzgar
Ve yedi iklim beş kıta
Kar altındadır.

Kavuşmak ilmindeyiz bütün fasıllar
Ray, asfalt, şose, makadam
Benim sarp yolum, patikam
Toros, Anti-toros ve asi Fırat
Tütün, pamuk, buğday ovaları, çeltikler
Vatanım boylu boyunca kar altındadır.

Döğüşenler de var bu havalarda
El, ayak buz kesmiş yürek cehennem
Ümit, öfkeli ve mahzun
Ümit, sapma kadar namuslu
Dağlara çekilmiş kar altındadır.

Şarkılar bilirim çığ tutmuş
Resimler, heykeller, destanlar
Usta ellerin yapısı
Kolsuz, yarı çıplak Venüs
Trans-nonain sokağı
Garcia-Lorca'nın mezarı,
Ve gözbebekleri Pierre Curie'nin
Kar altındadır.

Duvarları katı sabır taşından
Kar altındadır varoşlar
Hasretim nazlıdır Ankara.
Dumanlı havayı kurt sevsin
Asfalttan yürüsün Aralık,
Sevmem, netameli aydır,
Bir başka ama bilemem
Bir kaçıncı bahara kalmıştır vuslat
Kalbim, bu zulümlü sevda, kar altındadır.

Gecekondularda hava bulanık, puslu
Altındağ gökleri kümülüslü
Ekmeğe aşka ve ömre
Küfeleriyle hükmeden
Ciğerleri küçük, elleri büyük ·
Nefesleri yetmez avuçlarına
-ilkokul çağında hepsi-
Kenar çocukları kar altındadır.

Hatip Çay'ın öte yüzü ılıman
Bulvarlar çakırkeyf Yenişehir'de
Karanfil Sokağında gün açmış
Hikmetinden sual olunmaz değil
"Mucip sebebin" bilirim
Ve "kafi delil" ortada ...

Karanfil Sokağında bir camlı bahçe
Camlı bahçe içre bir çini saksı
Bir dal süzülür mavide
Al-al bir yangın şarkısı,
Bakmayın saksıda boy verdiğine
Kökü Altındağ'da İncesu'dadır.


Ahmed Arif
Hasretinden Prangalar Eskittim

Uy Havar!

Yangınlar,
Kahpe fakları
Korku çığları
Ve irin selleri, aç yırtıcılar,
Suyu zehir bıçaklar ortasındasın.
Bir cana, bir başa kalmışsın vay vay!
Pusatsız, duldasız, üryan
Bir cana bir de başa
Seher vakti leylim-leylim
Cellat nişangahlılar aynasındasın.
Oy sevmişem ben seni ...

Üsküdardan bu yan lo kimin yurdu!
He canım ...
Çiçekdağı kıtlık, kıran,
Gül açmaz, çağla dökmez.
Vurur alnım şakına
Vurur çakmaktaşı kayalarıyla
Küfrünü, medetsiz, Munzur.

Şahmurat suyu kan akar
Ve ben şairim.
Namus işçisiyim yani
Yürek işçisi.
Korkusuz, pazarlıksız, kül elenmemiş,
Ne salkım bir bakış
Resmin çekeyim,
Ne kınsız bir rüzgar
Mısra dökeyim.
Oy sevmişem ben seni...

Ve sen daha demincek,
Yıllar da geçse demincek,
Bıçkılanmış dal gibi ayrı düştüğüm,
Ömrümün sebebi, ustam, sevgilim,
Yaran derine gitmiş,
Fitil tutmaz, bilirim.
Ama hesap dağlarladır,
Umut dağlarla,
Düşün, uzay çağında bir ayağımız,
Ham çarık, kıl çorapta olsa da biri
Düşün, olasılık, atom fiziği
Ve bizi biz eden amansız sevda,
Atıp bir kıyıya iki zamanı
Yarının çocukları, gülleri için
Herbirinin ayvatüyü, çilleri için,
Koymuş postasını.
Görmüş restini.
He canım,
Sen getir üstünü.

Uy havar!
Muhammed, İsa aşkına,
Yattığım ranza aşkına,
Deeey, dağları un eder Ferhadın gürzü!
Benim de boş yanım hançer yalımı
Ve zulamda kan-ter içinde asi,
He desem, koparacak dizginlerini
Yediveren gül kardeşi bir arzu
Oy sevmişem ben seni ...


Ahmed Arif
Hasretinden Prangalar Eskittim