Geceleri gezinen bir kara şeytan,
koyu kin besliyordu o ara,
dahası, kanı donuyordu duydukça
şölenden yükselen şen sesleri:
Arpın telleri tınlar tınlamaz
şakımaya duruyordu duru dilli bir ozan:
İnsanın nasıl yaratıldığını naklediyordu,
dünyanın dört yanı dümdüz
bir ova halinde halk edilişini,
dünyaya fener olsunlar diye
göğe asılışını Güneşle Ayın,
yerin geniş kucağının yaprakla,
dalla cömertçe doldurulup
hayat verilişini hareket eden her şeye.
Kısaca, hayatından hoşnuttu herkes,
cehennem çukurundan çıkıp gelinceye dek
olanca şerriyle bir kara şeytan:
Grendel'di bu gaddar canavarın adı,
sınırlara musallat oluyor, meralarda
bomboş bataklıklarda barınıyordu.
Tanrı'nın sürgün ettiği, Kabil'in soyundan
kovgun canavarlarla kalmıştı bir süre.
Habil'in canına karşılık ağır bir cezaya
layık görülmüştü Kabil, lanetlenmişti.
Bu sürgün sırasında insan yiyiciler, cinler,
kötücül ruhlar ve devler doğmuştu kanından.
Tanrı'yla dövüşürlerdi durup durup,
ağızlarının payını alıp otururlardı sonra.
Gece yarısını geçmişken, Grendel,
heybetli yapıya doğru yola çıktı,
içkilerini yuvarlayıp yatan Danları
ziyaret edecekti. Ziyafet sonrasında,
en seçme savaşçılardan oluşan bir grup
sızıp kalmışlardı, insani kaygılardan,
her tür acıdan uzak. Hızla hücum
etti cani canavar, doymaz bir iştihayla
ve dehşet saçarak daldı,
otuz yiğidi kaldırıp kaçırdı inine,
katliamın hazzıyla halinden hoşnut,
salak sarhoş sendeleyerek, parçalanmış cesetlerle.
Gün ışıyıp güneş yükselince
Grendel'in imha gücü apaçık görüldü:
Çalgı cümbüş bitmişti, çığlık çığlığa
ağlaştılar, yas tuttular sabahta.
Şanlı kral çöküp kaldı çaresizce,
hakareti taa yüreğinde hissetti,
içini çeke çeke bomboş gözlerle baktı
korkunç geceden geriye kalanlara.
Acısı dayanılmazdı ama daha bitmemişti,
çünkü ertesi gece zalim Grendel
yine vurdu ve vahim bir katliam yaptı.
Doğuştan kötüydü, pişmanlık duymuyordu.
Bunun üzerine, korkan kimseler
oradan uzaklaşmakta buldular çareyi,
çevredeki çiftlik evlerine çekildiler.
Göz önündeydi her şey, kimse göze alamazdı
salonu gözetleyen gözün gazabını,
kurtulan, aman deyip uzakta kaldı.1
Böylece Grendel üstünlüğü ele geçirdi,
Hükmü yetti Heorot'a tek başına,
sonunda bomboş kaldı binaların en büyüğü.
On iki kış geçti kederle dolu,
Shielding Kralı kahroldu kederinden,
çok geçmeden her yana yayıldı haber.
Hüzünlü türküler yakıldı yenik krala,
korkunç katliamını anlatan Grendel'in,
son vermek niyetinde değildi canavar kan dökmeye,
barışın yakınına bile yanaşmıyordu,
kan bedeli ödemeye... kimse onun
tazminat ödeyeceğini tahmin etmiyordu.2
Kimse güvende değildi, uzun gecelerde
bu gözü dönmüş, ölümcül gölge,
genç yaşlı gözetmeden çullanıyordu.
Pusuda bekleyip puslu bataklıklar
üzerinden süzülüp geliyordu. Sahiden de,
cehennem firarisi bu ifritler nerelerde
dolaşır bilinmez ki.
Böylece sürüp gitti,
her fırsatta felaket yağdırdı Grendel,
onmaz hasarlar verdi Heorot'a,
ışıltılı salonu karanlık bastıktan sonra
işgale geliyordu artık her gece.
Şu var ki, tahtın yanına yaklaşamıyordu,
Tanrı tarafından korunuyordu o taht.
Zor zamanlardı, zayiat ağır,
kederi kalındı Shielding Kralı'nın.
Sözü dinlenen danışmanlar,
memleketin en yüksek mevkide adamları
sürekli tavsiye veriyorlardı ani tacizlere
son vermek için yürekli yiğitlerle.
Pagan tapınaklarına gidip tanrılara
yakarıyor, yeminler veriyorlardı, yeter ki
yardıma yetişsindi o Ruhları Yok Eden.3
İnanışları buydu, Pagancaydı umutları.
Yüreklerinin bir yerinde, derinde,
cehennemi hatırlıyorlardı, ama haberleri yoktu
Hayır ve Şerrin Kaynağı, Yerin ve Göğün Kralı,
Her Şeye Gücü Yeten Yaradan'dan.
Ah yazık, zor zamanda
ateşe sarılmak zorunda kalan zavallıya,
ondan yardım umana, yönelecek başka
bir yeri olmayana. Ne mutludur oysa
ölümden sonra Yaradan'a yaklaşabilen,
huzur bulan, babanın şefkatli kucağında.
Yürek yoran günler art arda yığılıyor,
acısı bitmek bilmiyordu Halfdane oğlunun,
koyu bir korku kaplıyordu kalpleri,
gecenin kabusu asla gecikmiyordu.
Anonim
Eski İngilizce'den Uyarlayan: Seamus Heaney
İngilizce'den Çeviren: Nazmi Ağıl
1. Çiftlik evleri daha çok bekar işçiler içindi. Grendel Danimarka tahtının merkezi
olan şölenevini işgal etmekle yetinip çevredeki öteki binalara dokunmuyor. (ç.n.)
2. Anglo-Sakson kanunlarına göre cinayet işleyen birinin kurbanın ailesine kan bedeli
ödemesi gerekiyordu. Bu uygulamanın amacı kan davalarını, dolayısıyla daha
fazla kan dökülmesini önlemekti. (ç.n.)
3. Hıristiyanlar eski Pagan tanrılarını Şeytanla bir tutuyorlardı. (ç.n.)
destan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
destan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
16 Mart 2020 Pazartesi
9 Mart 2020 Pazartesi
Beowulf I - Prolog: Danların Yükselişi
Evet. Mazide yaşayan Mızraklı Danlar (1)
ve kralları gözü pek adamlardı, görkemliydiler.
Hep dinledik onların destanlarını.
Başta Shield Sheafson, şimşek hızıyla
dağıtırdı şölenleri, hışımla dalıp,
salonlara korku salardı. Terk edilmiş bir çocuk
olarak başladıysa da açıldı sonra bahtı,(2)
kudret kazandı, kendini kanıtladı.
Boyun eğdirdi balina yolunun öte
kıyısındaki kavimlere. Tam bir kraldı.
Sonraları bir oğlu oldu Shield'in,
huzur bulsunlar diye bağışladığı
bir hediye, başsız geçen günlerde
uzun süren sıkıntılarını gören Tanrı'nın.
Çok şöhret kazandı Shield'in oğlu:
Beow adı bilindi koca Kuzey'de.(3)
Her prens, onun gibi, görmeli geleceği,
hediyeler dağıtmalı babası sağken daha
ki sonra yaşlanınca bir savaşa girerse
sadık dostlar bulsun saflarında.
Dört yanında dünyanın, böylesi takdir
gören davranışlar götürür başarıya.
Shield gücünün doruğundayken
çattı ecel, Tanrı çağırdı onu yanına.
Askerleri yaptılar sağken dediğini,
her kelamı kanunken Danlar arasında:
Sırtlanıp sahile taşıdılar bedenini,
hürmetle bunca yıllık hükümdarlarına.
Kıvrık burunlu, kırağı kaplı bir tekne
hazır duruyordu demir almaya.
Getirip gemi direğinin hemen dibine
yatırdılar kralı ve yığdılar üzerine
uzak memleketlerden gelen mücevherleri.
Doğrusu, daha evvel duymadım
kılıçla, kalkanla, kemerle, zırhla
böyle tepeleme dolu bir tekne.
Göğsünün üstünde bir öbek mücevherle
açılacaktı kral usulca kıyıdan,
onu çocukken dalgaların koynuna koyup,
yalnız başına sürgüne yollayanlardan
daha az cömert davranmamıştı Danlar
böyle değerli taşlarla bezerken bedenini.
En son, altın sancağını alnına serip
üzülerek razı oldular rüzgarın
alıp sürümesine onu derin sulara.
Ne bilge bir danışman, ne bir emektar asker,
bugüne dek bilen yok, hazinenin
hangi kıyıda, kime kısmet olduğunu.
Beow'a kaldı böylece kaleyi savunmak,
babasını yitirdikten sonra yıllar boyu
yönetti halkını, büyük hürmet gördü.
Sonra veliahdı, büyük Halfdane başladı
devranına, dört çocuk doğurttu:
Heorogar, Hrothgar, iyi kalpli Halga
ve bir kız duyduğuma göre, İsveç kralı
yüzü yaralı Onega'nın karısı oldu.
Savaştan yana şansı yaverdi Hrothgar'ın,
bileği güçlü, gencecik adamlardan
koca bir ordu kurdu. Derken,
bir salon yaptırmak sevdasına düştü,
ve bir bina buyurdu ki devasa,
yeryüzünde benzeri yok bir yapı;
taht odası yapacaktı burayı ve genç yaşlı
herkese oradan verecekti hediyelerini,
ortak araziler hariç, bir de insan hayatı.(4)
Duydum ki, dünyanın dört bucağına
ulaklar salınıp ustalar seçildi,
az zaman zarfında çıktı ortaya
bu harika bina. Heorot dedi adına (5)
Beğenisi Buyruk Olan. Sözünü tutup
yüzükler, mücevherler dağıttı masada.
Yüksek tavanlı, geniş yapıyı
korkunç bir yangın bekliyordu yalnız,
birbirine düşünce kralla damadı.(6)
Anonim
Eski İngilizce'den Uyarlayan: Seamus Heaney
İngilizce'den Çeviren: Nazmi Ağıl
(1) Aynı Dan kabilesi için farklı adlar kullanılıyordu: Mızraklı Danlar, Batı Danları, Zafer Shieldingleri vs.
(2) Burada nakledildiği gibi Shield denizden bulunmuş bir çocuktu fakat sonra Danimarka kraliyet ailesinin kurucusu oldu. (ç.n.)
(3) Beowulf değil, onunla daha sonra tanış acağız. (ç.n.)
(4) Güçlü bir hükümdar bile halkından birini keyfi için öldüremez, ortak arazileri istediği gibi dağıtamazdı. (ç.n.)
(5) Heorot asalet sembolü olan "erkek geyik"' anlamına geliyor. (ç.n.)
(6) Burada Danlarla Heatho-Bardlar arasındaki bir çatışma yüzünden şölenevinin harap olacağına bir gönderme var. Yurduna, sonraki bölümlerde Gotların arasına geri dönen Beowulf Dan kralı Hrothgar"ın kızını Heatho-Bard kralı İngeld'le evlendirerek aradaki düşmanlığı gidermeyi umduğunu ama bunun aslında çözüm olmayacağını söyleyecek. (ç.n.)
ve kralları gözü pek adamlardı, görkemliydiler.
Hep dinledik onların destanlarını.
Başta Shield Sheafson, şimşek hızıyla
dağıtırdı şölenleri, hışımla dalıp,
salonlara korku salardı. Terk edilmiş bir çocuk
olarak başladıysa da açıldı sonra bahtı,(2)
kudret kazandı, kendini kanıtladı.
Boyun eğdirdi balina yolunun öte
kıyısındaki kavimlere. Tam bir kraldı.
Sonraları bir oğlu oldu Shield'in,
huzur bulsunlar diye bağışladığı
bir hediye, başsız geçen günlerde
uzun süren sıkıntılarını gören Tanrı'nın.
Çok şöhret kazandı Shield'in oğlu:
Beow adı bilindi koca Kuzey'de.(3)
Her prens, onun gibi, görmeli geleceği,
hediyeler dağıtmalı babası sağken daha
ki sonra yaşlanınca bir savaşa girerse
sadık dostlar bulsun saflarında.
Dört yanında dünyanın, böylesi takdir
gören davranışlar götürür başarıya.
Shield gücünün doruğundayken
çattı ecel, Tanrı çağırdı onu yanına.
Askerleri yaptılar sağken dediğini,
her kelamı kanunken Danlar arasında:
Sırtlanıp sahile taşıdılar bedenini,
hürmetle bunca yıllık hükümdarlarına.
Kıvrık burunlu, kırağı kaplı bir tekne
hazır duruyordu demir almaya.
Getirip gemi direğinin hemen dibine
yatırdılar kralı ve yığdılar üzerine
uzak memleketlerden gelen mücevherleri.
Doğrusu, daha evvel duymadım
kılıçla, kalkanla, kemerle, zırhla
böyle tepeleme dolu bir tekne.
Göğsünün üstünde bir öbek mücevherle
açılacaktı kral usulca kıyıdan,
onu çocukken dalgaların koynuna koyup,
yalnız başına sürgüne yollayanlardan
daha az cömert davranmamıştı Danlar
böyle değerli taşlarla bezerken bedenini.
En son, altın sancağını alnına serip
üzülerek razı oldular rüzgarın
alıp sürümesine onu derin sulara.
Ne bilge bir danışman, ne bir emektar asker,
bugüne dek bilen yok, hazinenin
hangi kıyıda, kime kısmet olduğunu.
Beow'a kaldı böylece kaleyi savunmak,
babasını yitirdikten sonra yıllar boyu
yönetti halkını, büyük hürmet gördü.
Sonra veliahdı, büyük Halfdane başladı
devranına, dört çocuk doğurttu:
Heorogar, Hrothgar, iyi kalpli Halga
ve bir kız duyduğuma göre, İsveç kralı
yüzü yaralı Onega'nın karısı oldu.
Savaştan yana şansı yaverdi Hrothgar'ın,
bileği güçlü, gencecik adamlardan
koca bir ordu kurdu. Derken,
bir salon yaptırmak sevdasına düştü,
ve bir bina buyurdu ki devasa,
yeryüzünde benzeri yok bir yapı;
taht odası yapacaktı burayı ve genç yaşlı
herkese oradan verecekti hediyelerini,
ortak araziler hariç, bir de insan hayatı.(4)
Duydum ki, dünyanın dört bucağına
ulaklar salınıp ustalar seçildi,
az zaman zarfında çıktı ortaya
bu harika bina. Heorot dedi adına (5)
Beğenisi Buyruk Olan. Sözünü tutup
yüzükler, mücevherler dağıttı masada.
Yüksek tavanlı, geniş yapıyı
korkunç bir yangın bekliyordu yalnız,
birbirine düşünce kralla damadı.(6)
Anonim
Eski İngilizce'den Uyarlayan: Seamus Heaney
İngilizce'den Çeviren: Nazmi Ağıl
(1) Aynı Dan kabilesi için farklı adlar kullanılıyordu: Mızraklı Danlar, Batı Danları, Zafer Shieldingleri vs.
(2) Burada nakledildiği gibi Shield denizden bulunmuş bir çocuktu fakat sonra Danimarka kraliyet ailesinin kurucusu oldu. (ç.n.)
(3) Beowulf değil, onunla daha sonra tanış acağız. (ç.n.)
(4) Güçlü bir hükümdar bile halkından birini keyfi için öldüremez, ortak arazileri istediği gibi dağıtamazdı. (ç.n.)
(5) Heorot asalet sembolü olan "erkek geyik"' anlamına geliyor. (ç.n.)
(6) Burada Danlarla Heatho-Bardlar arasındaki bir çatışma yüzünden şölenevinin harap olacağına bir gönderme var. Yurduna, sonraki bölümlerde Gotların arasına geri dönen Beowulf Dan kralı Hrothgar"ın kızını Heatho-Bard kralı İngeld'le evlendirerek aradaki düşmanlığı gidermeyi umduğunu ama bunun aslında çözüm olmayacağını söyleyecek. (ç.n.)
Etiketler:
Anonim,
Beowulf,
Beowulf Destanı,
Danların Yükselişi,
destan,
halk şiiri,
Seamus Heaney,
şiir
5 Aralık 2014 Cuma
Şeyh Bedrettin Destanı I
1.
Sedirde al yeşil, dal dal Bursa ipeklisi,
duvarda mavi bir bahçe gibi Kütahyalı çiniler,
gümüş ibriklerde şarap,
bakır lengerlerde kızarmış kuzular nar idi.
Öz kardeşi Musayı ok kirişiyle boğup
yani bir altın leğende kardeş kanıyla aptest alarak
Çelebi Sultan Memet tahta çıkmış hünkâr idi.
Çelebi hünkâr idi amma
Âl Osman ülkesinde esen
bir kısırlık çığlığı, bir ölüm türküsü rüzgâr idi.
Köylünün göz nuru zeamet
alın teri timar idi.
Kırık testiler susuz
su başarında bıyık buran sipahiler var idi.
Yolcu, yollarda topraksız insanın
ve insansız toprağın feryadını duyar idi.
Ve yolların sonu kale kapısında kılıçlar şakırdar
köpüklü atlar kişner iken
çarşıda her lonca kesmiş kendi pirinden ümidi
tarumar idi.
Velhasıl hünkâr idi, timar idi, rüzgâr idi,
ahüzar idi.
duvarda mavi bir bahçe gibi Kütahyalı çiniler,
gümüş ibriklerde şarap,
bakır lengerlerde kızarmış kuzular nar idi.
Öz kardeşi Musayı ok kirişiyle boğup
yani bir altın leğende kardeş kanıyla aptest alarak
Çelebi Sultan Memet tahta çıkmış hünkâr idi.
Çelebi hünkâr idi amma
Âl Osman ülkesinde esen
bir kısırlık çığlığı, bir ölüm türküsü rüzgâr idi.
Köylünün göz nuru zeamet
alın teri timar idi.
Kırık testiler susuz
su başarında bıyık buran sipahiler var idi.
Yolcu, yollarda topraksız insanın
ve insansız toprağın feryadını duyar idi.
Ve yolların sonu kale kapısında kılıçlar şakırdar
köpüklü atlar kişner iken
çarşıda her lonca kesmiş kendi pirinden ümidi
tarumar idi.
Velhasıl hünkâr idi, timar idi, rüzgâr idi,
ahüzar idi.
Nazım Hikmet
Simavne Kadısı Oğlu Şeyh Bedrettin Destanı
2 Haziran 2012 Cumartesi
Pantolonlu Bulut
"Pantolonlu Bulut" destanından giriş
Pelteleşmiş beyninizde
kirden parlayan bir kanepede yan gelip yatan semiz bir uşak gibi
hayal kuran düşüncenizi,
kanlı bir yürek parçasıyla tedirgin edeceğim,
dalga geçeceğim, geberesiye küstah ve zehir dilli.
Tek bir ak saç yok ruhumda,
yaşlılığın çıtkırıldımlığı yok onda!
Dünyayı bozguna uğratarak sesimin gücüyle
yürüyorum - yakışıklı,
yirmi iki yaşında.
Çıtkırıldımlar!
Kemana yatırırsınız aşkı siz.
Kabalar, onu trampete yükler.
Fakat, tersyüz edebilir misiniz, kendinizi benim gibi,
Öyle ki, dudaklar kalsın ortada, salt dudaklar!
Çık da gel konuk odasından
gel de bir adam tanı,
kibirli, patiskadan ve melek soylu memur karısı.
Sen ki dudaklar çevirirsin aynı kayıtsızlıkla,
bir aşçı kadın nasıl çevirirse yemek kitabının sayfalarını...
İster misiniz
ten kudurtsun beni,
- ve gök gibi, renk değiştirerek ansızın -
ister misiniz
öylesine yumuşayım, sevecen olayım ki öylesine
hani, erkek değil de, pantolonlu bir bulut desinler bu!
İnanmıyorum çiçekli Nice diye bir yerin var olduğuna!
Benimle göklere çıkarılacaktır yeniden
hastane gibi bayatlamış erkekler,
ve atasözleri gibi yıpranmış kadınlar da...
Vladimir Mayakovski
17 Kasım 2009 Salı
Destan
Asırda acaip işler çoğaldı
Bilmem bu işleri kimler ediyor
Dünyayı hep rezil köpekler aldı
Gelen ümeraya karşı gidiyor
Biraz bahsedeyim ehl-i zamandan
Yahşılar aşağı düştü yamandan
Aralık itleri olmuş kumandan
Uyuz it kurtlara kumand'ediyor
Buğday unu beğenmiyor enikler
İplikten aşağı düştü ipekler
Hep sedire geçti itler köpekler
Hanedan ayakta hizmet ediyor
Koltuk kılı fark olmuyor sakaldan
Tüccarlar aşağı indi bakkaldan
Aslanlara çoban düşmüş çakaldan
Şimdi aslanları çakal güdüyor
Mekteple medrese ortadan kalktı
Meyhana kerhana meydana çıktı
Ar namus denen şey ortadan kalktı
Şimdi kişi bildiğine gidiyor
Sarhoşlar çoğaldı kalmadı ayık
Bu asır böylece hallere layık
Müzevirin adı muhbir-i sadık
Şimdi kişi bildiğine gidiyor
Şahinler hurdunu tuttu yarasa
Baklava yerine geçti pırasa
Şimdi rağbet deyyus ile terese
Zamane bunlara rağbet ediyor
Bey kürkünü beğenmiyor köçekler
Babasına akl'öğretir çocuklar
Yumurtadan burnu çıkan cücükler
Horoz oldum diye cık cık ediyor
Küçükler büyüğe çorap geydirir
Tatlıyı insana acı yedirir
Seyrani zamane böyle dedirir
Şimdi kişi bildiğine gidiyor
Seyrani
Bilmem bu işleri kimler ediyor
Dünyayı hep rezil köpekler aldı
Gelen ümeraya karşı gidiyor
Biraz bahsedeyim ehl-i zamandan
Yahşılar aşağı düştü yamandan
Aralık itleri olmuş kumandan
Uyuz it kurtlara kumand'ediyor
Buğday unu beğenmiyor enikler
İplikten aşağı düştü ipekler
Hep sedire geçti itler köpekler
Hanedan ayakta hizmet ediyor
Koltuk kılı fark olmuyor sakaldan
Tüccarlar aşağı indi bakkaldan
Aslanlara çoban düşmüş çakaldan
Şimdi aslanları çakal güdüyor
Mekteple medrese ortadan kalktı
Meyhana kerhana meydana çıktı
Ar namus denen şey ortadan kalktı
Şimdi kişi bildiğine gidiyor
Sarhoşlar çoğaldı kalmadı ayık
Bu asır böylece hallere layık
Müzevirin adı muhbir-i sadık
Şimdi kişi bildiğine gidiyor
Şahinler hurdunu tuttu yarasa
Baklava yerine geçti pırasa
Şimdi rağbet deyyus ile terese
Zamane bunlara rağbet ediyor
Bey kürkünü beğenmiyor köçekler
Babasına akl'öğretir çocuklar
Yumurtadan burnu çıkan cücükler
Horoz oldum diye cık cık ediyor
Küçükler büyüğe çorap geydirir
Tatlıyı insana acı yedirir
Seyrani zamane böyle dedirir
Şimdi kişi bildiğine gidiyor
Seyrani
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)