Şiir, Sadece: destan
destan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
destan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Mart 2020 Cuma

Beowulf V - Grendel'le Kavga

     Hrothgar beraberindekilerle ayrıldı salondan,
Shieldinglerin Efendisi, Savaşta Sığınakları,
çıkıp içki evinden, istirahata çekildi,
kraliçesi, yatakdaşının yanına.
Muzaffer kral, dendiğine göre, muazzam
bir bekçi bulmuştu, Grendel'e denk,
canavarlara karşı çok özel bir koruma.
Ve Got'un güveni tamdı ki Tanrı
kayıracaktı kendisini ve kopmaz kaslarını.
     Soyunmaya davrandı demir göğüslüğü,
miğferini çıkarıp nakışlı, muhteşem
kılıcını yaverine verdi yatmadan evvel.
İyiliklerin şahı Beowulf şöyle dedi:
"Konu kavgaysa eğer, doğrusu kendimi
Grendel'den bir milim aşağıda görmüyorum.
Bu yüzden onu yere sermek için
elimi keskin demire değmeyeceğim,
benim için biraz basit olurdu bu,
haberi yok çünkü savaş sanatlarından,
ne kılıç bilir nadan ne de kalkan,
yalnızca vahşi bir kuvveti var.
Ben de bunları bir kenara koymalıyım,
karşıma çıkabilirse çıplak bulmalı beni;
engin bilgisiyle Yüce Tanrı zaferi
layık bulduğu kuluna bağışlasın."
     Sonra gözü pek yiğit yastığa
bıraktı başını, yanındakiler de öyle.
Denizi dürüp gelenlerin hiçbiri doğduğu
yerleri yeniden görmeyi umamıyordu,
ne de bir daha dönmeyi baba ocağına.
Salonda olup biteni biliyorlardı çünkü,
çok kişinin ölümün kucağına düştüğünü.
Fakat Tanrı zafer dokuyordu tezgahında
Hava Gotları için; içlerinden birinin
gücü sayesinde hepsi galip çıkacak,
düşmanlarını ezip zafer kazanacaklardı,
yüzleri gülecekti. Şüphe yok ki Tanrı
insanın kaderine her zaman hükmeder.
     Gecenin içinden çıkıp geldi,
gölge kabus gizlice, şimşek gibi.
Nöbetçiler gevşemiş, içleri geçmişti,
hepsi uyuyorlardı, hayır, birisi hariç!
Tanrı lüzum görmedikçe lanetli canavar
kapıp götüremeyecekti onları kara inine.
İşte bir kişi vardı gözünü kırpmayan,
her an kavgaya hazırdı ve içi kıpır kıpır.
Bataklıklar içinden bata çıka
geliyordu Grendel, lanetli ve aç,
pus bulutu içinden usulca ilerliyordu,
yem bulmayı umarak yüksek yapıda.
Sisler içinden sinsice sokuldu,
ışıldayıp belirdi altınla kaplı bina.
İlk gelişi değildi Hrothgar'ın hanesine,
ama hayatında doğrusu hiç böyle
ters gitmemişti talihi ve görmemişti
böylesine belalı, sıkı bir savunma.
Koyu kin ve küçümsemeyle yüklü,
yürüdü, yaklaştı borda kapıya,
demir destekli kapı bir dokunuşta
açıldı sonuna dek. Sonra dellendi hepten,
yıkıp geçti binanın girişini,
kan içmek için çıldırıyordu, çabuk
adımlarla yürüdü, yağlı ayaklarıyla,
basıp güzelim zemine; gözlerinden bu ara
şiddetli bir ışık, şimşeksi bir alev
saçıyordu. İçeride birçok savaşçıyı
kıvrılmış uyuyor gördü koyun koyuna,
kopacak kıyameti hayal edince, kat kat
arttı coşkusu: Tamamının canını
alırdı güneşten evvel, leşlerini bir güzel
mideye indirirdi; maalesef o gece
dönecekti talihi ve talan günleri
nihayet bulacaktı.
     İş bilir ve kudretli
yeğeni Hygelac'ın, ilk hamleyi
sabırsızlıkla bekliyordu. Fazla sürmedi
hücum etti yaratık ve yerde yatan
adamlardan birine geçirdi dişlerini,
kemiklerini gümletti, kanını güpletti,
löp löp yuttu etlerini, öyle ki
ne el ne ayak kaldı geriye.
Sıra Beowulf'a gelmişti, Grendel
vurmaya davrandı yerde yatan yiğide,
tam pençesini kaldırmıştı ki onu pürdikkat
gözleyen kahraman kapıverdi kolunu.
Kötülüğün şahı neye uğradığını şaşırdı,
mücadeleye girdiği kimse böyle mengene
gibi sıkmamıştı kolunu o güne değin.
Gövdesindeki kemikler gerilip esnedi,
ama kurtulmak ne kelime? Nasıl
isterdi şimdi kaçıp şeytanın
dölleriyle yaşadığı yere dönmeyi,
gizlenmeyi ininde. Doğduğu günden beri
yakayı hiç böyle kötü kaptırmamıştı.
Sonra, yatmadan önceki sözlerini
hatırladı Hygelac'ın güvenilir fedaisi,
derhal ayağa fırlayıp çok daha sıkı
kavradı düşmanını. Parmakları dişli gibi
delip geçiyor, canavar çaresizce debeleniyor,
Beowulf bastırdıkça bastırıyordu.
Kaçacak delik arıyordu kara kabus,
yakayı kurtarıp ara yollardan
varsaydı bir baraklıktaki mağaraya!
Parmakları giderek gevşedi kan içicinin,
bu en bahtsız ziyareti olmuştu buraya.
Şimdi kirişler çatırdıyor, sanki şakıyordu.
Kalede yaşayan kahraman Danlar
paniğe kapılmıştı öd patlatan bu müzikle:
Bir sağa bir sola savrulup duran
kızgın rakiplerin binayı ayağa kaldıran
ayak sesleri... Kağşayıp çatırdadı duvarlar,
kalkıp oturdu çatı, ama hala
yerinde duruyordu muazzam yapı.
Esaslı bir binaydı, kunt kolonlarla,
işinin piri bir demircinin elinden
çıkına kemerlerle dayanıklı kılınmıştı.
Rivayet odur ki, iki rakip kapıştığı sıra,
ne masa, ne sıra kaldı kırılmadık,
ayak altına saçıldı altın süslemeler.
O güne dek gün görmüş, safa sürmüş
hiçbir Shieldingli -yeter ki yangın olmasın-
karın, fırtınanın, hiçbir felaketin
viran edeceğini sanmazdı fildişi varaklı evi.
Korkunç bir çığlıkla çınladı ortalık,
tir tir titredi dışarıdan sesini duyanlar,
canhıraş ulumasını, cehennem uşağı
bağırdıkça bakıp bakıp açılan yarasına.
Gördüğü en kuvvetli adamın kelepçe
gibi parmakları arasında perişandı.
     Ne yazık ki hiç niyetli değildi
soylu komutan, konuğunu yaşatmaya,
böylesi hunhar bir canavarın canından
kimseye yarar gelmezdi. Beowulf'un yanındakiler
ata yadigarı kılıçlarıyla yardım ediyor,
canavarın kalbine en kati vuruş için
her türlü çabayı harcıyorlardı.
Fakat bir şey vardı bilmedikleri: Fani
ellerden çıkma en keskin kılıç dahi
şuncacık işlemezdi o lanetli şeytana,
her tür silahtan gelecek hasara şerbetliydi. 1
Ölümü ise çok çileli olacaktı,
sürgün ruhu dünyadan uzaklara sürüklenecek,
yeniden şeytanlar diyarına dönecekti.
     Uzun zaman insanlara zulmeden cani,
Tanrı'nın gazabını ateşleyen girişimlerin
sahibi tüm gücünü yitirdiğini hissetti.
Hygelac'ın yeğeni hareketsiz bırakmıştı onu.
Kim hayatta kalırsa nefretle, kinle 
anacaktı diğerini. Bedeni acıyla dağlandı
yandı, omzunda geniş bir yara vardı,
kasları yırtılmış, kolu kopmuştu.
Beowulf galip gelmiş, Grendel sürülmüştü
bataklıktaki harap barınağına, ağır yaralı.
Günleri sayılıydı, yaklaşmıştı ömrünün sonu,
iyi biliyordu ki bu kanlı kapışma
düşünü gerçek kılmaya yetmişti Danların.
Sonradan gelen, kendine güvenli adam
temizlemişti salonu, tehlikeyi savuşturmuştu,
memnundu geceki marifeti ve cesaretinden.
Beowulf boşuna böbürlenmediğini kanıtlamıştı,
son vermişti uzun süren sıkıntılara,
hesapsız horlanmaya, boyun eğmek zorunda
kaldıkları kara yazgıya... az buz acı değil.
İşte kahramanın tutup havaya kaldırdığı
eldi bunun açık delili. Grendel'in
omzu, kolu ve korkunç kavrayan eli.


Anonim
Eski İngilizce'den Uyarlayan: Seamus Heaney
İngilizce'den Çeviren: Nazmi Ağıl
 
 
 
1. Bu büyü Grendel'i annesinden farklı kılıyor.

23 Mart 2020 Pazartesi

Beowulf IV - Heorot'ta Şölen

     Sonra yan yana otursunlar diye yeni,
bir masa temizlendi. Mağrur,
güçlü ve cesur yiğitler aldılar yerlerini.
Süslü bir sürahi tutan bir hizmetkar
yanlarında duruyor, boşaldıkça dolduruyordu.
Derken, ozan başladı şarkısına, duru
sesiyle yıkadı Heorot'u, oradaki herkesin,
Danların ve Gotların hoş etti gönlünü.
     Hrothgar'ın hemen ayak dibinde,
mühim bir mevkide oturan Ecglaf oğlu Unferth
çöktüğü yerden konuşmasa çatlayacaktı,
ters sözler sarf etti. Beowulf'un geliş sebebini,
denizdeki kahramanlıklarını kıskanmıştı.
Herhangi bir kimsenin kendinden
daha çok saygı görmesini sindiremiyordu:
"Breca'yla yüzme yarışına giren
Beowulf musun sen? Sırf kendini kanıtlamak
için canını hiçe sayan, açık sularda?
Katıksız kibirdendi bu işe kalkışmanız
ve kim ne derse desin, dost ya da düşman,
vazgeçiremedi sizi. Saplantınızdı suda sınanmak.
Birlikte daldınız, dalgaların sırtından
akıntıya hükmederek hünerle kaydınız,
deniz coştu, çılgınca çalkalandı
kışın kırbacının kışkırtmasıyla,
ama yetmedi sizi durdurmaya, daha
yedi gece boyunca yüzdünüz.
Seni geçti Breca, galip geldi,
sağ salim sahile vardı bir sabah
Heatho-Reams havalisinde. Toparlanıp
ana yurdu Bronding'e yöneldi;
yuvası, hazinesi ve onu seven halkı
bekliyordu kendisini orada.
Böylece seni kat kat aştığını kanıtladı Breca.
Hangi kuvvetli hasımla kapıştın,
nasıl yendin fark etmez bu nedenle,
bu kez kötü tökezleyeceksin: Sağ çıkan
olmadı çünkü Grendel'li geceden."
     Ecghtheow oğlu Beowulf buyurdu:
"Değerli dostum Unferth, diyeceğini dedin,
ama konuşan sen değil, biraydı sanki.
Kulağını aç da duy, kazın ayağı farklı:
Yüksek dalgalara karşı yüzme konusunda
bil ki, kimseler bükemezdi bileğimi.
Breca'yla beraber büyümüştük ve her fırsatta
böbürlenir, meydan okurduk, bakalım kim
daha hünerli diye deli denizde.
Elimizde birer kılıçla balinalara karşı
yüzmeye başladık yine o gün.
Breca beni geçip geride bırakamıyordu,
bense onu geçebilirdim, yine de yan yana
mücadele ettik beş gece boyu.
Azgın dalgalar, dondurucu soğuk,
zifiri karanlık ve kuvvetli poyraz
ayırdı maalesef bizi. Deniz depreşti
çalkantısı çıldırttı canavarları,
zıvanadan çıkardı, ama zırhım vardı.
Sert halkalı örme zincir, el yapımı,
dar kesimli, ince işli altın bir kumaş,
bir deniz canavarı dibe çektiğinde
koruyordu bedenimi. Böylece kıstırılmış,
kıpırdayamazken, son bir şansım kalıyordu:
Kılıcı sokup çekiyordum, tamamdı çile,
kendi ellerimle alıyordum canavarın canını.
     "Başka korkunç yaratıklarla da boğuşuyordum,
şahlanıp saldırıyorlardı, ama çok sinirlenmiştim,
haddini bildiriyordum hepsine kılıcımla.
Şölen sofrası sanmasınlardı bedenimi,
derimi dişleyen, etimi didikleyenlere
tahammülüm yoktu derinde. Tam tersine,
sabaha, kalkamamışlar gibi kılıç uykusundan,
okyanusun çöpleri gibi, paramparça
yüzüyorlardı suyun yüzünde. Bundan sonra
güvende demekti tüm gemiciler.
Derken Doğudan göründü güneş,
Tanrı'nın parlak ispatı, dalgalar duruldu:
Rüzgarın dövdüğü dorukları seçer oldum.
Çoğu zaman, -çizmediyse daha üstlerini-
cesaret gösterenleri korur, esirger Kader.
Dokuz canavarın canını almıştı kılıcım
bense sağ kalmıştım başka maceralara.
Geceleyin yaşanan böylesi yaman
tehlikeler ve böyle müthiş mücadeleleri
anlatan hikayeler duymadım hiç,
ne de doğrusu benim kadar zor
durumda kalan birini azgın denizde.
Yorgundum fakat yaşıyordum hala,
okyanus kaldırıp karaya koydu beni,
sağ esen çıktım Finlandiya sahiline.
     "Seninse, hatırlamıyorum Unferth,
benimkilere benzer bir boy ölçüşmeni.
Böbürleniyor sayılmam sen ya da Breca'dan
daha iyiyim dersem kılıç kullanmakta,
cenk alanında cesaretinizse övülmez fazla.
Sen kendi yarenlerini, yakınlarını öldürdün,
olanca aklına, kıvrak diline karşın
cezanı çekeceksin cehennem çukurunda.
İşin aslı, Unferth, eğer gerçekten
iddia ettiğin kadar keskin zekalı
ya da cesur olsaydın, bunca cürüm
işleyip sonra gidemezdi Grendel,
sallaya sallaya elini kolunu. Söyle olur mu,
tacı taciz etsin, altüst etsin Heorot'u
dehşet salsın dört yana? Ama demek ki
bir bildiği var: Zerre kadar zarar
gelmez kılına senin kılıcından,
ne de intikam bekliyor buradakilerden,
mızrak taşıyan Muzaffer Shieldinglerden.
Biliyor ki siz Danları böcek gibi ezebilir,
hakaret edip öldürebilir hiçbir
misillemeden korkmadan. Farklı bir muamele
görecek benden. Ona Gotların nasıl
cengaver olduğunu göstereceğim. Sonra canı dileyen
çekinmeden girip binaya içer birasını,
gün ışığı parıltıyla süzülürken Güneyden,
değişik bir şafakla tanışırken dünya."
     Ak saçlı Mücevher Saçan mutlu oldu;
Namlı dövüşçü, Parlak Danların kalkanı
kral, kararlılığına kesinlikle güveniyordu
Beowulf'un, sözüne bel bağlıyordu.
Kahkahalar geldi sonra, gürültü çoğaldı,
herkes neşeyle güldü. Hrothgar'ın kraliçesi
Wealtheow göründü, gerektiği şekilde.
Altınları vardı üstünde, zarifçe selam verdi
salondaki adamlara, sonra kupayı uzattı,
memleketin muhafızı Hrothgar'a ilkin.
"Durma, dik" dedi, "çünkü bizim
kıymetlimizsin sen." Kırmadı tabii o da,
gerçek bir savaşçı gibi, coşkuyla içti.
Ve herkesi dolaştı Helming kadını,
ece zarafetiyle. Asil, yüzüklü parmakları
her yaştan kişiye sundu kadehi,
hem yerlilere hem yeni katılanlara,
sonunda Beowulf'a geldi sıra.
Ölçülü sözcüklerle Got'u selamladı
kraliçe ve şükretti kabul olduğu için
duası, epeydir süren acıyı dindirecek
güvenilir bir kurtarıcı geldiği için.
Kadehi kabul edip aldı kahraman,
korkutucu bir tip, kavgaya gelmez,
ki her fırsatta kapışmaya fazla hevesli .
Ecghteow oğlu Beowulf şöyle dedi:
"Belli bir amacım vardı daha başında,
yoldaşlarımla teknedeyken. Yapabileceğimin
en iyisini yapacaktım ya da yok olup
gidecektim canavarın elinde. Gerçekleştireceğim,
göğüs kabartan bir işle kendimi kanıtlayacağım
veya kanatlanacak ruhum burada."
Got'un bu geleneksel methiyesinden
hoşlandı hanımefendi, varıp Hrothgar'ın
yanında yerini aldı, altın takılarıyla.
     Eski günler geri gelmişti,
yankılanıyordu salon, gurur doluydu sesler,
gürültücü, heyecanlıydılar. Derken Hrothgar
istirahata çekildi. Saldırı saatinin çok
yaklaştığını hissediyordu. Yememiş içmemiş,
günün ağarmasından gurup vaktine
kadar kesin bunu kurmuştu Grendel.
Birazdan sinsi gölgeler birer birer
çıkarlardı meydana, gece çökerdi.
Liderler helalleşirken hazır bulunanlar
dikilip beklediler. Sağlık ve şans diledi
Beowulf'a Hrothgar, onu salonun bekçisi
ilan ederek şöyle konuştu:
"Elim kılıç tutalı beri kimseye
bırakmadım salonu, ama sen başkasın.
Danların binası sana emanet, koru,
yapıların en yücesidir çünkü.
Görev başına şimdi, şöhretini düşün,
dikkatli ol ve dile benden ne dilersen
hala hayatta olursan sabaha."
 
 
Anonim
Eski İngilizce'den Uyarlayan: Seamus Heaney
İngilizce'den Çeviren: Nazmi Ağıl
 

20 Mart 2020 Cuma

Beowulf III - Kahraman Heorot'a Geliyor

     Grendel'i duyduğunda Gotland'da
yurdundaydı Hygelac'ın yeğeni, 1
bir eşi daha yoktu yeryüzünde,
hem asil hem güçlüydü. Bir gemiyle
kuğu yolunu katedip bulacaktı o kralı,
bir koruyucu güce muhtaçtı madem.
Hiç çaba harcanmadı yola çıkmasın diye,
dil dökmedi yaşlılar, onu çok sevseler de.
Tersine, kehanetleri incelediler, tam
destek verdiler gitme dileğine ve
en seçkin gençleri seçip aldı savaşçı,
on dört adamıyla beraber binecekti tekneye.
Deneyimli bir denizciydi kendisi,
kılavuz istemezdi burunlarda, koylarda.
     Çok geçmeden suya inmişti gemi.
Kıyıdaki kayaların karaltısında
iskele tahtasını tırmanıp çıktı hepsi.
Deniz dalgalanıyor, kumlar kaynaşıyordu.
Kucaklar dolusu kuşamlarını,
göz alan silahlarını yığdılar güverteye
ve kunt karınlı gemi kararlılık içinde
demir aldı. Dalgaların sırtında,
boynunda köpüklerle, kuğu gibiydi,
kıvrık burnu karıştı enginlere
ve ertesi sabah hesapladıkları saatte,
ufukta karayı gördüler güverteden,
parlak kayaları, sarp uçurumları,
geniş burunları. Yolculuk bitmişti, 2
sahile inip gemiyi sağlama aldılar,
zırh ve silah şakırtıları sakinleyince,
şükranlarını sundular sağ salim kıyıya
varmalarına izin veren Tanrı'ya.
      Görevi sahili gözetlemek olan
Shieldingli nöbetçi burcundan bakıyordu,
gemiden indirilirken gözünü alan
muharebe malzemelerini görünce meraklandı,
kimdi bu gelenler, neydi gayeleri?
Doğruca kıyıya sürdü kısrağını
Hrothgar'ın bu hızlı süvarisi,
mızrağıyla meydan okuyarak,
"Dost musunuz, düşman mısınız?" dedi,
"Zırhlara bürünüp gelmişsiniz buraya,
koca karınlı geminizle geçerek denizi.
Uzun süredir burada sabit nöbetçiyim,
görevim korumak Dan kıyılarını.
Doğrusu daha evvel silahlı hiçbir birlik,
böyle dikkat çekmemeye çabalamadan,
veya danışmadan izin var mı diye
ayak basmadılar şu an bulunduğunuz yere. 
Ne de daha heybetli bir dövüşçü gördüm
şurada dikilenden: Şayet yanılmıyorsam
tam bir soylu. Belli ki laf olsun
diye taşımıyor savaş takımlarını.
Ama belki casussunuz. Bu yüzden,
daha fazla ilerlemenize fırsat vermeden
sormam gerek kimsiniz, hangi kıyıdan
ve nasıl bir gayeyle çıkıp geldiniz?
Suyun öte yanından gelen yabancılar,
ya yanıtlayın beni, ya da siz bilirsiniz!"
     Sözün kilidini açtı birliğin komutanı,
o seçkin şahsiyet, şöyle cevap verdi:
"Got soyundanız bizler, Hygelac'a bağlı,
Ecgtheow adıyla bilinirdi babam,
nam salmış bir savaşçıydı vaktiyle.
Nice kışlar gördü de günü geldi
göçüp gitti, ama değişik ülkelerde
birçok bilge kişi hatırlar onu hala.
İyi niyetlerle geldik ta nerelerden,
halkınızın kalkanı Halfdane oğlunu
görmek dileriz yolu gösterirsen.
Halfdane oğluna ciddi bir hizmet
sunmaktır amacımız, bu yüzden saklama,
biz bir şeyler duyduk ama ne kadar doğru?
Büyük bir bela varmış başınızda,
karanlık gecelerde ecel gibi gezermiş
ceset saçan bir canavar, Shielding ülkesinde.
Yürekten yardıma geldim, yol göstermeye,
düşmanını yenebilir Hrothgar ve huzura
erebilir kısmetse, kafasından kaygıyı
yüreğindeki yılgıyı kovabilir. Yoksa,
daha günlerce gözyaşı döker,
yası dinmez ufukta dikildikçe salonu."
     Gözü pek gözcü dimdik durup dedi ki:
"Basiret sahibi herkes bilir,
fersah fersah farklıdır vaat ve icra,
sözlerine inandım, kralınıza sadık
bir birliksiniz. Gelin öyleyse benimle,
silahlarınız, zırhınızla, zarar yok.
Bense arkadaşlarımdan sıkıca söz alıp,
'Göz kulak olun' diyeceğim gemiye:
katranı taze tekneye iyi baksınlar,
ki yine dalgaları yarsın burnu,
dönüş yolunda tekrar açılınca denize.
Got ülkesine sağ salim geri
götürsün bu yiğidi, böyle yürekli
ve yılmaz biri yara almadan
çıksın dilerim kavganın koynundan."
     Böylece yola devam ettiler. Devasa
gemileri güzelce bağlandı gergin halatlarla.
Kuyumcuların altından dövdükleri domuz
figürleri yanıp sönüyordu yanak 3
zırhları üstünde bu sert suratların,
onları koruyordu. Epeyce koştuktan
sonra seçtiler altın salonu.
Ona benzer bir başka bina
görmemişti hiçbiri: "Azamet"
yaşıyordu orada, ışığı yayılıyordu her yöne.
Nazik kılavuz görkemli kaleyi
ve ona giden kestirmeyi gösterip
şöyle dedi: "Şimdi ayrılmam gerek.
Her Şeye Gücü Yeten gözetsin sizi,
Yüce Tanrı işlerinizi tamama erdirsin."
     Çiğnenmiş bir yoldu, çabuk çıktılar,
örme demir giysiler gıcırdıyordu;
çarpıp çınlıyordu geçme halkalar.
Korkunç savaş kuşanılan ve silahlarıyla
varır varmaz, -denizde yorgun düşmüşlerdi-
sert keresteden geniş kalkanlarını
dayar dayamaz daha duvara,
banklara yığıldılar; yine şakırdadı
teçhizatları. Mızrakları toplayıp
dişbudak değneklerinden bir demet yaptılar.
Savaşçılar da seçkindi silahlan kadar.
     Sonra mağrur bir asker sorguladı
hepsini, neseplerini, geliş sebeplerini:
"Nereden geliyorsunuz, zırhlar giyinmiş,
yanak yastıklı miğferler, mızraklar,
kakmalı kalkanlarınızla? Hrothgar'ın bir komutanı
ve habercisiyim ben, ömrüm boyunca
böyle etkileyici ve bunca kalabalık
bir yabancı grubunu asla görmedim.
Sürgün değil, demirden yürekleriniz
sürükledi herhalde sizi Hrothgar'a"
     Yiğitliği dillere destan komutan
kaskı içinde kendinden emin,
metanetle dedi ki: "Hygelac'ın maiyetiyiz bizler.
Beowulf'tur benim adım.
Şayet kralınız, şanlı Halfdane oğlu
dinlerse beni, lütfedip gelsin derse
kendisine söylerim ziyaret sebebimi."
     Wendel Beyi Wulfgar bilgeliği,
savaşçılığı ve sağduyusuyla nam salmıştı,
"Mesajınızı ileteceğim" dedi, "meraklanmayın,
Danların dostu, yüzük yağdıran
soylu kralımızın katına varıp
ne düşünür öğreneceğim gelişinize dair,
uygun gördüğü cevabı getireceğim size."
     Böyle deyip kralının yanına döndü,
maiyetiyle beraber oturur buldu onu;
saray adabını bilen değerli subay
Hrothgar'ın önünde hürmetle dikilip,
sevgili efendisine şöyle seslendi:
"Got diyarından konuklar geldi,
engin denizi geçip varmışlar.
Başlarındaki adamın adı Beowulf,
huzura kabul diliyor kendileri,
resmi bir toplantı talep ediyorlar.
Saygıdeğer Hrothgar, hayır demeyin
ve bir cevap bağışlayın onlara.
Kılık kıyafetleri gerçekten asil
ve değerli olduklarının delili,
hele ki liderleri, hayranlık verici."
     Shieldinglerin koruyucusu Hrothgar konuştu:
"Daha toy bir oğlanken tanıdımdı onu,
babası Ecgtheow'u iyi bilirdim.
Got Hrethel, Ecgtheow'a gelin
verdi kızını, Beowulf böyle doğdu.
Köklü dostluğun gereği gelmiştir buraya.
Bir gemi dolusu hediye göndermiştim
geçmiş günde, kendisini görenlerden
müthiş şeyler dinlemiştim ona dair.
Derler ki otuz adam gücüne denkmiş
bir elindeki kuvvet. Kısmet oldu da
demek buraya düştü yolu,
Batı Danları yurduna. Onun yardımıyla
kurtuluruz Grendel'den, gönlümden geçen
budur ve kahramanlığına karşılık,
zengin bir hazine hediye etmek isterim.
Çabuk git şimdi, Gotları çağır.
Gelsinler beraberce içeri buyursunlar,
görünce söyle hepsine, hoş gelmişler,
safalar getirmişler Danimarka'ya."
     Salonun kapısında
Wulfgar hemen iletti haberi:
"Efendim, Danların fatih kralı buyurdu ki,
tanırmış aralarınızı. Heorot'a hoş geldiniz
diyor ve takdirle karşılıyor koca denizi
geçerek gelmenizi ta buralara,
miğferle, zırhla hem, savaşa hazır.
Şimdi huzura buyurun, ama haliyle,
kalkanlar burada kalacak, mızraklar da
görüşmenin sonucunu bir görelim."
     Kahraman doğruldu, kuvvetli dostları
sıkı sıkı sarmışlardı etrafını.
Bir kısmı nöbetçi kaldı silahlarla,
diğerleri izleyip değerli komutanı
Heorot'un çatısı altında huzura çıktılar.
Demircinin ince bir işçilikle döverek
yaptığı balık pulu zırhı parıldarken,
başında miğferiyle mağrur, konuştu Beowulf:
"Selam size Hrothgar!
Hygelac'ın erkanından, hatta kanındanım,
çok zaferler kazandım bugüne kadar,
Grendel'in haberi geldi derken.
Duyarsız kalamazdım: Denizcilerden duydum
dara düştüğünüzü bu destanlara
konu olan salonda, öyle ki sonunda
tamamen terk edildiğini, bomboş bırakıldığını
güneş gizlenir gizlenmez gök kubbenin altına.
Hal böyle olunca, sevgili Hrothgar,
tüm danışmanlar destekledi düşüncemi.
Bileğimin bükülmezliğini biliyordu hepsi.
Düşman kanına batık görmüşlerdi beni,
beş canavarla baş etmiş çıkarken sudan;
gece denizinde bir devler inine
dalıp dağıtmıştım koca bir sürüyü.
En büyük güçlüklere göğüs gererek
hep sordum ölen Gotların hesabını,
düşmanların hatasıydı, helak oldular.
Şimdi de Grendel'e geldi sıra,
teke tek dövüşerek vereceğim dersini.
Ey Parlak Danların kralı, Shieldinglerin Prensi,
Koruyucu Kalkanları, kırmayın beni bu yüzden,
bunca mesafeyi madem aşıp da geldim
yalnızca kendi adamlarımın yardımıyla,
bana düşsün Heorot'u temizleme şerefi.
Ne kadar doğru bilmem, duydum ki bu canavar
silaha tenezzül etmezmiş, tamam,
sırf hoşnut olsun diye Hygelac,
şanı çoğalsın diye, kaldırıp çöpe
atacağım ben de kılıcı, kalkanı:
Çıplak elle çıkacağım karşısına,
ölüm kalım kavgasına canavarla.
Ölüm kime düşerse Tanrı'nın takdiri
diye düşünsün artık. Diyelim Grendel
galip geldi: Korkunç bir gün demek;
kana kana içecek Gotların kanını,
çekinmeden çökecektir çiçeği burnunda
gençlerin üzerine, öncekilere yaptığı gibi.
Beni gömmek için telaşa girmeyin,
bulamazsınız çünkü ölü bedenimi:
Alıp beraberinde götürür bataklığa,
tıka basa doymuş, her tarafı kan
içinde geri dönerken; yuvasında yalnız
yiyecektir cesedimi çiğ çiğ, her yere
kanım sıçrayacaktır. Uzun sözün kısası,
ardımdan yas tutmaya, cenaze törenine
hacet yok: Ölürsem Hygelac'a
gönderin üstümdeki bu göğüslüğü,
Weland yapımı ve Hrethel'in yadigarıydı. 4
"Neyleyim, kaderi yolundan eylemek olmaz."
     Shieldinglerin Miğferi aldı şimdi sözü:
"Beowulf, dostum, kalkıp ta buralara
bizim için vuruşmaya gelmişsin, var ol.
Bir kan davası başlatmıştı baban,
Wulfing Kabilesi'nden Heatholaf'ı katlederek,
Ufukta savaş belirmişti, bundan sakınan
halkı sürgüne zorladı babanı. Buraya
Güney Danimarka'ya geldi işte o vakit,
şerefli oğullar diyarına, aştı da dalgaları.
Ben o günlerde henüz taç giymiş,
bu kahramanlar yurduna yeni yeni
hükmediyordum. Ağabeyim, Halfdane oğlu
ve benden daha becerikli Heorogar ölmüştü.
Kısaca, ben bitirdim kan davasını,
Wulfinglere bir gemi yükü hazine hazırladım.
Ecgtheow da bana biat etti.
     "Grendel'in sebep olduğu gamı kasaveti,
burada Heorot'a verdiği hasarı,
hakaretlerini anlatmak hiç hoş değil.
Birer ikişer eriyor birliğim,
kader onları süpürüp Grendel'e sunuyor.
Ama Her Şeye Gücü Yeten, hikmetiyle,
elbet bir son verebilir bu saldırılara.
     "Kadehler boşalıp cesaret veren bira
coşturunca duygularını, bazı delikanlılar
Heorot'u savunmaya soyunuyorlar sık sık,
kılıçlarını bileyip Grendel'i bekliyorlar.
Fakat güneş yürüyüp gün ağarınca,
hepsi masal oluyor, boş masalar
kalıyor geriye sadece, salonun
zemininde kalansa, vıcık vıcık kan.
Tüm vefalı dostlarım böyle vefat etti işte,
azaldı maiyetim. Ama şimdi masaya buyur."
 
 
Anonim
Eski İngilizce'den Uyarlayan: Seamus Heaney
İngilizce'den Çeviren: Nazmi Ağıl

 
 
 
1. Beowulf. Kahramanın adı birkaç sayfa sonra açıklanacak. 
2. Şimdiki İsveç'in bulunduğu güney sahilinden Heorot'un kurulu olduğu Danimarka'ya
ait Zealand adasına yapılan yolculuk.
3. Çeşitli kazılarda üzerinde yaban domuzu motifi bulunan miğferlere rastlanmıştır.
Yaban domuzunun saldırganlığı nedeniyle tercih edildiği sanılıyor.
4. Weland: Germen kültüründe efsanevi demirci, bu da zırhın ne kadar kaliteli olduğunu
gösteriyor.

16 Mart 2020 Pazartesi

Beowulf II - Heorot Saldırıya Uğruyor

       Geceleri gezinen bir kara şeytan,
koyu kin besliyordu o ara,
dahası, kanı donuyordu duydukça
şölenden yükselen şen sesleri:
Arpın telleri tınlar tınlamaz
şakımaya duruyordu duru dilli bir ozan:
İnsanın nasıl yaratıldığını naklediyordu,
dünyanın dört yanı dümdüz
bir ova halinde halk edilişini,
dünyaya fener olsunlar diye
göğe asılışını Güneşle Ayın,
yerin geniş kucağının yaprakla,
dalla cömertçe doldurulup
hayat verilişini hareket eden her şeye.
      
Kısaca, hayatından hoşnuttu herkes,
cehennem çukurundan çıkıp gelinceye dek
olanca şerriyle bir kara şeytan:
Grendel'di bu gaddar canavarın adı,
sınırlara musallat oluyor, meralarda
bomboş bataklıklarda barınıyordu.
       Tanrı'nın sürgün ettiği, Kabil'in soyundan
kovgun canavarlarla kalmıştı bir süre.
Habil'in canına karşılık ağır bir cezaya
layık görülmüştü Kabil, lanetlenmişti.
Bu sürgün sırasında insan yiyiciler, cinler,
kötücül ruhlar ve devler doğmuştu kanından.
Tanrı'yla dövüşürlerdi durup durup,
ağızlarının payını alıp otururlardı sonra.
      
Gece yarısını geçmişken, Grendel,
heybetli yapıya doğru yola çıktı,
içkilerini yuvarlayıp yatan Danları
ziyaret edecekti. Ziyafet sonrasında,
en seçme savaşçılardan oluşan bir grup
sızıp kalmışlardı, insani kaygılardan,
her tür acıdan uzak. Hızla hücum
etti cani canavar, doymaz bir iştihayla
ve dehşet saçarak daldı,
otuz yiğidi kaldırıp kaçırdı inine,
katliamın hazzıyla halinden hoşnut,
salak sarhoş sendeleyerek, parçalanmış cesetlerle.
      
Gün ışıyıp güneş yükselince
Grendel'in imha gücü apaçık görüldü:
Çalgı cümbüş bitmişti, çığlık çığlığa
ağlaştılar, yas tuttular sabahta.
Şanlı kral çöküp kaldı çaresizce,
hakareti taa yüreğinde hissetti,
içini çeke çeke bomboş gözlerle baktı
korkunç geceden geriye kalanlara.
Acısı dayanılmazdı ama daha bitmemişti,
çünkü ertesi gece zalim Grendel
yine vurdu ve vahim bir katliam yaptı.
Doğuştan kötüydü, pişmanlık duymuyordu.
Bunun üzerine, korkan kimseler
oradan uzaklaşmakta buldular çareyi,
çevredeki çiftlik evlerine çekildiler.
Göz önündeydi her şey, kimse göze alamazdı
salonu gözetleyen gözün gazabını,
kurtulan, aman deyip uzakta kaldı.1
      
Böylece Grendel üstünlüğü ele geçirdi,
Hükmü yetti Heorot'a tek başına,
sonunda bomboş kaldı binaların en büyüğü.
On iki kış geçti kederle dolu,
Shielding Kralı kahroldu kederinden,
çok geçmeden her yana yayıldı haber.
Hüzünlü türküler yakıldı yenik krala,
korkunç katliamını anlatan Grendel'in,
son vermek niyetinde değildi canavar kan dökmeye,
barışın yakınına bile yanaşmıyordu,
kan bedeli ödemeye... kimse onun
tazminat ödeyeceğini tahmin etmiyordu.2
Kimse güvende değildi, uzun gecelerde
bu gözü dönmüş, ölümcül gölge,
genç yaşlı gözetmeden çullanıyordu.
Pusuda bekleyip puslu bataklıklar
üzerinden süzülüp geliyordu. Sahiden de,
cehennem firarisi bu ifritler nerelerde
dolaşır bilinmez ki.
      
Böylece sürüp gitti,
her fırsatta felaket yağdırdı Grendel,
onmaz hasarlar verdi Heorot'a,
ışıltılı salonu karanlık bastıktan sonra
işgale geliyordu artık her gece.
Şu var ki, tahtın yanına yaklaşamıyordu,
Tanrı tarafından korunuyordu o taht.
Zor zamanlardı, zayiat ağır,
kederi kalındı Shielding Kralı'nın.
Sözü dinlenen danışmanlar,
memleketin en yüksek mevkide adamları
sürekli tavsiye veriyorlardı ani tacizlere
son vermek için yürekli yiğitlerle.
Pagan tapınaklarına gidip tanrılara
yakarıyor, yeminler veriyorlardı, yeter ki
yardıma yetişsindi o Ruhları Yok Eden.3
İnanışları buydu, Pagancaydı umutları.
Yüreklerinin bir yerinde, derinde,
cehennemi hatırlıyorlardı, ama haberleri yoktu
Hayır ve Şerrin Kaynağı, Yerin ve Göğün Kralı,
Her Şeye Gücü Yeten Yaradan'dan.
Ah yazık, zor zamanda
ateşe sarılmak zorunda kalan zavallıya,
ondan yardım umana, yönelecek başka
bir yeri olmayana. Ne mutludur oysa
ölümden sonra Yaradan'a yaklaşabilen,
huzur bulan, babanın şefkatli kucağında.
      
Yürek yoran günler art arda yığılıyor,
acısı bitmek bilmiyordu Halfdane oğlunun,
koyu bir korku kaplıyordu kalpleri,
gecenin kabusu asla gecikmiyordu.


Anonim
Eski İngilizce'den Uyarlayan: Seamus Heaney
İngilizce'den Çeviren: Nazmi Ağıl



1. Çiftlik evleri daha çok bekar işçiler içindi. Grendel Danimarka tahtının merkezi
olan şölenevini işgal etmekle yetinip çevredeki öteki binalara dokunmuyor. (ç.n.)
2. Anglo-Sakson kanunlarına göre cinayet işleyen birinin kurbanın ailesine kan bedeli
ödemesi gerekiyordu. Bu uygulamanın amacı kan davalarını, dolayısıyla daha
fazla kan dökülmesini önlemekti. (ç.n.)
3. Hıristiyanlar eski Pagan tanrılarını Şeytanla bir tutuyorlardı. (ç.n.)










9 Mart 2020 Pazartesi

Beowulf I - Prolog: Danların Yükselişi

Evet. Mazide yaşayan Mızraklı Danlar (1)
ve kralları gözü pek adamlardı, görkemliydiler.
Hep dinledik onların destanlarını.
           Başta Shield Sheafson, şimşek hızıyla
dağıtırdı şölenleri, hışımla dalıp,
salonlara korku salardı. Terk edilmiş bir çocuk
olarak başladıysa da açıldı sonra bahtı,(2)
kudret kazandı, kendini kanıtladı.
Boyun eğdirdi balina yolunun öte
kıyısındaki kavimlere. Tam bir kraldı.
           Sonraları bir oğlu oldu Shield'in,
huzur bulsunlar diye bağışladığı
bir hediye, başsız geçen günlerde
uzun süren sıkıntılarını gören Tanrı'nın.
Çok şöhret kazandı Shield'in oğlu:
Beow adı bilindi koca Kuzey'de.(3)
Her prens, onun gibi, görmeli geleceği,
hediyeler dağıtmalı babası sağken daha
ki sonra yaşlanınca bir savaşa girerse
sadık dostlar bulsun saflarında.
Dört yanında dünyanın, böylesi takdir
gören davranışlar götürür başarıya.
Shield gücünün doruğundayken
çattı ecel, Tanrı çağırdı onu yanına.
Askerleri yaptılar sağken dediğini,
her kelamı kanunken Danlar arasında:
Sırtlanıp sahile taşıdılar bedenini,
hürmetle bunca yıllık hükümdarlarına.
Kıvrık burunlu, kırağı kaplı bir tekne
hazır duruyordu demir almaya.
Getirip gemi direğinin hemen dibine
yatırdılar kralı ve yığdılar üzerine
uzak memleketlerden gelen mücevherleri.
Doğrusu, daha evvel duymadım
kılıçla, kalkanla, kemerle, zırhla
böyle tepeleme dolu bir tekne.
Göğsünün üstünde bir öbek mücevherle
açılacaktı kral usulca kıyıdan,
onu çocukken dalgaların koynuna koyup,
yalnız başına sürgüne yollayanlardan
daha az cömert davranmamıştı Danlar
böyle değerli taşlarla bezerken bedenini.
En son, altın sancağını alnına serip
üzülerek razı oldular rüzgarın
alıp sürümesine onu derin sulara.
Ne bilge bir danışman, ne bir emektar asker,
bugüne dek bilen yok, hazinenin
hangi kıyıda, kime kısmet olduğunu.
           Beow'a kaldı böylece kaleyi savunmak,
babasını yitirdikten sonra yıllar boyu
yönetti halkını, büyük hürmet gördü.
Sonra veliahdı, büyük Halfdane başladı
devranına, dört çocuk doğurttu:
Heorogar, Hrothgar, iyi kalpli Halga
ve bir kız duyduğuma göre, İsveç kralı
yüzü yaralı Onega'nın karısı oldu.
           Savaştan yana şansı yaverdi Hrothgar'ın,
bileği güçlü, gencecik adamlardan
koca bir ordu kurdu. Derken,
bir salon yaptırmak sevdasına düştü,
ve bir bina buyurdu ki devasa,
yeryüzünde benzeri yok bir yapı;
taht odası yapacaktı burayı ve genç yaşlı
herkese oradan verecekti hediyelerini,
ortak araziler hariç, bir de insan hayatı.(4)
Duydum ki, dünyanın dört bucağına
ulaklar salınıp ustalar seçildi,
az zaman zarfında çıktı ortaya
bu harika bina. Heorot dedi adına (5)
Beğenisi Buyruk Olan. Sözünü tutup
yüzükler, mücevherler dağıttı masada.
Yüksek tavanlı, geniş yapıyı
korkunç bir yangın bekliyordu yalnız,
birbirine düşünce kralla damadı.(6)


Anonim
Eski İngilizce'den Uyarlayan: Seamus Heaney
İngilizce'den Çeviren: Nazmi Ağıl


(1) Aynı Dan kabilesi için farklı adlar kullanılıyordu: Mızraklı Danlar, Batı Danları, Zafer Shieldingleri vs.
(2) Burada nakledildiği gibi Shield denizden bulunmuş bir çocuktu fakat sonra Danimarka kraliyet ailesinin kurucusu oldu. (ç.n.)
(3) Beowulf değil, onunla daha sonra tanış acağız. (ç.n.)
(4) Güçlü bir hükümdar bile halkından birini keyfi için öldüremez, ortak arazileri istediği gibi dağıtamazdı. (ç.n.)
(5) Heorot asalet sembolü olan "erkek geyik"' anlamına geliyor. (ç.n.)
(6) Burada Danlarla Heatho-Bardlar arasındaki bir çatışma yüzünden şölenevinin harap olacağına bir gönderme var. Yurduna, sonraki bölümlerde Gotların arasına geri dönen Beowulf Dan kralı Hrothgar"ın kızını Heatho-Bard kralı İngeld'le evlendirerek aradaki düşmanlığı gidermeyi umduğunu ama bunun aslında çözüm olmayacağını söyleyecek. (ç.n.)

5 Aralık 2014 Cuma

Şeyh Bedrettin Destanı I

1. 

Sedirde al yeşil, dal dal Bursa ipeklisi,
duvarda mavi bir bahçe gibi Kütahyalı çiniler,
gümüş ibriklerde şarap,
bakır lengerlerde kızarmış kuzular nar idi.
Öz kardeşi Musayı ok kirişiyle boğup
yani bir altın leğende kardeş kanıyla aptest alarak
Çelebi Sultan Memet tahta çıkmış hünkâr idi.
Çelebi hünkâr idi amma
Âl Osman ülkesinde esen
bir kısırlık çığlığı, bir ölüm türküsü rüzgâr idi.
Köylünün göz nuru zeamet
alın teri timar idi.
Kırık testiler susuz
su başarında bıyık buran sipahiler var idi.
Yolcu, yollarda topraksız insanın
ve insansız toprağın feryadını duyar idi.
Ve yolların sonu kale kapısında kılıçlar şakırdar
köpüklü atlar kişner iken
çarşıda her lonca kesmiş kendi pirinden ümidi
tarumar idi.
Velhasıl hünkâr idi, timar idi, rüzgâr idi,
ahüzar idi.


Nazım Hikmet
Simavne Kadısı Oğlu Şeyh Bedrettin Destanı

2 Haziran 2012 Cumartesi

Pantolonlu Bulut

"Pantolonlu Bulut" destanından giriş 
 
 
Pelteleşmiş beyninizde
kirden parlayan bir kanepede yan gelip yatan semiz bir uşak gibi

hayal kuran düşüncenizi,
kanlı bir yürek parçasıyla tedirgin edeceğim,
dalga geçeceğim, geberesiye küstah ve zehir dilli.

Tek bir ak saç yok ruhumda,
yaşlılığın çıtkırıldımlığı yok onda!
Dünyayı bozguna uğratarak sesimin gücüyle
yürüyorum - yakışıklı,
yirmi iki yaşında.
 
Çıtkırıldımlar!
Kemana yatırırsınız aşkı siz.
Kabalar, onu trampete yükler.
Fakat, tersyüz edebilir misiniz, kendinizi benim gibi,
Öyle ki, dudaklar kalsın ortada, salt dudaklar!
 
Çık da gel konuk odasından
gel de bir adam tanı,
kibirli, patiskadan ve melek soylu memur karısı.
 
Sen ki dudaklar çevirirsin aynı kayıtsızlıkla,
bir aşçı kadın nasıl çevirirse yemek kitabının sayfalarını...
 
İster misiniz
ten kudurtsun beni,
 
- ve gök gibi, renk değiştirerek ansızın -
ister misiniz
öylesine yumuşayım, sevecen olayım ki öylesine
hani, erkek değil de, pantolonlu bir bulut desinler bu!
 
İnanmıyorum çiçekli Nice diye bir yerin var olduğuna!
Benimle göklere çıkarılacaktır yeniden
hastane gibi bayatlamış erkekler,
ve atasözleri gibi yıpranmış kadınlar da...
 
 
Vladimir Mayakovski 

17 Kasım 2009 Salı

Destan

Asırda acaip işler çoğaldı
Bilmem bu işleri kimler ediyor
Dünyayı hep rezil köpekler aldı
Gelen ümeraya karşı gidiyor

Biraz bahsedeyim ehl-i zamandan
Yahşılar aşağı düştü yamandan
Aralık itleri olmuş kumandan
Uyuz it kurtlara kumand'ediyor

Buğday unu beğenmiyor enikler
İplikten aşağı düştü ipekler
Hep sedire geçti itler köpekler
Hanedan ayakta hizmet ediyor

Koltuk kılı fark olmuyor sakaldan
Tüccarlar aşağı indi bakkaldan
Aslanlara çoban düşmüş çakaldan
Şimdi aslanları çakal güdüyor

Mekteple medrese ortadan kalktı
Meyhana kerhana meydana çıktı
Ar namus denen şey ortadan kalktı
Şimdi kişi bildiğine gidiyor

Sarhoşlar çoğaldı kalmadı ayık
Bu asır böylece hallere layık
Müzevirin adı muhbir-i sadık
Şimdi kişi bildiğine gidiyor

Şahinler hurdunu tuttu yarasa
Baklava yerine geçti pırasa
Şimdi rağbet deyyus ile terese
Zamane bunlara rağbet ediyor

Bey kürkünü beğenmiyor köçekler
Babasına akl'öğretir çocuklar
Yumurtadan burnu çıkan cücükler
Horoz oldum diye cık cık ediyor

Küçükler büyüğe çorap geydirir
Tatlıyı insana acı yedirir
Seyrani zamane böyle dedirir
Şimdi kişi bildiğine gidiyor


Seyrani