Şiir, Sadece: Japon Şiiri
Japon Şiiri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Japon Şiiri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Kasım 2017 Cumartesi

İhtiyar Adamın Biri

Şu izbe köşelerden birinde
Ufacık bir kulübe var
İçinde kemik yüzlü batık gözlü
İhtiyar adamcağızın biri yaşar.

Kıpırdadığı yok, hep öyle yarı uykulu
Ne gecesi kalmış artık ne gündüzü
Ve öyle bitkin öyle bitkin ki
Böğürtüye benzeyen öksürüğü ...

Yüzünde soğuk bir gülümseme
Arada bir mırıldanır durur
Çiğner de çiğner bir kemik parçasını
Takır da takır - tukur

Çiğnediği beyaz bir kemik parçası
Ya... bir takırtı, kuru tukurtu...
Gönlünde yıllarca önce ölen
İlk sevgilisinin kemiği bu.

Sonra bakarsın bir şeyler sayıyor
O titrek parmaklarıyla
Hani sonradan kuyusunu kazan
Dostlarının sayısı mı bu?.. Yoksa

Sevip sevip de bir el sıkarak
Ayrıldıklarının sayısı mı?
Yoksa uzak düştüğü yuvasının
Buraya kaç günlük yol ettiği mi?

Ve gün olur bana der ki
Şu göğe bak da ne var ne yok söyle
Hiiç, derim; ne olacak, bir şey yok.
Tamam der; boş, yüzünde bir gülümseme


Kitahara Hakushu
Çeviren: L. Sami Akalın

Dua

Gökyüzünden
Bir olta sarkıyor
Aşağı doğru
Yalnızlığın verdiği
Sıkıntıdan doğma
Umacı umacı
Kırmızı balıklar
Oltayı yutuyorlar...


Yamamura Bocho
Çeviren: L. Sami Akalın

Bekleyiş

I.

Gelebildin nihayet,
Bıraktım canavar sineklerini
Ki tutup hapsetmiştim
Avucumun içine
Bu son bahar sabahı.


II.

Sayısız adımlar
Kalbimi dövmede
Durun bakalım:
Buraya tırmananlar
İki-üç kişidir belki de.


Yosano Akiko
Çeviren: Güngör Küçükersan

21 Eylül 2017 Perşembe

Konu

Bitirirken önemsiz bıkkınlığını
Bir cigarayla dişlerinin arasında,
Gördün cenaze alayını kendinin.

Örneğin,
Toparla saçmalıkları
Ve bir ateş yak
Ve bir umutsuzlukmuş gibi bu
Sırıt yalnız başma.

Ve tutkum şahlanır şahlanmaz
Felsefeye
Ve
kelebeğe karşı,
O ben'im işte,
O'nun için değil ama,
Herhangi biri için'im yalnız.


Fujitomi Yasuo
Çeviren: İhsan Doğan

20 Eylül 2017 Çarşamba

Minerva'nın Fısıltısı

Takma bir bıyık bulamadım
Senin beğenine uygun.

Şaşırıp kaldığın o dörtyol ağzında
Eşi güçlüydü, biliyor musun,
Ve evin yolunu tuttum ben hıçkırarak

Seni bir yere götüreyim, mesela bu akşam bir çeşme başına,
Çünkü daha iyi olacak, yeniden başka bir dingin güne gelmemiz:
Buraya geliyor Madame Carossa!

Yağmur için birkaç küçük bulut toplamaya geldim;
Yeterince toplanmış zaten şimdiden.
Ama yanılgıya düşmekten korkuyorum yarınki Oratoryo'da;
Hanna'nın şarkısını söyleyeceğim tüm bu olanlardan sonra.

Birden bulutlar ağırlaştı;
Hemen koşup pencereleri kapamalıyım,
Çünkü ayakları üşürse eğer
Bay Mozart hasta olacak.


Mitsuko Inoue
Çeviren: İhsan Doğan

Bir Adam

Biliyor ki
Bacakları arasında bir kadının
Bir çiçek
Açar değişe değişe
İlkbahar
Yaz
Sonbahar
Kış.
Duraksamadan konuşuyor adam
Geleceği okuyan bir büyücü gibi
Tok sesi
Utandırıyor kadını
Tepeden tırnağa
İstiyor ki
Sevgilisi ölsün çabukça
İnanması için
Tek onun olduğuna.
Aydınlık bir kış günü
Kadının ardına düşüp:
"Ölürsen
Ben taşıyacağım tabutunu" diyor.
Acele ediyor
Yeşermiş kaysının kızarması için
Açması için zorla tomurcuk gülün.
Sanıyor ki
Ellerinin ayasıyla dokununca
Olgunlaşır ve düşer bir kadın,
Avuçları hep nemli
Yehova gibi tıpkı.


Takiguşi Masako
Çeviren: Eray Canberk

Ölünün Ardında Bıraktığı

1. Ölünün ardında bıraktığı
Bir kadın
Ve bir çocuk
Hepsi o kadar
Bir mezar taşı bile yok.

2. Ölen kadının ardında bıraktığı
Solmuş bir çiçek
Ve bir çocuk
Hepsi o kadar
Bir elbise bile yok

3. Ölen çocuğun ardında bıraktığı
Burulmuş bir bacak
ve kurumuş gözyaşı
Hepsi o kadar
Bir anı bile yok ardında

4. Ölen askerin ardında bıraktığı
Bir kırık tüfek
Ve çığırından çıkmış bir dünya
Ardında ne bırakabilirdi başka
Bir rahat gün bile yok

5. Bu ölülerin artlarında bıraktıkları
Yaşayan ben
Yaşayan sen
Kimse yok başka
Kimse yok artık


Santaro Tanikawa
Çeviren: Y. N.

19 Eylül 2017 Salı

Üç Ses

Uzaktan geldi ses
Ses çok uzaktan geldi
Daha sessizdi tüm fısıltılardan
Daha tizdi tüm çığlıklardan
Daha derindi tarihin derinliklerinden
Emden Denizi'nin 10.830 metresinden daha derindi
Sözcüklerdeki deniz
Aşıyordu yalnızca ozanların bulduğu yitik denizi
Yarıyordu dünyanın en soğuk atmosferini
Dünyanın en güzel filosunu denizin dibine batırıyordu
Krallarımızı ve tutku kentlerimizi denetleyen güç
Ölü denizlerimizi ve bitkinliğimizi yeniden yaratan güç
Uzaktan geldi ses
Ses çok uzaktan geldi

Ah çünkü
Çünkü biz suç işlemeyiz
Biz terör istatistikleriyiz, terör istatistikleri
Biz arzunun bildirişiyiz, arzunun bildirisi
Suç işlemeyiz biz

Ah çünkü
Biz tek bireyler değiliz
Biz sürüyüz, topluluğuz
Kişileştirilmiş topluluğuz biz

Gözyaşlarında geldi ses
Ses tek bir gözyaşı damlasında geldi
Daha zayıftı zayıf olan her şeyden
Daha acınasıydı acınabilir her şeyden
Daha yoğundu beyaz sıcağında yüreğin
İkibin yıl önce yalnız ölen birinin acılarından daha yoğun
Sözcüklerdeki sevgi
Aşıyordu yalnızca ozanların bulduğu yitik sevgiyi
Parıldıyordu dünyanın en yakıcı ışık gösterisinde
Dünyanın o en çok kavrulmuş boğazından aşağı dalıyordu
Enerjilerimizi ve derilerimizi mahveden güç
İnançlarımızı ve öpücüklerimizi yok eden güç
Gözyaşlarında geldi ses
Ses tek bir gözyaşı damlasında geldi.

Ah çünkü
Çünkü sevgiyle yok edemeyiz
Biz tutkunun gizli planlarıyız, tutkunun gizli planları
Biz bunalımın bilgisiyiz, bunalımın bilgisi
Sevgiyle yok edemeyiz biz

Ah çünkü
Biz tek bireyler değiliz
Bir sürüyüz, topluluğuz
Kişileştirilmiş topluluğuz biz

Aştı Zamanı ses
Ses aştı bir tek anı
Daha acılıydı getirdiği gelecek tüm geçmişlerden
Daha parlaktı getirdiği geçmiş tüm geleceklerden
Daha keskindi tanrının acımasından
Tokyo Merkez Standart Zamanına göre akşam sekizde
Şubat meridyeninden geçen arabanın ışığından daha keskindi
Sözcüklerdeki zaman
Aşıyordu yalnızca ozanların bulduğu yitik zamanı
Öpüyordu dünyanın en soluk yanaklarını
Akşam güneşini dünyanın en çürümüş ufkunda batırıyordu
Kalıntılarımızı ve yapayalnız tren istasyonlarımızı çalan güç
Bilimimize ve kanımıza yalancı tanık olan güç
Aştı Zamanı ses
Ses aştı bir tek anı

Ah çünkü
Çünkü ölçmeyiz biz
Biz ölümsüzlüğün ilanıyız, ölümsüzlüğün ilanı
Biz boşa harcama siyasetiyiz, boşa harcama siyaseti
Ölemeyiz biz

Duyuyorum sesi
Ve en sonunda gebe bırakacağım annemi
Duyuyoruz sesi
Ve cesetlerimiz atılacaklar akbabaların üzerine
Sesi duyuyor


Tamuro Ryuichi
Çeviren: Yusuf Eradam

Uçarı Dizeler

Önlerinde birer acı kahve, gizlice
aşktan konuşmaya çalışıyor aşıklar.
Kaim bir sesle
"Aşk" demek istiyor erkek
Ama "Yarın" diyor onun yerine.

"Yarın, savaş, ertesi gün..."
Bütün yükünü taşıyordu yirminci yüzyılın
Duvarda asılı duran takvimin yaprakları;
Köre yol gösteren kör gibi.
Yumuşacıktı kadın;
Bir adada büyümüştü
"Aşk" sözcüğünün ondokuz yüzyıl bilinmediği bir adada;
Ondoküz yüzyıl ağzına almamıştı bu sözcüğü;
Ama şimdi tedirgindi işte bir kar fırtınasının uğultusunda
Az sonra patlayacak olan kar fırtınasının, dışarda.
Önlerinde duruyordu acı kahve
Ama tedirgindi aşıklar.


Shozo Kashima
Çeviren: Özdemir İnce

Şiir

Doğduğu zaman ay
Bir bataklığı andıran zevk bahçesinin üstünde
Başlar o yürümeye

Bildirge içinde, dilekçede, söylevde
Ve kalabalıkta,
Radyoya doğru, cigaraya, çakmağa doğru
Ve naylon çoraplara.
Sürükler onu düşünceleri
Daha yakınına çıplaklığın.

El çırpmalara, alkışlara doğru
Eller ve eller ve eller
O yürür
Ve birden denizi görür.
Ama artık değildir onun bu deniz.
Yapma göğüslerin hızında
Akşam taraçası önünden geçer.
Yürümeye başlar o önüne eğilerek,
Çayın acılığına doğru,
Uzun, çok uzun bir yolculuğun ardından.


Kizu Toyotaro
Çeviren: İhsan Doğan

18 Eylül 2017 Pazartesi

Bir Sandalye Var Orada

Bir sandalye var şurada
Sağ yanımda -
Otur oraya
Sana "Otur" diyebileyim diye
Her zaman
Bir boş sandalye var
Sol yanımda.

Sevgilim
Ancak bir kez oturdun
Oraya
Çünkü bir anan, bin baban vardı
Ve bağlı olduğun bir tapınak,
Alıp görürdü seni kolayca
Bu dünyanın yasaları
Henüz oturmuştun daha.
Yumuşak başlı bir genç kız
Sadık bir dindar olman gerekiyordu
Bu dünyada.

Sevgilim,
Neler olman, kaça bölünmen gerekiyordu
Ama gene de sen,
Bir gece,
Kafesten kaçan bir küçük kuş gibi
Kaçarak dünyanın yasa ağından
Oturmaya geldin
Sol yanıma.

Uçup gitti mi yoksa
Bir gecede hayatım?
Ah, işte o gün bu gündür
Gece - gündüz
Bir boş sandalye
Var
Sol yanımda
Boş yere
Tekrarlayıp duruyorum aynı sözcükleri
Haydi otur
Bir boş sandalye var şurada.


Saburo Kuroda
Çeviren: Özdemir İnce

Parıldayan Görüntüler

Parıldayan görüntüler
Küllenen közler
Yavaşça akıp giden bir panorama gibi,
Kıpkızıl yanan, sonra kararan.
Ve yabansı tartımı insan cesetlerinin.
Var olan her şey, ne varsa var olabilen,
Yok oldu bir parlamayla. Dünyadan geriye kalan
Tersyüz olmuş bir trenin yanında
Şişen bir at cesedi
Tüten elektrik tellerinin kokusu.


Hara Tamiki
Çeviren: Yusuf Eradam

İnsanoğlu Bu

Bu
insanoğlu bu
Bak bir Atom bombası
Onu
Ne kılığa soktu.

Alev
Öyle kor-kun-ç
Yükseldi ki
Erkekmiş, kadınmış
Hepsi bir biçime girdi.

Şişmiş dudaklardan
İmdaaat... diye sızan
Baygın bir çığlık
Bu müthiş yanmış
İrinli bir yüz bu.

Bu insanoğlu bu
Bu
Bir insanın yüzü
Bu.


Hara Tamiki
Çeviren: L. Sami Akalın

Yıldızlar

Yıldızlar var Japonya üstünde
Petrol kokan yıldızlar
Yabancı aksanla konuşan yıldızlar
Eski Fordlar gibi tıngırdayan yıldızlar
Coca-Cola renginden yıldızlar
Buzdolabı gibi cızırdayan yıldızlar
Pamuk, yün ve cımbızla temizlenen yıldızlar
Formalinle sterilize edilen yıldızlar
Radyoaktivite yüklü yıldızlar.
Aralarında, yıldızlar var gözle görülmeyecek denli hızlı
Ve düzensiz bir yörüngede dönen yıldızlar
Taa derinlere
Evrenin dibine dalar bu yıldızlar.

Yıldızlar var Japonya üstünde.

Soğuk kış gecelerinde -
Her gece -
Ağır bir zincir gibi sallanırlar.


Taneka Iku
Çeviren: Yusuf Eradam

16 Eylül 2017 Cumartesi

Zaman

İğnelerden bir ışığa dönerek
Kara Çin gecesi oluyor,
Sonra bir içdeniz.

Sıraya giriyor ışığın bu sayısız iğneleri
Ve orada! İçdenizden Edo Irmağı'nı oluşturuyor.

Ve dönüyor yine yaşamıma,
Kara ve mavinin parıltısına.


Kusano Şinpei
Çeviren: İhsan Doğan

Ölüm ve Ben

Tifüsten ölmek üzereydim,
Ölüm dikildi başucuma:
"E... nasılsın bakalım," dedi,
"Eski ahbap, babadostu?.. "
"İşte geldi çattı artık
"Benimle geleceğin gün,
"Tam sırası, tam sırası,"
Boynumu büküp dedim ki:
"Eksik olma, ama,"
"Seninle gitmeden önce,
"Ev sahibim olacak hatuna
"Kirayı ödemem gerek.
"Ama bu parayı tutar da
"Benim yerime sen verirsen,
"Beni de yola hazır bil."
Bir bozum oldu seninki:
"Öyle kesat ki işlerim
"Vallahi de billahi de
"Meteliğe kurşun atıyorum,
"Hay aksi şeytan haay..."
Böyle deyip çekip gitti.


Hiraki Jiro
Çeviren: L. Sami Akalın

Bir Ayışığı Gecesi Çantada

Gecenin sırçasına açılan
bardağın
yutulur
bir yeşil mendil içinde

mahmur
bir yıldızın
ayartmaya geldiği bir kabare

geçer gece
bonbon ve laltaşları üstünden
gebe çiçek şurubunun
kırdığı
dünsüz yarınsız bir el üstünden

imgeleyen
saf bir kozalağı
şehvaniden ari
öylesine mavi içinde
bir cam

aşkım

senin
çatırdayan
sona ermeyen saflığın
cam bir iskemle
sarı noktalar içre.


Kitasono Katue
Çeviren: İhsan Doğan

Doğa

Şişman hizmetçisi ruhun!
Sevecen bir başlangıcın var,
Bir çiçek saksısının
Hiç aralıksız sızan
- Tanrının salyasıyla dolusun.

Açık saçık bir kulübesin
İçinde bir çift sığırın uyuduğu;
Hiçbir papazın vaaz vermediği
Bir küçük kilisesin bazen.

Ve bazen
Yalnız bir eve benziyorsun
Bir hemşirenin görüldüğü.

Ya da
İçi boş
Bir telli çalgı.

Ya da bir görü
Sürüklenen uçsuz bucaksız
Yaralı uzay boyunca.


Murano Shiro
Çeviren: İhsan Doğan

15 Eylül 2017 Cuma

Eski Bir Köy

Parıl parıl
Gün batımında
Maymun kuyruklu köpeğin biri
Dolaşıp duruyor.

Çitin ötesinde
Kızaran bir ağaç
Evde kimse var mı yok mu
Kestirip söylemesi pek kolay değil.

Şu var ki şurada-burada
Oyukların içinde öyle
Atışmış yığınla
Üzüntü ve cançekişmesi.


Murano Shiro
Çeviren: L. Sami Akalın

Düşlerin Savaş Meydanı

İki ya da üç yaşındaydın
Seni bahçede kollarıma almıştım.
Tutarken seni
Uzak gökyüzünün öteki ucuna dek düşlerimi kovalamıştım.
Ansızın
Kollarımdan kaymış ve düşmüştün.
Ne çok ağlamıştın
Ve yitip gitmişti düşlerden dünyam.
Büyüyüverdin kaşla göz arasında
Ve ilkokula gittin.
Ben, dikkatsiz ve tutarsızdım,
Kollarıma almamaya karar verdim seni bir daha,
Hepten annene bıraktım seni,
Kendimi düşlerime verdim.

Sen tek çocuktun,
Oyuncaklarını severdin, hayvanları severdin, bitkileri severdin.
Yeni bir oyuncakla değil de
Kolları ve bacakları yırtık pırtık olanla kucaklaşırdın.
Yabanıl çiçeklerle konuşurdun, adlarını bilmediğim.
Köpekler, kediler, kuşlar, böcekler,
Yabanıl her şeyle hemen dost olurdun.
Ama en sevdiğin, saman köpeğin, İmpy idi.
Okula giderdi İmpy seninle,
Kollarında dinlerdi dersini.
Okulun beşinci yılında
Eski bir hikayeden aldı götürdü polis beni
Annenle beni ziyarete gelirdin
Ya da bazen, yalnız.
Kayıtsızca girerken odaya
"Gene geldik" derdin.

Yaşlı ciddi adamlar gülerlerdi
Ve sen, resim yapmayı severdin,
Bütün gerçekliğiyle çizmiştin yüzümü
Ve yaşlı adamların yüzlerini de çizmiştin,
İlgisizce, hepsini gülerken.
Yaşlı adamlardan biri
Duvara yapıştırmıştı resmini,
Artık gülecek halimiz kalmayana dek güldürmüştü hepimizi.
Elini sallayıp giderken,
"Gene geleceğim" derdin.

Sonra kızlar lisesinde,
Daha uzun boyluydun annenden,
Okulun en fettanı, derlerdi.
Keçi gibi inatçı
Olma yolundaydın;
Verdin mi bir kez kararını,
Bırakmazdın ucunu bir daha.
Sendeki bu inadı
İzlerdim sessizce.
Üç, beş, on yıl sonra
Ne olacaksın
Bilmiyorum.
Mutlu mu yoksa mutsuz mu
Bir şey diyemiyorum,
Mutluluk için de mutsuzluk için de
Girme benim dünyama.

Derin uykudayken sen ve parlak lekelerinden kirlenmiş,
Gözleri ve burnu örselenmiş
Paçavra bebeğini sımsıkı kavradığın zamanki düşün,
Ve seni düşürüp de uyandırdığım zamanki düşüm.
Düşün etkisi düşe
Karışıyor
Şiddetli
Yanıyor
Umursamaz
Kükreyen bir şamata

Ve sessiz düşlerin savaş meydanında,
Fır fır dönen silah dumanları arasında,
İnce bir güzellik,
Solmayan bir çiçek.


Okamoto Jun
Çeviren: Yusuf Eradam