Şiir, Sadece: Nihat Behram
Nihat Behram etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Nihat Behram etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1 Şubat 2014 Cumartesi

Kanayan Üzümler

Elleri bağlı, bilekleri
gözleri açık... kan yok gözkapaklarında
yalnız gevşeyen bir omurga, kırılan ayna parçaları

...

Yalnız gevşeyen bir omurganın
saçlara bulaşan ıslaklığı
cansız sarkışı bir gövdenin

...

Hayır, bağırmak için vakit erken
geceyi bölmeliyiz geceyi...
halkın çırpınışlar biriktiren karanlığını,
gül yapraklarında yağmur taneleri gibi
ölümü sabırla taşımalıyız bağrımızda

...

Işık kırılıyor --nasıl olsa kırılacaktı--
okşarken güvendiğimiz hayat
karanlıklara alışarak başkaldırdı
bulut gibi taşınan pankartlarla
olgun meyvalardan fışkıran suyla
acının ve akmayan gözyaşının sırrıyla
ah, bir ter gibi gitgide soğuyan kansız ölüler
kanayan üzümleri görüyorum
kanayan üzümleri
yaşadığımız bağ evlerinde
bağ evlerinde.


Nihat Behram 
1972

Tutanaklar II

Tuzlu suda yarası pişen ayak
ve pasıyla kelepçenin incelen bilek kemikleri
yıllarca taşınsa da
çıplak etin altında acısı donuklaştı

...

Ve ter
ve ipekten dökülen uyku
ve halka halka açılan bahar sabahları
kırılan kaburgaları
gökkuşağıyla sardı

...

Dostlarından gelen haberler
meraktan bir öpüş seli doldururken gövdene
gururla yükselen bakışını
toprağa düşürmek için
düşman boşuna çabaladı

...

Artık denizlerdeki dalgalar kadar azgın
çayırlar kadar ferahsın
Yüreğin aşkla örselenmiş bir kerre senin.


Nihat Behram 
1972

Gecenin Gölgelerinde Ayrılık

Karlı dal uçlarında kımıldayan ay mı
kabuğunun altında
çığlık çığlığa ışıldıyor tomurcuklar
yıldızlar mı dökülüyor gökten kırlara

...

Geceyle
sel sularında çalkanan yapraklar kaybolur
artık görünmez omzuna serpilmiş benekler
bayırlardan aşağlara doğru derinleşen karanlık
rüzgarla ıslık çalar kayalıklar boyunca

...

Çiğdem telleriyle bezenmiş yastığın ıslak
uykuna renkler topluyor dalgın dolaşan kelebekler.
motor ve ayak sesleriyle çırpınırken sokaklar,
ıssız bucaksız tarlalarda başaklar nasıl da titrek

...

Kanla beklediğim şarkılarda gelişen sevgilim
belki de kalbinde düğümlenen
ölüme giderken duyduğum gülümseyiştir
bakarsın seninle artık görüşemem
alnına vuran ışığı
sakın kaybetme geceleri.


Nihat Behram 
1972




Tutanaklar I

Sen kalbini savunurken düşmana uluorta
bağrından alkış benzeri bir gürültüyle yükselerek
şehri beyaz bir örtüyle kaplıyor içindeki duygular

...

Sen kalbini savunurken
habire göğsünde yumruklanan dünya
nemli duvarlarında hücrelerin
kanayan parmakların izleri gibi

...

Bilemem
hatıralar mı artık
seni
karanlık bir sokakta unutulmuş
sessiz gözyaşları mı gizler

...

Akarsular kadar berraksın oysa
adımların
kayalıklar kadar görkemli senin


Nihat Behram 
1971

Bu Günler Ki

İşte yüzleri ne kadar net
dostun da, düşmanın da

...

Ve ilk kalkışı tozların doğacak fırtınada
denizi coşturan dalganın ilk çalkanışı

...

Oy, sancıyla kavrulan ten
bir canı ortak taşımadaki deryalı nabız
oy, mert bir buluşmanın gözlerde parlayışı
hesapsız hurdasız iletilen heyecan

...

Ve kusursuz çırpınışlarla
hayata bağlanışın ilk atakları
düpedüz, çarpa çarpa
güneşin ve toprağın dostluğuyla,
çoğalan vahşetin
zulmüne, iğrençliğine karşı
halka adanışın
ilk atakları

...

Artık
pürüzsüz bakışımızdaki hüzün
kaybedişten değil,
acıyla da olsa
bayırlardaki yuvalarından
sıyrılarak uçan yavru kuşlarda
coşkunun yaralarla bezenişidir
Onların kalbini öpüyoruz ağlayışlarda


Nihat Behram 
1971

Ölülerimiz

Her sabah
her sabah
o kusursuz acının kollarında
o kusursuz acının kollarında öpüştüğüm gökyüzü artık
çırpınan yüreğimi yatıştırmıyor. Ve onun
koparıp dizginlerini
uçarcasına boylu boyunca
sakınmasız çarpışı
heyecanlandırıyor beni.

...


Bir serçe kümesinin konması karşıki dala
belki hiçbir şeydir,
ama sevgilimin mektubunda bir kuş resmi
beni coşkulandırabilir.
Milyarla yıldız arasında tanırım onu
çünkü seyredince güzelleşir sevginin ışıltısı
binlerce gözüm var
binlerce şafak halindeyim
anlamak istediğim şeyin karşısında,
çünkü anlamak zorundayım;
her sevinç kolayca ele geçmez
insan her acının sahibi değildir,
gökyüzü ve nehirler olmasa toprak da anlaşılmaz
ve hayatın kararı kesin:
son ana kadar onuru koruyanlar yaşayacak
söylenecek son söz kahramanca olmalıdır.

...


Vurgunum
inceliğinim senin
eyy
yapraklarda bir kuş hafifliğinde sürüp giden titreyiş
vurgunum
bir nehri besleyen suların uyumuna,
taşlara hırsla vuruşuna dalganın

...


Ölüm seni yanıltmasın...
Nasıl ki yığılır yüzüne gecenin karanlığı
gözlerinle bir başına kalırsın
ölüm öylesine gözuçlarında,
savun, kavuştur yüreğini
minicik bir çiçeğin bile kökleri
yaşamak hırsıyla uykusuzdur.

...

Ölüleriniz...
İşte Stevan Flipoviç.
Bir kahraman.
Faşistler sarmış çevresini.
Sehpada.
Boynunda ip.
Ve o son nefesiyle dalayıp ciğerini
bir bıçak gibi vuruyor kelimeleri dişleri arasından
haykırıyor : -Kahrolsun faşizm; Yaşasın mücadelemiz.-

...

Stevan Flipoviç
onurun bekçisi
direnmenin...

...

Ölüm seni yanıltmasın...
bir bir düşün yaşayanları,
alnını korkusuzca kaldır
kimin yanındasın
yerin neresi
ve senin en çaresiz anında
tek silahın nedir?

...

Ölüm seni yanıltmasın...
Usanma hayata yaraşan sesi aramaktan
her kuşun palazlandığı bir yuva vardır,
her dal güneşin ve rüzgarın avuçlarında
kendi hevesince boyanır;
çünkü yaşaması gerekiyor bir şeylerin
bir şeylerin bir şeylerin: senin olan

...

Bak: kollarını bağlıyorlar
son defa bakıyor dünyaya Nguyen Van Troi
birazdan göğsünü parçalayacaklar
ama kan onu geriletmiyor
başlıyor şarkısına:
-Yaşasın Ho Chi Minh; Yaşasın Vietnam...-

...

Damarlarım damarlarına bağlı yaralarından
çünkü öldürülmek istenen benim de sevincimdir
Nguyen onun siperi...

...

Bir buğday tanesi midir
aynı titreyişle
toprağa düşer düşmez kıpırdayan
o şarkı... bir buğday tanesi mi?

...

Ölülerimiz...
Sesleri dünyamız kadar bilge.
Birazdan kalkacaklarmış gibi
uzanıp bir sipere
koyulaşan..
Ölülerimiz...
Bakışları
uçmaya hazırlanan bir kartal kadar çevik,
vurgunum
gizleyemem.

...

Sen bağrımı amansızca zorlayan siyahlık
unutma
öldürmekten daha kuvvetlidir ölebilmek.


Nihat Behram

31 Aralık 2012 Pazartesi

Nihat Behram

Nihat Behram (doğumu 18 Kasım 1946 Kars), Türk şair, yazar, gazeteci. Asıl adı Mustafa Nihat Behramoğlu. Evlidir ve Mavi adında bir kız çocuk babasıdır.

Gazetecilik Yüksek Okulu'nu bitirdi. İlk şiiri 1967'de yayımlandı. Yayın hayatına Mart 1970'te başlayan Halkın Dostları dergisinde Nisan 1971 tarihli 13. sayıdan itibaren yazı işleri sorumlusu oldu. 1975'te ağabeyi Ataol Behramoğlu ile birlikte Militan dergisini çıkardı. 1972'de çıkardığı ilk şiir kitabı Hayatımız Üstüne Şiirler yasaklandı ve yazdıklarından ötürü 12 Mart Dönemi'nde iki yıl askeri cezaevinde tutuklu olarak yattı.

Cezaevinden çıktından sonra bir süre gazetecilikle uğraştı. Vatan gazetesinde ele aldığı Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ın yaşamlarını ve mücadelelerini anlatan yazı dizisi Darağacında Üç Fidan adıyla kitaplaştırıldı. Bu yazı dizisi ve şiirleri öne sürülerek sivil mahkemelerde ve sıkıyönetim mahkemelerinde hakkında birçok dava açıldı. 12 Eylül Dönemi'nde Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlığından çıkarıldı. 1996 yılında Türkiye'ye döndü. Bugüne değin 12 şiir kitabı yayımlandı. Şiirlerinde doğanın yeri ve sözcük dağarcığının zenginliği dikkat çekicidir.

Toplumcu Gerçekçi Şiir ilkelerine yöneldi,şiirini yeni biçim ve tema arayışlarıyla besledi.Edebiyat ve kültür üzerine yazdıkları,antoloji ve diğer çalışmalarıyla kuşağının önde gelen şair-yazarları arasına girdi.

İsviçre'nin Basel şehrinde yaşamakta, Yurt gazetesinde köşe yazıları yazmaktadır.

Kitapları

Şiir

  • Hayatımız Üstüne Şiirler (1972)
  • Fırtınayla Borayla Denenmiş Arkadaşlıklar (1974)
  • Dövüşe Dövüşe Yürünecek (1976)
  • Hayatı Tutuşturan Acılar (1978)
  • Irmak Boylarında Turaç Seslerinde (1980)
  • Savrulmuş Bir Ömrün Günlerinde (1982)
  • Ay Işığı Yana Yana (1986)
  • Yine de Gülümseyerek (seçmeler, 1987)
  • Cenk Çeşitlemeleri (1988)
  • Kundak (2000)
  • Ölülerimiz
  • Ayaklanma çagrısı (2009)
  • Ya Osmanlıya Dönüş Ya Sosyalist Cumhuriyet Mitingi (2009)
Roman

  • Gurbet (1987)
  • Lanetli Ömrün Kırlangıçları (1991)
  • Kız Ali (1998)
Çocuk Kitabı

  • Kuyruğu Zilli Tilki (1979)
  • Göğsü Kınalı Serçe (1980)
Anı

  • Darağacında Üç Fidan (1976)
  • Ser Verip Sır Vermeyen Bir Yiğit (1977)
  • Yılmaz Güney'le Yasaklı Yıllar