Şiir, Sadece

16 Ocak 2016 Cumartesi

Hilal-i Ahmer

Cemiyet-i necibesi huzurunda


Hâbil ile Kaabil, iki kardeş... Bize tarih
Kardeşliği bir sahne-i hûn-rîz ile telvîh
Etmekte ve enzâra o timsâl-i mehîbin
Bir hande-i lanet gibi mûhis, gazab-âkin
Binlerle tecellîsini sermektedir. İnsan
Masum u melûm, âsim ü nadim, vatanından,
Ulvî vatanından bu cedel-gâh-ı sefile
Bir kahr-ı müebbedle ve bir nefy-i ebedle
Tağrîb edilirken, ona bir sayha-i gaybî
«Yüksel» demiş; ondan gelecek nesl-i garibi
Hem zillete hem gayrete mahkûm eden, alçak
Bir hilkati yükselmeye tahris ile yormak,
Yormak ve yaşatmak dileyen Hâkim-i kahhâr,
İsyanına bir kanlı ceza eylemiş ihzar:
—Evlâd-ı beşer mahvederek mahvolacaktır,
Her lâhza bu vâdî-i belâ kan dolacaktır!
Evlâd-ı beşer, işte şu uhlûte-i ezdâd:
İblis ü melek, akl ü cünûn, şefkat ü bî-dâd.
Gayzın, garazın cümlesi magbûn ü zebûnu,
Hep birbirinin düşmen-i can, tesne-i hûnu.
Hep tefrika ektikleri, biçtikleri hep kîn;
Geçtikleri yerlerdeki iz bir hatt-ı hûnîn
Gıybet ve riya yüzlerinin tâb-ı nikaabı,
Kardeş kanı sâgarlarının köhne şarâbı.
Öldürme zafer, yıkma şeref, nehb ü heder şân;
Mâruf adı buğz ü sitemin adı ve... ihsan.
Hak bir ezelî hâtıra, mahkûm-ı teseyyüb;
Kaanûn şu yumulmuş koca el: müst-i tagallüb.
İnsanları sevmek, korumak seyn, acımak ayb;
Bir nefs-i a'kûr, elde kılıç, hâkim-i lâ-rayb:
Başlar bütün efrâhte-i kayd-ı mübâlât,
Yalnız ayak altında kalanlarda müsavat...
Makdûru bu zâten, kara toprakta sürünmek;
Toprak ona her şey; ona mesken, ona ekmek.
Ekmek, su, hayât, onda bütün feyz ü nasibin;
Lâkin sen o hırsınla... sen, ey ravza-i gaybin
Matrûd-ı seb-âlûdu, o hırsınla hayâtı
Zehretmedesin kendine; hırsın sademâtı
İm'ânını sarsıp yıkıyor, artık elinden,
Artık ayağından ve başından ve dilinden
Kan serpiliyor, kan yağıyor, kan coşuyor, kan!
Bak hâline, gaafil, su kızıl kütle-i hüsran
Sensin; senin ârâyisi-i kahrın şu mezarlar!
Bak serm ile bir kerre: Şu karşındaki manzar
Bir ma'reke, bir maktel-i cân-sûz; o yatan şey;
Bak bak, şu mülevves, şu soğuk ciyfe...O bir bey,
Bir zabit, otuz yılda açılmış koca bir gül,
Bir aile evlâdı, bir ümmîd-i vatan... Gül,
Sen gül, ve ferahlan, ve övün; işte zaferler,
Şanlar, saçılar, velveleler... Lâkin o muğber,
Sâmit taşın altındaki, ondan ne haber-dâr?
Heyhat! Yazıklar sana, ey tıynet-i hûn-hâr!
Nefret senin elvâh-ı fecîinden! O kandan,
Kadan, yaradan, giryeden, evcâ ü figandan
Mec'ûl olan elvâh-ı nuhuset, o gam-efzâ
Elvâh-ı cehennem... Yine Rabbin acımış da,
Zehrâbe-i tel'înine bir dem'a-yı rahmet
Mezcetmiş; onun zâde-i mes'ûdu şu hey'et.
Hey'et ki hilâliyle, cemâliyle semavî;
Kudsiyyet-i amal ü fiâliyle semavî!
Hürmet sana, ey —tesliyet-i acze müekkel,—
Düşmüşlere munis ve şifâ-pâs uzanan el!
Hürmet sana, ey kanları simâ-yi beşerden
Rikkatle, metanetle silen şefkat-i zî-fen!
Hürmet sana, ey nâhün-i zehrîn-i vegaayi
Asrın ciğerinden sökecek pençe-i muhyi!
Hürmet sana, ey gurre-i garra-i gül-efsân,
Hürmet sana, hürmet sana...
Lâkin seni vicdan
Hep kanlara batmış ve kızarmış görecekse,
İnsânda bu cinnet daha pek çok sürecekse,
İnsanlığa cidden bu tehâlüf, bu mu'âdât
Makdûr ise, insân buna mahkûm ise... Heyhat!


Tevfik Fikret
Haluk'un Defteri


Günümüz Türkçe'siyle

Derneğinin soylu katında


Habil ile Kabil, iki kardeş... Tarih bize
Kardeşliği gösterir bir kanlı sahneyle
Ve o korkunç örnekle gözümüze lânetli
Bir gülüş gibi ürkütücü, çok öfkeli
Binlerce görüntüyü serer. İnsan
Suçsuz ve azarlanmış, günahkâr ve pişman,
Yüce yurdundan bu aşağılık kavga yerine,
Sonsuz bir üzgü ve sürekli bir sürgünle
Gönderilirken, ona gizli bir bağırışla
«Yüksel» demiş; soyundan gelecek kuşağı da
Hem alçalmaya, hem çalışmaya tutsak eden, alçak
Bir yaradılışı yükselmek tutkusuyla yormak,
Yormak ve yaşatmak isteyen güçlü Tanrı,
Şöyle cezalandırmış kendisine başkaldıranları :
— İnsanoğlu yok ederek yok olacaktır,
Bu belâlı geçit hep kanla dolacaktır!
İnsanoğlu, işte şu karşıtların karması
Şeytanla melek, zulümle sevgi, deliyle akıllı.
Öfke ve hınçla hep yanılıp bozulmuş,
Hep birbirinin can düşmanı, kanına susamış.
Ektikleri hep ayrılık, biçtikleri hep kin,
Hep kanlı bir iz geçtikleri yerde kalan.
İkiyüzlülük, dedikodu. yüzlerinin parlak örtüsü;
Kardeş kanı: kadehlerinin eski şarabı.
Öldürme zafer, yıkma şeref, yağmalama şan;
Adalet ile iyilik, adı kin ile küskünlüğün.
Hak öncesiz bir anı, zorunlu unutulması;
Yasa yumulmuş bir koca el.- zorbanın muştası.
İnsanları sevmek, korumak kötü, acımak utanç,
Azgın bencillik, elde kılıç, katı bir yargıç.
Başlar hep özen ve tasa düzeninin yukarısında,
Eşitlik yalnızca ayak altında kalanlarda...
Yazgısı onun bu zaten, kara toprakta sürünmek;
Toprak ona her şey; .ona ocak, ona ekmek.
Ekmek, su, hayat, işte bunlar bütün payına düşen,
Ama sen o tutkunla... sen, ey yitik cennetin
Karanlık sürgünü, o tutkunla yaşamayı
Zehir ediyorsun kendine; tutkunun vuruşları
Dikkatini sarsıp yıkıyor, artık elinden,
Artık ayağından, başından ve dilinden
Kan serpiliyor, kan yağıyor, kan coşuyor, kan!
Bak haline, şaşkın, şu kızıl acıyla yığılan
Sensin; çektiklerinle süslenmiş şu mezarlar!
Utançla bir bak.- Şu karşında görünen nedir?
Can yakan bir savaş, ölüm yeri; o yatan şey,
Bak bak, şu pis, şu soğuk leşe... O bir bey,
Bir subay, otuz yılda açılmış koca bir gül,
Ailenin bir çocuğu, yurdun bir umudu... Gül,
Gül de için açılsın ve övün; işte zaferler,
Şanlar, bağışlar, gürültüler... Ama ne haber
O dargın, suskun taşın altında yatandan?
Yazıklar olsun sana, ey yaradılışı kan döken!
Tiksiniyorum senin o acı tablolarından! O kandan,
Kandan, yaradan, ağlayıştan, inleyişten, acıdan
Oluşan o uğursuz tablolarından, o üzen
Cehennem tablolarından... Yine de Tanrın
Acımış da o yerdiğin ağulu suya bir damlacık
İyilik katmış. Onun mutlu çocuğu bu dernek.
Bir dernek ki ayı ve güzelliğiyle gökçe,
Dilek ve eylemlerinin kutsallığıyla gökçe!
Saygı sana, ey güçsüzlüğü avutan vekil,
Düşkünlere uzanan sevimli, şifalı el!
Saygı sana ey sevecenlik, insanlığın yüzünden
Kanlarını incelik, sabır ve beceriyle silen!
Saygı sana, ey kavgaların ağulu tırnağını
Çağın ciğerinden sökecek gizli pençe!
Saygı sana, ey akpak yüzü gül saçan!
Sana saygı, sana saygı...
Ama seni vicdan
Hep kanlara batmış ve kızarmış görecekse,
İnsanda bu delilik daha pek çok sürecekse,
Doğrusu, insanlığın bu uyuşmazlık, düşmanlık
Yazgısı ise... İnsan buna mahkûm ise... Yazık!