Şiir, Sadece

30 Nisan 2018 Pazartesi

Penelope'den Odysseus'a Mektup


Alman ressam J. H. W. Tischbein’ın (1751-1829) Odysseus ve Penelope adlı tablosu.


Bu satırlar sana Penelope’nden, uyuşuk Ulysses,
Üzülmem bana cevap vermezsen: Sen kendin gel!
Yunan kızların gıpta ettiği Troya yıkıldı gitti,
Priamus’un(1) ve koca Troya’nın meğer ne azmış kıymeti.

Ah keşke, donanmasıyla yol alırken Sparta’ya
O ahlaksız(2) gömülseydi denizin azgın sularına!
Üşüyerek yatmazdım ben de terk edilmiş yatağımda,
Günler geçmiyor diye yakınmazdım ardında,
Uzun geceler geçip gitsin diye,
Yormazdım boş ellerimi dokuma tezgâhı başında. 

Ne zaman korkmadım ben gerçektekinden büyük tehlikelerden?
Aşktır işte bu, korku ve kaygıyla dolu.
Kurardım zihnimde vahşi Troyalıların sana saldırdıklarını,
Sararıp solardım ne zaman duysam Hector’un(3) adını.
Biri söz etse düşmanların yendiği Antilochus’tan,(4)
Yeni bir sebep olurdu Antilochus korkularıma.
Ya da başkasının silahlarını kuşanmışken vurulan Menoetius oğlundan(5),
Ağlardım hilelerin bir işe yaramamasına.
Biri söz etse Troyalının mızrağını kana bulayan Tlepolemus’tan(6),
Kaygılanırdım Tlepolemus’un ölümüyle bir kez daha. 
Aslında vuruldukça biri Yunan ordularından
Seveninin yüreği daha da soğuk oldu buzdan.
Neyse ki adaletli tanrı bu masum âşıktan yana,
Troya kül oldu zarar gelmeden sana.

Döndüler Argos’lu önderler, dumanlar tütüyor sunaklarda, 
Düşman ganimetleri adanıyor koruyucu tanrılarımıza.
Kadınlar teşekkür ediyor armağanlarla kocalarının esenliği adına.
Onlar da anlatıyorlar yendikleri Troya’nın kaderini şarkılarla.
Hayranlıkla dinliyor adaletli yaşlılar, ürkek genç kızlar,
Bir adam konuşurken asılıyor karısı dudaklarına. 
Başka biri de masada coşkuyla anlatıyor acımasız savaşı,
Ve adeta resmediyor incecik kadehe tüm Troya’yı:
"Buradan Simois akıyordu, şurası da Sigeia toprakları,
İşte tam şurada yaşlı Priamos’un görkemli sarayı,
Aiakos oğlunun(7) çadırı burada, Ulysses’inki de şurada;
Kan revan içindeki Hektor tam burada ürküttü atları."(8)

İşte bunlar yaşlı Nestor’un anlattıkları
Seni soran oğlumuza, oğlumuzun da bana.
Ondan duydum Rhesum’un, Dolana’nın kılıçtan geçirildiğini,
Ölüm uykuda aldı birini, tuzağa kurban gitti diğeri. 
Kalkmışsın - aileni hiç mi hiç düşünmeden -
Gece vakti hileyle Troya ordugahına girmeye,
Tek kişinin desteğiyle onlarcasını öldürmeye!
Ama dikkat etmişsin kendine aklına ben gelince!
Yüreğim korkuyla titredi, duyana dek galip geldiğini, 
Dostlarının arasından Ismaris atlarıyla geçtiğini.
Peki bana faydası ne, Ilium’u yakıp yıkmanızın,
Surların yerini toprağın almasının,
Benim için her şey yine Pergama direnirken olduğu gibiyse,
Kocam yine yanımda değilse? 
Başkalarına göre Troya yıkıldı, bir tek bana göre hâlâ aynı,
Savaşın galibi çift sürüyor orada sanki yerli gibi.
Troya topraklarını orakla biçmeyi bekliyor,
Kana bulanmış toprak sanki daha da verimli;
Kıvrık sabana takılıyor toprağa saçılmış kemikler, 
Sarmış yıkık evlerin üzerini körpe bitkiler.
Galipsin, ama yanımda da değilsin, bilemem niye geciktiğini,
Taş kalbinle dünyanın hangi köşesinde gizlendiğini?

Ne zaman yabancı bir gemi yanaşsa kıyıya,
Sordukça sorarım seni ona, 
Gün olur da seni görür diye tutuştururum eline
Ellerimle yazdığım mektubumu.
Mektup yolladım Pylos’a, Neleus oğlu yaşlı Nestor’un ülkesine,
Gelen haber asılsız bir söylenti.
Mektup yolladım Sparta’ya, orada da bilen yok gerçeği. 
Hangi topraklardasın ya da nerede oyalanıyorsun şimdi?
Keşke Phoebus surları ayakta olsaydı hâlâ,
Ah zavallı ben, öfkeleniyorum önceki adaklarıma!
Bilirdim nerede savaştığını, savaş olurdu beni korkutan sadece
Ve aynı dertten yakınırdım ben de pek çok kişiyle. 
Oysa neden korkayım bilmiyorum - ama her şeyden de korkuyorum deli gibi,
Bana endişe veren o kadar şey var ki.
Denizde de karada da ne kadar tehlike varsa aklımda,
Her biri olabilir bu uzun gecikmenin sebebi.
Ben boş yere kaygılanırken, - tutkularınız vardır sizin -
Belki de başka bir aşka kapılmışsındır sen.
Belki anlatıyorsun nasıl sıradan bir karın olduğunu ona,
Elinden iş gelmediğini yün eğirmekten başka.
Keşke yanılsam, bu şüphe hafif bir esintiyle uçup gitse,
Ve özgürken dönmekte, kalmak kendi tercihin olmasa! 
Babam Icarius zorluyor beni boş yatağımı terk etmeye
Ve söyleniyor sonu gelmeyen ertelemelerime.
İstediği kadar söylensin -ben seninim, senin olduğumu herkes söylesin;
Ben Penelope, sonsuza dek eşi olacağım Ulysses’in.
Aslında o da değişiyor benim sadakatim ve içten yakarışlarım karşısında 
Ve kendi kendine son veriyor baskılarına.

Doulichium’lular, Samos’lular ve yüksek Zacynthos’ta oturanlar(9),
Lüks düşkünü bu talip ordusu üşüştü başıma,
Kimse karışmadan hüküm sürüyorlar senin sarayında;
Tüketiyorlar benim etimi kemiğimi, senin servetini. 
Şimdi sana ne diye anlatayım Pisander’i, zalim Medon’u,
Eurimachus ve Antinous’un doyumsuz ellerini?
Ya da bu uğursuz yokluğun yüzünden
Kanınla kazandığın servetinle beslediğin onca kişiyi?
Yoksul Irus ve sürünün yemeğinden sorumlu Melanthius da 
Sonunda ortak oldu utanmadan senin kayıplarına.
Sayıca üç kişi kaldık bu kavgaya yanaşmayan, gücü tükenen karın,
Yaşlı Laertes ve evladın Telemachus.
Onu da geçen az kalsın hileyle alıyorlardı benden,
Herkese karşı çıkıp Pylus’a gitmeye hazırlanırken. 
Tanrılara yalvarıyorum, kader sırayla alsın bizi,
O kapatsın gözlerimi, o kapatsın gözlerini!
Bizden yana çalışıyor yaşlı süt nine(10), inek çobanı(11),
Üçüncü olarak da kirli ağılın sadık bakıcısı(12).
Ama silah tutacak gücü kalmayan Laertes 
Koruyamaz düşmanların arasında krallığını,
Telemachus için gelecek bir gün mertlik zamanı, - yeter ki yaşasın -
Ama o şimdi babasının kanatları altında olmalıydı.
Benim de gücüm yok hainleri saraydan kovmaya.

Sen bir an önce gel, sığınacak liman ol ailene! 
Bir oğlun var, yalvarırım hayatta kalsın, o bu körpe yaşlarını
Öğrenerek geçirmeliydi babasının doğrularını.
Laertes’i de unutma; sen kapatasın diye gözlerini
Direniyor o son güne, kaderin kendisine biçtiği.
Ya ben! Genç bir kızdım sen giderken, 
Oysa hemen gelsen bile, yaşlı bir kadın gibi görüneceğim gözüne.


Publius Ovidius Naso
Serap Kalaycıoğulları
Bu yazı Bilim ve Ütopya'nın aralık 2016 sayısında yayımlanmıştır.


Dipnotlar:

(1) Troya’nın son kralıdır ve savaşın başlamasına sebep olan Paris’in babasıdır.
(2) Paris.
(3) Kral Priamus’un en büyük oğlu. Troya’nın, Yunan orduları tarafından ancak Hector’un ölümünden sonra, savaşın onuncu yılında, tanrıların yardımı ile yıkıldığı anlatılır.
(4) Nestor ile Eurydice’nin oğlu. Achilleus ile Patroclus’un yakın arkadaşıdır. Yunan ordularıyla birlikte Troya Savaşı’na katılır ve Memnon tarafından öldürülür.
(5) Patroclus. Achilleus’un yakın arkadaşı. Troya Savaşı’nda, Achilleus’un silahlarını kuşanarak düşmana karşı başarılı bir şekilde savaşır, ancak sonunda Hector tarafından öldürülür.
(6) Rodos Kralı. Troya adına savaşan Lycia Kralı Sarpedon tarafından öldürülür.
(7) Akhilleus.
(8) Hektor, Patroclus’un öcünü almak isteyen Akhilleus tarafından öldürülür. Achilleus onun cesedini atlarına bağlayarak şehrin etrafında üç kere dolaştırır.
(9) Doulichium, Samos ve Zacinthos. Ithake Adası’nın komşusu Yunan adaları.
(10) Eurycleia.
(11) Philotes.
(12) Eumaeus.