Şiir, Sadece: Charles Baudelaire şiirleri
Charles Baudelaire şiirleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Charles Baudelaire şiirleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1 Ocak 2016 Cuma

Eugéne Delacroix'nın Tasso Hapiste'si Üzerine



Şair hapiste, kötü kılıklı, hastalıklı,
Kasılan ayağına takılmış bir müsvedde,
Hesaplıyor seyredip bir dehşet içersinde,
Harap bir ruhla, sersem eden basamakları.

Hapishanede sarhoş edici gülüşmeler
Akla getirir garip ve anlamsız olanı;
Gülünç Korku ve Kuşku doldurur her bir yanı,
Sevimsiz ve değişik şekillerde devreder.

Sağlıksız bir izbeye kapatılmış bu dâhi,
Bu düşler, bu çığlıklar, bu soğuk bakışlar, ki
Kulağının ardında bir kasırgaya döner,

İzbedeki dehşetle uyanan bu düşsever,
Ey karanlık düşlü Ruh, senin timsalindir bu,
Gerçeğin o dört duvar arasında boğduğu!


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

Lola de Valence


Her yerde göze çarpan bu kadar güzelliği,
Anladım, dostlar, ancak arzu dengede tutar;
Ve Lola de Valence’ta garip bir parlaklık var
Bir mücevherin pembe ve siyah albenisi.


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

31 Aralık 2015 Perşembe

Bay Honoré Daumier'nin Çizdiği Portre İçin Dizeler

İmgesini sana sunduğumuz
Bu sanat, gülmeyi öğretir,
Ey okuyucu, o bir bilgedir,
Etkisini en çok duyduğumuz.

Bu sanatta alay ve hiciv var;
Fakat onun büyük gücü ile,
Bir belaya çatmış olsa bile,
Kalp güzelliğini kanıtlar.

Gülüşü soğuk değil elbette
Melmouth’tan ve Méphisto’dan,
Onları yakıp da bizi donduran
Alekto’nun çırası ile.

Yazık! nedense gülüşleri,
Farksızdır acı dolu bir yükten;
Onunki ışıldar, cömert ve içten,
Geniş yüreğinin simgesi gibi!


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

Canavar

veya Bir Ölüm Perisinin Sağdıcı


I

En sevdiğim değilsin, elbette sen,
Veuillot’nun şu tazecik dediği.
Aşk, oyun, yemek-içmek, şölen,
Sende eski bir kazan, kaynar gibi!
Sevdiğim, artık körpe değilsin sen.

Yaşlı sultanım! İşte bu yüzden
Aklını yitirmiş kervanların
Gür parlaklığıdır sana verilen
İyice yıpranmış eşyaların,
Hiçbir şey yitirmemiş albenisinden.

Tekdüze olmayan bir yanın var
Bu tazeliğidir kırk yaşının;
Tercih ederim meyveni, Sonbahar,
Adi çiçeklerine İlkbaharın!
Hayır! tekdüzelik sende ne arar!

Süsleri var vücut kafesinin
Ve çeşit çeşit incelikleri;
Tuzluğunun çukurunda senin
Bulurum en garip biberleri;
Süsleri var vücut kafesinin!

Gül haline gülünç sevgililerin
Yüz verme kavuna, balkabağına!
Tercihimdir köprücük kemiklerin,
Yüz vermem ben sultan Süleyman’a,
Acısı bendedir gülünç kişilerin!

Saçların mavi miğfer gibidir,
O gölgeler savaşçı alnını,
Az kızarır ve az fikir üretir,
Kaçar arkaya, önler zararını,
Mavi bir miğferin tüyü gibidir.

Çamura benzeyen gözlerinde
Parlayıp duruyor deniz feneri,
Can verip yanak düzgününde,
Fırlatıyor bir cehennem şimşeği!
Gözlerin kara bir çamur işte!

Şehveti ve küçümsemeyi bilir,
Ayartır bizi acı dudağın;
Bu dudak, Yeryüzü Cenneti’dir
Kendine çeken ve bizi mahveden.
Bu ne şehvet! ne küçümseyiştir!

Adaleli ve kupkuru bacaklar
Tırmanır doruğuna volkanların,
Ve kara ve sefalete karşı koyar,
Ustasıdır ateşli kankanların,
Adaleli ve kuru bacağın var;

Yakıcı ve fakat tatsız tenine
Yaşlı jandarmanın teni benzer,
Yabancıdır elbet alın terine
Gözyaşı bilmeyen gözlerinden,
(Onun bir tatlılığı var, yine de!)


II

Budalaca gidiyorsun Şeytan’a!
İstesem seninle giderdim elbet
Bu korkunç hız vermese bana
Böylesine bir kaygı ve dehşet.
Haydi git, yapayalnız, Şeytan’a!

Benim böbreğim, ciğerim, dizim,
Gerektiği gibi, bu Ulu Kişi’ye
Bırakmıyor ki saygı sunabileyim.
“Heyhat! gerçekten çok yazık!” diye
Yakınıyor böbreğim ve dizim.

Ah! içim yanıyor bu acıdan
Gidemediğim için şabat ayinine,
Görmek için, o yellendiği zaman,
Nasıl sarıldığını kendisine!
Ah! içim yanıyor bu acıdan!

Senin şamdanın olamadım ben,
Şeytanca bir üzüntü içindeyim,
Bir kez izin istemedim senden,
Cehennem ateşi! Düşün sevgilim,
Daha ne çok üzüntü çekeceğim ben,

Sevdiğim için uzun zamandan beri,
Çok mantıklı olarak! Gerçekte,
Aradığım için Kötü’nün iyisini
Ve bir canavarı en yetkin diye,
Evet! yaşlı canavar, seviyorum seni!


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

Bir Yüzün Verdiği Sözler

Âşığım, solgun güzel, o eğik kaşlarına,
Karanlık akar onlardan;
Gözlerin kara da olsa, ilham verirler bana
Asla kasvetli olmayan.

Gözlerimle uyuşur elbet kara yelen de,
Tıpkı kara saçın gibi,
Göz süzer ve der bana : “Şayet istersen, sende
Kışkırttığımız ümidi

Ve her zevki, yaşatıp bizlere öğrettiğin,
Göbekten kalçaya kadar,
Ey âşığı, plastik ilham perilerinin,
Gerçeğimizi bul, çıkar;

Göreceksin o iki güzel meme ucunda,
İki bronzdan madalya,
Kadife gibi yumşak, düz bir karın altında,
Kurum karası bir Buda,

Gerçekten, zengin bir saç yığını, bu bir hevenk,
Onun kız kardeşi ise,
Yumuşacık, kıvırcık, yoğunlukça sana denk,
Yıldızsız, karanlık Gece!”


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

30 Aralık 2015 Çarşamba

İlahi

Selam en sevgiliye, en güzele,
Kalbimi ışıklarla dolduran,
O meleğe, ölümsüz mabudeye,
Selam ölümsüzlük diyarından!

Tuza kesmiş bir hava gibi
Odur hayatıma giren,
Ve sonsuz’un lezzetini
Doyumsuz ruhuma sindiren.

Sevimli bir çatıya koku saçan
Lavanta kesesi her dem taze,
Unutulmuş bir buhurdan
Geceleri tüten gizlice,

Hiç kirletilmemiş aşk, gerçekten,
Nasıl anlatmalı bunu sana?
Uyuyan mis tanesi, görülmeyen,
Sonsuzluğumun son noktasında!

Selam en iyiye, en güzele,
Beni sağlıklı ve neşeli kılan,
O meleğe, ölümsüz mabudeye,
Selam ölümsüzlük diyarından!


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

Berthe'in Gözleri

Hor görebilirsiniz, o çok ünlü gözleri,
Çocuğumun güzel gözleri, süzülüp yiten
Anlamam Gece gibi tatlı’dan ve iyi’den!
Güzel gözler, dökün bana tatlı zifirinizi!

Çocuğumun iri gözleri, tapılası sırlar,
Nasıl da benzersiniz büyülü mağralara
Ve, uyuşuk gölgeler topluluğu ardında
Bilinmez hazineler belli belirsiz parlar!

Çocuğumun gözleri derin, geniş, giz dolu,
Senin gibi, sonsuz Gece, senin kadar aydınlık!
Közleri Aşk düşüncesidir, İnançla karışık,
Derinlerde ışık saçan, kösnül ya da namuslu.


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

Fıskiye

Güzel gözlerin yorgun, garip âşık!
Kal uzun zaman onları açma sakın,
Bu duruşunladır ki, açık saçık
Düşmüşsün sen kucağına hazzın.
Avluda şakırdayıp duran fıskiye,
Susmaz, gece gündüz duyulur sesi,
Bu akşam sevdaya daldığım yerde
Sürüp dursun o tatlı esrimesi.

Demet bin bir
Çiçekle açar,
Phoibos sevinir
Rengini geçer,
Yağmur gibidir
Gözyaşı saçar.

Şehvetin yakıcı şimşeği ile
Bir yangın yerine dönen ruhun
Atılır, cesur bir telaş içinde,
Geniş göklere doğru, memnun.
Ve, içini döker, can çekişerek,
Gamlı bir çöküşün dalgası halinde,
Görünmez bir eğimle düşerek
İner kalbimin orta yerine

Demet bin bir
Çiçekle açar,
Phoibos sevinir
Rengini geçer,
Yağmur gibidir
Gözyaşı saçar.

Ey gecenin en güzel kıldığı, sen,
Ne tatlıdır göğsüne eğilerek
Havuzların içinde inildeyen
O ölümsüz sitemleri dinlemek!
Ay, şakırdayan su ve kutlu gece,
Ve çevredeki ürperen ağaçlar,
Sizin tertemiz iç döküşünüze
Karasevdamın aynasını tutar.

Demet bin bir
Çiçekle açar,
Phoibos sevinir
Rengini geçer,
Yağmur gibidir
Gözyaşı saçar.


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

29 Aralık 2015 Salı

Romantik Günbatımı

Güneş nasıl da güzel sabah doğduğu zaman,
İnfilak eder gibi saçar günaydınını!
- Aşk ile selamlarsa bahtiyardır o insan
Bir düşten daha şanlı, şerefli batışını!

Hatırlıyorum!... Gördüm, çiçek, kaynak ve karık,
Bir kalp gibi gözünde esriyişini her an...
- Koşalım ufka doğru, hızla, çok vaktimiz yok,
Tutayım diye eğik bir ışın, en azından!

Boşuna kovalarım, çekip gitti Tanrı da;
Karşı konulmaz Gece, kurar saltanat orda,
Siyah, nemli, uğursuz ve her zaman telaşlı;

Bir mezar kokusu var, yüzer karanlıklarda,
Korkak ayağım ezip geçer bataklıklarda,
Muzip kurbağaları, soğuk salyangozları.


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

Paris Düşü

Constantin Guys'a


I

Bir faninin görmediği
Dehşet saçan bu manzara,
Sabah belirsiz hayali,
Şaşırttı beni adeta?

Uyku mucizeyle dolu!
Garip heves dersem yeri,
Attım görüntülerden bu
Eğri büğrü bitkileri.

Ve, dâhi ressam olarak,
Haz duyardım resmimde ben
Coşku veren o yeknesak
Madenden, sudan, mermerden.

Saraydı, Babil’e benzer
Kemerden ve merdivenden,
Havuzlar ve şelaleler
Mat altın olup düşerken;

Billur perde de ne demek,
Ağır şelaleler orda
Sarkıyordu, cezbederek,
O madenden duvarlarda.

Ağaç değil, sütunlarla
Çevrili durgun gölcükler,
Seyrediyordu, kadınca,
Kendisini dev periler.

Mavi, yayılmaktaydı su,
Pembe-yeşil rıhtımlarda,
Evrenin ucuna doğru,
Fersah fersah, milyonlarca;

Bunlar harika taşlardı
Ve büyü yüklü deryalar;
Yansıttığıyla parlardı
Bu sonu gelmez aynalar!

Gökte, kaygısız ve suskun,
Ganj’lar, döküyordu zira
Hâzinesini kapların
Elmastan uçurumlara.

Düş mimarı olarak ben
Geçiriyordum gönlümce,
Değerli taş tünelinden
Okyanusu baş eğince;

Her şey, hatta siyah bile,
Yanar-döner, albenili;
Özsu, billur ışın içre
Takıyordu görkemini.

İz yok güneşten, yıldızdan,
Göğün alt katında bile,
Kendi ateşiyle yanan
Mucizelere nur diye!

Oynak harikalar üzre
Uçmakta (korkunç yenilik!
Kulağa değil, hep göze!)
Uçsuz bucaksız sessizlik.


II

Açıp alev gözlerimi
Baktım korkunç viraneme,
Duydum, ruhu deldiğini,
Pis kaygıların içimde.

Ölümcül sesiyle bombok
Çalıyordu saat: öğle,
Karanlık döküyordu gök
Uyuşmuş dünya üstüne.


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

Yalan Sevgisi

Sevgili umursamaz, ne vakit görsem seni,
Tavanda yankılanan çalgıların sesinde
Uyumlu, ağır ağır, geçip terk edişini,
O derin bakışının sıkıntısı içinde;

Ve ne vakit seyretsem, lamba ışığı vuran
Tatlı bir cazibeyle süslü solgun alnını,
Üstünde alevi var akşamın, tutuşturan
Bir resim kadar güzel gözlerini, şafağı,

Derim: Ne kadar güzel, el değmemiş, ne iyi!
Ağır görünüşlü ve soylu, anısı yoğun,
Tacı, tahtı, yüreği, yaralı vicdan gibi,
Aşktan anlayan için, o vücut kadar olgun.

Güz yemişi misin sen, hep şahane lezzetli?
Kül kabı mısın yoksa, gözyaşını bekleyen,
Yumuşak yastık veya bir çiçek sepeti mi,
Koku musun çok uzak vahaları düşleten?

Gözler vardır, bilirim, hüzün ve kasvet taşar,
İçlerinde değerli gizlere yer vermezler;
Mücevhersiz kutular, değersiz madalyonlar,
Onlar boş olsalar da, sizden derin, ey Gökler!

Görünüşten ibaret olman yetmez mi sana,
Hoş tutmak için kalbi, gerçeğe uzak duran?
Bön veya ilgisizsen, söyle, bu neye yarar?
Süs veya maske, benim, güzelliğine tapan!


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

28 Aralık 2015 Pazartesi

Ölüm Dansı

Ernest Christophe'a


Soylu endamıyla, bir canlı kadar, gururlu,
Çiçek demeti, mendil ve eldivenleri var,
Görenler bu sıskacık yosmaya, tuhaf huylu,
Tembellikten hoşlanan saygısız bir kadın, der.

Kim gördü bir baloda böyle ince bir beden?
Aşırı abartılmış o zengin elbisesi,
Dökülür bol şekilde ayağı sıkıp ezen
Pomponlu ve güzel bir pabuca, çiçek gibi.

Robunun petek süsü, köprücük kemiğinde
Oynar, haz ırmağıdır, kayalara sürtünen,
Gülünç şakaya karşı savunur saygı ile
Ölümcül büyüsünü, saklı tutar herkesten.

Derin gözler oluşmuş karanlık ve boşluktan,
Kafatası, süslenmiş çiçekle usta işi,
Narin omurlarında salmıyor yavaştan,
Çılgınca süsleri var, ey hiçlik albenisi!

Çok kişi karikatür diye çağırır seni,
Elbet yorumlayamaz, ten sarhoşu âşıklar,
Bir insan çatısının adsız zarafetini,
Kutsal iskelet, sende zevkimin cevabı var!

Yıkmaya mı gelirsin, güç gösterisi yapıp
Hayatın şölenini? yoksa eski bir arzu
Canlı iskeletini daha çok mahmuzlayıp
Zevk cümbüşüne, safdil, seni sürüklüyor mu?

Kemanların sesinde, mumların alevinde,
Kovma ümidin var mı, alaycı kasvetini,
İstemeye mi geldin, bir cümbüşün selinde
Soğutmak için kalpte tutuşan cehennemi?

Tükenmez kuyuları bönlük ve hataların!
Eski çağların sonsuz, o ölümsüz imbiği!
Ve eğri kafesinde hep kaburgalarının
Görüyorum ben hâlâ açgözlü engereği.

Doğrusu ya, korkarım yosmalığın alamaz
Çabalarınla layık olduğun bir armağan;
Dehşetin albenisi güçlülere verir haz!
Hangi fani kalp anlar, alaylı bir şakadan?

Gözlerinin çukuru yurdudur kötü fikrin,
İnsanı sersemletir, tedbirli dans edenler,
Ölümsüz gülüşünü otuz iki dişinin,
Midesi ağrımadan, asla seyredemezler.

Ama, kim kollarında sıkmadı bir iskelet,
Ve kimdir besinini alamayan mezardan?
Ne işe yarar koku, giysi veya tuvalet?
Onu iğrenç gösterir kendini güzel sanan.

Sen ey burunsuz çengi, karşı konmaz kaltak, sen,
Söyle göz kamaştıran bu dansçılara, değer :
“Mağrurcuklar, pudra ve ruj sanatına rağmen,
Hep ölüm kokarsınız! Mis kokan iskeletler,

Solgun Antinoos’lar, tüy bitmemiş züppeler,
Vernikli kadavralar, bir yığın kart zampara,
Ölüm dansının sonsuz sallantısı her sefer
Sürüklemekte sizi bilinmez bir diyara!

Seine’in kış rıhtımından yaz kıyısına Ganj’ın,
Ölümlüler sürüsü, görmeden, coşup taşar,
Tavan deliğindeki borusuna Melek’in
Şom ağızlı, öyle ki bir karabina kadar.

Kasılışına bakıp, gülünesi İnsanlık,
Her iklim, her güneşte, Ölüm tapıyor sana,
Çoğu kez, senin gibi, mür sürünerek artık,
Alay karıştırıyor aymaz çılgınlığına!”


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

Çift Süren İskelet

I

Nice leşi çıkmış kitap var
Tozlu iskelelerin üzerinde
Anatomi levhaları içinde
Köhne bir mumya gibi uyurlar,

Konusu olsa da çok kederli,
Eski bir sanatçı bilgeliği ve
Ağırbaşlı kişiliği ile
Her çizim sunar bir Güzelliği,

Derişiz kadavra ve iskeletler,
Bu esrarengiz irkilişleri,
Toprağı belleyen çiftçi gibi
Kusursuz hale getirirler.


II

Bu kazdığınız topraktan, sizler,
Var gücüyle kemiklerinizin,
Veya çıplak adalelerinizin,
Ey ölümü yazgı bilen hödükler,

Mezar kaçkını forsalar, deyin,
Hangi tuhaf ürünü kaldırır ve
Doldurursunuz ambarı içine
Hangi çiftçinin, cevap verin?

Yoksa (kara bir talihin açık ve
İnsana korku veren simgesi bu!)
Kesin değil mi o ölümsüz uyku,
Bu mudur uyarınız, mezarda bile;

Ne ki, Hiçlik de ihanet edecek;
Her şey yalancı, hatta Ölüm bile,
Ve ara vermeksizin, ha bire,
Yazık! belki de bize gerekecek

Hiç bilmediğimiz bir diyarda
Sert bir toprağı eşeleyip durmak
Ve ağır bir belle onu bastırmak
Kanayan çıplak ayağımızla?


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

Gelip Geçen Bir Kadına

Çevremde uluyordu sağır edici sokak,
Uzun, ince, acılı, büyük matem içinde,
Bir kadın gelip geçti, şatafatlı bir elle
Fistosunu, süsünü kaldırıp sallayarak;

Soylu ve çevik, sütun gibi mevzun bacaklar.
Ben ise, içiyordum, kaskatı, abuk sabuk,
Gözünde, fırtınayla uç veren kirli bir gök,
Çekici bir tatlılık, öldürücü bir zevk var.

Bir şimşek... sonra gece! - Doğurmuş oldun beni,
Ey uçucu güzellik, yeniden bakışınla,
Hiç görmeyecek miyim sonsuza kadar seni?

Başka yerde, uzakta, çok geç, belki de asla
Bilmem yolun nereye, bilmezsin nerdeyim ben,
Ey sevdalı olduğum, ey sen ki bunu bilen!


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

26 Aralık 2015 Cumartesi

Körler

Gerçekten pek korkunçlar! ruhum, seyret onları;
Belli belirsiz gülünç; ve mankenlere benzer;
Dehşet verici, garip, sanırsın uyur gezer;
Nereye saplanmış, sır, koyu göz yuvarları.

O gözler ki tanrısal kıvılcımı gitmiştir,
Uzağa bakar gibi, bakıp dururlar göğe;
Ağırlaşmış bir başı kaldırımlar üstüne
Düş’le eğdiklerini kimseler görmemiştir

Ve geçerler sınırsız karanlığın içinden,
Bu sonsuz suskunluğun içinden. Ey kent sen!
Böğürüp şarkı söyler, gülerken çevremizde,

Acımasız şekilde zevke safaya düşkün,
Bak! sürükleniyorum! onlardan daha şaşkın,
Diyorum : Ne arıyor bütün bu körler Gök’te?


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

Küçük Kocakarılar

Victor Hugo’ya


Eğri kıvrımlarında o eski başkentlerin,
Orada, dehşet bile, kapılır bir büyüye,
Garip yaratıkları, suyuna tirit, şirin,
Gözetlerim tekinsiz huyuma uygun diye,

Bu pörsük umacılar vaktiyle kadındılar,
Eponine veya Laı's! Kambur, çarpık ucube
Veyahut iki büklüm, sevelim! candır onlar.
Delik eteklikler ve soğuk libas içinde

Sürünürler, insafsız poyrazla kırbaçlanıp,
Arabaların titrek sesinde fırdolayı,
Ve kutsal eşya gibi böğürlerinde sıkıp,
Çiçek veya harf işli küçücük bir torbayı;

Seke seke yürürler hepsi bir kukla kadar;
Güç yürürler, sanırsın bunlar yaralı hayvan,
Veya oynarlar zorla, zavallı çıngıraklar
Ki orada ipini çeker zalim bir Şeytan!

Kırılmış olsalar da, gözleri burgu gibi,
Gece, suyu uyumuş bir kuyu ışık veren;
İlahi gözleri var, küçük bir kız misali,
Işıldayan her şeye hep şaşıran ve gülen.

- Hiç gözlemlediniz mi, pek çok yaşlı kadının
Tabutu küçücüktür, çocuklarınki kadar?
Bilgin Ölüm içine bu benzer tabutların
Aşırı, garip zevkin bir simgesini koyar,

Ne zaman bir hayalet görsem güçsüz, dağınık,
Paris’in kalabalık tablosuyla kesişen,
Sanırım ki her zaman, bu çok narin yaratık
Gidecek tatlılıkla bir beşiğe yeniden;

Ne var ki, geometri üstünde düşünerek,
Araştırırım, bakıp bu çarpık uzuvlara,
İşçinin daha kaç kez şekil vermesi gerek
Bütün bu vücutların konacağı kutuya.

- Bu gözler kuyulardır bir milyon gözyaşından,
Potalardır soğumuş demirin işlendiği...
Bu gizemli gözlere karşı koyamaz insan
Ağır bir mutsuzluğun emzirip beslediği!


II

Merhum Frascati’nin aşka düşmüş Vestale’i;
Thalie rahibesi, yazık! ki adını bilen
Yalnız medfun suflördü; o ünlü hercaiyi
Vaktiyle Tivoli’nin çiçeğinde gizlenen.

Hepsi mest eder beni! bu sıskalar içinde
Öyleleri de var ki acıyı bal eylerler,
Dediler kanadını al diyen Özveri’ye :
Güçlü Hippogriffe, bana göğün yolunu göster!

Biri, vatan yüzünden alışkın faciaya,
Öteki, kocasına tarifsiz acı verdi,
Beriki, oğlu için delik deşik Madonna,
Hepsi gözyaşlarıyla nehir kurabilirdi!


III

Ah! İzledim bu küçük kocakarıları ben!
Bir tanesi, güneşin battığı bu saatte
Kızıl yaralarla gök kana boyanıyorken,
Oturuyordu, dalgın, bir bank üzerinde,

Dinlemek için zengin bir bando konserini,
Askerlerin kimi kez dolduğu bahçemizde,
Ve altın akşamlarda, insanın gönendiği,
Onlar yiğitlik döker kentlilerin kalbine.

O, hâlâ dimdik, mağrur ve her kurala uyar
Ve iştahla içerdi bu savaş şarkısını,
Bazan gözünü açıp bir kartal gözü kadar;
Mermer alın defne taç için yaratılmıştı!


IV

Böyle geçiyorsunuz, sabırlı ve iyimser,
Kargaşası içinden yaşayan şehirlerin,
Kan ağlayan anneler, yosmalar, azizeler,
Adlarınız yaşardı belleğinde herkesin.

Siz ki zarafetsiniz, belki de şeref ve şan,
Kimse bilmiyor sizi! bir ayyaş, abuk sabuk,
Geçerken azarlıyor anlarmış gibi aşktan;
Arkanızda hopluyor aşağılık bir çocuk.

Varlığından utanan, ey buruşuk gölgeler,
Ürkerek geçersiniz yoklayıp duvarları;
Ve kimse selam vermez, ey garip talihsizler!
Ey sonsuzluğa layık insan muşmulaları!

Ben ki uzaktan şefkat ile süzerim sizi,
Ürkek gözüm, ayrılmaz hiç adımlarınızdan,
Ben sizin babanızmış gibiyim, oh ne iyi!
Gizli zevkler tadarım haberiniz olmadan :

Gördüm çiçek açıyor o toy tutkularınız;
Tattım ak veya kara kayıp günlerinizden;
Kabaran yüreğime haz verir suçlarınız!
Ve ruhum ışıldıyor bak erdemlerinizden!

Yıkıntılar! ailem! ve ey türdeş kafalar!
Her akşam benden size bir “hoşça kal” cümlesi!
Yarın neredesiniz, ey seksenlik Havva’lar,
Üstünüzde Tanrı’nın aman vermez pençesi?


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

Yedi İhtiyar

Victor Hugo'ya


İnsanla dolup taşan bir kent, bir düşler kenti,
Gündüz bu görüntüye her geçen durup bakar!
Bu dev kitlenin ince damarlarıysa, sanki
Ağacın özsuyudur, her yanından giz akar.

Sabahleyin bir ara kasvetli bir sokakta
Boyları sis içinde yüksek görünen evler,
Oyuncuların ruhuna benzeyen bir ortamda,
Taşmış bir nehrin iki rıhtımı gibiydiler,

Kirli ve sarı bir sis her yana nem saçarken,
Yürürdüm bir kahraman gibi öfke içinde,
Ve usanmış ruhumla sürgit tartışarak ben,
Çöp arabalarının sarstığı mahallede.

Sarı pırtılarıyla ansızın bir ihtiyar,
Islak göğe öykünen bir tavır içersinde,
Gözlerinde ne fitne ve ne de fesatlık var,
Sadaka yağdıracak bakışı kendisine,

Öyle göründü bana. Sokmuş gözbebeğini
Safraya; ve bakışı kırağıya kesmişti,
Uzun kıllı sakalı bir kılıç gibi sertti,
İleri fırlamıştı Yahuda’nınki gibi.

Kamburlaşmış değil de, kırılmış sanki, beli
Bacaklarıyla tam bir dikaçı kuruyordu,
Böylelikle bastonu tamamlayıp şeklini
Bir görünüş ve topal bir adım veriyordu

Sakat hayvandan veya üçayak Yahudiden.
Yürüyordu karlara, çamurlara, batarak,
Pabuçları altında sanki ölüyü ezen,
Kâinata kayıtsız ve hattâ kin tutarak.

Ve ardındaki benzeri: sırt, baston, sakal, gözler,
Kılık aynıydı, aynı cehennemdendi, bir de
Bu yüzyıllık ikizler ve barok hayaletler,
Yürüyorlardı aynı adımlarla meçhule.

Hangi alçak oyuna hedef olmuştum veya
Hangi kötü tesadüf beni hor görüyordu?
Zira saydım yedi kez, çoğalıp her dakika,
Bu ihtiyar sayısı yediye varıyordu!

Kaygımı garip bulan ve kuruntuma gülen,
Ve yakalayamayan kardeşçe ürperişi,
Çok iyi düşünmeli, onca çökmeye rağmen
Bu yedi ucubede var bir sonsuzluk hali!

Görür müydüm ölmeden önce sekizinciyi,
Katı kalpli Sosie’yi, alaycı, başa bela,
Kendi kendinin oğlu ve babası Phoenix’i?
- Ve dönerdim sırtımı cehennem alayına.

O her şeyi çift gören bir ayyaş gibi kızgın,
Eve döndüm, kapımı kapadım korku dolu,
Hastalıklı, perişan, zihin bulanık, coşkun,
Gizem ve saçmalıkla açılmış bir yara bu!

Boşunaydı aklımın yön vermesi dümene,
Fırtına çabasını bıraktı pusulasız,
Ruhum dans ediyordu, sanki bir yaşlı tekne,
Gudubet bir denizde yelkensiz ve kıyısız!


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

25 Aralık 2015 Cuma

Kuğu

Victor Hugo'ya.


I

Andromakhe, sizi düşlüyorum! O çayı,
Acınızın sınırsız görkemiyle dul iken
Işıldayan zavallı ve hüzünlü aynayı,
Yalancı Simoeis’i, gözyaşıyla beslenen,

Bolluk getirdi hemen verimli belleğime
Tam geçtiğim sırada ben yeni Carrousel'den.
Eski Paris yok artık (bir şehrin biçimi de
Çabuk değişir, yazık! bir faninin kalbinden).

Ancak zihnimde kalmış barakalar mevkii,
Kurulmak için hazır çadırlar ve kalaslar,
Camlarda parıldayan bir yığın eski püskü,
Ve otlar, bataklıkta yosun tutmuş kayalar.

Orda vardı eskiden bir hayvanat bahçesi;
Orda gördüm, bir sabah, soğuk gökler altında
İş saati, çöplüğün meydana getirdiği
Çıt çıkmayan havada karanlık bir kasırga,

Orda gördüm, kaçmıştı kafesinden bir kuğu,
Kaldırıma sürterek perde ayaklarını,
Beyaz teleklerini yerde sürüklüyordu.
Susuz çay yakınında açarak gagasını

Yıkıyordu, asabi, tozda kanatlarını,
Ve diyordu, yüreği dolmuş doğduğu gölle :
“Gök, ne zaman gürlersin? ne zaman yağarsın, su?”
Bu bahtı kara, garip ve uğursuz söylence,

Bazan bir göğe doğru, Ovidius’u andırıp
Göğe doğru, alaycı, zalimcesine mavi,
Gergin boynu üstünde aç başını uzatıp
Tanrı’ya sitemlerde bulunuyordu sanki!


II

Paris değişiyor, ne ki hiçbir şey değişmedi
İç dünyamda! Saraylar, yapı iskelesi, taşlar,
O eski mahalleler, benim’çin alegori,
Ve taştan daha ağır bende aziz anılar.

Ve Louvre’un önünde de bir imge ezer beni:
Çılgın haliyle büyük kuğuyu düşlerim, ki
Sürgünler gibidir o, hem gülünç, hem de yüce,
Ve dinmez bir arzuyla kemirilmiş! ve sizi,

Andromakhe, büyük kocanın kollarından
Düşmüş pespaye hayvan, ellerine Pyrros’un,
Boş bir mezar yanında esriyip boyun kıran,
Hektor’un dulu, yazık! karısı Helenos’un!

Düşünüyorum, zayıf, veremli zenci kızı,
Tepinerek çamurda fersiz gözle arayan.
Afrika’nın kaybolmuş ceviz ağaçlarını
Sisin sonsuz duvarı arkasında yer alan;

Asla bulunmayacak bir şeyi yitireni,
Ve boğulurcasına gözyaşı dökenleri
Ve Acı emenleri, tıpkı dişi kurt gibi!
Çiçek gibi kurumuş sıskacık öksüzleri!

Ve böylece zihnimin sürüldüğü ormanda
Eski bir Anı üfler borudan nefesini,
Düşünürüm o yitik tayfaları adada,
Tutsak ve mağlupları!... ve daha nicesini!


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

Manzara

Arzum, temiz bir kalple çoban şiiri yazmak,
Göğün yanı başında müneccim gibi yatmak,
Ve tatmak hayal içre, çan kulesine komşu,
Tören ilahisini, rüzgârın savurduğu.
Başım avuçlarımda, çatıdaki odamdan,
Göreceğim işliği, çene çalan, şakıyan;
Kuleler, saç borular ve bu kentsel direkler,
Bir de sonsuzu hayal ettiren büyük gökler.

Ne tatlıdır, doğarken seyretmek sis içinde
Gökyüzünde yıldızı, lambayı pencerede,
Kömür ırmaklarının arşa yükselişini,
Ayın solgun bir büyü ile dökülüşünü.
Göreceğim baharı, yazı ve sonbaharı;
Kapayacağım bütün kapı ve pancurları,
Peri saraylarımı kurmak için gecede
Tekdüze karlarıyla kara kış geldiğinde.

Mavimtrak ufuklar düşlerim ben o zaman,
Bahçeler, fıskiyeler, mermerlerde ağlayan,
Sabah akşam şakıyan öpücükler ve kuşlar,
Bu çocukça şeyler, ki çoban türküsünde var.
Penceremde boş yere hırçınlaşan Kargaşa,
Hiç baş kaldırtmayacak yazı masamdan bana;
Ve dalmış olacağım elbette ben zevkine
Baharı hatırlamak için istençle yine,
Niyetim kalbimdeki o güneşe el atmak,
Harlı fikirlerimden hoş bir hava yaratmak.


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

Çalar Saat

Çalar saat! uğursuz, kaygısız, korkunç tanrı,
Parmağını doğrultur ve bize der : “Hatırla!”
Aman vermez Acılar saplanacak yakında
O korku dolu kalbin sanki nişan tahtası.

Derinlerde kanatlı bir periyi andıran
Belli belirsiz bir Zevk yitecek ufka doğru;
Bütün bir mevsim için insana sunulan bu,
Hazzın bir parçasını kemirir senden her an.

Saatte tam tamına üç bin altı yüz defa,
Fısıldar her Saniye : Hatırla! - Hızla akan,
Böcek sesiyle, Şimdi der : Ben Geçmiş Zaman,
Ben emdim hayatını kendi pis hortumumla!

Remember! Ey savurgan! Esto memor! Hatırla!.
(Benim maden gırtlağım bütün dilleri bilir.)
Sen ey ölümlü çılgın, dakikalar cevherdir,
İçindeki altın’ı almadan sakın atma!

Hatırla ki açgözlü bir kumarbazdır Zaman
Hile yapmadan her el kazanır! bu bir yasa,
Giderek küçülür gün; gece büyür; hatırla!
Hep susuzdur uçurum; su çekilir saattan.

Derken saat çalacak ve o tanrısal Kader,
Ve eşin yüce erdem, hâlâ bir kız olarak,
Ve son Pişmanlık bir de (eyvah! bu en son durak!),
Ve diyecek : “Geç kaldın! ey koca ödlek, geber!”


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri