Şiir, Sadece: Fransız Şiiri
Fransız Şiiri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Fransız Şiiri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Haziran 2017 Çarşamba

Rondel

Hiçbir şey yok uyandığınızda
Somurtmadan karşılayacağınız
Korkunç, bir gülüş sarsarsa bakınız
Kanatlarınızı o yastıklarda

Kayıtsız uyuyun, korkusuzca da
Ele vermeyecek sizi soluğunuz.
Hiçbir şey yok uyandığınızda
Somurtmadan karşılayacağınız

Bütün o canın düşleri bir anda
Bu güzellik bozduğu an bakınız
Artık ne bir tek çiçek yanaklarda
Ne de ölçüsüz elmaslar gözlerde
Hiçbir şey yok uyandığınızda


Stephane Mallarme
Çeviren: İlhan Berk

Rondel

Sevişiriz dilersen şayet
Aşkı anmadan dudaklarınla
Bir şeycik yapamaz bize anla
Susmaktan gayri bu gülden demet

O nağmeler ki gülüşün elbet
Veremez pırıltısını asla
Sevişiriz dilersen şayet
Aşkı anmadan dudaklarınla

Sessizce sarmaş dolaş nihayet
Sylphe giymiş kıpkızıl urbasını
O hayal kanatların uçlarını
Alev bir öpüş kavrar akıbet
Sevişiriz dilersen şayet


Stephane Mallarme
Çeviren: Salah Birsel

Güzelim Bugün

El değmemiş, dip diri güzelim bugün
Sarhoş bir kanat vuruşuyla yırtar mı
Kırağıda unutulmuş katı gölün
Kalmış uçuşlar dolu saydam buzunu?

Bendim, diyor bir eski zaman kuğusu
Mağrur ama umutsuz kanat sıyıran
Yaşanacak yeri aramaz mı insan
Bastırınca kısır kışın sıkıntısı?

Silkecek bembeyaz ölümü boynundan
Daralan dünyasına kafa tutan kuş
Neylesin bağlanmış yere kanadından

Kendi aydınlığıyla bağlanmış göle
Duruyor kuğu, rüyalarıyla donmuş
Boşuna gurbetinde, başı göklerde.


Stephane Mallarme
Çeviren: Sabahattin Eyüboğlu

20 Haziran 2017 Salı

Baş Kaldırma

Namuslu bir insanın, kendine hak bilerek,
Evinde huzur içre yaşamasıdır elbet,
Zehir içmekle aynı değerde olan.

Hastalık istemem budur kararım,
Vazgeçmiş değilim büyüklük taslamaktan.
Bir yepyeni musikidir duyarım.

Duyarım gürültüsünü akan suyun,
Duyarım fırtınanın uğultusunu,
Hayat kısadır sanatın yolu uzun.

Ne kadar iyi ki bunca günah var,
Sonra taze şarap, gencecik kızlar,
Ve etrafa saçtığı ateşle yangın.

Bir de doğuşu var kızlarla erkeklerin.
Hepsi de şarkı söyler, yer-içer,
Sonunda öteki dünyaya göçer.


Charles Cros
Çeviren: Ahmet Necdet

Çirozname

Beyaz, kocaman bir duvar - çıplak mı çıplak
Üzerinde bir merdiven - yüksek mi yüksek
Duvar dibinde bir çiroz - kuru mu kuru

Bir herif geldi elleri - kirli mi kirli
Tutmuş bir çekiç bir çivi - sivri mi sivri
Bir büyük yumak da sicim - zorlu mu zorlu

Çıktı merdivene derken - yüksek mi yüksek
Mıhladı sivri çiviyi - tak tak da tak tak
Duvarın ta tepesine - çıplak mı çıplak

Attı çekici elinden - düş allahım düş
Taktı çiviye sicimi - uzun mu uzun
Astı ucuna çirozu - kuru mu kuru

İndi merdivenden tekrar - tıkır da tıkır
Sırtında çekiç merdiven - ağır mı ağır
Çekti gitti başka yere - uzak mı uzak

O gün bugündür çirozcuk - kuru mu kuru
Mezkur sicimin ucunda - uzun mu uzun
Nazikçe sallanır durur - durur mu durur

Ben bu hikayeyi düzdüm - basit mi basit
Kudursun bazı adamlar - ciddi mi ciddi
Ve gülsün diye çocuklar - küçük mü küçük


Charles Cros
Çeviren: Orhan Veli Kanık

Hüzün

Gücüm, hayatım, nem varsa kaybettim;
Kaybettim, ah, dostlarım, neş'emi;
Kalmadı hatta kibirim azametim;
Oydu vehmettiren dahiliğimi.

"Hakikat budur" dedikleri zaman,
Karşımda sahiden bir dost zannettim.
Hakikati anlayıp duyduğum an;
Çoktandır galip gelmişti nefretim.

Ama işte hakikat ebedidir;
Yaşarsa bir kimse ondan bihaber,
Alemde ömrünce gafil kişidir.

Tanrı soruyor, cevap vermek ister,
İyi ki ağlamışım ara sıra
Elimde kalan servet bu, dünyada.


Alfred De Musset
Çeviren: Cahit Sıtkı Tarancı

19 Haziran 2017 Pazartesi

Pepa'ya

Pepa'cığım, gece ilerleyip de
Annen odasına çekildiği an,
Sen lambanın altında yarı üryan
Duaya başlarsın ya, eğilip de;

Hani rahatı kaçmış ruhun, seni
Gecenin koynuna terk ettiği an;
Başlığını atarsın da başından
Yatağına bir bakarsın ya hani.

Evin bütün insanlarını saran
Ağırlık yaklaşır ya, adım adım;
Güzelim, sevgilim, Pepita'cığım
Ne düşünürsün acaba o zaman?

Kimbilir belki bir garip kadını,
Çok acıklı bir romanda kahraman,
Ümidin zoruyla meydana çıkan,
Hakikatinse yalanladığını.

Belki de ancak doğura doğura
Bir fare doğuran kocaman dağlar,
Hiçbir vakit yaşanmamış sevdalar,
Şekerlemeler, belki de bir koca.

Ah! Belki de seninki kadar iyi
Bir kalbin dostça açılmalarını;
Esvabını, oyun havalarını;
Belki de beni, belki de hiçbir şeyi.


Gerard De Nerval
Çeviren: Orhan Veli Kanık

Fantazya

Bir hava bilirim, dünyalara değişmem:
Bütün Rossini, Mozart, Weber sizin olsun,
Çok eski bir hava, ağır, hazin, muhteşem;
Yalnız ben duyarım onda ne varsa fusün!

Ne zaman o havayı dinleyecek olsam
Ruhum gençleşiverir birden iki asır,
Onüçüncü Louis devridir, vakit akşam
Batan günle sararmış bir yamaç uzanır.

Camları kızıla çalan renklerle yanar,
Kiremitten bir şato, köşeleri taştan.
Etraf çepçevre bağlar, bahçeler, parklar;
Bir dere akıyor çiçekler arasından.

Kömür gözlü bir kumral en üst pencerede;
Eskidir geçmiş zaman esvapları eski.
Görmüşlüğüm var bu kadını; ama nerde?
Hatırlıyorum, başka bir hayatta belki!


Gerard De Nerval
Çeviren: Cahit Sıtkı Tarancı

İki Atlı Ormanda Ne Düşünüyorlardı?

Gece kapkaranlıktı ve simsiyahtı orman,
Gölgeye benziyordu yanımda giden Hermann;
Dörtnala atlarımız sığınmıştık Allaha.
Bulutlar gökyüzünde sanki birer mermerdi,
Yıldızlarsa ateşten kuş sürüleri gibi
Uçuşurdu dallarda.

Ben hasretle doluyum. Istıraplarla kırgın,
Ümitsiz, bomboş kalmış derin ruhu Hermann'ın.
Ben hasretle doluyum: uyuyun sevdiklerim!

Bu ücra yeşillikler arasından giderken:
"Yarı açık mezarlar, dedi, geçer fikrimden!"
O ileri bakıyor benim gözüm arkada.
Atlarımız bir orman alanında dörtnala.

Uzak çan seslerini getiriyordu rüzgar.
Hermann: "Dertliler, dedi, düşüncem; şu alemde
Yaşayan, var olanlar." "Ah, benim düşüncem de
Dedim ki yok olanlar:


Pınarlar çağıldardı. Ne söylerdi pınarlar?
Meşeler fısıldardı. Meşeler ne fısıldar?
Çalılar söyleşirdi eski dostlarmış gibi.
Hermann bana dedi ki: "dert insanı uyutmaz.
Ne gözler var ki ağlar, ne gözler uyku tutmaz."
Ona dedim ki: "Heyhat, uyanmaz niceleri!"

O zaman dostum: "Hayat, dedi, dert, felaket bu!
Ölüler artık azap çekmiyorlar. Ne mutlu
Yeşeren, yapraklarla örtülen mezarlara!
Gece onları tatlı ışıklarıyla okşar.
Göklerin sükunundan, nurundan nasibi var
Her ruhun her mezarda:'

"Sus, dedim, ölüm denen o sırra saygı göster!
Ayak altında, toprak altındadır ölüler.
Ölüler bir zamanlar seni seven kalplerdi:
Uçup giden meleğin, baban, yahut da annen!
Gönülleri kırılır bu acı sözlerinden,
Rüya içinden gibi duyarlar sesimizi."


Victor Hugo
Çeviren: Afif Obay

Göl

Ebedi gecesinde bu dönüşsüz seferin
Hep başka sahillere doğru sürüklenen biz
Zaman adlı denizde bir gün, bir lahza için
Demirleyemez miyiz?

Ey göl, henüz aradan bir sene geçti ancak,
Seyrine doymadığı o canım su yanında
Bir gün onu üstünde gördüğün şu taşa, bak
Oturdum tek başıma!

Altında bu kayanın yine böyle inlerdin;
Yine böyle çarpardı dalgaların bu yara,
Ve böyle serpilirdi rüzgarla köpüklerin
O güzel ayaklara.

Ey göl, hatırında mı? bir gece sükut derin.
Çıt yoktu su üstünde, gök altında, uzakta,
Suları usul usul yaran kürekçilerin
Gürültüsünden başka.

Birden şu yeryüzünün bilmediği bir nefes
Büyülenmiş sahilin yankısıyla inledi.
Sular kulak kesildi, o hayran olduğum ses.
Şu sözleri söyledi:

"Zaman, dur artık geçme, bahtiyar saatler, siz
Akmaz olunuz artık!
En güzel günümüzün tadalım o süreksiz
Hazlarını azıcık!

"Ne kadar talihsizler size yalvarır her gün,
Hep onlar için akın;
Günleriyle birlikte dertlerini götürün,
Mesutları bırakın.

"Nafile, isteyişim geçen saniyeleri;
Akıp gidiyor zaman;
Geceye: "Daha yavaş" deyişim boş; tan yeri
Ağaracak birazdan.

"Sevişmek! hep sevişmek! akıp giden saatin
Kadrini bilmeliyiz!
İnsan için liman yok, sahil yok zaman için,
O geçer, bir göçeriz!"

Kıskanç zaman, kabil mi sevginin kucak kucak
Bize zevki sunduğu sarhoş edici anlar,
Kabil mi uzaklara uçup gitsin çabucak
Matem günleri kadar?

Nasıl olur kalmasın bir iz avucumuzda?
Nasıl yok olur her şey büsbütün silinerek?
Demek vefasız zaman o demleri bir daha
Geri getirmeyecek?

Loş uçurumlar, mazi, boşluklar, sonrasızlık,
Acaba neylersiniz yuttuğunuz günleri?
Alıp götürdüğünüz derin hazları artık
Vermez misiniz geri?

Ey göl! dilsiz kayalar! mağralar! kuytu orman!
Siz ki zaman esirger, tazeler havasını,
Ne olur, ey tabiat, o günlerin saklasan
Bari hatırasını!

Sakin demlerde olsun, deli rüzgarda olsun,
Güzel göl, etrafını süsleyen oyalarda,
O kapkara çamurda, sularına upuzun
Dökülen kayalarda!

İster meltemlerinde, bir ürperişle esen,
Seslerde, ister uzak ister yalanda olsun,
Yahut gümüş pullarla sular üstünde yüzen
Ay ışığında olsun!

Kuduran fırtınalar, sazlar bize dert yanan,
Meltemini dolduran kokular, hep beraber,
Ne varsa işitilen, görülen ve koklanan,
Desin ki: "Seviştiler!"


Alphonse de Lamartine
Çeviren: Yaşar Nabi Nayır

17 Aralık 2016 Cumartesi

Bir Şiir Sanatı İçin

I.

Önemsiz bişeydir şiir
Antil adalarındaki bir urağan
ya da Çin denizindeki bir tayfundan
Formoza'daki bir depremden
olsa olsa bir parmak daha önemli

Yang-Si-Kiang su baskını
ki bir anda yüz bin Çinli boğulmuştur
-yok canım-
konusu değildir bir şiirin
Çok önemsiz bişeydir

Küçük kasabamızda çok şükür iyi eğleniyoruz
yeni bir okul yapacağız
yeni bir belediye başkanı seçeceğiz
sonra çarşı-pazar günlerini de değiştireceğiz
dünyanın ortasındaydık şimdi ufku kemiren
okyanus ırmağının kıyısındayız
Evet önemsiz bişeydir
şiir


II.

İyi seçilmiş, şöyle dört dörtlük
birkaç sözcük
yeterlidir bir şiir için
yeterlidir evet
sözcükleri sevmek
bir şiir yazmak için

şiir ortaya çıktığında
her zaman bilmez ozan
ne dediğini
konuyu sonradan aramak gerek
şiirin adını koymak için
ama kimi zaman ağlanır, gülünür
yazarken bir şiir
ne derseniz deyin
her zaman aşırıdır
bir şiir


III.

Hay Allah bismillah nasıl şöyle bir küçük
şiir yazmak istiyorum
Hop işte geçiyor bir tane
Küçük, küçük, küçük
gel oturuver kucağıma
gel bel ver öbür şiirlerimin arasına
gel sokayım seni de
"tüm eserler"imin arasına
gel sana bir kafiye giydireyim
gel bir boyuna bosuna bakayım
sana bir ses bulayım
sana bir sözcük uydurayım
gel bir devşireyim seni
gel bir düz yazılayım seni

deyyus
tüyüverdi şıpın işi


Raymond Queneau
Çeviren: Ferit Edgü

Kurşuna Dizilmiş

Çiçekler bahçeler fıskıyeler gülüşler
Ve yaşamak sevinci
Bir adam serili yerde kanlar içinde
Anılar çiçekler fıskıyeler bahçeler
Çocuk rüyaları
Bir adam atılmış yere kanlı bir bohça gibi
Çiçekler fıskıyeler bahçeler anılar
Ve yaşamak sevinci
Bir adam yatıyor yerde uyuyan bir çocuk gibi


Jacques Prevert
Çeviren: Sabahattin Eyüboğlu

Yumurcak

Kafasıyla evet diyor
Yüreğiyle hayır
Sevdiğine evet diyor
Öğretmene hayır
Sözlüye kalkmış
Soru üstüne soru
Şunu yaz bunu çiz
Derken bir gülmedir alıyor çocuğu
Delice bir gülme
Ve siliveriyor her şeyi
Sayıları sözleri
Adları tarihleri
Tümceleri tuzakları
Öğretmen tepine dursun
Çığlıkları ortasında mucize çocukların
Renk renk bütün tebeşirlerle
Belalı kara tahtanın üstüne
Resmini çiziyor mutluluğun.


Jacques Prevert
Çeviren: Sabahattin Eyüboğlu

Bir Kuşun Resmini Yapmak İçin


Önce bir kafes resmi yaparsın
Kapısı açık bir kafes
Sonra kuş için
Bir şey çizersin içine
Sevimli bir şey
Yalın bir şey
Güzel bir şey
Yararlı bir şey
Sonra götürür bir ağaca
Asarsın bu resmi
Bir bahçede
Bir koruda
Ya da bir ormanda
Saklanır beklersin ağacın arkasında
Ses çıkarmaz
Kımıldamazsın
Kuş bazen çabuk gelir
Ama uzun yıllar bekleyebilir de
Karar vermezden önce
Yılmayacaksın
Bekleyeceksin
Yıllarca bekleyeceksin gerekirse
Resmin başarısıyla hiç ilişiği yoktur çünkü
Kuşun çabuk ya da yavaş gelmesinin
Geleceği olup da geldi mi kuş
Çıt çıkarma yok
Kafese girmesini beklersin
Girdi mi kafese fırçanla
Usulcacık kapısını kaparsın
Sonra kuşun bir tüyüne dokunayım demeden
Bütün kafes tellerini teker teker silersin
Yerine bir ağaç resmi yaparsın
Dallarının en güzeline kondurursun kuşu
Tabii ne yapraklarının yeşilini unutacaksın
Ne yellerin serinliğini
Ne de yaz sıcağındaki böcek seslerini
Otlar arasında.
Sonra beklersin ötsün diye kuş
Ötmezse kötü
Resim kötü demektir
Öterse iyi olduğunun resmidir
İmzanı atabilirsin artık
Bir tüy koparırsın usulca
Kuşun kanadından
Ve yazarsın adını resmin bir köşesine.


Jacques Prevert
Çeviren: Sabahattin Eyüboğlu

16 Aralık 2016 Cuma

Çeşitli

Eşek kral ve ben

Sabaha sağ çıkmayacağız

Eşek açlıktan

Kral iç sıkıntısından

Bense aşk ateşinden

Aylardan Mayıs



Jacques Prevert
Çeviren: Can Yücel

Kan Türküsü

Büyük kan birikintileri var dünyada
bu dökülen kanın tümü nereye gider
yeryüzü mi içer içip de başı mı döner
öyleyse tuhaf bir baş dönmesidir bu
öylesine bilgece .. öylesine tekdüze
Yoo başı maşı döndüğü yok yeryüzünün
yeryüzü tersine dönmüyor
küçük el arabasını mevsimleri itiyor düzenle
yağmuru .. karı
doluyu .. güzel havayı
hiç mi hiç esrik değil yeryüzü
arada bir o da gücün
göz yumuyor püskürmesine küçük bir yanardağın
Dönüyor yeryüzü
dönüyor ağaçlarıyla .. bahçeleriyle .. evleriyle
büyük kan birikintileriyle dönüyor
bütün canlılar ulumaya başlıyorlar
Boşveriyor
dönüyor yeryüzü
bütün canlılar ulumaya başlıyorlar
vızgeliyor ona
dönüyor
dönüyor durmadan
kan da durmadan akıyor
Şu dökülen kan nereye gider
öldürülenlerin kanı., savaşların kanı
yoksulluğun kanı
tutukevinde işkence edilenlerin
ana babaların kolayca işkence ettikleri çocukların kanı
ya hücrelerde başları kanayanların
ya çatı işçisinin
damdan düşen işçinin kanı
yeni doğan çocukla, yeni çocukla gelen
dalga dalga akan kan
ana bağırır .. çocuk ağlar
kan akar, dünya döner
yeryüzü durmadan döner
kan durmadan akar
Dövülenlerin, ayaklar altına alınanların
dökülen kanları nereye gider
kendini öldürenlerin .. kurşuna dizinlenlerin .. cezaya çarptırılanların kanı
ya pisi pisine kazara ölenlerin kanı
Sokakta yürürken bir adam
tüm kanı içinde
bir bakıyorsunuz oluvermiş
tüm kanı yerlerde
ötekiler yokediyorlar kanı
kaldırıyorlar herifi
ama kan inatçı
ölünün olduğu yerde
neden sonra kapkara
biraz kan fışkırır daha ...
pıhtılaşmış kan
yaşamın pası., bedenlerin pası
süt gibi kesilen kan
süt gibi bozulurken
bozulurken yeryüzü gibi
yeryüzü gibi dönerken
sütüyle, inekleriyle
yaşıyanlarıyla .. ölüleriyle
ağaçlarıyla .. yaşayanlarıyla .. evleriyle dönüyor yeryüzü
evlenmeleriyle
cenazeleriyle
kalıntılarıyla
yığınlarıyla
dönüyor .. dönüyor .. dönüyor yeryüzü
büyük kan ırmaklarıyla


Jacques Prevert
Çeviren: Teoman Aktürel

Aşk

Aşk
Öyle keskin
Öyle ince
Öyle umutsuz
Aşk
Gün gibi güzel
Hava gibi de kötü
Kötü havada
Aşk öyle gerçek
Aşk öyle güzel
Öyle mutlu
Öyle sevinçli
Öyle iğneleyici
Karanlıkta korkudan titreyen bir çocuk gibi
Rahat bir adam gibi gecenin ortasında
Öyle kendine güvenli
Başkalarını korkutan
Konuşturan
Solduran aşk
Gözetlenmiş aşk
Gözetliyorduk onları çünkü
Dehlenmiş yaralanmış ayaklar altına alınmış tüketilmiş
     hiçe sayılmış unutulmuş aşk
Dehledik yaraladık ayaklar altına aldık tükettik
     hiçe saydık unuttuk aşkı çünkü
Aşk tümünlen
Gene öyle diri
Güneşli hepten
Senin aşkın
Benim aşkım
Bir vakitlerin aşkı
Hep yeni olan hani
Hiç değişmeyen
Bitki denli gerçek
Kuş denli titrek
Yaz denli sıcak yaz denli diri
Gidebilirdik ikimiz
Gelebilirdik
Unutabilirdik
Uyuyabilirdik sonra
Gerçekleşebilirdik de
Orda kalsın aşkımız
Keçi gibi inatçı
İstek gibi oynak
Bellek gibi zorba
Üzüntüler gibi budala
Anı gibi tatlı
Mermer gibi soğuk
Gün gibi güzel
Çocuk gibi çıtkırıldım
Gülümseyerek bakıyor
Bize söylüyor bir şey demeksizin
Titreye titreye dinliyorum
Sesleniyorum sonra
Senin için
Benim için
Yalvarırım sana
Senin için benim için bütün sevişenler için
Bütün sevişmişler için
Evet aşka sesleniyorum
Senin için benim için
Tanımadıklarım için
Kal orda
Kımıldama
Gitme
Sevişen bizler
Unuttuk seni
Sen unutma bizi
Senden başka nemiz kalmıştı
Bırakma bizi soğumayalım
Çok daha ötelerde
Nerde olursa
Anımsat bize hep yaşadığımızı
Çok daha sonra bir korunun bir kuytusundan
Bellek ormanından
Fırla birden
Uzat bize elini
Kurtar bizi


Jacques Prevert
Çeviren: Teoman Aktürel

15 Aralık 2016 Perşembe

Rue Saint-Martin İçin Dörtlükler

Saint-Martin Sokağını sevmiyorum artık
Andre Platard gideli beri oradan.
Saint-Martin Sokağını sevmiyorum artık,
Hiçbir şeyi sevmiyorum, şarabı sevmiyorum.

Saint-Martin Sokağını sevmiyorum artık
Andre Platard gideli beri oradan.
Dostumdu o, can yoldaşımdı benim.
Odamızı, ekmeğimizi paylaşırdık.
Saint-Martin sokağını sevmiyorum artık.

Dostumdu o, can yoldaşımdı benim
Bir sabah çekip gitti oradan.
Alıp götürdüler onu, hiçbir şey demediler,
Bir daha görünmedi Saint-Martin Sokağında.

Ermişler adına yalvarıyorum,
Peygamberler aşkına yalvarıyorum.
Zaman geçiyor, hiçbir haber yok.
Andre Platard bırakıp gitti Saint-Martin Sokağını.


Robert Desnos
Çeviren: Muzaffer Uyguner

Karınca

On sekiz metrelik bir karınca
Başında bir de şapka,
Var mı yok mu bilemem?
Penguenlerle, ördeklerle dolu
Arabayı çeken bir karınca
Var mı yok mu bilemem?
Fransızca konuşan bir karınca
Latince ya da Cava dili konuşan
Var mı yok mu bilemem?
Peki! Neden olmasın?


Robert Desnos
Çeviren: Muzaffer Uyguner

Yaşamım

Bensiz çekip gidiyorsun, yaşamım.
Hızla geçip gidiyorsun,
Bense bekliyorum hala bir adım atmak için.
Kavgayı başka yere çekiyorsun.
Kaçıp gidiyorsun böylece benden.
Ardına düşüp gelmedim hiç bir zaman.

Us erdiremiyorum pek sunduklarına.
İstediğim o ufak şeyi getirmiyorsun nedense hiç.
Bu eksiklik yüzünden hep bunca şeye özlemim.
Bunca şeye, o nerdeyse sonsuzluğa ..
Bu ufak eksiklik yüzünden, o bir türlü getirmediğin.


Henri Michaux
Çeviren: Tahsin Saraç