Şiir, Sadece: Fuzuli
Fuzuli etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Fuzuli etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Mart 2011 Pazartesi

Gazel XXV

Fâ'ilâtün/Fâ'ilâtün/Fâ'ilâtün/Fâ'ilün


1. Ol peri veş kim melâhat mülkinün sutânıdur 
    Hükm anun hükmi mana ferman anun fermârudur

2. Sürdi Mecnûn nevbetin şimdi menem rüsvâ-yı aşk 
    Doğn dirler her zaman bir âşıkun devrânıdur

3. Lâhza lâhza gönlüm odından şererlerdür çıhan 
    Katre katre göz töken sanman sirişküm kamdur

4. Çâklar cismümde tîğ-i ışkdan ayb itmenüz 
    Kim cünûn gülzânnım munlar gül-i handânıdur

5. Ey Fuzûlî ola kim rahm ide yâr efgânuna 
    Ağlagıl zâr anca kim zâr ağlamak imkâmdur


Fuzuli

1. O peri gibi güzel, güzellik ülkesinin sultanıdır. Bu ülkede hü­küm onun hükmü, ferman onun fermanıdır.

2. Mecnun nöbetini sürdü. Şimdi aşkın rüsvası (aşkta dile dü­şen) benim.

3. Gözümün katre katre döktüğünü gözyaşı kam sanmayın. On­lar gönlümün ateşinden sık sık çıkan kıvılcımlardır.

4. Göğsümde aşk kılıcından açılmış yarıkları ayıplamayın. Çün­kü bunlar delilik gül bahçesinin açılmış gülüdür.

Gül-i handan gülen gül demektir. Gül gonca halindeki daralmış sıkıntılı durumundan çıkıp açılarak ferahlamış olur. Aşk kılıcının şai­rin göğsünü parçalaması ile hasıl olan kanlı yarıklar hem rengi, hem de parça parça oluşu dolayısıyla açılmış güle benzetilmiştir.

5. Ey Fuzuli! Ola M, sevgili senin feryadına acır. Mümkün ol­duğu kadar ağla, inle.

Gazel XXIV

Fâ'ilâtiin/Fâ'ilâtün/Fâ'ilâtün/Fâ'ilüa


1. Âşiyân-ı mürg-i dil zülf-i perîşânundadur 
    Handa olsam ey peri gönlüm sentin yanundadur 

2. Işk derdiyle hoşem el çek ilâcumdan tabîb 
    Kılma derman kim helâküm zehri dermânundadur

3. Çekme dâmen nâz idüp üftâdelerden velun kıl 
    Göklere açılmasını eller ki dâmânundadur

4. Gözlerüm yaşın görüp şûr itme nefret kim bu hem 
    Ol nemekdendür ki la'l-i şekker-efşânundadur

5. Mesti hâb-ı nâz ol cem' it dil-i sad-pâremi 
    Kim anun her paresi bir nevk-i müjgânundadur

6. Bes ki hicrânundadur hâsiyyet-i kat'-ı hayât 
    Ol hayât ehline hayrânem ki hicrânundadur

7. Ey Fuzûli şem' veş mutlak açılmaz yanmadın 
    Tâblar kim sünbülinden rişte-i câmmdadur


Fuzuli

1. Gönül kuşunun yuvası senin dağınık saçlarındadır. Ey peri (sevgili)! Nerede olsam gönlüm senin yanındadır.

2. Doktor! Aşk derdinden memnunum, bana lâç yapmaktan vaz­geç, derdime derman arama. Çünkü ölümümün zehiri senin ilâcında-dır (yani doktorun ilacı ile aşk derdinden kurtulması, şair için ölüm de­mektir).

3. Naz edip düşkünlerden (aşıklardan) eteğini çekme. Eteğine sarılan ellerin göklere açılmasından (bedduasından) kork.

4. Gözlerimin yaşını tuzlu görüp nefret etme. Çünkü bu da se­nin şeker saçan ağzının tuzundandır.

Gözyaşları tuzludur. Gözü yakar ve kızartır. Lal açık istiare ile dudak yerinde kullanılmıştır. Dudak da kırmızıdır. Divan şiirinde du­dağın lale benzettiğini yukarıda açıklamıştık. Dudağın şeker saçması tatlı ve güzel konuşmasıdır. Gözyaşındaki tuzun sevgilinin ağzındaki tuzla aynı oluşu, insanın ağzının suyunun tuzlu olmasından dolayıdır. Tuz acı olmakla beraber yemeğe tat verir. Sevgilinin ağzının suyu da asığa zevk verir. Tuz ile şeker arasında tezat sanatı vardır.

5. Naz uykusuyla sarhoş ol da yüz »parça olmuş gönlümü bir ara­ya topla. Çünkü onun her parçası bir kirpiğinin ucundadır.

Sevgili naz uykusuyla sarhoş olunca gözlerini süzerek baygın ba­kacaktır. Böylece sevgilinin her bir kirpiğinin ucunda bulunan gönlü­nün parçalan bir araya toplanmış olacaktır. Fuzuli, «cem'-i dil» ve «cem'iyyet-i hatır» tamlamalarını çok kullanır «perîşanî-i dil» veya «pe-rişanl-i hatır» karşılığıdır. Gönlün toplu olması, rahat ve memnun ol­ması demektir.

6. Ayrılığında, hayatı sona erdirmek özelliği vardır (yani ayrılı­ğın insanı öldürür). Senin ayrılığında yaşayabilenlere hayranım.

7. Ey Fuzûli! Sevgilinin sünbül gibi saçından dolayı canının ipliğindeki kıvrımlar mum gibi yanmadan kesinlikle açılmaz.

Vücut muma, can mumun fitiline benzetilmiştir. Can ipliğindeki kıvrımlardan maksat, ıstıraplardır. Şairin canı sevgilinin sünbül gibi olan saçını düşünerek ıstıraptan kıvrılıp bükülmüştür. Burada sacın sünbüle benzetilmesi kıvrım kıvrım olduğundan dolayıdır. Saç rengi ve kokusu sebebiyle de sünbüle benzetilir. Can ipliğindeki kıvrımlar mum gibi yanıp tükenmedikçe açılmaz yani ölmedikçe ıstıraptan kurtulun-maz denmektedir.

Gazel XXIII

Mefâ'îMin/Mefâ'Üün/Mefâ'îlün/Mefâ'îlün


1. Şifâ-yı vasi kadrin hecr ilen bîmâr olandan sor 
    Zülâl-i lal zevkin teşne-i didâr olandan sor

2. Lebün sırnn gelüp güftâra menden özgeden sorma 
    Bu pinhân nükteni bir vâkıf-ı esrar olandan sor

3. Göari yaşluların hâlin ne bilsün merdüm-i gafil 
    Kevâkib seyrini seb tâ seher bîdâr olandan sor

4. Habersüz olma fettan gözlerim çevrin çekenlerden 
    Habersüz mestler bî-dâdmı huşyâr olandan sor

5. Gamumdan sem' tek yandum sabâdan sorma ahvâlüm 
    Bu ahvâli şeb-i hicran menümle yâr olandan sor

6. Harâb-ı câm-ı ıskam nerkis-İ mestün bilür hâlüm 
    Hârâbat ehlinim ahvâlini hammâr olandan sor

7. Mahabbet lezzetinden bî-haberdür zâhid-i gafil 
    Fuzûlî ışk zevkin zevk-i ışkı var olandan sor


Fuzuli

1. Kavuşma şifasının değerini ayrılık d«rdi ile hasta olandan sor. Lal gibi kırmızı dudağının tatlı suyunun arzusunu sevgilinin yüzü­nü görmeye susamış olandan sor.

2. Dudağının sırrını benden başkasından sorma Bu gizli nükte­yi (benim gibi) sırları bilen birisinden sor.

3. Gaflet içinde uyuyan İnsan gözü yaşlıların halini ne bilsin. Yıl­dızların seyrini gece sabaha kadar uyanık olandan sor.

Seyretmek tevriyeli olup temaşa etmek ve hareket etmek anlam lannda kullanılmıştır. Gözyaşı yıldıza benzetilmiştir.

4. Fettan gözlerin cefasını çekenlerden habersiz olma. Ne yap­tıklarını bilmeyen sarhoşların zulmünü aklı başında olanlardan sor.

5. (Senin aşkının) gamından mum gibi yandım. Durumu sabah yelinden sorma. Bu durumu ayrılık gecesinde benimle arkadaş olan mumdan sor.

6. Aşk kadehinin harabıyım (aşk şarabı ile sarhoşum). Halimi sarhoş gözün bilir. Meyhane ehlinin halini meyhaneciden sor.

Divan şiirinde nergis baygın bakan göze benzetilir. Sarhoş göz, baygın bakan gözdür. Mest ve sarhoş gözün sıfatı olarak çok kullanılır.

7. Fuzuli, gafil sofu muhabbet lezzetinden habersizdir. Aşk zevkini kendisinde aşk zevki var olandan sor.

Gazel XXII

Mefâ'îlün/Mefâ'îlün/Mefâ'Üün/ Mefâ'üün 


1. Dinriş her gonceye Ayılrlıgıtm râzm sabâ dirkrti 
    Ağzm durmak olmaz korharam ey gül sana dirler

2. Esîr-i derd-i ışk u mest-i câm-ı hüsn çoh amma 
    Blzüz meşhur olan Leyi! sana Mecnûn mana dirler

3. Senim mlhr ü vefa gösterdügün ağyara çoh gördüm 
    Galatdur kim seni btanihr omurlar bî-vefâ dirler

4. Sana dirler büt-i Çin zülfüne zürmâr söylerler 
    Zlbİ hnftm yohlar küfr söylerler hatâ dirler

5. Masa dirierdi evvel bir melekdür sevdügün amma 
    Görenler men faktrl gökten inmiş bir belâ dirler

6. Marîzi ışk akd-i zülfün eyler ârzû zira 
    Mu'âllcler bu mahlik derde müşkildür deva dirler

7. Fuzûli âşıka dirler okur kim terk-İ ışk eyle 
    Dimezler mi hatâ tağyir kd hükm-i kaza dirler


Fuzuli

1. Bahar rüzgârı, âşıklığımın sırrını her goncaya söylemiş derler. El ağzını tutmak olmaz. Ey gül! Korkarım sana da derler.

2. Aşk desndinm e*iri ve güzellik kadehinin sarhoşu çok ama meş­hur olan biziz. Sana Leylâ, bana Mecnun derler.

3. Senin başkalarına sevgi ve vefa gösterdiğini çok gördüm. Sa­na sevgisiz ve vefasız demeleri yanlıştır.

Okumak, Azeri Türkçesinde çağırmak, söylemek demektir ki. Eski Anadolu Türkçesinde de bulunan bu kelime halk ağzında yaşa­maktadır.

4. Sana Çin putu, saçma da zünnar derler. Hay imansızlar küfür söylerler ve hata derler.

Zünnar, papazların siyah kuşağıdır. Siyahlığı ve uzunluğu dola-yısıyle saç zünnara benzetilir. Hata kelimesi tevriyen kullanılmıştır. Hata yanlış anlamında kullanıldığı gibi, Çin'in batısındaki Huten ülkesinin adıdır. Hata veya Hıtay biçiminde kullandır. Ahunun göbeğinden elde edilen misk bu ülkede elde edilir. Küfür kelimesi de tevriyelidir. Küfrün bir anlamı da kara demektir. Çin ülkesi putlanyla meşhur olduğu gibi çin kelimesinin öteki anlamı «knmm»dır. Beyitteki Çin, hata, küfür, zün­nar kelimeleri saçla ilgili olup ihamı tenasüp sanatı yapılmıştır.

5. Önceleri bana sevdiğin bir melektir derlerdi. Şimdi onu gö­renler ben fakire gökten inmiş bir belâ derler.

6. Aşk hastası saçının düğümünü arzu ediyor. Çünkü doktorlar bu tehlikeli derdin devası güçtür diyorlar.

Saç ipe, kemende benzetilir. Âşığın sevgilinin saçının düğümünü arzulamasından kasıt, saçın düğümü ile asılmak istemesidir. Düğüm güç açılması dolayısıyle müşkil kelimesi ile ilgilidir.

7. Âşık Fuzûlî'ye aşkı bırak diyenler, kaza ve kaderin hükmünü değiştir diyerek yanlış söylemiyorlar mı?

11 Mart 2011 Cuma

Gazel XX

Mef'ûlü/Mefâ'ÎIü/Mefâ'îlü/Fa'ûKkı


1. Ey gül ne aceb silsile-i müşg-i terün var 
    Ve y serv ne hoş cân alıcı işvelerim var

2. Acıtdı meni acı sözün tünd nigâhun
    Ey nahl-i melâhat ne aceb telh berün var

3. Peykânları ile doludur çeşm-i pür-âbum 
    Ey bahr sağınma senün ancak güherün var

4. Ol seng-dile nâle-i zârun eser itmiş 
    Ey dil sana bu zevk yeter tâ eserin var

5. Işk içre gönül düne ki men bî-hodem ancak 
    Ey gafil özünden senün ancak haberün var

6. Çoh bahduguna gamze ilen bağrın üzersen 
    Her kime ki banmazsan anunla nazaran var

7. Işk ehline ol mâh Fuzûli nazar itmiş
    Sen hem özüni göster eğer bir hünerim var


Fuzuli

1. Ey gül (sevgili)! Ne acayip (hayret verici) taze misk kokulu zincirin (saçın) var. Ve ey servi (sevgili)! Ne hoş can alıcı işvelerin var.

Sevgilinin yüzü güle, boyu serviye benzetildiğinden gül ve serv kelimeleri açık istiare yoluyla sevgili yerine kullanılmıştır.

2. Acı sözün, sert bakışın bana elem verdi. Ey güzellik fidanı! Ne belâlı acı meyven var.

Birini acıtmak: Birini üzmek, acı vermek.

3. Yaş dolu gözüm sevgilinin attığı okların temrenleriyle dolu­dur. Ey deniz! Sadece senin incin var zannetme.

4. Ağlayıp inlemen o taş yürekliye (sevgili) tesir etmiş. Ey gö­nül! İnleme gibi bir eserin var oldukça sana bu zevk yeter.

5. Gönül, aşk içinde yalnız ben kendimden geçtim deme. Ey gafil! Ancak senin kendinden haberin var (başkalarının durumunu ne bileceksin).

6. Yan bakışınla (gamze) baktığın çok kimsenin bağrını parça­larsın. Her kime bakmazsan ona iyilik ediyorsun demektir.

Birinin bağrını üzmek: Bağrını parçalamak, içini üzmek. 

7. Fuzûlî, o ay yüzlü sevgili aşıklara bakıp teveccüh göstermiş. Eğer bir hünerin varsa, sen de kendini göster.

Gazel XIX

Fâ'ilâtün/Fâ'ilâtün/Fâ'ilâtün/Fâ'ilün


1. Mende Mecnûn'dan füzûn âşıklık isti'dâdı var 
    Âşık-ı sâdık menem Mecnûn'un ancak adı var

2. N'ola kan tökmekde mahir olsa çeşmüm merdümi 
    Nırtfe-i kâbildürür gamzen kimi üstadı var

3. Kıl tefâhur kim semin hem var men tek âşıkun 
    Leyli'nün Mecnûn'ı Şîrîn'ün eğer Ferhâd'ı var

4. Ehl-i temkînem meni benzetme ey gül bülbüle 
    Derde yoh sabrı anun her lahza nün feryadı var

5. Eyle bed-hâlem ki ahvâlüm görende şâd olur 
    Her kimün kim devr çevrinden dil-i nâ-şâdı var

6. Gezme ey gönlüm kuşı gafil fezâ-yı ışkda
    Kim bu sahramın güzergâhında çok sayyâdı var

7. Ey Fuzûlî ışk men'in kılma nâsıhdân kabul
    Akl tedbîridür ol sanma ki bir bünyâdı var


Fuzuli


1. Bende Mecnun'dan daha çok aşıklık yeteneği vardır. Sevgide sadakat gösteren âşık benim, Mecnun'ün ancak adı var.

2. Gözbebeğimin kan dökmekte usta olduğuna şaşılmaz. O ka­biliyetli bir tohumdur ve gamzen gibi bir üstadı vardır.

Kabil tevriyeli kullanılmıştır. Âdem'in oğlu olup kardeşi Habil'in kanım döken kişi ve kabiliyetli anlamlarındadır. Merdüm kelimesi de tevriyeli kullanılmıştır. İnsan ve gözbebeği anlamlarındadır. Gözbebe­ği hem kabiliyetli, hem de Kabil'in tohumundan geldiği için gamze gibi bir de kan dökücü ustası olunca çok kan dökecektir. Kan dökmek bir deyim olup mecazlı kullanılmıştır. Kan dökmekte usta olması gö­zün kanlı yaş dökmesinden kinayedir.

3. Eğer Leylâ'nın Mecnun'u Şirin'in Ferhâd'ı varsa, senin de be­nim gibi âşığın olduğu için övünmelisin.

4. Ey gül! Ben temkinli, sabırlı insanım, beni bülbüle benzetme. Onun benim gibi derde sabrı yok, her lâhza bin feryadı vardır.

5. Halim öyle kötü ki, devrin zulmünden dolayı kimin gönlü mahzun olsa, benim halimi görünce neşelenir (kendi haline şükrederek sevinir).

6. Ey gönlümün kuşu! Aşk göğünde gafil uçarak gezme. Çünkü bu sahranın (aşk sahrası) yollarında çok avcısı vardır.

7. Ey Fuzulî! Nasihatçının aşkı engellemesini kabul etme. Onun nasihati aklın tedbiridir, bir temeli var sanma.

Gazel XVIII

Fâ'ilâtün/Fâ'ilâtün/Fâ'ilâtün/Fâ'ilün 


1. Hansı gülsen gülbüni serv-i hırâmânunca var 
    Hansı gülbün üzre gönce la'I-i handânunca var

2. Hansı gülzâr içre bir gül açılur hüsnün kimi 
    Hansı gül bergi leb-i la'I-i dür-efşânunca var

3. Hansı bâğun var bir nahli kadün tek bârver 
    Hansı nahlün hâsılı sîb-i zenahdânunca var

4. Hansı hûnî sen kimi cellâda olmışdur esîr 
    Hansı cellâdun kıhcı nevk-i müjgânunca var

5. Hansı bezm olmış münevver bir kadün tek şem'den 
    Hansı şem'ün şu'lesi ruhsâr-ı tâbânunca var

6. Hansı yirde tapılur nisbet sana bir genc-i Iıüsn 
    Hansı gencin ejderi zülf-i perişânunca var

7. Hansı gülsen bülbülin dirler Fuzûlî sen kimi 
    Hansı bülbül nfilesi feryâd ü efgânunca var


Fuzuli

1. Hangi gül bahçesinin gül fidanı senin salınan servine (boyu­na) benzer. Hangi gül fidanı üzerindeki gonca, gülen la'lin (dudağın) gibidir.

Lal, kırmızı renkli, kıymetli bir mücevherdir. Lal renginden do­layı Divan şiirinde dudağa benzetilir. Burada istiare yoluyla dudak ye­rinde kullanılmıştır.

2. Hangi gül bahçesi içinde senin güzelliğin gibi bir gül açılır. Hangi gül yaprağı senin inci saçan lal gibi kırmızı dudağına benzer.

3. Hangi bağın senin boyun gibi meyve veren bir fidanı vardır. Hangi fidanın meyvesi senin çenenin elmasına benzer.

4. Hangi kan dökücü senin gibi cellada esir olmuştur. Hangi celladın kılıcı senin kirpiklerinin ucu gibi sivridir.

5. Hangi meclis senin boyun gibi bir mumdan aydınlanmıştır. Hangi mumun alevi senin parlak yüzün gibidir.

6. Hangi yerde senin güzelliğine benzer bir hazine bulunur. Han­gi hazinenin yılanı senin dağılmış saçma benzer.

Eskiden hazinelerin viranelerde bulunduğuna ve hazineye bir ejderhanın (yılan) bekçilik yaptığına inanılırmış. Divan şiirinde uzun saç yılana, zencire ve zünnara (papazların bellerine bağladıkları siyah kuşak) benzetilir.

7. Fuzûli, hangi gül bahçesinin bülbülü senin gibidir derler. Hangi bülbülün inlemesi senin feryat ve figanına benzer.

Gazel XVII

Mefâ'îlün/Mefâ'îlün/Mefâ'îlün/Mefâ'îlün 


1. Ezel kâtibleri uşşak bahtın kara yazmışlar
    Bu mazmun ile hat ol safha-i ruhsâra yazmışlar

2. Havâs-ı hâk-ı pâyun şerhini tahkik idüp merdüm 
    Gubâr ilen beyâz-ı dîde-i hun-bâra yazmışlar

3. Gülistanı ser-i kuyun sıfatın bâb bâb ey gül 
    Hat-ı reyhan ile cedvel çeküp gülzâra yazmışlar

4. İki satr eyleyüp ol iki mey-gûn la'ller vasfın 
    Görenler her birin bir çeşm-i gevher-bâra yazmışlar

5. Girüp büt-hâneye kılsan tekellüm can bulur şeksüz 
    Musavvirler ne suret kim der ü dîvâra yazmışlar

6. Muharrirler yazanda her kime âlemde bir rûzî 
    Mana her gün dil-i sad-pâreden bir pare yazmışlar

7. Yazanda Vâmık u Ferhâd u Mecnûn vasfm ehl-i derd 
    Fuzûlî adını gördüm ser-i tûmâra yazmışlar


Fuzuli

1. Ezel gününün kâtipleri âşıkların bahtını kara yazmışlar. Bu­nun tamamını güzelin yanağını sayfasına yazmışlar.

Mazmun: Yazının içinde anlatılmak istenen gizli mânâdır. Divan şiirinde yüzdeki ayva tüyleri yazıya benzetilir. Âşığın bahtının karalığı­nın güzelin yüzüne yazılması, âşığın sevgilinin yüzünün güzelliğine âşık olup ıstırap çekeceği anlamındadır.

2. Ayağının toprağının niteliğini inceleyen insan (göz bebekleri) onun niteliklerini toz gibi ince yazı ile kan saçan gözün beyazına yaz­mıştır.

Merdüm kelimesi hem insan hem de gözbebeği anlamında tevriyeli kullanılmıştır. Gubar kelimesinde de tevriye vardır. Bir anlamı toz­dur; diğeri gubarî denen ince bir yazı çeşididir. Eskiden mürekkep yap­mak için siyah toz kullanıldığına da işaret edilmiştir. Âşık sevgilinin ayağının toprağını gözüne sürme olarak çekmesi ve gözün beyazındaki ince damarların gubarî yazıya benzemesi de düşünülmüştür.

3. Ey gül (sevgili)! Gül bahçesi gibi olan köyünün vasıflarını reyhani yaza ile cetvel çekip bölüm bölüm gülzara yazmışlar.

Reyhan kelimesi güzel kokan ufak yapraklı bir ot ve reyhani ya­zı denen bir çeşit yazı anlamlarında tevriyeli kullanılmıştır. Cetvel ke­limesi de tevriyeli olup cetvelle sayfa kenarlarına çekilen çizgi ve bah­çelerde çiçek tarhlarının kenarından geçen su yolu. Bâb bâb keli­mesi de tevriyeli olup kitap bölümü ve bahçelerde çiçek, sebze vb. ek­mek için yapılan bölmeler ki, ark denir. Bâb bâb, hat-ı reyhan, cetvel ve yazmışlar kelimeleriyle müraat-ı nazir sanatı yapılmıştır. Ayrıca sevgi­linin mahallesi gülistana benzetilmiştir. Gülistan, gülzar, bâb bâb, su cetveli kelimelerinde iham-ı tenasüp sanatı vardır.

4. Dudağını görenler şarap renkli o iki la'lin (iki dudağın) vasfını iki satır eyleyip her birini inci yağdıran bu göze yazmışlar.

5. Sevgilim, puthaneye girip konuşsan orada ressamların duvara ve kapıya çizdikleri ne kadar resim varsa şüphesiz hepsi canlanır.

6. Ezel günü yazıcıları, dünyada herkesin günlük rızkını yazdık­larında, bana yüz parça olmuş gönülden her gün bir parça yazmışlar.

7. Dert sahipleri, Vamık'ın, Ferhad'ın Mecnun'un hikâyesinde onların vasıflarını yazdıkları zaman Fuzüli'nin adım sayfanın basma yazdıklarını gördüm.

Yuvarlanarak katlanan kâğıda tumar denir. Eskiden resmi ya­zılar, mektuplar, kâğıda uzunlamasına yazılır, sonra yuvarlanıp katla­narak bağlanırdı.

Gazel XVI

Fâ'ilâtiin/Fâ'ilâtsün/Fâ'ilâtün/Fâ'ilün 


1. Ey mezâk-ı cana cevrün şehd ü şekker tek lezîz 
    Dem-be-dem zehr-i gamun kand-i mükerrer tek leziz

2. Âteş-i berk-i firâkun nâr-ı dûzah tek elim 
    Cür'a-i câm-ı visâlün âb-ı kevser tek lezîz

3. Şerh ahvâlüm sana meste nasihat kimi telh 
    Telh güf târun mana mahmura sağar tek leziz

4. Dâğ-ı ışkun derdi zevk-i saltanat tek dİl-pezîr 
    Hâk-i kuyun seyri feht-i heft kişver tek lezîz

5. N'ola bulsam zevk köydürdükçe göğsüm üzre dâğ 
    Ehl-i derde dâğ olur bî-derde zîver tek lezîz

6. Taze taze dâğ-ı derdündür dil-i sûzânuma 
    Fi'l-mesel hn-s ehline cem'iyyet-i zer tek lezîz

7. Ey Fuzûlî âlemün gördüm kamu ni'metlerin 
    Hiç ni'met görmedüm dîdâr-ı dilber tek lezîz


Fuzuli

1. Ey cefa ve çevrin can damağına bal ve şeker gibi tatlı gelen (sevgin)! Her an gamının zehri tekrar tekrar kaynatılmış şeker gibi lezzetlidir.

Mezâk: Zevk alma, tat duyma; tad alma yeri, damak; zevk, tat anlamlarına gelir. Arapçada bu kalıpla yapılan kelimelere • mastar-1 mimi; mimli mastar» denir. İsim - fiil, yer ve zaman adları yapılır. Bu­rada canın tat alma yeri olarak kullanılmıştır.

2. Ayrılığının yıldırımının ateşi cehennem ateşi gibi elem veri­cidir. Vuslatının kadehinin bir yudumu Kevser suyu gibi lezzetlidir.

Ayrılık ateşi düştüğü yeri yakıp yok eden yıldırıma benzetilmiştir. Kevser: Cennete akan tatlı bir su. Ateş ve su tezadlıdır.

3. Durumumu sana açıklamak sarhoşa nasihat vermek gibi acı gelir. Senin acı sözün bana baş ağrısı çeken sarhoşa şarap içmek gibi tatlıdır.

Mahmur: Sarhoşluğun verdiği humar denen başağrısı ve sersem­liktir. Sarhoş, başındaki ağrıyı ve sersemliği şarap içerek gidermek is­tediği için acı sözün mahmura şarap gibi tatlı gelir denmiştir. Şarabın tadı acı olmakla birlikte sarhoşa tatlı gelir. Sevgilinin acı sözü de şair için mahmura şarap içmek gibi tatildir. Acı ile tatlı arasında tezat sa­natı vardır. Kadeh anlamına gelen sağar kelimesiyle kadehin içindeki şarap kastedilmiş olup mecaz-ı mürsel sanatı yapılmıştır.

4. Aşkının yarasının derdi saltanat zevki gibi gönül çekicidir. Köyünün toprağını gezip dolaşmak, yedi ülke fethetmek gibi tatlıdır.

5. Göğsümün üzerine kızgın dağ vurulmasından zevk alsam bu­na şaşırmamalı. Dertliye yara, dertsize süs gibi zevk gelir.

Dâğ, yanık yarası demektir. Kızgın demirle damga vurulurken meydana gelen yara. Şiirde aşk ateşinden meydana gelen yaradır. Dam­ga yarası, şeklinden ve kırmızılığından dolayı güle benzetilir. Burada Fuzûli aşk yarasının meydana getirdiği yaranın vücudunu süslemesin­den zevk aldığını söylüyor.

6. Aşk ateşiyle yanan gönlüme senin derdinin taze taze yaraları bu hırslı insana altın biriktirmek gibi tatlı gelir.

Ateşle dağlamak suretiyle meydana gelen yara, şeklinden ve kır­mızılığından dolayı altın paraya benzetilmiştir.

7. Ey Fuzûli! Dünyanın bütün nimetlerini gördüm. Sevgilinin yü­zü gibi tatlı hiç nimet görmedim.

Gazel XIV

Miifte'ilün/Fâ'ilün/Müfte'ilün/Fâ'ilün 


1. Kimsede ruhsâruna tâkat-i nezzâre yoh 
    Âşıkı öldürdi şevk bir nazara çâre yoh

2. Bağrı bütünler mana ta'ne iderler müdâm
    Hâlümi şerh itmeğe bir ciğeri pare yoh

3. Yığdı menüm başuma dehr gamın n'eylesün 
    Bâdiye-i ışkda men kimi âvâre yoh

4. Dehrde hemtâ sana var peri yoh dimen 
    Var güzel çoh velî sen kimi hun-hâre yoh

5. Gözde gezer çizginüp katre-i eşkünı müdâm 
    Katre-i eşküm kimi çerhde seyyare yoh

6. Çâk görüp göğsümi kılma ilâcum tabîb 
    Zayi' olur merhemün mende biter yara yoh

7. Zârlığum ışkdan var Fuzûlî velî
    Ol meh-i bî-mihrden rahm men-i zara yoh


Fuzuli


1. Senin yanağına bakmaya kimsede güç yok. Âşığı arzu ve şevk öldürdü. Onda bir bakışa bile çare kalmadı.

2. Aşk derdiyle yüreği parçalanmamış olanlar daima beni ayıp­larlar. Halimi anlatmak için aşk derdiyle ciğeri parçalanmış bir kimse yok.

Bağrı bütün bugün kullanmadığımız Türkçe bir deyim. Dert ve ıs­tırap çekmemiş anlamındadır.

3. Dünya bütün gamını benim başıma yığdı. Ne yapsın aşk çö­lünde dolaşan benim gibi bir avare bulamadı.

4. Dünyada senin eşin peri gibi bir güzel yok demem, vardır. Gü­zel çok var, lâkin senin gibi kan içen güzel yok.

Hun-hâr (kan içen) kan döken, öldüren demektir. Var ve yok ke­limeleriyle tezatlar yapılmıştır.

5. Gözyasımm damlası daima gözde dolanıp gezen Gökte gözya­sımın damlası gibi gezen bir seyyare yok.

Göz gökyüzüne gözyaşı da seyyareye benzetilmiştir.

6. Ey doktor! Göğsümü parçalanmış görüp ilaç yapma. Merhe­min boşa gider. Çünkü bende bitip tükenecek yara yok.

7. Ey Fuzûli! Aşktan ağlayıp inliyorum. Lakin o merhametsiz ayın (sevgili) bana acıdığı yok.

Mihr (güneş) ile men (ay) arasında iham-ı tenasüp vardır.


8 Mart 2011 Salı

Gazel XIII

Fâ'ilâtün/Fâ'ilâtün/Fâ'ilâtün/Fâ'ilün


1. Reng-i rûyundan dem urmış sâgar-ı sahbâya bah 
    Âfitâb ilen kılur da'vî dut i İmiş aya bah

2. Şem' başından çıharmış dûd-ı şevk-i kâkülün 
    Beyle kûteh ömr ile başındaki sevdaya balı

3. Ey selâmet ehli ol ruhsâra bahma zinhar 
    İhtiraz eyle melâmetden men-i rüsvâya bah

4. Bildi ışkında nemed-pûş olduğum âyîne veş 
    Rahm idüp bir kez mana bahmaz bu istiğnaya bah

5. Sinemi çâk eyle gör dil ıztırâbın ışkdan 
    Revzen aç her dem hevâdan mevc uran deryaya bah

6. Ey diyen kim şâm-ı ikbâlün ne yüzden tîredür 
    Saye salmış aya ol gîsû-yı anber-sâya bah

7. Ey Fuzûlî her nice men'eylese nâsıh seni 
    Bahma amin kavline bir çihre-i zibâya bah


Fuzuli

1. Şarap kadehine bak, senin yüzünün renginden dem vuruyor. Tutulmuş aya bak, güneş ile iddiaya girişiyor.

Sevgilinin yüzü güneşe, içinde şarap olan kadeh de tutulmuş aya benzetilmiştir. Hüsûf denen ay tutulmasında ayın parlaklığı giderek şa­rap gibi koyu kırmızı bir renk ahır .

2. Mum, senin kâkülünün arzusunun dumanını başından çıkar­mış (yani senin kâkülünün aşkıyla yanarak dumanı başından çıkmış). Böyle kısa ömürle başındaki sevdaya bak.

Şevk, hem arzu hem alev anlamında tevriyeli kullanılmıştır. Mu­mun kısa ömürlü olması, kısa sürede yanıp tükenmesinden kinayedir. Sevda hem aşk hem çok kara demek olup tevriyeli kullanılmıştır. Mu­mun başındaki sevdadan dumanı kastedilerek ihâm-ı tenasüp sanatı yapmıştır.

3. Ey selâmette olan kişi! Sakın o yanağa bakma, benim rüsva ha­lime bak da halkın ayıplamasından kork.

4. Sevgili aşkında, ayna gibi keçe giydiğimi bildi Şu aldır­mazlığa bak, merhamet edip de bana bakmaz.

Eskiden aynanın tozlanmaması için üzeri keçe ile örtülürmüş. Fakirler ve dervişler çok ucuz olduğu için keçeden hırka giyerler «Yü­züne bakmamak» deyimi tevriyeUdir. Önem vermemek anlamıyla bir­likte keçe ile örtülü aynaya bakılmadığından kinaye sanatı yapılmıştır.

5. Göğsümü yar, gönlümün nasıl çırpındığını gör. Pencere aç da havadan her zaman dalgalanan denize bak.

Hava, rüzgâr ve arzu anlamlarında tevriyeli kullanılmıştır. Is­tırabın kök anlamı titremek, çırpınmak demektir. Mecazî anlamı keder, üzüntüdür. Beyitte ıstırap, keder anlamıyla birlikte, mevc (dalga) ve derya kelimeleriyle ilgili olarak çırpınmak anlamında kullanılmış olup ihâm-ı tenasüp sanatı yapılmıştır.

6. Ey mutluluk akşamın neden karanlıktır diyeni O anber kokulu saça baksana ayı gölgelemiş.

Sevgilinin ay gibi parlak yüzünü siyah saçları örtmüş olduğun­dan Fuzûlî'nin mutluluk gecesi kararmış. Anbersây, anber kokusu ya­yan demektir. Saye ile sây arasında tam cinas vardır. Şam: Akşam; Tire: Karanlık; Saye -. Gölge; Gisu; Saç (siyahlığı dolayısıyla! anber-sây kelimeleri bir araya toplanarak müraat-ı nazir sanatı yapılmıştır. Yüz­den kelimesi, yüz-den ve ne sebepten anlamında tevriyeUdir. Şam, gisu ile, yüz ay ile ilgili olup düzensiz leff ü neşr sanatı vardır.

7. Fuzûli! Nasihatçı seni ne kadar engellese de sen onun sö­züne bakma, güzel bir yüze bak.

Gazel XII

Mef'ûlü/Mefâ'îlü/Mefâ'îlü/Fa'ûlün


1. Gönlüm açılur zülf-i perîşânunı görgeç
    Nutkum dutulur gonce-i handânunı görgeç

2. Bahdukça sana kan saçılur dîdelerümden
    Bağrum delinür nâvek-i müjgânunı görgeç

3. Ra'nâhğ ile kâmet-i şimşâdı kılan yâd 
    Olmaz mı hacil serv-i hırâmânunı görgeç

4. Çok ıska heves ideni gördüm ki hevâsın 
    Terk itdi senün âşık-ı nâlânunı görgeç

5. Kâfir ki degül mu'terif-i nâr-ı cehennem 
    İmâna gelür âteş-i hicrânum görgeç

6. Nâzüklük ile gonce-i handanı iden zikr 
    İtmez mi haya la'I-i dür-efşânunı görgeç

7. Sen hâl-i dilün söylemesen n'ola Fuzûlî 
    İl fehm kılur çâk-i girîbânunı görgeç


Fuzuli

1. Senin (dağınık) perişan saçını görünce gönlüm açılır. Gülen goncanı (ağız) görünce, nutkum tutulur (konuşamam).

2. Sana baktıkça gözlerimden kan saçılır. Kirpiklerinin okunu görünce, bağrım delinir.

3. Şimşir ağacını beğenip güzellikte onu hatırlayan, senin salına­rak yürüyen servi boyunu görünce utanmaz mı?

Şimşad, şimşir denen düzgün boylu ağaçtır. Divan şiirinde sev­gilinin boyu şimşada da benzetilir.

4. Aşka heves eden çok kimsenin seni ninleyen âşığını görünce aşk arzusunu terkettiğini gördüm.

5. Cehennem ateşine inanmayan kafir senin ayrılık ateşini gö­rünce imana gelir (Yani cehennemin varlığını kabul ederek imana ge­lir).

6. Gülen gonca (açılmış gonca) yi güzellikle anan kimse senin inci saçan la'lini (dudağını) görünce utanmaz mı?

La'l açık istiare sanatı yapılarak dudak yerinde kullanılmıştır. Du­dağın inci saçması gülerken inci gibi dişlerinin görünmesidir. Gülen (açılan) gonca senin dudağın gibi, inci saçamadığı için utanmalıdır.

7. Fuzûlî sen gönlünün halini söylemeyip gizlesen ne olur? El ya­kanın yırtığını görünce halini anlar.

Ağlayan, ıstırap çeken kimse üzüntüsünden yakasını yırtar ve sa­çını yolar, basma toprak serpermiş. Fuzûlî çektiği ıstırabı ve kederi an­latmak için bu mazmunları çok kullanmıştır.

Gazel XI

Fâ'ilâtün/Fâ'ilâtün/Fâ'ilâtün/Fâ'ilün


1. Bahr-i ıska düşdün ey dil lezzeti canı unut 
    Baliğ oldun gel rahimden içdüğün kanı unut

2. Virdi rıhletden haber mûy-ı sefîd ü rûy-ı zerd 
    Çihre-i handâım vü zülf-i perişanı unut

3. Çek nedâmetden göğe dûd-ı dili tök kanlu yaş 
    Serv-i nâzı terk kıl gül-berg-i handanı unut

4. Gör ganimet fakr mülkinde gedâhk şivesin 
    İ'tibâr-ı mansıb u dergâh-ı sultam unut

5. Çekme âlem kaydım ey ser-bülend-i kayd olan 
    Saltanat tahtına irdün bend ü zindanı unut

6. Ma'siyet dersin yeter tekrar kıl dönder varak 
    Özge harfin meşkin it evvelki unvanı unut

7. Levh-i hatır sûret-i canana kıl âyîne-dâr 
    Anı yâd it her ne kim yâdunda var anı unut

8. Ey Fuzûlî çek melâmet reh-güzâımdan kadem 
    Lahza lahza çekdügün bî-hûde efgânı unut


Fuzuli


1. Ey gönül! Aşk denizine düşıtün canın tatlı olduğunu unut. Ar­tık yetişkin oldun ana rahminden içtiğin kanı unut.

2. Ak saç ile sarı yüz öbür dünyaya göçmekten haber verdi. Sev­gilinin gülen yüzünü ve perişan saçım unut.

3. Pişmanlıktan yanan gönül ateşinin dumanım göğe çıkar, kanlı gözyaşı dök. Naz servisini ve gülen gül yaprağım unut.

4. Fakirlik ülkesinde yoksulluk içinde yaşamayı ganimet bil. Sulfatanın sarayım ve mevki itibarım unut.

5. Ey fakirlikle başı yüksekte olan mutlu kişi! Dünya bağım (zevk ve nimetler) bırak, onun için tasalanma. Saltanat tahtına eriştin bendi (zincirle bağlanma) ve zindanı unut

6. Günah dersini tekrarladığm yeter, sahifeyi çevir. Başka harf öğrenmeye çalış, evvelki unvanı unut.

7. Gönül sayfanı ayna gibi sevgilinin yüzüne tut, yalnız onu an. Belleğinde her ne varsa unut.

8. Ey Fuzûli! Halkın ayıplama yolundan ayağını çek. Zaman zaman boş yere ettiğin feryad ve figanı unut.


Gazel X

Fâ'ilâtün/Fâ'ilâtün/Fâ'ilâtün/Fâ'ilün


1. Ol ki her sâ'at gülerdi çeşm-i giryânum görüp 
    Ağlar oldı hâlüme bî-rahm cânânum görüp

2. Eyleyen ta'yîn-i eczâ-yı müdâvâ derdüme 
    Terk idüp cem' itmedi hâl-i perişanımı görüp

3. Lâle-ruhlar göğsümün çâkine lnlma-rfar nazar 
    Hiç bir rahm eylemezler dâğ-ı hicrânum görüp

4. Dut gözin ey dûd-ı dil çerhün ki devrin terk idüp 
    Kalmasun hayretde çeşm-i gevher-efşânum görüp

5. Pertev-i hurşîd sanman yirde kim devr-i felek 
    Yire urmış âftâbm mâh-ı tâbâmun görüp

6. Suda aks-i serv sanman kim koparup bâğbân 
    Suya salmış servini serv-i hırâmânum görüp

7. Ey Fuzûli bil ki ol gül-ânzı görmiş degül
    Kim ki ayb eyler menüm çâk-i girîbânum görüp


Fuzuli

1. Her saat ağladığımı görüp bana gülen merhametsiz, sevgilimi görünce halime ağlar oldu.

2. Derdimin tedavisi için ilâç yapmaya çalışan doktor, benim perişan halimi görünce ilâç hazırlamaktan vazgeçti.

3. Lâle yanaklı güzeller göğsümün yırtığına bakmazlar. (Göğsümdeki) ayrılık yaraşma bakıp hiç merhamet etmezler.

4. Ey gönül ateşinin dumanı! Feleğin gözünü kapat da inci (göz­yaşı) saçan gözünü görüp hayretinden dönmesini bırakmasın.

5. Güneşin ışığı yere vurmuş sanmayın, felek benim parlayan ayımı (sevgili) görüp (öfkesinden) güneşini yere vurmuş.

6. Suda görünen servinin aksi sanmayın. Bahçıvan benim salına­rak yürüyen servi boylumu (sevgili) görüp bahçedeki servisini (öfkesin­den) kopararak suya atmıştır.

7. Ey Fuzuli! (üzüntüden) yakamı parçaladığımı ayıplayan kim­senin o gül yüzlü güzeli görmediğini bil (sevgilini görse seni ayıplamazdı)

Gazel IX

Müfte'ilün/Müfte'ilün/Fâ'ilün


1. Subh sahip mihr-i ruhundan nlkâb 
    Çıh ki temaşaya çıha âf itâb

2. Rlşte-i camım yeter it pür-girlh 
    Salma seri zülf-i semen-sâya tâb

3. Mest çıhup salma nazar her yana 
    Görme reva kim ola âlem harâb

4. Kesme nazar cânib-i uşşâkdan 
    Nâle-i dil-sûzdan it ictinâb

5. Giceler encüm sayaram subha dek 
    Ey şeb-i hecrün mana rûz-i hisfib

6. Dûzaha girmez sitemünden yanan 
    Kâbil-i cennet degül ehl-i azâb

7. Saldı ayahdan gam-ı âlem meni 
    Vir mana gam define sâkî şarâb

8. Rahm kıl üftâdeleriin hâline 
    Hiç gerekmez mi sana bir sevâb

9. Nûş ideli bâde-i lal-i lebün 
    Nerkis-I mesttin gibi hâKkn harâb

10. Yâr su'âl itse ki hâlün nedür 
      Hasta Fuzûlî ne virürsin cevâb


Fuzuli

1. Sabahleyin güneşe benzeyen yüzünden örtüyü atıp dışarı çık ki, güneş seni seyretmek için çıksın.

2. Canımın ipliğini düğüm düğüm ettiğin yeter. Yasemin kokan sacının ucunu kıvırma Divan şiirinde can ipliğe benzetilir. Can ipliğindeki düğümler açık istiare Ue ıstırap anlamındadır.

3. Sarhoş olarak dışarı çıkıp her tarafa bakınma. Âlemin harap olmasını uygun görme.

Sarhoş olarak bakmak, göz süzerek baygın bakmaktır. Sevgili ba­kış okları ile dünyayı harap edecektir. Sarhoş ile harap kelimesi arasın­da da ilgi vardır. Nitekim mest-i harap: Çok sarhoş; harabat: Meyha­ne demektir. Dokuzuncu beyitte de aynı ilgi bulunmaktadır.

4. Âşıklardan yana bakışını (teveccühünü) kesme. Gönül yakan feryadımdan sakın.

5. Ey ayrılık gecesi bana hesap günü (kıyamet günü) olan sev­gili! Geceleri sabaha kadar yıldız sayarım (hiç uyumam).

Rûz-i hisftb: İnsanların günahlarının ve sevaplarının hesap edi­leceği kıyamet günüdür. Saymak ile hisâb (hesap) ilgilidir. Gece, subh. şeb, rûz kelimeleriyle müraat-ı nazir sanata yapılmıştır. Ayrıca gece ile gündüz (rûz) de tezat vardır.

6. Senin zulmünden yanan, cehenneme girmez (oysa) azap ehli (yani günahlılar cehenneme girmeden) cennete giremezler.

7. Dünyanın gamı, kederi beni ayakta duramaz etti (güçsüz ha­le getirdi). Saki! gamdan kurtulmak için bana şarap ver.

8. Düşkünlerinin (aşıklar) haline ara, sana hiç sevap gerekmez mi?

9. La'l gibi kırmızı dudağının şarabını içeli sarhoş nergisin (gö­zün) gibi halim haraptır.

10. Yar halin nedir diye sorarsa, (ey) aşk hastası Fuzûli! ne ce­vap vereceksin?

Ne cevap verirsin? Cümlesi; 1. Ne cevap vereceksin? 2. Ne? Diye cevap verirsin. Yani aşktan cevap veremeyecek kadar hastasın anlam­larıyla kullanılarak kelime oyunu yapılmıştır.

7 Mart 2011 Pazartesi

Gazel VIII

Mefâ'îlün/Mefâ'îlün/Mefâ'îlün/Mefâ'îlün


1. Menüm tek hiç kim zâr ü perişan olmasun yâ 
    Rab Esîr-i derd-i ışk u dâğ-ı hicran olmasun yâ Rab

2. Dem-â-dem cevrlerdür çekdüğüm bî-rahm bütlerden 
    Bu kâfirler esiri bir müselmân olmasun yâ Rab

3. Görüp endişe-i katlümde ol mâm budur derdüm 
    Ki bu endîşeden ol meh peşîmân olmasun yâ Rab

4. Çıharmak itseler tenden çeküp peykâmn ol servün 
    Çıhan olsun dil-i mecruh peykân olmasun yâ Rab

5. Cefâ vü cevr ile mu'tâdem anlarsuz n'olur hâlüm 
    Cefâsma had ü çevrine pâyân olmasun yâ Rab

6. Dimen kim adli yoh yâ zulmi çoh her hâl ile olsa 
    Gönül tahtına andan özge sultân olmasun yâ Rab

7. Fuzûli buldı genc-i afiyet meyhane küncinde 
    Mübarek mülkdür ol mülk viran ı Imasun yâ Rab


Fuzuli

1. Yâ Rabbi! Hiç kimse benim gibi ağlayıp inlemesin ve perişan olmasın. Yâ Rabbi! Hiç kimse benim gibi aşk derdinin ve ayrılık yara­sının esiri olmasın.

2. Merhametsiz güzellerden daima eziyet ve cefa çekiyorum. Bir Müslüman bu kâfirlerin esiri olmasm ya Rabbi!

3. O ay yüzlü güzelin beni öldürmeyi düşündüğünü görüp dert edindiğim şudur: O ay yüzlü (bu düşüncesinden) pişman olmasın yâ Rabbi!

4. O servi boylunun bakışlarının okunu tenden çekip çıkarmak isteseler, çıkan yaralı gönül olsun da temren olmasm ya Rabbi!

5. Cefa ve çevre alışkınım, onlarsız halim ne olur. Cefası sınır­sız, çevri sonsuz olsun ya Rabbi!

6. Sevgilinin adaleti yok, zulmü çok demeyin. Her nasıl olursa olsun gönül tahtına ondan başka sultan olmasm ya Rabbi!

7. Fuzûlî meyhane köşesinde esenlik hazinesini buldu. O yer, mübarek yerdir, viran olmasm ya Rabbi!

Gazel VII

Fâ'ilâtün/Fâ'ilâtün/Fâ'ilâtün/Fâ'ilün


1. Ey melek-sîmâ ki senden özge hayrandur sana 
    Hak bilür insan dimez her kim ki insandın- sana

2. Virmeyen canın sana bulmaz hayât-ı câvidân 
    Zinde-i câvîd ana dirler ki kurbandur sana

3. Âlemi pervâne-i şem'-i cemâlün kıldı ışk 
    Cân-ı âlemsin fidâ her lahza min candur sana

4. Âşıka sevkımla cân virmek inen müşkil degül 
    Çün Mesîh-i vaktsin can virmek âsandur sana

5. Çıhma yârımı giceler âğyâr ta'nından sakın 
    Sen meh-i evc-i melâhatsin bu noksandur sana

6. Pâdisahum zulm idüp âşık seni zâlim dimiş
    Hûb olanlardan yaman gelmez bu bühtandın* sana

7. Ey Fuzûli hûb-rûlardan tegâfüldür yaman
    Ger cefâ hem gelse anlardan bir ihsandur sana


Fuzuli

1. Ey melek yüzlü güzel! Senden başka herkes sana hayrandır. Allah bilir insan olan sana insan demez, melek der.

2. Sana canını vermeyen ebedî hayata kavuşamaz. Kendini sana kurban edene ebedi diri derler.

Kurbanın kelime anlamı yakınlık demektir Kurban Allah'a yakın olmak, O'nun rızasını yerine getirmek için kesilir. Ayrıca kurban olmak birisi için isteyerek canını vermek, kendini kurban etmek anlamında kul­lanılır. tanrıya veya sevdiğine canını kurban eden ona yakın olacağı için ebedi olarak diri sayılır.

3. Aşk, bütün âlemi yüzünün güzelliğinin mumuna -pervane yap­tı. Sen âlemin canısın, sana her an bin oan fedadır.

4. Senin arzunla âsi kın canını vermesi güç değildir. Sen zama­nın îsa'sısm, can vermek senin için kolaydır.

İsa'nın nefesi ile ölüleri diriltmesine telmih vardır.

5. Sevgilim geceleri dışarı çıkma (yahut gece yanlan dışan çık­ma) . Başkalarının ayıplamasından sakın. Sen güzellik göğünün en yük­seğinde bulunan dolunaysın, bu senin için bir noksanlık olur.

Yarım kelimesi sevgilim ve yarım anlamlarında tevriyen kullanıl­mıştır. Aynca dolunay yani tam ay ile noksan arasında tezat vardır.

6. Padişahım, âşık sana zulüm edip zalim demiş. Bu sana bir bühtandır, güzel olanlardan kötülük gelmez.

7. Ey Fuzûlî! Kötü olan şey, güzellerin aldırmazlığı, ilgisizliğidir. Onlardan cefa da gelse senin için bir ihsandır (onlardan cefa da gelse seninle ilgileniyorlar demektir, bu da bir ihsandır).

Gazel III

Fâ'üâtün/Fâ'üâtün/Fâ'ilâtün/Fâ'ilün

1. Kâr ger düşmez hadeng-i ta'ne-i düşmen mana 
    Kesret-i peykânun itmlşdür demürden ten mana

2. Eyminem seng-i melâmetden kim alup çevremi 
    Oldı zencîr-i cünûn bir kal'a-i âhen mana

3. Andanam rüsvâ ki seyl-âb-ı sirişküm çâk ider 
    Zahm-ı tigun kam geydürdükçe pîrâhen mana

4. Dem-be-dem şem'-i cemâlünden münevver olmasa 
    Ey gözüm nûn gerekmez dîde-i rûşen mana

5. Hîç meskende karanım yoh durur ol zevkden 
    Kim kaçan hâk-i ser-i kuyun ola mesken mana

6. Başda bir serv-İ semen-ber vaslmun sevdası var 
    Sûd kılmaz bâğbân nezzâre-i gülsen mana

7. Ey Fuzûli odlara yansun bisât-ı saltanat Yeğdür andan 
    Hak bilür bir gûşe-i külhan mana


Fuzuli


1. Düşmanın ayıplama oku bana tesir etmez. Çünkü senin (bakış) klarının temreni vücudumda o kadar çoktur ki, onlar bana demirden ir ten yapmıştır.

2. Halkın kınama tasından emniyetteyim. Çünkü delilik zinciri evremi sarıp bana demirden bir kale yapmıştır.

3. Kılıcının (aşk kılıcı) yarasının kanı bana gömlek giydirdikçe gözyaşlarımın seli o gömleği parçalar. Bundan dolayı halka rezil rüsva olurum.

Şairin vücudunu kaplayan aşk yaralarının kanı, tenini kırmızı bir gömlek giymiş gibi örtmüştür. Gözyaşlarının selinin gömleği parça­laması akan gözyaşının gömleğin kanını gidermesidir. Gömlek parça­lananca vücudundaki aşk yaraları görüneceğinden halka rezil olacak­tır.

4. Ey gözümün nuru sevgilim! Senin yüzünün güzelliğinin mumundan aydınlanmazsa bana aydınlık göz (gören söz) gerekmez.

5. Köyünün toprağı bana ne zaman mesken olacak düşüncesi bana öyle zevk verir ki, o zevkten hiçbir yerde durup oturamam.

6. Başımda yasemin göğüslü bir serviye kavuşma sevdası var. Bahçıvan! Gül bahçesini seyretmek bana fayda vermez.

Divan şiirinde güzelin göğsü, beyazlığı ve kokusu dolayısıyla ya­semine benzetilir. Yasemin, servi, bahçıvan, gülsen kelimeleriyle mü-raat-ı nazir sanatı yapılmıştır. Servi açık istiare üe boyu servi gibi olan sevgili yerinde kullanılmıştır.

7. Ey Fuzûli! Saltanat döşeği ateşlere yansın. Allah bilir bir kül­han köşesi bana ondan daha iyidir.

Gazel II

Mefâ'îlünMefâ'îlün/Mefâ'îlün/Mefâ'îlün


1. Zihî zâtun nihân u ol nihândan mâ-sivâ peyda 
    Bihâr-i sun'una emvâc peyda ka'r nâ-peydâ

2. Bülend ti pesti âlem şahidi feyz-i vücûdundur 
    Değül bî-hûde olmak yoğ iken arz u semâ peyda

3. Kemâli hikmetim izhâr-i kudret kılmağa itmiş 
    Gubâr-ı tireden âyîne-i gîtî-nümâ peyda

4. Dem-â-dem aks alur mir'ât-i âlem kahr u lutfundan 
    Anunçün geh küdûret zahir eyler geh safa peyda

5. Gehî toprağa eyler hikmetim min meh-likâ pinhân 
    Gehî sun'un kılur toprağdan min meh-likâ peyda

6. Cihan ehline tâ esrâr-ı ilmün kalmaya mahfi 
    Kılupdur hikmetim küffâr içinde enbiyâ peyda 

7. Nisân-i şefkatündür kim olur izhâr-i hamdünçün 
    Fuzûlî tîre tab'mdan kelâmı cân-fezâ peyda


Fuzuli


1. Ne kadar güzel Yâ Rabbi! Sen kendin gizli olduğun halde o gizliden varlık âlemi meydana gelmiştir. Senin sanatmm denizlerinde dalgalar meydana geliyor ama denizin dibi görünmüyor.

Nihân (gizli) ile peyda (meydanda) arasında tezat var. Bihâr (de­nizler), emvâc (dalgalar), ka'r (denizin dibi), kelimeleriyle tenasüp ya­pılmıştır.

2. Âlemin yükseği, alçağı (gök ve yer) senin varlığının feyzine şahittir. Arzın ve semanın yok iken var olması boşuna, değildir.

3. Senin yaratma sırrının mükemmelliği, kudretini göstermek için kara topraktan dünyayı gösteren bir ayna meydana getirmiştir (in­sanın gönlünü kastediyor).

Kara topraktan dünyayı gösteren ayna, topraktan yaratılmış olan insanın kalbidir. Âlemin gerçeğini gören ve bilen kalptir.

4. Her an âlem aynası senin kahrından ve lutfundan akis attır. Onun için bazan keder görünür, bazan safa meydana gelir.

Kahır, keder; lütuf, safa ile ilgili olup leff ü neşr sanatı yapılmış­tır.

5. Hikmetin bazan bin ay yüzlü güzeli toprağa gizler. Bazan da sanatın topraktan bin ay yüzlü güzel yaratır.

6. Timinin sırları dünya ehline gizli kalmasın diye hikmetin ba­zan kâfirler içinde peygamberler çıkarır.

7. Sana hamdetmek için Fuzûlî'nin karanlık (değersiz) yaratılı­şından cana can katan söz meydana gelmesi, senin şefkatinin bir belir­tisidir.

Gazel I

Mefulü/Fâ'ilâtü/Mefâ'îlü/Fâ'ilün


1. Yâ Rab hemîşe lütfunı it reh-nümâ mana
    Gösterme ol tarîki ki yetmez sana mana

2. Kat' eyle âşinâluğum andan ki gayrdur
    Ancak öz âşinâlarım it âşinâ mana

3. Bir yirde sabit it kadem-i i'tibârumı
    Kim reh-ber-i şerî'at ola muktedâ mana

4. Yoh mende bir amel sana şâyeste âh eğer 
    A'mâlüme göre vire adlün ceza mana

5. Havf-i hatâda muztaribem var ümîd kim 
    Lütfün vire bişâret-i afv-i hatâ mana

6. Men mihnezem mana gereken sen Hâkimsin 
    Men' eyle virme her ne gerekmez mana mana

7. Oldur mana murâd ki oldur sana murâd 
    Hâşâ ki senden özge ola müdde'â mana

8. Habs-i hevâda koyma Fuzûlî-sıfat esir 
    Yâ Rab hidâyet eyle tarîk-i fena mana


Fuzuli

Gazel I 

1. Ya Rabbi! Lutfunu daima bana yol gösterici (kılavuz) et Sana ulaşmayan yolu bana gösterme.

2. Senden başkası ile olan dostluğumu kes (Beni senden başkasına /akın etme). Ancak kendi dostlarını bana dost et.

3. İtibar ayağımı öyle bir yerde durdur ki, şeriatın rehberi Haz-ret-i Muhammed bana önder olsun.

4. Bende sana lâyık bir iş yok. Eğer adaletin benim işlediklerime göre ceza verirse vay halime!

5. Hata korkusundan ıstırap içindeyim. Senin yardımının bana hatamın bağışlanacağı müjdesini vereceğinden umutluyum.

6. Bana ne gerektiğini ben bilmiyorum. Sen her şeyi bilirsin. Bana gerekmeyeni bana verme!

7. Benim istediğim senin istediğindir. Hâşâ! Senden başka iste­diğim yoktur.

8. Beni Fuzûlî gibi arzu ve heves hapsinde bırakma. Ya Rabbi be­ni yokluk (Tanrı'da yok olma) yoluna yönelt.

Hidayet: Doğru yola yöneltme; Fena: Yokluk anlamındadır. Yok­luk tasavvufi anlamda kullanılmıştır. İnsanın nefsinin bütün arzuların­dan kurtulup dünyadan yüz çevirerek Tanrıya yönelmesi, onda yok olmasıdır ki tasavvufta buna «fena fillah» denir.