Şiir, Sadece: Louis Aragon
Louis Aragon etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Louis Aragon etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Mayıs 2015 Perşembe

Yalnız Adam

Yalnız adam bir merdiven
Bir yere götürmez insanları
Ve sarayların bütün kapıları
Farksızdır ona bir zulümden

Yalnız adamın eğiktir kolları
Nefesi çizgi çizgi gözü bir tane
Yastığı başka yerde
Uykusu sokak kadını

Yalnız adamın parmakları rüzgâr
Kül olur ona ne verilirse
Hiçbir şey alamaz hattâ zevk bile
Tozdan başka onu bulsa da tekrar

Yüzü yok yalnız adamın
O ancak yağmur için pencere
Ve gördüğün ağlayışlar onun üstünde
Âdeta parçası manzaranın

O kayıp bir mektuptur ancak
Yanlış adres mi vardı yoksa üzerinde
Sevgiler diyordu ama kime
Hangi eller onu yırtmış olacak


Louis Aragon
Mutlu Aşk Yoktur

27 Mayıs 2015 Çarşamba

Kalbim

Kalbim senin sesinde çırpınıyordu bir yelken gibi
Sen olan bir akşamdı kapılar örtüldüğünde
Ve bir giysinin dinlenişi gibi sandalye üzerinde
Görülen şeylerin bütün çıplak ve uzun geçmişi

Akşamdı bütün varolmamış akşamları andıran
Dünya kendiliğinden hatırladığında hemen her şeyi
Gazete okumak için vakit çok geç değil mi
Ancak kendi nabzının atışını duyuyor insan

Bir bahçenin hıçkırığı kanıyor bir yerlerde
Belki de bir tedirginlik köpeğiydi bu
Kulak uzun uzun inceler suskunluğu
Dinlerim dirseğime dayanarak ve birdenbire

Düş görmektesin işte


Louis Aragon
Mutlu Aşk Yoktur

Yarım Kalmış Şiir

Yalnız kuş bile susmadı
Soykırımın ortasında
Şarkı söylemiş savaşmış olacağız
Sevgilim güzelim nerelerdesin
Hayvan ve testi hamalları
İşte geliyorlar tatlı ve dikkafalı
Yeşilliklerle dolu Mayıs tarlaları
Tıpkı kilisedeymiş gibi azizlerin
Hayvan taşıyıcı hacıların yontuları
Baştanbaşa erdemlerle boyalı

Gelecek renklerin mevsimi
Henüz gücü yok gün ağarırken
Solgun yaralı tan'ın birleştirdiği
Hangi düş gökte geçer üstünden
Bitmek istemeyen gecenin
Eskisi gibi titremektesin yine
Ayrı düşmüş kalplerimiz düzgün gidiyor işte
Bir bahar bahara benzer
Sensizlik bu sadece, bir anı
Raharımız birliktelikten geçer

Zayıf düşmüş şaşkın güneş
Satılık bir otel kadar kederli
Yanmak istemeyen bir ateş sanki
Sanki geri verilmeyen bir öpücük
Bu sabah kapalı perdeler
İşte yine Flandres'ın sisi
Baharımız bekletecek bizi
Gökyüzünü anlamak kolay
Biz ayrı düştüğümüz zaman
Havanın tatlı olması gerekir mi

Mutluluk nedir Ürperiş olarak
Sadece zehirdi içtikleri
Verona'daki sevgililerin
Fakat sana bu maviyle dolu kadeh
Bu garip ses titreşimi benim şarkım
Tankların ve silahların arasından
Yükseliyor Yeteri kadar saftır
Üzerinden geçmek için duvarların
Ve tanıdığımız insanların
Ey sevgilim ey içimde kanayan yara


Louis Aragon
Mutlu Aşk Yoktur
10 mayıs 1940, sabah erken

Yitik Şarkılar II

Ölmek hoştur orda
Tatlı süresi aşkın
Erdi sona

Acı çektik
Yeter sen ne dersin
Kışın otlar üzerinde
Birlikteliği ikimizin

Onca yıl sonra
İçinde gözlerimin
Tüm güzelliği
Solmuş güllerin

Bir büyük kara güneş
Yanıyor önümüzde
O garip anılar
Geçmişte kalan işte

İki varlık yapıyor
Sabahların göğüne
Rengi uçmuş bir resim
Derin gökler üstüne

Sadece bir omuz
Bu aydınlık saatte
Dallardan söğüt
Yaprakları düşmekte

Yumuşak bir adım
Köşesinde sokağın
Kolunda bir bulut
Yitik rüzgârın

Biraz fazlası düş'ün
Mırıldanmanın azı
Gölge ve duvarın
Efsanesi yalanı

Ne olabilirdi insan
İzlenmiş başkalarınca
Sonra geriye kalan
Yaşamım ve yaşamınsa

Hele bir sabah olsun
Bizim yokluğumuzla
Ve yarınlar düşlesin
Anlam vermeyi ona


Louis Aragon
Mutlu Aşk Yoktur
1957

26 Mayıs 2015 Salı

Yitik Şarkılar I

Bir yavru köpeğin koşmasını
Kuşların gökyüzüne imzalar atmasını
Rüzgârın mavi çamaşırhaneyi sarsmasını
Çocukların gün boyu oynadığını görmek

Akşamın serinliğini duymak
İşitmek gıcırtısını bir kapının
Gölgede leylakları koklamak
Dolaşmak sokaklarında ilkbaharın
Yavaş yavaş zamanı öldürmek
Çıplak bir kol izlemek ışıkta
Girmek çıkmak uyumak sevmek
Avare dolaşmak ağaçların altında
İsmi konmamış binbir tatlı şey
Farkedilmekten çok yapılagelen
Binbir çeşit ayrıntı insancıl olmak için
Yarısı düşten ve yarısı sevinçten
Hiç ten de daha az bir hiç oysa hayat
Yine de güçlü işte kıvransa mutluluktan
Ve şarkılar takılır dilinizin ucuna
Şarkı söylediğine şaşar insan
Hiç'ten de daha az bir hiç Nefes alınır sade
Bu bir nefes bir gölge yoksa bir haz mıdır
Yürüyebilirim oturabilirim
Serindir taş else ılıktır
Ekmek su ve meyvelerin rengi
Öyle güzel şeyler var ki el değdirilen
Oradadır halka halka dumanlar
Geçen ve uzaklarda çığlık atan bir tren
Her şey nekadar da tatlı ve dingin
Barış sonsuz ve kesintisiz olduğu zaman
Neden söz ediyor bu geçen insanlar
Evlerine dönmeleri bekleniyor bu akşam
Hiç kuşkusuz çatlaklar oluşturuyor
Bu cam parçasının görünüşünü
Ama şarap topraktan alır
Kokusunu değil de ölülerin düşünü
Sarhoş olmak isteyen varsa olsun
Bu kötülükten ve zehirden
Ama senin yüzündeki güneş
Daha da güçlüdür yarattığı gölgeden
Hava kadar saf olan bu mutlulukta
Ne diye arayayım kafiyeleri
Bir tek gülücük anlatmaya yeter
İnsan olmanın müziğini


Louis Aragon
Mutlu Aşk Yoktur
1956

Dünkerk Gecesi

Ayaklarımızın altında yıpranmış bir kumaştı Fransa
Nedense karşı çıktı ağıraksak adımlarımıza

Öyle bir denizde ki yosunlarla karışmış ölüler
Piskopos başlıkları gibi batırılmış gemiler

Geçici karakol göğün ve suyun kıyısında yüz mil ötede
Malo kumsalı uzanır gider gökyüzünde

O atların çürüdüğü gecede yükselmektedir
Göçmen hayvanların tepinmesi gibidir

Geçit kaldırır çizgili kollarıyla ellerini
Yeniden buluruz içimizde eksik kalplerimizi

Jean-sans-terre'in yüreğinde atan yüzbin sevda
Hep yüzbin kez susacak mı acaba

Ey aziz Sebastian'lar yaşam ok attığında
Ne çok benzersiniz bana ne çok benzersiniz bana

Elbetteki beni dinleyecekler
Kalbi yerine hep yarasını seçenler

Ama ben söylediğim bu aşkı duyuracağım haykırarak
Geceleyin yangın çiçekleri daha iyi görünüyor bak

Bağıracağım bağıracağım yanıp tutuşan kentte
Damlardaki uyurgezerlerin dengesini altüst edercesine

Aşkımı bağırarak duyuracağım sabah erken
Bıleycinin Bileyci Bileyci diye bağırması geçip giderken.

Bağıracağım bağıracağım Sevdiğim gözler nerde
Siniz Tarla kuşum martım benim nerelerde

Bağıracağım bağıracağım toplardan daha yüksek bir sesle
Yaralılardan ve sarhoşlardan yüksek hem de

Bağıracağım bağıracağım senin dudağındır bardaklar
Benim o uzun aşkı içtiğim kırmızı şarap kadar

Kollarının sarmaşığı beni bu dünyaya bağlar
Ölemem ben Ölenler unuturlar

Gemiye binenlerin hatırlarım gözlerini
Dünkerk'te kim unutabilir ki sevdiğini

Atılan toplar yüzünden uyuyamam ben
Kim unutabilir alkolü o baş döndüren

İnsan boyu çukur kazdı her asker
Ve sanki mezarların gölgesini denemekteler

Taştan yüzler Delilerin hali tavrı
Hep bir önseziye benzer uykuları

Kumlar âşinâ değil bahar kokularına
İşte ölüyor Mayıs Kuzey'in kumullarında


Louis Aragon
Mutlu Aşk Yoktur

Gözyaşları Birbirine Benzer

Külrengi gökte fayans melekler
Külrengi gökte o boğuk hıçkırıklar
Hatırlamaktayım Mainz günlerini
Kara Ren'de ağlıyordu peri-kızlar

Daracık sokaklarda tek bıçak darbesiyle
Öldürülmüş bir asker buluyorlardı bazen
Bazen de bu zalim acımasız barışı
Yamaçlardaki taze beyaz şaraba rağmen

İçtim kirazların o saydam alkolünü
Alçak sesle edilen o yeminleri içtim
Ne kadar da güzeldi saraylar kiliseler
Yirmi yaşındaydım Anlamıyordum niçin

Ne biliyordum ki yenilgi konusunda
Yasak bir aşk olunca sana kendi ülken
Ve sesi gerekince sahte-peygamberlerin
Kaybedilmiş umudu bulmak için yeniden

Hatırlıyorum beni saran o şarkıları
O işaretleri tebeşirle çizilen
Sabahleyin duvarlarda bulduğumuz
Gizleri bir türlü çözülemeyen

Kim söyleyebilir bellek nerede başlar
Kim diyebilir nerde biter şimdiki zaman
Geçmiş zaman romans'la nerde buluşacak
Mutluluk nerde farksız sararmış bir kâğıttan

Düşlerinde sürüklenen çocuklar gibi
Rahatsız eder mavi bakışları yenilenlerin
Ve erlerin ayak sesleridir nöbet değişiminde
Sessizliğini bozan Ren bölgesinin


Louis Aragon
Mutlu Aşk Yoktur

25 Mayıs 2015 Pazartesi

Mayıs Gecesi

Hayaletler geçmiyordu geçtiğim yoldan
Ama tarlalardaki sis nefeslerinin izi
Ovada gecelerin yaşandı en hafifi
La Bassee surlarını terkettiğimiz zaman

Bir çiftlik ateşi var bu çölün tam dibinde
Hendeklerdeki otlar sessizliğe yatıyor
Bir havacı duasını edip de fırlatıyor
Bir füzeyi Ablain Saint-Nazaire'in üzerine

Hayaletler izlerini alt üst ederler şaşkın
Yüz kere tekrarlanan adımlar yorar aklı
Ufukta yükseliyor bak korku sorguçları
Evleri üzerinde tank kurbanı Arras'ın

İki dünya savaşının iç içe geçişini
Sizi görüyorum işte mezarlık ve işte tepe
Öksüz geceye burda eklenmektedir gece
Ve eski gölgelere bugünün gölgeleri

Bizimdi taçsız otta en güzeli düşlerin
Toprak ve bir çukur tarih isim burda yatan yazılmayan
Tekrar doğmak mı gerek mit'lerinize her an
Zırıltısı yok artık turist rehberlerinin

Ey Vımy'nin mavi hayaletleri yirmi yıl sonra
Yarı ölü Ben bir pervane gibi dikilitaş çevresinde
Şafak yoluyum ve korkusuzca gidiyorum dolandığınız yere
İyi uyumayanlar henüz iyi gömülmemiş toprağa

Anıların panoraması Acı çektik enikonu
Ah bitti İstirahat Hanginiz Hayır dedi topun
Tekrar gürleyişine Gerçek çile yolunun
Beyaz haçlı yeşil halılı Trianon'u

Titrerken ne çok benzer yaşayanlarla ölüler
Yaşayanlar ölülerdir yataklarında uyuyan
Yaşayanlar çıkarılmış bu gece mezarından
Ve uyanan ölüler titrer onlara benzer

Gece oldu mu hiç böyle kusursuz gece
Musset nereye gitti ilham perin korkuların
Havaya yayılıyor kokusu salkımların
Bindokuzyüzkırkdayız ve Mayıs gecesinde


Louis Aragon
Mutlu Aşk Yoktur

Elsa Sevdası VII - Sürekli Randevu

Daha büyük bir rüzgâra karşı yazıyorum ve kızmasınlar
Sadece şişirilmiş yelken olanlar
Bu rüzgâr daha güçlü eser ve daha kırmızıdır kor

Tarih ve aşkım hep aynı adımlarla yol alıyor
Daha büyük bir rüzgâra karşı yazıyorum hem ne gerek bana
Okumayanlardan buğdayların kumrallığında

Geleceğin ekmeğini ve bana ne gülenlerden benim için her kapı
Senin geçitin olsun ve her-gök senin gözlerin
Giden bir tramvay hep bir şeyler götürür senden

Daha büyük bir rüzgâra karşı bulutlu bir havada
İstediğim gibi yazıyorum hem ne yapılabilir sağırlara
Kötü bir oyunda hile gibiyse şarkı söylemek onlar için

Hiçbir aşk yok bizim aşkımız gibi olsun
Bana yol göstermekte adımlarının izi
Güneş değil sensin ısıtan beni

Ellerinin renginden anlıyorum güneşi
Aşksız güneş rastlantısal bir ömür
Aşksız güneş bu yarın'sız bir dün'dür

Ayrılıklar varsa çekip giden hep sensin
Hep bizim aşkımız var ağlayan her bir gözde
Hep bizim aşkımızdır yolu şaşırılmış sokak

Bu bizim aşkımızdır yol kapanınca sensin
Sensin sızlayan yürek hareket edince tren
Sensin tek eldivene eş olacak eldiven

İnsanı solduran her bir düşünce sensin
Uzun uzun sallanan mendiller de sen
Sensin gemilerin güvertesinde giden

Susan hıçkırıklar sen agucuklar sen
Ve akşam eşikteki sessiz itiraflar sen
Ağızdan kaçan fısıltı Uykuda söylenen sözler

Yakalanmış bir gülücük uçuşan perde
Bir okul avlusunda uzaktan yankılanışı seslerin
Bir iki üç diye sayan çocuklar ebe sırası kimde

Geceleyin damlar üzerinde güvercinlerin sesi
Hapishanelerin iniltisi dalgıçların incisi
Şarkı söyleten ve susturan her şey sensin

Ve söylediğim şarkı da sen o büyük rüzgâr İLE


Louis Aragon
Elsa Sevdası
Mutlu Aşk Yoktur
1947

Elsa Sevdası VI - Boğulanlar

Kalbimin şekli kentin şekline benzer
Orda yönü belirsiz bir rüzgâr eser
Ey adaların okşadığı sularda boğulanlar
İniyordunuz bilinmeyen uzun bir düş boyunca
O vaadedilmiş dinginliğine doğru uzak Aliscan'ların
Kahramanlar uyur orda ölülerin kendi hanları vardır
Oraya bir akşam varılır varılır da ne zaman
Yolunuzu şaşırtır çeşit çeşit öyküleriniz
Yıldızlı göğe doğru gözleri körmüşcesine
Köprünün altından geçiyorsunuz başlar arkaya kaykılmış
Nehrin dokunduğu beyaz sarayları görmeden
Madem ki Arles kenti sizi bekliyor gidin geç bile kaldınız
İsimsiz taşlar altında başka bir yerde ağlarsınız
Burda ancak bir gitar ezgisidir bütün bir gece
Ordaysa aşkım sınırsız bir Avignon görünümünde


Louis Aragon
Elsa Sevdası
Mutlu Aşk Yoktur

23 Mayıs 2015 Cumartesi

Elsa Sevdası V - Avignon

25 Eylül 1946

Rüzgâr kemeriyle oynar burada
Mutlu ya da mutsuz bir anının
Güzel Avignon serüvenler kenti
Orda her şey benzer susanlara
Taşıyarak olağanüstü sırlarını
Aşk orda kuşanır resmin aydınlığını
Açıklaması yok ikimiz varız işte
Jüliet ya da Laura hem daha da saf
Ölüp gider Elsa sen kapatırsan gözlerini


6 Kasım 1946

İnsan boş yere galip sayar kendini
Burası Elsa'nın kenti
Ve o kırık köprünün altından
Rhone nehri ile yüreğim geçer
Römorkörlerin iniltisi bir de
Geçer Rhone nehri ve yüreğim
Ve sarhoş olduğu sevda
Ve çıt diye kırılan uzun şarkısı
O'nun çok kıskandığı
Gemiciler durdurun yüreğimi
BURASI ELSA'NIN KENTİ


6 Kasım 1946

Onsekiz yıl kollarımla kuşattım seni
Surları nasıl kuşatmışsa Avignon'u
Onsekiz yıl kokulu bir tek gün gibi
Aşkımın seni dört bir yandan çevirdiği
Daha şimdiden kırmızı dalları var sonbaharın
Kış daha şimdiden altın renkli dalların altında
Ama sevgili çocuğum kış ne yapabilir
O Tanrı'sal fısıltı kalırsa içimizde
Duman yükselirse ateş söndüğü vakit
Ve dutların o siyah tadını korursa gece


Louis Aragon
Elsa Sevdası
Mutlu Aşk Yoktur

Elsa Sevdası IV - Senin İçin

Hatırlarım bir zindanı
Hiçbir şeye benzemeyen
Bir mezarlık hatırlarım
Farkı yoktur memleketten
Biraz kan o meydanda
Geçenlerin ayağında
Hatırlarım ben bu garı
Orda üstleri aranan
Şaşkın düşmüş insanları
Askerleri kül renginde
Paris'in güzel çölünde
Hatırlarım binlerce şey
Bir ölüyü uyur gibi
Yolcular acele etti
Tren devrilmişti sanki
Akşam yakılan bu köyden
Kapkara bir tablo çıktı
Acınası o üç mezar
Hatırlarım hatırlarım
Tekrarlamak bir şey değil
Kulak verilen radyoyu
Yolda bir adımı dostu
Yalancı mıdır anılar
Her şey basit mi o kadar
Alev bilir ancak külün
Eskiden ne olduğunu
Elsa senin için işte
Söylemekteyim bunları
Bu yangın anılarını


Louis Aragon
Elsa Sevdası
Mutlu Aşk Yoktur

Elsa Sevdası III - Ekim Ezgisi

Upuzun duvağa benzeyen bir ezgi
Hiç bitmeyen eksilmeyen bir ezgi
Bir Ekim ezgisi hüzün veren bir ezgi
Mayıs ayından çok daha tatlı
Bittiği anda yinelenen bir ezgi

Gökyüzünü yeterince mavi bulan
Deli bir ufkun sancısı var gözlerinde
Gök O'nun için değil ki zindan
Sevmek ölçüsüz sevmek gerek
İnsana yetmez akıl öyle her zaman

Kadife elleriyle güzel sonbahar
Bu bir şarkıdır hiç söylenmemiş
Bu şarkısıdır bizim aşkımızın
Bu şarkısı işte soylu güllerin
İçleri gün rengidir onların

Var mıdır böylesine derin bir hıçkırık
O tensel yoklukları dile getirmek için
Halkalar gibi suda yaratılan
Sözcükler eşdeğer mi hiç müziğine
O büyük arzunun yürekte saklı duran

Bir ezgi Elsa bir çılgınlık ezgisi
Hiç bitmeyen eksilmeyen bir ezgi
Bir Ekim ezgisi hüzün veren bir ezgi
Mayıs ayından çok daha tatlı
Upuzun duvağa benzeyen bir ezgi


Louis Aragon
Elsa Sevdası
Mutlu Aşk Yoktur

22 Mayıs 2015 Cuma

Elsa Sevdası II - Yağmur Damlalarını Kıskanırım

Yağmur damlalarını kıskanırım
Öpücüklere fazla benzediğinden
Her parlak şeyin gözleri
Kıskanmak için haklı bir neden

Kıskanırım kıskanırım
Arıların sokmalarını bile
Kıskanırım unutkanlığı ve belleği
Uykuyu ve terkedilişi de

Seçmiş olduğu kaldırımı
Rüzgârın okşayan ellerini
Benim o diri kıskançlığımdır
Düş görürken uyandırır beni

Kıskanırım bir şarkıyı bir sitemi
Bir nefesi ve bir sızlanmayı
Kıskanırım kıskanırım sümbülleri
Hoş bir kokuyu bir anıyı

Kıskanırım kıskanırım heykelleri
Boş ve fettan bakışlarını
Kıskanırım susmayagörsün
Kıskanırım önündeki boş kâğıdı

Bir gülüşü ya da bir övgüyü
Bir ürperişi kış gelince
Değiştirdiği elbiseyi
Yeşeren ağaçları bahar mevsiminde

Ateşi sevdiğini görüp
O'nu izleyen bir dalı
Geceyarısının şafağında
Saçlarındaki tarağı

Kime vurulmuş dersiniz
Taktığı firuzelerle
Ah gecedir beni ezip geçen
Alaycı gölgeleriyle

Kıskanırım her mevsimde
Bin çivi batmış sanki
Öyle ki çıldırabilir insan
Kıskanırım kıskanç bir köpek gibi

Azıcık gecikmiş olsa
Kıskanırım tüm dünyayı
Her tavrı bir sırdır O'nun
Kıskanırım kıskanırım gitarları


Louis Aragon
Elsa Sevdası
Mutlu Aşk Yoktur

Elsa Sevdası I - Korkunç Korkular Yaşıyorum

Korkunç korkular yaşıyorum
Yazdığı o üç satır yüzünden
Eldivenleri masanın üzerinde
Bir karakedi yolumdan geçen

Kuş, yıldız ya da merdiven
Her şey buz gibi kötü bir işaret bana
İnsana korku veren bir dille
Ondan söz eder bütün bir dünya

Cuma'nın bana bıraktığı bu
Cumartesi O'nunla ne yapacak kimbilir
Çekinirim bir sözcük O'nu incitir diye
Söylenen her şey bana korku getirir

Hem öyle niçin sessizliğe bürünmek
Yandaki odada durup dururken
Bir sırdır O'nun bu suskunluğu
Benim için farkı yok işkenceden

Korkunç bir korkuyla çekinirim ben
Var olabilen hemen her şeyden
Yanlış anlaşılabilen bir cümleden
Kaldırım taşlarından kiremitlerden

O uyuyor bense ölmüş sanıyorum
İşte bir önseziş daha
Kalbim bir kapı gibi çarpar
Bir an için dışarıya çıkınca

Kömür tozlarıyla dolu bu dünya
At tekme atar ısırır köpek
Sen deli misin Giyiniyorsun
Sokağa çıkacaksın demek

Sokağa çıkacaksın Ne serüven
Hem de bensiz kötü bir oyun bu
Öylesine korkarım arabalardan
Ateş kadar korku verir bana su

Günlerimin tümü O'nunla dolu
Evren ise O'nun yansımasıdır
Kırlangıçların hemen ardında
Gökyüzü olduğu gibi kalır

Cezayir menekşelerinin sapıklığı
Parmaklarının arasındadır gözleri
Elleriyse soğuktan bembeyaz olmuş
Damların üstündeki karlar gibi


Louis Aragon
Elsa Sevdası
Mutlu Aşk Yoktur

40'ların İkinci Richard'ı

Yurdum farksızdır yedekçilerin
Terkedip gittiği bir tekneden
Ve tıpkı o hükümdar gibiyim
Daha talihsiz talihsizlikten
Acılarımın kralıyım ben

Yaşamak artık savaş oyunu
Hayır yok gözyaşlarına yelden
Ver onlara benim olmayanı
İğrenmeliyim sevdiğim her şeyden
Acılarımın kralıyım ben

Yüreğin atışı durabilir
Kan akabilir sıcaklık vermeden
İki kere iki artık dört değil
Hırsızlar uçtu uçtu oynarken
Acılarımın kralıyım ben

Güneş ister doğsun ister ölsün
Gök çok şey yitirdi renklerinden
O tatlı Paris'i gençliğimin
Elveda Quai-aux-Fleur baharı derken
Acılarımın kralıyım ben

Susun kavgacı gürültücü kuşlar
Kaçın ormanlardan gözelerden
Artık karantinada sizin şarkılar
Kuşçunun kurduğu egemenlikten
Acılarımın kralıyım ben

Acı çekmenin de var bir zamanı
Jeanne d'Arc Vaucouleurs'e erişirken
Ah bölün parçalayın Fransa'yı
Günün o solgunluğu içinden
Acılarımın kralıyım ben


Louis Aragon
Mutlu Aşk Yoktur

21 Mayıs 2015 Perşembe

Leylaklar Ve Güller

Ey çiçek açma ayı ey değişimler ayı
Sen ey bulutsuz Mayıs bıçaklanmış Haziran
Hiçbir zaman unutmayacağım ne gülleri ne leylakları
Ne de ilkbaharın bağrında sakladıklarını hiçbir zaman

Hiçbir zaman unutmayacağım o acı görüntüyü
Tören alayını çığlıkları kalabalığı ve güneşi
Aşkla yüklü tankları Belçika'nın hediyelerini
Titreşen havayı ve arıların vızıltısı ile dolu yolu
Savaştan önce kazanılan erken zaferi
Öpücük kırmızısının önceden haber verdiği kanı
Ve coşkun bir halkın çepeçevre leylaklarla donattığı
Tankların zırhlı kulesinde dimdik ölüme gidenleri

Hiçbir zaman unutmayacağım Fransa'nın bahçelerini
Yokolmuş yüzyılların âyin kitapları gibi
Ne de akşamların şaşkınlığını sessizliğin esrarını
Geçtiğimiz yol boyunca uzanan gülleri
Çiçeklerin karşı koymasını bozgun rüzgârına
Korkunun kanadında geçen askerlere
Alaycı toplara çıldırmış bisikletlere
Acemi kampçıların zavallı giysilerine

Ama nedendir bilmem bu imgeler tufanı
Hep aynı durağa geri götürür beni
Sainte-Marthe'a Bir general Kara cıvıltılar
Bir Normandiya villası ormanın kenarında
Çıt yok Düşman dinleniyor karanlıkta
Paris'in düştüğünü söylediler bize bu akşam
Hiçbir zaman unutmayacağım ne leylakları ne gülleri
Ne de kaybettiğimiz iki sevdayı hiçbir zaman

İlk günün demetleri leylaklar Flandres leylakları
Ölümle yanakları süslenen gölgenin tatlılığı
Ve siz bozgun demetleri narin güller
Uzaklarda yangın rengine çalan Anjou gülleri


Louis Aragon
Mutlu Aşk Yoktur

İlkbahar

Uzun çığlıklarını dinliyordum Escaut üzerindeki mavnaların
Ve gece uyanıyordu ateşli bir kadın gibi
Radyoda şarkılar ne var ki o da yaralamakta aşkın
Dolandığı bu beylik havaya düşen yüreği

Bir kız düş görüyordu bir geminin güvertesinde
Yanına uzanmış bir erkek bu gördüğüm neydi düş görürken herkes
Bir ses yükseldi ordan Yakında görüşmek üzere
Fısıldıyordu Norveç'te de ölündüğünü bir başka ses

Ey sınır halkı ey sınırların halkı özlemleriniz her an
Kanallar gibi akıp gidiyor yabancı bir ülkeye
Fransa burda bitiyor burda ise Belçika'dır başlayan
Gökyüzü hiç değişirmi bayrakların değiştiği yerde

Hep onu beklemekle geçti bütün yılımız
Gelsin diye bu güzel ay gözlerin menekşeye kestiği
Bir şarabı yaşarken yorgun damarlarımız
Elma ağaçlarının çiçekleridir günün tülden peçesi

Hep onu bekledik bu yeni doğan Mesih'i
Aşktan ölen bu Tann'yı otlar biçilmeden önce
Bu kez o kadar çok bekletti ki bizi
Hiç kimse inanmıyordu hapishaneler bile

Toprak rengi ve dünyaya kapalı miğferlerle
Maskelerle ve yüreklerimizin nasırıyla asker olarak
Bizdik gözetleyen çağcıl canavarları hem de
Bütün kış elde silah yükümüzü iki büklüm taşıyarak

Herkes güler çıplak yatanları düşündüğü zaman
Bir de çocukları kaykay'larıyla ortasında sokakların
Ah elbette ki Euler iki gözü de kör olan
İncelemiştir eşitsizliğini gezegen yıldızların

Ama bizler gözden yoksun bizler aşksız ve beyinsiz
Kendimizin dışında yaşayan hayaletler
Bizdik yenilenmeyi boş yere bekleyen biz
O eski küfürleri icâdeden de bizler

Yaşayacak mıyız tekrar ey sahte ölüler yoksa
En sonunda açılan bir kapı mıdır bu
Çıkıp gelen ilkbahar mı ve sanki bir dokunuşla
Rüzgârı allak bullak eder onun kokusu

Oysa kimin için çiçekler sevdiğim senin için yalnız
Ve en güzel ilkbahar ne yapacağım bilmem
Sensiz en güzel Nisan sensiz en güzel Mayıs
Sensiz ancak bir yastır sensiz ancak cehennem

Geri verin göklerimi müziğimi verin bana
Eşimi verin bana onsuz ne renk ne de şarkı
Mayıs tensel bir yokluk o yanımda olmayınca
Güneş bana bir hakaret gölge ise büyük acı

Taze akıllar genç çılgınlıklar
Nereye gider kralların hortlakları
Ve çağcıl Ofelia'lar
Bizim korkunç dünyamızdır
Değiştirir Danimarka Krallığı'nı

İnsan Çürümüş senin krallığın
Vah vah zavallı Yorick sen
Ve zavallı Pierre zavallı Guillaume
Ölmüşsünüz düşcül düşlerden
Amerika'yı keşfetmeden

Savaş istemedi Kral
O sever daha çok tragedyaları
Eskiden kabul etmişti saray
Hesabıyla ünlü Inaudi
Kraliçe alkış tutmadı

Hazreti sorarsan o mezarlıkta
Kalbi delik bilmem hangi bakanın
Polonius ise kapının alt yanında
Çivilenmiş sıçan gibi duvarda geberiyor
Hamlet hey Allah'ım bu iyi bir oyun

Ceplerinizi doldurmaya her zaman hazır
O fazla kişiye benziyorsunuz
Rosenkrantz Guldenstram kuklalar
Siz ki size hoşgörüyle davrananı
Para yüzünden öldürüyorsunuz

Ama bu dizeleri gösterdiğim
O başçavuş yardımcısı var ya
Benzediğim her şeyde yitip gidiyor
İlle de kim olduğumu bilmek istiyor
Ve ben Kim bilir diyorum ona

Bu gösterilerin anahtarı bende
Hoşuma gidiyor Ben diyebilmek
Bu giz iyice hırpalanır
Sizi incitiyorsa ne yapalım yani
Oyunun sırrı bende kalır

Nereden bileyim ben kimim siz kimsiniz
Ey atsız atlılar zira
Aradığınız vakit yem torbalarınızda
Teneke tabağınızı veya bardağınızı
Baloyu dansı dibeği düşlersiniz

Sizin gibi düş kurulur Prens'im
Pekâlâ hakkımız var biraz da
Olmak ya da olmamak Hayret doğrusu
Kırları dolaşırız biraz
Arazi arabalarımızla

Bize ilgi duyan kadınlar
Okumaya çalışırlar amblemlerimizi
Sfenksler bunu dragon süvarileri bilir
Ve ideal DLM'ler
Sorunlarıyla cedelleşirler

Sigara dans içki ve yemek
Ve yürek ah çeker Mayıs gelince
Hem insan kalbi değişmedi ki
Aynı şekilde çılgın belki daha da çok
Shakespeare'li günlere göre

Küçük ve büyük Kuşak üzerinden
Ölüm geçiyor sevgilileriyle
Benim sevdiğimse en güzeli
Sen sus genç şaşkın ya da yalan söyle
Artık geçti o uzun yeminlerin saati

Nedense bizi terkediyor özgürlük
Büyük bir gürültüye neden oluyor
Onun kullandığı güzelavrat otu
Can çekişip duruyor Elsanor'da
Sevgilim konuşma Kal burda

Karartma Yer ve gök fenersiz
Kadın diyor ki Artık açma kollarını
Erkeğin kulağı mızıkalara sağır
Oysa odur dolduran sesiyle geceyi
Ey Fortinbras'nın trompetleri


Louis Aragon
Mutlu Aşk Yoktur

Yirmi Yaş Valsı

Rüzgâr için iyi gece için iyi soğuk için iyi
Yürüyüş ve çamur ve mermiler için iyi
Efsane için iyi çile yolu için iyi
Uzun akşamlar ve varolmayış için iyi müthiş balo
Orda dansedeceksin küçükken benim dansettiğim gibi
İnsanlık-dışı bir orkestra partisyonunda
Korku için yaylım ateş için fareler için iyi
Güzel ekmek kadar iyi ve marul kadar iyi

Fakat kur'a çekmiş erlerin güneşi doğuyor işte
Dönüyor yirmi yaş valsi Paris'in içinde

Mazgaldaki korku ve tanyerindeki rakı için iyi
Bekleyiş fırtına ve devriyeler için iyi
Ve sinyallerin yükseldiği sessizlik için iyi
Gençlik geçmektedir yürekse paslanmakta
Aşk ve ölüm için iyi unutuş için iyi
Savaşların gölgesiyle yağmurun mantosu içinde
Başka yatak yok kıvrılıp yatmış canlı asker-çocuklar
Ne var ki boyunuza göre önceden kazılmış mezar

Meyhanelerden geçiyor yirmi yaş valsi
Patlıyor metro ağızlarında bir kahkaha gibi

Ey eski dönemler yokolmuş düşler
Onbeşliler onaltılılar onyedililer dinleyin Mırıldanarak
Bizim gibi söylüyorlar bu şarkıyı ve bizim gibi inanarak
Ve bizim zamanımızdaki gibi Bağışlasın onları Tanrı
Yaşamlarından üstündür onlara göre bir tek sarhoşluk ânı
Bir çılgınlık ânı bir mutluluk ânı
Ne haberleri var ki dünyadan ve yaşamak belki de
Genç yaşta ölmekmiş Anneciğim sadece

Bunun için iyi şunun için iyi İyi iyi iyi Sevgili
dostlarım gidiyorum Yirmi yaş Silah altına alınmak için iyi

Ah başlıyor vals ve dans eden kişi âdet üzre
Broşlar satın alıyor esmer tenli seyyar satıcılara
Fakat Madelon'un kızı şarkısını söylüyor bu kez
Kırkımı geçtim Onların yirmi yaşı yakındır bana
Saint-Germain bulvarı ile Saint-Honore sokağı
Kırklıların sırmalarla süslü yakaları
İyi sözcüğü tekrarlanır altın yaldızlı harflerle
Onlarla birlikte yaşamın eğlenceli olduğuna inanmak
istiyorum ben de

Unutacağım unutacağım unutacağım unutacağım
Sürüklüyor beni yirmi yaş valsi Unutacağım
Kırk yaşında olduğumu 40 yılında


Louis Aragon
Mutlu Aşk Yoktur

20 Mayıs 2015 Çarşamba

Ayrı Düşmüş Sevgililer

Bir garda tıpkı sağır ve dilsizler gibi
Acıklı bir dil konuşarak gürültünün koyulaştığı yerde
Garip hareketler yapıyor ayrı düşmüş sevgililer
Kışın ve silahların beyaz sessizliğinde
Ve gecelerin bakarasında oluşmaya geldiği vakit yeniden
Düş onun ateş parmakları bulutlarda kesişirse
Ne yazık ki demir kuşların üzerine olur
Bu tarlakuşu değil Ey yabanıl Romeo'lar
Ve bülbül de değil cehenneme dönen gökte

Ağaçlar insanlar duvarlar
Hava bej rengi bej ve bej
Anılar gibi duygulandılar
Karla kaplı bir dünyada
Geldiği an Fakat aşk da
Yine bulur arpejini
Hüzün dolu bir mektup ölesiye
Hüzün dolu bir mektup ölesiye


Kış birisinin yalnızlığına benzer
Kıştadır şarkı söyleyen kristaller
Donmuş şarabın anlamsızlaştığı yerde
Hüzünlü bir türkünün yavaşladığı yerde
Ve beni saran müzik
Çalar çalar çalar saatleri
Yelkovan döner ve gıcırdar zaman
Yelkovan döner gıcırdar zaman

Altın eşim kasımpatım benim
Mektubun niçin o kadar acı
Seviyorsam seni niçin mektubun
Açık denizde bir geminin batması gibi
Öylesine çığlıklar atar
Acı rüzgârların bastırdığı çığlıklar
Kendi uyaklarının titreyişiyle
Kendi suçlarının titreyişiyle

Sevgilim geriye kalan ne var
Sadece sözcükler bizim dudak boyamız
Sadece donmuş sözler bir ökseye takılan
Gün ki umutsuz şekilde doğar
Düş görür sürünür ölür doğar yeniden
Gesvres şatosunun hendeklerinde
Borunun benim için çaldığı yerde
Borunun senin için çaldığı yerde

Biricik hazinemizi yaratacağım bu sözcüklerden
Azizlerin önüne konan sevinç dolu buketler
Ve onları uzatacağım tatlım bu sümbülleri
Bu yörekent leylaklarının yavşanların mavisini
Ve kadife bademi dallarıyla satılan
Mayıs panayırlarında o beyaz çanlar gibi
Mügenin bizim toplamaya gitmeyeceğimiz taa
Taa ah çiçekli sözcükler gevşer orda
Çiçekler döker çiçeklerini esintisiyle rüzgârın
Ve kapanır gözler cezayir menekşeleri gibi
Yine de şarkılar söyleyeceğim senin için yankı verinceye kadar
Seni sonsuz sevecek olan yüreğimdeki kırmızı kan
Bu nakarat bir tralallam gibi gelebilir insana
Belki de bir gün söylediği sözcükler
Bu yıpranmış bu basit yüreğin işareti olacak
Şahane bir dünyanın bir tek sen bileceksin
Güneş panldıyorsa ve titriyorsa sevda
Bunun nedeni sonbaharda bile inanmayarak ilkbahara
Ben başkalarınınkine benzemeyen bir tralallam söylemiş olacağım


Louis Aragon
Mutlu Aşk Yoktur