Şiir, Sadece: dörtlükler
dörtlükler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
dörtlükler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

9 Aralık 2011 Cuma

Dörtlükler IX

Ramazan ayı bu yıl da geldi yine; 
Vurdu bukağıyı aklın bileğine; 
Tanrım bu halka bir gaflet ver de bari 
Ramazanı Şevval sansınlar bu sene. 

 
Ey doğru yolun yolcusu, çaresiz kalma; 
Çıkma kendinden dışarı, serseri olma; 
Kendi içine sefer et erenler gibi: 
Sen görenlerdensin, dünya  seyrine dalma. 

 
Duru sudan daha temizdir benim sevgim; 
Sevgiyle bu oynayış da hakkımdır benim; 
Halden hale girer başkalarında sevgi: 
Neyse hep odur benim sevgim ve sevgilim. 

 
Dünya padişahın, kayserin, hakanın olsun; 
Cehennem kötünün, cennet iyinin olsun; 
Tesbih meleklerin olsun, temizlik Rızvan' ın: 
Sevgili bizim olsun, canı canımız olsun. 

 
Ey güzel, sen ki bana derdi derman edensin; 
Şimdi: Çekil önümden, diye ferman edersin; 
Senin yüzün canımın kıblesi olmuş bir kez; 
Ne yapsın, kıble mi değiştirsin bu can dersin? 

 
Şarap iç adın silinip gitmeden dünyadan; 
Şarap kasveti, karanlığı giderir candan; 
Güzellerin saçını çözüp dağıtmaya bak 
Neylesin, netsin bu can, kıble mi değiştirsin? 

 
Bizim şarap içmemiz ne keyfimizden, 
Ne dine, edebe aykırı gitmemizden; 
Bir an geçmek istiyoruz kendimizden: 
İçip içip sarhoş olmamız bu yüzden. 

 
Biliyorum varlığın, yokluğun dış yüzünü; 
Yükselmenin de alçalmanın da içyüzünü; 
Ne çıkar öte yanını da bilsem feleğin: 
Bezmişim bilgiden, atmışım her türlüsünü 

 
Baharlar yazlar gider, kara kış gelir; 
Varlığın yaprakları dürülür bir bir; 
Şarap iç, gam yeme; bak ne demiş bilge: 
Dünya dertleri zehir, şarap panzehir. 

 
Gülün yüzünde çiy tanesi nevruzun ne hoş; 
Yeşillikte canı aydınlatan yüzün ne hoş; 
Geçmiş gitmiş gün üstüne ne söylesen boş: 
Bırak dünü, hoş et gönlünü, bak bugün ne hoş. 


Ömer HAYYAM

Dörtlükler VIII

Nerde yüreği tertemiz uyanık insan? 
Nerde güzel düşünceler ardında koşan? 
Herkes kendi kafasının kulu kölesi: 
Hangi Tanrının kulu, nerde o kahraman? 

 
Kim için bu yerler gökler? Bizim için. 
Biz görüş cevheriyiz akıl gözünün 
Evren bir yüzük gibiyse çepeçevre 
İnsan, taşında bir nakış o yüzüğün. 

 
Yüce varlık bize bir beden verince 
Sevmesini öğretti her şeyden önce 
Sonra şu delik deşik yüreğimize 
Mana incileri sakladı binlerce. 

 
Niceleri geldi, neler istediler; 
Sonunda dünyayı bırakıp gittiler; 
Sen hiç gitmeyecek gibisin, değil mi? 
O gidenler de hep senin gibiydiler. 

 
Vakit geldi, dünya yeşiller giyecek; 
Ağaçlara Musa'nın eli değecek, 
Kuru tohumlara İsa'nın nefesi; 
Gözler açıp buluta çevrilecek. 

 
Gerçek eren içinde kir tutmayandır; 
Varlığını korkusuzca hiçe sayandır; 
Bu topraklar üstünde en temiz kişi 
Sağlığında toprak kesilmiş olandır. 

 
Ey can, sana aklı niçin vermiş veren? 
Kendini bil, yolunu bul yitip gitmeden. 
Baykuş gibi ne gezersin viranelikte, 
Yerin akdoğan gibi sultanın emrindeyken? 

 
Onlar ki kurtulamaz ikiyüzlülükten 
Canı ayırmaya kalkarlar bedenden; 
Horoz gibi tepemde testere olsa 
Aklımın kafasını keser atarım ben. 

 
Bir yanarım Tanrı özlemiyle Musa gibi; 
Bir ölürüm murada ermeden Yahya gibi; 
Yarı gökte kalırım hep bir iğne yüzünden 
Hep bir başka derdin terzisiyim İsa gibi. 

 
Dert çekme boşuna, hep gül de yaşa; 
Zulüm yolunda hakkı bul da yaşa; 
Sonu yokluk madem bu dünyamızın 
Yok bil kendini, özgür ol da yaşa. 


Ömer HAYYAM

Dörtlükler VII

Ben kadehten çekmem artık elimi; 
Tutmam senin senin kitabını, minberini. 
Sen kuru bir sofrasın, ben yaş bir sapık: 
Cehennemde sen mi iyi yanarsın, ben mi? 

  
Eşi dostu verdik birer birer toprağa; 
Kiminden bir taş bile kalmadı ortada. 
Sen, yorgun katır, hala bu kalleş çöldesin: 
Sırtında bunca yük, yürü bakalım hala. 

 
Gözüm, kör değilsen, bunca mezarı gör; 
Dünyayı saran yalan dolanları gör; 
Kırallar, padişahlar çürüyüp gitmiş: 
Ela gözlerine kurt dolanları gör! 

 
Felek doğruyu eğriyi tartaydı, 
Her işine güzel demek kolaydı. 
Böyle özü doğruluk olaydı? 

 
Duman değil mi dünya mutfağında payın? 
Öyleyse ha olmuşsun ha olmamışsın. 
Senin zorunsa sermayeden yememek: 
Bekle, bekle de başkası yesin yarın. 

 
Bayram geldi; işimiz iştir bu aralık; 
Horoz kanı gibi şarap bollaşır artık. 
Gel gelelim eşekler de boş gezer şimdi: 
Oruç gemi ağızlarından çıkar, yazık! 


Hep  arar dururdum, dünyaya geleli, 
Alın yazısı, cenneti, cehennemi. 
Hocam kesti attı, sağlam bilgisiyle: 
Alın yazısı, cennet cehennem sende, dedi. 

 
Yarım somunun var mı? Bir ufak da evin? 
Kimselerin kulu kölesi değil misin? 
Kimsenin sırtından geçindiğin de yok ya? 
Keyfine bak: en hoş dünyası olan sensin. 

 
Bahar geldi; başka şey istemem kafamda; 
Hele akla hiç yer vermem bahar soframda; 
Şarap, seninleyim bu mevsim, koru beni: 
Söğüt ağacı, sen de ser gölgeni altıma. 

 
Tanrı, cennette şarap içeceksin, der; 
Aynı tanrı nasıl şarabı haram eder? 
Hamza bir Arab' ın devesini öldürmüş: 
Şarabı yalnız ona haram etmiş peygamber. 


Ömer HAYYAM

10 Kasım 2011 Perşembe

Dörtlükler VI

Biz gerçekten bir kukla sahnesindeyiz: 
Kuklacı Felek usta, kuklalar da biz. 
Oyuna çıkıyoruz birer, ikişer ikişer; 
Bitti mi oyun, sandıktayız hepimiz. 

 
Dünya üç beş bilgisizin elinde; 
Onlarca her bilgi kendilerinde. 
Üzülme; eşek eşeği beğenir: 
Hayır var sana kötü demelerinde. 

 
Dedim: artık bilgiden yana eksiğim yok;  
Şu dünyanın sırrına ermişim az çok. 
Derken aklım  geldi başıma, bir de baktım: 
Ömrüm gelip geçmiş, hiç bir şey bildiğim yok. 

 
Cennette huriler varmış, kara gözlü; 
İçkinin de ordaymış en güzeli. 
Desene biz çoktan cennetlik olmuşuz: 
Bak, bir yanda şarap, bir yanda sevgili. 

 
Sen sofusun, hep dinden dem vurursun; 
Bana da sapık, dinsiz der durursun. 
Peki, ben ne görünüyorsam oyum: 
Ya sen? Ne görünüyorsan o musun? 

 
Varlık yokluk derdini aklından sil; 
Bırak öteleri de kendini bil. 
Doldur şarabı, geniş bir nefes al: 
Kaç nefes alacağın belli değil. 

 
Bir elde kadeh, bir elde Kuran; 
Bir helaldir işimiz, bir haram. 
Şu yarım yamalak dünyada 
Ne  tam kafiriz, ne tam müslüman! 

 
Ey kör! Bu yer, bu gök, bu yıldızlar boştur boş! 
Bırak onu bunu da gönlünü tut hoş! 
Şu durmadan kurulup dağılan evrende 
Bir nefestir alacağın, o da boştur boş! 

 
Leyla isteyen kişi Mecnun olmalı; 
Kendinden de, dünyasından da geçmeli. 
Sevenlerin sofrasına çağrılınca 
Ben körüm, ben dilsizim demeli. 

 
Öldürmek de, yaşatmak da senin işin; 
Bu dünyayı gönlünce düzenleyen sensin. 
Ben kötüyüm diyelim, kimde kabahat? 
Beni böyle yaratan sen değil misin? 


Ömer HAYYAM

Dörtlükler V

Şu testi de benim gibi biriydi; 
O da bir güzele vurgun, dertliydi. 
Kim bilir, belki boynundaki kulp da 
Bir sevgilinin bem beyaz eliydi. 

 
İnciyi isteyen dalgıç olacak; 
Varı yoğu dosta verip dalacak. 
Canı avucunda, nefesi göğsünde: 
Ayağı baş olacak, başı ayak 

 
Girme şu alçakların hizmetine: 
Konma sinek gibi pislik üstüne. 
İki günde bir somun ye, ne olur! 
Yüreğinin kanını iç de boyun eğme. 

 
Bir taş bulamazsın ki Doğu ovalarında 
Küfretmesin bana da, benim zamanıma da 
Yüz adım yürü bak, bir dertli insan görürsün: 
Bunalmış, otura kalmış yolun kenarında. 

 
Güneş attı göğe sabah kemendini: 
Aydınlık padişahı atına bindi. 
İçin! için! diye bağırdı dört yana 
Canım sabah şarabının  müezzini. 

 
Bu kadeh bir bedendir, cana gebe! 
Bir yasemindir, erguvana gebe! 
Hayır; yanlış; ne odur şarap ne bu: 
Bir sudur, bir su ki yangına gebe! 

 
Gökte bir öküz varmış, adı Pervin; 
Bir öküz de altındaymış yerin. 
Sen asıl iki öküz arasında 
Tepişmesine bak şu eşeklerin! 

 
Ne bilginler geldi, neler buldular! 
Mumlar gibi dünyaya ışık saldılar. 
Hangisi yarıp geçti bu karanlığı? 
Birer masal söyleyip uyuya kaldılar. 


Bir sır daha var, çözdüklerimizden başka! 
Bir ışık daha var, ışıklardan başka. 
Hiç bir yaptığınla yetinme, geç öteye: 
Bir şey daha var bütün yapıtlardan başka. 


Bir damla şarap ver Çin senin olsun; 
Bir yudumu bütün dinlerden üstün. 
Söyle, ne var dünyada şaraptan hoş? 
O acıya tatlılar feda olsun. 


Ömer HAYYAM

4 Kasım 2011 Cuma

Dörtlükler IV

Dün geldi: Nedir aradığın? dedi bana: 
Bensem, ne bakarsın o yana bu yana? 
Kendine gel de düşün, içine iyi bak: 
Ben senim, sen ben; aranıp durma boşuna! 


Sabah doldu göklere mavi mavi; 
Doldur, ışık döker gibi, kaseyi! 
Acı olmasına acıdır şarap: 
Ama gerçek acıdır demezler mi? 


Adam olduysan hesap ver kendine: 
Getirdiğin ne? Götüreceğin ne? 
Şarap içersem ölürüm diyorsun: 
İçsen de öleceksin, içmesen de! 


Camiye gittim, ama Allah bilir niye: 
Ne namaz kılmaya, ne dua etmeye. 
Eskiden bir kilim aşırmıştım camiden: 
O eskidi gittim yenisini yürütmeye. 


Kimi dinde imanda buldu yolu 
Kimi akıl, bilim yolunu tuttu. 
Derken ses geldi karanlıklardan: 
Gafiller! Doğru yol ne odur, ne bu! 


Her gece aklım dalar gider engine. 
Ağlarım, inciler  dolar eteğime. 
Sevdalıyım, şarap dayanmıyor bana: 
Kafam baş aşağı çevrik bir tas mı ne! 


Dünya ne verdi sana? Hep dert, hep dert! 
Güzel canın da bir gün elbet. 
Toprağında yeşillikler bitmeden 
Uzan yeşilliğe, gününü gün et. 


Şarap sen benim günüm güneşimsin! 
Öyle bir dolsun ki seninle içim. 
Bir bildik görünce beni sokakta: 
Ne o şarap nereye böyle? desin. 


Ben ne camiye yararım, ne hayvana! 
Bir başka hamur benimki, başka maya. 
Yoksul gavur, çirkin orospu gibiyim: 
Ne din umrumda, ne cennet, ne dünya! 


Bir kuş gördüm yüce Tus kalesinde, 
Keykavus'un kafa tası pençesinde. 
Sorup duruyor kafaya: Hani? Nerde? 


Ömer HAYYAM

Dörtlükler III

Varlığın sırları saklı, benden; 
Bir düğüm ki ne sen çözebilirsin, ne ben. 
Bizimki perde arkasında dedi-kodu: 
Bir indi mi perde, ne sen kalırsın, ne ben. 


Bir geldi mi derin ölüm uykusu, 
Biter bu dünyanın dedi-kodusu. 
Ölenden bir haber bekler insanlar: 
Ne söylesin? Bilmez ki ne olduğunu! 


Yel eser, umutlar savrulur gider; 
Sensiz, bensiz kalır bağlar bahçeler; 
Altın gümüş nen varsa harcamaya bak! 
Ölür gidersin, düşmanın gelir yer. 


Sevgili, seninle ben pergel gibiyiz: 
İki başımız var, bir tek bedenimiz. 
Ne kadar dönersem döneyim çevrende: 
Er geç baş başa verecek değil miyiz? 


Dünyada akla değer veren yok madam, 
Aklı az olanın parası çok madem, 
Getir şu şarabı, alsın aklımızı: 
Belki böyle beğenir bizi el alem! 


Ferman sende, ama güzel yaşamak bizde: 
Senden ayığız bu sarhoş halimizde. 
Sen insan kanı içersin, biz üzüm kanı: 
İnsaf be sultanım, kötülük hangimizde? 


Bu dünyadan başka bir dünya yok, arama; 
Senden benden başka düşünen yok, arama! 
Vaz geç ötelerden, yorma kendini: 
O var sandığın şey yok mu, o yok arama! 


Şu serviyle süsen neden dillere destan? 
Neden hep onlara benzetilir hür insan? 
Birinin on dili var, boşboğazlık etmez, 
Ötekinin yüz eli var el açmaz, ondan! 


Benim halimden haber sorarsan, 
Bir çift sözüm var sana, yürekten: 
Sevginle gireceğim toprağa, 
Sevginle çıkacağım topraktan. 


Şu dünyada üç beş günlük ömrün var, 
Nedir bu dükkanlar, bu konaklar? 
Ev mi dayanır, bu sel yatağına? 
Bu rüzgarlı yerde mum mu yanar?


Ömer HAYYAM

Dörtlükler II

İçin temiz olmadıktan sonra  
Hacı hoca olmuşsun, kaç para! 
Hırka, tespih, post, seccade güzel; 
Ama Tanrı kanar mı bunlara? 


Var mı dünyada günah işlemeyen söyle: 
Yaşanır mı hiç günah işlemeden söyle; 
Bana kötü deyip kötülük edeceksen, 
Yüce Tanrı, ne farkın kalır benden, söyle. 


Felek ne cömert ne aşağılık insanlara! 
Han hamam, dolap değirmen, hep onlara. 
Kendini satmıyan adama ekmek yok: 
Sen gel de yuf çekme böylesi dünyaya! 


Bilgenin yüreğinde her dilek, 
Anka kuşu gibi gizli gerek. 
Damla nasıl inci olur denizde: 
Sedefler içinde gizlenerek. 


Ovada her kızıl lalenin teni 
Bir padişahın kanıyla beslendi. 
Yerden biten şu mor menekşe yok mu? 
Bir güzelin yanağındaki bendi. 


Mal mülk düşkünleri rahat yüzü görmezler, 
Bin bir derde düşer, canlarından bezerler. 
Öyleyken, ne tuhaftır, yine de övünür, 
Onlar gibi olmıyana adam demezler. 


Gül verme istersen, diken yeter bize. 
Işık da vermezsen, ateş yeter bize . 
Hırka, tekke, post most olasa da olur, 
Kilise çanları bile yeter bize. 


Beni özene bezene yaratan kim? Sen! 
Ne yapacağımı da yazmışın önceden. 
Demek günah işleten de sensin bana: 
Öyleyse nedir o cennet cehennem? 


İnsan bastığı toprağı hor görmemeli: 
Kim bilir hangi güzeldir, hangi sevgili. 
Duvara koyduğun kerpiç yok mu, kerpiç? 
Ya bir Şah kafasıdır, ya bir vezir eli! 

 
Hak er geç cimrilerin hakkından gelir; 
Cehennem ateşleri onlar içindir. 
Ne der, dili inciler saçan Muhammet: 
Cömert gavur cimri müslümandan yeğdir.


Ömer HAYYAM

Dörtlükler I

Ey özünün sırlarına akıl ermeyen; 
Suçumuza, duamıza önem vermeyen; 
Günahtan sarhoştum, ama dilekten ayık; 
Umudumu rahmetine bağlamışım ben 


Büyükse de isyanım, kötülüklerim, 
Yüce Tanrı' dan umut kesmiş değilim; 
Bugün sarhoş ve harap ölsem de yarın 
Rahmete kavuşur elbet kemiklerim. 


Tanrım bir geçim kapısı açıver bana; 
Kimseye minnetsiz yaşamak yeter bana; 
Şarap içir, öyle kendimden geçir ki beni 
Haberim olmasın gelen dertten başıma. 


Rahmetin var, günah işlemekten korkmam; 
Azığım senden, yolda çaresiz kalmam; 
Mahşerde lutfunla ak pak olursa yüzüm 
Defterim kara yazılmış olsun, aldırmam. 


Derde gama yatkın yüreğime acı; 
Bu tutsak cana, garip gönlüme acı; 
Bağışla meyhaneye giden ayağımı, 
Kızıl kadehi tutan elime acı. 


Akıl bu kadehi övdükçe över; 
Alnından sevgiyle öptükçe öper; 
Zaman Usta' ysa bu canım nesneyi 
Hem yapar hem kırıp bin parça eder. 


Ey zaman, bilmez misin ettiğin kötülükleri? 
Sana düşer azapların, tövbelerin beteri. 
Alçakları besler, yoksulları ezer durursun: 
Ya bunak bir ihtiyarsın, ya da eşeğin biri. 


Her sabah yeni bir gün doğarken, 
Bir gün de eksilir ömürden; 
Her şafak bir hırsız gibidir 
Elinde bir fenerle gelen. 


Dünya dediğin bir bakışımızdır bizim; 
Ceyhun nehri kanlı göz yaşımızdır bizim; 
Cehennem, boşuna dert çektiğimiz günler, 
Cennetse gün ettiğimiz günlerdir bizim. 


Yaşamanın sırlarını bileydin 
Ölümün sırlarını da çözerdin; 
Bugün aklın var, bir şey bildiğin yok: 
Yarın, akılsız, neyi bileceksin?


Ömer HAYYAM

17 Şubat 2011 Perşembe

Dörtlükler

Cellat uyandı yatağında bir gece
"Tanrım" dedi "Bu ne zor bilmece :
Öldürdükçe çoğalıyor adamlar
Ben tükenmekteyim öldürdükçe..."
(1974)

Yıllanmış bir ağaç gibi köklü, gür
Yalan hiç yıkılmayacakmış gibi görünür
Hükmü verilmiştir oysa :
Yıkılacak. Çürümüştür.
(1972)

Eskidenmiş sabredip murada ermek
Şeyhin kerametini bekleyerek
Öyle zamanlar yaşamaktayız ki dostum
Erdemdir bazen, sabretmemek...
(1974)

Elinde ne piyon kaldı, ne vezir, ne kale
Düştü birbiri ardına atlar, filler
Ama şah hâlâ direnmekte
Yeni taşlar bulundu çünkü : Köpekler...
(1972)

Burjuvalar kocaman duvarlarla
Çevirmişler avlularını
Ama bir kiraz ağacı gördüm geçen gün
Dışarı uzatmıştı en çiçekli dalını
(1972)

Dilencilerin akordeonları
Bir romantizm katıyor Avrupalı'nın hayatına
Bu bana klâsik müzik dinlemesini anımsattı
Nazilerin, toplu imhalar sırasında...
(1972)

Dostları özlemle kucaklamayı unutma
Çocuk sevmeyi çiçek koklamayı unutma
En zorlu anındayken bile kavganın
Gökyüzüne bakmayı unutma
(1972)

Nedim Tarhan'a

Bir arkadaşımı dinledim yurdunu savunurken,
İnanç ve güç doluydu - şaşkın yüzler sarkmıştı kürsüden;
"Bizler yarının insanlarıyız" diye düşündüm,
"Onlar ise ölüdür, şimdiden..."
(1983)

Her an bir çarpıntıyı yaşamaktayım
Her an çılgın bir heves dağlıyor kalbimi
Tanrım, ben mi hayatı aşmaktayım
Yoksa hayat mı aşmakta beni...
(1972)

Hayale, düşe, doğa ötesine karnım tok
Cine, periye, tanrıya, iblise karnım tok
Adam gibi yaşadım şu dünyada diyebilsem bir gün
Gerisine karnım tok
(1974)

Odan, kitapların duvarda resimler
Bahardır, bir kuş şarkısını söyler
Sanırsın böylece sürüp gidecek bu
Nasıl öyle sandıysa senden öncekiler
(1974)

Ölüm düşüncesinden
Ürküntü duymazdım belki
İki tarih arasına sıkışmak
Onurumu incitmeseydi...
(1976)


Gök sanki eriyecek mavilikten
Çimenler uykulu ve sıcak
Bir kadın geçiyor
Çıplak ayaklarını kalbime basarak
(1972)

Durdum baktım arkandan sen giderken
Bana bir hoşça kal bile demeden giderken
İnsan neler duyar anladım o zaman
Can alıp başını benden giderken
(1974)

Sevdiğim
Sonsuzca yitirdiğim ender çiçek
Geri kalan yılları ömrümün
Seni anımsamama yetmeyecek
(1976)





Ataol Behramoğlu