Şiir, Sadece

15 Mart 2017 Çarşamba

Siste

Ne tuhaf, siste yürümek!
Her çalı, her taş ıssız,
Ağaçlar görmüyor birbirini,
Hepsi de yalnız.

Hayatım aydınlıkken henüz
Dostlarımla doluydu dünya.
Çöktü işte şimdi sis,
Biri yok ortalıkta.

Karanlığı bilmeyen
Bilge değil, olamaz.
İnsanı ayıran her şeyden,
Karanlık: hafif, kaçınılmaz.

Siste yürümek ne tuhaf!
Yalnız olmaktır yaşamak.
Kimse kimseyi tanımaz,
Herkes yalnız.


Herman Hesse
Çeviren: Behçet Necatigil

14 Mart 2017 Salı

Zeytinlik

Kurşuni yapraklar altında çıktı yukarlara
kurşuni hep ve zeytinliklere karışırcasına;
toza belenmiş alnını gömdü sonra
kızgın elinin tozluğuna.

Hepsinden sonra bu. İşte buydu sonu.
Gözlerin körleşirken gitmeliyim ben;
neden istiyorsun bunu, var olduğunu
neden söyleyeyim, seni artık bulamazken.

Artık bulamıyorum seni bende, hayır.
Başkalarında da Bu taşta da yoksun sen.
Artık bulamıyorum seni. Yalnızım ben.

Bütün insanlığın acısıyla yalnızım,
onu seninle hafifletmek için omuzlamıştım;
oysa yoksun, adsız utanç, sen ...

Sonradan anlatıldı: "Bir melek geldi derken ..."

Ne meleği: Ah geceydi gelen
ağaçlarda yaprakları ilgisizce kımıldatarak.
Havarilerse düşlerinde sıçradılar ancak.
Ne meleği: Ah geceydi gelen.

Görülmemiş bir gece değildi gelen gece;
onun gibi yüzlercesi gelip gider.
Sonra köpekler uyur, taşlar durur öylece.
Ah yaslı bir gece, ah herhangi bir gece
tekrar sabahın olmasını bekleyen.

Melekler böyle yakaranlara gelmez çünkü,
geceler genişlemez bunların çevresinde.
Kendini kaybedenleri her şey bırakır yüzüstü;
babalar onları terk ederler,
kapanır onlara analar rahmi de.


Rainer Maria Rilke
Çeviren: Turan Oflazoğlu

......

Geceleri yatakta ağladığımı
Kendisine açmadığım sevgili,
Yorgun düşüren varlığımı
Bir beşik gibi.
Benim için uykusuz kaldığını
Benim gibi, saklayan.
Ah, içimizdeki bu yangını
Söndürmeye çalışmadan
İçimizdeki taşısak
Sevişenlere bir bak,
İtirafa kalkışsalar aşkı
Sözlerine yalan karışacak.
sendendir yalnızlığım, varlığım sana dönüşmüş.
Seslerin içinde bir an doğarsın;
Uçup giden kokularda bir an varsın.
Ah, hepsini kollarımda yitirdim,
Bir sen doğmaktasın, tekrar, yeni:
Hiç tutmadım, o yüzden tutmaktayım seni.


Rainer Maria Rilke
Çeviren: Behçet Necatigil


"Malte Laurids Brigge'nin Notları"ndan.

Güz

Düşer yapraklar, düşer sanki uzaklardan,
gökyüzünde uzak bahçeler mi bozulmuş ne;
düşerler gönülsüz doğanlar gibi.

Düşer geceleyin ağır yeryüzü de
yalnızlığa, bütün yıldızlardan
Biz hepimiz düşeriz, düşer bu el, bak.
Gör başka şeyleri de: bu, hepsinde.

Ama var biri, bu düşmeyi ellerinde
tutar, sonsuz yumuşak.


Rainer Maria Rilke
Çeviren: Turan Oflazoğlu

13 Mart 2017 Pazartesi

Toprağın Dostu

Şafak kızıllığından az önce sallarla
Gelir elinde bir bağ bıçağıyla görünür
Taneleri dolgun başaklar ki altın
Dudaklarıyla ona ürpererek sürünür.

Sonra elinde lif lif asmalar arasında
Gelişken dallarından sallanan şeritlere
Yeşil, sert koruklara dokunur elleriyle
Bir asma hevengini kırarak alır yere.

Rüzgarlara göğsünü gerer gibi ardından
Sallar genç bir ağacı, engeller bulutları
Bir ok verir kendine korusun diye ona
Gülümser karşılarken ilk doğan meyveleri.

Elinde bir su kabağı, su alır, su boşaltır
Eğilir ayrıkları topraktan sökmek için
Hudutlar, mesafeler genişler çevresinde
Kabarır, çiçeklenir ayak izleri bütün.


Stefan George
Çeviren: Selahattin Batu

Kaçırma

Gel benimle sevgili çocuk
Uzak muştu ormanlarına
Ve al armağan boncuk
Yalnız türkümü ağzına.

Yunalım ipek mavisinde bırak
Gemi mahmuzlarının misk dolu:
Gövdelerimiz öyle ışıltılı
Çiğ tanesinden daha berrak

Havada incecik gümüş
Işınlar bize duvak örecek.
Çimlerde ketenler açacak
Narin kar ve yıldız ışıltısı düşmüş.

Göl çevresinde ağaçlar altında
Birleşmiş süzüleceğiz sevinçle.
Şarkılar mırıldanıp. Çiçekler saçıp erinçle.
Beyaz karanfiller beyaz yonca.


Stefan George
Çeviren: Yüksel Pazarkaya

Şarkılar

IX.


Güller, servi dalları, sırma tellerle
Bir tabut gibi
Süsleyerek bu kitabı sevimli, hoş,
Koysam içine şiirlerimi.

Aşkı da koyabilsem! Yeşerir
Aşkın mezarında huzur çiçeği,
Büyür, açar koparılır
Benim için açması, ben ölünce!

İşte şiirler, Etna'nın lavları
Gibi taşkın, bağrımdan
Kıvılcımlar saçarak fışkırdı
Etrafa bir zaman.

Şimdi hepsi sessiz, ölü adeta,
Donmuş, katı, buğulu,
Fakat canlanırlar eski ateşte,
Esse üstlerinden aşkın soluğu.

Dile gelir kalpteki duygular,
Aşk soluğu çiy olur üstlerinde;
Geçer bir gün eline bu kitap,
Sevgilim! Uzakta bir yerde.


Heinrich Heine
Çeviren: Behçet Necatigil

Silezyalı Dokumacılar

Gözler kupkuru, yaş yok gözlerde bir damla.
Oturmuşlar tezgahları başına, diş bilerler.
Dokuruz kefenini senin, hey Almanya, Almanya,
dokuruz sana bir yuf, bir yuf daha, bir yuf daha,
dokuruz ha dokuruz, dokuruz ha dokuruz, dokuruz ha!

Yuf o tanrıya, tapındığımız tanrıya,
soğuk kış gecelerinde biz, aç çıplak
yalvardık yakardık, umutlandık, bekledik boşuna,
komadı bizi insan yerine, aldattı bizi, alay etti acımızla.
Dokuruz ha dokuruz, dokuruz ha dokuruz, dokuruz ha!

Yuf o krala, zenginlerin adamına,
halkın yoksulluğuna hiç aldırmayan o krala,
bir de soyar bizi varana dek son kuruşumuza,
kurşunlatır köpekler gibi sokak ortasında bizi.
Dokuruz ha dokuruz, dokuruz ha dokuruz, dokuruz ha!

Yuf o ana yurda, bağrımıza bastığımız anayurda,
yalnız alçaklığın, utancı çiçeği yetişir üzerinde,
ve çiçekler soluverir, çiçekler açar açmaz, anide,
solucanlar büyür ve kurtlar, kokuşmuşluğun kucağında.
Dokuruz ha dokuruz, dokuruz ha dokuruz, dokuruz ha!

Dokuruz ha dokuruz, senin sonunu dokuruz, gece gündüz,
inleyen tezgahlarda mekiklerimiz savrula savrula,
sana kefen dokuruz, ey koca Almanya, sana kefen dokuruz,
dokuruz sana bir yuf, bir yuf daha, bir yuf daha,
dokuruz ha dokuruz, dokuruz ha dokuruz, dokuruz ha!


Heinrich Heine
Çeviren: A. Kadir - Selahattin Yıldırım

11 Mart 2017 Cumartesi

İnsan Kendisinin Rüyasıdır

İnsan kendisinin rüyasıdır
Geçerken bir uçtan bir uca ömrünü
Yaşanılanlar anıya dönüştü mü
Geriye bir rüyadan izler kalır

Kimdi o çocuk ben dediğim
O delikanlı ben miydim gerçekten
Şimdi bir tren penceresinden
Başka yaşamlara bakar gibiyim

Zamanı eksilten saniyelerden
Sevinçlerden, üzüntülerden
Hangisi düş, hangisi gerçek

Sonunda sanki her şey eşitlendi
Geriye şiirler kalacak belki
Rüyanın gerçekliğine tanıklık edecek


Ataol Behramoğlu
Yarım Yüzyıldan Şiirler
Ocak 2008


Ölüme Gazel

Ölümü belki her zaman gizlice düşündüm
Her şeyin içinde ve her şeyden önce düşündüm

O benim içimdeki ikizimdi sanki
Onu, kendimi düşününce düşündüm

Unutur gibi oldumsa da arada bir
Unuttuklarımı özleyince düşündüm

Bir tabloda bin yıl önceki bir kız
Bana kederle gülümseyince düşündüm

Üzgün çocukluğumla karşılaştım düşümde
Ellerimi saçlarında gezdirince düşündüm

Biliyordum her yerden beni gözlediğini
Bunu hep bildim ve sessizce düşündüm

Veysel gibi uzun ince bir yolda
Gidiyorken gündüz gece düşündüm

Kendi ölümüyle ölüyorsa da herkes
Kendi ölümümü biri ölünce düşündüm

Öylesine güçlüydü ki yaşamak duygum
Bir kavramdı ölüm, onu sadece düşündüm


Ataol Behramoğlu
Yarım Yüzyıldan Şiirler
Şubat 2001

Aşk İki Kişiliktir

Değişir yönü rüzgârın
Solar ansızın yapraklar;
Şaşırır yolunu denizde gemi
Boşuna bir liman arar;
Gülüşü bir yabancının
Çalmıştır senden sevdiğini;
İçinde biriken zehir
Sadece kendini öldürecektir;
Ölümdür yaşanan tek başına,
Aşk iki kişiliktir.

Bir anı bile kalmamıştır
Geceler boyu sevişmelerden;
Binlerce yıl uzaklardadır
Binlerce kez dokunduğun ten;
Yazabileceğin şiirler
Çoktan yazılıp bitmiştir;
Ölümdür yaşanan tek başına,
Aşk iki kişiliktir.

Avutamaz olur artık
Seni, bildiğin şarkılar,
Boşanır keder zincirlerinden
Sular tersin tersin akar;
Bir hançer gibi çeksen de sevgini
Onu ancak öldürmeye yarar:
Uçarı kuşu sevdanın
Alıp başını gitmiştir;
Ölümdür yaşanan tek başına,
Aşk, iki kişiliktir.

Yitik bir ezgisin sadece,
Tüketilmiş ve düşmüş gözden;
Düşlerinde bir çocuk hıçkırır
Gece camlara sürtünürken;
Çünkü hiçbir kelebek
Tek başına yaşamaz sevdasını,
Severken hiçbir böcek
Hiçbir kuş yalnız değildir;
Ölümdür yaşanan tek başına,
Aşk iki kişiliktir.


Ataol Behramoğlu
Yarım Yüzyıldan Şiirler
Temmuz 1994

Sevgilimsin

Sevgilimsin, kim olduğunu düşünmeye vaktin yok, yapacak işleri düşünmekten
Kalabalığın içinde kalabalıktan biri
Gecenin içinde bir yıldız, yitip gitmiş çocukluk gibi
Sevgilimsin, ak dişlerini öpüyorum, aralarında bir mısra gizli
Dün geceki tamamlanmamış sevişmeden

Sevgilimsin, boğuk aşkım, kanayan gençliğim
Uçuruyorum seni çocukluğuna doğru
Kanatların yoruluyor, ter içinde kalıyorsun
Gece yanı başımda bağırarak uyanıyorsun
Her sabah el sallıyorum metalle karışmana

Sevgilimsin, arasına bir kâğıt koyup erteliyoruz aşkı
Otobüslerde ve trenlerde kaçamak yaşanan
Ve bedenlerimiz kana kana kanayamadan yan yana


Ataol Behramoğlu
Yarım Yüzyıldan Şiirler
1990

10 Mart 2017 Cuma

Geçmiş Yaz

Gövdemden sızan sular gibi
Akıp gitti bir yaz daha
Sevişmelerle gündüz vakti
Ve beyaz öğle uykularıyla

Bir yazdı artık geçmiş olan
Oysa hâlâ tenimde tuz tadı
Aynı ağlardan çıkardığımız
Bir akşam güneşiyle balıkları

Bir yazdı uzak Gürcistan’da
Kıyısında kartal dağların
Mavi gözlü bir göl bırakan
Düşlerine çocukların

Bir yazdı yaşanan her saniyesi
Ve şimdi kumsaldan eserken rüzgâr
Üşür bir deniz kabuğu belki
Ve küçük bir kızı anımsar


Ataol Behramoğlu
Yarım Yüzyıldan Şiirler
Pitsunda, Ağustos 1986

Eski Nisan

Canımın yongası, sevdiğim,
Bir kaç gün çaldık ilkbahardan
Geçtik yıllardır özlediğim
Erguvan ışıklı kıyılardan

Aşkı sessizlik tanımlar
Gençken tersini düşünürdüm
Akşamla dönerken geriye dalgalar
Yalnızlığı çırılçıplak gördüm

Durduktu önünde Ege Denizi'nin
Gözleri mayıs bulanığı,
Kuytuluğunda eski evlerin
Dolaştıktı Ayvalığı

Eski nisan, her şey gibi,
Kalbim de, rüzgar da eski,
Çırpınıp duruyor havada
Yitik anıların kelebeği


Ataol Behramoğlu
Yarım Yüzyıldan Şiirler
Mayıs 1983

Çığlık

Bir adamı öldürmenin tam sırası kurşunlarla
Çocuğunu öpüp kapıya çıktığında

Ey kanatılmış ciğnenmiş bahar günü
Birden bir cığlıkla kapatır yüzünü

Ezik bir gül gibi çığlık, yitik bir umut gibi
Boğmak boğma bir telle bir insan olmanın sevincini

Kederli yağmur, usulca düşen akşama
Çığlık. Bir çocuk yüzü. Dayalı cama…


Ataol Behramoğlu
Yarım Yüzyıldan Şiirler
1982

9 Mart 2017 Perşembe

Taşra Kentlerinde Akşam Kederi

Taşra kentlerinde akşam kederi
Her yerinde aynı dünyanın
Duru gök ve ev görüntüleri
Ve üzgün bakışı kadınların

Rüzgârın uzak kırlardan
Getirdiği akşam sesi
Dağların gecede gitgide
Karanlıklaşan gövdesi

Taşra kentlerinde geçti çocukluğum
Akşamın o gri hüznü
Yakındır bu yüzden yüreğime

Yıllardır bu hüznü yaşıyorum
Hasretim, nasıl da hasretim
Annemin adımı seslenişine


Ataol Behramoğlu
Yarım Yüzyıldan Şiirler
1980

Ağırbaşlı Aydının Türküsü

Bu ülke bir gün
Mutlu olacak elbet
Fakat şimdilik
Biraz sabret

Görüşlerimi
Kimseden gizlemem
Fakat şimdilik
Sesimi çıkarmak istemem

Özgürlük için
Özveri gerek
Fakat şimdilik
En iyisi beklemek

Görevimdir
Gerçeği söylemek
Fakat şimdilik
Neme gerek...


Ataol Behramoğlu
Yarım Yüzyıldan Şiirler
1983

Bir Aydın Tipine

Mangalda kül komazsın teorik konularda
Pratiğe gelince ayağın suya erer
Kendi korkaklığına kılıf ararsın boyna
Bu arada faşizm gelip tepene biner


Ataol Behramoğlu
Yarım Yüzyıldan Şiirler
1977

8 Mart 2017 Çarşamba

Bir Sabah Tanıdık Bir Şehre Girerken

Bir sabah tanıdık bir şehre girerken
Sıcak ve dost şeyler düşünür insan
Tanıdık bir yatak bekler sizi
Bir çocuk yüzü gülümser anılardan

Dost şehirler, sevgili, anne şehirler
Nice acılar, nice mutluluklar yaşadım her birinizde
Delikanlı bir sevinçle sokaklarınızdan geçtiğim oldu
Kederli günlerim oldu aklımı yitiresiye

Sonsuz kareli bir film gibi
Yaşamım geçiyor belleğimden
Tekrar etmek duygusu
Her şeyi yeniden, yeniden...

Bir sabah tanıdık bir şehre girerken
Hüzünlü, tuhaf şeyler düşünür insan
Sadece o şehrin değil
Kendisinin de değiştiği duygusundan...


Ataol Behramoğlu
Yarım Yüzyıldan Şiirler
1977

Kirazlı Mescit Sokağı

Kirazlı Mescit sokağı
Haliç’e doğru iner
Yoksul ahşap evler
Cumbalı pencereler

Yol üstünde kadınlar
Oturmuş örgü örer
Asmalı kahve önünde
Çatık yüzlü erkekler

Fabrika dönüşü, yorgun bir kırıtmayla
Geçer solgun giysili kızlar
Kürtçe bir şeyler konuşur
Köşe başlarında delikanlılar

Yüz yaşında bir hamal
Yüz kiloyla didişir
Minnacık oğlanlar
Çöplükte küfürleşir

Konuşsam bu bebelerle
Söyleyebileceğim ne var
Naylon talaşı topluyor
Kışın yakmak için bir ihtiyar

Kirazlı Mescit sokağı
Bir sokak, yoksul İstanbul’dan
Aklımda bu dizeler
Geçtim bir ikindiüstü ordan


Ataol Behramoğlu
Yarım Yüzyıldan Şiirler
1977

Şiir Üstüne Bazı Düşünceler

Şiir organik bir şey olmalıdır
Kendi yaşamımızdan fışkırmalıdır

Gömleğim, sevdiğim kız, yaşadığım şehir
Sımsıcak, şiirlerime girmelidir

Doğasını anlatmalısın ülkenin, bütün kuşlarını, ağaçlarını,göğünü, balıklarını
Bir bir bütün çiçeklerin, rüzgârların, ırmakların adlarını

Küçük şeylerden, küçük ayrıntılardan oluşmalıdır şiir
Böylece, yaşanılan şeylerin gerçek tarihi olacaktır şiir

Bir duruş, bir ses, bir yürüyüş
Canlılığı, güncel ve tarihselliğiyle bir gülüş

Şiire girecektir. Her şey, yapay ve kurgusal olmayan
Gerçek bir insan yüzü, gerçek bir doğa, gerçek bir toplum yansımalıdır anlattıklarından


Ataol Behramoğlu
Yarım Yüzyıldan Şiirler
1975

7 Mart 2017 Salı

Ben Mi? Evet...

Ben mi? Evet...
Bir gün çıkıp gideceğim kapıları, evleri, dergileri, hüzünleri bırakarak...
Bir çiçek merhaba diyecek...
Hoşgeldin diyecek dağ...
Orman gülümseyecek...
Anımsayışların, bekleyişlerin, ümitlerin ya da ümitsizliklerin
Hırsların, yarışların, tasaların kalktığı yerde
Tam anlatının, salt anlatının kaldığı yerde başlayacak şiir...
Hiç kimseye seslenmeyen, kendi kendine yeten sadece...
Kendi mantığı, kendi güzelliği içinde tutarlı...
Ama halkın yaşantısı girecektir oraya, çünkü yaşayan, büyük bir şeydir halk...
Deniz ve ufuk girecek, karınca yuvaları, gökyüzü, kozalaklar
Ve köpük ve artık hasetsiz bir aşk...
Yani sevişmek denizle, koşulsuz, önyargısız, hesapsız...
Yani uzanmak ve düşünmek binlerce yıl...
Doğan, ölen ve yaşayan şeyleri...
Doğumu, ölümü ve yaşamayı.
Yani dingin ve büyük olan her şeyi anlatmak.
Ben mi? Evet. Çıkıp gideceğim bir gün...
Tasasız, gözyaşsız, geride bir şey bırakmadan ve bir şey beklemeden ilerde...
Sadece yağmur sularından pırıl pırıl bir yürek
Artık kendi kendinin anlamı ve nedeni olan bir yürekle...


Ataol Behramoğlu
Yarım Yüzyıldan Şiirler
1975

Sonnet

Paris’te evler cilalanmış gibidir
Özellikle güneşi öğle sonlarında
Paris, ısınmış taşlıklarına
Baygın, beyaz bir kadın gibi serilir...

Sonra ilk kıpırtılar, ilk insanlar
Ve bu, bir akşam rüyasına dönüşecektir...
Paris, tuhaf, çapraşık, anlaşılmaz şehir.
Paris, kör, kalpsiz, canavar...

Ve Eyfel, ejderha gövdesinin üstünde
Yumruk kadar ufak bir beyin taşır...
Bön, sersem gözleriyle yaklaşıp uzaklaşır...

İstersen yıkıl oraya, aşktan, ümitsizlikten;
Bağır, çıldır, geber istersen...
Bu şehir seni her an aşacaktır...


Ataol Behramoğlu
Yarım Yüzyıldan Şiirler
1973