Şiir, Sadece

15 Kasım 2012 Perşembe

Lautreamont'a

Senin çıkacağını sanarak toprağı kazmaya koyulduğum her yerde
Evleri ve ormanları itekliyordum arkasını görmek için.
Kapılar ve pencereler açık, bütün gece kalabilirdim
Dokunmak istemediğim iki içki kadehi karşısında.
Ancak gelmiyordun sen, Lautréamont.
Çevremde inekler uçurumların önünde açlıktan ölüyorlardı
Ve inatla sırtlarını dönüyorlardı en otlu otlaklara,
Kuzular sessizce dönüyorlardı ölen analarının karnına,
Köpekler arkalarına baka baka çekip gidiyorlardı Amerika’dan
Çünkü konuşmak isterlerdi yola çıkmadan önce.
Kıtada yalnız kalıp karşılaşmaların en kolay olduğu
Uykuda seni arıyordum.
Bir sokağın köşesinde beklenir, öteki hemen gelir.
Ancak gelmiyordun sen,
Lautréamont,
Kapalı gözlerimin ardında.

Fernando Noronha tepesinde karşılaşıyordum seninle
Bir dalga biçimindeydin, üstelik özü sözü bir, üstelik ölçülü
Günleri kısa Uruguay’a doğru akıp gidiyordun.
Öteki dalgalar uzaklaşıyorlardı senden mutsuzluklarını selamlamak için,
Onlar ki yalnızca on iki saniye yaşarlar ve ölüme yürürler
Onları eksiksiz veriyordun
Ve gözden yitiyor gibi yapıyordun
Dönem arkadaşları seni öldü sansınlar diye.
Başkalarının köprü altında yatması gibi, okyanusu yuva diye seçenlerdendin
Ve ben kara gözlükler ardında saklayamıyordum gözlerimi
Kadın ve mutfak kokusunun dalgalandığı bir yolcu gemisinde.
Tangonun dokunuşlarına karıştığına öfkeli direklere yükseliyordu müzik ,
Canlıların kanı akan yüreğimden utanıyordum,
1870’te öldüğünden ve döl suyundan yoksun kaldığından beri
Bir dalganın biçimini alıyorsun umurunda olmadığına inandırmak için.
Öldüğüm gün senin bana geldiğini görüyorum
Erkek yüzünle.
Göğün yüksek keseklerinde gezdiriyorsun çıplak ayaklarını
Ancak uygun uzaklığa varır varmaz
Birini fırlatıyorsun yüzüme,
Lautréamont.


Jules Supervielle