Şiir, Sadece: İtalyan Şiiri
İtalyan Şiiri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İtalyan Şiiri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

30 Ağustos 2017 Çarşamba

Ne Yakınma Ne De Çığlık

Sen de öfkeli gözkapaklardan çıkarsın
erişemezsin ama kanın vuruşlarına
seni acının demir parmaklıklarına bağlayan kadın.
Yüz çevirirsin can sıkıcı dostuna
ve uzaklaştırır seni ağıdın eli
bir yanıltıcı sözler yoluna
bir gölgeyle buluşmayı beklersin orada.
Ve ben ne bir yakınmayım ne de bir çığlık
ne de bir dengesiz yüzün adıyım
kendi kışında donmuş mürekkebim ben.


Libero De Libero
Çeviren: Özdemir İnce

Şiirler

Yaşam... şafak vakti bir trende
anımsamaktır üzünçlü bir uyanışı
dışarda ölgün ışığı görmüş olmaktır
ısırgan havanın kızoğlankız ve buruk hüznünü
duymuş olmaktır kırık dökük bedende

Daha bir tatlı anımsamak
apansız kurtuluşu oysa
yanıbaşımda genç bir denizci
ve mavisi ve beyazı giysisinin
ve dışarda bir deniz
baştan sona renk tazesi


III.

sen rüzgardan sırılsıklam
iniyorsun kara merdivenlerini meyhanenin
benim uzakçıl bir göğümde
güzel saçların diri gözlerine dökülmüş.

Liman ve rüzgar kokusu şimdi
dumanlı meyhanede
ve oylumlayıp bedenleri
beyaz denizciler sevindiren
özgür rüzgar


IV.

Nisan göğü altında kuşkuludur dirliğim
kımıldar şimdi açık yeşiller
gelişi güzel esen rüzgarda,
uyur sular hala
ama açık gibidir gözleri

Koşar çocuklar çayırda
dağıtır sanki hepsini rüzgar
ne ki yüreğimdir tek dağınık benim
kala kala bu yüreğe
yeşile iz bırakmış beyaz gömleklerinden
(ah gençlik) bir şimşek kalır canlı mı canlı


VIII. 

Kaçma çocuk, gitme tek başına
kendim için söylediğimi sanma
apaçık bir iz gördüm alnında
ama annen görmüyor, görmüyor ne de arkadaşın


IX. 

Bir bardak süt
ve bir meydan anıtlı
bir bardak süt
senin tatlı senin kirli senin yeni
ellerinden


Sandro Penna
Çeviren: Bedrettin Cömert

Milano, Ağustos 1943

Boşuna aranıyorsun toz toprak arasında
yoksul elim, kent öldü.
Öldü: Naviglo'nun tam kalbinde
gürledi son patlama. Düştü
akşamüstleri tüneyip öttüğü
manastırın anteninden bülbül.
Kazmayın avluları, kuyu açmayın
susuz değil artık canlılar.
Bırakın bu kıpkızıl bu şişmiş ölüleri
evlerinin toprağına bırakın:
öldü kent, öldü.


Salvatore Quasimodo
Çeviren: Egemen Berköz

29 Ağustos 2017 Salı

Gün Gün Üstüne

Gün gün üstüne: uğursuz sözler, kan
ve altın. Tanıdım sizi ey benzerlerim
ey yeryüzü canavarları. Dişleriniz
arasında yok oldu acıma, iyi haç bizi bıraktı.
Dönemem artık cennetime.
Mezarlar kaplayacak yaralı toprakları, denize karşı,
kahramanlık anıtı olmayacak ama bir teki bile.
Kaç kere oynadı bizle ölüm: yaprakların
tekdüze hışırtısıydı saran havayı
keşişleme esince fundalıktan bulutlara
yükselir gibi bataklık kuşları.


Salvatore Quasimodo
Çeviren: Egemen Berköz

Kar

Akşam iniyor: ayrılıyoruz yine
ey sevgili hayalleri yeryüzünün, ağaçlar,
hayvanlar, asker kaputlarına
bürünen yoksullar, analar ey gözyaşıyla
dölyatakları kuruyan analar.
Aydınlatıyor bizi çayırları örten kar
ay aydın kar. Oh, bu ölüler. Alnımıza
alnımıza vurun kalbimizi kalbimize
de haykırsın birimiz hiç olmazsa bu sessiz
bu apak mezarlar çemberinde.


Salvatore Quasimodo
Çeviren: Egemen Berköz

Duvar

Kertenkeleler dolaşıyor nicedir, kayıp
kayıp gidiyor duvarlarında stadın
sarkan otlar, çatlaklar arasında;
kurbağa yuvasına dönüyor,
türkü söylüyorum durmuş, uzak
gecelerini memleketimin. Anımsarsın
gölge gibi gelişimizi büyük yıldızın
selamladığı bu yeri. Nice günler
geçti, sevgilim, kavaklar yaprak dökerken
nice kan aktı toprağın ırmaklarına.


Salvatore Quasimodo
Çeviren: Egemen Berköz

28 Ağustos 2017 Pazartesi

Çağımın İnsanı

Hala taş elinde düşünde hala sapan
çağımın insanı. Uçaktaydın,
kanatları ölüm ve kötülük taşıyan,
- gördüm seni - ateş arabasında, darağaçlarında,
işkence çarklarında, gördüm: sendin,
kıyıma inanan biliminle, yanılmaz,
aşksız, İsasız. Öldürdün yine
hep öldürdüğü gibi ataların öldürdüğü gibi
insanı ilk gören hayvanları.
Ve bu "Dağa gidelim" dediği günkü
koku kardeşin kardeşe bu kan
kokusu. Ve sana kadar gününe kadar
gelen o soğuk inatçı yankı.
Unutun ey oğullar topraktan yükselen
kan bulutlarını unutun babalarınızı:
kül altında kalmış mezarları,
rüzgar yüreklerini karakuşlar almış.


Salvatore Quasimodo
Çeviren: Egemen Berköz

Bir Başka Lazzaro Üstüne

Çok uzak kışlardan beri, kükürtten
bir gong dövülür dumanlı
vadilerde. O zamanki gibi dalgalanır
ormanların sesi: "Işıktan önce,
uyku içinde, doğacaksın ottan
insanlara". Geri döner taşın
dünyanın hayalinin duraksadığı yerden.


Salvatore Quasimodo
Çeviren: Egemen Berköz

Yaşama Sancısıyla

Kaç kez karşılaştım yaşama sancısıyla:
yolu kesilmiş, dereydi, uğuldayan,
kıvrılmasıydı yanan kağıdın,
yere çökertilmiş attı.

Mucizeydi tanıdığım tek iyi şey
tanrısal ilgisizliği başlatan:
yontuydu o, öğleden sonra ağırlığında
ve buluttu ve yükseklerde süzülen doğan.


Eugenio Montale
Çeviren: Egemen Berköz

Suriye

Şiir Tanrı'ya çıkan merdivendir
derdi eskiler. Öyle olmadığını görürsün belki
beni okursan. Ama o gün anladım bulduğumu
söyleyeceklerimi sana, bulutların
aldığı göğü ve bir keçi sürüsünün
dik yamaçlardan sarktığı atlayarak
böğürtlenlere, sazlıklara doğru, o gün ve zayıf yüzleri
ayla güneşin birbirine karışıyordu,
motor bozulmuştu ve bir kayaya
kanla çizilmiş okun gösterdiği
Halep yoluydu.


Eugenio Montale
Çeviren: Egemen Berköz

23 Ağustos 2017 Çarşamba

Uzanmak Gölgesine, Soluk ve Dalgın

Uzanmak gölgesine, soluk ve dalgın,
güneşten kızgın bir bostan duvarının,
dinlemek böğürtlen dikenlerinin arasından
tarlakuşlarının şakımasını, hışırtısını yılanların.

Toprağın çatlağında, burçakotlarında ya da
izlemek kırmızı karınca dizilerini,
kah dağılan, kah toplaşıveren
başak kümeciklerinin üzerine.

Gözlemek dallar arasından, çırpınışını
denizin uzaklarda, pul pul,
yükselirken ağaçsız tepelerden
ağustos böceklerinin titreyen şarkısı.

Ve dolaşırken göz kamaştıran güneşte
hissetmek hüzünlü bir hayretle
nasıl da benzediğini, hayatın ve acılarının,
üstü cam kırıklarıyla kaplı
şu duvar boyunca yürümeye.


Eugenio Montale
Çeviren: Egemen Berköz

İngiliz Kornosu

Rüzgar özenle çalıyor bu akşam
- Bir çelik şakırdamasını anımsatıyor -
sazların sık ağaçların ve süpürüyor
bakır ufku
uçurtmalar gibi uzandığı uğuldayan
gökte ışık çizgelerinin
(Geçip giden bulutlar, parlak
     krallıkları göğün! Yukardaki Eldorada'ların
     aralık kapıları!)
ve deniz, morarıyor
köpükten köpüğe, renk değiştiriyor
ve kıvrılıp bükülen köpüklerden
bir hortum fırlatıyor kıyıya;
kararırken hava yavaştan
doğan ve ölen rüzgar
seni de çalsaydı bu akşam
kalbim


Eugenio Montale
Çeviren: Egemen Berköz

Dağılgan Gönlümüz

Şu dağılgan gönlümüzü kavrayıp her biri yandan
ateşten imlerle açıklayacak
ve tozlu çayırlarda yitmiş bir safran gibi
parıldayacak sözcüğü isteme bizden

Ah güven içinde gidiyor insan
dost kendine ve başkalarına
önemsemiyor sıvası dökük bir duvarda
bıraktığı gölgesini kavurucu sıcağın

Sana dünyalar açacak anahtar isteme bizden
belki birkaç hece bir dal gibi kuru ve eğribüğrü
bugün yalnız şunu diyebiliriz sana
olmadığımız ve istemediğimiz şeyi


Eugenio Montale
Çeviren: Bedrettin Cömert

22 Ağustos 2017 Salı

Değerlerin Düşüşü

Bir yüksek öğrenim tezi okuyorum
değerlerin düşüşü üzerine
düşen kişi yüksekteymiş önceden
buymuş savunulması gereken
kim yitirmiş peki bu denli aklını?

Ne üstte ne de alttadır yaşam
hele hele ortada hiç
tanımaz o yukarıyı aşağıyı doluyu boşu
ne de sonrayı
zırnık bilmez şimdidense

Yırt kağıtlarını at lağıma
ey kendini bilmez adam
belki işte o zaman
söyleyebilirsin bir an olsun yaşadığını


Eugenio Montale
15 Ekim 1972
Türkçesi: Bedrettin Cömert

Uyanışlar

Her bir anı
bir başka kez
yaşadım ben
koyu bir çağda
benden dışarı

Uzaktayım belleğimle
peşinde o yitik hayatların

Uyanıyorum su
içinde sevgili bildik şeyler
şaşkın
ve yatışmışım

Bulutları kovalıyorum
çözülüyorlar tatlı
dikkat kesilmiş
anıyorum
birkaç
ölü arkadaşı

Nedir Tanrı?

Ve canlı
yılgıyla
faltaşı açıyor gözlerini
ve kucaklıyor
yıldız damlacıklarını
ve susuyor ova

Ve duyuyor
yeniden soluk aldığını


Giuseppe Ungaretti
Mariano, 29 Haziran 1916
Çeviren: Işıl Saatçıoğlu

Bitiş

     Böğürmüyor artık, fısıldamıyor deniz,
Deniz.

     Düşsüz, renksiz bir alan deniz,
Deniz,

     Aşındırıyor da insanı deniz,
Deniz

     Yansısız bulutlarda kımıl kımıl deniz,
Deniz.

     Hüzünlü dumanlara bıraktı yatağını deniz,
Deniz,

     Ölü de görüyorsun, deniz,
Deniz.


Giuseppe Ungaretti
Çeviren: Egemen Berköz

21 Ağustos 2017 Pazartesi

Locvizza

Muhammed Şahab
derlerdi adına

Soyundandı
Berberi emirlerinin
kendini öldürdü
çünkü yoktu artık
yurdu
Fransa'yı sevdi
adını değiştirdi

Marcel oldu
Fransız değildi ama
ve yaşayamazdı artık
ailesinin
Kuran
dinlenen çadırında
bir kahve yudumlanarak
Ve çözemiyordu
büyüsünü
kendini bırakışının

Birlikte götürdük onu
otelin sahibi kadınla
Paris'te kaldığımız
karanlık ve yokuş
bir arka sokaktan,
rue des Carmes, 5 numaradan
Ivry mezarlığında
yatıyor
hep
dağılmış
bir panayır sonrası günü
görünümünde
o kenar mahallede
Ve belki yalnız ben
biliyorum artık
yaşadığını


Giuseppe Ungaretti
30 Eylül 1910
Çeviren: Egemen Berköz

Lucca

Mısır'daki evimizde, akşam yemeğinden, Dua'dan
sonra annem buraları anlatırdı bize.
Bundan, şaşırmalar şaşırmalarla geçti çocukluğum.
Sakınan, körce bir gelgit var kentin sokakları arasında.
Burda amaç yola çıkmaktır.
İkindi serinliğinde meyhanenin önünde, California'dan
kendi mülkleriymiş gibi söz eden insanlarla
oturdum.
Dehşetle kendimi buluyorum bu insanların
davranışlarında.
Sımsıcak aktığını duyuyorum şimdi damarlarımda
ölmüşlerimin kanının.
Bir kazma aldım ben de.
Toprağın tüten kalçalarında güler yakalıyorum
kendimi.
Elveda istekler, sıla özlemleri.
Bir insanın bilebileceği kadar biliyorum geçmişi
ve geleceği.
Yazgımı tanıyorum artık ve köklerimi.
Artık bir şey kalmıyor bana kehanette bulunacak,
düşünü görecek.
Her şeyi tattım, acısını çektim.
Ölüme rızadan başka bir şey kalmıyor bana.
Huzur içinde çocuk yetiştireceğim demek.
Yaşamı överdim, kötücül bir iştah
ölümlü aşklara iten beni.
Aşkı, ben de türün bir güvencesi saydığım
şu an, ölümü görüyorum.


Giuseppe Ungaretti
Çeviren: Egemen Berköz

Tatlı Zaman

Asılı havada tatlı zaman.
Dökülür tüyleri mavi göğe
ak kanadından bir güvercinin.
İnce bir ışık süzer son güllerden
seyrek yaprak duvarlar
tarlayla çayır arasında.
Gökten bir hüzün, büyük güneş kadar
iner yeryüzüne.

Sen, doğan set üstüne, yalnız
bir pırıltısıyla görünmez suların...

Eğiyorsun başını, ak kollarını kaldırıyorsun
tarıyorsun yumuşacık saçlarını;
öylesine yavaş, dururcasına.
Havada tatlı zaman gibi.


Diego Valeri
Çeviren: Egemen Berköz

Acılar Kıyısı, Unutuş Kanalı

Büyük gölgesi şimdi güzün:
birden çökmüş akşam, soğuk
karanlık enginliğinde dumanlı göğün
hasta taşın üstüne, suyun - sönük.

Seyrek ışıklar şimdi, sıkıntıları,
sarı, siste dağılmış
uzak birbirinden, ayrı
her biri kendi ışıltısına kapanmış.

Acılar kıyısı, unutmuş kanalı...
bir ses yok yükselen ölü yürekten.
Yalnız o ayrılır haykırışları, tırmalayan kulakları
limandan uzaklaşan gemilerin


Diego Valeri
Çeviren: Egemen Berköz