Şiir, Sadece: Eli Peonidu Şiirleri
Eli Peonidu Şiirleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Eli Peonidu Şiirleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2 Ekim 2017 Pazartesi

Yağ Yağmur

Ne dişi, ne erkektiniz
iki çocuktunuz sadece
kara saçlı
Beraber çektiniz içinize taze kokusunu kırların
ve ürperişin.

Yabani kekik çiğnediniz
Saklambaç oynadınız
kavrulan başaklar arasında
ezdiniz kehribar tanelerini bağda fıçılarla
bağda fıçılarla
iki çocuktunuz sadece
Cumartesi akşamı kolalı gömlekleri
ve boyalı ayakkabılarıyla
caka satardı delikanlılık sokak kapısında

Karalar bağlamış ana
Boş başlı ana
Ecel sana sormadı
Ecel sana sormadı
Türk müsün Rum musun
Ecel sana sormadı
Ecel sana sormadı
başka çocukların da var mı
Yalnız aştı yaslı eşiğini
Ve oturdu sofrada karşına
Koy yağı kandile ve lafla
Meryem ile
Koy toprağı çiçekli ve bir türkü yak karanfile
Koy merhemi yarana
ve gözyaşı
aldatılmış yüreğine Oy!
Yağ yağmur, yıka yağmur
Irmak ak derinliklerimize
çok acı, çok kurak
yüreğimize.


Eli Peonidu
Çeviren: Neşe Yaşın - Mehmet Yaşın

30 Eylül 2017 Cumartesi

Anısına

Yaşamı bir baharda sona eren
küçük yabancı Merife için


Altınlaşıyor portakallıklar
limonluklar Lefke'de
Ama uyumaya nereye gidesin?
Ayazlı toprağa çıkacak dizlerin
(yarısı aşınmış topuklar
yarı kadın yarı çocuk bacaklar)
Uzattığı eli tut portakallıkların
Ve Lefke'deki limonlukların
kaldır başını yükseğe.
Olağan bir ömür on dokuz yıl
Söyleyin portakal bahçeleri toprağa düşenleri
ve bir yandan çürüyenleri
On dokuz çıplak portakal ağacı
çiçeksiz ve meyvesiz.
Ama uyumaya nereye gidesin?
Bir avuç ak toprak
Bir avuç kum nehirden
ve bir bardak yağmur suyu
gidermen için susuzluğunu.
Fakat bir düşünce verdik sana:
kanatlanması kuşun.
Yok olmadın.


Eli Peonidu
Çeviren: Neşe Yaşın - Mehmet Yaşın

Gel Gidelim Naime

Sana yazayım demiştim, fakat birden
engeller geldi aklıma. Dil, mektuptaki pullar,
ve binlerce el mektubun içindeki
çıplak ruhuma dokunacak.
Göçmen masasında duran iki kahve fincanından
başka bir şey kalmadı.
Küçük Kıbrıs'ımız, beşiğinde uyuyan bir bebek,
başının üstünde kuşlar ve deniz kızları dolaşıyor,
bebek acıkınca benim göğsümde süt, susayınca
senin göğsünde su. Eskiden olduğu gibi.

Sana yazayım demiştim, fakat birden
aramıza yabancı sözcükler girdi.
Göç, tecrit ve kaybolanlar.
O zamanlar ikimiz, bu sözcükleri küçümsüyorduk.
İkimiz, yanyana, avluda elişimize eğiliyorduk
ikimiz bu kelimeleri kitre ağacının köküne
gömmüştük. Hayatımız bir elişi, bir ırmak
bir kök, bir çiçek gibi akıp gidiyordu.

İkimiz de yağmuru bekliyorduk
Çevremizde tuzlu deniz ve kurumuş kuyular
Eğilerek bu kuyulara, ruhumuza sesleniyorduk.
Bir-iki Deprem!
iki-üç Açlık!
üç-dört Ateş!
ve çekirgeler!
ve Yılanlar!
ve Dolu!
Fakat yağmur gelmiyordu.
Karıncalar susuzluktan çıldırmışçasına
deliklerine toprak taşıyorlar ve diri diri
bu toprağın altına gömülüyorlardı.
Muhtarlar, bir haberci seçmek için
saatlerce uğraşıyorlar ve geleceği öğrenmek
için onu bilici Mabetine gönderiyorlardı
Fakat Mabet yıkılmıştı, bu son kardeş kavgasında
bu ani ölümde, bu yabancılar akınında
Ve sen gittin. Alıp başını kuzeye gittin
Kendi kendime soruyorum, benim yatağımda
nasıl uyuyabiliyorsun, benim hayaletlerimle nasıl
arkadaşlık kurabiliyorsun?
Ve sen gittin, Seni alıkoymak için hiçbir
şey yapamadım. Sense karşı gelemedin.

Gel gidelim, Çorbamız soğumuştur.
Ölüler darılmazlar, yalnız hayret ederler
her şeyin bitmediğine.
Gel gidelim Naime. Önümüzde kuru
bir ırmak, kuru otlar ve yükseklerde
yusyuvarlak, terli Ağustos güneşi.


Eli Peonidu
Çeviren: Neşe Yaşın - Mehmet Yaşın