Şiir, Sadece: Rus Şiiri
Rus Şiiri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Rus Şiiri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Şubat 2013 Perşembe

Esin Perisi

Geceleyin beklerken gelişini onun
Yaşamım pamuk ipliğine bağlı sanki
Gençlik, şan, özgürlük nedir ki
Karşısında o güzeller güzeli konuğun

Geliyor kavalıyla, kaldırıp peçesini
Ve takılıp kalıyor gözlerine gözlerim
"Sen miydin?" diyorum "Cehennem'in sayfalarını
Yazdıran Dante'ye?" Yanıtlıyor: "Bendim."


Anna Ahmatova
1924
Türkçesi: Ataol Benramoğlu

27 Şubat 2013 Çarşamba

Son Karşılaşmanın Şarkısı

Buzdan bir el kalbimi sıkıştırıyordu sanki
Ama rüyada yürüyor gibiydim;
Sağ elimin eldivenini
Çıkarıp sol elime giydim

Bitmez tükenmez gibi geldiler bana
Oysa topu topu üç taneydi basamaklar
"Benimle öl..." diye fısıldadı
Akçaağaçların arasından sonbahar

"Aldatıldım ben ... Üzgünüm ...
Uçarı, kötü yazgım aldattı beni..."
Dedim ki "Ben de ben de öyleyim ...
Ölürüm ... ölürüm seninle sevgili..."

Son karşılaşmanın şarkısıydı bu
Dönüp bir kez daha baktım karanlık eve:
Yatak odasının penceresinde
Mumlar, kayıtsız, sarı bir ışıkla parlıyordu ...


Anna Ahmatova
1911
Türkçesi: Ataol Behramoğlu

26 Şubat 2013 Salı

Şiir

İnsanların yakınlığında gizli bir sınır var
Ne tutku aşabilir onu, ne delice sevmek;
Varsın, tüyler ürpertici sessizlikte birleşsin dudaklar
Varsın, aşktan parça parça olsun yürek...

Dostluk da güçsüz kalır burada
Yüce ve ateşli mutluluk yılları da
Kayıtsızken ruh ve yabancıyken
Şehvetin ağırkanlı yorgunluğuna

Çılgındır o sınıra varmak isteyenler
Ve ona ulaşanları paramparça eder tasa ...
Neden çarpmıyor anladın mı şimdi
Yüreğim, okşayışlarının altında ...


Anna Ahmatova
1915
Türkçesi: Ataol Behramoğlu

25 Şubat 2013 Pazartesi

Severim Çingene Obalarını

Severim Çingene obalarını
Islığını ateşin, kişnemesini tayların
Ayışığında hayaletler gibi duran ağaçları
Gecede, madeni bir hışırtıyla dökülüşünü yaprakların

Severim mezarlıklardaki bekçi kulübelerinin
Kapanık ve ürkütücü kuytuluğunu
Uzak çan sesini, tahtadan oyulmuş kaşıkları
Üstlerine duaların işlenmiş olduğu

Severim diri sessizliği ve akordeon sesini gecede
Ot ambarından yükselen buğuyu, üstüne çiy damlamış keneviri
Benim bu uçsuz bucaksız sevgilerime
Şaşıracaktır gelecek kuşaklar belki

Varsın şaşırsınlar; gülen gözlerimle ben
Yakalarım karanlığın ve ışığın masallarını.
Severim tahıl yığınlarını, boğuk bağırışını saksağanın
Yakındaki ve uzaktaki koruları ve ırmakları ...


Nikolay Klyuyev
Türkçesi: Ataol Behramoğlu

22 Şubat 2013 Cuma

Çad Gölü Şiirleri'nden

Bugün her zamankinden daha çok hüzünle dolu bakışların
Dizlerini kavrarken ellerin nasıl da ince;
Dinle, uzakta, çok uzakta, kıyılarında Çad nehrinin
Narin vücuduyla bir zürafa gezinmekte.

Bilsen nasıl düzgün ve yumuşak bir uyum var bu vücutta
Ve derisini büyülü bir nakış süslemekte
Bu nakışla, ay yarışabilir ancak
Kırılıp salınırken görüntüsü geniş nehirlerde...

Renkli bir gemi yelkenine benziyor uzaktan
Koşusu, akan bir su gibi ya da bir kuşun sevinçli uçuşu gibidir
Biliyorum, gizlenirken o gün batımından mermerden mağarasına
Dünya inanılmaz güzellikte şeyler görmektedir.

Gizemli ülkeler bilirim ben, sevinçli masallar
Kara bir kızdan, sevdalı prensten söz eden;
Ama öyle uzun bir zaman ağır bir duman çektin ki içine
Yağmurdan başka bir şeye inanmak istemezsin sen ...

Tropikal ormanı nasıl anlatabilirim sana
Palmiyeleri, kokusunu akla gelmez bitkilerin ...
Ağlıyor musun?.. Dinle ... Uzakta, kıyılarında Çad nehrinin
Gezinmekte narin vücuduyla bir zürafa ...


Nikolay Gumilyov
Türkçesi: Ataol Behramoğlu

21 Şubat 2013 Perşembe

Hayvanat Bahçesi

Hey Bahçe. Bahçe!
Orada demir parmaklık, kardeşlere kardeş olduklarını
anımsatan ve kan dökücü çatışmayı durduran bir babaya benziyor.
Almanlar bira içmeye gidiyorlar orada.
Yosmalar vücutlarını satmaya.
Kartallar, henüz akşamı olmayan bugünle sonuçlanan bir sonsuzluk
gibi oturuyorlar.
Deve Budizm'in gizlerini biliyor orada, ve Çin'in nazlı
kırıtmaları gizli onda.
...........................
İnsanların giysileri göz alcı.
Almanlardan sağlık fışkırmada.
Kara bakışı tümüyle kışa, gagası ise bir sonbahar korucuğuna
benzeyen kuğu, kendisi için bir parça sakıngan
orada.
............................
Gergedan kırmızı-ak gözlerinde devrik bir çarın sönmez
öfkesini taşıyor ve tüm hayvanlar arasında sadece o
gizlemiyor insanlara duyduğu hor görüyü, tutsakların
isyanına duyduğu hor görü gibi. Ve-Korkunç İvan gizli onda.
Martılar uzun gagaları ve gözlükle çevrelenmiş gibi soğuk,
mavi gözleriyle, uluslararası işadamlarına benziyorlar
....................ve kapıyorlar foklara atılan yiyecekleri
Orada, Rus'ların usta başbuğlarını "şahin" diye adlandırarak
yücelttiklerini, ve bir Kazak'ın gözüyle bu kuşun gözünün aynı şey
olduğunu anımsayarak, Ruslara savaş işinde kimlerin öğretmenlik
yaptığını anlamaya başlıyoruz.
Orada filler boru gibi bağırışlarını unutmuşlar, bir zavallılık
yakınışı gibi bağırmaktalar. Belki de pek fazla değersiz görüp bizi,
değersiz sesler çıkarmayı iyi bir zevkin göstergesi saymaya
başlamışlardır? Kim bilir.
Orada birtakım çok güzel olanaklar ölüyor hayvanlarda...


Velimir Hlebnikov
1909
Türkçesi: Ataol Behramoğlu

20 Şubat 2013 Çarşamba

Kırlarda

Güneşin altın yuvarlağı
Portakal ve şarap renginde.
Alev alev parlıyor
Altından ırmağın üstünde.

Dili tutulmuş toprağın
Hava esrimesinden ..
Kırlar altın renginde
Ve ufuk, uzakta görünen.

Işıklarla sarmaş dolaş
İniyorum bir hendeğe.
Kara, toprak kesekler
Engel oluyor yürümeme.

Kaçıp bu altın sağanağından
Irmağa vuruyorum kendimi.
Taze soluğunu, yeşil çayırdan
Geçiriyor gece yeli.

Güneşin altın yuvarlağı
Portakal ve şarap renginde
Uyumaya gidiyor
Ufkun gerisine.

Suyu çekilmiş bir kaynak gibi
Uçuyor yaşam, zorlu zamanlara.
Yorucu bir düş sanki
Dünyaya ilişkin ne varsa.


Andre Beliy
Türkçesi: Ataol Behramoğlu

19 Şubat 2013 Salı

Durgun Yıllarda Gelmiş Olanlar Dünyaya

Durgun yıllarda gelmiş olanlar dünyaya
Anımsamazlar geçtikleri yolları;
Biz, Rusya'nın korkunç yıllarının çocukları
Gücümüz yok hiçbir şeyi unutmaya.

Yakıp kavuran, kül eden yıllar!
Çılgınlığın mı, umudun mu kökü gizli sizde?
Savaş günlerinden, özgürlük günlerinden
Kanlı bir parıltı kaldı yüzlerde.

Uğultusu tehlike çanlarının
Dilsiz olmaya zorladı bizi.
Uğursuz bir boşluk kapladı
Bir zaman coşkuyla dolu yüreklerimizi.

Varsın, üstünde ölüm döşeğimizin
Uçuşsun bir karga sürüsü, bağırışlarla,
Tanrım, seyretsinler alemini senin
Kimler daha layıksa!


Aleksandr Blok
1914
Türkçesi: Ataol Behramoğlu

18 Şubat 2013 Pazartesi

Gece, Sokak, Fener, Eczane

Gece, sokak, fener, eczane
Anlamsız, donuk bir aydınlık.
Yaşa, bir çeyrek yüzyıl daha istersen;
Çıkış yok. Değişen hiçbir şey olmayacak artık.

Öleceksin-başlayacaksın yeniden
Tekrar edecek, eskiden olduğu gibi aynı şeyler
Gece, buzdan dalgalar kanalda
Eczane, sokak, fener.


Aleksandr Blok
1912
Türkçesi: Ataol Behramoğlu

16 Şubat 2013 Cumartesi

Rusya

İşte, o altın yıllarda olduğu gibi
Aşınmış üç eyer kayışı sallanıyor yine
Ve renk renk üç tekerlek dingili
Dalıp çıkıyor eğri büğrü izlere ...

Rusya, yoksul Rusya!
Külrengi köy evlerin senin
Ve rüzgarın taşıyıp getirdiği türküler
Gözyaşları gibidir ilk sevgimin.

Acımak elimden gelmez sana
Ben kendi boğuntumu taşımaktayım şimdi...
Git, istediğin büyücüye
Teslim et haydut güzelliğini!

Varsın büyülesin seni ve aldatsın
Yok olmazsın, yitip gitmezsin nasıl olsa
O güzel çizgilerin belki
Dumanlanır biraz, kaygıyla ...

Ne çıkar bir kaygı daha eklenmişse
Çağıltılı nehre, bir gözyaşı daha damlamış ne çıkar
Sen o'sun yine, ormanlar, tarlalar ...
Ve kaşlarına kadar nakışlı bir boyun atkısı ...

Ve katlanılmayacak hiçbir şey yoktur artık
Sezilmez, nasıl akıp gittiği uzun yolların
Parlayıverdiğinde, uzakta bir yerde
Atkının altından bir anlık bakışın
Ve sakıngan bir tasayla çınladığında
Boğuk türküsü arabacının ...


Aleksandr Blok
1908
Çeviren: A. Behramoğlu

İskenderiye Şarkıları'ndan

Eğer bir eski zaman başbuğu olsaydım ben
Boyun eğdirirdim Etiyopya'ya ve Perslere
Devirirdim Firavun'u
Bir piramit yaptırırdım kendime
Keops'tan daha yüce
Ve
En şanlı kişisi olurdum Mısır'ın

Eğer usta bir hırsız olsaydım ben
Soyardım Menkaur'un mezarını
Satardım mücevherleri İskenderiyeli Yahudilere
Toprak alırdım kendime ve değirmenler
Ve
En zengin kişisi olurdum Mısır'ın

Eğer ikinci bir Antinos olsaydım ben
Kutsal Nil'de boğulan;
Güzelliğimle aklını başından alırdım herkesin
Adıma tapınaklar dikerlerdi yaşarken daha
Ve
En güçlü kişisi olurdum Mısır'ın

Eğer senin en değersiz bir kölen olsaydım ben
Yaşardım yerin altında,
Ve sen, geçerken zindanın önünden bir rastlantıyla
Yılda ya da iki yılda bir,
Görürdüm altın işlemelerini sandaletlerinin
Ve
En mutlu kişisi olurdum Mısır'ın


Mihail Kuzmin
Türkçesi: Ataol Behramoğlu

15 Şubat 2013 Cuma

Duvarcı

- Duvarcı usta, duvarcı usta!
Kime ev çatılacak bu duvarlardan?
- İş üstü bizi lafa tutma
Bir zindan olacak bu, bir zindan.

- Duvarcı usta, duvarcı usta!
Orada kim gözyaşı akıtacak?
- Sen ya da seninkiler değil nasıl olsa,
Zenginsin, bir zorun yok ki çalacak.

- Duvarcı usta, duvarcı usta!
Orada kim eriyecek mum gibi?
- Bencileyin işçi oğlum belki,
- Bir yazıdır bu alnımızda, eski...

- Duvarcı usta, duvarcı usta!
Oğlun anımsar belki duvarı örenleri...
- Hey, git işine be, boşa çene yorma
Biliyoruz sen söylemeden de her şeyi...


Valeri Bryusov
Türkçesi: Ataol Behramoğlu

14 Şubat 2013 Perşembe

Senin Bir Ceylan Gibi O Mahzun Bakışını

Senin bir ceylan gibi o mahzun bakışını
Ve ne varsa, öylesine yürekten sevdiğim o bakışta
Unutmadım, üst üste yığılan hüzünlü yıllarda
Fakat görüntün, zihnimde gitgide dumanlandı

Gün gelir, yürekte hüzün de söner artık;
Ne mutluluğun, ne acıların olduğu bir yerde
Düşler de anımsayışlar da silinir gitgide
Kalır sadece, her şeyi bağışlatan bir uzaklık ...


Ivan Bunin
Çeviren: A. Behramoğlu

13 Şubat 2013 Çarşamba

Yakaladım Düşümle, Uzaklaşan Gölgelerini

Yakaladım düşümle, uzaklaşan gölgelerini
Uzaklaşan gölgelerini, sönen gün ışığının;
Bir kuleye tırmanıyordum ve titremekteydi-
Basamaklar, altında adımlarımın

Ne kadar yükseldiysem, daha bir açıklıkla belirlendi
Daha bir açıklıkla belirlendi, uzak ufuklardaki çizgiler
Ve kulağıma birtakım sesler gelmekteydi
Göklerden ve topraktan birtakım sesler

Çıktıkça yükseğe ben, parıldadı daha bir aydınlıkla
Daha bir aydınlıkla parıldadı, uyuklayan dağların dorukları
Onlar sanki bir veda ışığıyla, usulca
Dumanlı bakışlarımı okşuyorlardı.

Ve aşağılarda gece gelmekteydi artık
Gece gelmekteydi artık, uyuyan dünyaya
Benim içinse, güpegündüzdü ortalık
Yanıyordu güneş, solgunlaşan bir kızıllıkta

Öğrendim, nasıl yakalanır, uzaklaşan gölgeleri
Uzaklaşan gölgeleri, sönen gün ışığının
Çıktıkça yükseğe ben, basamaklar titremekteydi
Basamaklar titremekteydi, altında adımlarımın


Konstantin Balmont
Türkçesi: Ataol Behramoğlu

12 Şubat 2013 Salı

Aşk

İki ağaç gövdesiyiz biz, aynı yıldırımın yaktığı
İki aleviz, gece yarısı ormanında.
İki göktaşıyız, kayan, karanlıkta;
İki çatallı bir okuz, aynı yazgının fırlattığı.

Tek bir elin dizginlediği iki atız
Mahmuzunu tek bir elin vurduğu:
Bir çift gözüz biz, aynı bakışla dolu,
Aynı düşün, titreyen iki kanadıyız.

Bir çift acılı gölgeyiz;
O eski güzelliğin uyuduğu
Tanrısal mezarın mermeri üstünde.

İkimiz tek bir Sfenkiz kendimize
Aynı gizin, iki sesli ağzıyız biz,
Aynı çarmıhın iki kolu.


Vyaçeslav İvanov
Türkçesi: Ataol Behramoğlu

11 Şubat 2013 Pazartesi

Uçsuz Bucaksız, Yabanıl Stepler

Uçsuz bucaksız, yabanıl stepler
Soğuk, karanlık yurdum benim
Orada yedi bitirdi beni keder
Orada boğulup kaldı sesim!

Dünyaya Madagaskar'da gelseydim
Bir dil konuşurdum "a" sesiyle dolu
Aşkın ateşini ünlerdi şiirim
Çıplak dilberleri, Samoa'lı.

Evde çırılçıplak dolaşırdım
Al bir bez parçası dolayıp kalçalarıma.
Esrirdim, dönerdi sevinçten başım
Tropikal otları soludukça.


Fyodor Sologub
Türkçesi: Ataol Behramoğlu

9 Şubat 2013 Cumartesi

Karga

Zaman olur ki insan
Tek satır yazamaz doğrusu
Bir türlü çıkmaz akıldan
Zülfüyara dokunmak korkusu

Bir sabah şafakla birlikte
Köyüme vardım: doğduğum, büyüdüğüm.
Yüreğim bildik bir üzgüyle-
Dolu, kafamda bir düğüm:

Yeni bir dönem, özgürlük, devinim
Belediyeler, demiryolları ..
Ama zavallı yurdumda benim
Neden her şey hala aynı? ..

Yine o tasalı ezgiler
Duyageldiğimiz yıllardır
Aynı papaz efendiler
Ve aynı vaazlar: Ya sabır ..

Evet, köylü zincirini kopardı
Ama hala aç, cahil, esenlikten ırak
Nerdesin ey halkın sonsuz bolluk sırrı? ..
Bir karga yanıt makamında gakladı: "Nifak!"

Baktım kurulmuş seninki
Üstüne telgraf telinin
"Ulan" dedim "yoksa beni
Başkente jurnal mi edeceksin?" ...

Ne yalan söyleyim, korkmuştum bir kere
Bir güzel nişan alıp çektim tetiği
Karga cansız düştü yere
Titredi telgraf teli...


Nikolay Nekrasov
Türkçesi: Ataol Behramoğlu

Ekicilere

Ey bilim ekenler halk tarlasına
Eğer güveniniz yoksa o toprağa
Cılızsa ektiğiniz tohum
İnancınız az, gücünüz eksikse
Yüzünüz gülmeyecektir hasat gününde
Tanelerin boş çıkmasına hazır olun!

Nerdesiniz ey yiğit kişiler, dinç yüzlüler?
Gözüpek, kararlı ve bilinçliler?..
İleri!..
Bilge, iyi ve sonsuz olanı ekin
Ekin ve gözleyin
Halkın neler yaratabileceğini...


Nikolay Nekrasov
Çeviren: A. Behramoğlu

8 Şubat 2013 Cuma

Sustu Namuslular

Sustu namuslular, kahramanca çarpışanlar
Duyulmaz oldu yiğit çağrıları
Onlar ki halk için haykırmışlardı
Oysa bugün dizginsiz, gaddar
Bir alçaklık seli kapladı her yanı.
Yurdum benim, zavallı, dilsiz yurdum
Dalıyor, seni kötü, kudurmuş bir kasırga
Tırpanlıyor diri, güzel olan ne varsa
Ve ben düşmanın zafer çığırışılarını-
İşitiyorum, şafaksız bir gecenin sisleri içinden
Sürüngenlerin, yırtıcı kuşların
Çığlıklarını, ölü bir devin cesedine üşüşen ...


Nikolay Nekrasov
Türkçesi: Ataol Behramoğlu

7 Şubat 2013 Perşembe

Dün, Saat Altı Sularında

Dün, saat altı sularında
Yolum Senna'ya uğradı.
Bir kadın kırbaçlanıyordu orda
Genç bir köylü kadını

Bir ses bile çıkmıyor göğsünden, sadece
Şaklıyordu kırbaç, kıvrılarak ...
Dedim ki esin perime: "Bir bak!
Bu kırbaçlanan öz bacındır işte..."


Nikolay Nekrasov
Türkçesi: Ataol Behramoğlu