Şiir, Sadece

8 Aralık 2015 Salı

Cehennemlik Kadınlar

Dalgın bir sürü gibi kumsalın üzerinde,
Bakışlarını deniz ufkuna doğrulturlar,
Şaşkın ayaklarında, sokulgan ellerinde
Tatlı baygınlıklar ve acı ürperişler var.

Bir kısmı, uzun uzun sır vermeye sevdalı,
Koruların dibinde, orda ırmaklar çağlar,
Heceler durur ürkek bir çocukluk aşkını,
Genç fidanların yeşil koruluğunu oyar.

Ötekiler, kız kardeş gibi, ağır ve ciddi
Yürürler hayaletle dolu kayalıklardan,
Gördü Ermiş Antonius çıkışını lav gibi
Çıplak göğsün ve kendi eğiliminin, ordan.

Akışkan reçineler ışığında, birçoğu,
Ve dilsiz kovuğunda putperest mağraların
Azgın arzularının yardım çağrısıdır bu,
Bakkhos, uyutucusu en eski azapların!

Boynu şaldan hoşlanan bir başka bölümü de,
Bir kırbaç saklayarak giysileri altında,
Karıştırır loş orman ve ıssız gecelerde,
Arzunun köpüğünü acının gözyaşına.

Ey şeytanlar, ejderler, bakireler, kurbanlar,
Gerçeği hakir gören o çok büyük fikirler,
Dolu dolu çığlıklar ve gözden akan yaşlar,
Sonsuzu arayanlar, sofular ve satirler,

Ruhum izledi sizi cehennemlerinizde,
Zavallılar, seviyor ve acıyorum, bilin,
Dinmemiş susuzluklar, kasvetli acılar ve
Kalplerinizle dolmuş aşk testileri için!


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

Cehennemlik Kadınlar

Delphine ile Hippolyte


Hippolyte, lambaların solgun ışığı vuran,
İçine koku sinmiş minderler üzerinde,
Düşlüyordu kızlığın perdesini kaldıran
Güçlü okşayışları, saf bir duygu içinde.

Fırtına bulanığı bir gözle arıyordu,
Uzaklaşmış göğünü günahsız yaşamanın,
Sanırsın ki başını mavi bir ufka doğru
Çeviren bir gezgindir, ötesinde sabahın.

O yorgun gözlerinin ağırlaşan yaşları,
Kırgın, uyuşuk hali, hazları kasvet veren,
Hurdaya çıkmış silah gibi, mağlup kolları,
Yansıtıyordu narin güzelliğini hepten.

Ayakları ucunda, sakin ve neşe dolu,
Ateşli gözleriyle onu yiyordu Delphine,
Avını gözleyen bir hayvana benziyordu
İzini bırakarak üstünde dişlerinin.

Önünde kuvvetli ve kırılgan güzelliğin,
Kibirli, şehvet dolu bir hazla içiyordu
Zaferinin şarabını ve derlemek için
Tatlı bir teşekkürü, uzanıp ona doğru.

Arıyordu gözünde sararmış kurbanını
Dilsiz neşidesini bir zevkin söylediği,
Ve bu yüceden yüce, bitimsiz bir şükranın
Gözkapağından çıkan uzun âhıydı sanki.

- “Hippolyte, aziz yürek, ne dersin sen bunlara?
Anlıyor musun şimdi, sunman gerekmez senin,
Onları solduracak şiddetli rüzgârlara
Kutsanmış kurbanını ilk açan güllerinin.

Öpüşlerim hafiftir susinekleri kadar,
Okşarlar duru büyük gölleri akşamleyin,
Yârin öpüşleriyse tekerlek izi açar,
İzi gibi araba ve saban demirinin;

Onlar zalim toynaklı, öküz ve at koşumlu
Ağır araba gibi geçecekler üstünden...
Hippolyte, kız kardeşim! Yüzünü bana doğru
Çevir ruhum ve kalbim, bütünüm, yarımım, sen,

Çevir haydi yıldız ve gök dolu gözlerini!
Bir tatlı bakış için, tanrısal umut diye,
En karanlık zevklerin kaldırıp peçesini,
Uyutacağım seni sonsuz düşler içinde!”

Ve Hippolyte o zaman kaldırıp genç başını:
- “Nankör değilim ben, asla değilim pişman,
Delphine’im, çok ağrım var, içim dışım sıkıntı,
Akşam berbat bir yemek yemişim gibi, inan.

Duyarım hücumunu ağır kokuların ben,
Perişan hayallerin kara taburlarını,
Beni işlek yollara yönlendirmek isteyen,
Orda kanlı bir ufkun her yandan kapattığı.

Son derece tuhaf bir eylem mi yaptık yoksa?
Açıkla bana, lütfen, acımı ve korkumu :
Titriyorum “Meleğim!” dediğin zaman bana
Ve birden dudaklarım gidiyor sana doğru.

Bana hiç öyle bakma, benim düşüncemsin, sen!
Sonsuza dek sevdiğim, biricik kız kardeşim,
Sen orada kurulmuş bir tuzak bile olsan
Ve bir de başlangıcı büyük felaketimin!”

Delphine silkeleyerek dağınık saçını ve
Demir sacayağında tepiniyormuş gibi,
Tekinsiz göz, konuştu zorbanın sesi ile :
- “Kim anlatabilir, kim, aşk varken Cehennem’i?

Binlerce lanet olsun o yaramaz düşçüye,
İlk defa arzuluyor aptallığa düşerek,
Namus karıştırmayı aşka değgin her şeye,
Kısır ve çözülmez bir sorunla sevişerek.

Gizemli bir ahenkle birleştirmek isteyen
Serin ile sıcağı, gündüz ile geceyi,
Bu kıpkızıl güneşte, adına aşk denilen,
Hiç ısıtamayacak kötürüm bedenini!

İstersen git ve ara, şapşal bir yavukluyu;
Koş, temiz kalbe zalim öpücüklerini ver:
Ve, mosmor, pişmanlıkla, korku ve dehşetle dolu
O dağlanmış göğsünü yeniden bana gönder...

Dünyada yalnız üstat hoşnut edilebilir!”
Ama çocuk sonsuz bir acı sergileyerek,
Çığlık attı: “ - İçimde genişliyor açık bir
Uçurum, biliyorum; bu uçurumdur yürek!

Volkan gibi yakıcı ve boşluk gibi derin!
Hiç doymaz bu canavar, bu sızıldanıp duran,
Ve bitmez susuzluğu asla Eumenides’in,
Meşalesiyle onu kanına kadar yakan.

Örtük perdeler bizi ayırsın bu âlemden,
Ve yorgunluk, getirsin bizlere dinginliği!
Derin göğüslerinde yok olmak isterim ben,
Yakalamak bağrında mezar sessizliğini!”

İnin, durmadan inin, açması kurbanlar,
İnin dibine kadar sonsuz bir cehennemin!
İnin en derinine, orada bütün suçlar,
Kırbaçlanır gelmeyen rüzgârıyla göklerin,

Kaynar karmakarışık fırtına ıslığıyla,
Çılgın gölgeler, koşun, arzunun ucuna dek,
Gem vuramazsınız hiç kudurganlığınıza,
Zevkleriniz dünyaya cezayı getirecek.

Taze ışık hiç düşmez mağaralarınıza;
Duvar çatlaklarından hep sıtmalı buğular
Süzülür tutuşarak bir fener gibi orda,
Sızar vücudunuza pis ve iğrenç kokular.

Sizin hazlarınızın dehşetli kısırlığı
Dindirir susuzluğu ve gerer cildinizi,
Ve tensel arzuların öfke dolu rüzgârı
Çırpınır teninizde eski bir bayrak gibi.

İnsanlardan çok uzak, serseriler, mahkûmlar,
Aç kurtlar gibi geçin çöllerin arasından;
Yazdırın yazgınızı gem vurulmayan ruhlar,
Ve kaçın içinizde var olan sonsuzluktan!


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

Lesbos

Yunan zevki ve Latin oyununun annesi,
Lesbos, ordadır esrik veya baygın öpüşler,
Güneşin en sıcağı, karpuzun en tazesi,
Orda süslenir şanlı geceler ve gündüzler;
Yunan zevki ve Latin oyununun annesi,

Lesbos, orda öpüşler çağlayanlar gibidir,
Dipsiz uçurumlara korkusuz atılırlar,
Koşarlar hıçkırarak, gülerler arada bir,
Sarsak, gizemli, derin, durmadan kaynaşırlar;
Lesbos, orda öpüşler çağlayanlar gibidir!

Lesbos, Phryne’ler orda birbirlerini çeker,
Orda asla yankısız kalmaz ah edişleri,
Paphos gibi her yıldız sana ibadet eder,
Sapho haklı olarak kıskanabilir seni!
Lesbos, Phryne’ler orda birbirlerini çeker,

Lesbos, sıcak ve baygın, hoş gecelerin yeri,
Aynalarında kısır bir arzuyu yansıtan!
O çukur gözlü kızlar, ki âşık bedenleri
Besler meyvelerini bir olgunluğun her an;
Lesbos, sıcak ve baygın, hoş gecelerin yeri,

Bırak çatsın Platon ağırbaşlı kaşını;
Kurtarırsın kendini seliyle öpüşlerin,
Soylu, sevecen, tatlı ülkelerin sultanı,
Bitmemiş, tükenmemiş güzel inceliklerin,
Bırak çatsın Platon ağırbaşlı kaşını.

Kurtarırsın kendini sınırsız işkenceden,
O arsız yüreklere ceza diye verilmiş,
Parlak gülüşü bizden çok uzaklara çeken
Başka gökler altında hayal meyal görülmüş!
Kurtarırsın kendini sınırsız işkenceden!

Hangi Tanrı yargılar, senin yargıcınım, der
Ve mahkûm eder; Lesbos, işten solmuş alnını,
Altın terazisiyle hiç tartmamışsa eğer
Denize akıttığın gözyaşı tufanını!
Hangi Tanrı yargılar, senin yargıcınım, der?

Bizlerden neyi ister haklı haksız yasalar?
Gönlü hep yüce kızlar, adaların şerefi,
Dininiz kutsal elbet öteki dinler kadar,
Ve aşk hesaba almaz Cehennem’i, Cennet’i!
Bizlerden neyi ister haklı haksız yasalar?

Sadece beni seçti, Lesbos, bu yeryüzünde
Gizini şakı diye çiçek bakirelerin,
Ve çocukken yer aldım ben kara gizeminde
Gözyaşları karışmış aşırı gülüşlerin;
Sadece beni seçti, Lesbos, bu yeryüzünde.

İşte o günden beri Leukades tepesinde
Beklerim tıpkı keskin gözlü nöbetçi gibi,
Gözleyen gece gündüz göklerin mavisinde,
Bir, iki, üç direkli titrek yelkenlileri;
İşte o günden beri Leukades tepesinde

Anlamak için deniz hoşgörülü, iyi mi,
Kayalarda çınlayan hıçkırıkla iç içe,
Sapho’nun tapılası o giden cesedini,
Bir gün Lesbos’a geri getirecek mi diye,
Anlamak için deniz hoşgörülü, iyi mi!

Erkek ruhlu Sapho’nun, hem şair, hem sevgili!
Venüs’ten daha güzel, sararmış hali ile!
- Mağlup olmuş mavi göz, acıların çizdiği
Karanlık bir halkayla kirli kara gözüne
Erkek ruhlu Sapho’nun, hem şair, hem sevgili!

- Venüs’ten daha güzel doğrulup yeryüzünde,
Dökerdi servetini duru kalmışlığının,
Kızından memnun yaşlı Okeanos üstüne
Işıldaması ile kumral gençlik çağının;
Venüs’ten daha güzel doğrulup yeryüzünde!

- O Sapho ki, kâfirlik ettiği gün ölmüştü,
Hor görerek uydurma dini ve tapınmayı,
Güzel teni hoyrat bir hayvana yem olmuştu
Hoyratın kof gururu belirledi cezayı
O Sapho ki kâfirlik ettiği gün ölmüştü,

O günlerden bu güne Lesbos yakınır durur,
Evrenin ona şeref, şan katmasına rağmen,
Acının çığlığıyla her gece sarhoş olur
Issız kıyılarından göğe doğru yükselen!
O günlerden bu güne Lesbos yakınır durur!


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

7 Aralık 2015 Pazartesi

Kurban

Bilinmeyen bir üstadın çizimi

Şişe, sırmalı kumaş, mermer, tablo, kösnüyen
Mobilyalar arasında,
Mis kokan giysilerin o yerleri süpüren
Görkemli kıvrımlarında,

Ilık bir odada, seradaymış gibi, hava
Tekinsiz, tehlike dolu,
Can çekişen demetler, camdan tabutlarında
Ölmek için soluduğu,

Başsız bir ceset akıtıyor, bir nehir gibi,
Canlı ve kırmızı bir kan,
Suya kanmış bir yastıkta, bezin bol bol içtiği,
Farkı yok susuz çayırdan.

Karanlıkta doğup gözü bağladığı kadar,
Solgun hayallere benzeş,
Saçlarının kasvetli yığınıyla ve kibar
Mücevherleriyle bir baş,

Düğün çiçeği gibi, masada bırakılmış,
Dinleniyor; ve, düşünmeden,
Yarı karanlık, beyaz ve belirsiz bir bakış,
Kaçıyor dönmüş gözünden.

Yatakta, çıplak gövde gamsız sergiliyor, tam
Bir terk edilmişlik hali
Ölümcül bir güzellik ve gizli bir ihtişam
Tabiatın bahşettiği;

Ayağında altın işli, pembemsi bir çorap var,
Kalan bir hatıra gibi;
Bakış sanırsın elmas, jartiyer alev saçar,
Gizlenmiş göz misali.

Acayip görünüşü bu yalnız kalışın ve
Aşk yorgunu dev bir portrenin,
Kendi haliymiş gibi açıklıyor kem göze
Orda kara bir sevdayı,

Suçlu bir eğlenceyi, cehennem busesinden,
Ve acayip şölenleri,
Perde kıvrımlarında kulaç atıp eğlenen
O kötücül melekleri;

Ve bakıldığı zaman zarif fakirliğine
Etrafı incinmiş omzun,
Biraz sivri kalçaya ve her dem oynak bele
Öfkeli yılan sanırsın,

Henüz çok genç bir kadın! - Azdırılmış ruhu ve
Bunalan hisleri onun
Yarı aralık mıydı susuzlar sürüsüne
Kayıp, gezgin arzuların?

O intikamcı adam, yaşarken, onca aşk ile,
Hiç memnun edemediğin,
Yerine getirdi mi bari uysal teninde
Sonsuzluğunu isteğinin?

Cevap ver, pis kadavra! ateşli bir kol ile
Kaldırıp saçından yukarı,
Söyle bana, korkunç baş, o soğuk dişlerine
Yapıştırdı mı “hoşça kal’ı?

- Alaycı dünyadan uzak ve pis kalabalıktan,
Meraklı yargıçlardan da,
Rahat uyu, rahat uyu sen, garip yaratık, insan,
Gizem dolu mezarında;

Dünyayı dolaşıyor kocan, ölümsüz şeklin
Bekler onu, uyuşa da;
Hep vefalın olacak ölene kadar senin
Ve bağlı kalacak sana.


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

Yıkım

Her an dolanıp durur dört bir yanımda Şeytan;
Çevremi kuşatan bir incecik havadır bu;
Solur, duyarım, odur ciğerlerimi yakan
Ve doldurur içimi sonsuz, suçlu bir arzu.

Bazan o büyük Sanat aşkıma kulak verip
Bürünür kadınların en fettanı şekline,
Canı sıkıldığında bahane icat edip
Alıştırır dudağımı pis aşk iksirine.

Böylece iter beni, Tanrı gözünden uzak,
Yorgunluktan perişan, soluğum tıkanarak,
Sıkıntının ıssız ve derin düzlüklerine,

Ve kirli giysileri, deşilmiş yaraları
Atar şaşkınlık dolu gözlerimin içine,
Ansızın bir Yıkım’ın o kanlı aygıtını!


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

Pipo

Bir yazarın piposuyum ben;
Güney Afrikalı veya Habeş,
Sahibim sanki bir esrarkeş,
Bakanlar okuyor yüzümden.

O, acıyla dolup taşarken,
Tüter, olurum bir kulübe,
Tarladan dönecek çiftçiye
Mutfakta yemek pişerken,

Bir dumanda, devingen, mavi,
Ateşli ağzımdan yükselen,
Sarıp sallarım ruhunu ben,

Öyle bir merhem yaparım ki
Yüreğine ferahlık verir,
Ruhunu yorgunluktan kurtarır.


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

5 Aralık 2015 Cumartesi

Müzik

Müzik çok zaman beni bir deniz gibi kavrar!
Solgun yıldızıma ben,
Bir sis tavan altında veya sonsuza kadar,
Böyle açarım yelken;

Göğüs hep ilerde ve şişmiş ciğerler, karın,
Tıpkı bir yelken gibi,
Aşarım ben sırtını yığılan dalgaların
Gecenin gizlediği;

Duyumsarım içimde bütün tutkularını
Çırpınan bir geminin;
Uygun rüzgâr, fırtına, onun kasıntıları

Üstünde bir girdabın
Sallar beni. Bazan da, sütliman, büyük ayna
Umudum kırılınca!


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

Ayın Hüznü

Düşlere dalıyor ay, bu akşam, daha tembel;
Sanırsın bir güzellik, yastıklar üzerinde,
Okşarsa çepeçevre dalgın ve hafif bir el,
Memesini uykuya henüz varmadan önce,

Yumuşacık çığların parlak sırtı üstünde,
Baygınlığa düşüyor, farkı yok bir ölüden,
Gözleri dolaşıyor o bembeyaz düşlerde
Çiçekler gibi açıp gökmaviye yükselen.

Boş sıkıntılar duyup, bazan bu yeryüzüne
Gözlerinden bir damla gizli yaş dökülünce,
Uykuların düşmanı, sofu şair olarak,

Avucuna alıyor sararmış gözyaşını,
Renk renk ışıklar saçan bu panzehir taşını,
Ve koyuyor kalbine, güneş gözünden uzak.


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

Kabristan

Ağır, karanlık bir gecede
Acıyarak dindarın biri,
Bir enkazın ötesinde
Görürse şanlı cesedinizi,

Masum yıldızların giderek
Ağır gözlerini yumduğu an,
Örümcek ağlarını örecek,
Ve yavrulayacak yılan;

Duyacaksınız bütün bir sene
Mahkûm başınızın üzerinde
Kurtların acı çığlığını

Ve aç kalmış sihirbazların,
Cümbüşünü kart zamparaların
Ve kara madrabazların tuzağını.


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekler

4 Aralık 2015 Cuma

Şen Ölü

Salyangoz ile dolu verimli bir toprakta
Benim derin bir çukur kazmaya hevesim var,
Yaşlı kemiklerimi yavaşça yaymak orda,
Uyumak unutuşta köpekbalığı kadar.

Kin duyarım mezara, vasiyetnamelere;
Âlemde tek gözyaşı için avuç açmam ben,
Mundar iskeletimi hacamat etsin diye,
Tercihim kargaları çağırmaktır, yaşarken.

Ey kurtçuklar! kulaksız, gözsüz kara yoldaşlar,
Görün size gelen şen ve özgür bir ölü var;
Sefa filozofları, oğulları pisliğin,

Haydi geçin pişmanlık duymadan enkazımdan,
Ve deyin var mı daha bu ruhsuz ceset için
Ölüler arasında bir başka karabasan!


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

Hortlak

Kızıl gözlü melek gibi, sana
Tekrar geleceğim yatak odana
Ve süzüleceğim sessiz sakin
Gölgeleri ile gecenin;

Ve bulacak seni, esmerim,
Ay kadar soğuk öpücüklerim
Ve okşayışlarım, yılan gibi,
Dolanıp da çepçevre seni.

Külrengi sabaha eriştik mi,
Bulacaksın boş kalan yerimi,
O yer, akşama kadar soğuyacak.

Başkaları sevgiyle eğilse de,
Senin hayatına ve gençliğine,
Ben, hükmedeceğim dehşet saçarak.


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

Kin Fıçısı

Kin, fıçısıdır elbet Danaos kızlarının;
Kolları güçlü, kızıl, öçlerin en çılgını
Boş karanlıklarına boşaltır mevtaların
Kan ve gözyaşı ile dolu kovalarını.

Bu uçuruma gizli delikler açar Şeytan,
Bin yıllık alın teri ve çaba ordan kaçar,
Kurbanlarını tekrar diriltirse ne zaman,
Vücutlarını sıkar, suyunu tekrar içer.

Kin, bir meyhanede ayyaşın ta kendisi,
Susuzluğun içkiden doğduğunu duyumsar,
Bir de çoğaldığım, Lerna ejderi gibi.

- Ne ki galiplerini tanır mutlu ayyaşlar,
Ve kin adanmıştır bu acınacak yazgıya
O masanın altında asla uyumamaya.


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

3 Aralık 2015 Perşembe

Hiç Mi Hiç Unutmadım, Kentin Yakınındaki

Hiç mi hiç unutmadım, kentin yakınındaki
O beyaz evimizi, küçük, huzur verici,
Alçıdan Pomon’un ve yaşlı Venüs’ün orda
Gizlerdi çıplak kalan yerlerini koruda,
Ve güneş, akşamları, görkemli ve akışkan,
Işınları bir camın ötesinde kırılan,
Meraklı gökyüzünde, kocaman bir göz gibi,
Süzerdi uzun, sessiz akşam yemeğimizi,
Şamdanın ışıkları yayılınca her yana
Şayak perdelere ve fukara sofrasına.


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

Masum Bir Hizmetçi Kız, Kıskanırdınız Onu

Masum bir hizmetçi kız, kıskanırdınız onu,
Şimdi çimen altında uyuyor uykusunu,
Birkaç çiçek koysaydık yakışırdı ne kadar.
Zavallı ölülerin büyük acıları var,
Ne vakit ağaçları budayan Ekim, orda,
Solursa rüzgârını mermer mezar taşında,
Onlar bulurlar elbet canlıları çok çirkin,
Sıcak yataklarında uyudukları için,
Oysa, kara düşleri belki bin parça olmuş,
Yatak arkadaşsız ve sohbetten uzak kalmış,
Kurtçuğun kemirdiği donmuş iskeletler var,
Onlar kar sularının sızdığını duyumsar,
Yüzyılın aktığını, aile de, dostlar da
Değiştirmez yerini paçavraların asla.
Şayet bir akşam kütük ocakta çıtırdarken
Onu koltukta sessiz oturmuş görürsem ben,
Şayet mavi ve soğuk Aralık gecesinde,
Onu saklı bulursam odamın köşesinde,
Ağırbaşlı, ve çıkıp o sonsuz yatağından
Anne gözünde büyük çocuğu örtüp saran,
Ne cevap veririm bu iman dolu ruha ben,
Dökülen yaşı görüp çukur gözbebeğinden?


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

Sabahın Alacakaranlığı

Kışla avlularında kalk borusunun sesi,
Sabah yelinin sokak lambasında nefesi.

Yataklardaki esmer gençlerin saati bu,
O kötücül düşlerin kıvrandırıp durduğu;
Sanırsın kanlı bir göz orda çarpar, çırpınır,
Lamba gün üzerinde kızıl bir iz bırakır;
Orda ruh, sert ve ağır vücut yükü altında,
Öykünür lamba ile günün savaşlarına.
Meltemlerin sildiği yaş dolu çehre gibi,
Havaya dolmuş, kaçan şeylerin ürpertisi;
Erkek bıkmış yazmaktan, kadınlarsa sevmekten.

Yer yer duman tütmeye başlıyordu evlerden.
Ağzı açık, gözleri mosmor zevk kadınları,
Uyuyorlardı orda aptal uykularını;
Zavallılar, sıska ve soğuktu göğüsleri,
Üfleyerek ateşi hohlarlar ellerini.
Soğuk ile yoksulluk dolu bir saatti bu,
Loğusa kadınlarda ağrının bol olduğu,
Sanki kanla kesilmiş bir hıçkırıktı sesi,
Bir horoz şakıyarak parçalıyordu sisi;
Bir sisler denizinde yüzüyordu yapılar,
Ve öksüzler yurdunda can çekişip duranlar
Düzensiz şekilde son nefesini verirken,
Sefihler yorgun argın dönüyordu işinden.

Pembe yeşil giysisi ile titreyen şafak
Yürüyordu ıssız Seine üstünde ağır aksak,
Ve karanlık Paris, göz ovuşturarak yine,
O çalışkan ihtiyar, sarılıyor işine.


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

2 Aralık 2015 Çarşamba

Akşamın Alacakaranlığı

İşte büyülü akşam, suçlunun büyük dostu;
Ona ortak geliyor, kurt adımı ile; bu,
Göğün yatak odası gibi kapanışıdır
Ve insanın yabanıl hayvana dönüşüdür.

Akşam, sevecen akşam, arzu ettiği sensin
Kolları, bir yalana sapmadan, diyenlerin :
Biz bugün de çalıştık! - Akşamdır, elbette ki
Dinlendirir, acıyla kemirilen her zihni,
Alnı ağırlaşan ve inatlaşan bilgini,
Yatağına kavuşan iki büklüm işçiyi.
Havadaysa ahlaksız şeytanlar öte yandan,
İşadamları gibi uyanırlar ağırdan
Ve çarparlar uçarken pancurlara, saçağa.
Rüzgârın acıttığı ışıklar arasında
Fuhuş sokağı kaplar, orda tutuşup yanar;
Bir karınca yuvası gibi kapılar açar;
Hep gizli bir yol bulur, kurtarır kendisini,
Öyle ki, saldırıya geçen bir düşman gibi;
Rezil kentin bağrında sürgit kımıldar durur,
Yediğini İnsandan gizleyen kurtçuk odur.
Duyulur orda burda, mutfaklar ıslık çalar,
Tiyatrolar ulur ve orkestralar horlar;
Lezzetleri oyundan ibaret sofraları,
Doldurur fahişeler, tavcılar, ortakları,
Ve hırsızlar ki, ne dur, ve ne de durak bilen,
Onlar da işlerine başlarlar çok geçmeden,
Zorlarlar tatlılıkla kapı ve kasaları,
Yaşatmak ve giydirmek için o haspaları.

Ruhum, içine kapan, bu çok vahim saatte,
Kapa kulaklarını, böğürtüyü işitme.
Hasta acılarının depreştiği andır bu!
Kara gece yapışır boğazlarına; çoğu
Bitirip yazgısını gider ortak çukura;
Ve hastahane dolar ahları vahlarıyla.
Çoğu gelemeyecek mis kokan çorba için,
Ocak başına, akşam, yanına sevdiğinin.

Pek çoğu da zaten hiç tanımadı, bilmedi,
Aile ocağının tadını hiç almadı!


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

Kızıl Saçlı Bir Dilenci Kıza

Kızıl saçlı ak kız, senin
Delikleri elbisenin
Gösteriyor fakirliği
Ve bir de güzelliği.

Elbet tatlılığındır bu,
Kızıl lekelerle dolu
Hastalıklı genç bedenin,
Bu zayıf şair için.

Ayağında ince, kibar,
O ağır nalınların var,
Kadife pabuçlarıyle
Tıpkı bir kraliçe.

Kısa paçavra da nesi,
Uzun saray elbisesi
Kıvrımları uyup sana
Düşer topuklarına.

Delik çoraplar yerine
Sefihlerin gözlerine
Bacağındakini göster
Parlasın altın hançer;

Kötü ilikli düğmeler
Günahlarımızı çeler,
Işır güzel göğüslerin,
Gözlerin gibi senin;

Kim ki soymak ister seni
Kolların yalvartsın onu,
Tokatlayıp kovalasın
Şakacı parmakların,

En güzel su incileri,
Üstad Belleau soneleri
Âşıklar vurmuş zincire
Sunmak için ha bire,

Kafiyeci takımından
Turfanda sana armağan
Bakıp ayakkabısına
Bir merdiven altında,

Tesadüfen çok uşak var
Nice senyör, nice Ronsard,
Çıkarırlardı sonucu
Dokunsun diye ucu!

Ve bulurdun yatağında
Öpücük zambaktan fazla
Hükmü altında tutardın
Çoğunu Valois’lının!

- Oysa avuç açıyorsun
Birkaç eski döküntüye
Uzanarak eşiğine
O kavşakta Vefour’un :

Gidiyorsun yan bakarak
Yirmi dokuzluk takıya
Elimden gelmez, bağışla!
Sana armağan sunmak.

Haydi git, süssüz olana.
Koku, inci, elmas, boş ver,
Sıska çıplaklığın yeter,
Ey güzelliğim sana!


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

Oyun

Sararmış koltuklarda ihtiyar fahişeler,
Solgun, kaşlar boyalı, tekinsiz, gözler baygın,
Kırıtırlar, ve zayıf kulaklarından düşer
Çınlayan şıngırtısı madenlerin, taşların;

Yeşil halıya yakın dudaksız ne çok yüz var,
Rengi uçmuş dudaklar, dişsiz kalmış çeneler,
Cehennem hummasından gergin düşmüş parmaklar
Boş cebi veya çarpan bir göğsü altüst eder;

Kirlenmiş tavanlarda dizi dizi avize,
Koca lambalarıyla ışıklarını serper
En ünlü şairlerin kara alnı üstüne
Ki her biri kan rengi terini saçmak ister;

İşte kara tablosu rüyamın, sanki gerçek,
Savrulduğunu gördüm keskin gözüm altında,
Dirsek dirseğe, soğuk, dilsiz ve imrenerek,
Bizzat kendimi gördüm bir büyük mağarada,

İmrenerek, inatçı tutkusuna onların,
Yaşlı fahişelerin ölümcül neşesine,
Güzellikleri ile şanını böyle çılgın,
Böylesine şen şakrak satıp tüketmesine!

Ve kalbim ne çok ürktü onlara imrenmekten
Bu sarp uçurum için koşuşan kişilere,
Kendi kanından bıkmış, kısacası yeğleyen
Acıyı ölüme ve cehennemi hiçliğe!


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

1 Aralık 2015 Salı

Çaresiz

I.

Tanrısal göz görmez artık
Gökmaviden yola çıkmış
Styx çamuruna düşmüş
Bir Düş, bir Biçim, bir Varlık;

Biçimsize sevdalı ve
Bir Melek, tedbirsiz yolcu,
Çırpınan bir yüzücü bu
Koca kâbusun dibinde,

Savaşan, ölüm korkusu!
Çılgınca şarkı söyleyen,
Karanlıklarda fır dönen
Dev bir akıntıya karşı;

Büyülenmiş bir mutsuz var
El yordamıyla haybeden,
Kaçmak için bu pis yerden,
Arayıp ışık, anahtar;

Lambasız inen bir melun,
Merdiven derinliğidir
Kokusuyla ele verir,
Kıyısında bir çukurun

Bekler her ıslak canavar,
Fosforlu geniş gözleri
Karartır kara geceyi,
Kendini görünür kılar;

Kutba saplanmış bir gemi,
Sanki billurdan bir kapan,
Araştırır hangi yoldan
Bu zindana düştüğünü;

- İşte en yetkin tablosu
Çaresi olmayan derdin,
Şeytan ne yaparsa, bilin,
Yapar en kusursuzunu!


II.

Kalp, ayna olmuş kendine,
Baş başalık, loş ve duru!
Ak, kara, Gerçek kuyusu,
Mor yıldız titrer içinde,

Şeytan işi bir meşale,
Cehennemlik, muzip fener,
Tek ferahlık, şükretmeler,
- Vicdan Kötü’nün içinde!


Charles Buadelaire
Kötülük Çiçekleri

Sisler ve Yağmurlar

Ey güz sonları, kışlar, çamura batmış bahar,
Aldatıcı mevsimler! size sevgim, övgüm var
Kalbimin ve beynimin böyle bürünüşüne
Puslu bir mezar ile belirsiz bir kefene.

Bu kocaman ovada soğuk yelin esmesi,
Rüzgârgülünün uzun geceyle dinen sesi,
Ruhum çok daha iyi bahardakine göre
Kuzgun kanatlarını açacak enginlere.

Hiçbir şey tatlı değil ölümsülerle dolan
Çoktan beri kırağı düşmüş bir yürek için,
Siz ey renksiz mevsimler, sultanı iklimlerin,

Karanlıklarınızın sürekli bakışından,
- Veya aysız bir akşam, ikisi bir arada,
Acıyı yatıştırmak belalı bir yatakta.


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri