Şiir, Sadece

18 Aralık 2018 Salı

Aşk ile İster İdik Yine Bulduk Ol Canı

Aşk ile ister idik yine bulduk ol canı
Gömlek edinmiş giyer sûret ile bu teni

Girmiş sûrette gezer cümle işleri düzer
Geri kendine söyler gevher ile bu kânı

Bu dünya bir pazardır sûretler dükkân olmuş
Bu dükkâna giriben oldur satan bu kânı

Bir niceler kayırır bunca malım kaldı der
Veren oldur alan ol sormaz nedir ziyanı

Yunus imdi sen senden ayrı değilsin candan
Sen sende bulmaz isen nerde bulasın anı


Yunus Emre

Bu Aşk Denizine Dalan Hâcet Değil Ona Gemi

Bu aşk denizine dalan hâcet değil ona gemi
Yahut (biz) kanda bulalım bu sohbet ile bu demi

Dünyâlığım yoktur deme bu gussayı öküş yeme
Ma’şuku ger sevdin ise gider gönlündeki gamı

Ben sevdiğim ma’şûkayı sen dahı bir görse idin
Vermeyeydin bu öğüdü fidî kılaydın bu canı

Âşık kişi bilmez öğüt zirâ assı kılmaz öğüt
Unutur ol kibr ü kîni terk eyler gider dükkânı

Gerçek âşık olanların yüzünde nişanı olur
Dünün günün durmaz akar gözleri yaşının kanı

Bu cümle âlem sevdiği şu din ile îmandurur
Aşksız gerekmez vallâhi şol dîni ile îmanı

Yunus yüzün kaldırmagıl aşıkların ayağından
Eyle fidî yüz bin canı andan bulasın Sübhân’ı


Yunus Emre

Turan Emeksiz

Bir yürüyüş eylediler sabahtan
Ilgıt ılgıt kan gider loy loy!
Dayan dizlerim dayan!
Ağla gözlerim ağla!
Namlu puşt olmuş, at ayağı puşt.
Yine düşman elindeydi vatan 

Bir oğul çıktı Malatya'dan:
Anası Yılmaz çağırırdı
Haram süt emmemişti anadan.
Ve Beyazıt derler bir büyük alan

Düşman sarmıştı sağı solu
Düşman çok, cephane yoktu.
Yetişmemişti daha Cemal Paşa kolu
Amandı el aman!

Tank paletleriydi alanda dönen
Kusan namlulardı, kalleş ölümcül
Ve vuran ve kıran ve haykıran
Malatyalı şöyle baktı bir
Ana baba günüydü herhal
Her yönde toz duman!

Vay anam vay!
Bu belalı başınan
Kime ne diyem
Nerelere gidem
Ya derdime derman
Ya katlime ferman!

Başı daralınca Yılmaz'ın
Baktı atacak taşı yoktu
Baktı eli durmuş, ayağı durmuştu
Vurulmuştu.
Çıkardı yüreğini kan içinde
Çarptı kötünün kafasına
Hay bu nasıl devran?

28
Nisandı
Yavri
Hey!
Ham
Meyveyi
Kopardılar
Dalından.


Enver Gökçe
Mayıs 1960

17 Aralık 2018 Pazartesi

Aceb Aceb Ne Nesnedir Bu Derd ile Firak Bana

Aceb aceb ne nesnedir bu derd ile firak bana
Canımı sarhoş eyledi aşk ağı vu tiryak bana

Kimin kim renci var ise derdine derman istesin
Kesti benim bu rencimi derman oldu bu derd bana

Aşk oduna yan der isen gönüllere gir der isen
Karanılar aydın ola ne kandil ü çırak bana

Gökten inen dört kitâbı günde bin kez okur isen
Erenlere münkir isen dîdar ırak senden yana

Miskin Yunus erenlere tekebbür olma toprak ol
Topraktan biter küllisi gülistan(dır) toprak bana


Yunus Emre

Eşkere Kıldım Bugün Pinhânımı

Eşkere kıldım bugün pinhânımı
Can veriben buldum ol cânânımı

Can gönül hayran kalıptır ma’şuka
Ma’şuk ile sürerim devrânımı

Derd gerektir dert gerektir dert gerek
Kim gerek derde verem dermânımı

Bî mekânım onun için dünyede
Kimsene bilmez benim mekânımı

Onu buldum u n’iderem ayrığı
Yağmaya verdim bugün dükkânımı

Top benim çevgânı aldım çalarım
Kim ala bu tûptan çevgânımı

Yer benimdir gök benimdir arş benim
Gör nicesi germişim sayvânımı

Yunus oldu ise adım ne aceb
Okuyalar defter ü divânımı


Yunus Emre

İbrahim

Yan binmişsin eşeğe
Kasketi de yıkmışsın afilli
Kaşın üstüne.
Bir günün beyliği beylik
Aldırma sat anasını;
Olmasa da olur
"Mükeyyifat"tan sayılır
Gaz, tuz ve şeker.

Hadi sür
Paçanın kokusunu aldı seninkiler!
Küçük Yılmaz bekler şehir ekmeği
He oğul, he!
Senin de şanın var

Hadi şöyle gir de köyden içeri
Ayaklarını sallaya sallaya,
Bozkulağı anırta anırta
Ko desinler Şahmaran'ın bağı var!


Enver Gökçe
Yağmur ve Toprak, Ekim 1948

16 Aralık 2018 Pazar

Türkiye Yaşanmaz Oldu

I

Türkiye yaşanmaz oldu!
Her gün bir başka zehir.
Görmedik,
Bir bahçe, bir çiçek, bir şehir
Görmedik bir gülen,
Hasılı bir ferah, bir rahat:
Uğruna çekilen,
Derttir, mihnettir
Senden yana olduğumuz sebeptir
Kollektif hayat!


II

Türkiye yaşanmaz oldu!
Gel gör halimiz yaman!
Haramiler, bezirganlar elinden
Aman, el aman!
Kesilmiş mümkünüm, çarem
Vay ne hal olmuş memleket
Vay ne hal olmuş vatan!
Güzel yarim İstanbul'dan ne haber?
Dil-Tarih'ten, Emekçi'den, Sendika'dan?..
Şiddetin sabahı yakındır
Dayan dizlerim dayan


Enver Gökçe
Ankara 1947

15 Aralık 2018 Cumartesi

Görüş Günü

Bu gün görüş günümüz
Dost kardeş bir arada
Telden tele
Mendil salla el salla
Merhaba!

İzin olsun mapusane içinde
Seni
Senden sormalara doyamam
Yarım döner cıgaranın ateşi
Gitme dayanamam.


Enver Gökçe

14 Aralık 2018 Cuma

Mürettip Hasan

Alınmıştır,
Ağzım dilim elimden
Konuşamam yanarım.
Unumu elemişim,
Eleğimi asmışım
Ölüm de ne, vızgelir
Ama yanarım.
İnce derde hele bir
Düş de gör
Nicedir
Kardeşim!
Parmaklarım yazı dizer
Yorulur;
Kurşun kasalara dökülür derdim
Bir türkü bilirim
"Var git oğlan var git"
"Mekanın ara"
"Nerede karnın doyarsa "
"Vatanın ora!"
Hey anam hey
Yine de hey hey!
Mürettip Hasan deyip de geçme
Ben adamın anasını bellerim
Punto hesabı
Katrat hesabı.


Enver Gökçe
Meydan, 15.05.1948

Aşk ile Biliş Canlara Ezel Ebed Olmayısar

Aşk ile biliş canlara ezel ebed olmayısar
Güm-râh olup bu cihanda kimse bâki kalmayısar

Bir dona kan bulaşınca yumayınca mısmıl olmaz
Gönül pisin yumayınca namaz revâ olmayısar

Gönül pisin yumadınsa kibr ü kini komadınsa
İkrar bütün olmayınca erden nazar olmayısar

Murdar dünyâya bulaşan devşirü beni duruşan
Erden himmet olmayınca ömür geçer yunmayısar

Yunus imdi sen Hakk’a er dün ü gün gönlün Hakk’a ver
Gönül gözü görmeyince hiç başgözü görmeyiser


Yunus Emre

Dün Gider Gündüz Gelir Gör Nicesi Üzgelir

Dün gider gündüz gelir gör nicesi üzgelir
Pâdişah hükmü ile âlemde düpdüz gelir

Karanlıklar sürülür âlem münevver olur
Işıdı nur kandili havaya az az gelir

Bir bakgıl sağa sola kayıkma değme yola
Dinile kuş ürünü nice türlü saz gelir

Söz ıssı sözün alır sûret toprakta kalır
Her kim bu hâli bilir kend’ özünden vazgelir

Aşk benliğim iletti akıl dört yana gitti
Yunus’a yükü yetti bilmeyene az gelir


Yunus Emre

13 Aralık 2018 Perşembe

Fakültenin Önü

Fakültenin yanı demirden köprü
Fakültenin önü bir sıra kavaktı
Biz bir garip yiğit kişiydik
Bütün hürriyetler bizden uzaktı

Faşistler camlara yürüdüler
Kürsüleri kırdılar, höykürdüler
Tığ teber şahı merdan
"Tanrı Dağı kadar Türktü bunlar
Hıra dağı kadar müslüman."
Ve de kanlı bıçaklı düşman
..................................
..................................
Gökler ışıyordu yer yer
Ortalık ala şafaktı.


Enver Gökçe

Aşksız Adem Dünyâda Belli Bilin ki Yoktur

Aşksız âdem dünyâda belli bilin ki yoktur
Her birisi bir nesneye sevgisi var âşıktır

Çalab’ın dünyâsında yüz bin türlü sevgi var
Kabûl et kend’ özüne gör hangisi lâyıktır

Biri Rahmân-ı rahîm biri Şeytân-ı racîm
Onun yazığı müzdü sevgisne taalluktur

Dünyâda Peygamber’in başına geldi bu aşk
Tercemânı Cebrâil ma’şûkası Hâlık’tır

Ömer ü Osman Ali Mustafâ yârenleri
Bu dördünün ulusu Ebû - Bekr-i Sıddıyk’tır

Âlem fahri Mustafâ mi’râca ağıcağız
Çalap’tan dilediği ümmetine azıktır

Yunus sana hakıykat budurur buyurduğu
Gözünle gördüğü ne dönüp bakma yazıktır


Yunus Emre

N’oturursun Dış Kapıda Gör İçeri Neler Gezer

N’oturursun dış kapıda gör içeri neler gezer
Tama’ artırır dâimâ saf bağlamış fitne düzer

Gel imdi gel kanâata usan tutmaz tez bin ata
Olmaya kim ecel yete fâsid ola satı pazar

Sen kanda isen teslim ol kamulardan aşağa dur
Edeb tâcın başına ur gör müfsid nicesi kızar

Yaramazdır buhl ü haset kibir mübârizdir gayet
Kökünü kaz yabana at farığ otur ey gam–güzâr

Kogıl bu dünyâ bâbını öğren dostluk edebini
Bulursan ustabânını öğe veren kaldan zarar

Kibr ü manîdir subaşı delim kişidir yoldaşı
Sen olmagıl onun eşi ona uyan yoldan azar

Var dediğim yerlerde dur hıkd u hasedi oda ur
İhlâs gelir cümleyi yur Yunus yolu yavlak düzer


Yunus Emre

12 Aralık 2018 Çarşamba

39 Harbi

Gitsem de gitsem...
Bir an için terk-i diyar etsem
Biliyorum şu giden yoldur
Nehirdir, ordudur
Ve insanlara ait bir macera, bir sefer
Ama
Hicret mi, zafer mi, bozgun mu görsem
Görsem
Dost dediklerime zincir vuranlar kimdir?
Açık ve Türkiyeli avuçlarımı
Sıcak sakladım
Buz tutmuş
Eller içindi,
Şimdi sargısız, merhemsiz çaresiz geliyorum
Şarapnel yarası kollar!
Şimdi uzaklardan teklifsiz ve senin için geliyorum
Kurşun yaralarından haber beklediğim
Yabancı değilim yoksa
Bir tanışmazlığım vardır
Ve unutulmuşluğum.

Çıksam, çıksam dağ olsa da yücesine
Duyar mıyım, duyar mıyım top seslerini
At boynundan aşan yiğidim
Şu terkedilmiş toprak
Şu yanan köy
Şu devrilmiş araba
Şu tank altındaki
Senin sevdiklerin mi?

Kömür işlenirdi,
Kalem oynardı, yol döşenirdi,
Güneşe selam durulurdu,
Her gün başında
Varsam görsem
Görsem her şey yerli yerinde mi?

Sana düşman oldum
939 harbi
Beni dostlarımdan ettin,
Beni mahzun ettin
Sefil ettin
Şair ettin!
Sana bin teşekkür
Büyük ızdırap
Bana sevmeyi
Bana hakikatı
Bana insanları öğrettin.


Enver Gökçe
Ant, 1945

Ey Dost Seni Severim Canımda Yerin Vardır

Ey dost seni severim canımda yerin vardır
Gece gündüz uyunmaz aceb ahvâlim vardır

Gülü göredururken dikene sunmaz elim
Korkma düşmanlarından çün doğru yerin vardır

Düşmanlar aydır bana söz demek nerden sana
Söz demek nerden bana illa üstâdım vardır

Ele getir dügeli harceyle miskinlere
Dünyâyı kimse tutmaz sonucu ölüm vardır

Bundan kend’ özün giden oldurur yolda kalan
Benim bir karıncaya vallah istâdım vardır

Yunus miskin kend’ özün toprak eylegil yüzün
Ma’şûkaya yaraşık bir miskinliğim vardır


Yunus Emre

Muştulanız Aşıklara Bu Aşk Ulu Devlet Olur

Muştulanız âşıklara bu aşk ulu devlet olur
Aşk kime kim değdi ise cânında bil işret olur

Her sevdiği terkin ura kayıkmaya değme yana
Her dem onun seyran-gehi hem zât u hem sıfât olur

Seyri içinde çâpük-bâz fikri daim nâz u niyâz
Çün seadet oldu hem-râz hezâran münâcât olur

Müşahede kapar onu hem bi karar olur canı
Her dem da’visizdir ma’nî bu derd ile rahat olur

Ol bî nişandır cihandan ne diylim dilimiz ondan
Ol âlim-i deyyân zât her zât içinde zât olur

Buhl ü tema’ sığmaz ona izzet de kaldı bir yana
Yol bulamaz hırs u hevâ kimde ki bu devlet olur

Ol işlere eli eren Hak aşkına gönül veren
Dostunu göze göz gören cümle varlıktan mât olur

Kim indiyse ol nüzûl ona gelir cümle usûl
Ta’ziyete varır ise ol ölüye rahmet olur

Yunus erdir nihâyetsiz aşk ondan dahı gaayetsiz
Ne gaayet var ne nihayet kamusu bir hazret olur


Yunus Emre

11 Aralık 2018 Salı

1909-1946

Saffet Korkut için 


Bir Saffet Hoca vardı dost bağında
Hürriyet yoktu sağlığında
Gün geldi gitti incecikken
Yiğitken, güzelken, gencecikken.

Şimdi ne kadar dost varsa arkasında
Hasatçı, öğrenci, öğretmen
Ne kadar gül varsa toprağımızda:
Daldırma gül, ak gül, gonca gül;
Ne kadar sevgili varsa arkasında:
Tiyatro, iş, kitap, şiir, marş
Yanar yanar ağlaşır cümlesi
Çoban ateşi hatırasında.

Gavur müslüman demezdi
"Kendisi için bir şey istemezdi"
Yatak ölümü beklemezdi
Gitti vadesiz, gencecikken
Yiğitken, güzelken, incecikken

Ölüm, adın kalleş olsun!


Enver Gökçe
Söz, 1946

Eğer Gerçek Aşık isen Boynundaki Menşur Nedir

Eğer gerçek âşık isen boynundaki menşur nedir
Hak yoluna sâdık isen yanlış sanı tezvîr nedir

Sımak gerek gönlün bütün fâsittir cümle tâatın
Geçmeyince ibâdetin Hak’tan sana ma’zur nedir

Çünkü adın oldu filân hep dirliğin oldu yalan
Gelsin bize ma’nî bilen hakıykatte mestur nedir

Terk eylegil ten tertibin gider senden benlik adın
İçin imâret olmadan dışındaki ma’mûr nedir

Aydırsın kim gözüm görür da’viyi ma’niye irir
Gündüzün gün şu’le verir bu gece yanan nûr nedir

Günde yerin gidedurur komşun sefer ededurur
Ecel bir bir yutadurur bu dünyaya mağrur nedir

Mü’min isen gel gel beri cebbâr ola burç u bârû
Fahredelim erenleri ma’lûm olan menkûr nedir

Bunda beli diyen kişi orda tamâm olur işi
Bizden nişan isteyene ol Hallâc-ı Mansûr nedir

Yunus imdi söyle Hakk’ı Allah sana oldu sâkıy
Gider gönüldeki şekki elindeki menkur nedir


Yunus Emre

Ey Dün ü Gün Hak İsteyen Bilmez Misin Hak Kandadır

Ey dün ü gün Hak isteyen bilmez misin Hak kandadır
Her kandasam onda hâzır kanda bakarsam andadır

İstemegil Hakk’ı ırak gönüldedir Hakk’a durak
Sen senliğin elden bırak tenden içeri candadır

Gir gönüle bil andadır benliğin defterini dür
Ol has gevher bil andadır sanma kim ol ummandadır

Ol ummanda yüz bin gevher bir zerreden oldu kemter
Ol cana zevâl mi erer zevâl canı hayvandadır

Eylegil sûretin vîran can sırrıdır ona eren
Bâtın gözüdür dost gören zâhir gözü yabandadır

Kim ki gaflet içre geçer canı zevâl suyun içer
Derviş sırrı arştan geçer eğerçi yeryüzündedir

Yunus Emre gözün aç bak iki cihan doludur Hak
Gümânı sıdkı oda yak şöyl’ eşkere nihandadır


Yunus Emre

10 Aralık 2018 Pazartesi

Gök Mustafa

Hüseyin anlatıyordu
Bir candarma gelmiş bizim köye
Keşkek komuşlar önüne yemiş
-Sevmemiş-
Bal komuşlar parmaklamış
-Sevmemiş-
Bir Gök Mustafa varmış
-Sağ mı bilmem-
Gülü gülüvermiş de candarmaya
"Neyliyek ağa,
Sana yumurta mı pişirek?"
Demiş.


Enver Gökçe
Söz, 1946

Ey Dost Bunca Kıyl ü Kaal Ne Maksud Hod Bir Haberdürür

Ey dost bunca kıyl ü kaal ne maksud hod bir haberdürür
Ye bunca cüst ü cû nedir görne hod bir nazardürür

Dağlar aşıp berye geçip ey uzak sefer edenler
İstediğin sende iken aceb bunca seferdürür

Hiç kılmagıl ırak sefer ömür geçer ecel erer
Dost sendedir halvet sever bu galebe haşerdürür

Gel ırak isteme onu canından içeri canı
Seninle bile duranı görmeyen bî başardürür

Sen uyursun ol uyanık eksiğini kılar bayık
Dahı nice bulam tanık dâim seninle yârdürür

Mescid ü medrese sende sen dört yana perâkende
Ne kaldın sen bu erkende işin katı düşvardürür

Bu tevhîd donunu giyen varlığın yokluğa sayan
İşbu yolda kaaim duran belli bilin ol erdürür

Ol işler tamam olunca ol dirliği dirilince
Gözün hicabın silince yer gök dolu dîdardürür

Miskin Yunus onu gördü gözü vü cânı sevindi
Kamusunu yere saldı ma’şûka intizardürür


Yunus Emre

Bu Dünyâyâ Gönül Veren Sonucu Pişman Olısar

Bu dünyâyâ gönül veren sonucu pişman olısar
Dünya benim dedikleri hep ona düşman olısar

Ey dostunu düşman tutan gıybet yalan söz söyleme
Bunda gammazlık ekleyen onda yeri dar olısar

Çünkü olısar yeri dar kazançlı kazancı kadar
Mü’minlere geldi haber âşıklar didar göriser

Maksûdumuz didar idi şeyhimiz gerçek er idi
Evvel dahı ol var idi âhır dahı var olısar

Evvel âhır oldur ebed hem dillerde “Küfven ahad”
Evliyâ geçti dünyadan bir saat kime kalısar

Alın evliyâ elini doğru varın Hak yolunu
Ma’nî budur belli beyan bildim diyen bilmeyiser

Yunus imdi bildim deme miskinliği elden koma
Kimde miskinlik var ise Hak didârın ol göriser


Yunus Emre

9 Aralık 2018 Pazar

Dost

Ben berceste mısraı buldum
Hey ömrümce söylerim
Gözden, gezden, arpacıktan olsun
Hey ömrümce söylerim!

Bizsiz Ilgaz'ın çam ormanları güzel değildir.
Hayda günlerim hayda!
Sırtını düşmana verdikçe
Murat dağları güzel değildir,
Dost dost ille kavga!

Biz olmasak gökyüzü, biz olmasak üzüm,
Biz olmasak üzüm göz, kömür göz, ela göz;
Biz olmasak göz ile kaş, öpücük, nar içi dudak;
Biz olmasak ray, dönen tekerlek, yıkanan buğday,
Ayın onbeşi;
Biz olmasak Taşova'nın tütünü, Kütahya'nm çinisi,
Yani bizsiz
Anne dizi, kardeş dizi, yar dizi
Güzel değildir.

Gel günlerim gel de dol
Gel Aydınlım, İzmirlim,
Gel aslanım Mamak'tan Erzincan'dan, Kemah'tan
Düşmanlar selam ister
Gözden, gezden, arpacıktan

Adana' nın pamuğu dokumada;
Diyarbakır, Afyon, Kütahya fabrikada
Ümit işkencede mahzun
Emek işkencede mahzun
Tenim, ayaklarım üryan
Ekmek işkencede mahzun
Ve Divrik'in demiri arabada
İşçi-köylü ve işçi birarada

Söyle türküler yadigarı kardeş
Söyle ağrılar yadigarı kardeş!
Neden alınterleri
Nimetler, haklar haram oldu sana
Gel günlerim gel de dol
Gel Aydınlım, İzmirlim
Gel aslanım Mamak'tan Erzincan'dan, Kemah'tan!
Düşmanlar selam ister
Gözden, gezden, arpacıktan!
Sana selam olsun
Hürriyetlerin meçhul olduğu dünya
Canım Türkiye,
Memleketimiz!
Çalışan halklarıyla ümmi
Çalışan halklarıyla garip,
Irgadı, esnafı, madencisi, iptidai aletleri
Kadınları, erkekleri, hapishaneleri;
Başı boş suları, dumanlı vadileri, yoz topraklarıyla,
İşsizleri, realist şairleri, mücahitleri,
Sokak şarkısı, keten helvası,
Akşam Haberleri satanlarıyla memleketim!

Sana selam olsun
Sürgünler, mahkumlar, hastalar!
Alacağın olsun
Seni İstanbul seni
Seni Bursa, Çankırı, Malatya,
Sizlere selam olsun üniversiteler!
Öğretmenleri alınmış kürsüler,
Öğretmenler!
Sizlere selam olsun
Hürriyeti yazan eller, dizen eller!
Sizlere selam olsun makineler
Entertipler, rotatifler, bobinler!
Bu gülünç, aşağılık,
Namussuz şeyler dışında,
Sana selam olsun
Zincirin, zulmün kar etmediği,
Kırbacın kar etmediği
Büyük tahammül!

Gel günlerim gel de dol!
Gel Aydınlım, İzmirlim,
Gel aslanım Mamak'tan Erzincan'dan, Kemah'tan!
Düşmanlar selam ister
Gözden, gezden, arpacıktan!


Enver Gökçe
Gün, 15.07.1946

8 Aralık 2018 Cumartesi

Bir İhtiyar

Gidiyorlar!
Atları, terkileri,
Göğüslerinde gümüş köstekleri yoktur.
Gidiyorlar!
Baş açık, yalın ayak, ardı arkasına
Ümitten gayri ekmekleri yoktur
Sen
Vermişsin de sırtını meşeye
Koca ihtiyar!
Yolların, yolcuların
Akşamla değişen şeylerin haricindesin.
Hatıralarınla yaşıyorsun:
İşte yine
Getirdiler bohçasını önüne
İşliği, çakmağı, tabakası
Çorabı, çakısı, ayakkabısı
Ve Zonguldak treni,
Zonguldak madeni, kömür havzası,
Çakmağı, işliği, ayakkabısı.
Ötede insanlar gidiyorlar.
İşte yine getirdiler bohçasını önüne:
Sarsan bir cigara daha
Vursalar orta telden Emrah'ı
Yüreğin tutar mı söylemeğe
Başa gelen halleri?
Bir buçuk ay gezdin dağları
Avutmadı gönlünü
Toprak kokusu, kekik kokusu, çiğdem, çiçekler.
Keklikler konardı
Bir o taşa bir bu taşa
Ha deyip de çekemedim tetiği.

Kınasını oynatamadığın
Düğününde oynayamadığın
Körpe kuzu düştü yadına,
İndin bahçeye:
Dayadın sırtını duta.
Domatesler kızarmıştı,
Yılı değildi bal armudunun,
Adam boyunu geçmemişti tınaz
Sonra malum...

Şimdi toprağa bakamıyorsun.
Çifte salsan kara öküzü
Gözlerine bakamıyorsun.
Bütün gözler onun gözleri
Bütün çalışanların emeği,
Onun emeği,
Sonra malum...
Zonguldak treni
Kömür dağları, kömür madeni
İnsanlar gidiyorlar
Gurbete,
Şehire,
Kara,
Sen bir efkar gelmiş de ağlıyorsun.


Enver Gökçe
Söz, 1946

7 Aralık 2018 Cuma

Yar Yüreğim Yar Gör ki Neler Var

Yar yüreğim yar gör ki neler var
Bu halk içinde bize güler var

Ko gülen gülsün Hak bizim olsun
Gaafil ne bilsin Hakk’ı sever var

Bu yol uzaktır menzili çoktur
Geçidi yoktur derin sular var

Girdik bu yola aşk ile bile
Gurbetlik ile bizi salar var

Her kim merdâne gelsin meydana
Kalmasın cana kimde hüner var

Yunus sen bunda meydan isteme
Meydan içinde merdâneler var


Yunus Emre

Aşk ile Gelen Erenler İçer Ağuyu Nûş Eder

Aşk ile gelen erenler içer ağuyu nûş eder
Topuğa çıkmayan sular deniz ile savaş eder

Biz bu yoldan üşenmedik erenlerden usanmadık
Kimseyi yavuz sanmadık her ne eder kolmaş eder

Kolmaşa verdik sözünü söz ile döktük yüzünü
Yaban canavları gibi bilenler ondan şeş eder

Bu sohbete gelmeyenler Hak nefesi olmayanlar
Sürün onu bundan gitsin durur ise çok iş eder

Câhildir mâ’nîden almaz oturur karârı gelmez
Öleceğini hiç sanmaz yüz bin yıllık teşviş eder

Dağ ne kadar yüksek olsa yol onun üstünden aşar
Yunus Emre’m yolsuzlara yol gösterdi vu hoş eder


Yunus Emre

Kirtim Kirt

Can yoktu ki sevdalara düşe,
Kurt yoktu ki kızıl kana üşe
Yoktum ki yol geçe
Yoktun ki haber ulaşa
Gül yoktu ki, dal yoktu ki...

Ve döne döne ateş
Döne döne madde
Gökler yarıla dürüle
Dağlar savrula devrile,
Kırıla döküle yıldız
Sular evrile çevrile
Döğüşe döğüşe madde
Değişe tokuşa madde

Öyle bir vakte erdi ki devran
Döne döne esir
Döne döne gaz
Döne döne atom
Döne döne madde
Döğüşe çekişe madde
Vuruşa vuruşa madde
Ve zaman değişe değişe
Yosun titreşe, yeşilleşe
Işık dura değişe
Öyle bir vakte erdi ki devran
Ha dedi kırdı zincirini
İçerdeki adam
Demir bağrışa bağrışa
Zindan çağrışa çağrışa
Şöyle buyurdu ki Yusuf
Dört kitaptan daha büyük:

"Demek bu hayat,
Önce sana bana yük
Demek su kimin
Toprak kiminse
Motor, elektrik ve ışık kiminse
Demek sultan odur.
Demek insan bölük bölük.
Yaşıyorsan ölüyorsun demek.
Nasıl yaşıyorsan
Öyle düşünüyorsun demek
Demek insan
En yüce mertebede hayvandır
Yeni anladım
Alet kullanan ve yapan.
Tilki tarlayı masallarda sürer,
Manyetoyu çeviremez tavşan.
Devril başımdaki kader
Dökül dilimdeki yalan
Tutuş beynimdeki kibrit
Kirtim kirt
Kirtim de kirt
Kirtim de kirtim
Kirtim kirt"

Bir yandan demirciler
Demir döğer denge denk
Bir yandan boyacılar
Boya vurur renge renk
Bir yanda
Kurtuluş savaşları
Bir yanda esaret
Bir yanda termonükleer çağ
Bir yanda balistik şirret

Evvel madde
Ahir fikir
Dolan göğümdeki hava
Salın yanımdaki fakir
Salın proletarya
Geber başımdaki bit
Kirtirn kirt
Kirtirn de kirt
Kirtim de kirtim
Kirtim kirt


Enver Gökçe
Yusuf İle Balaban Destanı


Kirtim kirt: Dokuma tezgahlarının çalışırken çıkardıkları ses.

6 Aralık 2018 Perşembe

Eğer Dilim Bende İse Kimse Bana Nesne Demez

Eğer dilim bende ise kimse bana nesne demez
Gönlüm ger revanda ise âlemde karâr eylemez

Eğer gözüm bakar ise baktığına akar ise
Gördüğün benim der ise oda düşer âr eylemez

Eğer aklı başta ise gönlü de ol tuşta ise
İkisi bir işte ise düşman bana kâr eylemez

Düşman benim nefsimdürür var tama’la hırsımdurur
Tama’ ile hırsa uyan gönüllerde yer eylemez

Gönüllerde yer eylemek Muhammed’e gelmişdürür
Müstafâ’ya ümmet olan tamuda karâr eylemez

Oldur bu işleri düzen cümle nakışları yazan
Can gövdeden gidiceğiz ye niçin diller söylemez

Öldüren ol dirgören ol Yunus imdi Hakk ile ol
Hak’tan artık hiç kimsene yok nesneyi var eylemez


Yunus Emre

Aşk Erine Dünyâda Ne Harir ü Ne Palas

Aşk erine dünyâda ne harir ü ne palas
Zira kim gönlü onun kibr ile tutmadı pas

İş amel ile biter lâyık olursa yeter
Gerekse uryan yürü gerek ise giy atlas

Diler isen eresin ferâgat menziline
Var kanâat dârında nefsi boğazından as

Nefs-i cüz’î varlığın akl-ı küll’e ulaştır
Varlığın yoğa değşir kalmasın sende heves

Bu kamu tâatların başı miskinlik imiş
Gel imdi miskin Yunus tama’ın yayını yas


Yunus Emre

Bu Balaban'ın Dünyadan Göçtüğüdür

Aklı karalı seçilirken su,
Aklı karalı seçilirken ova,
Aklı karalı seçilirken dağ
Çakal, kurt, kuş, yılan ve tosbağa
Ve ışırken ıpıl ıpıl üzümler
Işırken orman
Yusuf kuytuda otururdu
Gözünü kekitmeden
Elinde filinta tüfek...
Karşıdan gelirdi Balaban
Ak yelek, gümüş köstek
Atı zorlayı zorlayı.
Yusuf bağırttı barutu
Yalağın kenarından:
"Al" dedi "lan"
Düştü Balaban
Kanı şorlayı şorlayı
.................................


Enver Gökçe
Yusuf İle Balaban Destanı

5 Aralık 2018 Çarşamba

Şükür Hakk’a Kim Dost Bize Ayıttı Dost Yüzüne Bak

Şükür Hakk’a kim dost bize ayıttı dost yüzüne bak
Açtım ben de gönlüm gözüm sultânımı gördüm mutlak

Çünkü gördüm ben Hakk’ımı Hakk ile oldum (ben) biliş
Her nereye baktım ise hep görünendir cümle Hak

Açık duvacık kapısı dostları için ol Hakk’ın
Dostu olmak diler isen dostlardan oku bir sebak

Hicaptasın bugün seni göstermezler belli sana
Hicap dediğimi anla dünyalıktır gözden bırak

Sen seni bilemeyince eren nazar kılmayınca
Senliğini ara yerden gidermezsen oldu tuzak

Yedi deniz ü dört ırmak seni mısmıl eylemeye
Çünkü işin ol Hakk ile olmadısa kaldın ırak

Evliyâdır Hak kapısı Yunus’durur kapucusu
Aşk ile geldi bu yola aşkı edindi hem durak


Yunus Emre

Ma’nî Evine Daldık Vücud Seyrini Kıldık

Ma’nî evine daldık vücud seyrini kıldık
İki cihan seyrini cümle vücudda bulduk

Bu çizginen gökleri tahtes - serâ yerleri
Yetmiş bin hicapları cümle vücudda bulduk

Yedi yer yedi göğü dağları denizleri
Uçmak ile tamuyu cümle vücudda bulduk

Gece ile gündüzü gökte yedi yıldızı
Levhte yazılı sözü cümle vücudda bulduk

Mûsî ağdığı Tûr’u yoksa Beytül - Ma’mûr’u
İsrâfil çalan sûru cümle vücudda bulduk

Tevrât ile İncil’i Furkan ile Zebur’u
Bunlardaki beyânı cümle vücudda bulduk

Yunus’un sözleri hak cümlemiz dedik saddak
Nerd’ istersen orda Hak cümle vücudda bulduk


Yunus Emre

Uy Kirpi Kız Kirpi

Kırmızı parıltılı ve narin
Bir kiraz dalı
Irgalandı
Has bahçenin içinde
Döktü çiçeğini bir bir
Ve gazaba geldi
Eğinli Bekir:
"Yıkılsın İstanbul," dedi
"Yıkılsın İzmir
Lan hani benim ekmeğim,
Bu ne bok kader
Toprağım yok, tarlam yok.
Ne kadar
Toprak var dünyada oysa
Ömrübillah herkese yeter"

Irmağın üstünden
Bir sürü geçti allı pullu
Herhal meri keklik
Gider öyle gider.
Havada bulut
Havada alaca karga
Karganın ağzı var dili yok
Bekir'in arkası yok.
Dedi karga: yok
Ahmed'in de yok.
Demiri eriten kömür
Yiğidi eriten kahır
Ölem desen ölemezsin ki
Dünya dediğin de ne ki
Bir alabalçık sökemezsin ki
Dünyanın halısı kilimi çok

Bekir'in tarlası yok
Bir kirpi açıldı dikeninden
Gelincik yüzlü!
Uy kirpi kız kirpi
Bekir'in tarlası yok
Dedi kirpi: yok
Mehmed'in de yok.
Munzur'un başı kar ile duman
Bu belalı başınan
Kime gidem yavri
Avuçta yok elde yok
Bir çekirge atladı
Eğri bacağıynan
Çekirgenin ağzı var dili yok
Bekir'in tarlası yok
Dedi çekirge: yok
Zeyneb'in de yok.


Enver Gökçe
Yusuf İle Balaban Destanı

4 Aralık 2018 Salı

Ger Uluya Vardın İse Sûret Nakşı Ne’ndir Senin

Ger uluya vardın ise sûret nakşı ne’ndir senin
Ma’nîye yol buldun ise işbu dünyâ ne’ndir senin

Sen dünyânın terkin urgıl gelip aşk oduna girgil
İlerki menzile ergil geri kalmak ne’ndir senin

Bu vücûdun sermâyesi od u su vu toprak değil
Her biri aslına gider gaafil olmak ne’ndir senin

Büt-hâne vu şarap-hâne mescid oldu gerçek cana
Bir pulun varmaz ziyana yalancılık ne’ndir senin

Çünkü ahrete kavisin ko bu yalancı da’vîsin
Mâl ü hazîne sevisin âşık isen ne’ndir senin

Benimdir diye derersin Hak’tan da’vî mi edersin
Pâdişah suçuna bakmaz güm-râh olmak ne’ndir senin

Dün ü gün kaygılar yersin, n’ideyim yoksulum dersin
Ol cömerttir rızkın verir kaygı yemek ne’ndir senin

Yegil yedirgil bîçâre eksilirse Tanğrı vere
Bir gün tenin yere gire geri kalan ne’ndir senin

Yunus ol aşk badyasından sen iğen esrik olmuşsun
Bî hod iken erdin Hakk’a ayık olman ne’ndir senin


Yunus Emre

N’idelim Bu Dünyâyı N’eyleyip N’itmek Gerek

N’idelim bu dünyâyı n’eyleyip n’itmek gerek
Dâima aşk eteğin komayıp tutmak gerek

Çalab’ım bu dünyayı kahır için yaratmış
Gerçeğin gelenlerin kahrını yutmak gerek

Ol yarınki yollara anda yoldaş isteyen
Bu dünyâda dostunu kılavuz tutmak gerek

Uçmak uçmak dediğin kulları yeltediğin
Uçmağın sermâyesi bir gönül etmek gerek

Erenlerin âhına dağ taş katlanamadı
Kalkanı demir ise okları atmak gerek

Yunus er nazarında tâze güller açılmış
Gerçekler bülbül ise nazarda ötmek gerek


Yunus Emre

Başlangıç

Zaman akar, zaman geçer,
Zaman zindan içinde;
Biz mapusta gürül gürül yatardık
Yılan çıyan içinde.
Getirdiler ite kaka bir yiğit,
Ayak çıplak
Ak bir mintan içinde.
Zaman zaman içinde
Işık duman içinde

Ve raviyan-ı ahbar
Ve muhaddisan-ı rüzigar
Şöyle rivayet
Ve hikayet ederler kim:
Beni adem zor bezirgan içinde
Vardı bir Balaban.


Enver Gökçe
Yusuf İle Balaban Destanı

3 Aralık 2018 Pazartesi

Aşksızlara Verme Öğüt Öğüdünden Alır Değil

Aşksızlara verme öğüt öğüdünden alır değil
Aşksız âdem hayvan olur hayvan öğüt bilir değil

Boz yapalak devlengice emek yeme erte gece
Onun işi göz sepektir salıp ördek alır değil

Şah balaban şahin doğan zihî övmüş onu öven
Doğan zayıf olur ise doğanlıktan kalır değil

Kara taşa su koyarsan elli yıl ıslatır isen
Heman taş gene bayağı hünerli taş olur değil

Yunus olma câhillerden ırak olma ehillerden
Câhil ne var mü’min ise câhillikten kalır değil


Yunus Emre

Eyâ Gönül Açgıl Gözün Fikrin Yavlak Uzatmagıl

Eyâ gönül açgıl gözün fikrin yavlak uzatmagıl
Bakgıl kendi dirliğine kimse aybın gözetmegil

Şöyle dirilgil halk ile ölüceğiz söyleşeler
Bâki dirlik budur canım yavuz ad ile gitmegil

Diler isen bu dünyayı âhırete değşiresin
Dün ü gün kılgıl tâati ayak uzatıp yatmagıl

Gördün ki bir derviş gelir yüz vur onun kademine
Senden Şey’ullah edince kaşın - karağın çatmagıl

Dünya çerb ü şirindürür âdem gerekir yiyesi
Kem nesneye tama’ edip köşüp köpürüp yutmagıl

Söylediğin keleciyi işittiğin gibi söyle
Kend’ özünden zireklenip birkaç söz dahı katmagıl

Nefse uyup beş parmağın birden iletme ağzına
Kes birisin ver miskine gerek ola unutmagıl

Yunus kim öldürür seni veren alır yine canı
Yarın göresin sen onu er nazarından gitmegil


Yunus Emre

Bu Yusuf'un Dünyaya Bir Hoş Geldiğidir

1.

Ay karanlık
Gecedir.
Anamdır.
Yatar Of'ınan.
Kıpır kıpır
Ağrısı şuracığında,
Karnının
En yumuşak
Yerindedir.
De gayri
Gel kan revan
Türkülerle gel,
Ağıtlarla
İnce sularla.
Yusuf kardaş,
Ak kardaş!
Bu senin
Dünyaya,
Hoş gelip
Sefalar
Getirdiğindir.


2.

Bir hışımla
Geldi geçti
Şu dağları
Deldi geçti
Kim?
Kim?
Kim?
Kim?
Kim olacak?
Yusuf
Yusuf.


3.

Bentleri
Yıktı
Su;
Kısrağa
Aştı
Aygır at.
Yaşamak
Değişti
Gün oldu.


Enver Gökçe
Yusuf ile Balaban Destanı

2 Aralık 2018 Pazar

Sanat ve Sanatçı Üzerine

Bugün şairi ve şiiri eski anlayış ve tariflerin çerçevesinden kurtar­mak zamanı gelmiştir. Bu, sanatçıyı -insanlığını inkar demek olan­ sosyal gerçeklikten tecrit edip onu "soyut boyutta" bir yaratık saymak ve sanatçının yarattığı eserleri: "Tanrısal bir ustalık", "bir ihsan", "bir Tanrı vergisi saymak", belirli bir sosyal topluluğun görüşlerini yay­maktan başka bir şey değildir.

Doğayı ve toplumu bir gerçek olarak almayan, doğa ve toplum olaylarını, insan ve akıl üstü izahlarla, mantık dışı endişelerle kavra­maya çalışan bir felsefe anlayışı sanat ve entellektüel hayatımıza adamakıllı işlemiştir. Kafaları bu pisliklerden kurtarmak ve her şeyden evvel bir insan olan, doğaya ve topluma sımsıkı bağlı bulunan sanatçı­nın sosyal varlığını ortaya koymak lazımdır.

Sanatçıyı sosyal problemlerin, halk hayatının, sosyal davaların dışında görenler, menfaatleri icabı, rahata alışık olanlardır, sosyal ge­lişmenin hızlandırılmasından korkanlardır, taşlaşmış, yosun tutmuş değerleri muhafaza etmek isteyenlerdir, hastalıklı melankoliklerdir. Oysaki hayat bütün hareketi, aktivitesi, ileri atılışlarıyle diri, canlı ve değişiktir. Hayat dinamizmine can katan, hayatı öven, kötülükleri protesto eden, insanlığımızı yükselten sanatçılardan huylananlar, on­ları fildişi kulede tutmak istiyorlarsa, korktukları içindir.

Ressam olsun, müzisyen, aktör, romancı, şair olsun, genel olarak or­taklaşa bir işçilikleri vardır. Renkle, sesle, kelimelerle, artistik-sosyal bir dünya kuruyorlar. Hayatımızı yazmış-çizmiş oluyorlar. Bizi dile geti­riyorlar, gözümüzle, hayalimizle, sinirlerimizle oynuyorlar. Bir heykele dokunmak istemişizdir, bir bakış bizi kılıç gibi bölmüştür, bir çift sözle yumrukları sıkmış veya ağlamaktan yığılıp kalmışızdır. Çırılçıplak bir bozkır manzarasında belki ölüm, belki yaşamak arzusu duymuşuzdur. Bir tablonun, bir resmin, bir şiirin, bir bestenin bize ettikleri böyle şey­lerdir. Sanatçı, yaşadıklarımızı bize yaşatıyor, düşündüklerimizi düşün­dürüyor. Sanatkar kişi, bizi, en güzel, en çirkin, en unutulmaz şekilde, en dokunaklı, en gerçek şekilde hikaye ediyor, insanoğlunun hayatı, macerası, esprisi yaşatılıyor, sanatçı yaşadığımızı doğruluyor.

İnsan nasıl yaşarsa öyle düşünür. Sanatçı bizi nasıl düşündürmüşse öyle yaşamıştır. Ve bizleri de o türlü bir yaşayışa ve düşünceye çağırıyor. İnsan yaşayışının mahiyeti ve sanat eserlerinin ortak özelliği budur.

İnsanoğlu ise sosyal gelişmenin çeşitli konaklarında bir başka tür­lü yaşamış, bir başka türlü düşünmüştür. Üretim araçlarının, tekno­lojinin her değişmesinde yeni bir toplum düzeni ortaya çıkmış ve bu toplum tipine uygun düşen bir düşünce tarzı oluşmuştur. Her sanat eseri devrin sosyal-ekonomik şartlarına uygun bir içerik ve estetik anlayışı yaratmıştır.

Yüzyılımızın toplum tipi bölümlü bir toplum tipidir, bağdaşık ol­mayan, sosyal grup ve zümrelerin çatışmalarının içinde geliştiği ve bu sosyal grup ve zümre çatışmalarının gittikçe keskinleştiği bir toplum ti­pidir. Bu toplumun düşünce ve eylem gerçeği, karşıtlıklar taşımaktadır. Bundan dolayı bu tip bir toplumun sanat eğilimlerinin çeşitli yönlerde dalbudak salması, mevcut sosyal-ekonomik şartların bir sonucudur.

                                                                            ***

Bugünkü genç Türk şiiri, yüzyıllardan beri sürüp gelen eski şiirimi­zin son kalıntılarıyla yan yana. Yalnız, eski şiiri safdışı ede ede gelişiyor.

Bizim, artık insana tövbe dedirten ve altı yüzyıl süren bir klasik şi­irimiz vardır. Kendi şartları içinde büyük söz üstadları da yetiştiren ve cansız, insansız ve soyut olan bu şiirimizden kurtulmak için, yüzyıllık bir fikir ve sanat yolu da zorla katedilmiştir. İdealizm ve idealizmin klasik doğu edebiyatında önemli bir unsuru olan "soyutlama"cılık, bi­zim halk edebiyatımıza ve yeni edebiyatımıza dahi adamakıllı dam­gasını vurmuştur. Tanzimattan bugüne kadar olan fikir ve sanat ha­yatımızdaki gelişmeler ve yenilikler inkar edilemez. Bununla beraber yeni bir Türk şiiri ve romanı vs. ancak demokratik cumhuriyet devri­minden sonra doğal mecrasına yönelebilmiştir. Bugün Türk şiirinde ve şairleri arasında hala eski sanat değerleriyle yetişenler, hala eskiyi terennüm edenler, hala "soylu ve seçkin" sayılan, öznel bireyci mırıltı­larla kalem oynatanlar vardır.

Bugün şiirimizde, halk davalarına karışan, sosyal hayata saçının her teliyle bağlı olan sanatçılarımız vardır.

Bugün şiirimizde, eski söyleyişi, eski dünya görüşünü atan, hayata bilfiil katılan sanatçılarımız, hümanist kültürü, insanlığın daha iyi bir geleceğe olan inancını haykıran şairlerimiz vardır.

Bugün hala fikir ve sanat hayatımızda önemli mevkileri ve imkanları olan sosyal mürteciler ve sahte sanatçılar vardır.

Fakat her şeye rağmen genç Türk şairleri devrimci bir sanat anla­yışına varmışlardır. Şiir gökten yere inmiş, sokağa, "meydan"a çıkmış­tır. Günlük hayat, somut olan hayat, sosyal hayat, ızdırap hayatı, ümit bağlanan şeylerin hayatı, genç şairlerimizin yeni ilham kaynaklarıdır. Genç şairlerimizin çoğu, halkçı, demokratik bir içerikle beraber, yeni bir estetik de kurmuşlardı. Eski edebiyatımızın laf cambazlığı, eski dilimizin mollalığı, eski estetiğin şarklılığı yıkılmıştır.

Eski şiirin son kalıntıları tasfiye edilen söz alanında söyleyecek tek beyitleri kalmıyor. Bugünün şairleri hayat örsünde döğüle döğüle, pişe pişe günlük bireysel eğilimlerden de kurtulacaklar ve sanatımız daha yüksek ulusal ve hümanist bir karakter alacaktır.

Bu fikir ve eylem yüzyılında, sosyal ilerlemenin, insanlığın mut­luluğu yollarında; insanın birey olarak ödevi ne ise, sosyal topluluk­ların, örgütlerin, politikacıların ödevleri ne ise, sanatçının da ödevi odur: Sosyal gelişmeyi hızlandırmak, köhnemiş gerçekleri değiştir­mek, insanın insanca yaşamasını sağlayarak, şartları hazırlamak ve sosyal görevde bilfiil vazife almak, hayata bilfiil katılmak.
Hayatımızın ve aşkımızın şarkısını söyleyen şair, hakkımızı koru­yan şair, ulusumuzdan yana olan şair, hümanist şair, barışçı şair, biz­leri birbirimize sevdiren şair, kötülüklerin yok edilmesi için savaşan şair; meydan senindir.

Sanatın ve düşüncen gerçek olsun.


Enver Gökçe
Yeryüzü, Sayı 3, 15 Kasım 1951

1 Aralık 2018 Cumartesi

Kardeşlik Acıları

Yıllar var ki sizleri düşünüyorum:
Yanan şehirlerim,
Düşmana ekmek veren tarlalarım
Teknelerim, ocaklarını, öğretmenlerim!
Ve sizleri:
Caddeler, tarlalar, fakülteler,
Nehir boyları, şehirler, ordular
Aşklarım, hünerlerim, sefaletlerim!

Ellerime ateş düştü
Yüreğime, gövdeme, kollarıma.
Biliyorum ey demokrasi!
Bütün şairlerin ölür
Barikatların susar
Ve yanar da limanların, iskelelerin
Zafer gülleri sensiz açmaz
Böyle bir macerada.

Kardeş, kardeş!
Alkış tutan ellerini kesmedim,
Tanklarımla tarhlarını ezmedim.
Ben kendi halimle müthiş kişi
Ben sevici, sert ve delişmen ...
Ve hürlük kardeşlik çırasını
Kendi hissemce götüren insan.
Biliyorum bu dünyada
El değmediğimiz, nice doyumlu,
Sıcak, ölümsüz ve kederli şeyler vardır.
Biliyorum bu dünyada
Gökyüzü ve denizyüzü
Cümle çiçek ve cümle yemişler vardır
Biliyorum bu dünyada
Yalnız ve "yalnız insanlar
Yani kardeşler vardır."

Beni şehir şehir beni,
Beni köy kent beni
Beni usul, beni yolca götür
Kardeşlik treni!
Ağır yaralılar taşıyorum
İncinmesin kollarım, ayaklarım, ellerim.
Işıltılı gündüzlere gitmeliyim
Acılar, darağaçları, kelepçe demirleri!
Bayram şenliklerine,
Demokrasi şenliklerine gitmeliyim
Uğruna şiir yazılan, döğüşülen, ölünen insanlar!
Yeter değil bana
Zaferlerin,
Yıllardır gece hücumlarına
Sokak savaşlarına katlandığım.


Enver Gökçe
Ant, 1.5.1945

30 Kasım 2018 Cuma

İlk Adım

Bir mermi de benden aslanım,
Bir mermi de benden.
Bir mermi de benden zafer topları
Mukaddes namlular!
Daha gelmesin mi bahar,
Daha gülmesin mi ağlayanlar?
Yıllardır kan içinde, sargı içinde
Unuttunuz mu
Sevmesini, şakalaşmasını?
Çekik gözlüler,
Kıvırcık saçlılar, ablak yüzlüler!
Küller mi saz beniz etti sizi
Yabani güller, dost bakışlar, otlu çiçekler!
Ve sizler:
Adana, Aras pamuğu kadar
Sevdiğim yüzler!
Yayla türkülerim kadar
Memleketlilerim kadar
Sevdiğim yüzler!

Altıya mı değdi yaşlarınız
Otuz dokuz doğumlu çocuklar?
Ömrünüz, gözleriniz, uykularınız
Sığınaklarda geçti harp boyunca.
Oylum oylum ateşleri gördünüz mü
Cepheden dönenleri sordunuz mu?
Tanır mısınız
Ay nedir, gün nedir, elma nedir?
Güneşi gözlere doldurmak güzelken
Hey küçük kardeşler hey
Görün ne hale koydular dünyamızı.

Şimdi zafer topları gürlüyor
Avrupa' da.
Ve deniz ötesi kıtalardan
Şarkılar...
Şimdi kazaska oynuyor Avrupa.
Şimdi silah yerine bayrak tutanlar...
Hiçbirini tanımadığımız,
Oyunlarını bilmediğimiz
Mişiganlılar, Oksfortlular, Ukranyalılar.

Şimdi, göz aydın etme zamanıdır.
Yeni bir dünya doğuyor.
Şorul şorul giden kan pahası.
Müjdeler, müjdeler olsun
Yeni bir dünya doğuyor
Zincir seslerinden
Verem basillerinden uzakta...

Büyük ölülerini bağrına basıp
Yaralı insanlarımız
Kahramanlarımız konuşuyor:
"Benim olsun, senin olsun, bizim olsun,
Hani kardeşlerimiz vardı ya
Bu dünyada.
-Kız kardeşlerimiz, annelerimiz, şairlerimiz­
Dumdum kurşunuyla vursalar da
Her zaman böyle döğüşeceğiz:
Gırtlak gırtlağa, diş dişe, tank tanka
Demokrasi için,
Eşitlik ve hürlük uğruna''
Bir mermi de benden aslanım
Bir mermi de benden
Bir mermi de benden
Zafer topları, mübarek namlular!


Enver Gökçe
Ant, 16.5.1945

Bir Nazarda Kalmayalım Gel Dosta Gidelim Gönül

Bir nazarda kalmayalım gel dosta gidelim gönül
Hasret ile ölmeyelim gel dosta gidelim gönül

Gel gidelim can durmadan sûret terkini urmadan
Araya düşman girmeden gel dosta gidelim gönül

Gel gidelim kalma ırak dost için kılalım yarak
Şeyhim katındadır durak gel dosta gidelim gönül

Terk edelim il ü şarı dost için kılalım zârı
Ele getirelim yârı gel dosta gidelim gönül

Bu dünyâya kalmayalım fânîdir aldanmayalım
Bir iken ayrılmayalım gel dosta gidelim gönül

Biz bu cihandan göçelim ol dost iline uçalım
Arzu hevâdan geçelim gel dosta gidelim gönül

Kılavuz olgıl sen bana günilelim dosttan yana
Bakmayalım önden sona gel dosta gidelim gönül

Bu dünya olmaz pâyidar aç gözünü canın uyar
Olgıl bana yoldaş u yâr gel dosta gidelim gönül

Ölüm haberi gelmeden ecel yakamız almadan
Azrail hamle kılmadan gel dosta gidelim gönül

Gerçek erene varalım Hakk’ın haberin alalım
Yunus Emre’yi bulalım gel dosta gidelim gönül


Yunus Emre

Hak Çalab’ım Hak Çalab’ım Sencileyin Yok Çalab’ım

Hak Çalab’ım Hak Çalab’ım sencileyin yok Çalab’ım
Günahlarımız yarlığa ey rahmeti çok Çalab’ım

Kullar senin sen kulların günahları çok bunların
Uçmağ(ın)a koy bunları binsinler burak Çalab’ım

Ne sultan ne baylardasın ne köşk ü saraylardasın
Girdin miskinler gönlüne edindin durak Çalab’ım

Ne ilmim var ne tâatım ne gücüm (var) ne tâkatım
Meğer senden inâyetim kıl yüzümü ak Çalab’ım

Yarlıgagıl sen Yunus’u günahlı kulların ile
Eğer yarlıgamaz isen key katı fırak Çalab’ım


Yunus Emre

29 Kasım 2018 Perşembe

Vatandaş

Ne, bizden geri, deniz aşırı şarkılar,
Ne tadılır ne bölünür nimetler bizsiz.
İnan kardeşim inan
Ne yalan bu dünya,
Ne insan fani...
Acılar görmüşüz, geceler görmüşüz, ölmeyi görmüşüz.
Aydınlıklar görmüşüz, kahramanlar, dostlar görmüşüz.
Görmüyor musun, görmüyor musun?
Ellerimiz ellerimizde... gidiyoruz.

Sizlerden söz açıyorum
Teklifsiz, pervasız, işkilsiz.
Ateşe vurulu batıl ve eski kitaplar
Sizden öte...
Neler varsa
Mesut insanlık için bühtan edici
Sizden öte...

Ve bir yanda yıkılmış zulmün kalası
Bir yanda salınır devasa gövden.
Bir yanda sevmediklerin,
Bir yanda demir pencere, bir yanda tarih
Bir yanda sen.
Yani bir yanda
Yüzyıllar boyunca saflarında
Yangınlar çıkardıklarımız.
Bir yanda -hayal etmesi zor­
Ferah ve cömert dünyamız
Ve mürettip, hasatçı, öğrenci, öğretmen.

Kınadık, yüz çevirdik, düşman kesildik
Şol aşkı bilmezlenenlere.
Dünyalar durdukça mesuduz
Bu dünya üzerinde
Yaşamak aşkına, yıldızlar aşkına
Demir ve ekmek aşkına mesuduz...
Hey dağlara taşlara kar eden türküm
Aşikar etsen de kendini
Şöyle bir sular gibi salsak, boy versek
Uzun ömrümüzü, yiğit ömrümüzü, taze ömrümüzü,
Sefıl ömrümüzü, deli ömrümüzü, gelin ömrümüzü...
Güneşte güneşlesek
Dal kırsak, toplasak, ateşlesek
Broy broy desek dağlarda
Gül gülistan içinde görseler bizi.

İster öv, ister yer, ister sev beni
Güneşin taşlarda mavileştiği
Nehir boylarınca söylenir
Sevinç şarkılarım yoksa da
Şimdi, bütün kederli ezgileri
Ümide kurban ediyorum.
Satırlarımla olsa da çok mu, bir de ben seni
Bizden olan bütün dünya şairleri gibi
Yadediyorum.

Sen ne hakim, ne evliya, ne kul, köle, ne şövalyesin
Sen yirminci yüzyıl insanı!
Dost dediğim, yaren dediğim, kardeş dediğim
Ekmeğim benim,
Gülüm, bağım, bostanım benim:
VATANDAŞ.


Enver Gökçe
Ant, 1.6.1945

Erenlerin Himmetini Ben Bana Yoldaş Eyleyim

Erenlerin himmetini ben bana yoldaş eyleyim
Her nereye varır isem cümle işim hoş eyleyim

Koyam bu dünyâyı gidem çün âhrete sefer edem
Ol uçmakta hûrilerden ben bana yoldaş eyleyim

Taze ve yumuşak giymeyim cümlesinden fârığ olam
Ger döşeğim toprak ise yastığımı taş eyleyim

Uram yıkam nefs evini oda yana hırs u hevâ
El götürem şimden geri nefs ile savaş eyleyim

Tenim dahı canım dahı hiç bilmedi Ene’l Hakk’ı
Şimdiye dek bilmediyse şimden geri tuş eyleyim

Bugün gülen kişi bunda yarın ağlayısar anda
Revan dökem gözyaşını yastığımı yaş eyleyim

Miskin Yunus çağırıp (der) âşıkıyım miskinlerin
İçim miskin değil ise miskin içim dış eyleyim


Yunus Emre

İlk Adım Yunus idi Adımı Aşık Taktım

İlk adım Yunus idi adımı âşık taktım
Terk edip öd ü edep şöyle haber bıraktım

İzzete kalmış iken âşıklık ne’mdir benim
Ben kendi elim ile yüzüme kara yaktım

Ne assı var elimde tekye kılam ben ona
Aşıklık cem’iyyetin başla boynumda taktım

Benim gibi bende kâr kem sağınç ile bayar
Bir pula gücüm yetmez matâım derdim çattım

Îsî yarım iğneyle yol bulmadı hazrete
Benim bunca mata’la nerde sığısar rahtım

Âşıklar mezhebinde şermisâr oldu Yunus
Âşık ma’şuka erdi ben dünyâya uyaktım


Yunus Emre

28 Kasım 2018 Çarşamba

Türkiyem

Senin emekçin olaydım
                         şen olası türküsü
dost kokusu, dost selamı Türkiye


Enver Gökçe
Ankara, 1945

Eğer Aşkı Seversen Cân Olâsın

Eğer aşkı seversen cân olâsın
Kamu derdine hem derman bulâsın

Eğer dünya seversen mübtelâsın
Maânî sırrını nerden eresin

Cihan köhne saraydır sen beyîsin
Nice bir eskiye hasretlenesin

Ağudur bal değil dünyâ murâdı
Nice bir ağuya parmak banâsın

Kanatsız kuşlayın kaldın yabanda
Kanatlı kuşlara nerden eresin

Sanâ erden asâ gerek bu yolda
Dayânırsan asâya dayanâsın

Sözü bu Yunus’un güzelleredir
Eğer âşık olursan ûyanâsın


Yunus Emre