Şiir, Sadece: Alturas de Macchu Picchu
Alturas de Macchu Picchu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Alturas de Macchu Picchu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Kasım 2014 Pazartesi

Atmosferle Caddeler Arasında Boş Bir Ağ Gibi

Atmosferle caddeler arasında boş bir ağ gibi
ileri geri salındım durdum havada
ve yaklaşıp ilkbaharla mısırbaşağı arasında,
ve uzaklaşarak sonbaharın gelişiyle
serpilmiş yaprak-sikkelerinden
en büyük sevdaya benzeyen o şeyin
bize sunduğu uzunparmaklı bir ay gibi
düşen bir eldivenin içindeymiş gibi.

(Bedenin çiğ havasında
yaşayan parıltının günleri: çelik dönüştü
asidin sessizliğine:
geceler bölündü en son mısırununa kadar:
gelinlik anayurdun saldırgan gündönümleri.)

Beni kemanlar arasında bekleyen biri
sarmalını, bütün solgun kükürt renkli
yapraklardan daha derine batıran
gömülmüş bir kuleye benzeyen bir dünya buldu:
hatta daha derine, aşağı yerbilimin altınına;
göktaşlarıyla karışlanmış bir kılınç gibi
batırdım hiddetli ve kibar elimi,
yeryüzünün bu en dahiyane derinine.

İndirdim bu alnı dalga-diplerine,
o kükürt ekşisi huzurda sanki bir damla buldum,
ve, melez gibi, yaseminlere döndüm geriye
bitkin insansı ilkbaharda.


Pablo Neruda
Alturas de Macchu Picchu
Canto General

Aynı Uçurumdan Ölüler, Tek Bir Koyaktan Gölgeler

Aynı uçurumdan ölüler, tek bir koyaktan gölgeler,
ta en dipten geldi böylece
büyüklüğünün kucağına gerçek,
herşeyi yokeden ölüm,
ve delik deşik edilmiş kayalardan,
kan kızılı sütun başlıklarından
tırmanan su kemerlerinden
çakıldınız biricik ölüme bir güzhasadı gibi.
Bugün ağlamıyor artık boş hava,
tanımıyor toprak balçıklı ayaklarınızı,
şimdiden unutuldu çömlekleriniz ki süzmüştü
gökyüzünü akarken şimşeğin bıçağı üstünde.
Ve yuttu sis, rüzgârın yardığı
kudretli ağacı.
Zamanın sonuna gökyüzünün şakağından
ansızın düşen el çarptı onu.
yoksunuz artık:
dokuma-ağdan eller,
kırılgan lifler,
karmaşık doku:
Her neydiyseniz atıldınız öteye: alışkanlıklar,
aşınmıs heceler, gözkamaştırıcı ışıktan maskeler.

Ama kaldı gene de taşın ve sözün sürekliliği:
kent yükseldi herkesin elindeki bir kadeh gibi,
ölülerin, yaşayanların ve sesi kesilmişlerin ellerinde,
onca ölüyle, onca hayatla yükseldi bir duvar
taşlaşmış çiçekten bir nabıztaşı: kalıcı gül,
meskenimiz: buzul sömürgelerin And-dağı ışığı.

Döndüğünde bu topraksı gri el toprağa,
bu güzelim gözkapağı kaba duvarlarla,
ve kapandığında kalelerle dolarak,
ve bütün bir insanlık korkuyla sindiğinde deliğinde,
mükemmelliğin azametli hedefi kalacak geriye:
insanlık-şafağının yüce kalesi,
sessizliği koruyan en uzun çömlek:
bunca hayattan kalan taştan bir hayat.


Pablo Neruda
Alturas de Macchu Picchu
Canto General

6 Kasım 2014 Perşembe

Bırak Batırayım Elimi Derine

Bırak batırayım elimi derine
peçeli parıltının ortasından,
taştan gecenin ortasından,
ve bırak titresin unutulmuş yaşlının yüreği
bende bin yıl tutsak kalmış bir kuş gibi.
Bırak unutayım bugün denizden daha engin mutluluğu,
değil mi ki denizden ve adalardan daha engindir insan,
ve düşercesine bir kuyuya inmeli insana,
düşülmez çünkü dipten aşağı, tırmanılır ancak
gizlenmiş sudan ve
boğulmuş gerçeklerden yapılmış bir dalla.
Ey olağanüstü kaya, bırak unutayım
senin kudretli kucağını,
kavranmaz boyutunu, bir peteğin duvarını,
ve bırak kaydırayım elimi bugün bir dikdörtgenin
tuzlu kan ve cezagömleği hipotenüsü arasından.
Öfkeli kondor, kıpkızıl kanatlarının atnalı gibi
vuruyor kaçıştaki şakaklarıma doğru
ve yabanıl tüyden kasırga süpürüyor
çapraz basamaklardan suskun tozu,
ne hayvanı ne de pençelerininin kör basamağını
görüyorum,
eski insanı görüyorum, hizmetçiyi, tarlalarda uyuyanı,
bir gövde, binlerce gövde, karanlık boraların altında,
bir adam, binlerce kadın, yağmurun ve gecenin siyahları,
heykelin ağır taşı altında sendeleyen:
Juan Taşyontucusu, Wiracocha'nın oğlu,
Juan Soğukyiyici, yeşil yıldızın oğlu,
Juan çıplakayaklı, firuzenin torunu,
tırman, birader, ayağa kalk benimle, hayata.


Pablo Neruda
Alturas de Macchu Picchu
Canto General

1 Kasım 2014 Cumartesi

Boş Eylemlerin, Sıradan Olayların Uçsuz Bucaksız Mısır Ambarlarında

Boş eylemlerin, sıradan olayların uçsuz bucaksız
mısır ambarlarında
kılçıkları ayıklandı yaşayan her canlının
mısır için, birincisinden yedincisine,
sekizincisine kadar,
ve yalnızca bir ölü değil
ama birçokları geldiler
teker teker ve kendiliğinden:
her gün küçük bir ölü, toz, kurtçuk ve lamba
varoşların bataklarında söner gibi, küçük bir ölü
kalın kanatlarıyla
delerek kendisini her insanın içindeki
bir mızrakmışcasına,
ve kuşatılarak ekmek ve bıçaklarla insan oldu,
davar-besleyicisi: bahçelerin oğlu ya da sabanın
karanlık kaptanı oldu,
ya da dar sokakların kemirgen hayvanı:
ölümü beklerken öldü herkes orda, kısacık
gündelik ölüm:
ve onların günlük, kekre kederi
titreyişle içtikleri kara bir kadeh gibi.


Pablo Neruda
Alturas de Macchu Picchu
Canto General

22 Ekim 2014 Çarşamba

Büyük Ölüm, Demir Grisi Kanatlı Kuş

Büyük ölüm, demir grisi kanatlı kuş, sen değildin
zavallı mirâsçısı aceleyle hazırlanmış öğünler arasında
evlere taşınan boş derisinin altında:
en son çürümüş halat artığıydı O,
döğüşmeye gelmemiş göğüsten bir atom
ya da alna düşmemiş çiy gibiydi.

Kendisi yenilemeyecek olan gibiydi; huzursuz, çevresiz
zavallı ölümün bir kıymığı:
bir kemik, onunla ölen bir çıngırak gibi.
çözdüm sargıları, daldırdım elleri
ölümü öldüren alelâde acılara,
ve yarada bulduğum tek şey ruhun buharlaşan yarıklarından
sızan buz-soğuğu bir rüzgâr üflemesiydi.


Pablo Neruda
Alturas de Macchu Picchu
Canto General

18 Ekim 2014 Cumartesi

Çiçeğin Çiçeğe Sunduğu Yüksek Tomurcuk

Çiçeğin çiçeğe sunduğu yüksek tomurcuk
ve kaya besliyor elmas ve kumdan uysal giyitini
içindeki yayılmış bitkilerini,
yolarcasına denizin cüretkâr kaynaklarından
buruşturuyor insan ışıklı taçyaprağını
ve delik deşik ediyor titreyen metali elleriyle.
Ve yakındır uzanması ruhun sürü halinde
kaybolan masanın üzerine
giysilerin ve dumanın arkasında
çokluğu kadar tuhaf bir karışımın:
kuvars ve gece-uyanığı ya da okyanusun gözyaşları
ve soğuk gölcükler gibi: ne ki yine de
öldürür insanı o, acı verir belgeleri
ve nefretiyle,
gündelik alışkanlığın altında boğar, yüzer derisini
çelik tellerin düşman giysileri arasında.

Olmaz: kim korur et-kızılı gelincik gibi
kendi kanını hançersiz
geçitlerde, havada, denizde ya da yollarda?
öfke boşalttı insan tacirlerinin
süssüz eşyasını,
ama bıraktı çiy'den berrak mektubunu
erik ağacının yüksek tepesinde bin yıllardaki gibi
tam da o dalda sanki beklenir gibi, ey yürek,
ey sonbahar boşlukları arasında
alnı ezilmiş:
Kaç kez bir kentte kışın caddelerinde ya da
otobüste, alacakaranlıkta bir kayıkta ya da
en yoğun yalnızlıkta, bayram gecesinin, gölgelerin
ve zillerin sesine, hatta bu insancıl zevkin
mağarasında,
dur durak bilmeyip arayacağım hep,
bir kez taşta ve yıldırımda dokunduğum
sonsuz gizemli damarları,
çözen öpücük gibi.

(Nedir ordaki, sıkıştırılmış küçük göğüsleri
anlatan
sarı bir öykü gibi,
bir sayı yineler durur mısırda,
bitimsiz bir şefkat gibi filizlenen tabakada
ve sanki her zaman kendine özgü, çatlar beyaz fildişinde,
ve sudaymış gibi, O berrak doğum yeridir,
çan sesidir O,
yalıtılmış kardan ta kanlı dalgalara kadar.)

Yalnızca bir demet yüzü ya da boş altından
yüzükler gibi tepetaklak maskeleri
anlayabildim,
öteye fırlatılmış kaftanlar gibi harap sonbaharın
kızlarını,
dehşete düşmüş halkın titreyişiyle çirkinleşmiş
ağaçları.

Bulamadım ellerime bir dinlence yeri
orada, hapsedilmiş kaynaktaki su gibi çağıltılı
ya da antrasit yahut kristalden yapılı bir kaya gibi katı,
ne açılmış elimin sıcaklığını verebildim
ne de soğukluğunu geriye.
Neydi insan? Küçük dükkanlârla ıslıklar arasındaki
konuşmanın hangi diliminde, hangi metalsi deviniminde
yaşadı o kökü kurutulamaz, geçici olmayan,
hayat?


Pablo Neruda
Alturas de Macchu Picchu
Canto General

3 Temmuz 2014 Perşembe

Dünyanın Merdivenlerine Tırmanırken

Dünyanın merdivenlerine tırmanırken,
ta yitik ormanın acımasız ıssızlığına dek,
ta yukarı sana doğru Macchu Picchu.
Dikleşen kayalardaki yüce kent,
dünyasal olanın uyuyan giyitleri altında
saklayamadığı en son mesken.
Sende sallanır iki paralel çizgi gibi
şimşeğin ve insanın beşiği
ısırgan bir rüzgârda.

Taşın anası, kondor'un köpüğü.

İnsan-şafağının yüksek pırıltısı.

İlk kumda yitik bahçıvan-beli.

Meskendi bu, mekândı bu:
burda yükseldi kudretli mısırbitkisi
ve toprağa düştü yeniden kızıl bir dolu tanesi gibi.
Burda büyüdü lama'nın altın yünü
süslemek için sevdalıları, mezartaşlarını, anaları,
kralı, yakarıcıları ve savaşçıları.

Burda dinlendi insanayakları geceleri
yabanıl hayvan oyuklarındaki kartal pençelerinde,
ve şafağın gölgesinde
mühürledi yıldırım ayaklarla incelmiş pusu
ve dokundu yerle taşa,
gecede ve ölümde tekrar tanınıncaya dek.

Giysileri ve elleri görüyorum,
çınlayan boşluktaki suyun akışında,
bir çehrenin uysal dokunaklılığından yumuşadı duvarlar,
ki gözlerimle izledim dünyasal lambaları,
ki ellerimle vaftiz ettim yokolmuş aşiretleri:
çünkü giyitler, deri, kap,
söz, şarap ve ekmek,
her şey yitti, düştü toprağa.
Ve portakal çiçeği parmaklarıyla çekildi hava
bütün uyuyanların üzerinden:
hava ve aylardan bin yıldan, havadan haftalardan,
mavi rüzgârdan, demir grisi sıradağlardan,
cilâlı adımların hafif fırtınasından,
taşın ıssız arazisinden.


Pablo Neruda
Alturas de Macchu Picchu
Canto General

15 Mart 2014 Cumartesi

Görkemli Ölüm Çağırdı Beni Bir Çok Kez

Görkemli ölüm çağırdı beni bir çok kez:
dalgalardaki görünmez tuzdu O,
ve farkedilmez tadındaki yayılan şey
uçurum ve doruğun parçaları gibiydi
ya da rüzgâr ve yağmurdan kocaman evlerdi.

Demir grisi bu yumurtaya geldim, havanın
ensizliğine, tarımın ve kayanın ölü şebnemine,
yıldızsızlığın son basamağına,
başdöndürücü bu helezon yola:
ama sen, yayılmış deniz, ey ölüm! yaklaşmıyorum
sana her bir dalganda,
ne ki gecesel açıklığın dörtnalası
ya da gecenin bütün toplamı gibi geliyorum.

Hiç yeltenmedin ceplerimizi karıştırmaya, senin varışın
ancak
kızılın en güzel giyitinde olasıdır:
kuşatılmış sessizliğin sabahkızılı halısında:
gözyaşlarının gömülü büyük vasiyetnâmesinde.

Her insanda bir ağaç sevemedim
omuzlarındaki küçük ilkbaharlarıyla (bin yaprağın
ölümü) , bütün sahte ve topraksız ölümler,
uçurumsuz yeniden dirilmeler:
yüzmek isterdim o engin hayatta,
o geniş deltalarda,
ve kaynak tazesi ellerimin avutulmaz hayatsızlığını
dolanmaması için yolu ve kapıyı kapattığında,
ve azar azar yadsıdığında beni insan
ve dolandığımda caddeden caddeye, ırmaktan ırmağa,
kentten kente, yataktan yatağa,
ve tuz maskelerim dolandırıp durduğunda çorak toprakta,
ve en son alçakgönüllü lambasız evlerde, ateşsiz,
ekmeksiz, taşsız, rahat yüzü görmeden,
yapayalnız kıvrıldım ölürcesine kendi ölümümün
içlerine doğru.


Pablo Neruda
Alturas de Macchu Picchu'dan
Canto General

3 Haziran 2013 Pazartesi

Taşlar İçindeki Taşta, İnsan, Neredeydi?

Taşlar içindeki taşta, insan, neredeydi?
Havaların havası içinde, insan, neredeydi?
Zamanların içindeki zamanda, insan, neredeydi?
Sen miydin tamamlanmamış insanın o küçük dilsizi
ki caddelerde ve eski izler üstünde yürüyen
o ruhsuz kartalın geçerek ölü sonbaharın
yaprakları içinden,
ölümsüz acılar verdiği ruhuna?
Zavallı el, ayak ve avutulmaz hayat...
Yağmur gibi
parlak ışığı günleri sendeki,
şölenin matador-mızrakları üzerinde,
yaprak yaprak mı bırakıldı
onların karanlık besini
boş ağıza?
Açlık, mercanı insanlığın,
açlık, gizli gelişme, ağaçyarıcısının kökü,
açlık, yükseldi mi parçalanmış sepetin
ta o yüksek, devrilen kuleye?

Sana sorarım, yolların tuzu,
göster bana kaşığı, lütfen, mimarlık,
bırak da bir çöple kazıyayım
taştan yapılmış etaminini çiçeğin,
bütün basamaklarına çıkarak boşluğun
altüst edeyim içini dışını, insanı bulana dek.
Macchu Picchu, taş taş üstüne koydun da
paçavrayla mı attın temeli? Kömürü kömür üstüne
yığdın da,
en alta mı gizledin gözyaşlarını? Altın'a ateşi üfledin
de, kanın titreyen büyük kızıl damlasına da mı üfledin?

Geri ver bana gömülmüş köleni!
Sefilliğin toprak katılığındaki ekmeğini bur,
kölenin giyitini ve penceresini
göster bana.
Anlat, nerde uyurdu O daha hayattayken?
Anlat bana, uyur muydu deliksiz
yoksa esneyip durur muydu yorgunluğuyla
duvara kazınmış bir delikten?
Duvar, ey duvar! Anlat bana, her bir taş-dokusu
ağırlaştırdı mı uykusunu, zahmetle mi battı
uykusu taş-altında batarcasına ayın altında?

Antik Amerika, denize kurban edilmiş gelin,
yabanıl ormandan tanrıların
yüce boşluğuna yürüdüğünde
altında şimşeğin gelin-sancakları ve süslerinin,
davullardan ve mızraklardan bir gürültüye karıştı
senin parmaklarında, soğuk gülü ve soğuk çizgiyi
getiren parmaklarında senin,
genç mısır-tohumunun kankızılı göğsünü getiren
maddenin dokusuna hoşgörüsüz mağaralarda,
Sen de mi sakladın, benim batık Amerika'm,
sen de mi açlığı dibinde,
buruk barsaklarında bir kartalınki gibi? 


Pablo Neruda
"Alturas de Macchu Picchu"dan, "Canto General"