Şiir, Sadece: Danimarka Şiiri
Danimarka Şiiri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Danimarka Şiiri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Haziran 2017 Perşembe

Reklam Gemisi

Gemi limana yöneliyor dosdoğru
Gölgeli alacakaranlıkta
Oparlörleri şehri selamlıyor çığlık çığlık
Projektörleri beş kollu ışınlarını
Havaya tutuyorlar kayan bir kuyruklu yıldız örneği
Ve bulutlar üzerine ateşten harflerle yazıyorlar:
BİR FORD SATIN ALIN
Ve sonra dönüşüyor gemi
Baştan başa göz kamaştırıcı bir ışık dünyasına
Baca Tuborg şişesi biçimini alıyor
Dağ gibi sayılar ve harflerle acemice boyanmış kenarları
Garip bir maskeleme deneyinde.
Derken Kodak reklam kızı, Johnnie Walker ve tüm ötekiler
Görünüp kayboluyorlar yansıyarak.
Suyun aynasında yansıyarak.
Gemi kah bir yeşil uçurumda koşturuyor
Kah bir san alev parıltısında
Ya da bir karı havuzunda.

Ve üzerinde geminin, geminin neler yok ki?
İşte resim ve ahçılık sergileri
Fransız mutfağı, kübizm ve kimyasal reçeteler;
İşte toplumu -çöp tenekesinde bitler tarafından yenen proletaryadan
Milyonerlerin lüks tuvaletine kadar- derinliğine gösteren
Bir toplumsal sergi.
İşte makyaj klinikleri ve intihar için kurulmuş bürolar:
Hani umutsuz insanların uygun bir ücret karşılığı danışa bilecekleri..
İşte sanat doktorlarının en son şaheserleri
Her biçime sokulabilen erkekler, kadınlar
Ve işte geminin salt kendisi
Tüm üstün olanaklarıyla:
Tenis kortları, yüzme havuzları, kilisesi
Ve gazete (ya da bütün bir İncil'i size taksitle basan)
Basımevi bölümleriyle
Ve de dakikada 180000 devir yapıp
Her devinimi dengeli kılarak
Yolcuları deniz tutmasından koruyan dev jiroskopuyla.

Ve işte nihayet yolcular-
Hepsi büyük ilgi ve ün sembolleri
İşte Napolyonla Moskova'da bulunmuş olan
136 yaşındaki ihtiyar Volkinya Patriği,
6 yaşındaki satranç dehası Polonyalı Semmi Meyer
Ve Siyamlı ikizler ...
Sonra tabii tanınmış kişilerden seçkin bir koleksiyon;
Dünya savaşının müflis kralları,
Ayrıca gemi adamları arasında
ille de bulunması gerekli
Düşkün Rus grandükleri
Ve Viyana Operası kraliçeleri...
Ve birinci mevkide
Film yıldızları:
Vahşi Batı'nın kahramanı
(Odol gülümseyişiyle)
Dünya komedyeni
(Odol gülümseyişiyle)
Ve güneş banyosu güzeli
(Odol gülümseyişiyle)

Fakat limandan uzakta
Bir adam oturur ve kulübede
Saat göstergeleri ve bilinmedik aletlerle donanmış masası
Ağzında sert tütünle dolu piposu
Sıradan bir sokak adamı ya da öğrenci olabilir,
Bekliyor geminin tam dilediği noktaya gelmesini
O zaman basacak düğmeye.
İstediği onun bir ateş değil göklerden inecek
Hayır o kendisi ateşi uçurumun da dibinden yükseltecek.


Otto Gelsted
Çeviren: Ata Karatay

9 Haziran 2017 Cuma

Söyleme Bana

Sus
Sus
Konuşma
Söyleme bana!

Biliyorum
Gitmem gerekli
Bir şey bulacaksam-
Gitmem gerekli
Hem tek başıma
Bir şey bulacaksam-
Bugüne değin
Bulamadığım
Evim
Sevgilim
Toprağım
Bir yerde olacak
Henüz gitmediğim-
Gerçi çok gezdim
Ama bilinmez
Kimbilir daha
Ne çok gezeceğim-
Ve tek başıma
Gitmem gerekli
Bir şey bulacaksam-
Ama yolumda
Bir yer var elbet
Artık duracak-
İyice biliyorum
Orada benim
Evim, toprağım-
Sevgilim boyuna bekleyemez ki
Zaten çok gezdim
Söyleme bana
Gideceğim yer
Pek uzaktaysa-
Geç kalmış olmak
şimdi tek korkum-

Sus
Sus
Konuşma
Söyleme bana
Bulmam gerekli
Kendi evimi!


Gustaf Munch Petersen
Çeviren: Ata Karatay

Yücelik

Oturmuş kudretini düşünüyordum
Tarifsiz kudretini yaradanın.
Sonra vazgeçtim.
Çözülmez dedim böyle dev sorun.
O anda birden
Çevremde çocuk sesleri duydum.
Bir küçük çocuk soruyordu arkadaşına:
- Tanrı her şeyi yapabilir mi?
Öteki cevap veriyordu:
-Tabii!
- Acaba diyordu ilki:
Bir taş yaratabilir mi Tanrı,
Sonunda kendisinin bile
Yerinden kaldıramayacağı?


Piet Hein
Çeviren: Ata Karatay

Kendime

Benim gözlerimi gördünüz mü?
Görülmeye değer onlar!
Onlardadır sıcak yaz geceleri

Bir ayna içindeki mumlar gibi
Ve hayat dolu kadınlar,
Ya da türküler, şarkılar.

Tanımadım daha henüz
Bir başka kimseyi dünyada
Bencileyin bakabilen.

Keyfim bir artar bir artar
Şöyle tepeden tırnağa
Seyrettiğimde kendimi

Ne ağız be derim
Ne büyük ne tatlı
Rengi de ne güzel!


Jens August Schade
Çeviren: Ata Karatay

8 Haziran 2017 Perşembe

İnsanı Seviyor Musun?

İnsan bana doğru geldi
Sürüklenerek güçlükle
Ardında bıraktığı izde
Kirli kalıntıları
Bir ses duydum birden: İnsanı seviyor musun?
Sev! dedi o ses.

İnsan kımıldadı
Yakınlaştı -sürüne sürüne
Şehvet salyaları saçıyordu tüm çevresine
Sinekler, böcekler üşüşmüştü karnındaki yaralara
Ve ses balyoz gibi indi bu kez:
İnsanı seviyor musun?
-Hayır dedim ben.
Sev! dedi o ses.

Yakınlaştı-
Daha da yakınlaştı-
Artıyordu gelen pis koku
Yalanın binlerce hastalığından -
Korku veriyordu şimdi artık ses,
Soruyordu:
- İnsanı seviyor musun?
- Hayır dedim, sevmiyorum!
Sev! dedi o ses.

Sonra insan doğruldu yerinden
Uzattı ellerini bana doğru
O zaman gördüm kızıl çiçeklerini işkencelerin
Her yanında.
Gördüm simsiyah yaralarını günahların
Çıplak kollarında, omuzlarında.
Ve gülümsedi bana
Bak ama, dedi
Tanrı nasıl sevdi..!
Gözlerimdeki perde düştü birden
Ve haykırdım candan:
Seni seviyorum İnsan!
Ve ağzım kanla doluverdi o anda
İnsan kanıyla.


Nis Petersen
Çeviren: Ata Karatay

Megalomani

Bir büyük Norveç şairine


Siz
Norveç'in en yüce bir dağı
Ben
Minnacık Danimarkalı karınca!
Ne var ki
Kimseler önleyemedi
Bugüne kadar
Dağlara tırmanmasını karıncaların.

Evet değişmez hiçbir şey
Dağ dağdır her zaman

Karınca karınca.
Ama sayın üstat!
Ben sizin doruğunuza eriştiğimde
Bir karınca boyu da olsa-
Daha yüksek sayılmaz mıyım sizden?
Haydi hoşça kalın!


Hulde Lütken
Çeviren: Ata Karatay

Yavaş Gelen Bahar'dan

Ne kadar yavaş geldi bu yıl yine ilkbahar
Ne yavaş yitti gözden buzlardaki yaralar.

Yerden fışkıran otlar ne kadar seyrek ve az
Bak hala korkuyorlar öldürür diye ayaz.

Dallar henüz çıplak, boş kemikli eller gibi
Tomurcuklar kapalı bir çağrı bekler gibi.

Gizli hazırlıkların belirtisi var ama
Yeşil toprağı yarıp yayılmamış her yana.


Tom Kristensen
Çeviren: Ata Karatay

18 Kasım 2016 Cuma

Akseki'ye Çıkış

I.

Dalgalanıyor dağlar
tomurcuk açmış
badem dallarını eğen kar
esen rüzgarla
savrulduğunda.


II.

Dağda yakılan türkü
dağda söylenmeli.
Söylenmez
başka yerde.
Öldürür söyleyeni.


III.

Ölüm
dağsız bir ülkedir
dört ayak üstünde tırmandığımız.


IV.

Badem dalları arasından
dağa ilerliyorum
mutluyum
başka yol olmadığı için.


V.

Küller örtünce dağı
kül dağı gibi geliyor.
Kemikler örtünce dağı
kemik dağı gibi geliyor.
Ardıçlar örtünce dağı
ardıç dağı gibi geliyor.
Menekşeler örtünce dağı
işte şimdi dağa benziyor.


Henrik Nordbrand
Çeviren: Ergin Koparan

17 Kasım 2016 Perşembe

Kont K.

sen ölmüş olsan da yapıt sürüyor.
sayfa 253
taze bir asma yaprağı düşüyor kitabına.

daha uzaklara ulaşmadın
ve imgelem gücüne bağlı
daha sonra olanlar.

"Burada herkes korkar Kont K.'den."
çok geç okumak için
çok erken çekip gitmeye.

güzün ayı tutukladı kitabı
çardağın gölgesinde
durmadan düşüyor yapraklar.

Karadır 254'cü sayfa. "Burada
herkes korkar."
Yüksek sesle okuyor Kont K. boş sayfayı.


Henrik Nordbrand
Çeviren: Özdemir İnce

Biri Ölünce

Biri ölünce
dünyası kalır:

uzaktaki dağlar
mahallenin evleri
ve bir pazar günü
kentin dışına çıkmak için
bir tahta köprüden geçen yol.

Ve ilk yaz güneşi
öğleden sonra bir an
kitaplarla, dergilerle dolu bir rafa ulaşan
hepsi de yeniydiler hiç kuşkusuz bir zamanlar.

Hiç de tuhaf değil aslında.

Gene de sık sık şaşıyorum ama.

20 Ekim 1971

Bu gece kar yağdı dağlara
uzakta
suyun öte yakasında
ve taze hava
ortaya çıkardı onları
dört ayda, sanırım,
ilk defa.

Hala kumsalda direnen
birkaç turist
titriyor gibiler
biraz
ve buruşuk kağıt torbaların hışırtısı
yarısı kuralara gömülmüş
boş sigara paketleri
akılalmaz güçte görünüyorlar.

Scoot Fitzgerald'a benziyor
manzara
"The Great Gatsby"yi
yeni bitirmiş daha
ve henüz başlamadan
ciddi ciddi içmeye.
Hiç kuşkusuz
her şeyin nasıl biteceğini bildiği
o ana.


Henrik Nordbrand
Çeviren: Özdemir İnce

İnsancıl Yamyamlık

Evet, Sayın Bakan, evet, Sayın kral, evet, Sayın
Kraliçe, bir damla gözyaşı, evet, gözyaşı!
Niye Uranyum demiyorsunuz Kongo yerine? Uranyum
kelimesi niye yasaklandı, niye silindi gazetelerden, okul
kitaplarından
Niye ağlıyorsunuz hava alanında? Katiller vardı,
Dolarlarla, Franklarla, Eskudolarla, Pesetalarla
dönmüşlerdi, o zaman niye ağlamadınız
peki?
Niye, sahi niye ağlar insan?
Ağladınız mı ülkenizin tarihini okuduğunuz zaman?
Kırk beşte altın tarlalar alev alev yanarken
şezlonglara kurulmuştunuz, ağladınız mı?
Ne uzun bir Paskalya bu!
iyi yürekli yardımseverler, anneleri, karıları olan
askerler, sevgililerinin, çocuklarının sararmış
fotoğraflarını taşıyanlar (hoşça kal okul
sırası, merhaba tüfek):
her şeyi yapabilirler-: göklerden inerler, ırmakları
geçerler, duvarlara dayarlar insanları,
şehirleri yakarlar,
ama gönüllerince geçiremezler günlerini, yamaçta
bir yılan gibi kıvrılmış yatan, ağır bir taş
gibi yatan Paskalya'yı oynatamazlar yerinden,
tepeye çıkaramazlar onu, zamanı kuramazlar,
Evet, Sayın Bakan, derler, evet Kazançlar, evet,
beni çöllere atan Uzun Kol, evet
evet, beni ölümden kurtaran İpekli Beyaz Kanat, ölüm
saçayım diye,
evet, Açlık, kurşun doyursun diye beni,
evet, başkalarının özgürlüğünü kullanan Özgürlük,
evet, başkalarının yaşamlarını kemiren Yaşam,
evet, Yamyam Devletleri Uygarlığın,
evet, Moruklar, koydum karşınıza gençliğimi.
Dostlarım! Zamanıdır çekip gitmenin artık.
Hoşça kalın, Kasım Ayının Başdöndürücü Noelleri,
Hoşça kalın, Şen Çalgıcılar, Özür Dileyen Bakanlar,
Hoşça kalın, Uyuyan Güzel, Kül Kedisi, duygulu majesteler,
acımasız mandarinler, hepiniz,
Hoşça kalın, yıldızlı, fraklı, Çılgın Ladin Ağaçları,
şehrin jetlerle, tanklarla donatılmış ormanı,
Hoşça kalın, Koni-Evler, Saçaklı-Evler, vitrinlerinde
İsa'nın çıngırak seslerini dinleyerek uyuduğu
Mağazalar,
Hoşça kalın, İsa'dan Sonra Sıfır Yılı, Kralın Muhafızı,
Paskalya, hoşça kalın, günlerimiz sayılı
çünkü:
bayraklarla süslenmiş yapılarda, kilitli kapılar
ardında buyruklar veriliyor şimdi, ama aynı
hızla yayılıyor haberler.


Erik Stinus
Çeviren: Ülkü Tamer

16 Kasım 2016 Çarşamba

Hiç

Kül yağmuru değil
hiç

yerin döşemelerinden sızan hiçbir şey değil
çeneleri kenetleyen hiçbir şey değil
evin çevresinde
koskocaman bir mengene gibi
çatlaklar arasından sızan hiçbir şey değil
görünmez keçe gibi gırtlağını tıkayan
kemiklerindeki iliğini sıkıp çıkaran

Hiç de insanın soluğunu kesen öpücük gibi değil
hiç de derinin altındaki ürperti değil

Hiçliğin sessiz istilası
çoktan bitmiş bile
asude karanlık
ardından
senin ellerinde ölen
şeyler işte

Usul usul bir sancı
yani
hiç.


Uffe Harder
Çeviren: T. S. Halman

Bir Genç Çocuğa

Öpüşü sana ben öğreteceğim
İlk tat olacağım dudaklarında.
Özleyiş ne demek anlayacaksın,
Ve yalnızlık nasıl uzaklığım da.

Anlamsız kalacak çevren
Yanında değilsem yarın
Ağlamak, ağlamak isteyeceksin
Okşanmadığı için saçların.

Bilinmez, yepyeni dünyaları
Ellerinde bulacaksın bende
Çılgınca istemler baş kaldıracak
Zincirlerini kıran gövdende.

Boşlukta düğümlenip duran
Kolların benimle dolacak
Sana verdiğim taş değil
Bir kadın vücudu sımsıcak!

Ve her şeyi yitirdiğin zaman
Geriye dönemezsen eğer
Bir mezar bekleyecek seni
Kalbimde, gömülmeye değer!


Edle Nielsen
Çeviren: Ata Karatay

Disjecta Membra

Bir barış gezegeni arıyor bakış ama hiçbir
birlik son değil, hiçbir sınır değişmez değil.

Sonsuzda aşıklar da yarıldı taa köke kadar
ve yalnız ve yalnız ateş aç yatmaz

Meyvenin iki yarısı ters düşüyor birbirine
ve ikisi de geberiyor sevinçten kendi köşesinde

batan güneş birden düşürünce maskesini
keşfediyorsun bir korku ve kan mahzeni

her şey aşırı uçlardan oluşmuştur orada ve
işte bu yüzden hiçbir şey ömürlü kalıcı değildir

ısırganotu ve tozdan bir güneş orada
bedelidir metallerin birliğinin ve hiçbir şey

sağlam değildir ne acın ne de sıla hasretin bile
ot damların altında akar suların yanında

ne denge ne de bir çözüm vardır; yoktur,
ev-bark da arama sakın yeryüzünde

ama bu bölünmüş kan istemiyor ölümü
yola gelmezdir kemiğine yapışmış olan et.


İvan Malinovski
Çeviren: Özdemir İnce

15 Kasım 2016 Salı

Sineklerin Türküsü

Haziran gecesinde bu düş

kiraz ağaçlarının köpüğü götürmüş evi

boğulan kuşların kırk sayan şıpırtısında
fjord'un aynasından daha gergin bir çanın altında

benim uykum bir çitkuşu yumurtası: bir
kireç duvar ve bozulmaya hazır bir serap

gölgeye çakılı beyaz titrek bir orak
ve gürültüsüz bir gaga görünmez keser

ince tuz ve rüzgar kabuğu aynanın

az sonra kırılacak bir şey


İvan Malinovski
Çeviren: Özdemir İnce

Sonsuz Üç

Dünyada iki erkek var
Her zaman karşıma çıkan
Birisi sevdiğim adam
Ötekisi beni seven.

Birisi karanlık gecelerimin
Düşlerinde bile can evimdedir
Öbürü kalbimin önünde bekler
Bekler durur ama açılmaz kapı.

Birinin sadece soluğu yeter
Beni mutluluğa ulaştırmaya
Öteki ömrünü bağışlar bana
Kalkıp geri vermem bir saatini.

Birisi kanımın sıcaklığında
Aşkın öz türküleriyle yaşar
Öbürü can sıkıcı günlerim içinde
Umutsuz koşar.

Her kadın bu ikili yaşamı tadar
Sevilenle seven arasında
Ama bir kez tek kişi olur o iki insan
Yalnız bir kez her yüzyılda!


Tove Ditlevsen
Çeviren: Ata Karatay

Göbek

Gövdemin katı kökü
Evrenimin ortası
Küçük kabarık düğme,
Düğümün atılalı beri
Bir uçan balon gibiyim yeryüzünde.

Ama ipi kim tutuyor
Kaçtığım günden bu yana
Açılan döl yatağından.

Bulabilsem bir o eli
Ve yüzsem gerisin geri
Akıntıda balık gibi.

Seni sık sık anışımın
Budur sanırım nedeni
Ey küçük çiçeği tenimin.

Öteki balonlarla birlik
Dolanıp dururken bakarım
Doluvermiş içerime
Senden doğru kopup gelen
Gökyüzü özlemi sorular.


Ove Abildgaard
Çeviren: Ata Karatay