Şiir, Sadece: Leopold Sedar Senghor
Leopold Sedar Senghor etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Leopold Sedar Senghor etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Eylül 2016 Cuma

Derdine Yan Zavallı Zenci

Derdine yan küçük Zenci
Kırbaç ıslık çalıyor bak
Sırtında okşadıkça
Kanlı kanlı terli terli

Derdine yan küçük Zenci
Gün uzun yollar uzun
Taşı durmadan işin ne
Beyaz fildişi beyaz Efendine

Derdine yan küçük Zenci
Alışsın çocukların açlığa
Bomboş kaldı kulüben
Sevgili karın uyuyor
Efendinin yatağında

Derdine yan zavallı Zenci derdine
Bir kez vurmuş bahtın damgasını rengine


Leopold Sedar Senghor
Çeviren: Gürkal Aylan

Akbabalar

O günlerde
Uygarlığın yüzlerimizi tekmelediği
Kutsal suyun uysal alınlarımıza çarpıldığı o günlerde
Akbabalar pençelerinin gölgesine diktiler
Kanlı vesayet anıtını
O günlerde
Acı kahkahalar vardı yolların madensel cehenneminde
Boğuyordu tek düze ritmi duaların
Sömürgedeki ulumaları o günlerde
Ey zorla alınan öpücüklerin acı anıları
Bir savut namlusunda bozulan vaatlerin
Yığınlarla kitap okudukları halde yine de
Yabancısı olan insanlıkların sevgilerin
Ama biz bu eller bu döllediğimiz topraklar
Sizin gurur dolu şarkılarınıza
Yıkık köyterine karşın Afrika'nın
Taşıyoruz bir kale gibi umutlarımızı içimizde
Swaziland'ın madenlerinden Avrupa'nın fabrikalarına dek
Yeniden çiçeklenecek bahar aydınlık adımlarımızı bastığımız her yerde.


Leopold Sedar Senghor
Çeviren: Gürkal Aylan

Afrika

Afrika Afrika'm benim.
Baş eğmez savaşçıların Afrika'sı
Hani o ata yadigarı ovalara adını yazmış
Hani o büyükannemin şarkılarındaki
Karşı ırmak boylarındaki
Savaşçıların Afrika'sı
Ben seni hiç görmedim
Kanın damarlarımda oysa
O güzelim kara kanın
Kırları bayırları sulayan
O güzelim kara kanın
Bulaşır terlerine
Kölelikten canı çıkan çocuklarının
Afrika söyle bana Afrika
Senin sırtın mıdır bu
İki büklüm ezilgin olan
Küçük görmelerin ağırlığı altında
Kızıl yaralar açan sırtında çiçek çiçek
Kırbaç kırbaç inleyen sen misin yaz sıcağında
Erkek bir ses yanıtlıyor
Mert oğlum büyüyor işte yiğit ve güçlü
Burada bunca viranlığın ortasında
Beyaz soluk çiçeklerden bir ağaç
Afrika bu senin Afrikan
Yeniden dallanıp yeşeriyor bak sabırla inatla
Sunarak ürünlerine yavaş yavaş
Acı tadını özgürlüğün.


Leopold Sedar Senghor
Çeviren: Gürkal Aylan

15 Eylül 2016 Perşembe

Anı

Bugün Pazar,
Kardeşlerimin taş yüzlü kalabalığından korkuyorum.
Acıyla doldurulmuş cam kulemden, hep kusur bulan Atalar
Damlara, tepelere bakıyorum siste
Sessizlikte-bacalar ağırbaşlı ve çıplak.
Eteklerinde uyuyor ölülerim, bütün düşlerim toprak
Bütün düşlerim, caddeler boyunca dökülüyor cömert kan,
mezbahaların kanlarına karşılık
Ve şimdi, bu gözlem kulesinden şehrin varoşlarından gibi
Düşlerimin belli belirsiz akıp gittiğini görüyorum caddelerden,
tepelerin eteklerine yayıldığını,
Irkımın yol göstericileri gibi Gambia kıyılarında ya da Saloum,
Şimdi Seine'de, bu tepelerin eteklerinde.
Ölülerimi düşüneyim!

Dün Toussaint idi, koca yıldönümü güneşin
Hiçbir mezarlıkta anılmadı.
Ah, ölmeyi hiç kabul etmeyen ölüler, ölümle nasıl savaşıldığını bilen
Seineae ya da Sineae, benim güçsüz damarlarıma yenilmez kanı
dolduran,
Koruyun düşlerimi oğullarınızı korur gibi sezgili ayaklarla
dolaşanlar.

Ah Ölüler, koruyun Paris damlarını Pazar sisinde
Benim ölülerimi koruyan damları
Ki korkulu tehlikesizliğinden kulemin inebileyim caddelere
Katılmak için aralarına mavi gözlü kardeşlerimin
Kaba elli.


Leopold Sedar Senghor
Çeviren: Ali Küçüktavşanlı

Kara Kadın

Çıplak kadın, kara kadın!
Giyinmişsin yaşamın kendi olan renginle, güzellik olan biçiminle!
Gölgende büyümüştüm, ellerinin yumuşaklığı örtmüştü gözlerimi.
Sonra, yazın ve öğlenin sıcağında, birden buldum seni adanmış
toprak, kavrulan
yüksek bir tepenin üstünde
Ve güzelliğin uçan bir kartalın çakışı gibi çarpıyor yüreğime.

Çıplak kadın, kara kadın!
Olgun yemişin sıkı eti, kararmış şarabın acıdan koyulaşan
renginde, ağzımı şiirlere
iten ağız
Arı çevrenli çayırlık ürperiyor Doğu yelinin tutkusu okşayışıyla
Tam tam oymalı çevrenin üzerine gerili gergin deri, inildiyor
Fatihin parmakları altında
Senin derin içten sesin kutsal ezgisidir en Yüce olanın.

Çıplak kadın, kara kadın!
En ufak bir solukta dinginleşiyor yağ, yarışçının böğrü üstündeki
yağ, Mali
Prensi'nin böğrü üstünde
Gök tutuşlu ceylan, çiğ damlaları derinin gece göğünde yıldız
O bağışlamaz usun tatları, çilli derinde al altın yansımalarıdır,
saçının kara gölgesinde kara sevdam aydınlanır doğan güneşiyle
gözlerinin,

Çıplak kadın, kara kadın!
Yiten güzelliğini türkülüyorum, ölümsüz bir kalıba sokuyorum onu
Kıskanç bir kader seni yaşamın köklerini beslemek için
döndürmeden küle.


Leopold Sedar Senghor
Çeviren: Güven Turan

Senin Adını Söyleyeceğim

Tama için


Senin adını söyleyeceğim, Naett, senin adını
     haykıracağım, Naett,
Adın tarçın kadar uçucu Naett, kokusu bir limon
     bahçesi gibi.
Naett, çiçek açarken nasılsa kahve ağaçları öyle
     saydam, adın,
Öğle güneşinin ve tutkunun yarattığı koyu nemli
     bir gölgelik, çiçekler açan,
Çiğe benzer adın, daha taze demirhindi ağacının
     gölgesinden,
Günün sıcağı azalıp akşam olunca nasılsa öyle,
     kısa akşam saatlerinden daha taze,
Naett, sen öfkeli kasırga, şimşeğin gürültüsü,
     gecem, güneşim,
Şimdi de büyücün oldum senin adını
     söyleyebilmek için her şeyi göze aldım,
O uğursuz günde Futa'dan sürülen Elissa
    prensesi.


Leopold Sedar Senghor
Çeviren: Eray Canberk

14 Eylül 2016 Çarşamba

Sine Gecesi

Koy alnıma pelesengi andıran ellerini, kadın, koy, kürkten de yumuşak ellerini.
Yukarda, akşamın esintisinde hışırdayan hurmalar salınıyor
Daha şimdi. Sütannenin türküsü başlamamış bile.
Bizi sallayan, ahenkli sessizlik.
Dinleyelim türküsünü, dinleyelim koyu kanın damarlarımızda çarptığını, dinleyelim.
Yitip gitmiş köylerin sisi içinde Afrika'nın nabzının attığını
İşte yorgun ay durgun denizden yatağına doğru eğiyor başını
İşte kahkahalar azalıp seyreliyor, düşüyor başları anlatıcıların annesinin sırtında uyuklayan çocuğun başı gibi
İşte ağırlaşıyor raks edenlerin ayakları; art arda türkü söyleyip çığıranların ağırlaşıyor dili

Yıldızların ve düşünceye dalmış Gece'nin saatidir şimdi
Dayamış dirseğini bu bulut tepesine, süt beyaz peştamalıyla örtünmüş tepeye
Işıldıyor hafif ten kulübelerin damları. Ne diyorlar acaba böyle gizliden yıldızlara.
Sönüyor içerdeki ocak, yakıcı ve yumuşak kokularıyla mahremiyetin
Yak yağ lambasını, kadın, yak da çevresinde yarenlik etsin büyükler ataların yaptığı gibi, dinlesin çocuklar yatakta
Elissa'nın Eskileri'nin dinleyelim seslerini. Biz sürgünler gibi
Ölmek istememişti onlar, yitip gitse de kumların arasında tohum selleri.

Dinleyeyim, tanıdık ruhların konuk gelen yansısını tütsü kokan kulübede
Başım, ocaktan çıkan bir dang kadar sıcak göğsünün üzerinde
Duyayım kokusunu ölülerimizin, derleyim ve söyleyim yeniden onların yaşayan seslerini, öğreneyim
Uykunun o derin boşluğuna inmeden önce yaşamayı.


Leopold Sedar Senghor
Çeviren: Eray Canberk