Şiir, Sadece: Yeni Zelanda Şiiri
Yeni Zelanda Şiiri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Yeni Zelanda Şiiri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Temmuz 2013 Cumartesi

Üç Kadın

Örtük perdeler yeşil, duvarlar,
o hava yeşil, keşfettiğimiz sözcüklerin
taze sarmaşık kollarını çözdüğü yerde.
Sürgün? Başka başka şeyleri kastederek
evet kuşkusuz söz ederiz ondan da.

Seninki, tanıdık, duruyor önünde
evinin, baştan ayağa yapraklı; arasından
görürsün baca künklerini, sivri direkleri.
Yeniden değerlendirişim ürkek, çaba harcar
köklenip büyümek için zaman gereksinerek.

Lamba ışığının berrak havuzu, asık suratlı
yansıtıyor farkımızı, benzerliğimizi.
Sen Flaman cini boşaltırsın toprak
sürahiden; evden konuşuruz çocuklar
çocuklar nasıl söz ederlerse İngiltere'den.

Sabah ışığı daha acımasız; en erken
trende bir kadın kıpırtısız oturur, bütün
gövdesi kenetli ama umarsız tutmak için
yüzünü kaplayan gözyaşlarını ...
Siyah, arasında İngiliz gazetelerinin.


Lauris Edmond
Türkçesi: Ali Cengizkan

Aşk Şiiri

Neler neler olacak. Arkadaşın
Paris'e gidecek, amcam sonunda vazgeçecek
çocukluğundaki çiftliğin dorukları üzerinde
yaban atları uçuran düşlerinden:
o sarsıntılı evlilik artık kopacak.

Kendimizden söz etmiyoruz, ama biz
merdivenden inerken kar yağıyor
ve yağdıkça yumuşacık yıldızlar kayıyor
yüreklerimizin kara sayağına. Bir yana itiyoruz
birbirimiz için ecelin kısacık haberlerini.

İki genç adam var sokakta, kavga ediyorlar
coşkuyla; biz yanlarından geçiyoruz usulcacık,
birbirimize sürtünerek, uygun adım.
Sanki öyle bir şeyimiz var ki
hafif, kırıldı kırılacak, taşıması zor.


Charles Brasch
Türkçesi: T. S. Halman

19 Temmuz 2013 Cuma

Gece Çığlıkları, Wakari Hastanesi

Pürüzsüz güzel olanlar girebilir
Senin yanına yalnızca:
Örtülü gözlerini senin gözlerine dikmek için
Belki de senin sesini duymak
Hatta sana yaklaşmak ve belki de
Senin giysinin eteğini öpmek için.
Bana göre değil bunların hiçbiri
Biliyorum da sormuyorum.
Düşünü bile kurmuyorum bunların.
Gece gündüz masallardaki doğumdan ölüme
Dört dönüp duruşum elverir
Rüzgara çevirmişim kulağımı
Şaşakalmış rüzgar mırıldanıyor kendine
Hem de kaç kez durup dinlenmeden
Senin gizli adını söylerken bocalayarak.

Ortaya koy her şeyi, ortaya koy.
Hiçbir şeyi vermemezlik etme.

Artık o kadar az bir şey kaldı ki
Göze görünen benliğin
Görünür benliğinden.
Eskiden kendisi hakkında düşündüğü ile
Şimdiki benlik arasında
Pamuk ipliği varla yok arası
Varlık diye bir şey kaldı mı
Rüzgarda çırpınan adsız cılız iplikten başka.

Kendime ihanet ediyorum,
Kanım yok
Sırf korkum var.


Charles Brasch
Çeviren: T. S. Halman

25 Ocak 2011 Salı

Ben'e, Gölde

Görüyorsun Ben, suyun
sağlam ve yumuşak bir derisi var
ve bütün böcekler dans eder
ve zıplayıp durur üzerinde-
onlar için sanki güvenli bir
yaylı çimenliktir. Görüyorsun,
bu bir kendini inandırma sorunu
daha hafif olduğuna
üzerinde yürüdüğün
ortamdan: bir başka deyişle
önce kendi eklemlerini denetle

-ve ayrıca, cehenneme kadar yolu var
alabalığın - nasılsa yüreğin kaldırmaz
önüne bakmayı.
Senin ve benim
ayağımızdaki zamk çizmelerinde
pek çok yapışkan kil var
altın renginde - dünya
tutmakta bizi yukarda bugün
pek güzel.


Olla McQueen
Türkçesi: Ali Cengizkan

24 Ocak 2011 Pazartesi

Kesilmiş Leylak

kesilmiş leylak demetlerine
yağmurun verdiği ölü koku
cumbalı oturma odalarında

bir sevgilinin ya da bir çocuğun
açık alnını öptüğünde ağzına değen
kafatasının bir başka türüdür

ama bunlar hırçın ve hızlı bir mavilik
vazonun ağzını sıkboğaz edip
dört bir yana sarkan saplar üzerinde

yarı esir yarı özgür
ışıktan asalar gibi taze bir güneş
ıslak bakışlarla ortaya çıktığında

içine serpiştirilmiş yollar var
bizimkiler gibi sezgi yolları
zaman içinde dağılıp ağır aksak toplanan

bu yollar varacaktır aramızdaki en iyi
insanların seve seve üstleneceği
gömütün körelme tümseğine


Tony Beyer
Türkçesi: T. S. Halman

Sona Kalanlar

Çocuklar büyümeye can atıyor
telefonda konuşmaya ve her şeye.
Dereye taş attıklarında
bol bol su sıçrasın istiyorlar
suyu ele geçirmek ve egemen
olmak için. Her zamanki gibi
övgü sözleriyle bitecekti
okumaya başladığımız öykü
ama sonunda atlayıverdik:
ailenin köpeği güçlüydü, güvenliydi
yan gelip oturmuştu, hiç kimse
yalnız değildi. Taş gibi taş
suyun dibine indi, gerek kalmadı taşa.


Bill Manhire
Türkçesi: T. S. Halman

Okul Değişimi

Hemşire Veronica'nın sınıfı. Uzun boylu rahibe, solgun bir
Greer Garson yüzüyle onu kapı arasında kucaklar
Ona keten öpücüğünü verir ve sarar kollarıyla
(Yarasa kanatları) bir kapı gibi. Pençesinde güvenli
Kilisenin çocuk ışır ve ben, mutlu, çıkarım.
Öğleye, nasıl hay huy edip sıçradıklarını canlandırır
Sıralarının üzerinde, hemşire sınıftan çıktığında,
Ve pıstıklarını, o sessizce içeri süzülünce.
Manastır duvarlarından girmiştir gizli geçitlerine
Süzülür orada, onun ilk bahçesinde, bir parça
Temizlenmiş toprak, çay tabağı büyüklüğünde
Üstünde aşkının tek sardunyasını büyüttüğü.

Çocuk üç gün sonra bir başka sınıfa aktarılır.


Elisabeth Smither
Türkçesi: Ali Cengizkan

Babam Üstüne Şarkı

Kükürt tekneleri döndüğünde, kükürt
Kaplı olurdu babamın gözkapakları
Galapagos ispinozunda olduğu gibi

Annem alaca basmayı masaya yayar
Dolapları temizler, ekmek yapar her salı
Çocukların saçlarını taralı tutardı

Bir tür arıydı babam.
Parlayan göğsü çift - vuruş James'in
Parçalardı asfaltın üstündeki havayı

Anımsarım asma dallar gibi kaşlarını
Bir gece kuşunun gözlerini gizleyen
Ve alışkın denizin serpintisine

Her zaman ay nöbeti devraldıktan
Sonra dönerdi eve, arkasında
Limanda uyuyan iskeleyi bırakarak.


Elisabeth Smither
Türkçesi: Ali Cengizkan

13 Ocak 2011 Perşembe

Kırmızı Bayrak

Çelik tekerleklerle yağmur gecesi,
vagonların sarsıntısı, kükremesi
her vadiyi demiryoluna bağlıyor
ve trenin genzinden gelen çığlık
bölerek yankılanıyor evden hiçbir yere
kadar yarı yolda. Ağız mızıkanla
çaldığın Kırmızı Bayrak'ı dinliyorum,
ansızın biten çocukluğun son gününde
trenler alıp götürmüş yangın yerine.

1931. Baban yeni dönmüş üç ay süren
mahpusluktan; sen dikilmiş duruyorsun
onun arkadaşlarıyla birlikte duman dolu
bekleme odasında istasyonun; tren
lambaları karartıyor; alıp götürüyorlar
onu. Küçücük bir çocuktun o zamanlar,
dört yaşında, aklının kesmediği olayların
suç ortağı, olup bitenleri annen
ya anlatmıyor ya da anlatamıyor ki.

Belalı bir çağda kahramanlara gerek duyulunca
yetim kalanlar uyanırlar gece trenlerinin
dağda bayırda öten düdüğüyle,
noel ezgileri çalınır, sonra çamlar, rüzgar,
bir çelik damda kozalaklarla dallar. Sokakta
bekleyip duruyorsun sevdiğin kızı. Sen beklerken
ötede eski bir toprak setin ordaki el arabası
üstü zehir zıkkım baklalarla kaplı
örtüyor babanın açtığı yolları, bıraktığı izleri.


Michael Jackson
Türkçesi: T. S. Halman

12 Ocak 2011 Çarşamba

Gözlerin İçin Üç Şiir

I.

gözlerin haki
savaşta mısın
av partisinde mi?

Ev kedisi olmak istemem ama
ölmekten öyle korkuyorum ki


II.

seninkiler kedi gözü gibi ışıl ışıl
gündüz yanıp sönüyorlar
gide gide yine de gide gide

sen bana gelirsen eritirim
camları söndürürüm ışıkları
yatarım püsküllü salkım söğüdün üstüne


III.

nasıl külrengi yeşilimsi su
çukurlara yan gelip yatar da
dört dönerse burgaçlarında

nasıl yeşiller küçülüp giderse
külrengi kalınlaşınca ürkerse
rüzgar tıka basa doldururken bulutları
koyun bir ucundan bir ucuna
senin gözlerin de öyle zonkluyor
sonra illetten kurtuluyor çabucak
liman kararınca benim üstümde


Rachel Macalpine
Türkçesi: T. S. Halman

11 Ocak 2011 Salı

Trende

bir kadın konuşabilir bir kadınla
ve bir adam konuşabilir bir adamla

kadın kocasının- nasıl öldüğünü anlatır
ve nasıl bu sürekli baş ağrısına

sahip olduğunu fakat ilaçların
şişmanlattığını onu, sersemlettiğini

yetmiştir ona bir kafa
içi dolu sosis etiyle

ölümü düşünür mü
ya da ölümden sonrasını?

bazen düşünür ve geçen hafta
bir içki dolabı satın almıştır

uyuşturucunun gizini bilir
nasıl bir karanlığa çektiğini

Tanrının olmadığı, gerçeğin şiddetle estiği
(ah insan nasıl da yalanlara sarılır!)

hemşireler elini tutarlar
seyrederek ağlayışını

seyrederek şaşkınlık duymadan
ruhunun geri tırmanışını

insanlar ona karşı iyidir


Rachel Macalpine
Türkçesi: Ali Cengizkan

10 Ocak 2011 Pazartesi

Yayla Havası

Yapayalnız doğduk
ve yalnız öleceğiz;
Henüz gördük kızaran bulutları
parlayan karlı dağın üstünde.

Yayla yolu üzerinde
yürü dur, garipçik:
Teslim et göktekine
kızgın yüreğini.


James K. Baxter
Çeviren: M. Uyguner