Şiir, Sadece

7 Haziran 2011 Salı

Eller İlahisi

Ellerini görsem oğlumun
Uzun esmer parmaklı ellerini
Onları özlüyorum
Üç yaşına yağan karda
Kızarmış, ısıttım öpe hohlaya
Ozanda el-ücra çağrışımı yapan
Alucra kışları
Bir elim elinde sabahadek
Öteki yorganının üstünde
Üşümezdi artık örttüm sardım ya

Görsem ellerini oğlumun
Ardında bağlı durmasa
Kalmasa Alucra sisler içinde
Gevaşa kurtlar inmese
Cano kızak yap oğluma
Uçar gider göle doğru

Çığ düşer, Artosa salma
Ellerini görsem oğlumun
Dizgini tutarken atının üstünde
Sağrısı yelesi al ürpermede
Ferhan usul usul titrese

Ellerini görsem oğlumun
Yeşil söğüt dalını incelikle
Kuş sesleriyle değiştiğinde
Beş yaşında çalışkan ellerini
Uçtu gitti kitapların ardında
Uçtu gitti kalemlerin ardında


Gülten Akın
İlahiler, 1983

Ayvaz Ağıdı

Basmış da gölgesi çökmüş de sisi
Şu karşıki dağlar Köroğlu dağı
Kesti ışığını Bolunun beyi
İki kaşın arasına ay düştü

Su yürümeyince, dağ uçmayınca
Sevdiğin Şirini sarabilmezdin
Oyun oynar gibi ölüme gittin
Gencidin tezidin sıra bilmezdin
Biridin peşine bir alay düştü

Palazıdın şahin gibi konması
Dostları ardına varır sanması
Yol olmuştur en yiğidin yanması
Bu ateşten sana çokça pay düştü


Gülten Akın
Ağıtlar ve Türküler

6 Haziran 2011 Pazartesi

Gülüm

Bir güldür açılmış esmer bahçemde
nakıştan gözleriyle iri iri
bir güldür hüzünlüyken beyaz
bir güldür severken kırmızı
bir güldür çocuk kahkahalarında

tenha bir kızdır şimdi kalabalık evlerde
ağlar kısık kısık benim için
ağlar küçük elleriyle oynıyarak
kaldım diye yağmurlarda yalnız
üşüttüm diye kuru tahtalarında gecelerinin

bir güldür duruşu baştanbaşa İstanbul
bir güldür çırpışır güvercin kanatlarıyla
bir güldür benim gülüm canım gülüm
bu yağmurlar geçer ben kurtulurum
ağlama gülüm ağlama gülüm


Tevfik Akdağ
Dünden Bugüne Türk Şiiri

Yağmur Yağmur

Yağmur, yağmur.. Bu neyi anlatır?
Bunca siste bunca ıslak serçe
Hüznü bir köşesinden tutup kaldırmıştır.

Yağmur, yağmur.. Bu neyi anlatır?
Son yaz derlenmiş, son ateş sönmüş
Düz yollara inen son kaçkın, son eşkiya
Hüznü bir köşesinden tutup kaldırmıştır.

Yağmur, yağmur.. Bu neyi anlatır?
Oyun biter, o kesin güz çizgileri
Sevgi, bir de ölümle örselenmiş
Aklı bir köşesinden tutup kaldırmıştır.


Gülten Akın
Sığda

Bir Kayığa Biner Geceleri

Tadını, yağmura duygulanmanın
Paylaşır kuşlarla biri gizlice
Gülmesini tutamamış bir sincap
Sallanır utanç bahçelerinde

Yalnız atlar yıkılır düzlerde suya özlemlerinden
Bir ben miyim yalnızlığa yenilen, sen, sen, sen

Uzun sokakların ucunda evleri
İlk denemelerden geri dönülmüştür
İtildikçe, içe durduğu bilinen
Bazı dostları yitirmeye gidilir

Yalnız atlar yıkılır düzlerde suya özlemlerinden
Bir ben miyim yalnızlığa yenilen , sen, sen, sen

Bir kayığa biner geceleri
Sığlıkta o kadın tek başına
Dua biçiminde inceltir korkuyu
Sunar içtenliksiz, tanrısına

Yalnız atlar yıkılır düzlerde suya özlemlerinden
Bir ben miyim yalnızlığa yenilen sen, sen sen


Gülten Akın
Sığda

Eskiyen Karısı Adamın

Ben onu ne iyi yavaş yavaş
Dokunsam saklasam eskitsemdi
Nerden nasıl görmemle birlikte
Bunca kişi kullanıp eskitti

Eskimesi öyle yoğun öyle hızlı
Dökülür bir dokunsam nerelerine
İncelmiş bir yeri alıp kondukça ellerine
Usa bir çin vazosu getirmeli

Bir baba özenle silinir bazen
Bir kukla bacıyla salına salına
Girerdi az kişili soylu oyunlara

Birden kendi başını karıştırırdı
Yıpranmış derisinden içeri
Kızgın karanfil parmaklarıyla

- Çocuk sevgilerimin yergilerimin anası
Geçim evli buz evli kor evli
- Çık gel tasa göllerin de sana ben -
Karımdı nasıl söylemeli.


Gülten Akın
Kestim Kara Saçlarımı

4 Haziran 2011 Cumartesi

Üstü Kalsın

Ölüyorum tanrım
Bu da oldu işte.

Her ölüm erken ölümdür
Biliyorum tanrım.

Ama, ayrıca, aldığın şu hayat
Fena değildir..

Üstü kalsın..


Cemal Süreya
Yeni Yaprak, Sayı:13, Ocak 1990

Mola

-Kartallar dolanıyor generalim
-Kartallar dolanır da dolanmaz da
Kaç tane vurmuştum Mütarekede
Ama düşman demeye dilim varmıyor
Zaten böyle durumlarda ve aşkta
Taşınacak silah değildir gurur

-Ölüyorum yüzbaşım ölüyorum
-Bana bak ben yüzbaşı değilim
Üstelik biraz sonra talim var
Dört rüzgarı biçen mitralyözlerin
Uçlarında gökyüzü mayalanıyor

-Çavuş pırpırların ne mavi
-Görünce kamaştı da ellerim
Şah İsmail'in üç sevgilisini
Gülizar, Gülperi, Arap Üzengi

-Asker su ver asker
-Ben asker değilim nişanlıyım


Cemal Süreya
Göçebe

3 Haziran 2011 Cuma

Cellat Havası

Burjuva ihtilalinden sonra
Mösyö Giyotin yüz elli yıldır
Parisli bir avukat
Ve gözleri yaşarır sabahları
Okuduğu intiharlar

Sinyor Kurşun. İspanya.
Asılıp gidebilir bakışlarınız
Bir bulutun yedeğinde
Tabii Lorca gibi sizin de
Gözlerinizi bağlamazlarsa

Ya ne buyrulur Mister
Elektrik Sandalyasına
Kredi yatının bir yana
İyi özetler Amerikayı
William James'ten daha

Sıçrayan kan selamlandır
Kaabil'e Ezra Pound'a
Parantez içinde Raskolnikov'a
Kelle bir şey anlamadan
Emirler veredursun ayaklara
İşini bitirmiştir Herr Balta

Ey idama hükümlü yurttaş
Altından çekilince iskemle
İdare edebilirsen soluğunu
Yaşarsın kısa da olsa bir süre
Çünkü İp Efendinin sunduğu
Ölümler kibarca sürüncemede


Cemal Süreya
Göçebe

Tabanca

Sigara içenlere ateş etmeyiniz
Evli bir kadınla rakı içerken
Rozet gibi göğsüne takmış cesaretini
Ben Mitridat'tan söz ettim siz etmeyiniz

Eski bir Osmanlı paşası gibi
Feodaliteyi süpüren bıyıklarıyla
İstanbul İstanbul uzakta
İstanbul'a ateş etmeyiniz

Tutalım yanılıp ateş ettiniz
Şeker Ahmet Paşa'nın resimlerini
Eski hececilerin şiirlerini bir de
Ben çok seviyorum siz de seviniz


Cemal Süreya
Göçebe

2 Haziran 2011 Perşembe

Kars


Öyle güzel ki ölürüm artık
Beyaz uykusuz uzakta
Kars çocukların da Karsı
Ölüleri yağan karda
Donmuş gözlerimin arası

Sen küçüğüm sımsıcak
Ne derler ona -bu kızakta
Boyuna türküler yakıyorsun ya
Sanki her türküden sonra
Hohlasan gök buğulanacak

Anla ki her durakta
Yok sınırları aşkın
O iyi yüzlü Tanrı
Beklesin dursun bizi
Kurduğumuz rahat tuzakta

Nasıl olsa yine bir gün
Döneriz bu yollardan geri
Senin bir elinde bir mendil
Öbüründe kuş sesleri


Cemal Süreya
Göçebe

Tek

Atlarla. Uzun bacaklı evrensel atlar
Bunlarla gelişiyor sevdamız anlatılmaz
Çocuklarla, kuşlarla, ağaçlarla.
Büyüyen, uçan, dal budak salan.
Yalnız aşkta raslanan o seçkin nokta.

Sen kadınsın ya büsbütün soyunuyorsun
Sana vergi, atılacak her şeyi kolayca çıkarıp atmak
Öptüğün gibi dünyanın bütün adamlarını bu arada beni
Uzanıp öpüyorsun ya atları çırılçıplak
Ne oluyorsa işte o zaman oluyor.

Sen ağzını ilave edince atlara
Birdenbire oluyor bu, şaşırıyoruz
Korkunç bir güzel'lik halkların havasında
Birden ötesine geçiyoruz varmak istediğimizin
Ayır ayırabilirsen hangimiz kadın, hangimiz erkek.



Cemal Süreya
Üvercinka

1 Haziran 2011 Çarşamba

Güvercin

bu gece bir güvercin uykusuz
peşine düşmeyecek artık
güz yapraklarının
düşünüyor yalnız
geyiğin uzanıp ölmeye gittiği kuytuyu

bir güvercin uykusuz bu gece
şadırvan yorgun
yaşlı askerlerin ellerindeki
kanı yıkamaktan

yangın yerinde tütüp duran küller var
zafer türküsü bu
cennet tomurcuğu

uykusuz bir güvercin bu gece
bir eski denizi dinliyor
baykuşların gülücüklerini görmeden

biliyor bu karanlık
masmavi kesilecek
tüyler
dallar
alevler
bir yüce rüzgar beklerken
yepyeni bir aşk içinde
biliyor o rüzgar kopup gelecektir

bu gece uykusuz bir güvercin
and içiyor uyanık kalmaya
düşündeki güneş
doğuncaya kadar

güvercin bekliyor
ecel bekliyor
bir yeni çağ
uykusuz bir güvercin


Talât Halman
Sessiz Soru

Mısrâyim

Kaçtığı bilinmiyen bir ülkesinde cinler padişahının, bir
yeniyetme. Değiştirmiştir adını, saçlarını kazıtmıştır. Soğuk bir
tabanca yastığının altında, uyuyabilir ancak. Bir yelek giymiştir
dimi; kuşbilime çalışır, omuzunda simruğ kuşu, eskiden ötermiş.

Bir tehlikeye yaslanmıştır; uçurtma uçurur, yüzlüğü düşmüş.
Yakalanır ming izleyicilere, bileği incecik. Bir-kılıçla keserler
kirpiklerini uzun. Kırarlar eklemlerini, pantalonunu sıyırıp gümüş
bir şamdana oturturlar, ziftle boğarlar teknede, damgalarlar.

Uçsuz bucaksız kucağındadır barbar anasının, bir yeniyetme.
Büyük bir alınla karşılar ölümü de, alkışlıyarak karşılar; unuttunbeni
mavisinden bir yelkenliye binmiştir. Hamsin yelleri eser
mısrâyim'den, kırk gün. Saçlarını uzatmıştır, yalnızlığı sever.


Ece Ayhan
Bakışsız Bir Kedi Kara

31 Mayıs 2011 Salı

Türkiye

Dış ülkedeki Türk çocuklarına


Türkiye bir sıcak ülke
Güneşi kocaman bir nar.

Dağı dağ, denizi deniz
İnsanı insanca bakar.

Ayca konuşur, yıldızca
Bozkırda telli kavaklar.

Uzar yanık türkülerle
Yayla kokuşlu ırmaklar.

Suskun bir sızı gibidir
Güz sonu tüten ocaklar.

Türkiye sonsuz mu sonsuz
İçimdeki özlem kadar.

Türkiye bir uzak pınar
Her gece uykuma akar.


Tahsin Saraç
Güvercin Kasapları

Ben Ozanım

Yıkık tapınaklara döner kimi kez içim
Eski sağır bir sızıya balkıyan, inceden
Işıdı mı ala bir tan
Ben ozanım
Kaç seviden kurşun yesem
Göveririm kendi külümden yeniden.

Sofada ekmek ve su, göğüste o gül duygu
Yığınların mutluluğu kavgasında hep yerim
Tanrılar karşısında, doğa doğrultusunda
Ben ozanım
Devrim ateşlerini sonsuz yakacak odun
Toprakta kemiklerim.

Al bahar, yeşil yaprak
Titrerim ak yellerle, dorukta kavak kavak
Ben ozanım
Açlığın kan çizgisinde ve taş dilsizliğinde
Değişip olurum hemen
Suskunluğun o san öfkesiyle
Kınında bekleyen soğuk bir bıçak

Kısa çöpün uzun çöple kavgası
Süre gelmiş çağlar boyu
Ama şimdi son evrede, dönemeçte, yargıda
Ben ozanım
Sizin yalnız kolunuz bacağınız
Oysa benim
Hep yüreğim sargıda.


Tahsin Saraç
Varlık Şiirleri Antolojisi

30 Mayıs 2011 Pazartesi

Kızılırmak'tan

.......

bir gün çıkıp geldiler -anlamsız yüzlerini gülüşlerini-
tüketimartıklarını üretimorganlarını ve eski külotlarını
-çikletlerini çukulatalarını getirip bıraktılar -tiklerini
mimiklerini çiğliklerini -gençkızların düşlerini getirip
bıraktılar -hergün hergün yeniden getirip bıraktılar
-iplerini oltalarını konserve kutularını -süttozularını
soyalarını salemlerini -kısırlıkhaplarını madalyalarını
tasmalarını -bayraklarını bayrakyırtmalarını sövmelerini
-anamıza bacımıza çocuğumuza -en çok önem verdiğimiz
şeylerimize -üretimorganlarını ve tüketimartıklarını
kullanarak -tanırım ve isa'nın ve bizimkilerin izniyle
-atlarını seyislerini çombelerini -traşlarını ve dişlerini
getirip bıraktılar -hergün hergün yeniden getirip bıraktılar
-sonra güzel güzel anlaşmaları -sonra güzel güzel
sözleşmeleri-
- sonra güzel güzel paylaşmaları - asılınışların ve
asılacakların izniyle -ve durmadan durmadan baltazar
bayramlarını -sonra güzel güzel savaş uçaklarını
-radarları rampaları atombombalarını -denizaltı denizüstü
birşeylerini- bilinçaltı bilinçüstü herşeylerini
piekslerini bitekslerini bitpazarlarını -eroinlerini
kokainlerini getirip bıraktılar-
ve sonra çekilip gitmediler gemilerine
ve sonra çekilip gitmediler gemilerine
ve sonra çekilip gitmediler gemilerine
ve artık okadar çok şey getirdiler ki
ve artık okadar çok şey getirdiler ki
ve artık okadar çok şey getirdiler ki
bağımsızlığa yer kalmadı ülkemde


Hasan Hüseyin
Kızılırmak

Onüçüncü Burçta Delirmek

kollarını o biçim kavuşturma, kötü çok kötü
acır gibi bakma yüzüme yoksulluğum büyüyor
aç şu perdeleri nella aç uykum geliyor
kır şu camları nella kır nella boğulacağım
yapraklar kokunca bir
sular yorulunca bir
sızılar gencelince
bil ki birbaşımayım
bil ki kaçıp kurtulmak
bil ki sayısız
kötü çok kötü

sessizliği sevmiyorum sustur şu çığırtkanları
ben bu bulvarları güzel günlere götüreceğim
bırak ellerini ellerime mutluluklara götüreceğim
dalgınım kırıkdöküğüm bu düzenler beni böyle
uzaklar konuşunca bir
anılar tutuşunca bir
kollarım öksüzleşince
bil ki dolaşıp düşmek
bil ki kendimden öte
bil ki karışık
kötü çok kötü

bu karanlık sürdükçe kendimizden kurtulamayız
sığmıyor sığmıyor sesim bu yorgun biçimlere
çözdüm suları, bıraktım kısrakları, ardımsıra yıldızlar
onüçüncü burçtan beni gecelere dağıtacaklar
acılar bağrışınca bir
şarkılar susunca bir
ninniler tükenince
bil ki ben
bil ki çok yakın
bil ki apaçık
kötü çok kötü


Hasan Hüseyin
Temmuz Bildirisi

Kocabebek

bu demir divriği dağlarından
ben söktüm ulan ben söktüm
bu namlu divriği demirinden
ben döktüm ulan ben döktüm
bu ak bileklerde bu kapkara kelepçe
ben dövdüm ulan ben dövdüm
şimdi kaysı çiçekleri tozutur geçer
şimdi şarap düşer kızgın bağlara
şimdi sevdiğimi alır giderler
güz oturur gözlerime dağlar uy!
varalım diyelim ki hey diyelim
nakışcana duralım korolarla diyelim
                                   hey diyelim hey
yıkılır bu düzmeceler yıkılır
köprüler kurulur aydınlıklara
gelir birgün kaşla göz arasında
en gizli tomurcukların ucunda gelir
ekmeksiz evin yalnızlığında
kınasız parmakların bakışlarında
uykusuz gecelerin ardında gelir
gelir ulan gelir işte bal gibi gelir
halaylarla çıkalım korolarla duralım
                                   hey diyelim hey
bu namlu divriği dağlarından
bu candarma benim kapıbir komşum
bu türkü benim türküm çoğalır kanayarak
kelepçemin karasında bir ak güvercin
ustam kessin ellerimi benim çocuk ellerimi
                 dağlar uy!
                 uy dağlar!


Hasan Hüseyin
Kavel

Otuz Üç Kurşun

III.

Vurulmuşum
Dağların kuytuluk bir boğazında
Vakitlerden bir sabah namazında
Yatanın,
Kanlı, upuzun ...

Vurulmuşum
Düşüm, gecelerden kara
Bir hayra yoranım çıkmaz
Canım alırlar ecelsiz
Sığdıramam kitaplara
Şifre buyurmuş bir paşa
Vurulmuşum hiç sorgusuz, yargısız

Kirvem hallarımı aynı böyle yaz
Rivayet sanılır belki
Gül memeler değil
Domdom kurşunu
Paramparça ağzımdaki ...


V.

Vurun ulan,
Vurun,
Ben kolay
ölmem.
Ocakta küllenmiş közüm
Karnımda sözüm var
Haldan bilene.
Babam gözlerini verdi Urfa önünde
Üç de kardaşını
Üç nazlı selvi,
Ömrüne doymamış üç dağ parçası.
Burçlardan, tepelerden, minarelerden
Kirve, hısım aşiret çocukları
Fransız kurşununa karşı koyanda
Bıyıkları yeni terlemiş daha
Benim küçük dayım Nazif
Yakışıklı
Hafif
İyi süvari
Vurun kardaş demiş
Namus günüdür
Va şaha kaldırmış atını.

Kirvem hallarımı aynı böyle yaz
Rivayet sanılır belki
Gül memeler değil
Domdom kurşunu
Paramparça ağzımdaki ...


Ahmed Arif
Hasretinden Prangalar Eskittim