Şiir, Sadece

16 Aralık 2015 Çarşamba

Bir Meraklının Düşü

F.N.’ye


Bilir misin tadını o hüznün, benim kadar,
İster misin, desinler : “Ne acayip adam, bu!”
- Nerdeyse ölecektim. Bende âşık bir ruh var,
Çok özel bir hastalık, dehşet karışmış arzu;

Fitneye bulaşmamış diri umut ve korku,
Tekinsiz kum saati boşalıp tükenirken,
İşkencemi daha sert ve zevkli kılıyordu;
Yüreğim kopuyordu tanıdık bir âlemden.

Sahneye doyamamış bir çocuk gibiyim ben,
Perdeyi düşman bilen, engele kinlenerek...
Çok geçmeden kendini gösterdi acı gerçek :

Ölüp gitmiştim işte ve dehşet verici tan
Kuşatmaktaydı beni. Neee! Hepsi bu mu yoksa?
Perde açılmıştı ve ben bekliyordum hâlâ.


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

Gün Sonu

Hayat, çığırtkan ve densiz,
Donuk bir ışık altında
Koşar, dans eder, sebepsiz
Güler, ve derken ufukta

Yükselir haz dolu gece,
Açlığı alıp götürür,
Ve siler utancı bile,
Şair söylenir : “Çok şükür!

Ruhum, omurlarım gibi,
Gel artık, der huzura;
Kalbimde ölüm düşleri,

Sırtüstü yatarım orda,
Sarınırım perdenize,
Serin karanlıklar, size!”


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

15 Aralık 2015 Salı

Sanatçıların Ölümü

Kaç kez sallayacağım çıngıraklarımı ben,
Öpmek için alnından, bezgin karikatür? Ve
Gizemli bir hedefi vurabileyim diye,
Ok torbam, daha kaç ok yitireceğim senden?

En ince oyunlarla yıpratıp ruhumuzu,
Yıkarız çatısını her ağır makinanın,
Seyretmeden yüzünü o büyük Yaratık’ın
Bizi hıçkırıklara boğar keskin arzusu!

Çoğuna kendi Put’u nedense kalır meçhul,
Ve bu azaba mahkûm, iğrenç heykeltıraşlar,
Göğsünü ve alnını döverek yola çıkar,

Tek umutları var, garip, zavallı Capitol!
Ölüm, yeni bir güneş gibi gökten bakacak,
Böylece uslarının çiçekleri açacak!


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

Yoksulların Ölümü

Hep Ölüm’dür avutan, ne yazık! yaşatan da;
Ve hayatın amacı, biricik umududur,
İksir gibi kavramak ve sarhoş etmek onda,
Akşama dek didinme gücü veren de odur;

Kışın fırtına ve kar, kırağı arasından,
Kara ufkumuz için titreşen bir ışıktır;
Kitapların yazdığı ünü çok büyük bir han,
Yemek, oturmak, yatmak için bir kolaylıktır;

O bir Melek’tir, tutar mıknatıslı elinde
Uykuyu, esrik düşün bütün nimetini ve
Yoksul ile çıplağın yataklarını yapan;

Şanıdır Tanrıların, o gizemli ambarı,
Yoksulun parasıdır ve en eski vatanı,
Bir kapıdır bilinmez göğe doğru açılan!


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

Aşıkların Ölümü

Yatağımız olacak hafif kokuyla dolan,
Divanımız olacak bir mezar kadar derin,
Ve acayip çiçekler, üstünde etajerin,
Güzel gökler altında bizim için açılan.

Gönlünce harcayarak son sıcaklıklarını,
İki kalp iki güçlü meşaleye dönecek,
Ve yansıtarak bize çifte ışıklarını
Bu ikiz aynalarda ruhumuza sinecek.

Gizemli mavi, pembe bir akşam saatinde,
Ayrılık dolu, uzun bir hıçkırık halinde,
Alacak vereceğiz o biricik şimşeği;

Kapıları açarak çok geçmeden bir Melek,
Kararmış aynaları ve ölgün alevleri,
Yürekten bağlı ve şen, diriltmeye gelecek.


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

14 Aralık 2015 Pazartesi

Aşıkların Şarabı

Bugün her yer görkemli ve eşsiz!
Gemsiz, üzengisiz ve dizginsiz,
Haydi binip şarabın atına
Çıkalım tanrısal gök katına!

Perişan iki melek misali
Kalpte dinmeyen sevda ateşi,
Kristal mavisinde sabahın
Ardına düşelim bir serabın!

Hafifçe salınıp kanadında
Çok anlayışlı bir kasırganın
Birbirine denk hezeyanında,

Kız kardeşim, yüzüp durmaksızın
Yan yana kaçacağız biz yine
Doğru düşlerimin cennetine!


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

Yalnızın Şarabı

Hafifmeşrep kadının garip bir bakışı var,
Kıvırcık saçlı ayın nazlı güzelliğini
Yıkamak için titrek bir göle gönderdiği
Beyaz ışın gibidir, süzülür bize kadar;

Kumarbazın avcunda en son para kesesi;
Ve çapkın öpücüğü o dal gibi Adeline’in;
Tatlı ve yumuşacık ezgisi bir müziğin,
Acı çeken insanın uzak sesidir sanki.

Bunların bir yararı olmaz ey derin şişe,
İnançlı bir şairin susuz kalan kalbine,
Şişkin göbeğindeki etkileyici merhem;

Umut saçarsın ona, hem canlılık, hem gençlik,
- Ve züğürt hazinesi, kendini beğenmişlik
Zafere ulaştırır, Tanrısal kılar her dem!


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

Katilin Şarabı

Karım öldü, özgürüm işte!
İçebilirim her saat, her an.
Eve meteliksiz döndüğüm zaman,
Çığlıkları işlerdi kalbime.

Artık mutluyum, bir kral kadar;
Hava berrak, gök fevkalade...
Böyle bir yaz mevsiminde
Tutuldum, oldu bana yâr!

İçimi kavuran susuzluğu
Dindirmeye ihtiyacım var
Şarabım olsun mezarı kadar;
- Kimse diyemez azdır bu :

Attım bir kuyunun içine,
Ve ittim üzerine onun
Her bir taşını bu kuyunun.
- Unuturum, elimden gelse!

Bağlılık yeminleri adına,
Hiç kimsenin çözemediği,
Ve mutlu günlerdeymiş gibi
Buluşup barışmak uğruna,

Bir randevu istedim ondan,
Akşam, karanlık bir yolda.
Çılgın yaratık! - geldi oraya!
Az veya çok çılgındır insan!

Güzeldi güzel olmasına,
Ne ki çok yorgundum! ve ben,
Çılgınca sevdim onu! bu yüzden
Bırak bu hayatı! dedim ona.

Anlayamaz beni hiç kimse.
Bu sersem sarhoşlardan hangisi
Şaraptan bir kefen biçmeyi
Düşledi o berbat gecelerinde?

Bu dayanıklı sefa pezevengi
Demir makineler gibiydi ve
Ne yaz ne de kış mevsiminde
Gerçek aşkı tanıdı, bildi,

O kapkara büyüleri ile,
Cehennem, alayıyla tehlikenin
Gözyaşıyla, şişesiyle zehrin
Zincir ve kemik sesleri ile!

- Özgür ve yalnızım işte!
İçkiden öleceğim bu akşam;
Ne korku, ne pişmanlık bana gam,
Yığılıp kalacağım yere.

Ve uyuyacağım bir köpek gibi!
Ağır tekerlekli araba o an
Yükü taştan ve çamurdan,
Kudurmuş vagon ne var ki

Ezebilir suçlu başımı,
Biçebilir beni ortadan,
Ama vız gelir bana Şeytan,
O Kutsal Mihrap ve Tanrı!


Charles Buadelaire
Kötülük Çiçekleri

12 Aralık 2015 Cumartesi

Pırtıcıların Şarabı

Çoğu kez, bir fenerin kızıl aydınlığında
Rüzgâr zorbalık eder alevinde, camında,
Eski bir mahallenin iğrenç labirenti bu,
İnsanın fırtınayla fokurdayıp durduğu,

Bir pırtıcı geliyor, ha bire baş sallayan,
Sendeleyip, bir şair gibi duvara çarpan,
Önem vermez uyruğu olan hafiyelere
Açar bütün kalbini şanlı projelere.

Yeminler eder, nice kanuna imza atar,
Zalimi yere serer ve mazlumu dik tutar,
Asılı sayvan gibi gökkubbenin altında,
Mest olur erdeminin şaşaasından, orda.

Evet, geçim derdinin hırpalayıp ittiği,
İşin ezdiği, yaşın durmadan tükettiği,
Beli bükük, altında ev denen mezbelenin,
Bulanık kusmuğunda koskocaman Paris’in,

Dönerler evlerine, fıçı gibi kokarak,
Artlarında o dostlar, savaşta ağararak
Bıyıkları eskimiş bayraklar gibi sarkan
Sancaklar, çiçekler ve zafer takları her an

Yükselir önlerinde, ne tantanalı büyü!
Cümbüşünde, ışıklı ve çok baş döndürücü,
Güneşin, çığlıkların, davulun, borazanın,
Şanına şanlar katar aşk sarhoşu bir halkın!

Hafifmeşrep insanlar arasında bu sefer,
Göz alıcı Paktolos, şarabı altın eder;
İnsanın gırtlağıyla zaferlerini şakır,
Gerçek krallar gibi armağanlar dağıtır.

Sessizce ölüp giden koca lanetlilerin
Hıncını yok ederek ferahlık vermek için,
Tanrı, pişmanlık duydu ve uykuyu yarattı;
İnsan, Güneşin kutsal oğlu Şarabı kattı!


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

Şarabın Ruhu

Şişede şakıyordu, akşam, şarabın ruhu:
“Aziz ve yeteneksiz insan, bu şarkı sana,
Baştan başa ışık ve kardeşlik ile dolu,
Cam hücremde ve pembe mumlarımın altında!

Biliyorum, üstünde bu alevli tepenin,
Nice yakıcı güneş, eziyet ve ter lazım
Hayatımı yaratmak, ona ruh katmak için;
Ne var ki, kötücül ve nankör olmayacağım

Zira iş yorgunu bir kişinin kursağına
Düştüğüm vakit sonsuz bir sevinç duyarım ben,
Onun sıcacık göğsü tatlı mezardır bana,
Burası çok daha hoş soğuk mahzenlerimden.

Kulak ver yankısına pazar şarkılarının
Ve umuda, coşkulu kalbimde cıvıldayan!
Dirseklerini daya, kalkık dursun kolların,
Yücelteceksin beni ve kalacaksın hayran;

Tutuştururum esrik gözlerini eşinin;
Oğluna güç veririm, renk katarım yüzüne,
Yağ olurum ömrün bu narin atleti için
Güreşçiler kasını sağlamlaştırsın diye.

Cennet taamı olup düşeceğim gövdene,
Ölümsüz Rençper’in değerli tohumuyum ben,
Bunun için aşkımızdan şiir doğsun yine
Benzersiz bir çiçek gibi Tanrı’ya yükselen!”


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

Şeytan Duaları

Sen ki, güzel mi güzel ve bilgice en yüksek,
Kara yazgılı Tanrı, övgüden yoksun Melek,

Ey Şeytan, acı benim sonsuz sefaletime!

Ey sürgünler prensi, ey haksızlık edilen,
Yenilince her zaman ayağa kalkabilen,

Ey Şeytan, acı benim sonsuz sefaletime!

Her şeyi bilirsin sen, yeraltılar kralı,
Dertlerin o tanıdık şifa dağıtıcısı,

Ey Şeytan, acı benim sonsuz sefaletime!

Sen ki, cüzamlılara, lanetli paryalara,
Öğretirsin Cennet’in keyfini aşk yoluyla,

Ey Şeytan, acı benim sonsuz sefaletime!

Sen ki, eski ve güçlü gözbebeğin Ölüm’den
Umudu, hoş çılgını, yaratırsın elbet sen!

Ey Şeytan, acı benim sonsuz sefaletime!

Mahkûma verirsin, bu mağrur, sakin bakışı
Lanetler darağacı çevresindeki halkı,

Ey Şeytan, acı benim sonsuz sefaletime!

Kıskanç Tanrı nerede sakladı, bilirsin sen,
O değerli taşları, bir köşede bekleyen,

Ey Şeytan, acı benim sonsuz sefaletime!

Keskin gözlerin tanır derin mahzenleri ve
Madenler halkı orda uyur kefen içinde,

Ey Şeytan, acı benim sonsuz sefaletime!

Senin o geniş elin uçurumları gizler
Binanın saçağında yürürken uyurgezer,

Ey Şeytan, acı benim sonsuz sefaletime!

Yaşlı kemiklerini, hayran, yumuşatırsın,
Atların çiğnediği geç kalmış bir ayyaşın,

Ey Şeytan, acı benim sonsuz sefaletime!

Teselli etmek için acı çeken kişiyi,
Merhem yaptın kükürde katıp güherçileyi,

Ey Şeytan, acı benim sonsuz sefaletime!

Kurnaz suç ortağı, sen, kendi mührünü vurdun,
Alnına hayâsız ve acımasız Karun’un,

Ey Şeytan, acı benim sonsuz sefaletime!

Kızların gözüne ve kalbine sokmadın mı
Paçavralar aşkına ve acıya saygıyı,

Ey Şeytan, acı benim sonsuz sefaletime!

Sürgünlerin bastonu, mucitlerin lambası,
Fesat karıştıranın, asılmışın papazı,

Ey Şeytan, acı benim sonsuz sefaletime!

Tanrı Baba’nın kızıp yeryüzü cennetinden
Kovduğu insanlara babalık edersin sen,

Ey Şeytan, acı benim sonsuz sefaletime!


Yakarı

Şan da senin, şöhret de, yücesinde göklerin
Hüküm sürdün, ey Şeytan, dibinde Cehennem’in,
Yenik düşüp sessizce düşlere daldın, orda,
Bırak da ruhum Bilim Ağacı’nın altında,
Dinlensin sana yakın, sarksın o dallar yine
Bir Tapınak misali alnının üzerine!


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

11 Aralık 2015 Cuma

Habil ile Kabil

I

Habil’in soyu, ye, iç ve uyu;
Tanrı sana gülümsüyor hoş görerek.

Kabil’in soyu, bir çirkefte diz boyu
Sürün ve öl sefalet çekerek.

Habil’in soyu, senin kurbanın
Büyütüyor İsrafil’in burnunu!

Kabil’in soyu, çektirdiğin azabın
Hiçbir zaman gelmeyecek mi sonu?

Habil’in soyu, gör ekinlerinin
Ve sürülerinin iyiye gittiğini;

Kabil’in soyu, barsakların senin
Gurulduyor yaşlı bir köpek gibi.

Habil’in soyu, baba ocağında
Karnını sıcak tut, öylece kal;

Kabil’in soyu, küçücük mağaranda
Soğuktan titre dur, zavallı çakal!

Habil’in soyu, sev üreyerek!
Çoğalacak altının senin de.

Kabil’in soyu, ey yanan yürek,
Dikkatli ol bu büyük hevesinde.

Habil’in soyu, şişip büyüyorsun
Tıpkı tahtakuruları gibi.

Kabil’in soyu, üstünden yolun
Al götür umarsız aileni


II

Ah, Habil’in soyu, senin leşin
Büyütür elbet tüten toprağı!

Kabil’in soyu, senin işin
Yeterli ölçüde karşılanmadı;

Habil’in soyu, utancındır artık :
Kılıç yenik düştü mızrağa yine!

Kabil’in soyu, gökyüzüne çık
Ve at Tanrı’yı yeryüzüne!


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

Ermiş Pierre'in İnkarcılığı

Ne yapar Tanrı bunca beddua ve laneti
Meleklerine doğru yükselen hemen her gün?
Uyur tatlı sesinde o korkunç küfrümüzün,
Karnı et ve şarapla şişmiş bir tiran gibi.

Zulüm çeken, işkence görenlerin çığlığı,
Bir senfonidir elbet kişiyi sarhoş eden,
Hazlarının bedeli bu kadar kana rağmen,
Tanrılar öç almaktan hiçbir zaman bıkmadı!

- N’olur, Zeytindağı’nı hatırlasana İsa!
Diz çöküp yalvarırdın bir sadelik içinde,
Ve o gülerdi gökten çivilerin sesinde
Pis cellatlar çakarken bedenini çarmıha,

Ne ki tükürdüğünü gördün tanrılığına
Pespaye bir mutfak ve muhafız birliğinin,
Ve duydun batışını sipsivri dikenlerin
Sonsuz bir İnsanlığı barındıran başına;

Kırılmış bedeninin o korkunç ağırlığı
Uzatırdı her iki kolunu iki yandan,
Kan ve ter sızıyordu solgun düşmüş alnından,
Herkes için olmuştun sanki nişan tahtası,

Düşledin mi bu parlak ve bu güzel günleri,
Gelmiştin sonsuz sözü gerçekleştirmek için,
Ve geçmiştin sırtında sevimli bir eşeğin,
Yollara çiçeklerin, dalların serildiği,

Orda yürek umut ve mertlik doluydu her an,
Kırbaçlamıştın bu pis tacirleri son güçle,
Hâkim oldun mu bari? Sapladın mı göğsüne
Mızrağını çok daha evvel bir pişmanlıktan?

- Bense çıkarım elbet, tıkırında her şeyi,
Düş ile işi kardeş saymayan bir dünyadan;
Kılıcı kullanayım ve öleyim kılıçtan!
Ermiş Pierre İsa’yı inkâr etmiş... ne iyi!


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

Aşk ve Kafatası

Eski Bir Tavan Süslemesi


Aşk bağdaş kurmuş insanlığın
Kafatasına,
Dil uzatıyor üzerinden bu tahtın,
Sırıtarak küstahça,

Baloncuklar üfürüyor neşe içinde
Havaya yükselen,
Kavuşturmak ister gibi o âlemlere
En ince tözden gelen.

Işıltılı ve narin bir küredir bu
Atılır ileri,
Çatlar ve saçar o kırılgan ruhunu
Altın bir düş gibi.

Her boncukta duyarım kafatasının
Yalvarışını inleyerek :
- “Bu, acımasız ve gülünç bir oyun,
Ne zaman sona erecek?

Zira budur işte havaya savurduğu
Zalim ağzının,
Katil canavar, benim beynimdir bu,
Etim ve kanım!”


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

10 Aralık 2015 Perşembe

Kythira'ya Yolculuk

Kalbim bir kuş gibi, çırpınarak sevinçten
Özgürce uçuyordu halatlar etrafında;
Yol alıyordu gemi bulutsuz gök altında,
Esrimiş melek gibi ışıltılı güneşten.

Neresi bu iç karartıcı ada? - Kythira,
Dediler, şarkılarda ünlenmiş bir ülke bu,
Tohuma kaçmışların adi Eldorado’su.
Hem bakın, ne de olsa, bu bir zavallı dünya.

- Tatlı gizlerin, sonsuz coşkuların adası!
Eski Venüs’ün anlı şanlı hayali işte
Uçar bir ıtır gibi senin denizlerinde,
Ve doldurur aşkla ve baygınlıkla ruhları.

Bol çiçekli ve yeşil mersinli güzel ada,
Sonsuza dek saygılı ona bütün kavimler.
Gül bahçesi üstünde buhurdan gibi tüter
Tapınan yüreklerin iç çekişleri orda

Ya da bir güvercinin sürekli dem çekişi!
- Kythira artık biri verimsiz toprakların,
Yırttığı o taş çölü yabanıl çığlıkların.
Sezmekteydim yine de benzersiz bir nesneyi!

Gencecik rahibenin, çiçeğe sevdalanmış,
Yürüdüğü gölgeli tapınak değildi bu,
Fistanını geçici meltemde savurduğu,
Vücudu gizli kalan ateşler içre yanmış;

Ne var ki geçiyorken kıyının yakınından
Ürkütmek’çin kuşları ak yelkenlerimizle,
Gördük bu üç ayaklı darağacıydı işte,
Tıpkı bir servi gibi, göğü karanlık kılan,

Kurbanları üstüne tünemiş zalim kuşlar
Hınçla yok ediyordu olgun bir asılmış’ı,
Sokarak, alet gibi, rezil gagalarını
Bu pis leşin kanayan son noktasına kadar;

İki göz iki çukur, ve deşilmiş karından
Barsaklar sarkıyordu uylukların üstüne,
Didikliyordu onu gaga darbeleriyle
İğrenç tatlara kanmış cellatları her yandan.

Ayak altında, bir dörtayaklılar ordusu,
Kıskanç dolanıyordu, burnu öyle havada;
Kocaman bir hayvan fır dönüyordu ortada
Sanki avenesiyle bir infaz sorumlusu.

Kythira’lı, güzelim göklerin çocuğu sen,
Katlanıp duruyordun bu küfre sessiz sakin
Cezasını çekerek rezil ibadetlerin
Ve günahların, sana bir mezarı çok gören.

Gülünç asılmış, bendedir senin acıların!
Duyumsadım görünce sarkan organlarını,
Kusuyormuşcasına, dişime çıktığını
Eski acıyla hınçtan oluşmuş bir ırmağın;

Önünde, âciz şeytan, anısı onca tatlı,
Vaktiyle bedenimi ufalamayı seven
Bu arsız kargalarla kara panterlerin ben
Duyumsadım tüm çene ve tüm gagalarını.

- Gökyüzü alımlıydı, denizse çarşaf gibi;
Artık her şey karanlık, kanlıydı benim için,
Yazık! İçindeymiş gibi kalın bir kefenin,
Bir başka benzetişte saklamıştım kalbimi.

Senin adanda, Venüs! ayakta duran ancak
O simgesel sehpaydı, asılmış görüntümle....
- Ah! Tanrı’m! seyredeyim bana güç kuvvet ver de
Kalbimle vücudumu tiksinti duymayarak!


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

Vampirin Değişimleri

Kadıncağız bir yandan, sönmüş kor üzerinde
Yılan gibi kıvranır ve korse demirinde
Göğsünü düzeltirken, bir yandan da mis kokan
Şu sözler akıyordu çilek gibi ağzından :
- “Nemli dudaklarım var, bilirim kaybetmeyi
Bir yatağın içinde o çok eski bilinci.
Kuruturum her yaşı mağrur memelerimde,
Güldürürüm yaşlıyı çocuk gülüşlerimde.
Yerini tutarım ben, çıplak görenler için,
Göklerin, yıldızların ve ayın ve güneşin!
Sevgili bilgin, öyle uzmanım ki ben hazda,
Bir erkeği sıkarsam çok korkunç kollarımda,
Veya ısırışlara gövdemi bırakırsam,
Çekingen, ayartıcı, dayanıksız ve sağlam,
Bu esrik döşeklerde kısır Melekler bile,
Elbet benim yüzümden giderdi Cehennem’e!”

Emerek iliğimi bütün kemiklerimden,
Dönünce ona doğru gücümü yitirip ben,
Aşk öpücüğü için, gördüğüm şey şu oldu,
Vıcık vıcık bir tulum, içi irinle dolu!
Kapadım gözlerimi, soğuk bir ürperişle,
Tekrar açınca diri bir aydınlık içine,
Yanımda, kanla doymuş izlenimini veren
Güçlü manken yerine, başka bir şey gördüm ben,
Titriyordu belirsiz iskelet bozuntusu,
Onların çıkardığı fırıldak sesiydi bu
Veya demir bir çubuk ucundaki tabela,
Rüzgârın salladığı kış gecesi boyunca.


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

Béatrice

Killi, kireçli, çorak topraklar üzerinde
Bir gün şekva ederken tabiata karşı, ve
Rastgele dolaşarak ben kendi düşüncemin
Hançerini bilerken üzerinde kalbimin,
İniyor öğle vakti gördüm başıma doğru
Kocaman ve ölümcül bir fırtına bulutu,
İçersinde meraklı, zalim cüceye benzer
Çok sayıda ifriti taşıyarak, bin beter.
Koyuldular çok katı beni incelemeye,
Bakan yolcular gibi hayretle bir deliye,
Duydum, aralarında fısıldaşıp güldüler,
Göz kırparak işaret verdiler ve aldılar :

- “Seyredelim hele şu insan müsveddesini,
Taklidi hüner sayan şu Hamlet gölgesini,
Gözleri çok kararsız ve rüzgârda saçları.
Büyük acı değil mi görmek bu şaklabanı,
Bu alçağı, bu kötü oyuncuyu, garibi,
O rol kesmeyi bilir, tıpkı sanatçı gibi,
Acısıyla şarkıya dikkat çekmek dileği
Kartalları, cırcırı, nehirleri, çiçeği,
Bizlere bile, eski sütunların yazarı,
Uluyarak anlatmak beylik hitaplarını?”

Ne ki (benim gururum üstündedir dağların
Hükmeder bulutuna, sesine şeytanların)
Çevirirdim egemen başımı elbet ben de,
Görmeseydim hayâsız bir sürünün içinde,
O suçu, ki ne yapsa sarsamadı güneşi!
Bakışları benzersiz, gönül kraliçesi,
Koyu iç sıkıntıma onlarla gülüyordu
Bazan verdiği pis bir okşayış oluyordu.


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

9 Aralık 2015 Çarşamba

Alegori

Saçları şarabının içinde sürüklenen,
Bu bir güzel kadındır, edalıdır herkesten.
Bir aşkın pençeleri, zehri batakhanenin,
Hep kayar, hep kirlenir granitinde tenin.
Gülümser Ölüme ve dert etmez Sefihliği.
Bu ejderler ki her dem keser ve biçer eli,
Yıkıcı oyununda saygı duyuldu yine
Bu sapsağlam vücudun kaba azametine.
Tanrıça gibi yürür, dinlenir sultan gibi;
Müslüman inancı var, öyle bir zevk sahibi,
Ve açık kollarında, göğsünün doldurduğu,
Çağırır gözleriyle bütün insan soyunu.
İnanır ve bilir ki, bu döl vermez bakire
Mecbur kalmış olsa da dünyanın gidişine,
En yüce armağandır bir vücut güzelliği
Bu yüzden affettirir her türlü rezilliği.
O ne Araf’ı bilir ve ne de Cehennem’i,
Ve gelip de çatınca kara Gece saati,
Bakacaktır Ölüm’ün soğuk yüzüne elbet,
Tıpkı bir bebek gibi, - ne nefret, ne nedamet!


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

Kan Çeşmesi

Kimi zaman dalga dalga akar benim kanım,
Sanki hıçkırıklarla ahenkli bir çeşmeden.
Uzak bir mırıltıyla akışını duyarım,
Ve elimle yaramı boş yere ararım ben.

Kentin içinden, tıpkı tarladan geçer gibi,
Akıp gider, yolları adaya çevirerek,
Susuzluktan kurtarıp orda hemen herkesi,
Ve geçtiği her yere kızıl bir renk vererek.

Çoğu zaman diledim ayartıcı şaraptan
Beni ezen dehşeti bir gün uyutmasını;
Durultur gözü şarap ve inceltir kulağı!

Aradım ben aşk içre bir uyku, unutturan;
Ne ki aşk benim için iğneli bir yatakmış
Zalim kızlara içki sunmak için yapılmış!


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

İki Rahibe

Sefahat ile Ölüm iki sevecen kızdır,
Öpüşleri harika, her yanı sağlık dolu,
Bağırları hep bakir, eski çarşaf kaplıdır,
Sonsuz çabaya düşüp çocuğu hiç olmadı.

Cehennemin gözdesi, ailenin düşmanı,
O tekinsiz şaire, fukara dalkavuğa,
Gösterirler bir yatak asla uğramadığı,
Kabristan ve genelev gürgenleri altında.

Ve bol küfürlü tabut ile yatak odası
İki rahibe gibi, sırasıyla sunarlar
O müthiş zevkleri ve korkunç tatlılıkları.

Ne zaman gömeceksin, mundar Sefahat, beni?
Rakip Ölüm, ne zaman aşıya niyetin var,
Pis mersinler üstüne kara servilerini?


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri