Şiir, Sadece

31 Mart 2017 Cuma

Aya Yolculuk

Aramıza katılan varlık
göklerimizdeki gezgin,
yapraklarımızda göz kamaşması, sularımızda gümüş
O
en uzak düşüncemizde pırıltılı bir kaçamak
"konuğumuz ay"... "parlak görüntüleri ayın"...
dokunduk sana artık!
Zaman başlayalı,
zamanın ta öncesinden beri, ilk insan
henüz vakti tatmadan, seni düşünmüşüz
Bir harikaydın bizim için erişilmezdin,
özlemlerin ulaşamadığı bir özlem,
aydınlığımız, yaşantılarımız ötesindeki ışık-belki
bizim anlamamız...
Artık
senin gecenin derinliğinde ellerimiz değdi sana.
Yol aldık üç gün üç gece,
en uzak yıldızlar yön verdi bize, ta ötelere tırmandık,
aştık karşımızdaki görünmez akıntıları, boşlukta
o yana bu yana yüzen toprağın döküldüğü yerlerde,
ardına düştük öteki tepenin, soğukla karşılaştık,
yüz yüze geldik ölümle-derinliğine inilmez hiçlikle ...
Sonra dördüncü günün akşamı, indik,
demir attık, tan ağarırken ayak bastık kumsallarına
ve soğuk kumlarını geçirdik parmaklarımız arasından.
İşte duruyoruz burda, alacakaranlıkta, soğukta, sessizlikte ...
ve burda, zamanın başlangıcında gibi kaldırıyoruz başımızı
Ta üstümüzde, aydan çok daha güzel bir ay,
hayran olduğumuz bir harika, erişilmez,
özlemlerin ulaşamadığı bir özlem,
aydınlığımız, yaşantılarımız ötesindeki ışık-belki
bizim anlamımız ...
O, bir anlam!
bu sessiz kumsallarda, üstümüzde parlayan
yeryüzü,
aramıza katılan varlık.


Archibald Macleish
Çeviren: Talat Sait Halman

30 Mart 2017 Perşembe

İspanyol Ölüsü

Bunun hesabı sorulmadı,
Gözyaşlarının hesabı sorulmadı, ama sorulacak.
Madrid'in, Barcelona'nın, Valencia'nın gözyaşları,
Bu gözyaşlarının hesabı sorulmadı
Almeria'nın, Badajoz'un, Guernica'nın döktüğü kan
bu kanın hesabı sorulmadı.

Gözyaşları yüzlerde kurumuş,
Kum üstünde kurumuş kan.
Gözyaşlarının hesabı sorulmadı, kanın hesabı sorulmadı,
Sorulacak bunların hesabı.

Çünkü Guernica'nın adamları konuşmaz,
Almeria'nın çocukları sessizdir.
Badajoz'un kadınları dilsiz.
Dilsizdir onlar, sesleri çıkmaz, sesleri çıkmaz.
Boğazlarını tıkamıştır oranın kumu.
Konuşmazlar, konuşmayacaklar da ve çocuklar
Almeria'nın çocuklarını usludur,
Kıpırdamazlar, kıpırdamayacaklar da.
Vücutları kırık, kemikleri kırık, ağızları
Çünkü ölüdür onlar, dilsizdir hepsi.

Yanılmayın,
Hesap sorulmayacak sanmayın.

Yanılmayın
Dökülen kanın hesabı sorulmamışsa,
Yalanın hesabı sorulmayacak sanmayın.
Yanılmayın,
Bunun hesabı sorulacak
Sorulacak ama,
Vakit var

Vakit var daha.
Bu yerlerde ölülerin vakti boldur

Badajoz'da, Guernica'da Almeria'da
Bekleyebilir, vakitleri var daha.
Vakit var,

Bekleyebilir daha.


Archibald Macleish
Çeviren: Melih Cevdet Anday

Hayatın Külleri

Aşk gitti, bıraktı beni, günler hep birbirinin aynı
Yemek gerek, uyuyacağım, isterim ki gece olsun
Fakat heyhat! Uyanığım, saatin ağır vuruşlarını duyuyorum
İsterim ki gün olsun gene, ağarsın karanlık

Aşk gitti, bıraktı beni, ne yapacağımı bilmiyorum
Şu ya da bu, hepsi bir benim için
bitirmeden bırakıyorum başladığım her şeyi
İşe yarar bir şey yok benim bildiğim.

Aşk gitti, bıraktı beni, komşular borç alıyorlar kapı çalıp
Hayat sürüp gidiyor gene, kemirip durması gibi farenin
Yarın gene yarın gene yarın gene yarın
Küçük bir sokak ve bu küçük ev var.


Edna St. Vincent Millay
Çeviren: N. Menemencioğlu

Seninle Dinlediğim Şarkı

Dinlediğimiz şarkı, aşmıştı musikiyi,
Bölüştüğümüz ekmek, ekmekten çok kutsaldı;
Ama artık sen yoksun, her yer ve her şey ıssız,
Eskiden güzel olan ne varsa cansız kaldı.

Ellerin şu sofrayı okşamış, parmakların
Şu bardağı tutmuştu, ben görmüştüm kaç kere,
Seni anmasalar da bütün bunlar, sevgilim,
Hiçbiri son veremez bıraktığın izlere.

Onlarda gezindin de ellerin gözlerinle
Kutsallaştırdın ama hep benim canımdaydın,
Seni tanıdılar ya, hep hatırlayacaklar
Yine benim kalbimde, güzel akıllı kadın.


Conrad Aiken
Çeviren: Talat Sait Halman

29 Mart 2017 Çarşamba

Sunuş Şarkıları XIX

İyi bak, göreceksin, daldan düşecek yaprak,
Düşecek sessiz ota hiç ses çıkarmayacak...
İşte, elinde ancak çıplak bir dal kalacak,
Bir de ölü otlarda canı çıkmış bir yaprak,
Bir şey gelmiş de gitmiş. Olup olacağı bu.
Neydi bu düşüşteki gürültü patırtılar?
Zerrelerin savaşı dallarda, yıkıntılar
Yaprakta felaketli, alev alev yanarak?
Belirsizdi çağlardan öte bu sarsıntılar.
Sadece yaprak düşmüş, dal kalmıştı çırçıplak.
Dünya demişler buna: hepsi bu kadar ancak.
Görünmez bir başlangıç, bir yıkım kopartacak
Ivır zıvır işleri yaman atılımlardan.
Konuş: geçmiş gelecek devrimden nice hortlak
Dolar kısa sözlere. Girdap bizi yutacak.


Conrad Aiken
Çeviren: Talat Sait Halman

Hoş Duyu

Bu şarkı içimi ılıtır seninle dinlersem
Seninle tat bulur yediğim ekmek

Ne varsa şimdi güzellik adına
Sen yoksun diye boynu bükük

Ellerin vardı oysa-gümüş tabaklarda izi
Bu kadehli tutardı-ellerin vardı

Gün gelip unutulacak senden kalan
Kimsenin aklına düşmeyecek seni anmak

Bu çarpan yüreğimdi-sonra sen geldin
Gözlerindi-ellerindi içimi yuğan

Atan sendin-vuran sendin deli dolu
sen yoksun diye yüreğim durmuş.


Conrad Aiken
Çeviren: Ö. Nutku - Tarık Dursun K.

İnsanı Sev Bütün Bunlarla

Dünyamız, küçücük bir gezegen, ama ne kadar güzel.
Kuzeyde, Batıda, Güneyde hüküm sürüyor sular ...
Alabildiğine renkler .. tam sessizliğe gömülmeden.
Sisler, yeryüzünün soluğudur-
Esintilerle sarmaş dolaş otlar, çırılçıplak kayalar,
Issız bir vaha, ırmak kıyısında küçük bir buğday tarlası,
Esirgenmiş ağaçlar altında bir dam.
Sev bunu, insanı sev bütün bunlarla.
Peki ama, çıkar-yol nedir?
Birtakım düşlere kapılıp yasak savmamak.
Yüce uygarlıkların yakıp yıkarak battığını,
Zorba hükümdarlar yüzünden çöktüğünü bilmek ...
Kötülük ve yıkıntı kol gezerken, insan ya şerefiyle kaçmalı ordan,
Ya da en az çirkin olan topluluğa katılmalı.
Kökleşmiş kötülüklerdir bunlar.
İnsan, dürüst kalabilmek için,
Şefkat duymalı, bozulmamalı, kötülük dilememeli,
Bir de kanmamalı evrensel adalet ve mutluluk hayallerine.
Gerçekleşmeyecektir o düşler.
İşte bunu bilmek, ama yine de parçalar ne denli çirkin olursa olsun,
Tüm'ün güzel kaldığına inanmak.

Çirkin şeydir kopmuş bir eli
Dünyadan, yıldızlardan, tarihten kopmuş insan da öyle ...
Düşüncesi de korkunç çirkindir, gerçeği de
Dürüstlük, bütünlük demektir.
En ulu güzellik, varlığın bütünlüğüdür.
Hayatın kutsal güzelliği.
Sev bunu, insanı sev bütün bunlarla ...
Yoksa insanın acıklı kargaşalıklarını paylaşacaksın
Ya da gün karanlığa erdiğinde boğulacaksın umutsuzluk içinde.


Robinson Jeffers
Çeviren: Talat Sait Halman

28 Mart 2017 Salı

Şiir

Ben de pek hoşlanmıyorum şiirden: çok daha önemli şeyler
olmalı bütün bu zırıltıdan öte
Ne var ki insan katkısız bir nefretle okuyunca şiiri,
gene de
gerçeğin bir yeri olduğunu görüyor onda.
Kavrayabilen eller, açılabilen
gözler, gerekirse diken diken
olabilen saçlar, öyle şatafatlı yorumlara açık
oldukları için değil, yararlı oldukları için
önemlidirler. Anlaşılmayacak kadar uzaklaşırlarsa
asıllarından,
aynı şey hepimiz için de söylenebilir, anlamadığımız
şeye hayranlık duyamayız, denir: baş aşağı bir
tavana tutunan ya da yiyecek arayan yarasa,
ileri doğru iten filler, başıboş dolaşan bir at,
bir ağacın atında
yorulmadan duran kurt, sinekten huylanan bir at gibi
derisi seğiren oturaklı eleştirmen,
beysbol meraklısı, istatikçi uzman -
ne de onlar apayrı şeyler deyip
"iş yazışmalarına ve okul kitaplarına'' karşı çıkmak
geçerli bir davranış olur; hepsi önemlidir
bu olguların. Gene de bir ayrım yapmalı insan:
sözde-şairler önem verdiler diye şiir olamaz her şey,
aramızdaki şairler her türlü gözü pekliği
ve saçmalığı aşıp "hayal gücünün
harf sektirmeyen titiz bekçileri olmayı üstleninceye"
ve "içlerinde kurbağalar olan düşsel bahçeleri"
denetimimize sununcaya dek kavuşamayız
şiire,
bu arada, bir yandan şiirin hammaddesini tümüyle
ham, öte yandan da sahici olmasını
istiyorsanız, o zaman ilgi duyuyorsunuzdur şiire.


Marianne Moore
Çeviren: Cevat Çapan

Tavanarası

Gel, acıyalım bizden iyi durumda olanlara
Acıyalım dostum, unutma ki
Zenginlerin uşakları var, dostları yoktur,
Ve bizim dostlarımız vardır, uşaklarımız yok.
Gel, acıyalım evlenmişlere, evlenmemişlere.
Şafak küçük adımlarla giriyor
Yaldızlı bir Pavlova gibi
İşte benim isteğim yanı başında.
Yaşamda hiçbir iyi şey yoktur
Bu aydın serinlik saatinden
Birlikte uyanma saatinden başka.


Ezra Pound
Çeviren: Yaşar Anday - M. C. Anday

Dönüş

Görüyor musun, dönüyorlar; ah bak şu sakınsan
Devinimlere, ve ağır ayaklara,
Güçlükle atılan şu adımlara, ve o sonu belirsiz
Sendeleyişe!

Görüyor musun dönüyorlar birer birer,
Korku içinde, sanki yarı uyanmış uykudan;
Sanki kar duraksamalıymış gibi
Ve rüzgarda mırıldanmalı
     yarı dönmeliymiş gibi geriye;
"Korkuyla Kanatlı" olanlardı bunlar
Dokunulmaz!
Kanatlı ayakkabının tanrıları!
Yanlarında gümüş tazıları
     kokluyorlardı havadaki izi!
Heey! Heey!
Fırlayıp yağmalayanlardı bunlar;
Bunlar keskin burunlular
Kanın ruhu bunlar.

Dizginlere davranmamakta gevşek,
     yüzleri solgun sürücüler!


Ezra Pound
Çeviren: Ülker İnce

27 Mart 2017 Pazartesi

Orman

Sessiz duruşu değildir
Ağaçların
Ormanların soluk aldırmayan içi
Bilek kalınlığında

Sarmaşıklarla, sineklerle, sürüngenlerle
Hep korkak maymunların
Bağırıp kaçışmaları değildir
dallarda -

                ama

Bekleyen bir kız
Utangaç, koyu renkli, tatlı gözlü
Yolunuzu gösteren
Efendim, yukarıya.


William Carlos Williams
Çeviren: Ülkü Tamer

Kırmızı El Arabası

O kadar çok şey
bağlı ki

beyaz tavukların
yanında

yağmur sularıyla
parlayan

kırmızı bir el
arabasına.


William Carlos Williams
Çeviren: Cevat Çapan

İmparator Dondurma

Gelsin o azman purolardan saran
Çam yarması, ver emrini çırpsın da köpürtsün
Bir alay kasede şehvet dolu kaymak lülesi.
Fink atsın her günkü giyim kuşamla
Yosma kızlar ve bir aylık gazete
Kağıtlarında çiçekler getirsin oğlanlar.
Görünen varlığı olsun bitişin, durdurma.
Biricik imparator, imparator dondurma

Fi tarihinde üstüne yelpaze kuyruğu
İşlediği çarşafı al çıkar cam tokmaklarının
Üç tanesi kopmuş olan akçam komodinden,
Ört o çarşafla hatunun yüzünü.
Çıkıverdiyse o boynuzlu ayaklar,
Nice donmuş nice ruhsuz diye ispata yarar.
Lamba yansın, ışığı sımsıkı kondurma.
Biricik imparator, imparator dondurma.


Wallace Stevens
Çeviren: Talat Sait Halman

Parktaki Boş Yer

Mart... Biri yürüyüp geçmiş kar içinden,
Bilmediği bir şeyi arayarak.

Gece kıyıdan palamarı çözüp
Gözden kaybolan bir kayık gibi.

Bir kadının masaya bıraktığı
Ve unutup gittiği bir gitar sanki.

Bildiği bir evi yine görmeye gelen
Bir adamın içindeki duyguya benzer.
Rüzgar esiyor asmalarla örtülü
Çardağın dört bir yanından.


Wallace Stevens
Çeviren: Talat Sait Halman

25 Mart 2017 Cumartesi

Bir Erin Ölümü

Daralır yaşamak ve ölüm beklenir
Güz mevsimindeki gibi.
Er düşer.

Ünlü ölülerden değildir ya,
Zorla duyurmaz ayrılığını,
Şatafat istemez.

Ölüm mutlaktır, anasız ve anıtsız,
Güz mevsimindeki gibi
Rüzgar kesilince

Rüzgar kesilince ve gökler boyunca,
Yine de bulutlar gider
Kendi yönüne.


Wallace Stevens
Çeviren: Talat Sait Halman

Louisiana Kasabasındaki Bir Kız İçin Şiir

Gün doğmazsa-bir yıldız ışırsa gökyüzünde
Sensin

Gökyüzünde bir başka yıldız ışırsa ay adına
Sensin

Sen benim ilkbaharımsın
Bir elma dalı yüzün-çiçek açmış
Gözlerine vuran ışık gençliğinde
Cümle iyilikleriyle yüreğinin

Sen benim aşkımsın.


Vachel Lindsay
Çeviren: Ö. Nutku - Tarık Dursun K.

Kurşun Gözlü

Bulutlar gözlerinden geçsin-istemiyorum
Daha bir işleri güçleri var onların
Daha bir yücelikleri var onarılacak

Çocuklar doğar evrende sesleri yaslı
suç benim değil-senin değil yoksul tümü
Gözleri bölük-pörçük kurşun

Acıkırlar-acıkmadan düşsüz
Yel üfürür su götürür
Kullukları kulluk
Ölümleri ölüm değil.


Vachel Lindsay
Çeviren: Ö. Nutku - Tarık Dursun K.

Zenci

Ben bir zenciyim
Bütün şarkıları ben söylerim
Ben oynarım bütün oyunları
Liflif pamuktan daha yumuşağım
Yalınayak esirlerin ayakları altında
Güneş altında şerha şerha çatlayan yol benim
Benim-köpüren ağızlardaki
Çın çın çınlayan kahkahalar
Kadınların kanında deli bir aşk kaynar-benim
Hasat olur-alınlarda ter birikir-benim
Küçücükten bir çocuğum beyazların aşklarında
Bir banço çalar ağır aksak
Kocaman eller alkış tutar-benim
Çürür-nasır bağlar dirsekler
Mutlu düşlere yatılır yaşlı ormanlarda-benim
Güneş deli divane olur-bir kırağı düşe yavaştan-benim

Ben bir zenciyim diyorum
Bana bakın diyorum
Ben bir zenciyim.


Cari Sandburg
Çeviren: Ö. Nutku - Tarık Dursun K.

24 Mart 2017 Cuma

Şikago

Dünyanın Domuz Kasabı,
Araç Yapımcısı, Buğday Yığıcısı,
Demiryollarının Oyuncusu, Yük Taşıyıcısı Ulusun;
Fırtınalı, dayanıklı, gürültülü şehri
Geniş Omuzların:
Bana senin kötü olduğunu söylüyorlar, inanıyorum onlara,
çünkü gördüm sokak lambaları altında köy delikanlılarını
baştan çıkaran boyalı yosmalarını.
Bana senin düzenbaz olduğunu söylüyorlar, Evet, öyledir,
diyorum; çünkü gördüm yeniden insan öldürmek için
başıboş dolaşan katillerini.
Ve bana senin acımasız olduğunu söylüyorlar, ben de şu
karşılığı veriyorum onlara: Evet, sorumsuz açlığın izlerini
gördüm. Yüzlerinde kadınlarla çocukların.
Ve böylece verdikten sonra ağızlarının payını yeniden dönüyorum
bu benim şehrimi küçümseyenlere ve küçümseyerek
diyorum ki onlara:
Gelin bir başka şehir gösterin bana böyle başı dimdik,
övünçle türkü söyleyen, dipdiri, kaba saba, güçlü kuvvetli
ve kurnaz olduğu için.
İş üstüne iş bitirmekten kan ter içinde sunturlu küfürler savuran
bir babayiğit bu o küçük miskin şehirlere göre;
İleri atılmak için dili bir karış dışarda köpek gibi azgın,
yığınlarla karşı karşıya gelmiş bir vahşi kadar kurnaz,
Başı açık,
Kürek sallayan,
Yıkan,
Tasarlayan
Yapı yapan, parçalayan yeniden yapan,
Duman altında, ağzı toz içinde, bembeyaz dişleriyle gülen,
Yazgısının korkunç yükü altında bir delikanlının umursamazlığıyla
gülen,
Hiç savaş yitirmemiş bir savaşçı nasıl gülerse, öyle gülen,
Bileğinde nabzı kaburgalarının altında halkın yüreği attığı
için övünen ve gülen,
Övünerek Domuz Kasabası, Araç Yapımcısı, Buğday
Yığıcısı,
demiryollarının Oyuncusu ve Ulusun Yük Taşıyıcısı
olduğu
için, yarı çıplak kan ter içinde, Gençliğin o fırtınalı
dayanıklı ve gürültülü kahkahasıyla gülen


Cari Sandburg
Çeviren: Cevat Çapan

Ateşle Buz

Dünya ateşle sona erecek diyenler var,
Buzla kimine göre.
Tattım da biliyorum nedir hırslar, arzular;
Benim yaşantım ateş diyenleri doğrular.
Ama, yıkılacaksa bir değil, iki kere-
Ben, nefret ne demektir, bunu iyi bilirim- 
Bütün amansız güçler buzda da vardır derim,
Buz başlamaya görsün yıkıp öldürmelere.


Robert Frost
Çeviren: Talat Sait Halman

Bir Dost Kişi Gecede

Bir dost kişi gecede
Uzakta tek bir ışık görünene değin
Yağmurla bir yollara düşüyor - yağmurla bir dönüyor

Bu sokak sokakların en yaslısı
Hızla geçiyor-utancı bekçiden yana
Gözleri gözlerine değsin istemiyor

Durup dinliyor bir ayak sesi
Bir mutlu yüz sokaklardan
Çıka geliyor çığlık çığlığa bir yalnızlık

Ayrılık değil-çağrı değil
Yalınkat yüceliğinde dünyamızın
Gök karanlığında bir fosforlu saat salınıyor

Ben vaktin doğrusu-eğrisi yoktur derim
Bir dost kişi varsa gecede-benim.


Robert Frost
Çeviren: Ö. Nutku - Tarık Dursun K.

23 Mart 2017 Perşembe

Dağ Kadını

Kadına o yer çok ıssız,
Çok yaban gelirdi,
Çocuksuz,
Bir kendi bir erkeği,

Evin ufak tefek uğraşı,
Başka işi yoktu kadının,
Çift sürerken tarlada, ağaç keserken,
Ardında kocasının.

Yorulup dinlenerek
Yongaları toplardı,
Dudaklarında
Yalnız kendi için söylediği bir şarkı

Bir gün kadın
Gitti dal kesmeye ormana,
Ta uzaklara, ki zor işitti
Adam kendini çağırınca.

Ne karşılık verdi -ne ses etti-
Geri de dönmedi kadın,
Durdu sonra kaçıp saklandı arasına
Eğrelti otlarının.

Bulamadı erkek, aradı taradı
Baktı her yerlere,
Kızın hurda mı diye sonra
Gidip sordu annesine.

Birdenbire bir ışık benzeri
Geçti kafasından adamın,
"Demek ölmeden de
Ayrılması olurmuş insanın:"


Robert Frost
Çeviren: Ali Püsküllüoğlu

Walt Whitman İçin

Ölümsüz şarkılar sona erdi
Ve onları söyleyen bir isimdir şimdi
Tanrı da aşkımız da bir isimdir
Hayat, ölüm ve her şey.
Ama biz hiç görmeyen gözlerle
Yazdıklarımızı bile okuyamıyoruz,
Ya da kaderin bizim için yazdıklarını,
Şaşkınlık içinde
Gözlerimizi kırpıştırıyoruz sadece.
Dün gece şarkılardı önemli olan
Şimdi söyleyenlerdir o şarkıları yaşatan.
Bugün duyamıyoruz artık
Kulaklarımızda çınlayan o korkunç büyük
O yırtıcı ve sınırsız müziği
Büyük bir güçle arınmış
Aşkla sevgiyle zafere ulaşmış.
Ama onu duyanlar var.
İnsanlar için yarınlara uzanacak şarkıları
Ve susup dinleyecek bütün zamanlar.
Ölümsüz şarkıların sonu mu geldi? Diyelim ki
Söylenen şarkıların sonu gelmez
Ve isimler hiçbir zaman ölmezler.
Soylu mermer ya da kum üzerine,
İnsanların harflerini yazdık mı bir kere
Bir daha silinmezler.


Edwin Arlington Robinson
Çeviren: Anıl Meriçelli