Şiir, Sadece: Guillaume Apollinaire Şiirleri
Guillaume Apollinaire Şiirleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Guillaume Apollinaire Şiirleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Haziran 2017 Pazartesi

Bir Aşk Kırgınının Şarkısı

Ve bu şarkıyı söylediğimde
1903 yılında bilmezdim ben
Aşkımın benzeştiğini güzel Phenix'le
Gündüzün dirildiğini yeniden
Bir akşamüstü ölse bile

Yarı sisli bir akşam Londra'da
İpsizin biri aşkımı andıran
Birdenbire dikildi yoluma
Gözlerimi indirdim utançtan
Yüzüme fırlattığı bakışla

Gittim ardından bu arsız oğlanın
Elleri cebinde dudağında ıslık
Evler ayrık dalgaları Kızıl denizin
Sokaklar arasında ilerliyorduk
Kaçan Yahudilerdi o ben de Firavun

Şu tuğla dalgaları düşsün varsın
Bir kerecik olsun sevilmemişsen
Ulu hükümdarı benim Eski Mısır'ın
Kızkardeşiyle evli ordular kuran
Hiçlemişler seni başka ne yaparsın

Daldık bir sokağın alevlerine
İki yandan tutuşmuş duvarlarıyla
Ve yer yer kana bulanmış siste
Duvarlar eğilmiş yaralarına
Bir kadın -tıpkı o- duruyor siste

Onun acı tanımaz bakışıydı
Çıplak boğazında bir yara izi
Ben aşkın yalanını yapmacığını
Tam daha yeni anlamıştım ki
Sendeleyerek içkievinden çıktı

Ne yolculuklardan yıllardan sonra
Bilge Ulysse toprağına ayak basmıştı
Eski köpeği nasıl koşmuştu ona
Ve bıraktığı günkü gibi karısı
Bekliyordu gergefinin başında

Ve kral kocası Sacontale'nin
Sevinmişti döndüğünde zafer yorgunu
Soldurduğu gözlerle bekleyişin
Sevinmişti daha bitkin bulunca onu
Tüyleriyle oynarken erkek geyiğin

Bütün o mutlu kralları düşündüm
Aklımda yalan aşkım o kadın bir de
Bugün hala sevmekte olduğum
Dönek gölgeleri geçmiş iç içe
Çöreklendi yüreğime kördüğüm

Yazık o nesne cehennemi besliyor
Bir unutuş göğü açılsaydı ya
Tek öpüşüne canlarını verdiler
Gölgelerini sattılar uğruna
Ne krallar zavallı devletliler

Ben kış içindeyim oldum olası
Paskalya güneşi buyursanıza
Sivas kırklarının çektiği acı
Hiç kalır yaşadığımın yanında
Çözsenize yüreğimde biriken karı

Belleğim ey incelikli kadırga
Yetmez mi bunca çalkandığımız
Suyu ağza alınmaz dalgalarda
Yetmez mi buncadır avareyiz
Taze sabahtan hüzünlü akşama

Dönek aşk hadi yoluna sen de
Karanlığa karışan şu kadınla
Ve koyup giden kadınla birlikte
Beni geçen yıl Almanya' da
Bir daha da raslamam herhalde

Sen Samanyolu ne güleç ablasısın
Güz değmiş ırmakların Kenaneli'ndeki
Sevdalı kızlara vergi sırma saçların
Tıkanmış yüzücüler gibi izleyelim mi
Başka gök kıyılarına koşunu senin

Anıyorum ben şimdi başka bir yılı
Bir nisan sabahı erken uyanmıştım
İştahla söylediğim aşkın sarkışıydı
Sevincin sarkışıydı toz kondurmadığım
Yılın aşka teşne zamanlarıydı


Guillaume Apollinaire
Çeviren: Cemal Süreya - Tomris Uyar

Annie

Texas dolaylarında
Mobile'le Galveston arasında
Bir bahçe vardır ki gülden geçilmez
Ve bahçenin içinde bir köşk
Sanki kocaman bir gül

Bir kadın gezinip durur her gün
O bahçede bir başına
Ihlamurlu yoldan ne zaman geçsem
O bakar ben bakarım

Menno tarikatındandır kadın
Ne güllerinde gonca var bu yüzden
Ne de giysilerinin bir düğmesi
İki düğme eksik ceketimde benim de
O ve ben gönül yoldaşıyız sanki


Guillaume Apollinaire
Çeviren: Özdemir İnce

Ren Gecesi

Bardağımda şarap, bir alev gibi titriyor.
Bakın kayıkçı ağırdan bir şarkı tutturmuş.
Ayışığında yedi kız görmüş, öyle diyor;
Yeşil saçları ta topuklarını bulurmuş.

Kalkın, türküler söyleyin, oynayın yan yana;
Kayıkçının şarkısını duymayayım gayrı;
Bütün sarışın kızları getirin yanıma:
Saçları örülmüş durgun bakışlı kızları.

Ren sarhoştur, sularına asmalar vuran Ren;
Üzerinde gecelerin altını serili.
Yazı büyüleyen yeşil saçlı perilerden
Bahseder ölü bir ses, son nefesinde gibi.

Bir kahkaha gibi kırılır kadehim birden.


Guillaume Apollinaire
Çeviren: S. Eyüboğlu - Orhan Veli

Mirabeau Köprüsü

Seine akıyor Mirabeau Köprüsü'nün altından
Ve şu bizim aşkımız
Olur mu durasın şimdi anımsamadan
Sevincin geldiğini ancak acının ardından

Çalsana saat insene ey gece
Günler geçiyor bense hep aynı yerde

Yüz yüze duralım böyle elin elimde kalsın
Ve aksın dursun
Sonsuz bakışlar dalgalar yorgun argın
Köprüsü altından kollarımızın

Çalsana saat insene ey gece
Günler geçiyor bense hep aynı yerde

Aşklar akıp gidiyor şu akarsu gibi
Akıp gidiyor aşklar
Hayat öyle durgun öyle yavaş ki
Ve umut nasıl zorlu nasıl depdeli

Çalsana saat insene ey gece
Günler geçiyor bense hep aynı yerde

Günler geçiyor günler haftalar yaman
Ve dönmüyor geri
Ne çıkıp giden aşklar ne geçen zaman
Seine akıyor Mirabeau Köprüsü'nün altından

Çalsana saat insene ey gece
Günler geçiyor bense hep aynı yerde.


Guillaume Apollinaire
Çeviren: Cemal Süreya

1 Aralık 2016 Perşembe

Yedi Kılıçlar

Birincisi baştan başa gümüş
Parıltılı bir adı var Paline
Çeliği göğünden kar serpen bir kış
Kurbanı olmuş aykırı düşlerin
Vulcanus onu döverken ölmüş

İkincisinin Noubosse'dur adı
Güzelim bir gökkuşağı keyifli
Tanrıların düğünlerde kuşandığı
Otuz Be-Rieux'nün kanına girdi
Üstelik Carabosse'un armağanı

Üçüncüsü dişi bir mavi
Kamış biçiminde yine de
Lul de Faltenin'dir adı
Haberci Ernest bir örtü üstünde
Cüceleşmiş denerken taşımayı

Dördüncüsü Malourene adında
Yeşil yaldızlı bir ırmaktır
Bir akşamdır kadınlar kıyısına
Görkemli vücutlarını daldırır
Ve kürekçi şarkıları uzakta

Beşincisi Sainte-Fabeau'dur
Eğirilmiş ipliklerin en incesi
Mezarda boy veren bir servidir
Dört rüzgarın önünde dize geldiği
Gece indiğinde bir meşale olur

Altıncısının cevheri onur
Her sabah ayrıldığımız yeniden
Elleri yumuşak bir dosttur
Hadisene işte göründü yolun
Kısıldı bir bandoda horozlar

Ve yedincisi tüketmede kendini
Kurumuş bir gül bir kadın
Ama bu sonuncuyla neyse ki
Kapılar da üstüne kapanıyor aşkın
Zaten hiç tanımış mıydım seni

Sen samanyolu ne güleç ablasısın
Güz değmiş ırmakların Kenaneli'ndeki
Sevdalı kızlara vergi sırma saçların
Tıkanmış yüzücüler gibi izleyelim mi
Başka gök kıyılarına hoşunu senin

Pusulamız gezegenlerin şarkısı
Raslantı şeytanlarının yedeğinde
Kemanlarındaki sapıtmış gıcırtı
Oynatır insan soyunu keyfince

Anlaşılmaz yazılar alınyazıları
Bitirdiği krallar çılgınlığın
Ve soğuktan titreşen yıldızları
Yatağınıza giren aşksız kadınların
O bozkırlara geçmişte saklı

Luitpold zamanının kral adayı
Öğretmeni iki soylu kaçığın
Şimdi düşünüp düşünüp ağlar mı
Görünce kımıltısını ateş böceklerinin
Saint Jean sineklerinin sapsarı

Kıyısında leydisiz bir şatonun
O kayık gemici türküleriyle
Ve ilk yazda ürpertili rüzgarın
Soluğuyla akarken bembeyaz gölde
Ölen bir kuğuydu bir siren

Günün birinde kral boğulduydu
Gümüşlü suya doğru yürüyerek
Akıntı kıyıya attıydı onu
Kaskatı uyusun diye ağzı aralık
Yüzü değişken göklere doğru

Temmuz güneşi ateşten bir cenk
Yakıyor sancıyan parmaklarımı
Ne kederli ne tatlı sayıklamak
Dolanırım Paris'imin sokaklarını
Orada ölmeye cesaretim yok

Pazar günleri uzayıp gider
Kurşuni avlularda orada
Sürekli hıçkırmada çalgılar
Çiçeklerin Paris balkonlarında
Piza kulesine özenen bir yanı var

Cinle esrimiş akşamlar Paris'te
Elektrikleri göz kamaştıran
Ve sırtlarındaki yeşil ateşle
Tramvaylar makine çılgınlığından
Bir müzik geçirir raylar üstüne

Dumanla dolup taşmış kafeler
Çiganlarının olanca aşkıyla
Sana doğru haykırıyorlar
Nezleli sifonlarla garsonlarla sana
Sen ki sevilmişin bu kadar

Ezberimdedir kraliçe türküleri
Yılların getirdiği sızlanmalar
Balıklara söylenmiş forsa ilahileri
Aşk kırgının dilindeki şarkılar
Benden sor sirenlere adanan ezgileri



Guillaume Apollinaire
Çeviren: Cemal Süreya - Tomris Uyar

Zaparog Kazaklarının İstanbul Sultanına Cevabıdır

Sen Barabbas'tan da suçlu
Sen ne iblissindir sen
Kötü melekler gibi boynuzlu
Çamurla çirkefle beslenen
Senin namazını kılmak olur mu

Sen Selanik'in kokmuş balığı
Mızrakla oyulmuş gözlerin
Korkulu düşlerin geniş halkası
Bir koyverişte fırlamışsın
Bozulunca ananın bağırsakları

Sen Podolya celladı tiryakisi
Nice derdin çıbanın irinin
Sen domuz burnu beygir gerisi
Bakalım dillere destan servetin
Sürüyle hastalığını giderecek mi

Sen Samanyolu ne güleç ablasısın
Güz değmiş ırmakların Kenaneli'ndeki
Sevdalı kızlara vergi sırma saçların
Tıkanmış yüzücüler gibi izleyelim mi
Başka gök kıyılarına koşunu senin

Yazık orospunun o gözlerine
Bir leopar güzelliğindeki
Aşk senin Floransa öpüşlerinde
Kekre bir tat bulunurdu ki
Alınyazımızı tüketirdi gitgide

Bir yıldız çizgisi çekiverirdi
Titrek akşamlarda bakışları
Gözlerinde sirenler yüzerdi
Ve öpüşlerimiz ısırılmış kanlı
Ağlatırdı iyilikçi perileri

Yine de beklediğim odur aslında
Soluğum yüreğim her şeyimle
Ve Geriye-dön köprüsü başında
Bir gün bu kadın çıkagelirse
Nasıl sevindiğimi söylerim ona

Kafam da yüreğim de boşalıyor
Onlarla boşalıyor bütün gök
Danaid'lerin dolduramadığı fıçılar
Mutlu olmak için ne yapmam gerek
Varmak için saf çocuk mutluluğuna

İster miyim çıkasın aklımdan
Sen topraktan püsküren papatya
Güvercinim benim beyaz liman
Antil'im uzaklardaki ada
Gül ağacım buruk tarçın

Satirlerin pirostaların yanı sıra
Boynuzlu panlar tapınak ateşleri
Uğursuz yazgılar cömert ya da
Boynumda Calais'deki ipin ilmiği
Kederimde kopan bu ne kasırga

Alınyazısını bileyen keder gör ki
Şu can ve şu karar kılmamış gövde
Biri eski bir hayvan bir çekirge öteki
Kaçıyorlar senin yalazından gizlice
Tan çiçekleri kuşanmış kurban ateşi

Mutsuzluk fildişi gözlü uçuk tanrı
Çılgın rahiplerin kara giysilerle
Donattılar mı yine kurbanlarını
Onlar da ağladılar mı yok yere
Mutsuzluk tanınmaması gereken tanrı

Sen adım adım peşimi süren
Güzün ölmüş tanrılarımın tanrısı
Benim payıma düşen toprağın
Ölçüye vuran sensin her karışını
Ey gölgem ey emektar yılan

Güneş demiştin anımsar mısın
Çıkarmıştım seni güneşlere
Tapındığım karanlık kadın
N'olsan benimsemişim bir kere
Ey gölgem kendi yasımı tutan

Kış öldü tıkabasa karla
Beyaz kovanları ateşe verdiler
Bağ-bahçede konup dallara
Övgüler yağdırıyor kuşlar
Duru ilkyaza yumuşak nisana

Ölümüdür pusatlı ölümsüzlerin
Kış gümüşten kalkanıyla geriler
Mavi tırtılları önünde ilkyazın
Mevsim kırılmışlardan yanadır
Islak gözlerle yeniden gülümseyen

Ve yüreğim alabildiğine şişkin
Şamlı bir dilberin kalçası kadar
Aşkım ne çok sevilmiştin sen
Şimdiyse ne acılar ne acılar
Yedi kılıç sıyrılmış kınından

Bunlar karasevdanın yedi kılıcı
Çifte su verilmiş keskin kederler
Hepsi de bir bir yüreğime saplı
Çılgınlıksa mutsuzluğuma çalışıyor
Sonra tutup bir de unutmak mı


Guillaume Apollinaire
Çeviren: Cemal Süreya - Tomris Uyar

Bir Yıl Öncesi İçin Laterna Havası

Nerdesin Paskalya bunca bekledik
İşte o ilkyaz uğraşana koruya
Gıdaklıyan tavuklarla dolmuş tünek
Bak gökte tanın pembe kıvrımlarına
Aşk yürüyüşe geçmiş işimiz bitik

Mars'la Venüs dönmüşler ikisi de
Çok olmuş ağızları çılgınca birleşeli
Katışıksız düzlükler önünde
Güllerin dibinde yapraklarla gizli
Tanrılar çırçıplak dans etmede

Bil çiçeğe durmuşsa dört yan
Sevecenliğimdir önayak buna
Görkemli bir doğa bu içe dokunan
Islak kurbağalar dalmış şarkıya
Ormanı tutmuş ıslığıyla Pan

Çoğu bu tanrıların göçüp gitti
Söğütler onlara ağlar aslında
Büyük Pan Aşk İsa gitti hepsi
Kediler miyavlıyor avluda
Ben Paris'te ağlıyorum şimdi

Ezberimdedir kraliçe türküleri
Yılların getirdiği sızlanmalar
Balıklara söylenmiş forsa ilahileri
Aşk kırgınının dilindeki şarkılar
Benden sor sirenlere adanan ezgileri

Aşk öldü içimde bir ürperti
Ben o güzel putlara tapıyorum
Onu anımsatan şeylere şimdi
Sızlanmanın sonu yok bağlıyım
Mausole'ün biricik karısı gibi

Ben bağımlıyımdır nasıl bağlıysa
Köpek efendisine sarmaşık gövdeye
Sarhoş hırsız kazaklar Zaporogya'da
Nasıl bağlıysalar kendi steplerine
Ve Musa Peygamberin on buyruğuna

Bakıp durdukları müneccimlerin
Şanlı Hilal'imiz gem olsun size
Ben ki hükümdarıyım bunca ülkenin
Ey sevimli kazaklar şu halde
Haşmetli sultanımızın sizin

Kullarım olun bağlanın bana
Diye ferman buyurdu Sultan
Onlar bu habere güldüler oysa
Cevabı da döşendiler tez elden
Bir mumun titrek aydınlığında


Guillaume Apollinaire
Çeviren: Cemal Süreya - Tomris Uyar

30 Kasım 2016 Çarşamba

Mirabeau Köprüsü

Seine akar Mirabeau köprüsünden
Ve sevimiz
Olur mu ansımak hemen
Sevincimiz sonraydı hep üzüntüden

Gel ey gece çal saat sen
Geçiyor günler kalıyorum ben.

Yüzün yüzüme karşı, elin elimde olsun
Akarken
Köprüsünden kolumuzun
Ölümsüz bakışlar, dalgalar bunca yorgun

Gel ey gece çal saat sen
Geçiyor günler kalıyorum ben.

Geçip gider sevi bu akarsu gibi
Geçip gider sevi
Yaşantı bir ağır bir ağır ki
Ve umut da öylesine öylesine ezici

Gel ey gece çal saat sen
Geçiyor günler kalıyorum ben.

Günler geçer haftalar geçer
Ne geçen an
Ne o sevilir döner
Mirabeau köprüsünden Seine akıp gider.

Gel ey gece çal saat sen
Geçiyor günler kalıyorum ben.


Guillaume Apollinaire
Çeviren: Tahsin Saraç

Mirabeau Köprüsü

Mirabeau Köprüsü altında akan Seine
Akan Sevdalarımız
Kısmete anmak mı düştü neden
Hiç gülmedi yüzüm ilkin üzülmeden

Gece gelir saat çalar
Günler var ki kaldım naçar

Eller ellerde yüzyüze kalalım da
Durmadan aksın dursun
Kollarımız altında
Yorgun ölümsüz bakışlar dalga dalga

Gece gelir saat çalar
Günler var ki kaldım naçar

Sevda geçer akan bu suyu andırır
Sevda gelir de geçer
Bazen yaşamak gibi ağır
Bazen umut gibi güçlü sarsıcıdır

Gece gelir saat çalar
Günler var ki kaldım naçar

Günler haftalar geçer ne gelir elden
Ne geçenden hayır var
Ne de geçip giden sevgilerden
Mirabeau Köprüsü altında akan Seine

Gece gelir saat çalar
Günler var ki kaldım naçar


Guillaume Apollinaire
Çeviren: Necati Cumalı

Marizibill

Büyük bir caddesinde Kolonyanın
Bir gider bir gelirdi akşam vakti
Herkese cömert, şirin, cana yakın
Bitince kaldırım gider içerdi
Basık meyhanelerde yorgun argın

Kuru tahtalarda yatmaya razı
Alyanak kumral bir oğlan yüzünden
Bir Yahudi sarımsak kokar ağzı
Çin dönüşü Şanghay kerhanesinden
Çıkarıp getirmişti kızcağızı

Çok görmüşlüğüm var böylelerini
Omuzlarına ağır gelir kader;
Kararsız, rüzgarda yaprak misali
Gözleri kısık lambalara benzer .
Kalpleri işler kapıları gibi


Guillaume Apollinaire
Çeviren: S. Eyüboğlu - Necati Cumalı

29 Kasım 2016 Salı

Çanlar

Güzelim esmerim aşkım benim
Çalan çanları dinle bir iki
Biz kimse görmez sanıyoruz ya
Şu çılgınca seviştiğimizi

Gizlenmek olası değil oysa ki
Gökyüzlerini tutmuş çanlardan
Millete ilan eden aşkımızı
Gözleyip gözleyip yukarlardan

Herkesler duyacak nasıl olsa
Marie, Catherine, seviştiğimizi
Fırıncı kadın, sonra kocası,
Gertrude sonra halamın kızı

Tefe koyarlar garanti bizi
Durmak haram artık bu yerde
Seni düşünerek ağlayacağım
Kimbilir öleceğim belki de


Guillaume Apollinaire
Çeviren: Cemal Süreya