Şiir, Sadece: Vietnam Şiiri
Vietnam Şiiri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Vietnam Şiiri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Temmuz 2013 Perşembe

Cho Rao Kuşu

Uzak yamaçlarında sampan'ların, dağıtıyor alevleri rüzgar
Yırtıyor gökyüzünü şimşekler, fırtınanın yüreğinde batan kayıkları fırlatıyor
Fırlatıyor kendi gövdesini köpekbalığı çılgın tekneler arasına
Sonsuz köpüklü suların beyaz kumsalında kazıyor çakılları
İnliyor hindistancevizi ağaçları eğiyor binlerce yaprağın kılıcını
Dönüyor kasırga toz ve kum kaldırarak ve balıkçı ağlarını
Teknelerin direkleri kırılıyor birden ve yelkenler paramparça
Simsiyah çevrintide dönüp duruyor tahta parçaları
Çan sesleri parçalıyor sarhoş gökyüzünü
Her kampanada yükselen kıvılcımlar
Çağrışan insan sesleri ve uluyan kampanalar
Sivri kayalara tırmanıyor sislerin arasında günışığı
Kaplan kükrüyor sarsarak dağların duvarını
İlerliyor fil sürüleri ak köpüklerle donatarak suları
Yaban öküzü yuvarlanıyor hendeğin yamaçlarından
İki anka kuşu gelip konuyor ortak evin çatısına

İşte
Onları bağlayan ip de kül ve toz olup gitti
Ama kara dumanların ortasında hala çarpıyor yürekleri yiğitlerin
Göz kırpan iki alev yaklaşıyor durmadan birbirine
Ölüm bile boyun eğdiremiyor onlara...


Thu Bon
Türkçesi: Onat Kutlar

17 Temmuz 2013 Çarşamba

Dong Hoi

Küçük sokakta yürüyorsun
Bir hindistancevizi dalı elinde.
Gecenin yıkadığı denizin üzerinde
Estiriyor soğuk nefesini rüzgar.
Eski sokak yitip gitti bombaların altında,
Ama gölgen geri geliyor, onu da getirmek istiyor yeniden.
Seni seviyorum, seni seviyorum
Küçük sokakta doğmuş bir aşkla.
Yüreğim orda. Geçmiş günlerin mutluluğuyla dolu
Yıkıntılarının arasında yaşıyor.
Nasıl da uyandırıyor anıları küçük sokak!
Sümbül çiçeği dolduruyor kokusuyla geceyi.
Sana şiirimi ulaştıran denize
Karışıyor gölgen.
Ey benim küçük sokağımın şiiri!
Bir başka yerde bir başka çift vedalaşıyor.
Yüreğimdir çarpan bu şiirde.
Dong Hoi, Dong Hoi, billurlaşmışsın
Günlerin ve yılların akışı içinde.
Dong Hoi kurban edilmeyi göze aldı
Yarın daha güzel yeniden doğmak için.
Kentim, yeniden yükseleceksin
Mavi yansılı denizin
Dalgalarından.
Yeni bir Dong Hoi yapmak için geleceğim
Yollar boyunca gül fidanları dikmek için.
Her mevsim yeniden çiçeklenecek şakayık.
Her evi süsleyecek altını madalyaların.
Kayısı ağacının tomurcukları yeni başlangıçları haber verecek.
Genç kuşaklar. Yeni hasatlar.
Ksoa, Hong.. ve nice genç kızlar başka başka
Küçük kızkardeşleri olacak onların da okullu
Sevgilim, bahçenin narin hünnap ağacı
Kutsanmış ilkbahar boyunca meyveyle dolacak.
Çocuklarımızı bırakacaksın toplayıp
Nice zaman sonra anımsasınlar memleketlerini diye.
Hindistancevizi ağaçlarının gürültüsüyle dolu
Mavi gecelerde yazın, gidip oturacağız taş sıraya
Batan güneşin altında yelkenleri seyretmek
Ve eski sokağımızı anımsamak için.
Nhat Le ırmağının üzerinde
Amma da çok yelken inip kalkıyor!
Birini seçeceğiz aradan
Kurdelelerle süslemek için
Renk renk bulutlarla dolu denize kadar açılacak yelkenli
Ve daha da güzelleşecek onunla bizim Dong Hoi kenti.


Ksuan Hoang
Türkçesi: Eray Canberk

16 Temmuz 2013 Salı

Lanet

Dinleyin: Dün altı Vietkong gelip geçti diye
Köyüm bombalandı, taş taş üstünde kalmadı.
Kurban gitti herkes.
Bugün köye döndüm yıkımdan sonra:
Dumandan ve akan ırmaktan başka şey görünmüyor.
Tapınağın ne çatısı kalmış ne mihrabı
Evlerin hepsi yerle bir.
Bambu çalılıkları yanıp kül olmuş.

Alan talan olmayan yıldızların altında,
Dünyanın dört bucağında yaşayanlara haykırıyorum:
Kardeşe kardeşini vurdurtan
Bu savaşa lanet olsun.
Sorarım size kim düşürdü bizi birbirimize?

Şahidim olsun diyenler:
Boyun eğemem bu savaşa.
Eğmedim, eğmeyeceğim.
Ölmeden, bin kere haykıracağım bunu.
Kırık gagası kana bulanmış,
Eşi uğrunda can verirken çığlık atan kuş gibiyim:
İşte, bakın asıl düşmanlarımız
İhtiras, vahşet, kin, açgözlülük.
Düşmanımız olamaz insanoğlu-
Vietkong deseler de adına.
Cana kıyarsak kardeşimiz kalır mı ki?
Kimlerle yaşarız sonra?


Thich Nhat Hanh
Çeviren: T. S. Halman

15 Temmuz 2013 Pazartesi

Barış

Bu sabah uyandırdılar beni,
Dediler ki kardeşim savaşırken ölmüş.
Bahçede nemli yaprakları büklüm büklüm
Fidanda bir gül açıyor.
Yaşıyorum, gülün gübrenin kokusu ciğerlerime doluyor
Yemek, dua, uyku ...
Ne zaman bitecek nicedir süren sessizliğim?
Ne zaman fışkıracak içimden beni boğan sesler?


Thich Nhat Hanh
Türkçesi: T. S. Halman

13 Temmuz 2013 Cumartesi

Çeltiği Yoklama

Güneş yükselir ve daha da aydınlanır
Çimenlerin üzerinde biriken
Çiğ tanesinden daha da parlak
Daha da ışıltılı olur çeltik başağı.
"Şien şien" kuşu keskin türküsünü söyler
Tespih taneleri gibi dökülür kuşun uyumlu türküsü
Uzaklardan duyulur kırlardan.

Kazmama dayanır bakarım
Ve işitirim yüreğimin çarptığını.
Anarım çünkü
Bu sabaha benzeyen bir başka sabahı
Yine ötüyordu "şien şien" kuşu
Başlamıştı çeltik başakları dolmaya
Sana veda için yanındaydım
Sen örme bir çuval taşıyordun
Benim kolumun altında çeltik vardı
Ağaç kabuğuna sarılıp sarmalanmıştı
Ayağındaki sandal çeltiklere takılıp çıktı
Eğildin ve çabucak giydin yine sandalını.

Boydan boya geçerken bizim tarlayı
Burda bana diyordun ki
"Unuttuk ikinci çapalamayı
Pirincimiz ermiyor hep birlikte
Unutma da karıcığım gelecek yıl
Daha iyi işle tarlayı."
Türküler işitiliyordu uzaktan

Yüreğin göğsünden fırlayacak gibiydi
Toplanma yerine varıyorduk
Sen bana dönüşten söz ediyordun ...
Üç kez çiçeklendi portakal ağaçları
Üç kez çiçek verdi turunçlar
Daha ilk günlerinde vatan savunmasının
Sen gittin
Düşmana haddini bildirmeye başladığımız günlerde
Bir iki satırlık mektubun geldi.
Uzun uzun tuttum mektubunu parmaklarımın arasında.
Yüreğim bir bayrak gibi dalgalanıyordu.

Saldırıya geçme günü gelip çattı
Ve pirincim olgunlaştı işte,
Pirinç iyi yetişiyor, ağacım,
Yarışmaya da katılırım ben bu pirinçle,
Parmaklarımı açıp sayıyorum,
Dört yıl geçmiş aradan.
Bekleme artık diyorlar bana.

"Boşuna bekliyorsun" diyorlar.
Benim gönlüm sende, yüreğimde sen varsın.
Bahçenin girişindeki muz meyve verdi.
Sarardı kapının önündeki portakallar.
Tarlamıza bakıp, bahçemize bakıp
Elde mi seni gönlüme düşürmemek?

Mevsim mevsimi izler.
Kazma omzumda çeltiği yoklamaya giderim.
Başaklarımız iyice dolgun sevgilim.
Göğüs kafesinde çırpınıyor yüreğim.
Utkuya ulaştığımızı görüyorum açıkça.


Tran Huu Thung
1950
Türkçesi: Eray Canberk


"Şien şien" kuşu: Tarla kuşuna benzer bir kuş.

Fideleme

İşte geldi fideleme zamanı.
Rüzgar oynaşıyor yaprakların arasında,
okşuyor rüzgar her bitkiyi.
Geceler boyu sürgü geçirmek gerek toprağın üzerinden.

Her bir pirinç bitkisini çıkarıp,
tuttuğumuz gibi daldırıyoruz toprağa
sevecenliklerimizi ve sevdalarımızı,
toprağa derinlemesine.

Bomba çukurlarının yanına, daldırıyoruz.
tüfek menziline, aşağıda
dümdüz, dizi dizi
uzanır sıralar, uzanır gider.

İşte bize seslenen ev,
kış rüzgarı dondurur çeltikleri,
toprağın içinde buz keser el,
gece, gündüz dikeriz fideleri.

Yeter olsun ölüm tohumunu ekmeye,
Bombalarınız patlasın şeytanın tepesinde!
Ortaklaşa ekiyoruz çeltiği,
Titremesin kimsenin eli.


Hoang Trung Thong
1967
Türkçesi: Eray Canberk

Köyümün Ateşleri

Yol uzundur, gecenin içinde
Arabamız gidiyor ve ben fark ediyorum birden
Köyümün ışıklarını
Yolların tozu gözlerime girse de
Yüreğim aydınlıklarla dolu!
Araba gidiyor, ateşler de onunla birlikte
Ağaç dizileri eğiliyor
Ve çeltiklerin rüzgarı sürükleyip getiriyor kokuları bana
Bugün işim başımdan aşkın
Ancak arabadan el sallayabiliyorum
Ama yıllardır içimde taşıdım
Yıldız şavkını andıran bu ateşleri
Bütün denizleri bilirim, bütün gökleri
Nice böyle ateşler gördüm, nice insan sevdim!
Ey benim köyüm! Senin akşam ateşlerin
Nice anı uyandırır içimde, sızlayarak!
Kış gecesinde, lamba
Aydınlatır tezgah başındaki anaların gözlerini
Çocukların yanaklarını al al eder ateş.
Ağır adımlarla yola koyulunca manda
Lamba yakılir
Mis gibi pirinç durur tencerede
Okuma-yazma sınıfının mumları ışığında
Kitabın her sayfası geniş bir dünya gibi
Tekrarlanır durur heceler ...
Kirişe asılı lamba sallanır
Ders daha bitmeden
Horozlar haber verir sabahı
Köyün girişinde gölgesi düşen
Kamış çite imrenirim
Yıllardan beri
Kendinde taşır bu lambaların ateşini!

Araba gider ve bakışlarım orda kalır
Göz kırpan ateşlerin üzerinde, gölgeli ağaçların
Araba gider ve ateşler yoldaşlık eder ona
Bizim çeltiklerin mis gibi kokusuyla birlikte


Hoang Trung Thong
1957
Türkçesi: Eray Canberk

12 Temmuz 2013 Cuma

Uzakta Olan Kadına

Bulutların indiği dağ geçidinin üzerinde
Askerin yolunu aydınlatarak
Işıyan yıldız, kimi düşünüyorsun?
Binlerce ağacın yaprakları altında
Askerin yüreğini ısıtarak
Soğuk gecenin içinde yanan ateş, kimi düşünüyorsun?

Acı çeken, durmadan ışıyan topraklarımızı ve sularımızı
Sevdiğim kadar seviyorum seni de.
Her adımda seni düşünüyorum,
Uyuduğum her akşam, yediğim her lokmada.
Gecenin içindeki yıldızın sönmez hiç ışığı.
Yaşamımız boyunca sevişip dövüşüyoruz.
Ormanda ateşin yüreği çarpıyor, kıpkızıl.
Birbirimizi seviyoruz, onur duyuyoruz insan olmaktan.


Nguym Dinh Thi
1953
Türkçesi: Eray Canberk

11 Temmuz 2013 Perşembe

Nasıl?

Peki şu Vietnamlılar
Nasıl dövüştüler böyle uzun uzun
Amerikalılara karşı?
Doğdukları toprağı sever Vietnamlılar,
Çocuğunu nasıl severse bir ana.
Ama istilacı Amerikalı
Güçlüdür, kuvvetlidir!
Olsun, kaplan da öyle.
Dişleri korkunç.
Tırnakları yırtıcıdır.
Ama bir avuç arı,
Haklamaya yeter kaplanı.


Nguym Dinh Thi
Çeviren: E. Canberk

10 Temmuz 2013 Çarşamba

Eski Bahçe

Günden güne yeşerdi yeniden eski bahçe.
Günden güne saçları ağardı anamın.
Her birimiz uzaktayız, herkes kendi işinde.
Eski bahçeye ne zaman döneceğiz bakalım?

Yağmurdan sonra gelen aydınlık gün gibiyiz,
Güneş gibi ay gibi
Birbirini görmeyen sabah ve akşam yıldızları gibiyiz.
Eski bahçeye ne zaman döneceğiz bakalım?

Yaz lotusu gibiyiz, güz kasımpatısı gibi
Onuncu ayın hurması gibi elma gibiyiz beşinci ayda eren,
Sen sekizinci ayın göçmen kuşlarının peşinde
Üçüncü ayda göçen kuşların peşindeyim ben.

Bir bahar günü eve döndüğünde
Armutları toplamaya geldiğimi söyledi anam sana.
Baktın rüzgarların estiği ağaçların tepesine
Kıpırdayan dudaklar gibi yapraklar bana sesleniyordu.

Ben bir yaz günü eve geldiğimde
Çeşmede çamaşır yıkamaya gittiğini söyledi anam
Çeşmenin yalağındaki durgun suya baktımda şöyle
Yüzümün sulardaki yansısını gördüm o kadar.

Günden güne yeşerdi yeniden eski bahçe.
Günden güne saçları ağardı ananım.
İkimiz uzaktayız, herkes kendi işinde.
Eski bahçeye ne zaman döneceğiz bakalım?


Te Hanh
1957
Türkçesi: Eray Canberk

9 Temmuz 2013 Salı

Vu Lang'ın Türküsü

Bu mavi giysili kadın,
Her akşam sandalını bağlayan,
Eğilmiş Nuong'una ...

Yitip gitmiştir kütüklerin üzerindeki evciği,
Kuytu ormanda bir başına.
Her gece, ocak tek bir çıkrığı aydınlatır.
Kadın anlatır hikayesini...

Çok eskiden, toprağı sürmek için dikmek için fideleri,
Pirinç tarlasında iki kişiydik.
Güçlü kuvvetliydi kocam.
Mısır yerdik
Ve bellerdik tepeleri bütün yıl.

Yoksulduk.
Vu Lang' da herkes ortak vermek zorundadır pirinç tarlalarını

Vergileri ödeyebilmek için.
Akşamlardan bir akşam
Kocam gitti öteki erkeklerle birlikte.
Yanlarına bıçaklarını almışlardı
Ve yok oldular günlerce.
Döndüler
Ve bayrakları erguvana döndürdü ormanı,
İşgalciyi sürüp attıklarını söylüyorlardı.
Pirinç tarlaları için para ödemeyecektik artık.
Tarlalarda çalış çalışabildiğin kadar.

Gel gelelim bir gece
Coşkun suları ve yarları aşıp
Nereden geldiyse geldi bu askerler?
Vu Lang'ın bütün aileleri
Yollara döküldü genç yaşlı, kız kızan.
Kocamı, kan içinde kolları,
Sıkıca bağlayıp götürdüler.
Hıçkırıklar karıştırıyor iplikleri.
Durduruyor kadıncağız çıkrığı iç çekerek.
Uzaklara dalıyor.

Sekiz yıl geçmiş o günden bu yana ...
Çocuklarımı büyüttüm,
Sabahları bir başıma çapa yaparak
Ve akşamları fideleyerek toprağı.
Geceleri, aç çocuklarımın beşiklerini sallayarak,
İplik eğiriyordum.

Köyde erkek namına kimse kalmamıştı.
Kadınlar bir başlarına yaşıyorlardı ormanın kuytuluğunda.
Bir sıkıntı, bir işkence ki sorma gitsin!
Ev bark yapamazsın.
Yoksa yakalar seni Fransızlar.

Başkaldırma günü gelip çattı burada da.
Sarı yıldızlı kırmızı bayraklarla
Orman alevlendi yeniden.
İki büyük oğlum birlikte gidip
Katıldılar vatanseverlere.

Düşmanın yeniden saldırdığı gün
Gidip katılmak istediler ve gittiler.
Gecenin rüzgarı titretiyor ocağın ateşini,
Çıkrığın üzerinde oynaşıyor yalımlar,
Ben çok yaşlıyım şimdi.
İki pirinç tarlacığım var, bana yeter de artar bile.

Yeniden yapıldı köyümüz,
İnsan avcılarından kaçmak zorunda değiliz artık ...
Vu Lang'da her aile,
Babayı sürgünde yitirmiştir, oğulları cepheye yollamıştır.
İşte gördüğünüz gibi kadınlar yine yalnız,
Mısır muoglarıyla ve çıkrıklarıyla baş başa.

Yavaşça söndürdü ateşi rüzgar,
dağlar uyuyor, ormanlar uyuyor,
Şimdi her şey suskun.
Hikaye bitti. Kadın yine de uyanık,
Kömürün kızıl aydınlığında
Dönüp mırıldanıyor çıkrık.


Anh Tho
1947
Türkçesi: Eray Canberk

8 Temmuz 2013 Pazartesi

Bizim Orda Utkular Nasıl Başlar

Niçin
Meleklerin kanat açtığı
Bu kilisenin önünde
Bacakları kesik.
Bir çocukcağız var?

Anası öldürüldü.
Belki bin kez seslendi anasına.
Bu yitip gitmiş bacakları
Yerine koymak için
Kimseler gelmeyecek.

Bugün için ve her zaman için
Kamıştan bir değnek
Ana yerine geçecek ona
Bütün yaşamında destek olacak.

İşte bizim orda, böyle başlar bütün savaşlar
İşte bizim orda, böyle başlar bütün utkular.

Çatal yürek bir şairin
Çağrısıyla değil,
Savaş canlısı bir generalin
Emriyle hiç değil.

Ama bu yaranın suskunluğuyla,
İzi derinde olan bu yaranın
Ve sonra yeniden kanayan bu yaranın.

Bu değneklerin gürültüsüyle,
Yeryüzüne vuran bu değneklerin,
Buraya vuran ve ses veren
Uzaktaki insanın yüreğinde.
Yere yere vuran ve utkuların utkusunu
Yaratan.

Vietnam'ın bir köşesinde yere vuran
Ve bu sabah sesi
Ta Paris'te, ta New York'ta duyulan.


Şe Lan Vien
Türkçesi: Eray Canberk

29 Haziran 2013 Cumartesi

Kaktüs

Onların tanrısı şeytan suratlı.
Barıştan söz ederek yalvarıp yakardıkları bu tanrıdır işte.
Gördükleri gökyüzü çiviler ve dikenlerle dolu.
Güzelim insanoğlunun yüzünü de nişan tahtası yerine kor onlar.
Kargadır onların bildiği kuş, ava uçakları, bombardıman uçakları,
bulutları dersen, yanıp yıkılmış evceğizlerin tüten dumanı.
Göklerinde zırnık göremezsin güzelim mavi renkten.
İstedikleri de çiftçisi olmayan bir dünya.
Dokumacısı olmayan bir dünya,
Nişanlıları olmayan bir dünya, doğumların olmadığı bir dünya,
Kanlı katillerin dünyası, cana kıyıcıların dünyası.
Çöl kaktüsüdür onların kutsal çiçeği de.


Şe Lan Vien
Türkçesi: Eray Canberk

28 Haziran 2013 Cuma

Zindanlıkların Yol Türküsü

Sürgüne doğru, geçiyoruz Kui Nhon sokaklarından
İnsan hiç bu kadar yakın bulmamıştır evleri kendine
Sizler, kıyı kenar gidenler, ayakları birbirine dolananlar
Kimbilir, dost olur muydum sizinle zamanla?
Yavaş ol kamyon! Birazcık dur işte!
Bir zaman hasret kalacağım evlere!

Ama evler seyrekleşiyor gitgide
Pirinç tarlalarının yeşili akıyor anılardan
Tepede bir tarlada bir türkü akşam güneşi altında
Dağların uzaktaki çizgileri siliniyor

Yol bu garipsi ülkeye doğru yükseliyor
Kangtum, geçitleri ve sonsuz dağlarıyla
Çamlar türkü söylüyor, mırıldanıyor ırmaklar
Akşamın çığrışan kuşları, seslenen kim size?

İnsan nasıl da bağırmak ister öfkesini dindirmek için!
Rüzgarın iç çekişlerinde nice hüzün boğulur

Dak Sut'a doğru, Dak Pao'ya doğru yükseliyor yol
Yarlara eğilerek
İp köprüler sarsılıyor ırmakların üzerinde
Yukarda bir iki nöbetçi tünemiş
Gönlüm sizi düşünüyor, arkadaşlar ...

Ey kardeşlerim, işte buraya gömdüler sizi
Kemiklerinizi attılar karanlık ormanlara
Nöbetçinin kolu yorulmuştu kamçı sallamaktan
Kanınız coşturup neşelendiriyordu komutanı
Bu taşların her biri bir kan damlasıdır

Köprünün her ayağı ölü bir insan bedenidir
Siz ey ilk gidenler, yolu açanlar
Biliyor musunuz, zindan yolunda sizi izliyoruz?
Yol Dak Lay dağına doğru yükseliyor.

Yabanıl bir horozun türküsüyle kırılıyor sessizlik
Kuş falan yok buz gibi bir rüzgarın estiği siste
Bir iki köycük boğuluyor bulutların arasında
Karakolun önünde rengi atmış bir bayrak
Kabartma bir akşam görünümü gibi yüreğime vuruyor damgasını

Kim çözebilecek bu korkunç tiksintiyi
Zindanlıkların sisleri delip giden bakışlarındaki?
Dağlar söyleyin bana hurdan ovaya kadar
Kaç fersah çeker, kaç gece yürünür?


To Hu
1942
Türkçesi: Eray Canberk

27 Haziran 2013 Perşembe

Küçük Luom

Hue' de savaş vardı
Ben dönerken Hanoy'a
Yeğenle karşılaştım
Bir sokağın başında

Küçücük bir yumurcak
Elinde de çantası
Afacan bastı bacak
Akıllı mı akıllı

Kasketini ters giymiş
Hiç durmuyor çenesi
Çalımını atıyor
Küçük bir kral gibi

-İşlerim pek yolunda!
Görevliyim ben şimdi
Mang Ca denen kışlada
Yerim evden de iyi!

Bizim yeğen gülüyor
Yanakları da al al
-Eh eyvallah arkadaş!
Şimdilik sağlıcakla kal

Yeğen bir yana gitti
Amca başka bir yana
Memleketten bir haber
Haziran ayında:

Bu ... Luom
Bizim Luom

Başka sabahlar gibi
Bir sabah karanlıkta
Bizimki çıka geldi
Cebinde bir mektupla

Geçmiş gelmiş cepheyi
Güm ... Bom'lar ... arasından
Bu önemli haberi
Getirmiş hiç korkmadan

Ipıssız tarlalarda
Büyüyordu başaklar
Çeltiklerin üstünde
Küçücük bir kasket var

Bir ışık parıldadı
Küçük arkadaş düştü
Al kanı taze kanı
Topraklara döküldü!

Kaba korlar pirinci
Ak akçım tane tane
Nasıl kokar mis gibi
Can gezinir her yerde
Luom nerdesin, nerde?

Küçücük bir yumurcak
Elinde de çantası
Afacan bastı bacak
Akıllı mı akıllı

Kasketini ters giymiş
Hiç durmuyor çenesi
Çalımını atıyor
Küçük bir kral gibi


To Hu
Türkçesi: Eray Canberk

26 Haziran 2013 Çarşamba

Sabah ve Şiir

Bizim sokağın alev ağaçları
Çiçektir ve yeşilliktir yalnızca.
Altından bir ışık sabahtan başlar
Damları tutuşturmaya.
Bir yaban kazı uçarken yavaşlar
Sana haber vermek ister ama boşuna:
Senin olmadığını görünce hemen
Yeniden başlar kanat çırpmaya.

Bir güz akşamı. Yağmurdan sonra
Oturdum penceremin önüne,
İçime işleyen toprak kokusunu·
Çektim ciğerlerime.
Radyo anlata dursun
Yeryüzünde olup bitenleri,
Kuzey rüzgarı soğuk getirir
Ve bana anlatır seni.

Günlerin geçtiği uzak ülkeler,
Tansık ve şiir!
Gün doğar doğmaz, sevgilim,
Aklıma hemen yüzün gelir.
Sizde akşam olmuştur çoktan.
Burda güneş aydınlık ve yakıcı.
Senin seyrettiğin geniş ovalar,
Benim bir alev ağacı.

Kuzey bozkırları, göknarlardan ufuklar.
Serviler, kum ve söğütler.
Koyun sürüleri. At sürüleri.
Dalgalanıp duran çimen.
Ama bilirim senin gönlün
Doğduğun yere çağırır seni.
Doğduğumuz yer savaştığımız yerdir.
Kuş da gelip konar oraya.

Bu sabah, senin haberinle birlikte,
Kanatlarının üzerinde bana,
Kuzey otlarının kokusunu da getiriyor,
Ve ardına kadar açık pencereden
Bakıyor bana senin mektubunu okurken.


Nguyen Ksu An Sanh
Çeviren: E. Canberk

25 Haziran 2013 Salı

Halklara Selam

III.


Halklar, bu öylesine yaşlı ve öylesine genç Dünya'nın en iyi çiçekleri en iyi meyveleridir Walt Whitman,
Halklar, gelecekteki bol hasatlar için iyi tohumlar gibi boy atarlar.
Sen de Whitman, sen de iyi tohum gibi bu toprağın altında yatıyorsun,
Ekvatordan kutuplara, kutuplardan ekvatora, dünyanın sırtında yürüyüşlerini halkların işitiyor musun?
Büyük Okyanus'un, Hint Okyanusu'nun ve Atlantik'in yeni kitabının hışırtıyla dönen sayfalarını işitiyor musun?
Dünyamız böylesine çalışkan, böylesine neşeli olmamıştı dönüp durduğundan beri
Eskiden halklar mutfakta efendileri için yemek hazırlardı -
Anımsıyor musun Langson Hughes'ı?
Şimdi halklar dünya denen koca evin efendisi.
Eskinin berbat yaşamını değiştiriyorlar -tepeden tırnağa-.
Walt Whitman, halklar değil savaşı ortaya çıkaran,
Ama onlar sona erdirecek savaşarak son savaşları.
Halklar insanoğlunun yarattığı tüm ateşi ellerine alacaklar
Dünyanın renklerini yeniden yaratmak için yaşamın renklerini yeniden
-Senin halkın da benimki de bilir bu işi-
Yitip gitmiş güzel renkleri yeniden yaratabilirler ve yeni renkler yaratabilirler.
Tanrıların ve şeytanların yarattığı alacakaranlığa son verecekler.
Dünya dönecek insanların elleri arasında koca bir çömlekçi çarkı gibi
Ve Dünya güzel bir vazo gibi biçimlenecek, bütün Yunan vazolarından daha güzel bir vazo gibi.
İnsanoğlunun elleri evrenin çamurundan güzelliğin vazolarını yaratacak.
Halklar savaşı yaratmadı, ama savaş onların işi oldu Wait Whitman.
Halklar dostluğu yarattı ve dostluk insanoğlunun yüreğinde kalacak.
Dostluk verimli bir tohum gibi kalacak halkların yüreğinde.
Tanrıları yaratan insanoğludur, halklar bütün tanrılardan daha güzel insanı yeniden yaratacaklar.


Huy Kan
Türkçesi: Eray Canberk

24 Haziran 2013 Pazartesi

Yıldızlı Gece

Daha da bir derinleşir gökyüzü,
alabildiğine yüksekteki yıldızlarla.
Kargaların yaptığı Köprü
Soğuk kıyıların olduğu Gümüş Irmak'ta.

Boşuna ararken Hasatlar Perisi'nin başlığını,
bir Ördek görürüm uzayda yüzüp duran.
Anımsatır bana güzel gözlerini Akşam yıldızı,
ayrılık anında yaşlarla ıslanan.

Parıldar durur göğün bir köşesinde,
Kutup yıldızı en canlı ışığıyla.
Sen, güneyde, on yedinci enlemde,
yıllar geçirdin ona baka baka!

Yıldızlar pırıl pırıl ve sonsuzdur,
ayırt etmeksizin ısıtırlar yurdumuzu.
Yıldızlarla bezenmeyi bazı bazı gökyüzü unutur;
ama benim seni unuttuğum tek gece yoktur.


Nguyen Binh
1959
Türkçesi: Eray Canberk

22 Haziran 2013 Cumartesi

Kamau Burnu

Kamau Burnu, taze toprağın o dev gibi tomurcuğu,
denize doğru ilerlersin yüzyıllardan bu yana.
Binlerce fersah uzayan bereketli toprakların
Uzanır insanların ayakları altında.

Bir gemiye benzer ülkem.
Pruvamız Kamau Burnu ...

Irmaklar, ırmaklar, geniş ırmaklar,
kıyıları sakız ağaçlı ırmaklar,
kökleri toprağın derinlerinde,
tepeleri maviliğe yükselen,
yeşil duvarları andıran ağaçlar.

Bir gemiye benzer ülkem.
Pruvamız Kamau Burnu ...

Ey vatan denen toprağın o en güzel sevgisi,
Ey hiç görmediğim Kamau Burnu,
Yine de severim seni, düşlerim,
gönlüm her gece seninle,
gönlüm uçar sana doğru.

Başım ateş içinde, bağrım kan revan,
yüreğim Kamau Burnu'nun yanı başında.

Yakın oldu bana uzaklar,
Ey Kamau dili, sen her zaman varsın ...
Ben Hai Irmağı'nın iki yanında,
Sularıyla, dağlarıyla vatanım var.

Güneş ve yağmur bin kere değiştirecek renkleri,
değişmeyecek yüreğimdeki sevgi.

O benim ülkemin pruvasıdır, kafa tutar dalgalara,
Li tu Trong kadar yüce, Li tu Trong kadar sağlam.
Bizim Bakır Sur'umuzdur o,
dalgaların ve fırtınaların önüne dikilen,
bizim sözümüz, namusumuzdur o.

Bir gemiye benzer ülkem.
Sevdamdır benim Kamau Burnu ...

Ta parmaklarımın ucuna gelen kan gibi
özsu gibi dalların ucuna ulaşan,
yaydan fırlamaya hazır bir ok gibi
kelimeler gibi kalemin ucundan damlayan.

Bir gemiye benzer ülkem de
pruvamız Kamau Burnu,
dalgaların önünde.


Ksuan Dieu
Türkçesi: Eray Canberk

21 Haziran 2013 Cuma

Sen Genç Kızsın...

Sen genç kızsın, dayanmışsın pencerene,
Bense dünyayı dolaşıp duran bir bulut.
Götürür rüzgar kanatlarında beni alabildiğine,
Sen oturur durursun ipekten ve kadifeden yuvanda.

Sen benim kızkardeşimsin olsa olsa,
Kederden ve düşten can yoldaşı, ölümsüz ...
Sevdan benzer dağların karına,
Tepelerde şavkı vuran nice güz.

Kim dedi sana böylesine güzel ol diye,
Yaşamım acıyla dolsun diye mi?
Kim dedi sana git dayan pencereye,
Tutsak etmek için seven yüreğimi?

Böylesine çekici olmanı kim dedi sana,
Gözyaşlarınla büyülensin diye bahar gölgeleri,
Sayısız düşlerle dolsun diye uykularım,
Sevgiyle hoşnut olsun diye kimsesiz bahçem.


Luu Tiong Lu
Türkçesi: Eray Canber