Şiir, Sadece: Yorgo Seferis
Yorgo Seferis etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Yorgo Seferis etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12 Ocak 2018 Cuma

Matyos Paskalis Güller Arasında

Durmadan pipo içiyorum sabahtan bu yana
bir dursam güller sarılacak bana
dikenleriyle dökülen taçyapraklarıyla boğacaklar beni
eğri sürüyorlar hepsi aynı gül rengi içinde
bakıyorlar; bekliyorlar birini görmek için; kimse geçmiyor.
pipomun dumanı ardından izliyorum onları:
kokusuz, bezgin bir sap üzerinde,
öteki yaşamda bir kadın bu elle dokunabilirsin derdi
ve senindir bu gül, senindir alabilirsin
şimdi ya da sonra canın istediği zaman.

Basamakları iniyorum hep pipo içerek
yangılanmış güller de benimle iniyorlar
ve bir şeyler vardı davranışlarında haykırışın kökündeki sesten:
insanın "anneciğim" ya da "imdat" diye bağırmaya
ya da aşkın küçük ak seslerini çıkarmaya başladığı sesten.

Gül dolu küçük bir bahçe
basamakları inerken benimle birlikte alçalan
birkaç metre kare, gökten yoksun;
ve teyzesi şöyle derdi: "Bugün jimnastiğini unuttun Antigoni
ben senin yaşındayken korse giymezdim, benim zamanımda."
Kabartma damarlı acıklı bir gövdeydi teyzesi
kırışık doluydu kulaklarının çevresi, can çekişen bir burnu vardı
ama erdem doluydu bütün sözleri.
Antigoni'nin memelerine dokunurken gördüm
bir gün onu, elma çalan küçük bir çocuk gibi.

Böyle inerken yaşlı kadına rastlayacak mıyım acaba?
Ben giderken "Kim bilir ne zaman görüşeceğiz tekrar" demişti
daha sonra ölümünü okudum eski gazetelerde
sonra Antigoni'nin düğününü, Antigoni'nin kızının düğününü
ve ne basamaklar bitti ne de pipomun dumanı
dudaklarımda bir hortlak gemi tadı bırakan duman
ve gençliğinde çarmıha gerilmiş denizkızı dümenin üzerinde.


Yorgo Seferis
Koriça, Yaz 1937
Türkçesi: Herkül Millas

Y. S. Yöntemi İle

Nereyi gezsem Yunanistan yaralar beni.

Pilyo'da kestane ağaçları arasına Sentavrin gömleği
vücuduma sarılmak için yapraklar içinde kayardı,
yokuşu tırmanırken deniz izlerdi beni:
o da tırmanırdı termometrenin cıvası gibi
dağ sularına ulaşıncaya kadar.
Batık adalara elimi değdirirken Sandorini'de
sünger taşlarında çalınan kavalı dinlerken,
elimi küpeşteye çiviledi
yitik bir gençliğin uzak sınırlarından
ansızın atılan bir ok.
Büyük taşları, Atpidonlarin hazinesini kaldırdım Mikine'de
ve yanyana yattım "Menelaos'un Güzel Helen'i" otelinde onlarla;
Ancak sabah olup da kara boynuna asılı bir horozla
ötünce Kassandra kayboldular.
Bıktım midem bulandı gemici türkülerinden
Speçes'te, Pros'ta, Mikonos'ta.
Ne isterler acaba Atina ya da Pire'de
bulunduklarını söyleyen bütün bu insanlar?
Biri Salamina'dan gelip "Omoniya'dan mı geliyorsun" diye sorar ötekine,
"Hayır, Sintagma Alanı'ndan geliyorum" diye yanıtlar öteki, memnun
"Yani'yi gördüm, dondurma ikram etti bana."
Yunanistan geziyor bu arada
hiçbir şey bilmiyoruz, nasıl dışında kaldık sefere çıkan gemilerin, bilemiyoruz,
bütün gemiler seferdeyken denizlerde limanın çektiği acıyı bilmiyoruz
ve alay ediyoruz bu acıyı tanıyanlarla.
Atik'te bulunduklarını söyleyen ve hiçbir yerde olmayan garip insanlar;
insanlar;
evlenmek için şekerlemeler alırlar
resim çektirirler ellerinde saç ilaçlarıyla.,

Bugün kumrulu, çiçekli bir perde önünde otururken gördüğüm adam
ses çıkarmıyordu yaşlı fotoğrafçının
gökteki bütün kuşların yüzünde bıraktığı kırışıklıkları düzeltmesine.

Yunanistan geziyor bu arada durmadan geziyor Yunanistan,
ve eğer "cesetlerle çiçek açmış Ege'yi görürsek"
yüzerek yüce gemiyi yakalamak isteyenlerin cesetleridir
kımıldamayan gemileri beklemekten usanmış olanlardır:

ELSİ'yi, SAMOTRAKİ'yi, AVRAKİKOS'u.
Pire'de akşam olurken vapur düdükleri öter,
durmadan öter, öter, ama tek bir baba kımıldamaz yerinden
kaybolan ışıkta hiçbir zincir ıslanıp parıldamaz,
beyaz ve altın renkler içinde mermerleşerek durur kaptan.

Nereyi gezsem Yunanistan yaralar beni,
dağ perdeleri, takımadalar, çıplak granitler ...
AGONİA 937 sefere çıkan geminin adı.


Yorgo Seferis
M/S Aulis, demir almasını beklerken,
Yaz, 1936
Türkçesi: Herkül Millas

Üzgün Kadın

Sabrın taşına oturdun
akşama doğru,
gözünün karasıyla
acını açığa vurarak;

ve dudaklarında bir çizgi
çıplak ve titrek
ruh savrulup
hıçkırık yakarırken;

ve aklında gözyaşlarını başlatan
o hedef vardı
ve sonunda yemişe
dönüşen gövdeydin;

ama yüreğinin yırtınışı
inlemedi ve yıldızlı göğün
dünyaya verdiği
anlam oldu.


Yorgo Seferis
Türkçesi: Herkül Millas

2 Ocak 2012 Pazartesi

Yadsıma

Bir güvercin gibi ak
o gizli kıyıda
susadık öğle üzeri:
ama tuzluydu sular.

Sarı kumların üstüne
adını yazdık onun,
ama bir rüzgâr esti denizden
ve silindi yazılar.

Nasıl bir ruh, bir yürek,
nasıl bir istek ve tutkuyla
yaşadık:yanılmışız!
Değiştirdik öyle yaşamayı.
 
 
Yorgo SEFERIS 

Yorgo Seferis Yöntemi İle

Nereyi gezsem Yunanistan yaralar beni.

Pilyo'da kestane ağaçları arasında Sentavr'ın gömleği
vücuduma sarılmak için yapraklar içinde kayardı,
yokuşu tırmanırken deniz izlerdi beni:
o da tırmanırdı termometrenin cıvası gibi
dağ sularına ulaşıncaya kadar.
Batık adalara elimi değdirirken Sandorini'de
sünger taşlarında çalınan kavalı dinlerken,
elimi küpeşteye çiviledi
yitik bir gençliğin uzak sınırlarından
ansızın atılan bir ok.
Büyük taşları, Atpidonlar'ın hazinesini kaldırdım Mikine'de
ve yanyana yattım "Menelaos'un Güzel Helen'i" otelinde onlarla;
Ancak sabah olup da kara boynuna asılı bir horozla
ötünce Kassandra kayboldular.
Bıktım midem bulandı gemici türkülerinden
Speçes'te, Pros'ta, Mikonos'ta.
Ne isterler acaba Atina ya da Pire'de
bulunduklarını söyleyen bütün bu insanlar?
Biri Salamina'dan gelip "Omoniya'dan mı geliyorsun" diye sorar ötekine,
"Hayır, Sintagma Alanı'ndan geliyorum" diye yanıtlar öteki, memnun
"Yani'yi gördüm, dondurma ikram etti bana."
Yunanistan geziyor bu arada
hiçbir şey bilmiyoruz, nasıl dışında kaldık sefere çıkan gemilerin, bilemiyoruz,
bütün gemiler seferdeyken denizlerde limanın çektiği acıyı bilmiyoruz
ve alay ediyoruz bu acıyı tanıyanlarla.
Atik'te bulunduklarını söyleyen ve hiçbir yerde olmayan garip insanlar; 
insanlar;
evlenmek için şekerlemeler alırlar
resim çektirirler ellerinde saç ilaçlarıyla,
Bugün kumrulu, çiçekli bir perde önünde otururken gördüğüm adam
ses çıkarmıyordu yaşlı fotoğrafçının
gökteki bütün kuşların yüzünde bıraktığı kırışıkları düzeltmesine.

Yunanistan geziyor bu arada durmadan geziyor Yunanistan,
ve eğer "cesetlerle çiçek açmış Ege'yi görürsek"
yüzerek yüce gemiyi yakalamak isteyenlerin cesetleridir
kımıldamayan gemileri beklemekten usanmış olanlardır:

ELSİ'yi, SAMOTRAKİ'yi, AVRAKİKOS'u.
Pire'de akşam olurken vapur düdükleri öter,
durmadan öter, öter, ama tek bir baba kımıldamaz yerinden
kaybolan ışıkta hiçbir zincir ıslanıp parıldamaz,
beyaz ve altın renkler içinde mermerleşerek durur kaptan.

Nereyi gezsem Yunanistan yaralar beni,
Dağ perdeleri, takımadalar, çıplak granitler...
AG ONİA 937 sefere çıkan geminin adı.


                              M/S Aulis, demir almasını beklerken,
                                                                      Yaz, 1936 
 
 
Yorgo SEFERIS 

Destansı Öykü

I
Üç yıl boyunca
hiç durmadan haberciyi bekledik
gözlerimizi dikip
çamlara, kıyıya ve yıldızlara.
Bir olup sabanın demiriyle, omurgasıyla geminin,
İlk tohumu arıyorduk
eski oyun yeniden başlasın diye.

Yaralarla döndük yurdumuza,
elimiz kolumuz tutmuyordu, ağzımız
tuz pas içinde.
Kuzeye doğru yol aldık uyandığımızda,
lekesiz kanatlarıyla bizi sislere salan
kuğuların yaraladığı yabancılardık.
Uluyan gündoğusu çıldırttı bizi kış gecelerinde,
yazları, ölmeyen günün acısında yitirdik kendimizi.

Birlikte getirdik dönüşte
Bu oyma kabartmalarını saygılı bir sanatın.

II
Yeniden bir başka kuyu bir mağara içinde.
Bir zamanlar kolaydı
Putlar, süsler çıkarıp derinliklerinden
Sevindirmek bize bağlı kalan dostları.
İpler kopmuş artık; yalnız kuyu ağzındaki izleri
Ansıtıyor bize, bizi koyup giden mutlulukları:
Kuyu ağzında parmaklar, ozanın deyişiyle.
Bir an taşın serinliğini duyuyor parmaklar
Ve taşa geçiyor gövdenin sıcaklığı,
Her kıpı, sessizlik dolu, damla akmadan
Ruhunu oyuyor mağara sanki kumarda ve yitiriyor.

III
"İçinde hançerlendiğiniz hamamı unutmayın."
Ellerimde bu mermer başla uyandım
Dirseklerimi yoran, nereye koyacağımı bilemediğim.
Bir düşe yuvarlanıyordu baş, ben düşten uyanırken,
Böylece birleşti yaşamlarımız, şimdi ayırması güç.
Bakıyorum gözlere, ne açık ne kapalı,
Konuşmağa çalışan ağıza konuşuyorum,
Tutuyorum derinin ötesine çökmüş yanakları.
Gücüm fazlasına yetmiyor.
Ellerim kayboluyor, sonra dönüyor,
Sakatlanarak.

IV
ARGONOTLAR
Ruha gelince,
tanıyacaksa kendini,
bir başka ruhun
derinliklerine bakması gerek:
hem yabancı, hem düşman, aynada gördük onu.

İyi çocuklardı  yoldaşlarımız, hiç yakınmıyorlardı
yorgunluktan, susuzluktan, soğuktan,
ağaçlar ve dalgalar gibi dayanıklıydılar 
rüzgârla yağmuru kabul eden,
geceyle güneşi,
onca değişim içinde  hiç değişmeden.
İyi insanlardı, günlerce başlarını eğip
hep birden soluyarak
küreklerde ter döktüler,
kanlarıyla kızardı uysal derileri.
Kimi zaman türküye durdular, başlarını eğip
hintincirlerinin bittiği ıssız adadan geçerken,
köpeklerin havladığı burnun ötesinde,
batan güne doğru.
Kendini tanıyacaksa ruh, diyorlardı,
bir başka ruhun derinliklerine bakması gerek
Ve kürekler vuruyordu denizin yaldızına gün batarken.

Nice burunlar geçtik, nice adalar,
deniz bir başka denize karışıyordu,
martıları, ayı balıkları başka.
Gün oldu, mutsuz kadınlar yas içinde
dönmeyen çocuklarına ağladılar,
öfkeyle Büyük İskender'i sordu başkaları 
ve Asya'nın derinliklerine gömülen kahramanlıkları.
Gecenin kokularıyla yoğun kıyılara demirledik gemiyi,
kuş cıvıltıları, suları elimizde büyük bir mutluluğun 
anısını bırakan.
Ama hiç sonu gelmiyordu bu yolculukların.
Ruhları bir olmuştu küreklerle, ıskarmozlarla,
asık yüzlü pruvasıyla geminin,
dümen suyuyla bir,
yüzlerinin görüntüsünü kıran sularla bir.
Birer birer öldüler
başları eğik yoldaşlarımız.
Kürekleri belirtisi kıyıda yattıkları toprağın.

Kimseler yok adlarını anacak. Alın yazısı.

IX
Liman yaşlıdır, artık bekleyemem
Çamlı adalar için çekip giden arkadaşları
Çınarlı adalar için çekip giden arkadaşları
Açık deniz için çekip giden arkadaşları.
Okşarım paslı gemileri, kürekleri okşarım
Ki bedenim canlansın ve güçlensin.
Yelkenler tuz kokusu verir yalnız
Öteki fırtınadan.

Yalnız kalmak isteseydim, sessizlik
Olurdu aradığım, yoksul ufukta
Bu çizgilerin, bu renklerin, bu suskunluğun
Ruhumu parça parça edeceği umudu değil.

Gecenin yıldızları yeniden getirdi bana
Ölümü bekleyen Odysseus'un güvenini, çiriş otları arasında.
Burda çiriş otları arasında demirlediğimiz zaman
Adonis'in yaralandığını bilen boğazı bulalım istedik. 
 
 
Yorgo SEFERIS

Denize Yakın Mağaralarda

Denize yakın mağaralarda 
bir susuzluk duyarsın, bir aşk, 
bir coşku 
deniz kabukları gibi sert 
alır avucuna tutabilirsin. 

Denize yakın mağaralarda 
günlerce gözlerinin içine baktım, 
ne ben seni tanıdım, ne de sen beni. 


Yorgo SEFERIS

1 Ocak 2011 Cumartesi

Yorgo Seferis

Yorgo Seferis (Γιώργος Σεφέρης) (d. 19 Şubat 1900/ İzmir-Türkiye – ö. 20 Eylül 1971) 20. yüzyılın önemli Yunan Şairlerinden.


Urla'da (İzmir) doğdu. Yaşamının ilk on dört yılı İzmir'de geçti. 1914'te ailesiyle Atina'ya taşındı. Paris'te hukuk okudu. Çalışmalarını 1918 - 1925 arası Paris Sorbonne'da sürdürdü. İkinci Dünya Savaşı'na kadar İngiltere'de dış işlerinde çalıştı. Savaş sırasında sürgündeki Yunan hükümetinde yer aldı. Arnavutluk, Güney Afrika, Mısır, Türkiye, Lübnan, Suriye'de elçi müsteşarlığından büyükelçiliğe dek çeşitli kademelerde görev aldı. 


1947'de Atina Akademisi Ödülü'nü, 1963 yılında Nobel Edebiyat Ödülü aldı. Yunan edebiyatından Simgeciliğin öncüsü, 1930 kuşağının önde gelen temsilcisidir. İncelikli lirizmi ve canlı doğal söyleyişi ile halkının ve çağdaş insanın trajik durumunu yansıtmıştır.