Şiir, Sadece

18 Ekim 2018 Perşembe

Bin Yıl Eğer Vasfın Diyem Bir Zerresin Tüketmeyim

Bin yıl eğer vasfın diyem bir zerresin tüketmeyim
Bir katrede yüz bin deniz bir katresin ayıtmayım

Ne mesel bağlamam olur ne hod gönül karar bulur
Kim benzede misl ü misâl hâşa ki ben benzetmeyim

Kim ide bir nakş u suret nakş u suretten sen azad
Nice akıllar sende mat nice özrü gözetmeyim

Akıl çün fenâya vara deli olan ne başara
Delilere sensin çâre deli oldum pes n’itmeyim

Öğret imdi dil ne desin şart oldur seni söylesin
Tevfıyk yâri kılar ise gayrı dile söyletmeyim

Ne kim der isen de bana koma beni benden yana
Benim haacetim oldur(ur) seni bana istetmeyim

Çün pâdişah güçlü ola pes kul fuzul işli ola
Ben seninim bana ne gam ger suç edem ger etmeyim

Çünkü girdim bir denize ne kenar var ne cezîre
Çün dört yanımdan mevc ura duram kavî hiç batmayım

Benim değil bu keleci devlet senin Yunus neci
Çün dilimde kaadir sensin sensiz dilim uzatmayım


Yunus Emre

17 Ekim 2018 Çarşamba

Avucunda Görüyorsun

Avucunda görüyorsun
Avucunda öldüğümü uzakta
Sarılırsın tozuma
Gözlerinde söz yok, susmak da
Senden bir duman
Derin düşer, mekanda
Ve sen mekanda-
Avucunda yaşarım ne zaman
Bozgundan dilim tutulur çivilenmiş gibi
Tanrı alnımda ışıldar;
Avucunda ey Mihyar
Böyle gizlenirim yokederim sırları;
Avucunda görüyorsun
Avucunda öldüğümü uzakta.


Adonis
Çeviren: Metin Fındıkçı

Ne Der İsem Hükmün Yürür Elimde Ferman Tutaram

Ne der isem hükmün yürür elimde ferman tutaram
N’îder isem hükmüm revan çün hükm-i sultan tutaram

İns ile bu cinn ü perî divler benim hükmümdedir
Tahtım benim yel götürür mühr-î Süleyman tutaram

İblîs ü Âdem kim olur yâ âza (vu) yâ azdıra
Cümle benim iyi yavuz kamusunu ben tutaram

Dünyâ benim rızkımdurur kavmi benim kavmimdürür
Her dem benim yargım yürür yargımı candan tutaram

Senin gibi can vâr iken Âb-ı hayât isteyeni
Karanılığa gireni ben onun hayvan tutaram

Onsuz olursam ölüyem onunla diri oluram
Siz sanmanız ki dirliği hemişe candan tutaram

Dînim imanım oldurur onsuz olursam dünyada
Ne puta haça taparım ne dîn ü îman tutaram

Yunus aydır be n’ol venin az görmeğil ben ol venin
Ben ne desem ol dost tutar dost dediğin ben tutaram


Yunus Emre

Nite ki Ben Beni Bildim Yakın Bil Kim Hakk’ı Buldum

Nite ki ben beni bildim yakın bil kim Hakk’ı buldum
Hakk’ı buluncadı korkum şimdi korkudan kurtuldum

Hiç artık korkmazam (bir) zerre kayırmazam
Ben şimdi kimden korkayım korktuğum ile yâr oldum

Azrâil gelmez canıma sorucu gelmez sinime
Bunlar beni ne sorsunlar onu sorduran ben oldum

Ye ben onca kaçan olam onun buyruğun buyuram
Ol geldi gönlümüz doldu ben ona bir kân oldum

Aşklılar bizden alalar aşksızlar hod ne bileler
Kimler ala kimler vere ben bir ulu dükkân oldum

Yunus’a Hak açtı kapı Yunus Hakk’a kıldı tapı
Bâkî devlet benim imiş ben kul iken sultan oldum


Yunus Emre

16 Ekim 2018 Salı

Yalnız Toprak

Beklerim bu ürken sözcüklerde
Yaşarım yüzümü dost yüzümü
Yüzüm bir yol.
Adınla ey toprak böyle uzar
Büyülenir yalnızlığım
Adınla ey ölüm ey dostum.


Adonis
Çeviren: Metin Fındıkçı

Uş Yine Geldim Ben Bunda Sır Sözün Ayân Eyleyem

Uş yine geldim ben bunda sır sözün ayân eyleyem
Bir söz ile yeri göğü cümlesin beyân eyleyem

Diler isem ten eyleyem diler isem can eyleyem
Gönlümü Tur canım Mûsâ tahtı Süleymân eyleyem

Dirlik bana karşı gele ben dirliğin boynun uram
Ölüm eğer vâcib ola canımı kurbân eyleyem

Azrâil ne kişidür(ür) kastedebile canıma
Ben onun kastını gene kendiye zından eyleyem

Ye Cebrâil kim ola kim hükmede benim âhıma
Yüz bin Cebrâil gibiyi bir demde perrân eyleyem

Bu bizden önce gelenler ma’nîyi pinhan kılanlar
Ben anadan doğmuş gibi geldim ki uryân eyleyem

Yunus senin gönlün evi Hak varlığı dopdoludur
Uş geldim ki âşıklara varlıktan ihsân eyleyem


Yunus Emre

N’ideriz Hayat Suyun Canı Yağmaya Verdik

N’ideriz hayat suyun canı yağmaya verdik
Gevheri sarraflara mâden yağmaya verdik

Benim ol bezirgân kim hiç assı gözetmedim
Çünk’ assıdan da geçtik ziyan yağmaya verdik

Bu yolun ârifleri geçirmezler mataı
Şöyle uryan gideriz cihan yağmaya verdik

Küfr ile îman dahı hicâb imiş bu yolda
Selâlaştık küfr ile îman yağmaya verdik

Yüz bin yıllık fikirle henüz kuşluk olmadan
Geçtik bitmez sağınçtan güman yağmaya verdik

Payanlı devr-i zaman nic’ eğlesin Yunus’u
Payansız devre erdik devran yağmaya verdik


Yunus Emre

15 Ekim 2018 Pazartesi

Cesaretin Gözyaşı

Bir cesur gözyaşı yürüyor benimle
Kirpiklerimin altında kırılarak
Tenimden süzülerek yürüyor biri
Farslı çocukluğum
Atların nal sesleri dalların gölgesinde
Rüzgarın ipleriyle
Peygamberin sesiyle şarkı söylüyor bize:
"Ey bu rüzgar
Ey bu çocukluk
Ey bu göz yaşından daha cesur
Görünen kırık kirpiklerde".


Adonis
Çeviren: Metin Fındıkçı

Ol Ben Sevdiğim Nigâr N’idem Ol Benden Fârığ

Ol ben sevdiğim nigâr n’idem ol benden fârığ
Ne varıp hoş görünem iki cihandan fârığ

Kimden kime varayım ahvâlim söylemeğe
Sözüm kime diyeyim sözden lisandan fârığ

Cihanda kim giriser bu işin arasına
Ye kim hükmedebile sultân u handan fârığ

Gerek Müslüman olam bin yıl ibâdet kılam
Gerekse kâfir ola küfr ü îmandan fârığ

Gerekse ehl-i millet farîzasın bekleyim
Gerekse şöhret kovam şöhret-ü dinden fârığ

Gerekse illiyyinde yüz bin kez minber uram
Gerekse şirk besleyim sıdk u gümandan fârığ

Nice ticâret ile kesb gösterem ben ona
Şöyle kaadirdir ol kim sûd u ziyandan fârığ

Nicesi kulluk ile sevlibilem ben ona
Hâs u âm onu sever ol hep sevenden fârığ

Onun gibi ma’şuka kim gönül verdiyise
Tertibden geçmek gerek ol ondan - bundan fârığ

Yunus sen sever isen hakıykat ma’şûkayı
Fârığ ol cümlesinden kevn ü mekândan fârığ


Yunus Emre

Gayrıdır Her Milletten Bu Bizim Milletimiz

Gayrıdır her milletten bu bizim milletimiz
Hiç dinde bulunmadı din ü diyânetimiz

Bu dîn ü diyânette yetmiş iki millete
Bu dünyâ ol ahrette ayrıdır âyâtımız

Zahir suya banmadan el ayak depretmeden
Baş sücûda varmadan kılınır tâatımız

Ne Kâ’be vü ne mescid ne rükû’u ne sücûd
Hakk ile dâim be cid olur münâcâtımız

Gerek Kâ’be’ye varalım gerek mescide girelim
Gerek suyla yunalım çün bile illetimiz

Su ne kadar arıta çün yavuz fi’lin bile
Meğer bizi pâk ede Hak’tan inâyetimiz

Kimin sözün kim bile akıl ermez bu hâle
Yarın anda bell’ ola Müslüman mürtedimiz

Yunus canın yenile kim dostluğun anıla
Aşk ile dinler isen bilesin kudretimiz


Yunus Emre

14 Ekim 2018 Pazar

Haftanın Yedinci Günü

Hangi günler büyüler şimdi
Sevgi ve nefretimi,
Sen, bu haftanın yedinci gününde yaratıldın
Ufuğun dalgalarından yaratıldın
Şarkıların kirpiklerinden,
ben haftanın yedinci günü yara ve baltağzı
Nedir bu bağlılık
Ben rüzgar ve toprak gibi?


Adonis
Çeviren: Metin Fındıkçı

13 Ekim 2018 Cumartesi

Benim Gizim

Benim gizimle yürüyorum
Örümcekağı üstünde
Benim gizimle gizlenirim
Yıkıntılar altında ölürüm
Yüzüm ve çığlığımda kalır aşk-
Benim gizimin nesli böyle
Kalır ölümümden sonra.


Adonis
Çeviren: Metin Fındıkçı

12 Ekim 2018 Cuma

Çocukluğum

Bu kışta öğrendim; şarkılarımı
Ekmeğimi, memleketimi ve dilimi-
Çocukluğumun küçük adımlarıyla
Ufku taşıdım avuçlarımda
Düş gibi resmini yaptım geleceğime.


Adonis
Çeviren: Metin Fındıkçı

Yârab Bu Ne Derttir Derman Bulunmaz

Yârab bu ne derttir derman bulunmaz
Ya bu ne yaradır zahmı belirmez

Benim garip gönlüm aşktan usanmaz
Varır aşka düşer hiç bana dönmez

Döner gönlüm bana öğüt verir çok
Âşık olan gönül aşktan usanmaz

Âşık ki cana kaldı âşık olmaz
Canın terk etmeyen ma’şûku bulmaz

Aşk pazarıdır bu canlar satılır
Satarım canımı hiç kimse almaz

Âşık bir kişidir bu dünya malın
Âhıret korkusun bir pula saymaz

Bu dünyâ ol âhiretten içeri
Âşıkın yeri var kimesne bilmez

Âşık öldü diye selâ verirler
Ölen hayvan olur âşıklar ölmez

Beyim âşık isen var sen yoluna
Bunda başlar yiter kanlar sorulmaz

Erenler meydanı arştan uludur
Salarlar çevgânı topu belirmez

Yunus bu tevhîde gark oldu gitti
Geri gelmekliğe aklı derilmez


Yunus Emre

Seninle Dirliğim Senden Irılmaz

Seninle dirliğim senden ırılmaz
Hayat seninledir sensiz dirilmez

Benim münâcâtım senden yanadır
Sana varan yolum sensiz varılmaz

Sensin gözlerim içre bile bakan
Sen bile bakmasan yolum görülmez

Sen ayrı ben seni nerde bulayım
Sensiz bu hak nefes ömrüm sürülmez

Sefer kılsam bana yoldaş olursun
Karâr etsem gene sensiz durulmaz

Varlığım sendedir ben bir âletim
Sun’ ıssı sunmasa âlet kurulmaz

Âlet ü harekât cümlesi senden
Anın ’çin işine kimse kırılmaz

Birlikten öteye hiç şerîkin yok
Kim noksan ergöre hükmün yuyulmaz

Âlem halkı zebun emrin içinde
Kimdir ki kulluğa boynu burulmaz

Bu benim dediğim eğer ben isem
Niçin bu benliğe elim urulmaz

Yârenler salâdır kapı açıktır
Bu kapıya gelen mahrum sürülmez

Yunus bu tevhide gark oldu kaldı
Geri gelmekliğe aklı derilmez


Yunus Emre

11 Ekim 2018 Perşembe

Tek Gözlü

-"Sen kimsin, seni nerden anımsıyorum ey
Mihyar
nerde savaştık, Allah veya ateşin kimliğiyle
giden kimliğin veya gelen
acaba nerden anımsıyorum seni”

-”Ne Allahı anımsarım ne de yangını
hepsi, işte bu duvar
hepsi, işte gözlerimin gördüğü- bir kişi,
başka bir ben’e bürünse
o kişiyi kim tanır ikisi de bir..."


Adonis
Çeviren: Metin Fındıkçı

N’idem Ben Gönül ile Benimle Bile Bir Dem Durmaz

N’idem ben gönül ile benimle bile bir dem durmaz
Mâ’şuk yüzün gördü meğer öğütleyip ökün dermez

Tanğrı için ey uslular gönlüm bana buluverin
Vardı dost ile buluştu bana geri boyun vermez

Bunun gibi gönül ile nice dirlik iltebilem
Bıraktı yabana beni bir dem gelip hâlim sormaz

Gönül bana yoldaş iken zühd ü tâat kılar idim
Yıkıldı bu tertiplerim gönülsüzüm elim ermez

Gönül içeri dost ile ben kapıda feryâd ü zar
Bin yıl zârî kılar isem işbu nedir diye sormaz

Aydır isem eyâ gönül hani farîza yâ sünnet
Aydır yok teşvişi koya bu seviye amel sığmaz

Eğerleyin aydır isem gör boynumda borç kalmasın
Kakır boşar söver bana aydır ki ey Hakk’ı görmez

Ağız ağızdan kutludur ola ki sözünüz tuta
Ben yüz bin yıl söyler isem sözüm kulağına girmez

Gönlüm dahı canım dahı el bir etti şol ikisi
Yüz bin Yunus’tan ferâgat dost yüzünden gözün ırmaz


Yunus Emre

Canım Ben Andan Ezelî Aşık Geldim

Canım ben andan (bunda) ezelî âşık geldim
Aşkı kılavuz tutup ol yola düşüp geldim

Değilim kaal ü kıylden ye yetmiş iki dilden
Yad yok bana bu ilde anda bilişip geldim

Geçtim hod-bin ilinden el çektim dügeliden
Ol ikilik bâbından birliğe bitip geldim

Dört kişidir yoldaşım cefâdar-u razdaşım
Üç ile hoştur başım birine boşup geldim

Ol dördün birisi can biri dîn biri îman
Biri nefsimdir düşman yolda savaşıp geldim

Bir kılı kırk yardılar birin yol gösterdiler
Bu mülke gönderdiler ol yola düşüp geldim

Aşk şarabından içtim on sekiz ırmak geçtim
Denizler bendin deştim ummandan taşıp geldim

Ben andan geldim bunda geri varırım anda
Ben anda varasımı anda danışıp geldim

Azrâil ne kişidir kasdedesi canıma
Ben emanet ıssıyla anda bitrişip geldim

İmdi Yunus’a ne gam âşık melâmet bed-nâm
Küfrüm îmana şol dem anda değişip geldim


Yunus Emre

10 Ekim 2018 Çarşamba

Taş

Taparım bu taşın vedasına
Kesildiğini görürüm yüzümün
Onda görürüm kayıp şiirimi.


Adonis
Çeviren: Metin Fındıkçı

Dost Bakalı Yüzüme Ben Seni Görüp Geldim

Dost bakalı yüzüme ben seni görüp geldim
Ol yüce yücesine bî güman erip geldim

Esrikliğime bakma adım deliye takma
Esrikliğim ezelden sohbeti süre geldim

Ezelden bile idim Elest’te belâ dedim
Ol kadîmî denizden sel olup geri geldim

İşretine ermişim sâlâ deyip durmuşum
Ol kadîmî denizden sel olup geri geldim

Aşk bana İsî oldu erenler duâ kıldı
Bir iki kez topraktan ben ölüp durugeldim

Mansur aydır Ene’l Hak der sûretin oda yak
Deyniz dâra gelsinler ben dârı kurageldim

Sorman Yunus’tan haber dost nerdeyse orda var
Haberin gören verir ben tenhâ göregeldim


Yunus Emre

Beni Bunda Veribiyen Bilir Ben Ne İşe Geldim

Beni bunda veribiyen bilir ben ne işe geldim
Kararım yok bu dünyâda giderim yumuşa geldim

Dünyâya çok gelip gittim erenler eteğin tuttum
Kudret ürünü işittim kaynayıban cuşa geldim

Sert söz ile gönül yıktım od oldum canları yaktım
Sırrımı bu halka çaktım âleme temâşâ geldim

Ben oldum İdrîs’ı terzî Şît oldum dokudum bezi
Dâvûd’un görklü âvâzı ah edip nâlişe geldim

Âşık oldum şu ay yüze nisâr oldum bal ağıza
Nazar kıldım kara göze siyah olup kaşa geldim

Müsî oldum Tur’a vardım koç oldum kurbana geldim
Alî olup kılıç saldım meydana güreşe geldim

Deniz kenarında ova kuyuda işleyen kova
İsâ’nın ağzında duâ oldum bile işe geldim

Ay oldum âleme doğdum bulut oldum göğe ağdım
Yağmur olup yere yağdım nûr oldum güneşe geldim

Kaal ü kıylden geçenlere yolda gözün açanlara
Anlayıban seçenlere vak’a oldum düşe geldim

Benim al dertli dermân benim ol ma’rifet kânı
Benim Mûsî-i İmrânî Tur dağından aşageldim

Yolum sana oldu durak sabahın söyleyendir Hak
Yunus Emre dilinde Hak olup dile düşegeldim


Yunus Emre

9 Ekim 2018 Salı

Gözlerinde Taşır

gözlerinden alır
gelincikleri, bu songünün rüzgarından
aktı, ellerinden aldı
yağmurların adasından
dağlardan yaratığı sabahı
tadıyorum-gözlerinde taşır
denizin tohumunu
tarih adlandırdı beni ve şiirler
mekanı yıkayıp,
tanıyorum- beni adlandıran tufanı.


Adonis
Çeviren: Metin Fındıkçı

Tehî Görmen Siz Beni Dost Yüzün Görüp Geldim

Tehî görmen siz beni dost yüzün görüp geldim
Bâki devr-i rüzigâr dost ile sürüp geldim

Oldur söyleyen dilde varlık dostundur kulda
Varlığım hep ol ilde ben bunda garib geldim

Bezirgânın matâım çok dest-gîrim üstâdım Hak
Ziyanım âssıya cümle anda değişip geldim

Yer ü gök yaratıldı aşk ile bünyâd oldu
Toprağa nazar kıldı aksırı dürüp geldim

Gördüm yedi tamusun anda sekiz uçmağın
Korkudan günahımı anda sızırıp geldim

İsî oldum kudretten behâne bir avretten
İnâyet oldu Hak’tan ölü dirgörüp geldim

Âdem olup durmadan nefsin boynun burmadan
Yanıldım buğday yedim uçmaktan sürlüp geldim

Mûsî’yle Tûr’a çıktım bin bir kelime kıldım
Bu halk bizi ne bilsin anda bilinip geldim

Nuh oldum tûfân için çok duruştum dîn için
Duymayanın tagadan suya boğdurup geldim

Yalan değildir sözüm bak yüzüme aç gözün
Dah’ örtülmedi izim uş yoldan erip geldim

Cercis olup basıldım Mansur oldum asıldım
Hallaç pamuğu gibi bunda atılıp geldim

Eyyub oldum tenime cefa kıldım canıma
Çığırdım Sübhân’ıma kurtlar dürüyüp geldim

Zekerya oldum kaçtım erdim ağaca geçtim
Kanım dört yana saçıp tepem deldirip geldim

Yalınız Sübhân idi peygamberler canıydı
Yunûs hod pinhân idi suret değşirip geldim


Yunus Emre

Ey Yârenler Ey Kardeşler Sorun Bana Kanda İdim

Ey yârenler ey kardeşler sorun bana kanda idim
Aşk denizine dalıban deryâ-yı ummanda idim

Ol ki beni bekler idi her kandaysam saklar idi
Aşk urganı ucundaki kandildeki canda idim

Yere bünyâd urulmadan yer gök halâyık dolmadan
Levh u kalem çalınmadan mülkü yaratanda idim

Yüz yetmiş bin feriştehler saf bağlayıp durucağız
Cebrail’i gördüm (anda) ol ulu dîvanda idim

Dört kitabı okumadan ayırıp seçmek olmadan
Ben okudum sabakımı Kur’an’da hânende idim

Kaygu eli bana ermez gussa hergiz beni görmez
Endişe şerrinden daşra bir ulu makamda idim

Doksan bin Hak kelâmını eyleyince Habib ile
Otuz bini sır olunca ol vakit ben anda idim

Benim gibi miskin kulu yüz bin gelirse az ola
Benim gelişim şimdidir uçmakta Rıdvan’da idim

Yıldız idim nice zaman gökte malâik arzuman
Cebbâr-ı âlem hükmeder ben ol zaman anda idim

Ben bu sûretten ileri adım Yunus değil iken
Ben ol idim ol ben idim bu aşkı sunanda idim


Yunus Emre

8 Ekim 2018 Pazartesi

Son Gökyüzü

Gözlerini kapatır düşünde
Böyle görür bir şehrin itirafını
Havada dans eder düşünde böyle
Düşünde böyle habersiz kalır bütün şeylerden
Günden güne yaratılan şeylerden,
Düşünde böyle birikir böyle akar
İşte deniz- böyle telaşlı bir giz
Böyle uzaklaşır gökyüzü son gökyüzünden.


Adonis
Çeviren: Metin Fındıkçı

Bu Cihâna Gelmeden Mâ’şuk ile Bir İdim

Bu cihâna gelmeden mâ’şuk ile bir idim
“Kul huvallah” sıfatlı bir bî nişan nûr idim

Ol dem ki birlik idi nitesi dirlik idi
Ol pâyansız kudrette ne Mûsî ne Tûr idim

Bile idim hazrette ol bî kıyas kudrette
Ne serîkim var idi ne kimseyle yâr idim

Yer gök yaratılmadan Kaalu belâ denmeden
Levh kalem çalınmadan mi’raçta kadir idim

Nice kez geldim gittim delim sûret yarattım
Bu şimdiki sûrette Yunus olup dûr idim


Yunus Emre

Bu Cihana Gelmeden Sultân-ı Cihanda İdim

(Ben) bu cihana gelmeden sultân-ı cihanda idim
Sözü gerçek hükmü revan ol hükm-i sultanda idim

Halâyık bunda gelmeden gökler melâik dolmadan
Bu mülke bünyâd olmadan mülkü yaratanda idim

Yüz bin yirmi dört bin hası dört yüz kırk dört tabakası
Devlet makamında ol gün ulu hânedanda idim

Gussa beni görmez idi kaygu eli ermez idi
Endişe şehirden daşra bir yüce mekânda idim

Yunus bu cümle varlığın dost katında zerre değil
Guft ile kelâmda idim hem bunda hem onda idim


Yunus Emre

7 Ekim 2018 Pazar

Tuhaf Kaside

Nedir yazdığım soruyorum:
Tuhaf karım-küçük aşkın
Yaprağı eğer yeşillenirse, adaya doğru
Uçar kumru kanatları
Soluk soluğa
Nedir yazdığım, soruyorum?
Tuhaf,
Duvarın merdivenleri olur kirpikleri
Sonuç tuhaf, ruhumdan başkasını sever
Son sığınağa çağırıp boynu bükük
Bebekleri ürkütüp kaçırarak
Attığı adımı geri alır gibi bir körün, sonunda
Onunla açılır gözleri
Tuhaf, sonunda değişti bütün keskin kokusu
Sümbülün
Yandı sonunda
İşte geldiğim yol.

Biliyorum şüphesiz düşün uzunluğunu
Biliyorum şüphesiz şiirin uzunluğunu
Biliyorum şüphesiz gizin uzunluğunu
Biliyorum...
Üzülür toprak iki adıma
Üzülür evren iki kırıntıya
Biliyorum şüphesiz görünen evi
Uykusuz
Şüphesiz içtenliğini deniyorum
Baktım, bugün, yarın
Aşk böyle bakir şüphesiz
Ve uykusuz.
Nedir söylediğim soruyorum
Karım, bir vaha yarattı aşk ona benzer
Nedir söylediğim soruyorum:
Geri dönen boyun eğdi
Şiirin cahilliği gibi mevsimlerde ince ve kaba
Böyle görüyorsa görmesin, böyle
Nasıl parlıyor üzgün sabah
Nesneler nasıl parlıyor
Nedir söylediğim soruyorum:
karımın öfkesi mendilinde
Dönen boyun eğdi
Şiirlerin cahilliği gibi mevsimlerde.

Bunlar, onlar pencerelere tıkar kitapları,
mezarlığın eskimiş resmi gibi
Ufukta gökkuşağı
Sevinçle
Görünür
Ve uykusuz
Gibi, görünen evleri gibi
Uykusuz.


Adonis
Çeviren: Metin Fındıkçı
Beyrut 4.12.1956

6 Ekim 2018 Cumartesi

Yaşayan Kül

Bizde duydum şimdi
Aramızda duydum şimdi
Üçü de birikmiş aşk olur ölümüne
Yalnız kırmızılaştı
Son ses:
“Yetiştirilmiş olsa bile ölü, otopsi olur
Etimiz çakıllarla
Yetiştirilmiş olsa bile ölü, önümüzde
bekleyen
Dedelerimizden bize dönen
geçmiş sonsuzlaşsa yardım istediğinde”

Üçü de boşalsa
Yalnız kırmızılaştı
Son ses:
“Büyüttü öfkemizden sallanır gibi bir duvarı
Kandil söndü sabahın gözlerinde
Ateş dondu kalınlaşan gelecekte
Kalplerimizi unuttu bu adımlar
Umudun sözünde soylu bir at"

Üç biriken de, büyüyor çakıl taşları gibi
Çakıl taşları gibi düşündürüyorlar, yalnız
kırmızılaşan
Son ses, bu ses:
“Ey tanrının sonu oldu:
(ayrıldı çivilenerek
üstüste dizilen ahşaplar)
Tanrım senin mübarek sözünde kulların üzgün
Oturduğumuz yeri sallar altından avuçların
nimeti
Dağıtır, bebek ve dedelerimizi-
Ey insanlar, sevginin bahçesinden yaşlı eser
rüzgar”

Üç boşalan iğrenç ömürden
Bizde boşalan
Şahdamarları yıldızların, ateş boşalır ve ölüm
gönderir:
Ürkütmüyor yangın, ecel olmuyor
Savaşan kemiklere, ey yokolan savaşçılar
Kim olursa zaman gelirse eğer,
Ölecek mi savaşanlar, hafifleyecek mi,
karanlığa gömülecek mi kavim?

"Göğüslerini açmış insanlar, sarkar sevgi
Yayılır, yarın böyle gizlenecek güneş
düşünüldüğü gibi
Kucaklayacak bizi batan ışığı ve uyandıracak
benzerimizi-böyle uyandıracak akan suyu"
Uyardım görüşümün azaldığını sizde,
görüşümün azaldığını
Uyardım çekin, uyardım çekin
Uyardım, sizi gözetlemek için gönderildiğimi
yeniden:
Kül oldu şüphe, şer oldu
Kusuldu haber gece ve gündüzünüzde
Bulunduğumuz yerde sis:
"Yiğitler savaşır düşmanlığın sesi
Vahşet binlerce hançerde
Azı dişler öğütür
Tırnaklar keskin hayat zehirli
Kahramanlar sert yüküm gibi
Temmuz yüküm gibi-baharla birlikte fışkırır
Çiçeklerle birlikte ve ekin ve güç
Yıldızların su aşkı,
Temmuz akan ırmakların dibinde soğuk su
Gök temmuz ağacın dalı nimeti
Yuvalarında saklanan güvercinler
Temmuz işte parlıyor.
Savaşçılar savaşıyor düşmanlığın giysisiyle
Temmuz düşmanlığını barındırır savaşanların:
Kurumuş ırmak çatlakları
bulutların yüzü gözbebeklerinden yağmur
Kan, akıyor bu kan
Sürüklüyor küçükleri ve yığıyor büyüklerde
Sürüklüyor nehirde
Komşuya kaymasın-burdan uzak değil
Kırmızı kapattı görüntümü.
Büründü vahşet ve karanlıkta parlıyor
düşmanlık
karanlık bizimle çatlar
Lübnan selvisinde çiçekler
Nehirde karanlık."

Ölüm, ey uyarmıştım, gençliğimizde
Ölüm hayatımızda
Irmaklar, döndü
Rüzgarla bir oldu
Tıkamadı mezarları anılarımızda
Yalnızca öldü dün
Öldü haçın üstünde
Döndü aşk ve göçtü
Denizleri görüyordu sığındığı yerden
Yangın aydınladı dönüşünü
Döndü aşk ve göçtü
Külden karanlık
Alevlendi ateş
Ve bu onun kanatlarıdır çiçeklerden sonra
şehrimde
Günlerden sonra çakıl yıllar
Gök gibi süsler içinde sevgili sevginin
kıyımını
Üstünde, uyandırın açlığımızı onunla
öldüğünde-kolay öldü
Kanatları, sınırlar bizleri hatta böyle küllenir.
Senin gibi ey uyarmıştım
Ey baharın bağrı es
Ey uçan vedanın uğraşı
Ey titreyen yol.


Adonis
Çeviren: Metin Fındıkçı

5 Ekim 2018 Cuma

Aklın Ererse Sor Bana Ben Evvelde Nerde İdim

Aklın ererse sor bana ben evvelde nerde idim
Diler isen deyiverem ezelî vatanda idim

“Kaalû belâ” söylenmeden tertip düzen eylenmeden
Hak’tan ayrı değil idim ol ulu dîvanda idim

Eyyûb ile derde esîr iniledim çektim cezâ
Belkıys ile taht üzere mühr-i Süleyman’da idim

Yunus ile balık beni çekti deme yuttu bile
Zekeryâ’la kaçtım bile Nûh ile tûfanda idim

İsmail’e çaldım bıçak bıçak bana kâr etmedi
Hak beni âzâd eyledi koç ile kurbanda idim

Yusuf ile ben kuyuda yattım cefâ çektim bile
Ya’kub ile çok ağladım bulunca figanda idim

Mi’rac gecesi Ahmed’in döndürdüm arşta nalının
Üveys ile urdum tacı Mansur’la urganda idim

Alî ile urdum kılıç Ömer ile adl eyledim
On sekiz yıl Kafdağı’nda Hamza’yla meydana idim

Ezelîden dilimde uş Tanğrı birdir haktır Rasûl
Bunu böyle bilir iken sanma ki gümanda idim

Yere bünyâd urulmadan Âdem dünyâya gelmeden
Öküz balık evlenmeden ben ezelî anda idim

Yunus senin âşık canın ezelî âşıklar ile
Mülke bünyâd urulmadan seyrân u cevlânda idim


Yunus Emre

Ben Bir Aceb ile Geldim Kimse Hâlim Bilmez Benim

Ben bir aceb ile geldim kimse hâlim bilmez benim
Ben söylerim ben dinlerim kimse dilim bilmez benim

Benim dilim kuş dilidir benim ilim dost ilidir
Ben bülbülüm dost gülümdür bilin gülüm solmaz benim

Ol dost bana gelsin demiş sundum kadeh alsın demiş
Aldım kadeh içtim şarap artık gönlüm ölmez benim

Ne Tûr’um var ne durağım hiç yerde yok karârım
Hakk’a münâcât etmeye belli yerim olmaz benim

Sor sorduğum yeri bana gelirsen gösterem sana
Bir zerrece Hak’tan ayrı gözüm nesne görmez benim

Tur dağında bir tecellî gör Mûsî’yi neler kıldı
Yunus aydır hak katında sözüm geri kalmaz benim


Yunus Emre

Rüya

Rüyamda ellerimde yıldızlar
Güvercin kanatları üstünde giden
Ufukla kaplanan
Yangın kokusunu koklayan-kartaca çağları
Aynada yansır
Saçları gemi olur diyor
Ayna onunla yansır-keserek bağırsakları

Rüyamda yıldızları gördüm
Uçan denizlerinde batırır beni şahdamarıyla,-
Şahdamarı kesik,
Onda uçtu diyor ölen değerler
Yeni bir adla yarını yeni adla gönderdi
Yanarak
Ekin güneşte ve ufukta.


Adonis
Çeviren: Metin Fındıkçı

4 Ekim 2018 Perşembe

Devrimci

1

Ey devrimci, gücün şiddetle eser, Zerdüşt’ün
iştahı kabarır, aşık olur mermim
Oysa senden sonra evren ?
Seni gösterir bu zelzele
Ellerimin altını didikleyen
İzinde
Dağılır
Senin kimsesizliğini sınırlar,
Dünyanı genişletir kışsa böyle,
Bu kış mahsur bırakır seni:
Sende bütün tarihi.


2

Hayatımın şarkısını söyledim sana
Sana büyüttüm devrimci ruhumu
Gündoğumunda yandım
Haçımı astım.
Bütün harfler marşımda
Yeni bir insan çamuru
Eski bir güneşin gözyaşını alarak
Gerçeği alarak...


3

Tarih çocuklaşır yüksek bağrımda
Ayaklanışımda
Karşılaşırım ölümün karanlığındaki beyaza
Bütün gündoğumunda


4

Göbekbağım benimle kazır toprağın üstünde
karşılaşırız
Arzuyu.
Göbekbağım benimle açar kapının kilidini
Ve kitabeyi
Benimle pencere olur göbekbağım düşün
kirpiklerinde
Olsa
Olmadı hiçbirisi, olsa.


5

Bizi büyüten süt unutuldu
Ölümümüz yeni bir bakir,
Şimdi kovulmuş dönse
yeniden.


6

Etrafımdaki yorgun evrenin gözlerindeki
karanlık
Görmez, solan yıldızlardan örülen yemenisini.
Ve damlamaz sabah esen yelde
Zarif,
Avunamaz
Kuruyan kumun suyuyla
Kurtulup,
Yakar karanlığın mumlarını


7

Üzgün günlerin yolunda
Dönen bu nesilse
Senin de emzirecek bir yavrun vardır. İşte
meme, dişler
Sana sürünerek sevgiyle, inanarak
Sana uzanacak eller vardır
Onlarla dünyayı bükecek
Senin de onunla kesilen yolu
Tamamlayacak.


8

Zerdüşt, evini toplar günün yorgunluğunda
O solan kandilimizin yağını döker.
Onların bulutlarında yüzer
Ve çadırını kurar
Sen namaz kılarsın ona ve arzularsın:
Sussuz, ey yorgun, ey yaratan, nerden
geleceksin?


9

Gündoğumunun karanlığında
Şafağı taşıyarak
Eser çığlık
Mevsimlerin aşkıyla.


10

Bizde filizlenir kayalıkların kirpikleri
Gözlerin
Bizde yağar bulutun gizi
Ve hasır
Bizde açığa çıkar insanların dağı
Yığılan
bütün nesneler bizde taşır baltasını
Ve değiştirir
Sızan su parlar
Ve akar.
Bütün nesneler bizde göğüs gerer
Başlangıç
Onu bir söz yumuşatır
Ve açığa çıkarır meçhul hüznünü.


11

Bütün yara
O bizim yüzümüzde açan gün.


12

Çığlık kısılır
işte o yankıyan sarı, onda ölüm barınır
Sarkar adımlarım gizi zulanın üstüne
Ve o azalır
Dağılmadan, bu mezar, olmayan mezar?


13

Arzularımızda açılaşan ey şarkılarım
Ve devrimleşen...
Zünnar*
Kırmızılaşır,
Ondan sonra;
Kitabım toprağımın üzerinde
Onunla kömürleşen fotoğrafı gibi,
Yarın yıldız olarak doğacak.


14

Nerde akrebin kuyruğu
Ne zaman sokacak kalbimin devrimini
Devletlerin namazını kılarım, rüzgarın
Sözcüklerin,
Seçerim seçerim beni çalkalayanı
Gece ve gündüzde
Hayatın merdivenlerinde
Nerde akrebin kuyruğu
Ne zaman açacağım evrenin kalbini?


15

Şehrimde parlar güneşin uzaklığı
İşte adımları


16

Hangi ateş
Aksa: “Alevin kalbi göründüğüm yıldızlarda"
Hangi ayrılık
Söylese: "gözleri mabettir."


17

Ben, bu gündoğumunun ölüsü gönderildi
bana
Mumunda bayram yaptım-
Benden sonra olsa taklidi gündoğumunun.


Adonis
Çeviren: Metin Fındıkçı


*Zünnar: Rumca'da kuşak. Vaktiyle hristiyan papazların çıplak tenleri üzerine kuşandıkları kıldan kaba, kalın ve sert kumaş.

Ol Kaadir-i Kün-feyekûn Lûtfedici Rahman Benim

Ol kaadir-i Kün-feyekûn lûtfedici Rahman benim
Kesmeden rızkını veren cümlelere sultan benim

Nutfeden âdem yaratan yumurtadan kuş üreten
Kudret dilini söyleyen zikreyleyen Sübhan benim

Kimini zâhid eyleyen kimini fâsık eyleyen
Ayıplarını örtücü ol delîl ü burhan benim

Bir kuluna atlar verip avret ü mâl çiftler verip
Hem birinin bir pulu yok ol Rahîm ü Rahman benim

Benim ebed benim bakaa ol kaadir-i Hay mutlaka
Hızır ola yarın sakka onu kılan güfran benim

Dört türlü nesneden hâsıl bilin benim işte delil
Od ile su toprag u yel bünyâd kılan yezdan benim

Ete deri süngük çatan ten perdelerini tutan
Kudret işim çoktur benim hem zâhir ü ayan benim

Hem bâtınım hem zâhirim hem evvelim hem âhırım
Hem ben oyum hem ol benim hem ol kerîm u han benim

Yoktur arada terceman ondaki iş bana ayan
Oldur bana veren lisan ol denize umman benim

Bu yeri göğü yaratan bu arş ü kürsü durduran
Bin bir adı vardır Yunus ol sâhibi-i Kur’ân benim


Yunus Emre

Kâ’be vü büt İman Benim Çerh Uruban Dönen Benim

Kâ’be vü büt îman benim çerh uruban dönen benim
Bulut olup havay’ ağıp rahmet olup yağan benim

Yaz yaratıp yer donatan gönlümüz evi hânedan
Hoşnûdum ata anadan kulluk kadri bilen benim

Yıldırım olup şakıyan şakıyıp nefsin dokuyan
Yer ka’rasında berkiyen şol oğulu yılan benim

Hamza’yı Kaf’tan aşıran elin ayağın şeşiren
Gözsüzlerin gözündeki boz pusarık duman benim

Et ü deri sünğük çatan hükmeyleyip diri tutan
Kudret beşiğinde yatan hikmet sütün emen benim

Âşık olan gelsin beri göstereyim doğru yolu
Makaamımdır gönül şarı ırılmayıp duran benim

Yere göğe bünyâd uran ırılmadan kaaim duran
Irmaklara göl çağıran adım Yunus umman benim


Yunus Emre

3 Ekim 2018 Çarşamba

Rüzgârda Yapraklar

1

Onlarla yürüyorum
Zamanı geldi tabutu taşımanın


2

Böyle dolaşırım Allah’a ulaştırıncaya kadar
gelenekleri
Tabutun üstüne örtülen örtüyle
Kendisinde değiştirip takdirederek lanetledi beni.


3

Adımların uzağımda çiçeklendi dedi:
"Hayat daralıp küçük bir deliğe yığılana
kadar külleri"


4

İşte bebekler
Tepiniyor mevsimlerde
Bütün kokular oynuyor
Yangınımdan mı titriyor yoksa
Kirpiklerime sığınıp
Kitabımda mı saklanıyor?


5

Yüzümde kuşluk vakti, etrafım, pas
Kapımda uyuyorlar
Azı dişi ve tırnak şeklinde
Yanağıma dallarım onlarla ve yıkarım
Kanımla damarlarımda akan.


6

Dönen meçhul azabın suskunluğunda
İğneyle dikerim korkumu
Geleneklerim köreldi: beni okuyan beni
yazan ufak yüzün nerde?


7

Vatanım bir ağaç kökü gibi çıplak uzanır
yarına Bu yarın ? yok! bu yarın olmadı.


8

insanların gündüzünde gösterildi
Mahsenden gelen ses
Toprak, oluştuğundan beri
Yarının mumlan söndürüldü,
Bizde yenilendi dedi:
"Bende inatı olur"


9

Senin için gerçeği söylüyorum
yanıldığımı anladım, hazırlan
Senin için yayılıyor yangın.


10

Bütün insanlar yeniden
Zaman istiyor.


11

Onlara gösterildi söylenen kan
Onlara adını
Hepsinden, etrafımdan,
Onlara söylendi: “kör ol”
Çözün size söyleneni.


12

Bükülür adımlar,
Giyinip geçmişin suretini
Ve söylenir: "hesapsız erkenden gidilir,
denenir başlangıç"


13

Tekrardan başlatırlar hayatı
Yalnız, açlık içinde bütün eller,
Ve sonun yarısı tereyağından:
Eşi yok kumun herhangi bir şarkıda
Yanmak yok alışkanlığın sonsuzluğunda.


14

Bende asileşir düşü
Kaybolduğum aşkın,
Çabam gereksiz bu çamurlu meydanda


15

Yok, yok seviyorum, seviyor güveniyorum:
Kanatlarını gerip asılan ufkun
İzini yırtarak...


16

Bıkkınlık saçılır
herzaman menzile doğru
Umuttan bir gölde.


17

Kanatlarımda açık delil
Benimle süzülür yolda
Yolda kül
Sönüyor, ateşin alevi.


18

Gördüğümü silerim
Örümcek ağı tutan haberleri de.


19

yarından sonra yaparım
Dünden evimi
Yerle bir olan dünden:
Ve güneşin nimeti...


20

Tarihim bana söyledi parçalanan adada:
“Hepsi saklandı alemde yetişen otlarda."


21

Çürüdü koruyan taşlar
Güneş-yok mu gören.


22

İpek ip üzülmedi
Boşalan boncuklara
Kuşluk vaktinden, kalan.


23

Kalıba dökülmüş taşlaşan onurum
türkülerim ve kuş kanadından kalemim ve
defterim.


24

Yok, ağaç meyvaya durduktan sonra solan
Cenin, görünür onda.


25

Sarmaşık duvarı aşsa bile
Bakire bir kızın düşlediği yazılacaksa...


26

Bahar söyledi:
“Her saniyede ben bile kaybederim, kaybolu-
rum"


27

Ben ışığın evi ama ışığım yok aydınlatacak:
Yok maşelemi sallayacak kibirli bir dağın
tepesi
Sevgilim yeşil deniz feneri.


28

Toplardamarımda uyur mutsuz düşüm, yavaş
yavaş ağlar gitarım
Gündoğumuna çizsem adımlarımı
Güneşin üstüne süzüldüğümü görsem


29

Sabah doğdu ben doğmadım
Kuru göllerin üstünde, ben
Ürkülüp ufalır kaybolurum
Sabrım bile terler
Sarhoş olurum yerküresinin bardağıyla
Duvara dayayıp kulağımı... anlaşılmayan sözler
Duyuyorum deliklerden.


30

Kendi şehrimde yürürüm önüm çukur
Kandan ürer kör tuzaklar
Kendi şehrimde inşaederim gökyüzünü şiirle
Ve dünyayı yıkar tırnaklarımla gömerim.


31

Göz kapaklarımın arasında oynadım
Gecenin cefası şehrin telanı,
Aldandım dostların hüznüne
Ve okun hedefini çizdim.


32

Dün, fışkırdı
Kazılan kafamda kayboldu kazılan
Tatlısuda durmayı düşlerim
Maledinirim tatlısuyu
Tatlısuda duran düşüm kesiliyor...


33

Ellerim uyudu, uyudu ellerimin damarları
Yorgun ter içinde döndüm
Kalbimin üzerinde yürüyorum,
görebildiğimin üzerinde
Yürüyorum yarını görüyorum,
Yürüyorum varamıyorum
Yakarım bütün engelleri
Bana süre tanınır kararsız.
Bu nedir? kendi vatanımda ve kendi
toprağımda
Vatansız yaşıyorum
Zamansız yaşıyorum
Bu nedir? Ben ne olsam ey yaratan...


34

Yolum çukurlar arasında
Marfa Gul*
Duvarlar etrafımda sağır
Amacım hüzün dolu varacağım yer doldu
Seninle, ey uzun yolum
Açık, engeller şimdi daha acı
İçinde, vatanımı sardı değişim.


35

Fışkırdı yırtılan eller
Zalimliğin yürüyüşünde
Rahmet fışkırdı yaklaşanda eridi güleryüzler.


36

Mantar bağlandı dilinde
Öldükten sonra kanıt, suskunluk.


37

Yürümen bile değişti
Altını ıslattın:
Üretmeden nasıl başlanılır.


38

Ey mümkünün yüzü, ufkun yüzü
Güneşin değişti, yangınında...


39

Derinliklerde kaybolurum
Garip dururum böyle,
Senin kalıbın şekli bir soru, veya yanıt.


40

Bu benden sonra yetişen nesil heder olmuş
eşya gibi
Bu nesil üstüme yıkılır bütün mülküyle
Çocuğa döner sonra, ancak bu onun tohumu
vatanımın derinliğinde
Bu onun yıkılışıdır küflenen giysinin
Bu onun kazılışıdır tıkanan dünün,
Çünkü güneş,
Bu nesil doğuyor benden sonra su gibi
Heder olmuş eşya gibi.


41

Devirdim çadırın iskeletini
Zamanın bir köşesine işte
Kayıp, göbeğinde diktiğim
zamanla yoruldum, yürüyorum.


42

Kurudu, kurudu damarlarım
İşte otlar, işte oynuyor, budanan asma
Altında hangi azınlıktı halkım?


43

Susuzluğum doldurdu bütün kapları
Kalbim akıntısında yüzüyor
Parçalamasın rüzgar.


44

Birikenin yanında bekliyorum Allah'ı
Gözlerimde mumdan nur
Ve alevden iki büklüm:
Yalnız o, onlar uğraşım.


45

Yok bizi
Yok bir an saracak kucak
Beni emziren annenin çukur göğüsü, geniş
cephe.


46

Yaşamdan sonra kim gördü Allah’ı
Gündüz gözleriyle geceyi yazar
Yapraklar yok olur sıcaklığıyla


47

Şimdi yaşatır sussuzluğu ve dağıtır
Ölenlerin mirasını


48

Bu insanlar ne zamandır çölde
Sönse bile... susasa bile...


49

Büzülüp hücrede iki kene üzerine:
Uçkurumun ipini sarkıtıp, şurda
Ölenin, yemeği doldurur iki tırnağımla


50

Ey yol gösteren mum ışığı
Ya şaşırırsam bu kısa yolu?


51

Uyandırırım yakınımda filizlenen kayıp
bitkileri:
Açığa çıkarıp adımlarımı
Bütün geleneğimden uzak gezinirim.


52

Yarın şaşkındır dedi:
"Fışkırdı hata söylenen
Sözler, uçtu dudağımdan
Yok artık fışkıran dallar”


53

Bu insanlar: inşaettiği
Herşey batar çölde


54

Başım yüzlerin altında
Sopalar kafaların üstünde
Şaşkınım umutsuzluğa
Ve gecem karanlığın artığı
Astı değerli gözlerini
Gözlerinin ardı kireç
Harflerini tercüme etsem
Şüphelenirim korkup yenilikten
Elmasımı matlaştırdılar.
Kazımaktan çatladı evim
İlk önce mahsen
O uzun dünya
İki ekmeği bağrına basıp
Dün, yarının ardında.
Vurmak için diktiğim yayla karşılaşırım
Çöken toprak irkitir
Zamanı içine gömer akşamı
Güneşin zamanı adımlarımda buz kesildi
Şaşırttı benim gördüğüm yolu, göremiyorum
Artık sezgim yok oldu.
Kalbim sümbülden ip
dağıldı kamışlar
İki göz kapağım ki odundan
Ağlamaklı titrer ansızın duygulanıp:
Yok, umut ölmedi
hala titriyor umudun gizi


55

Ölümden sonra
Yok, kesilmedi çığlık, benim çığlığım hala...


56

Bana anlatırsın ve ben işte hayattayım derin
uzak?
Nasıl araştırıldı hani sevgi hani arzu
Özlediğim, rüzgar toplamaya kararlı
Dilimin üstü demir?
Bana anlatırsın? gözlerimin rengini güneşin
parıltısını
Ve buz tutan adımlarımın rengini.


57

Cimri günlerin yemeği
Senden sonra büyür değeri


58

Kalbim dağılırsa eğer
Kımıldamadan kırılmadan
Gökyüzünün sınırında
Halka yandığını söyle:
Ölümümde savaşın,
Yaram yandı.


59

Etraf uyudu, şimdi kalbim sızlıyor
Gözlerim iki uzun beyazlık
Rüyada aydınlandı iki boş kap
Aldatan görüntüye varsayarım
Boşuna titriyor ölecek kalp
Ve bulut bir duman.


60

Derinde görünmüyorsa gizli söz
Kayboldu - işaret:
Derinde görünmüyorsa toprak
Hastanın horuldaması.


61

O garip ellerim ve yüzüm
Yolcu
Ve ölüm rüzgarımda
Sızlıyor batan gemimde
Ellerim o garip, garip
Yüzüm, şehrim garip
Bütün gün ıraklaştı
Benim olmadı an, yarının kibiriyle sıkışırdı,
bu başlayan yol.


62

Ey yok olan gözlerim yok afetme
Yok kayalaşmasın ellerimde dönen güneş
korkarım eğer söz çıplak kalırsa
Gözlerim donarsa kurak toprakta.


63

Eğer yol katlanırsa
Yangına karşı:
Dolaşan dalgada sordu batanı.


64

İnsanlarla beraber gelirim düşüyle dünyanın
Düşüyle giderim.
Amacım, bu bedene konuk olmak
Sabah, Çarpar iki kanat, aldı.


65

O ki, dağılmış tepe
Yangınla,
İçinde dinmeyen ateş
İçinde kalbinin.


66

Pencereler öğle sıcağında gözyaşı
Ve dağ defne ağacı ve mağralar
Yüksekten gözetliyor hüzünlü çam ağaçlarını,
hepsi birbiriyle sarılı
Ve yıllanmış incirler:
Gözkapakları yorgun düşer ağlamaktan,
sulamaktan
Suskunlukla bilenir dokuma iğnesi:
Güvercinler sınırlar kefeni
Mezar kazıyıcı oldu sesleri.
Gizli hayaldim
Duyarım çocukların çivilenen dilini avuçların
göbeğinde
Gözkapaklarını asılı anı sayarım yataklarını
Ama oynayarak küreyle, gök parlasa
rekleri gibi.
Uykusuz bir sohbetten hayaldim
Dedeleriyle oturur, beni torunları sanar
Garip kasidelerde gizimiz bütün gece:
“Karanlıkta delirdi içimizde yanan su
Açıktı bize şer ama yarıldı
Seviyor bizi, bizi alır toprak,
Bizi giyinir kokusu bir giysi gibi, bizi
saklar ipleri.
Ve koparır bekçi şaşkınlığından
Ahmakça öldürür veya öldürülür
Güzel atlar saldırdığında
Yıkılır ve öder bedelini çakıl taşları üstünde
Şaşırır, vuramaz tatlı sevgilileri armağanıyla"
Hayaldim;
Tutarım yolcu zamanın saçını, böyle
ağlamaklı
Güçlenip dönerim pencerelere
Yenilenirim, bebekler küçük
Mutlu bir haberle.


67

Karşımda kuş yuvası bakir bir kaside ve eski:
mutluluk içinde oynuyor toprak.


Adonis
Çeviren: Metin Fındıkçı
1955-1957


* Marfa Gul: insanların önüne çıktığında çeşitli şekillere girdiği söylenen bir tür cin ya da yılan