Şiir, Sadece: Yaşayan Kül

6 Ekim 2018 Cumartesi

Yaşayan Kül

Bizde duydum şimdi
Aramızda duydum şimdi
Üçü de birikmiş aşk olur ölümüne
Yalnız kırmızılaştı
Son ses:
“Yetiştirilmiş olsa bile ölü, otopsi olur
Etimiz çakıllarla
Yetiştirilmiş olsa bile ölü, önümüzde
bekleyen
Dedelerimizden bize dönen
geçmiş sonsuzlaşsa yardım istediğinde”

Üçü de boşalsa
Yalnız kırmızılaştı
Son ses:
“Büyüttü öfkemizden sallanır gibi bir duvarı
Kandil söndü sabahın gözlerinde
Ateş dondu kalınlaşan gelecekte
Kalplerimizi unuttu bu adımlar
Umudun sözünde soylu bir at"

Üç biriken de, büyüyor çakıl taşları gibi
Çakıl taşları gibi düşündürüyorlar, yalnız
kırmızılaşan
Son ses, bu ses:
“Ey tanrının sonu oldu:
(ayrıldı çivilenerek
üstüste dizilen ahşaplar)
Tanrım senin mübarek sözünde kulların üzgün
Oturduğumuz yeri sallar altından avuçların
nimeti
Dağıtır, bebek ve dedelerimizi-
Ey insanlar, sevginin bahçesinden yaşlı eser
rüzgar”

Üç boşalan iğrenç ömürden
Bizde boşalan
Şahdamarları yıldızların, ateş boşalır ve ölüm
gönderir:
Ürkütmüyor yangın, ecel olmuyor
Savaşan kemiklere, ey yokolan savaşçılar
Kim olursa zaman gelirse eğer,
Ölecek mi savaşanlar, hafifleyecek mi,
karanlığa gömülecek mi kavim?

"Göğüslerini açmış insanlar, sarkar sevgi
Yayılır, yarın böyle gizlenecek güneş
düşünüldüğü gibi
Kucaklayacak bizi batan ışığı ve uyandıracak
benzerimizi-böyle uyandıracak akan suyu"
Uyardım görüşümün azaldığını sizde,
görüşümün azaldığını
Uyardım çekin, uyardım çekin
Uyardım, sizi gözetlemek için gönderildiğimi
yeniden:
Kül oldu şüphe, şer oldu
Kusuldu haber gece ve gündüzünüzde
Bulunduğumuz yerde sis:
"Yiğitler savaşır düşmanlığın sesi
Vahşet binlerce hançerde
Azı dişler öğütür
Tırnaklar keskin hayat zehirli
Kahramanlar sert yüküm gibi
Temmuz yüküm gibi-baharla birlikte fışkırır
Çiçeklerle birlikte ve ekin ve güç
Yıldızların su aşkı,
Temmuz akan ırmakların dibinde soğuk su
Gök temmuz ağacın dalı nimeti
Yuvalarında saklanan güvercinler
Temmuz işte parlıyor.
Savaşçılar savaşıyor düşmanlığın giysisiyle
Temmuz düşmanlığını barındırır savaşanların:
Kurumuş ırmak çatlakları
bulutların yüzü gözbebeklerinden yağmur
Kan, akıyor bu kan
Sürüklüyor küçükleri ve yığıyor büyüklerde
Sürüklüyor nehirde
Komşuya kaymasın-burdan uzak değil
Kırmızı kapattı görüntümü.
Büründü vahşet ve karanlıkta parlıyor
düşmanlık
karanlık bizimle çatlar
Lübnan selvisinde çiçekler
Nehirde karanlık."

Ölüm, ey uyarmıştım, gençliğimizde
Ölüm hayatımızda
Irmaklar, döndü
Rüzgarla bir oldu
Tıkamadı mezarları anılarımızda
Yalnızca öldü dün
Öldü haçın üstünde
Döndü aşk ve göçtü
Denizleri görüyordu sığındığı yerden
Yangın aydınladı dönüşünü
Döndü aşk ve göçtü
Külden karanlık
Alevlendi ateş
Ve bu onun kanatlarıdır çiçeklerden sonra
şehrimde
Günlerden sonra çakıl yıllar
Gök gibi süsler içinde sevgili sevginin
kıyımını
Üstünde, uyandırın açlığımızı onunla
öldüğünde-kolay öldü
Kanatları, sınırlar bizleri hatta böyle küllenir.
Senin gibi ey uyarmıştım
Ey baharın bağrı es
Ey uçan vedanın uğraşı
Ey titreyen yol.


Adonis
Çeviren: Metin Fındıkçı

Hiç yorum yok: