Şiir, Sadece

22 Mayıs 2011 Pazar

Şakacı

Güler, gülümser bir şakacı,
Güldürür, düşündürür,
Arada bir durur, gözleri dalar,
Neler söyler, neler susar..
Yoksa, çok acı bir şakayı
Şakadan da olsa,
Çok yalın bir karanlığa mı saklar..
Oynadığı oyunsa,
Yaşamda oynadığı,
Oyununu mu yaşar..
Oyunda yaşadığı,
Yaşamını mı oynar..
Yaşarcasına, oynarcasına.
Öyküler anlatır olmuşcasına,
Sonunu mutlu bağlar,
Gider evinde ağar.


Özdemir Asaf

Susmanın İkinci Yüzü

Şimdi bütün anmalar bir susmanın içinde..
Şimdi bütün susmalar bir odanın içinde..
Anlatmaya bir sözcük, bir bakış arıyorlar,
Önce sakladıkları, bir adamın içinde.


Özdemir Asaf

Susmak

Bir insan olsun
Olsun da burada
Bir insan olsun
Orada

Nerede olursa olsun
Bir insan
Gitse olsun, kalsa olsun
Giderse olan, gitmezse duran

Aranır bir insan bir insanı
Arar bir insanı bir insan

Söylenemiyor çok şey
Susmadan


Özdemir Asaf

Susma'nın Birinci Yüzü

Yaşam’a sarışın girişin, nasıl maviydi.
Değil mi, söyle, öyle değil miydi.
Denizde bir yangın ipi koptu, birden.
O ipi kesen, senin bu ellerin miydi.


Özdemir Asaf

Suçlu Kim

Cıvıl cıvıl
Ötüyordu diyecektim

Küfür küfür
Esiyordu diyecektim

Işıl ışıl
Yanıyordu diyecektim

Püfür püfür
İçiyordu diyecektim

Şıkır şıkır
Oynuyordu diyecektim

Kütür kütür
Oluyordu diyecektim

Hışır hışır
Soluyordu diyecektim

Patır patır
Düşüyordu diyecektim

Baktım anlamayacak
Hışır hışır durma dedim


Özdemir Asaf

Su

Kirli eller daha temiz.
Temiz elli
Kirli gönüllerden.
Ne dersiniz?


Özdemir Asaf

21 Mayıs 2011 Cumartesi

Leylım-Leylım

Leylım-Leylım dünyamızın yarısı
Al-yeşil bahar,
Yarısı kar olanda
Gene kavim-kardeş, can cana düşman,
Gene yediboğum akrep,
San engerek,
Alnımızın aklığında pust işi zulüm
Ve canım yarı geceler
Çift kanat kapılarına karşı darağaçları,
Mahpusânede çeşme
Yandan akar olanda,
Gelmiş yoklamış ecel
Kaburgam arasından.
Yoklasın hele ...

Çağıdır can dayanmaz.
Çağıdır, en çatal, en ası,
Cehennem kancası memelerinin.
Çağıdır, kırk gün-kırk gece
Kolların boynuma kement,
He canım, kötüye inat ...
Vah ki ne desem,
Kurşunları namlulara sürülü,
İk'elleri kan,
Devriyeler uykumuzu yıkar olanda,
Alır yüreğimi

Yankın yasak, aynalara.
İnemem bahçende talan.
Tam, boş yanı bu, derim namussuzun,
Tam, bıçağım cehennem gibi güzelken,
Aklıma düşüyorsun
Ellerim arık ...

Bilmiş
Bütün zula'lar
Eğri hançer, kara mavzer, kan pusu.
Ve insan düşüncesinin o en orospu
O en ayıp, frengili yemişti.
Çıldırtılmış uranyum
Bilmiş,
Bilsinler!..
Sana nasıl yandığımı
Uuuuy gelin ...

İste kan tutmuş korsanlar,
Haramla beslenmiş azgın,
Düzmece peygamberler
Ve cüceleri
Ve iğdiş ve aptal kölelerine karşı,
İşte bir kez daha
Bu can bendeyken,
Delin, divanenim işte
Uuuuy gelin ...

Bu yasaklar,
Firavun kalıntısı.
Yoksun
Akdan-karadan.
Gizline, canevine kurulu faklar.
Gün ola, umut kesip korkunç yetinden,
Murdar tutkusuna dünyasızlığın.
Gün ola, düşesin bekler.
Düşme!..
Ölürüm ...
Gözlerinden gözlerinden olurum.

Leylım-leylım
Ayvalar, nar olanda
Sen bana yar olanda.
Belalı başımıza
Dünyalar dar olanda.


Ahmed Arif
Hasretinden Prangalar Eskittim

Anadolu

Beşikler vermişim Nuh'a,
Salıncaklar, hamaklar,
Havva Ana'n dünkü çocuk sayılır,
Anadoluyum ben,
Tanıyor musun?

Utanırım,
Utanırım fıkaralıktan,
Ele, güne karşı çıplak ...
Üşür fidelerim,
Harmanını kesat.
Kardeşliğin, çalışmanın,
Berberliğin,
Atom güllerinin katmer açtığı,
Şairlerin, bilginlerin dünyalarında,
Kalmışım, bir başıma,
Bir başıma ve uzak.
Biliyor musun?

Binlerce yıl sağılmışım
Korkunç atlılarıyla parçalamışlar
Nazlı, seher-sabah uykularımı,
Hükümdarlar, saldırganlar, haydutlar,
Haraç salmışlar üstüme.
Ne İskender takmışım,
Ne Sultan Murat.
Göçüp gitmişler, gölgesiz!
Selam etmişim dostuma
Ve dayatmışım ...
Görüyor musun?

Nasıl severim bir bilsen,
Köroğlunu,
Karayılanı,
Meçhul askeri ...
Sonra Pir Sultanı ve Bedrettini.
Sonra kalem yazmaz,
Bir nice sevda ...
Bir bilsen,
Onlar beni nasıl severdi.
Bir bilsen, Urfa'da kurşun atanı,
Minareden, barikattan,
Selvi dalından,
Ölüme nasıl gülerdi.
Bilmeni mutlak isterim,
Duyuyor musun?

Öyle yıkma kendini,
Öyle mahzun, öyle garip ....
Nerede olursan ol,
İçerde, dışarda, derste, sırada,
Yürü üstüne-üstüne,
Tükür yüzüne celladın,
Fırsatçının, işbirlikçi bayının ...
Dayan kitap ile,
Dayan iş ile.
Tırnak ile, diş ile,
Umut ile, sevda ile, düş ile.
Dayan rüsva etme beni.

Gör, nasıl yeniden yaratılırım,
Namuslu, genç ellerinle.
Kızlarım,
Oğullarım var gelecekte,
Herbiri vazgeçilmez, cihan parçası.
Kaç bin yıllık hasretimin koncası,
Gözlerinden,
Gözlerinden öperim
Bir umudum sende,
Anlıyor musun?


Ahmed Arif
Hasretinden Prangalar Eskittim

20 Mayıs 2011 Cuma

Karanfil Sokağı

Tekmil ufuklar kışladı
Dört yön, onaltı rüzgar
Ve yedi iklim beş kıta
Kar altındadır.

Kavuşmak ilmindeyiz bütün fasıllar
Ray, asfalt, şose, makadam
Benim sarp yolum, patikam
Toros, Anti-toros ve asi Fırat
Tütün, pamuk, buğday ovaları, çeltikler
Vatanım boylu boyunca kar altındadır.

Döğüşenler de var bu havalarda
El, ayak buz kesmiş yürek cehennem
Ümit, öfkeli ve mahzun
Ümit, sapma kadar namuslu
Dağlara çekilmiş kar altındadır.

Şarkılar bilirim çığ tutmuş
Resimler, heykeller, destanlar
Usta ellerin yapısı
Kolsuz, yarı çıplak Venüs
Trans-nonain sokağı
Garcia-Lorca'nın mezarı,
Ve gözbebekleri Pierre Curie'nin
Kar altındadır.

Duvarları katı sabır taşından
Kar altındadır varoşlar
Hasretim nazlıdır Ankara.
Dumanlı havayı kurt sevsin
Asfalttan yürüsün Aralık,
Sevmem, netameli aydır,
Bir başka ama bilemem
Bir kaçıncı bahara kalmıştır vuslat
Kalbim, bu zulümlü sevda, kar altındadır.

Gecekondularda hava bulanık, puslu
Altındağ gökleri kümülüslü
Ekmeğe aşka ve ömre
Küfeleriyle hükmeden
Ciğerleri küçük, elleri büyük ·
Nefesleri yetmez avuçlarına
-ilkokul çağında hepsi-
Kenar çocukları kar altındadır.

Hatip Çay'ın öte yüzü ılıman
Bulvarlar çakırkeyf Yenişehir'de
Karanfil Sokağında gün açmış
Hikmetinden sual olunmaz değil
"Mucip sebebin" bilirim
Ve "kafi delil" ortada ...

Karanfil Sokağında bir camlı bahçe
Camlı bahçe içre bir çini saksı
Bir dal süzülür mavide
Al-al bir yangın şarkısı,
Bakmayın saksıda boy verdiğine
Kökü Altındağ'da İncesu'dadır.


Ahmed Arif
Hasretinden Prangalar Eskittim

Uy Havar!

Yangınlar,
Kahpe fakları
Korku çığları
Ve irin selleri, aç yırtıcılar,
Suyu zehir bıçaklar ortasındasın.
Bir cana, bir başa kalmışsın vay vay!
Pusatsız, duldasız, üryan
Bir cana bir de başa
Seher vakti leylim-leylim
Cellat nişangahlılar aynasındasın.
Oy sevmişem ben seni ...

Üsküdardan bu yan lo kimin yurdu!
He canım ...
Çiçekdağı kıtlık, kıran,
Gül açmaz, çağla dökmez.
Vurur alnım şakına
Vurur çakmaktaşı kayalarıyla
Küfrünü, medetsiz, Munzur.

Şahmurat suyu kan akar
Ve ben şairim.
Namus işçisiyim yani
Yürek işçisi.
Korkusuz, pazarlıksız, kül elenmemiş,
Ne salkım bir bakış
Resmin çekeyim,
Ne kınsız bir rüzgar
Mısra dökeyim.
Oy sevmişem ben seni...

Ve sen daha demincek,
Yıllar da geçse demincek,
Bıçkılanmış dal gibi ayrı düştüğüm,
Ömrümün sebebi, ustam, sevgilim,
Yaran derine gitmiş,
Fitil tutmaz, bilirim.
Ama hesap dağlarladır,
Umut dağlarla,
Düşün, uzay çağında bir ayağımız,
Ham çarık, kıl çorapta olsa da biri
Düşün, olasılık, atom fiziği
Ve bizi biz eden amansız sevda,
Atıp bir kıyıya iki zamanı
Yarının çocukları, gülleri için
Herbirinin ayvatüyü, çilleri için,
Koymuş postasını.
Görmüş restini.
He canım,
Sen getir üstünü.

Uy havar!
Muhammed, İsa aşkına,
Yattığım ranza aşkına,
Deeey, dağları un eder Ferhadın gürzü!
Benim de boş yanım hançer yalımı
Ve zulamda kan-ter içinde asi,
He desem, koparacak dizginlerini
Yediveren gül kardeşi bir arzu
Oy sevmişem ben seni ...


Ahmed Arif
Hasretinden Prangalar Eskittim

19 Mayıs 2011 Perşembe

Yirmiyedi

İkidebir kulak veriyordum yağmura
Gorki'nin ANA'sından kaldırıp kaldırıp başımı....
Bayağ hoşuma da gitmişti ilkin,
İri iri damlalar
Elli mumluk elektriğinde bahçenin
Vurdukça betonların üstüne üstüne,
Işıltılı bir konuşmadır gidiyordu...
Yine de bir eksiği vardı, ama ne?..
Kokusu yoktu, kokusu!
Toprağı yoktu,
Yaprağı yoktu,
Bi işe yaradığı yoktu!
Mubarek, yarı karanlık bir hapisane avlusuna yağan
Tam bir yarı-aydın yağmuruydu.


Can Yücel
Bir Siyasinin Şiirleri

Sekiz

Bugün Ondokuz Mayıs,
Mayısın ondokuzu!
Sen ey Türk ülkemizin geleceği,
Ulusumuzun gözbebeği,
Sen ey demirparmaklıklarda barfiks yapan,
Ranzalarda parende atan
Sportmen ve kahraman Türk Gençliği,
Önünde senin bütün Kilit-bahirler açık,
Ama herzaman Samsun'a çıkılmaz a,
Bu sabah da avluda volta atmağa çık!


Can Yücel
Bir Siyasinin Şiirleri

18 Mayıs 2011 Çarşamba

Andersen'in Masalları

Masal dediğin böyle havada olur
Kış kıyamet dizboyu kar
Üstelik yılbaşı

Bir taksi çekmişler kenara
Işık mışık hak getire
İşin iş dedim masalcı başı

Ossaat çaktım ilk kibriti
Elimde tanrısal bir ışık belirdi
Uzatmayalım tıraşı

Ne nur yüzlü ana ne Noel ağacı
Şuratından düşen bin parça
İçerde bir Amerikan onbaşı

Andersen'in Kibritçi Kızı kucağında
Belli derdi yok soğuktan yana
Açılmış kıçı başı

İkinci kibrit mi allah etmesin
Çocuk muyum Andersen miyim ben
Acele kırdım ordan kirişi

Yeni yılın kutlu olsun ibrikçi başı


Can Yücel
Sevgi Duvarı

Gölge

Hocam'a


Ben oyuncuyum
Eski "Yunan"dan beri
Şimdi adım değişti biraz
Serseri

Sizi güldürmek ödevim
Zaman zaman ağlatmak
Eğer isterseniz
Takla atmak

Acılarım yok
Size sattım
Perde kapanmasa görecektiniz
Az daha ağlayacaktım

Rüyam alkışlarınızla dolu
Küçük görmenizle günüm
Söylesem anlar mısınız
Çok üzgünüm

Beğendiğiniz zaman
Sevincim sonsuz
Evinize dönünce
Beni unutursunuz

Ben palyaçoyum Kıralım
Hamlet'im
Ben sizinle başladım
Sizinle varım

Ben söyleyemediklerinizim
Düşündükleriniz
Desem inanmayacaksınız
Ben gölgenizim


Kâmran S. Yüce
Gölge

17 Mayıs 2011 Salı

Rıhtımda

Bir beyaz gemiydi ayıran onları
Kadın güvertedeydi adam rıhtımda
Şimdi unuttum yüzünü kadının
Adamın gözleri aklımda

Kana bulanmış bıçaklar gibi
Uzun kirpikleri ıslaktı
Adam dertli, adam darmadağın
Dokunsalar ağlayacaktı

Adam bitkindi, adam seviyordu
Kalan kederdi giden gemiyse
Taş olduğu içindir dedim
Rıhtım taşları erimediyse

Derken bir düdük öttü ansızın
Bembeyaz gemi gitgide ufaldı
Korkunç yalnızlığıyla başbaşa
Rıhtımda bir adam kaldı


Ümit Yaşar Oğuzcan
Acılar Denizi

Üstüme Varma İstanbul

Sana geldim, içim ümitlerle dolu
Beni sarhoş etme İstanbul, ne olur
Bir gün ben de eririm caddelerinde
Çürür kemiklerim adım unutulur

Yine sen kalırsın dipdiri, sımsıcak
Göğün, bulutların, denizlerin kalır
Oynama İstanbul, benimle oynama
Bir gün öldürür beni bu dert, bu kahır

Ezilmiş ellerim arasında başım
Bu yeryüzünde başka çarem kalmamış
İşte gelip kapılarına dayanmışım

Karşında yıkılmış bir duvar gibiyim
Beni sarhoş etme, başım dönüyor
Üstüme varma İstanbul, kederliyim.


Ümit Yaşar Oğuzcan
Acılar Denizi

16 Mayıs 2011 Pazartesi

Gitme Kal

Nice nice acıları aklına getir
Bunca yoksulluğu aklına getir
Gözyaşlarını aklına getir
"GİTME KAL" var yok dinlemez bir çocuk isteğidir
Gitme aklına getir

Kıraç mı kıraç toprakların üstüne
Güneşler açar yağmurlar kesilince
Çırıl çıplak kayada yeşerir incir ağacı
Dağların kuytusunda bir uslu çiçek
Dağıtır mavisini kendi kendine
Gitme beraberlik içinde
Nasıl sevinirdik aklına getir

Her şeyi her şeyi aklına getir
Gece yarılarını aklına getir
Söylediklerini aklına getir
Sinsi yağmurlar yağıyordu
Soğuktu
Yaktığımız ateşi aklına getir

Nelerden geçiyorsun aklına getir
Gitme dünyamızın her yerinde
Yorgun eller gülleri derleyince
Ellerin sevincini aklına getir
Güllerin sevincini aklına getir

Ne çok severdik seni aklına getir


Arif Damar
İstanbul Bulutu

Yanlış Okul

Sabah çiylerine benziyen gözlerini
Söndürüyor tozlu kitaplar
Güneşi kapatan duvarların dibinde
Yıldızlara: dokunmak çiçek sulamak varken
Anlaşılmaz çizgiler karatahtada

Rakamlarla harflerle ince bir tuzak

Krallardan savaşlardan sözediyor boyuna hasta bir ses
Yengi diye belletiyor kanı ve külü
Dağları denizleri gözkamaştırıcı göğü
Sinsice bir yana itip
Tanrı diyor her şeyi silen karanlığa
Kafalara kuruyor sömürgesini

Bir ses ki toprağa güllere uzak

Neye yarar bu kırık taşlar ölü kentler
Kurutulmuş zaman koleksiyonları
Nerde ellerin sonsuz coğrafyası
Buğdayın şafağı yaz kımıltıları
Yüreğin buluşlarını anlatan Tarih
Nerde erişilmez dorukları aşkın

Nerde yaşam o gürül gürül akan ırmak


Mehmet Başaran
Gök Ekin

Gül Olmak

Yıkıp taş duvarlarını bir zindanın
Toprakta yatmak gibidir gül koklamak.
Çünkü kaç güzelin sıcaklığı onda
Terlemek gibidir yıldızları
En iri güllerdir sabahlar

Yapraklarında Nisan çiyleri
En iri güller dağ kokar
Hızlandırır ırmakları yaşamı
Kaç yiğit köklerini kabartır aşkla
Ve onları anlatır kitaplar

Koklamak isterdim bütün gülleri
Ve bütün iyi kitapları okumak
Vursun isterdim alnıma
Buğdayın ve aşkın gül aydınlığı
Toprağı soğutan ölümü unutmak

Ey güllere ve türkülere kızanlar
Kaçıranlar gözlerini Anadolu güneşinden
İsterdim sustuğu yerde yüreğin
Köroğlu'nun Pir Sultan'ın sesiyle yanan
Çoban ateşleri gibi gül olmak


Mehmet Başaran
Gök Ekin

Bursa Ovasında

Bursa ovasına düştüm Temmuzla
Gölgeli toprağına yazın
Yanım yörem
Van Gogh sarısı
Bedri Rahmi yeşili
Başaklar arasından
Dövme bıçak mavisi bir göl
Gözlerime süründü
Çakıntılar oldu zihnimde

Bir ak minareli
Bir "Ruhaniyetli Şehir"
Uludağ eteklerinde
Taşların türbelerin serinliği
Ölümle dirimin birbirine
Bi hoşça gülümsediği yer
Kulağım şadırvanlarda
Çinili Kubbeler altında
İçime bilmediğim göklerden
Dut dalları eğildi
Başka cemreler düştü
Silkilişini duydum bahçelerin
Uzak zamanda

Kimbilir kaç güzel aklığında köpükleri
Nilüfer akıyordu
İpek hışırtılarla
Yüreğimde bir ışıma bir hafiflik
Ovaya açıldım yeni soluklarla
Gördüm oydu kuşta öten
Ağaçta kımıldayan coşan
Buğulu şeftalilerin
Kütür kütür karpuzların içinde
Kar sularının sesi
Oydu kanımızda binlerce baharı tutuşturan
Susan tohumda
Anladım Bursa ovasında anladım
Zamana vuran gölgesi değil
Yaşamaktır sonsuz olan


Mehmet Başaran
Karşılama

14 Mayıs 2011 Cumartesi

Yaz Yağmuru Öncesi

Vor Dem Sommerregen


Adı nedir bilinmez bir şey çekilip gider,
beklenmedik bir anda yeşilliğinden parkın;
Duyulur pencereye durunca daha yakın,
ve suskunluk olunca. Israrcı, güçlü öter,

ağaçlıklar içinden şakır bir yağmurkuşu,
mübarek Jerome’yi çağrıştırarak akla:
Yükselir yoğunlukla, nasıl da, sağanakla
dinlenecek bu sesten yalnızlık ile coşku.

Duvarları salonun ve yağlı boya tablolar
işitmek istemezler sanki çekilip geri
diyeceklerimize etmezler müsaade.

Öğleden sonraların belirsiz ışıkları
yansıdığında ölgün halılar üzerinde
insan çocukken ancak böyle korkuyla dolar.


Rainer Maria Rilke

Yalnızlık

Einsamkeit


Yalnızlık benzer bir yağmura.
Yükselir denizden akşamlara;
çıkar göklere, o ırak ve ücra
ovalardan her zaman ki yerine.
Ve dökülür gökten şehrin üzerine.

Tüm sokakların yüzü sabaha çevrilirken,
bir şey bulamamış bedenler
birbirilerinden hüsranla ve mutsuz ayrılırken;
biri diğerinden nefret edenler
bir yatakta beraber uyumaya mecbur kalırken
aradaki o saatlere yağar:

Yalnızlık sonra ırmaklarla akar.


Rainer Maria Rilke

Yalnızlık

Yalnızlık bir yağmura benzer,
Yükselir akşamlara denizlerden
Uzak, ıssız ovalardan eser,
Ağar gider göklere, her zaman göklerdedir
Ve kentin üstüne göklerden düşer.

Erselik saatlerde yağar yere
Yüzlerini sabaha döndürünce sokaklar,
Umduğunu bulamamış, üzgün yaslı
Ayrılınca birbirinden gövdeler;
Ve insanlar karşılıklı nefretler içinde
Yatarken aynı yatakta yan yana:

Akar, akar yalnızlık ırmaklarca.


Rainer Maria Rilke
Çeviren: Behçet Necatigil

13 Mayıs 2011 Cuma

Tekrar Tekrar

İmmer Wieder


Her ne kadar tanımışsak da tekrar tekrar aşkın arazisini,
yaslı isimleriyle küçük kilise mezarlığını
ve başkalarının içinde sona erdiği
korkunç biçimde dil ağız vermeyen dağ geçidini,
çıkar dolaşırız yine de tekrar tekrar yaşlı ağaçlar altında ikimiz,
tekrar tekrar yatarız gökyüzüne karşı çiçekler arasında.


Rainer Maria Rilke

Seven Kadın

Die Liebende


İşte pencerem. Az önce
ne kadar da hafif uyandım.
Yüzdüğümü sandım.
Nerede başlıyor gece,
Nerede son buluyor yaşantım?

Bir kristalin derinlikleri gibi şeffaf,
dilsiz, karanlık,
ben’im diyebilirdim dört bir taraf,
çevremi saran tüm varlık.

İçime sığdırabilirim yıldızları bile;
kalbim büyük görünüyor o kadar;
öylesi bir keyifle
benden izin istiyor tekrar

galiba o sevmeye başladığım,
o tutunmaya başladığım kişi için.
Bakıyor bana yazgım,
yabancılığıyla asla bilinmezin.

Uzanan ben miyim bu
sonsuzluğun altında,
ki çayır gibi hoş kokulu
ileri geri salınmakta,

hem sesleniyor hem korkak,
duyulur diye seslenişleri,
bir başkasında boğulmak
onun kaderi.


Rainer Maria Rilke

Sensin Benim

Sensin benim bulduğum bütün bu şeylerde,
Bu sevgiyle, kardeşçe bağlandıklarımda;
Tohum gibi güçlenirsin daracık yerde,
Büyükteyse büyüksün, bakarım da.

İnanılmaz oyunu bu güçlerin işte,
Öyle işlerler aktıkları yerde ki:
Köklerde büyürken azalır gövdelerde
Ve dirilirler ağaç tepelerinde sanki.


Rainer Maria Rilke

12 Mayıs 2011 Perşembe

Sen Daha Başından

Sen kollarıma asla gelmemiş sevgili,
sen yitirilmiş olan daha başından,
senin hangi şarkılar gider hoşuna
hiç öğrenemedim. Vaz geçtim ben seni
gelecek anın kabaran dalgaları içinde
tanımaya çabalamaktan. İçimdeki
tüm uçsuz bucaksız imgeler - - çok uzaktaki
derinliğine hissedilen peyzaj,
şehirler, kuleler, köprüler ve patikaların tahmin-
edimedik dönemeçleri
ve şu bir vakitler nabzı tanrıların hayatıyla atan
kudretli topraklar - -
tümü, beni her zaman atlatan seni
anlamlandırmak için içimden yükselirler.

Sen, sevgili, daima hasretle seyrettiğim
bahçelersin sen. Bir kır evinde
açık bir pencere - -, ve sen daha yeni
atmışsın adımını dışarı, dalgın düşünceli
karşılamak için beni. Rast gele geçtiğim sokaklar, - -
sen onlarda az önce yürümüş ve gözden kaybolmuşsun.
Ve bazen, bir dükkanda, aynalar hala sersemlemiş
olurlardı senin orada bulunmuş olmandan, irkilmiş
geri verirlerdi benim çok ani hayalimi.Kim bilir? belki de
aynı kuş yankılanıyordu içimizden ikimizin de
ayrı ayrı, dün akşam.


Rainer Maria Rilke

Panter

O daimi parmaklıklardan öyle bıktı ki,
hiçbir şey barındıramıyordu bakışı.
Sanki binlerce parmaklık vardı.
Ve parmaklıkların ötesinde dünya yoktu.

Güçlü esnek adımların atılımıyla
küçücük çemberler çizmesi,
büyük bir istencin felçli gibi durduğu
merkezin etrafında kudret dansı gibiydi.

Yalnızca bazen gözbebeklerinin perdeleri
kalkardı sessizce. Gergin tutuk kaslar arasından
akan bir görüntü girerdi içeri,
dalardı yüreğine ve yiter giderdi.


Rainer Maria Rilke
(1875-1927)

Ozanın Ölümü

Yatıyor yüz hatları sert yastıkta
solgun ve yadsır gibi durmakta,
dünya ve dünya üstüne tüm bilinen
onun duyularından koparak
ilgisiz yıla tekrar çekildiğinden.

Bilmiyorlardı onu yaşarken görenler
bütün bunlarla arasında nice birlik var;
evet, bu derinlikler, bu çimenler
ve bu sular yüzüydü onun, bunlar.

Ah evet, onun yüzüydü bütün uzaklar da
onu hala isteyen, onu hala arayan;
maskesiyse, ürküp can çekişen orda,
narin ve açık, yarılan bir meyve sanki
havada çürüyüp duran.


Rainer Maria Rilke

11 Mayıs 2011 Çarşamba

Muhammed’in Tayin Edilişi

Mohammeds Berufung


Derhal fark edilen Melek, o yüce erk,
Daha gizlendiği yere girdiği gibi
tertemiz, alev alev ve dikilerek-
Yalvardı bırakıp da her bir talebi
Yol şaşkını bir tacir olarak kalmasına izin
Verilsin diye, eskiden neydiyse öyle;
Okuyamazdı o, böylesi sözün
Fazla gelirdi bir âlime bile.
Fakat Melek ona yazılı sayfasını
Buyurganca gösteriyor, gösteriyordu,
Tekrar ediyordu ısrarla: Oku.
Okudu o: Melek, önüne eğdi kafasını.
Okuyandı artık o andan itibaren
Ve bilendi ve uyandı ve hüküm veren.


Rainer Maria Rilke

Komşu Tanrı

Hayatımı genişleyen halkalar içre yaşarım ben,
nesneler üzre açılan birim birim.
Sonuncuyu, belki, başarmak gelmez elimden;
fakat denemek isterim.

dönerim çevresinde Tanrı'nın, o eski kulenin gece gündüz
dönerim binlerce senedir;
doğan mıyım ben, fırtına mı, bilmem henüz,
yoksa bir büyük şarkı mıyım nedir...


Rainer Maria Rilke

Herbsttag

Herr: es ist Zeit. Der Sommer war sehr groß.
Leg deinen Schatten auf die Sonnenuhren,
und auf den Fluren laß die Winde los.

Befiel den letzten Früchten voll zu sein;
gib ihnen noch zwei südlichere Tage,
dränge sie zur Vollendung hin und jage
die letzte Süße in den schweren Wein.

Wer jetzt kein Haus hat, baut sich keines mehr.
Wer jetzt allein ist, wird es lange bleiben,
wird wachen, lesen, lange Briefe schreiben
und wird in den Alleen hin und her
unruhig wandern, wenn die Blätter treiben.


Rainer Maria Rilke

Türkçesi: Güz Günü

Güz Günü

Tanrım: zamanıdır şimdi. Yaz çok müthişti.
Güneş saatinin üstüne bırak gölgeni,
ve estir tarlaların yellerini.

Emret son meyvelere olgunlaşmayı;
güneysi iki gün daha ver onlara,
davet et onları tamamlanmaya
ve devam ettir ağır şarabın son tadını.

Şimdi yuvası olmayanlar, kuramayacaklar bundan sonra.
Şimdi yalnız olanlar, daha bir hayli yalnız kalacaklar,
bakacaklar, okuyacaklar, uzun mektuplar yazacaklar
ve caddede bir aşağı bir yukarı huzursuzca
dolanacaklar, sürüklenirken yapraklar.


Rainer Maria Rilke
(1875-1927)

Güz

Yapraklar düşmede bilinmez nerden,
Gökkubbede uzak bahçeler bozulmuş sanki
Yapraklar düşmede gönülsüz
Ve geceler ağır dünyamız kopmuş gibi yıldızlardan
Kaymada yalnızlığa
Hepimiz düşmedeyiz, şu gördüğün el düşüyor
Nereye baksan hep o düşüş
Ama biri var ki bu düşenleri tutuyor yumuşak ve sonsuz.


Rainer Maria Rilke

10 Mayıs 2011 Salı

Gece Sen Misin

Beyaz ipekler giyinen biri,
uyanamadığının farkına varıyor;
Uyanmış gerçeklikten ve kafası karışmış çünkü.
Ürkmüş kaçıyor bu yüzden düşlere ve duruyor bahçelerde,
bir başına kara bahçelerde. Şenlik uzakta.
Işık belli belirsiz.
Gece soğuk ve sokuluyor çepeçevre yanına.
Ve soruyor kendisine doğru yönelen bir kadına.
"Sen gece misin?"
Gülüyor o.
Ve adam utanıyor beyaz elbiselerinden o an.
Ve uzaklarda yapayalnız kollarında olmak istiyor onun.
Eksiksiz kollarında.


Rainer Maria Rilke

Erken Bahar

Rahmet kırların çözülen bozunu
kapladı aniden. Bitti meşakkat.
Küçük dereler değiştirdi telaffuzunu.
Dokundu, belli belirsiz, şefkat,

dünyaya derinliğinden uzayın.
Doğuşlarına ait umulmadık bir eda
görüyorsun kurumuş ağaçlarda
patikalar boyunca arazide uzayan.


Rainer Maria Rilke

Denizin Türküsü

İlkçağ esintisi denizden,
deniz yeli geceleyin:
kimseye değil bu gelişin;
uyanık bekleyen
anlamak zorundadır
sana dayanacak:
ilkçağ esintisi denizden
en eski kaya için, ancak
onun için esen,
saf uzayı parçalayarak
taa uzaklardan gelen...

Nasıl duyar, filizlenen
bir incir ağacı seni
yücelerde ay ışırken.


Rainer Maria Rilke

Budur Benim Çabam

Budur benim çabam, bu:
adanmak özlem çekerek
dolaşmaya günler boyu.
Güçlenip genişlemek derken,
binlerce kök salarak
kavramak hayatı derinden-
ve ortasından geçerek acının
olgunlaşmak hayatın ta ötesinde
ta ötesinde zamanın! ..


Rainer Maria Rilke

9 Mayıs 2011 Pazartesi

Biliyorsun

Weisst Du


Biliyorsun, sıyrılacağım usulcacık
gürültücü yığından ben,
haberdar olayım ilk rengi uçuk
yıldızların meşeler üzerinde tomurcuk
açtığından ben.

Solgun akşam kırlarında
nadiren ayak basacak bir yer
veriyor yürümek istediğim patika.
Ve bir düş yok bu düşten başka:
Geliyorsun beraber.


Reiner Maria RİLKE

Baştaki

Sonsuz özdeyişlerden yükselirler
Sonlu eylemler zayıf çeşmeler gibi,
Vaktinde ve titreyerek eğilirler.
Bizde her zaman sessiz duranlar oysa,
Mutlu güçlerimiz, gösterirler
Kendilerini bu dans eden gözyaşlarında.


Rainer Maria Rilke