Şiir, Sadece

22 Haziran 2017 Perşembe

Dans Edelim Gel

Gözlerini severim en çok,
Gökteki yıldızlardan parlak;
Bir parça da baştan çıkarak.
Dans edelim gel!

Ne halleri vardı, sahiden,
Bedbaht aşığı berbat eden
Onun için hoştu zaten.
Dans edelim gel!

Doldurulmadı hala yeri,
Gülden ağzının öpücükleri
Kalbimde öldüğünden beri.
Dans edelim gel!

Dizi dibinde oturduğum
Zamanları hatırlıyorum;
Bu, işte bütün varım yoğum.
Dans edelim gel!


Paul Verlaine
Çeviren: Orhan Veli

Gök Öyle Mavi...

Gök öyle mavi, öyle durgun
Damlar üzerinde!
Yeşil bir dal sallanadursun
Damlar üzerinde!

Ürpertip gökyüzünü birden,
Bir çan tın tın eder,
Bir kuştur şu ağaçta öten;
Türküsünü söyler.

İşte hayat! Aç gözünü gör;
Bak ne kadar sade.
Her günkü sakin gürültüdür,
Şehirden gelmekte,

Ey sen ki durmadan ağlarsın,
Döversin dizini;
Gel söyle bakalım ne yaptın,
N'ettin gençliğini?


Paul Verlaine
Çeviren: Cahit Sıtkı Tarancı

Green

İşte yemişler, çiçekler, yapraklar ve dallar!
İşte kalbim, çarpıntısı yalnız senin için!
O bembeyaz ellerin kalbimi kırmasalar!
Bu küçük armağanı dilerim hoş göresin.

Ben geldim işte, çiğlerle bezenmiş olarak;
Alnımda seher yelinin dondurduğu çiğler.
Yorgunluğumu alsam ayak ucunda bırak!
Hayal etsem o tatlı demleri birer birer.

Bırak unutayım başımı taze göğsünde!
Hala aklımda lezzeti son öpüşlerinin.
Hayırlı fırtınadan sonra sakin, asude,
Uyusan biraz, madem uzanmış dinlenirsin.


Paul Verlaine
Çeviren: Cahit Sıtkı Tarancı

21 Haziran 2017 Çarşamba

Rondel

Hiçbir şey yok uyandığınızda
Somurtmadan karşılayacağınız
Korkunç, bir gülüş sarsarsa bakınız
Kanatlarınızı o yastıklarda

Kayıtsız uyuyun, korkusuzca da
Ele vermeyecek sizi soluğunuz.
Hiçbir şey yok uyandığınızda
Somurtmadan karşılayacağınız

Bütün o canın düşleri bir anda
Bu güzellik bozduğu an bakınız
Artık ne bir tek çiçek yanaklarda
Ne de ölçüsüz elmaslar gözlerde
Hiçbir şey yok uyandığınızda


Stephane Mallarme
Çeviren: İlhan Berk

Rondel

Sevişiriz dilersen şayet
Aşkı anmadan dudaklarınla
Bir şeycik yapamaz bize anla
Susmaktan gayri bu gülden demet

O nağmeler ki gülüşün elbet
Veremez pırıltısını asla
Sevişiriz dilersen şayet
Aşkı anmadan dudaklarınla

Sessizce sarmaş dolaş nihayet
Sylphe giymiş kıpkızıl urbasını
O hayal kanatların uçlarını
Alev bir öpüş kavrar akıbet
Sevişiriz dilersen şayet


Stephane Mallarme
Çeviren: Salah Birsel

Güzelim Bugün

El değmemiş, dip diri güzelim bugün
Sarhoş bir kanat vuruşuyla yırtar mı
Kırağıda unutulmuş katı gölün
Kalmış uçuşlar dolu saydam buzunu?

Bendim, diyor bir eski zaman kuğusu
Mağrur ama umutsuz kanat sıyıran
Yaşanacak yeri aramaz mı insan
Bastırınca kısır kışın sıkıntısı?

Silkecek bembeyaz ölümü boynundan
Daralan dünyasına kafa tutan kuş
Neylesin bağlanmış yere kanadından

Kendi aydınlığıyla bağlanmış göle
Duruyor kuğu, rüyalarıyla donmuş
Boşuna gurbetinde, başı göklerde.


Stephane Mallarme
Çeviren: Sabahattin Eyüboğlu

20 Haziran 2017 Salı

Baş Kaldırma

Namuslu bir insanın, kendine hak bilerek,
Evinde huzur içre yaşamasıdır elbet,
Zehir içmekle aynı değerde olan.

Hastalık istemem budur kararım,
Vazgeçmiş değilim büyüklük taslamaktan.
Bir yepyeni musikidir duyarım.

Duyarım gürültüsünü akan suyun,
Duyarım fırtınanın uğultusunu,
Hayat kısadır sanatın yolu uzun.

Ne kadar iyi ki bunca günah var,
Sonra taze şarap, gencecik kızlar,
Ve etrafa saçtığı ateşle yangın.

Bir de doğuşu var kızlarla erkeklerin.
Hepsi de şarkı söyler, yer-içer,
Sonunda öteki dünyaya göçer.


Charles Cros
Çeviren: Ahmet Necdet

Çirozname

Beyaz, kocaman bir duvar - çıplak mı çıplak
Üzerinde bir merdiven - yüksek mi yüksek
Duvar dibinde bir çiroz - kuru mu kuru

Bir herif geldi elleri - kirli mi kirli
Tutmuş bir çekiç bir çivi - sivri mi sivri
Bir büyük yumak da sicim - zorlu mu zorlu

Çıktı merdivene derken - yüksek mi yüksek
Mıhladı sivri çiviyi - tak tak da tak tak
Duvarın ta tepesine - çıplak mı çıplak

Attı çekici elinden - düş allahım düş
Taktı çiviye sicimi - uzun mu uzun
Astı ucuna çirozu - kuru mu kuru

İndi merdivenden tekrar - tıkır da tıkır
Sırtında çekiç merdiven - ağır mı ağır
Çekti gitti başka yere - uzak mı uzak

O gün bugündür çirozcuk - kuru mu kuru
Mezkur sicimin ucunda - uzun mu uzun
Nazikçe sallanır durur - durur mu durur

Ben bu hikayeyi düzdüm - basit mi basit
Kudursun bazı adamlar - ciddi mi ciddi
Ve gülsün diye çocuklar - küçük mü küçük


Charles Cros
Çeviren: Orhan Veli Kanık

Hüzün

Gücüm, hayatım, nem varsa kaybettim;
Kaybettim, ah, dostlarım, neş'emi;
Kalmadı hatta kibirim azametim;
Oydu vehmettiren dahiliğimi.

"Hakikat budur" dedikleri zaman,
Karşımda sahiden bir dost zannettim.
Hakikati anlayıp duyduğum an;
Çoktandır galip gelmişti nefretim.

Ama işte hakikat ebedidir;
Yaşarsa bir kimse ondan bihaber,
Alemde ömrünce gafil kişidir.

Tanrı soruyor, cevap vermek ister,
İyi ki ağlamışım ara sıra
Elimde kalan servet bu, dünyada.


Alfred De Musset
Çeviren: Cahit Sıtkı Tarancı

19 Haziran 2017 Pazartesi

Pepa'ya

Pepa'cığım, gece ilerleyip de
Annen odasına çekildiği an,
Sen lambanın altında yarı üryan
Duaya başlarsın ya, eğilip de;

Hani rahatı kaçmış ruhun, seni
Gecenin koynuna terk ettiği an;
Başlığını atarsın da başından
Yatağına bir bakarsın ya hani.

Evin bütün insanlarını saran
Ağırlık yaklaşır ya, adım adım;
Güzelim, sevgilim, Pepita'cığım
Ne düşünürsün acaba o zaman?

Kimbilir belki bir garip kadını,
Çok acıklı bir romanda kahraman,
Ümidin zoruyla meydana çıkan,
Hakikatinse yalanladığını.

Belki de ancak doğura doğura
Bir fare doğuran kocaman dağlar,
Hiçbir vakit yaşanmamış sevdalar,
Şekerlemeler, belki de bir koca.

Ah! Belki de seninki kadar iyi
Bir kalbin dostça açılmalarını;
Esvabını, oyun havalarını;
Belki de beni, belki de hiçbir şeyi.


Gerard De Nerval
Çeviren: Orhan Veli Kanık

Fantazya

Bir hava bilirim, dünyalara değişmem:
Bütün Rossini, Mozart, Weber sizin olsun,
Çok eski bir hava, ağır, hazin, muhteşem;
Yalnız ben duyarım onda ne varsa fusün!

Ne zaman o havayı dinleyecek olsam
Ruhum gençleşiverir birden iki asır,
Onüçüncü Louis devridir, vakit akşam
Batan günle sararmış bir yamaç uzanır.

Camları kızıla çalan renklerle yanar,
Kiremitten bir şato, köşeleri taştan.
Etraf çepçevre bağlar, bahçeler, parklar;
Bir dere akıyor çiçekler arasından.

Kömür gözlü bir kumral en üst pencerede;
Eskidir geçmiş zaman esvapları eski.
Görmüşlüğüm var bu kadını; ama nerde?
Hatırlıyorum, başka bir hayatta belki!


Gerard De Nerval
Çeviren: Cahit Sıtkı Tarancı

İki Atlı Ormanda Ne Düşünüyorlardı?

Gece kapkaranlıktı ve simsiyahtı orman,
Gölgeye benziyordu yanımda giden Hermann;
Dörtnala atlarımız sığınmıştık Allaha.
Bulutlar gökyüzünde sanki birer mermerdi,
Yıldızlarsa ateşten kuş sürüleri gibi
Uçuşurdu dallarda.

Ben hasretle doluyum. Istıraplarla kırgın,
Ümitsiz, bomboş kalmış derin ruhu Hermann'ın.
Ben hasretle doluyum: uyuyun sevdiklerim!

Bu ücra yeşillikler arasından giderken:
"Yarı açık mezarlar, dedi, geçer fikrimden!"
O ileri bakıyor benim gözüm arkada.
Atlarımız bir orman alanında dörtnala.

Uzak çan seslerini getiriyordu rüzgar.
Hermann: "Dertliler, dedi, düşüncem; şu alemde
Yaşayan, var olanlar." "Ah, benim düşüncem de
Dedim ki yok olanlar:


Pınarlar çağıldardı. Ne söylerdi pınarlar?
Meşeler fısıldardı. Meşeler ne fısıldar?
Çalılar söyleşirdi eski dostlarmış gibi.
Hermann bana dedi ki: "dert insanı uyutmaz.
Ne gözler var ki ağlar, ne gözler uyku tutmaz."
Ona dedim ki: "Heyhat, uyanmaz niceleri!"

O zaman dostum: "Hayat, dedi, dert, felaket bu!
Ölüler artık azap çekmiyorlar. Ne mutlu
Yeşeren, yapraklarla örtülen mezarlara!
Gece onları tatlı ışıklarıyla okşar.
Göklerin sükunundan, nurundan nasibi var
Her ruhun her mezarda:'

"Sus, dedim, ölüm denen o sırra saygı göster!
Ayak altında, toprak altındadır ölüler.
Ölüler bir zamanlar seni seven kalplerdi:
Uçup giden meleğin, baban, yahut da annen!
Gönülleri kırılır bu acı sözlerinden,
Rüya içinden gibi duyarlar sesimizi."


Victor Hugo
Çeviren: Afif Obay

Göl

Ebedi gecesinde bu dönüşsüz seferin
Hep başka sahillere doğru sürüklenen biz
Zaman adlı denizde bir gün, bir lahza için
Demirleyemez miyiz?

Ey göl, henüz aradan bir sene geçti ancak,
Seyrine doymadığı o canım su yanında
Bir gün onu üstünde gördüğün şu taşa, bak
Oturdum tek başıma!

Altında bu kayanın yine böyle inlerdin;
Yine böyle çarpardı dalgaların bu yara,
Ve böyle serpilirdi rüzgarla köpüklerin
O güzel ayaklara.

Ey göl, hatırında mı? bir gece sükut derin.
Çıt yoktu su üstünde, gök altında, uzakta,
Suları usul usul yaran kürekçilerin
Gürültüsünden başka.

Birden şu yeryüzünün bilmediği bir nefes
Büyülenmiş sahilin yankısıyla inledi.
Sular kulak kesildi, o hayran olduğum ses.
Şu sözleri söyledi:

"Zaman, dur artık geçme, bahtiyar saatler, siz
Akmaz olunuz artık!
En güzel günümüzün tadalım o süreksiz
Hazlarını azıcık!

"Ne kadar talihsizler size yalvarır her gün,
Hep onlar için akın;
Günleriyle birlikte dertlerini götürün,
Mesutları bırakın.

"Nafile, isteyişim geçen saniyeleri;
Akıp gidiyor zaman;
Geceye: "Daha yavaş" deyişim boş; tan yeri
Ağaracak birazdan.

"Sevişmek! hep sevişmek! akıp giden saatin
Kadrini bilmeliyiz!
İnsan için liman yok, sahil yok zaman için,
O geçer, bir göçeriz!"

Kıskanç zaman, kabil mi sevginin kucak kucak
Bize zevki sunduğu sarhoş edici anlar,
Kabil mi uzaklara uçup gitsin çabucak
Matem günleri kadar?

Nasıl olur kalmasın bir iz avucumuzda?
Nasıl yok olur her şey büsbütün silinerek?
Demek vefasız zaman o demleri bir daha
Geri getirmeyecek?

Loş uçurumlar, mazi, boşluklar, sonrasızlık,
Acaba neylersiniz yuttuğunuz günleri?
Alıp götürdüğünüz derin hazları artık
Vermez misiniz geri?

Ey göl! dilsiz kayalar! mağralar! kuytu orman!
Siz ki zaman esirger, tazeler havasını,
Ne olur, ey tabiat, o günlerin saklasan
Bari hatırasını!

Sakin demlerde olsun, deli rüzgarda olsun,
Güzel göl, etrafını süsleyen oyalarda,
O kapkara çamurda, sularına upuzun
Dökülen kayalarda!

İster meltemlerinde, bir ürperişle esen,
Seslerde, ister uzak ister yalanda olsun,
Yahut gümüş pullarla sular üstünde yüzen
Ay ışığında olsun!

Kuduran fırtınalar, sazlar bize dert yanan,
Meltemini dolduran kokular, hep beraber,
Ne varsa işitilen, görülen ve koklanan,
Desin ki: "Seviştiler!"


Alphonse de Lamartine
Çeviren: Yaşar Nabi Nayır

17 Haziran 2017 Cumartesi

Sonbahar Günü

Yüce gökler uçsuz bucaksız
Soğuk son bahar mavisi içinde
Kuşlar ağır ağır uçar güneye
Ah özgürlük.

Bir vahşi çığlık kalır kulaklarımda
Şafak kızıllığında kanat çırpanlardan
Özlem ve ayrılık çığlığı onların
Ah özgürlük.

Dönerim der çevreme, mahpusluğuma
Her şey bir düş oluverdi şimdi
Gelen kışla karlara gömülecek.
Ah özgürlük.


Eli Sinervo
Çeviren: Ata Karatay

Benzin

Bir yüce tanrıyım
Yirmi sent'e satılır galon'um
Sokaklarda
Ve birbirini öldürür insanlar
Benim yüzümden
Kıtalarda.
Vızzz...
Ateş öpünce beni
Demire can gelince
Anlarım hemen
Neden
Rüyalar içinde yatmışım öyle
Derinliğinde toprağın
Bin yıllarca.


Henry Parland
Çeviren: Ata Karatay

Gitmek

Gitmek bin kat daha hayırlıdır
Bir kapı ardında kalmaktan, yavrum
Gitmek kimsenin karışamayacağı
Bir rüyaya kendini bırakarak.

Gitmek bin kat daha hayırlıdır.
Bir kapı ardından kalmaktan yavrum!
Bir mahpustun biraz evvel
Eşyaların ne'yinde,
Bir mahpussun gene de:
Sor kalbine cevap versin!
Gitmek diyorum yavrum.
Gitmek bin kat daha hayırlıdır
Bir kapı ardında kalmaktan.


Rabbe Enckell
Çeviren: Lütfü Özkök

Ey Güneş

Ey güneş
Işınlarının ağında
Bir örümcek gibi
Kalpleri yakalayan
Bağlayıp dokuyan sen,
Bir sabah uyanmadan daha
Benimkini de
Sımsıkı
Bir eş kalbe bağla!


Rabbe Enckell
Çeviren: Ata Karatay

16 Haziran 2017 Cuma

Sessiz Komşum

Ruhumun derinliğinde bir kapalı oda var
İçinde hiç karşılaşmadığım bir kimse oturur
Bir yalnız ihtiyar, mezar gibi sessiz,
Bir evsiz barksız, eşsiz dostsuz.

Kim acaba o bir kiracı mı sadece?
Yoksa bir filozof kişi mi yalnızlığı seven?
Yüzüne bakılmasından öylesine korkan
Kendi sesini duymaktan bile çekinen.

Kapıyı vuruyorum girmek istiyorum odasına
İçerde tek başına sessiz yaşayanın;
Dostça selam verip görüşmek düşüncem
Ve ona güç vermek, sevgimi belirtmek.

Cevap yok. Yine eskisi gibi sessizlik, sessizlik
Duraladım, ne yapacağımı şaşırdım doğrusu
Oysa anahtar deliğinden kapalı odanın
Sızan ışık da açıklıyor ki komşum uyanık.


Hjalmar Procope
Çeviren: Ata Karatay

Vurgunum Ben

Güneş tutan bol meyvana, Hayasdanım, vurgunum ben,
Bizim eski sazımızın sızısına vurgun ben,
Kan damlayan çiçeklere, ışıldayan pak güllere
Ve Nair'li çevik belli kızlarına vurgunum ben.

Vurgunum ben gökyüzüne, göllerine, sularına,
Güneşine, kışın kopan korkunç tipi ve borana,
Kara kara huğlarının ve çağlardan beri gelen
Kentlerinin binbir yıllık taşlarına vurgunum ben

Nerde olsam unutamam türkümüzün acısını,
Kitaplarda dualaşan demir-harfli yazımızı,
Yaramızdan sızan kanlar yüreğimi yaksa bile
Güneşli ve yetim yarim: Hayasdana vurgunum ben.

Hasret çeken gönlüm için başka hiçbir destan yoktur,
Naregatsi, Kuçak gibi pek aylalı alın yoktur,
Bu dünyada Araratım gibi ulu doruk yoktur
Sonsuz şeref yolu gibi Masis'ime vurgunum ben.


Yeğişe Çarents
Çeviren: Pars Tuğlacı

Türkü

Ağlayan bir söğüt var
Geceleyin bahçemde
Ağlar avuntusuzca
Ağlar söğüt kederle

Ama sabah olup da
En güzel kız doğunca
Kurutur o yaşları
İpekten saçlarıyla


Avedik Isahagyan
Çeviren: Ataol Behramoğlu

15 Haziran 2017 Perşembe

Reklam Gemisi

Gemi limana yöneliyor dosdoğru
Gölgeli alacakaranlıkta
Oparlörleri şehri selamlıyor çığlık çığlık
Projektörleri beş kollu ışınlarını
Havaya tutuyorlar kayan bir kuyruklu yıldız örneği
Ve bulutlar üzerine ateşten harflerle yazıyorlar:
BİR FORD SATIN ALIN
Ve sonra dönüşüyor gemi
Baştan başa göz kamaştırıcı bir ışık dünyasına
Baca Tuborg şişesi biçimini alıyor
Dağ gibi sayılar ve harflerle acemice boyanmış kenarları
Garip bir maskeleme deneyinde.
Derken Kodak reklam kızı, Johnnie Walker ve tüm ötekiler
Görünüp kayboluyorlar yansıyarak.
Suyun aynasında yansıyarak.
Gemi kah bir yeşil uçurumda koşturuyor
Kah bir san alev parıltısında
Ya da bir karı havuzunda.

Ve üzerinde geminin, geminin neler yok ki?
İşte resim ve ahçılık sergileri
Fransız mutfağı, kübizm ve kimyasal reçeteler;
İşte toplumu -çöp tenekesinde bitler tarafından yenen proletaryadan
Milyonerlerin lüks tuvaletine kadar- derinliğine gösteren
Bir toplumsal sergi.
İşte makyaj klinikleri ve intihar için kurulmuş bürolar:
Hani umutsuz insanların uygun bir ücret karşılığı danışa bilecekleri..
İşte sanat doktorlarının en son şaheserleri
Her biçime sokulabilen erkekler, kadınlar
Ve işte geminin salt kendisi
Tüm üstün olanaklarıyla:
Tenis kortları, yüzme havuzları, kilisesi
Ve gazete (ya da bütün bir İncil'i size taksitle basan)
Basımevi bölümleriyle
Ve de dakikada 180000 devir yapıp
Her devinimi dengeli kılarak
Yolcuları deniz tutmasından koruyan dev jiroskopuyla.

Ve işte nihayet yolcular-
Hepsi büyük ilgi ve ün sembolleri
İşte Napolyonla Moskova'da bulunmuş olan
136 yaşındaki ihtiyar Volkinya Patriği,
6 yaşındaki satranç dehası Polonyalı Semmi Meyer
Ve Siyamlı ikizler ...
Sonra tabii tanınmış kişilerden seçkin bir koleksiyon;
Dünya savaşının müflis kralları,
Ayrıca gemi adamları arasında
ille de bulunması gerekli
Düşkün Rus grandükleri
Ve Viyana Operası kraliçeleri...
Ve birinci mevkide
Film yıldızları:
Vahşi Batı'nın kahramanı
(Odol gülümseyişiyle)
Dünya komedyeni
(Odol gülümseyişiyle)
Ve güneş banyosu güzeli
(Odol gülümseyişiyle)

Fakat limandan uzakta
Bir adam oturur ve kulübede
Saat göstergeleri ve bilinmedik aletlerle donanmış masası
Ağzında sert tütünle dolu piposu
Sıradan bir sokak adamı ya da öğrenci olabilir,
Bekliyor geminin tam dilediği noktaya gelmesini
O zaman basacak düğmeye.
İstediği onun bir ateş değil göklerden inecek
Hayır o kendisi ateşi uçurumun da dibinden yükseltecek.


Otto Gelsted
Çeviren: Ata Karatay

Dağlar

Bu ışıklı gökkubbenin altında
Birkaç dakikaları bile kalmış olanlar
Yüzlerce yıl yaşayacakmış gibi
Koşuşturup duruyorlar

Ve uzakta, binlerce yıllık suskunlukta
Dağlar, bu telaşçı kalabalığa bakarak
Donup kalmışlar haşin ve kederli
Sanki birkaç dakikaları kalmış gibi yaşayacak


Resul Hamzatov
Çeviren: Ataol Behramoğlu

Akşam

Ve - Bu
yalnız çiçek durumu - gül:
sanki bir sakar: birçok
yeni başlangıçlar gibi
kucaklaşma - bir çocuğun:
boşluğa sarıldığı zaman


Gennadi Aygi
Türkçesi: Yunus Çakır

14 Haziran 2017 Çarşamba

İmge: Şenlik İçin

beyazın sessizliğinde
uzakta insan
karın beyazı üzerinde
sanki çekilişi gibi görünmez bir bayrağın


Gennadi Aygi
Çeviren: Yunus Çakır

Masa

boş fincan ve yazgının horozu
ve ben ve masa - ek olarak bir kalem
bu "geçen hayat" denen sergiye
boş fincan ben
şiir yazgının horozu


Gennadi Aygi
Çeviren: Yunus Çakır

Ağustos: Nietzsche Turin'de

oysa bakışında vardı- beyaz bir şey gibi:

mermerimsi- ağırlıksız:

ve maddesiz!-

bu akrabalık nedeniyle dediler
seziyordu açık uçurumları:

ve bahçedeki mermerde

ve kağıdın beyazında havada

bir yol açıyorlardı kendilerine -sanki ipekte!-

birden kocaman açıyorlardı elde
boşluk
bırakarak
bir yerde mağaralarda-

ve şu genel ve boş açıklık derecesinde
/çok uzun süre gerileyen bir tür gök gibi/
kendi kendilerini tüketen güller

paramparça ve canlı şey ağlardı
nemli havada
kireçli sanki


Gennadi Aygi
Çeviren: Yunus Çakır

13 Haziran 2017 Salı

Sabah

Dün gecenin kara pijamalarını
Üstümden çıkarıp
Yarı saydam bahçeye
Adımımı attım.
Ayaklarının u-cu-na
Ba-sa-ba-sa
Yolumdan usul usul gelen
Şu peçeli
Müslüman güzeli de kim?
Gözüm ısırıyor ama
Adını unutmuş gitmişim.
Kaldırıyorum peçesini.
Günaydın hanımefendi, diyorum;
Günaydın.


Wu Wang Yao
Çeviren: L. Sami Akalın

Yalnızlık

Yalnızlık,
Ay ışığının ağaç gölgelerini serptiği bir kaldırımda,
Suskun ve engin gecenin içinde, ağır ve yalnız kendi ayak seslerini dinlemektedir.

Yalnızlık,
Duvar saatinin ve kandilin önünde,
Aceleci tik taklara ya da zamanın sürüklenişine kulak vermektir.

Yalnızlık,
Gözler açık, sırtüstü uzanıp,
Yanan yüreğinin zorlu atışlarını dinlemektir.

Yalnızlık,
Ne terk edilmiş evin açık kalmış penceresi,
Ne de insan gölgesi bile olmayan göl ya da kurbağa sesleri.

Yalnızlık,
Kederli ve insansız bir dünya değil
Ama kalabalığın biçimlendirdiği bir çöldür.

Yalnızlık,
Dünyayı aşan ve uzaklaşan bir düşünce değil
Ama insanların tutkulu aşkıdır.

Ey benim yalnızlığım,
Sevmemek elde değil, yalnızlığı,


Yi Men
Çeviren: Aydın Ergü

Gürültüler

İlkbahar, sayısız ve en güzel gürültülerin mevsimidir:
Güneşte, suya dönüşen karın gürültüsü,
Toprağın altında, harekete geçen toprak kurtlarının gürültüsü,
Sıçrayanın gürültüsü, uçanın gürültüsü.
Yağmurlu ve rüzgarlı bir gecede,
Yağmurun ve rüzgarın gürültülerinin ortasında,
Karanlık Gökyüzünü yıldırımlar yırtarken,
Gök gürültüsü titretirken dağı ve denizi,
Daha da şiddetli bir fırtına patlar,
Derken gök açılır, daha da artar gürültüler:
Ağaçlar tomurcuklanır, çiçekler açar, buğdaylar dalgalanır,
                                                                    demir ve çelik kucaklaşır
Ve insanlar ortaya çıkar, gülerler neşeyle.
Her şey değişir, her şey boy atar, her şey mırıldanır.
Dağlar ve kayalar bile kaynarlar için için,
Zaman bile işittirir aceleci adımlarının gürültüsünü


Li Şa
Çeviren: Işık Horasanlı

12 Haziran 2017 Pazartesi

Ne Yitirdim

Bir şey yitirdim - ne yitirdim peki
Bu ormanda? Geceyarısı elimde fener
Aranıp duruyorum ağaçlar arasında
Yabancı değil yaban çiçekleriyle dolu bu yol.

Her bir ağaç, her bir ot Ah, böylesine bildik bir yerde
Nasıl yitiririm onu!
Burada olmalı yitirdiğim şey
Başka bir dünya bilmiyorum çünkü.

Elde fener, adım adım izliyorum yolu.
Çiğ damlaları, parlayarak, dallarda duruyor.
Ağaçların yukarısından yıldızlar göz kırpıyor
Her şey o derdi sessiz ve dingin ki.

Onu burada yitirdim gerçekten,
Aramakla geçirdim bütün geceyi.
Ama ne yitirdiğimi bulamadım; bildiğim tek şey,
Zamanın beni hızla eskittiği.


Sun Yü-T'ang
Çeviren: Gürkal Aylan

Gülmek

Çocuğum gülüyor;
Gülüşü öylesine onurlu, öylesine özgür, öylesine bağımsız,
Dedesinin, daha doğrusu babamın gülüşü gibi.

Böyle gülerdi babam,
Böyle gülüyor çocuğum,
Ama ben onlar gibi gülemiyorum.

Geçmiş kuşakla gelecek kuşağın gülüşü arasında
Sağır ve karanlık benim gülüşüm,
iki dağ arasındaki vadi gibi.

Benim dünyam, gerçeğin dünyasıdır, benim çağım, şimdiki çağdır,
Bunlar bana pek gülecek bir şey vermiyor,
Ne babamın geçmişine, ne çocuğumun geleceğine benziyorlar.
Yazgının karşısında, gülüşüm soğuk, düşmanım karşısında gülüşüm kinli,
Asya'nın o sınırsız yoksullukları karşısında,
Gülüşüm acı.


Thong Ting-Ven
Çeviren: Aydın Ergü

Ayçiçeği


Sen güneşsin,
Ben seni her gün konuklayan
Ayçiçeği,

Kırmızı bir tülle örtülmüş gökyüzünün altında konuklarım ben seni,
Çiğ tanelerinin yok olduğu bahçede seni beklerim,
Meltem çıktığında yoldaş olurum sana alaca karanlıkta.

Senin ışıl ışıl yanan yuvarlağın
Benim altın gibi yapraklarımı aydınlatır
Ve taçlandırır beni defneden bir taçla.

Göğsümde taşırım ben şiirin tohumlarını
Ve ölümsüz bir aşkı.
Gerçek yaşamının örneğini görürüm senin yüzünde.

Benim yapraklarım mavi bulutlardır,
Yapraklarım mızrak gibi fırlayan ışınlardır.
Yeryüzünün güneşiyim ben.

Sen beni bırakıp gittiğinde,
Önce başımı eğip uykuya dalarım,
Acıdan ölür giderim sonra da.

Bilirim ki güz geldiğinde,
Altın gibi yapraklarım bir bir
Düşüp gidecektir dökülen saçlar gibi.

O zaman senin anın uğruna,
Dökeceğim kanımı,
Göğsümü parçalayacağım

Ve savuracağım ölümsüz tohumlarını,
Bir bir,
Yeniden can bulacak toprağa.


Z'in Zö-Hao
Çeviren: Eray Canberk

Ağaç

Ağaç sonsuza uzanır.
Boşluğu yakalar
Ve yine de sonsuz ellerinin içindedir.

Birbirine girmiş kökleri geçmişin içine dalar,
Dolaşık dalları uzanır geleceğe doğru,
Tomurcukları, gür yaprakları,
Okşar, bulutları, güneşi, yıldızları.

Yaşamı en yükseğe, en büyüğe ulaşır,
En derine, en genişe.

Gökyüzü mavi bir sonsuzluktur,
Bitimsiz ve giz dolu.
Ağaç sonsuza uzanır
Ve yaşamanın anahtarlarıyla, açıp girebilir evrenin gizinin, içine.



Z'in Zö-Hao
Çeviren: Aydın Ergü

10 Haziran 2017 Cumartesi

Bir Sone

Dağınık saçlarına yağmur çiseledi:
Küçük inciler kara renkli deniz otlarında,
Vurdu dalgaların üstüne ölü balıklar,
Gizemli, üzüntülü bir parıltıyla.

Neşesiz ruhumu yakalayıp getirerek
Aşkın ve ölümün kol gezdiği düşler ülkesine
Mor güneş ışınlarının altın göğü aydınlattığı,
İyi yaratıkların mutluluk gözyaşı döktükleri o ülkeye.

Yaşlı ve zayıf bir karakedi gibi
Solup eriyeceğim, alacakaranlıkta esneyerek,
Gerçek yapma, tüm gururumu ortaya dökerek,

Sonra o gizemli parıltıyı izleyeceğim,
Sendeleyip puslu karanlıkta; kehribar renkli bir kadehteki köpükler gibi
Duygusal gözlerimi kara ve bulanık anılara gizleyeceğim.


Tai Vang-Şu
Çeviren: Gürkal Aylan

Sone

İçten bir gece geçiriyoruz çokça
Yabancı bir odada. Nasıl görünüyor
Gündüzün, bir türlü bilemiyoruz,
Geçmişinden ya da yarından konuşamıyoruz. Ova

Göz alabildiğine uzanıyor pencerenin ötesinde.
Belirli belirsiz anımsıyoruz geldiğimiz yolu
Geceleyin, düzlüğe değin tüm bildiğimiz bu,
Çekip gideceğiz sabah oldu mu.

Kapat gözlerini; bu içten geceler
Ve yabancı yöreler kalbinde yer etsin,
yaşamımız ötede uzanan düzlüğe benzer

Karanlık örttüğü düzlükte bir ağaç görürüz
Ve bir gölün parıltısını. Sonsuz yabansılık
Unutulmuş geçmişi ve bulanık yarını gizler.


Feng Çö
Çeviren: Gürkal Aylan

Tu Fu'ya

Çektiğin açlıktı hep o bozkır köylerinde
Gözlerinin önünde ölüm çukuru vardı
Kesilmedi sesinin gene ardı-arası
Günün şerefli-şanlı olayları üstüne.

Erler öldü, vuruldu kaldı cenk yerlerinde
Yıldızlar düştü gökten ve on binlerce atlı
Toz bulutu içinde gözlerden uzaklaştı
Hep bunlara harcandı senin ömürcüğün de.

Bir bağıştır bize o partalların zerresi
Ölen dervişten kalmış eski giysiler gibi
Yoksulluğun gene de gene parlamaktadır.

Terazide tartılan bugün senden kalanlar
Değerce sönük durur şu taşlar şu kaftanlar
Ah ne akıl erişir güçlerine ne de sır.


Feng Chih
Çeviren: L. Sami Akalın

Sayısız Yıldızlar

Tren rayının çevresinde taşlar ve çiçekler!
Sonsuz bir yaşamın kısacık kesiti,
Siz ve ben,
Karşılaşıyoruz bir rastlantı sonucu,
Ama birden sonsuz yaşam ayırıyor bizi sonsuzca.
Oradan yine geçerken
Nasıl tanırım sizi?
Binlerce benzeriniz arasında?


PingSin
Çeviren: Eray Canberk

9 Haziran 2017 Cuma

Söyleme Bana

Sus
Sus
Konuşma
Söyleme bana!

Biliyorum
Gitmem gerekli
Bir şey bulacaksam-
Gitmem gerekli
Hem tek başıma
Bir şey bulacaksam-
Bugüne değin
Bulamadığım
Evim
Sevgilim
Toprağım
Bir yerde olacak
Henüz gitmediğim-
Gerçi çok gezdim
Ama bilinmez
Kimbilir daha
Ne çok gezeceğim-
Ve tek başıma
Gitmem gerekli
Bir şey bulacaksam-
Ama yolumda
Bir yer var elbet
Artık duracak-
İyice biliyorum
Orada benim
Evim, toprağım-
Sevgilim boyuna bekleyemez ki
Zaten çok gezdim
Söyleme bana
Gideceğim yer
Pek uzaktaysa-
Geç kalmış olmak
şimdi tek korkum-

Sus
Sus
Konuşma
Söyleme bana
Bulmam gerekli
Kendi evimi!


Gustaf Munch Petersen
Çeviren: Ata Karatay

Yücelik

Oturmuş kudretini düşünüyordum
Tarifsiz kudretini yaradanın.
Sonra vazgeçtim.
Çözülmez dedim böyle dev sorun.
O anda birden
Çevremde çocuk sesleri duydum.
Bir küçük çocuk soruyordu arkadaşına:
- Tanrı her şeyi yapabilir mi?
Öteki cevap veriyordu:
-Tabii!
- Acaba diyordu ilki:
Bir taş yaratabilir mi Tanrı,
Sonunda kendisinin bile
Yerinden kaldıramayacağı?


Piet Hein
Çeviren: Ata Karatay

Kendime

Benim gözlerimi gördünüz mü?
Görülmeye değer onlar!
Onlardadır sıcak yaz geceleri

Bir ayna içindeki mumlar gibi
Ve hayat dolu kadınlar,
Ya da türküler, şarkılar.

Tanımadım daha henüz
Bir başka kimseyi dünyada
Bencileyin bakabilen.

Keyfim bir artar bir artar
Şöyle tepeden tırnağa
Seyrettiğimde kendimi

Ne ağız be derim
Ne büyük ne tatlı
Rengi de ne güzel!


Jens August Schade
Çeviren: Ata Karatay

8 Haziran 2017 Perşembe

İnsanı Seviyor Musun?

İnsan bana doğru geldi
Sürüklenerek güçlükle
Ardında bıraktığı izde
Kirli kalıntıları
Bir ses duydum birden: İnsanı seviyor musun?
Sev! dedi o ses.

İnsan kımıldadı
Yakınlaştı -sürüne sürüne
Şehvet salyaları saçıyordu tüm çevresine
Sinekler, böcekler üşüşmüştü karnındaki yaralara
Ve ses balyoz gibi indi bu kez:
İnsanı seviyor musun?
-Hayır dedim ben.
Sev! dedi o ses.

Yakınlaştı-
Daha da yakınlaştı-
Artıyordu gelen pis koku
Yalanın binlerce hastalığından -
Korku veriyordu şimdi artık ses,
Soruyordu:
- İnsanı seviyor musun?
- Hayır dedim, sevmiyorum!
Sev! dedi o ses.

Sonra insan doğruldu yerinden
Uzattı ellerini bana doğru
O zaman gördüm kızıl çiçeklerini işkencelerin
Her yanında.
Gördüm simsiyah yaralarını günahların
Çıplak kollarında, omuzlarında.
Ve gülümsedi bana
Bak ama, dedi
Tanrı nasıl sevdi..!
Gözlerimdeki perde düştü birden
Ve haykırdım candan:
Seni seviyorum İnsan!
Ve ağzım kanla doluverdi o anda
İnsan kanıyla.


Nis Petersen
Çeviren: Ata Karatay

Megalomani

Bir büyük Norveç şairine


Siz
Norveç'in en yüce bir dağı
Ben
Minnacık Danimarkalı karınca!
Ne var ki
Kimseler önleyemedi
Bugüne kadar
Dağlara tırmanmasını karıncaların.

Evet değişmez hiçbir şey
Dağ dağdır her zaman

Karınca karınca.
Ama sayın üstat!
Ben sizin doruğunuza eriştiğimde
Bir karınca boyu da olsa-
Daha yüksek sayılmaz mıyım sizden?
Haydi hoşça kalın!


Hulde Lütken
Çeviren: Ata Karatay

Yavaş Gelen Bahar'dan

Ne kadar yavaş geldi bu yıl yine ilkbahar
Ne yavaş yitti gözden buzlardaki yaralar.

Yerden fışkıran otlar ne kadar seyrek ve az
Bak hala korkuyorlar öldürür diye ayaz.

Dallar henüz çıplak, boş kemikli eller gibi
Tomurcuklar kapalı bir çağrı bekler gibi.

Gizli hazırlıkların belirtisi var ama
Yeşil toprağı yarıp yayılmamış her yana.


Tom Kristensen
Çeviren: Ata Karatay

7 Haziran 2017 Çarşamba

Yağmurdan Sonra

Birden bu yağmur bu dev adımlarla nasıl da geldi buraya!
Acaba hangi izleri bıraktı
Mavi dağa ve tatlı yeşil tepeye?
Ağaçların dallarına asılmış inciler.

Yağmur ve bulutlar kaçmış, açılan gökyüzünde hava aydınlanır.
Ey vatanım, çok zamandır seyrediyorum seni,
Üstünde kalmış her bir yağmur damlası
Hepsi parlak bir güneş gibi ışır.


Liang Shang Yuang
Çeviren: Aydın Ergü

Bir Kamyon Üzerine, Şiirsel Düşünceler...

Yolun iki yanına dizilmiş akasyaların ve söğütlerin
Binlercesi yoldaşlık eder bana.
Uzun yeşil geçit boyunca
Yitip gider sonsuza yol.

Kamyonlar gelir, kamyonlar geçer,
Bahar gider, güz gelir;
Irmaklar akar, meyveler olur,
Yapılar yükselir topraktan,
Buğday denizleri altın rengi dağlar oluşturur,
Çöllerde insanlardan buğular.

Camdan bakarım,
Dağlar ve ırmaklar fersah fersah.
Tekerleklerim vatanın toprağını ölçercesine
Yola lastiklerin izini
Bir şerit gibi bırakır
Mutluluk ve özgürlük.

Ağaçlar, bunları diken biziz,
Tarlalar, tarlalardan ürün kaldıran biz,
Evler, evleri yapıp çatan biziz,
Yollar, yolları onaran biz,
Peki bütün bunlar kimin için diye sorarsan:
Benim için elbette, senin için, herkes için!

Bütün tozları silkip,
Yeni bir yapı yerine bırakınca kamyonumu,
Bağıra bağıra söylediğim kavga türküsünü
Milyonlarca insan tek bir sesle söyler!


Liang Shang Yuang
Çeviren: Aydın Ergü

Düzen

Körfeze
demirlemiş bir gemi,
Bir çiçeğin üzerine
konmuş bir arı,
Sonbahar göğünde
buz tutmuş bir bulut.

Ölçüye gelmez zamanın kara ormanından
Çocukların ağlayışları gelir,
İç çekişleri yaşlıların ...

Yazık! Denizci birden açılır denize doğru,
Aceleyle kovanına döner arı,
Bulut yiter gider mavi gökkubbede,

Ve körfez yeniden bulur dinginliğini,
Tazeliğini bulur çiçek,
Sonbahar göğü kendi maviliğini.


Pai Z'ien
Çeviren: Aydın Ergü

6 Haziran 2017 Salı

Göllerin Gölgesinde

Giysimin üzerinde,
Kitabımın üzerinde,
Pırıldıyor
Yaprakların kırpıştırdığı sabah güneşi.

Bir gül koparıyorum,
Bekliyorum, durmadan bekliyorum.
Gülün kıpkırmızı taç yaprakları
Pek yakışacaktı onun kar beyazı giysisine

Buz gibi taş merdivenlere,
Oturup bekliyorum uzun uzun.
Ama ortada yok o
Ve üzerimde duyduğum yalnız
Gülün ağırbaşlı kokusudur.


PingSin
Çeviren: Eray Canberk

İnanç

Doğan güneşin kızıllığında,
İnanç bir çiçek gibi açılıyor yüreğimin içinde:
Güneşe inanıyorum
Babama inanır gibi!
Aya inanıyorum
Anama inanır gibi!
Yıldızlara inanıyorum
Kardeşlerime inanır gibi!
Binlerce çiçeğe inanıyorum
Bacılarıma inanır gibi.
Başıboş bulutlara inanıyorum
Arkadaşlarıma inanır gibi!
Müziğe inanıyorum
Sevdiğime inanır gibi!
Hepsinin tanrısal olduğuna
İnanıyorum!
Kendimin de bir tanrı olduğuna
İnanıyorum


Pai-Hua
Çeviren: Eray Canberk

Küçük Şiir

Yaşamın ağacının
Çiçeklenmiş bir dalı soluyor
Ve düşüyor göğsümün üzerine.
Yavaşça bastırıyorum onu yüreğime
Yüreğimin müziği
Bir şiir yaratıyor ondan.


Pai-Hua
Çeviren: Eray Canberk

5 Haziran 2017 Pazartesi

Yanıt

Neme gerek benim parlak utkular,
Taç maç istemem başıma.
Benim harcım değil trampetler, bayraklar,
Halılar döşenmesin geçtiğim yollara.

Yaldızlar gözlerimi kamaştıramaz,
Kalkmaz havaya burnum, gururdan.
Koyulmuşum bir kez yaşam savaşına,
Bilirim günün ağardığını, başımı kaldırmadan.

İpekli giysileri başkaları giysin,
Bana eşekler gibi çalışmanın hazzı yeter.
Çelikten bir istem vermiş bana Tanrım
Yatarım yalın tonlardan güzel ezgiler.

Bayraktı, trampetti, hepsi sizin olsun.
Halılar döşenmesin geçtiğim yollara.
Neme gerek benim parlak utkular,
Taç maç istemiyorum başıma.


Wen Yi-Tuo
Çeviren: Gürkal Aylan