Şiir, Sadece

27 Eylül 2018 Perşembe

Benim Sâhib-kıran Devran Benimdir

Benim sâhib-kıran devran benimdir
Benim uş pehlivan meydan benimdir

Harâmîden benim korkum kayım yok
Bu zûr u bu kuvet Hak’tan benimdir

Ebû-Bekr ü Ömer ol din ulusu
Aliyy-i Murtazâ Osman benimdir

Kim âla bu topu çevgânımızdan
Top uran meydanda çevgân benimdir

Yunus’um ben Yunus işbû cihanda
Benim sultan kulu sultan benimdir


Yunus Emre

26 Eylül 2018 Çarşamba

Ölüm

1

Evimizde babamın hatır günü
Güneş bütün hışmıyla yükseliyor evin tepesinde
Seviyordum, çok seviyordum
Yaratanda sıkışır gömüt
Asi gizini seviyorum gömülüşün
Toprağın mahmur çehresini
Seviyorum, bağrındaki ot kırıntılarını ve çamuru.


2

Ey ateşin alevi şayet alacaksan
Buzları çatlatma, selamı titretme
Ateş bağrın bir küre olsa
Yeri biz bekledik ahiret uyurken
Ateş yaşlı da olsan ancak
Seninle döndü o eski şaşkınlık
Geçerli zamana,
İşte güneş eski hatır günlerinde
İki gözkapağı altında battı çocuk
Çocuksa ufku da görür.


3

Evimizin üstünde parladı sessizlik ve suskunluk ağladı
Babam şimdi öldü, kökler kuru, ve yıllar ölü


Adonis
Çeviren: Metin Fındıkçı

Din ü Millet Sorar İsen Aşıklara Din Ne Hâcet

Din ü millet sorar isen âşıklara din ne hâcet
Âşık kişi harâb olur harap bilmez din diyânet

Âşıkların gönlü gözü ma’şuk diye gitmiş olur
Ayrık sûrette ne kalır kim kılısar zühd ü taat

Taât kılan uçmak için din tutmayan tamu için
Ol ikiden fâriğ olur neye benzer bu işâret

Her kim dostu sever ise dosttan yana gitmek gerek
İşi gücü dost olunca cümle işten olur azat

Onun gibi ma’şûkanın haberini kim getirir
Cebrâil ü mürsel sığmaz şöyle olundu işâret

Soru hisap olmayısar dünyâ âhıret koyana
Münker ü Nekir ne sorar terk olunca cümle murat

Havf u recâ gelmez onda varlık yokluk bırakana
İlm ü amel sığmaz onda ne terazi var ne sırat

Ol kıyâmet pazarında her bir kala baş kayısı
Yunus sen âşıklar ile hiç görmeyesin kıyâmet


Yunus Emre

Sen Hod Bize Bizden Yakın Görünmezsin Hicap Nedir

Sen hod bize bizden yakın görünmezsin hicap nedir
Çün aybı yok görklü yüzün üzerinde nikap nedir

Sen ayıttın ey pâdişah Yehdi’llühu li men yeşâ’
Şerîkin yok senin ey şah suçlu kimdir itap nedir

Levh üzere kimdir yazan azdıran kim kimdir azan
Bu işleri kimdir düzen bu suale cevap nedir

Rahimdürür senin adın rahimliğin bana dedin
Mürşidlerin muştuladı Lâ taknatû hitap nedir

Bu işleri sen bilirsin sen verirsen sen alırsın
Ne kim kıldım çün bilirsin ye bu soru nisap nedir

Hani bu mülkün sultânı bu ten ise hani canı
Bu göz görmek diler onu bu merhûma meap nedir

Yunus bu göz onu görmez görenler hod haber vermez
Bu menzile akıl ermez bu koduğun serap nedir


Yunus Emre

25 Eylül 2018 Salı

Toprağın Söylediği

1

Toprak söyledi: arzu köklerimde
Başlar, benimle kımıldar bütün
Sorular, göğsümdeki açlığın güzelliği
Rüzgârla daha da güzelleşir.


2

Dallarımda yeşerecek bir günüm bile olmadı
Sesi çıkacak, nemi bile olmadı çiçeklerin
Yıldızlarla birlikte olgunlaşacak ekini bekleyen yok.
Çimenin ışıltısı yok taşlarda
Nerede evlerim, o bedenimdeki çığlık
Bütün hançerler bedenimde ve ben kışta saklı.


3

Belki bitkinliğin derinden vuruşu
Beni teslim alandan istila eder.
Belki giysilerimi giydirdiler dölün içinde
Avuçlarımda kuru otlar, kuru otlar
Belki... belki, siyah harflerdi
Kulaklara suskunluk düştüğünde
Çıksam uzanan bu ruhumun üstüne
Yaratırdım göğsümden insanı.


4

Kalk güneşle birlikte ey gençliğim ve kaynaştır
Uyuyan sağduyulu insanları, komşuya
Sen öğretirsin kadim yaşamı
Ona kalırsın solgun ve titrek.


5

Ben kendi köklerimle yaptım evimi
Ve yetiştirdim dağları siperim olsun diye
Kabaran uzun yamacında tozun
Zamana saklar gibi
Ben yaptım kendi köklerimden çocuklarımı
Onlardan çocuklar yaptım


6

Beni bağışlar çağlıyanımla yardığım
Kayalıklar, toprağımda bahar
Yalnız bizim kalbimiz güler, kalplerle
Teslim alır kaburga kaburgalarla
Kaç aklımız hayretle tökezledi
Yandık mumların alışkanlıklarında
Uzandık sussuz soluklarla
Aktı hayatları çağlayanla.


7

Ey özlediğim, ey onda derin
Yaratan meçhulu, çocuklaşır günler
Yalnış hesabı siler hayatımda da
Onda yanlış hesap yok, unutur günleri.
Benden sonra ufku, Benden sonra aşkın ışığını
Gölgesinde acılaştı selvi ağacı, gölgesinde
Tekrar uyudum orda, derinliğimde
Ama, hiçbir zaman uyumadı parlayan ışık.


8

Hangi yaratan işte gizi, işte düşü, açıldı işte
Dağıldı uzak meçhule...
Herkesi kendisinde topladı, yarattığında
Saç örgüsü büyüklüğünde hançeri.


9

Gündoğumuna taşıdı şehrimi peygamberler
Ömrüm gençliğimi geçti
Dedi: kim kucaklayacak ırmağı ve akacak
Boşalacak örgülü ırmaklarla
Doğuracak yeniden insanları, öldürerek ardımda, cehaletin kuşağını.


10

Halk umutsuz, mağlup olmaktan umutsuz
Umutsuzluk içinde eski bir kapı
Yürütür bağrında yıldızların sallantısını
Çığlık yaralı ve boğuk
Sorular onda delirir, nerde yarın
O yaratan görünmüyor, nerde yol?
Onların hepsi ayaklansalar bukağılarıyla
Parlayan hayin demirleriyle
Sabahın başlangıcında gün yorgun ve
Hain, baykuş çığlığı.


11

Atardamarım yok dolaşacak, dolaşacak şimdi
Yorgun umutsuz dolaşacak
Harman yeri haşatını soruyor buğdaydan
Buğday saklı toprakta
Sonunda azap bittirir ah!
Bu mevsimler yükselir çağlar boyu içine çeker tozları ahlarla feryatlarla
Şikayeti kayalıklara, kayalıklar.


12

Çarptığında büyük yıkıntı
Adımlar üstüne basarak hakaret ve rezaletle
Yaklaşarak yazar ileri gidenleri
Adımlarında kan ve katliam sarıyı okuyup, silene kadar yeşili
Yüzlerinde taze otu, solgun
Bütün evleri onda, dudakları donar...
Nedir bu şikayet, nedir bu söylediği?
Yapraklar parlar, delilikle, sığınır
Ölüm onda, yorgun gezmekten.


13

Eski dağ ve kışın kayalığı
Çorak toprakta mendil ekinler
Çığlık - uzakların üzerindeydi
Tarihin kirpiklerinde binlerce uykusuzluk
O bizde aşk aşkta süzülüyor
Uzaklar dolanıp sarar yaşayan dedeleri
Batıl, yıkar geleceğin zilleri
Kabuk bağlayan yarada veya dağda
Onunla da olmadı aşk örer rivayeti
Ve şimdilik kaldırırız minarelerin yüksekliğini.


14

Bu hayatın yolunu biz çoğlattık
Dünyanın devrimi için dövüşerek
Adımlarız zamanın kayalıklarını ve karşılaşırız
Suretiyle ardımızda bıraktığımız sert kayalıkların
Tanrının nuruydu halkın hayatı
Sıyrıldı karanlığın kara gözünden.


15

Dilin gerçeği, gerçeğiyle ölürüz
Ölürüz kırılarak veya başararak
Çıplaklığımız bizim olmadı, eğer giyinmesek
Bizim çıplak alnımızı saranı şimdi.


16

Ey üzülen bükülen ruhuyla yapar
Çardağını çölde, Sultanın
Etrafımızda yürütür gibi değirmen taşını
Çıldırarak, öfkemizi çınlatarak
Hangi gerçek büktü yüksek dağı
Evimizin damarlarında süzülen
Nedir bu, nedir bu yırtılan gerçek
Delilikle, avlar geyiği
Kibirli tembelliğiyle tesadüfen, tufan
Olsa bağrımdaki et.


17

Sende ey halk sende üzülür hayat
Uzaklarda söylenen söylenen söylenen
Gerçek değil akmayan serap ve bağışlamaz
Kumu avuçlar olmayan kumu.


18

Ey son nesil nerede büyüteyim seni ey nesil
Senin çukurunda mı öldü dünya?
Toprak yok, toprağında buğdayın ufku
Sallanıyor görünür olmayan hasat
Yorgun akıntında ninni duyarsın
Bukağında, sende delirir bukağın
Nasıl barınacaksın bütün toprağın dağlık
Hayret, hepsinde bukağı bağlı
Nerde ey nesil, nerde büyütsem seni ey nesil?
Öldün mü çukurunda dünyanın?


19

Üzüntümüz ağır olsa da, ancak
Göç edeni üzeriz
Bizim tarihimiz bizim gecemiz
Gülüşü yalandan gizlemek
Büyük gündoğumunda, eğilen zeytin dallarında
Kandil yaramızla karşılaşırız
Dağlarını yırtarız siyahla örtünen
Kayıp, buluruz meçhulü
Hayatı buluruz kainatı bile
Bin nesil onda bir biriyle kucaklaşan nesil.


20

Boşalan bedeni yaratırız ayrılan
Hayattan, neşeyle ateş gibi
Damlar avuçlarımdan yarılan kayalıklar
Üzgün, sallanan kayalıklar
Dedi: aşkımızdan da yeşildi
Şimdi gecemizin düşü yeşillendi çaresiz


21

Üzüntülü, uzun, azgındı, devrimin yüzünde
Hayatın şiddetini adımlar ve karşılaşırız
Adımlarımızın ardındaki güzelliğin kokusuyla
Güzel bedenler ekeriz gibi gizin derinine
Yükselecek güzel kokuyla saracağız dünyayı
İnşa edeceğiz güneşin önüne, kovarız
Bizden sonraki yıldızların uykusuz çığlığını
Bu efsanenin suyunu çivileriz.


22

Kışla kısalıp katlanan kanatlar
Festivalimizde yayılır
Parça parça dalgalar, kanatlar arasında
Hayretle çınlayarak yarar
Yorgun kirpiklerle dokunduğu caddelere
Rüzgarın çığlığı sallamadan
Görmeden akan yarayı, bizden
Uzak, sardı sararmış
Buğday gibi karşılıklı göğüsleri
Sarstı ve ayırdı yüzleri.


23

Tanrının önüne uzatır avucunu toprak
Çocukların avucunda birikir su
Feryattan soyuldu yüksek dağların dili
Dünyanın kokusu ve şairlerin ölümü
Gül oldu devrimin alnında açlık içinde
Soldu kirpikler üzüntüden
Bizde ekilir bütün toprak
Geriye kabuk kalır
Sökülen dişlerin ricasıyla: yarın yeşillenecek
Toprak, yarın sığınacağız gizlerimize.


24

Yarının çocukları güllerle oynayacak
Köklerimiz uzar ve kurtulur engellerden
Süzülür başka toprağa, bu halkla
Uyur, göçer, bu yüksek
Toprakta gizlidir minare
Dökülmeden azalan suyla misk kokular
Eğilip de karşılaşmadığımız selam
Uzaklaştıkça vurur hastalıklar
Hepimizi yokluk tüketir, tükeniriz yoklukla birlikte
Zamanın suratı asık evren iğrenç.


25

Bu evren evrenimiz ve bu dünyayı
Bize sevdirdiyse kuzey, güney yaşamının yeraltı şiddetiyse ancak
Gücümüz, bizi terkederse eğer, basite alırız.


26

Ben tanığım zamanın düşüne, kirpiklerimde
Ve çığlığımda yankıyor gençliğim
Bütün yarınlar okşar kapımı gece
Çalarım bin kapıyı
Açık kalan avucumu vururum kendi başıma
Üstüme dökülür, dökülür beyaza karışan siyah saçlar
Benim yüzüm uzaklarda, bütün güzelliklerle
Saklı olgun meyvelerde yolum
Hepsinin suyu kirpiklerimin toprağına
Topraktan örnek alır gücüm.


27

Kendi şehrim benim, onların büyük devrimleri
Ufkun gülüşü çatladı
Kökler ve mevsimler, toprağa dikilir
Bahar, hepinizde ey mevsimler,
Devrimde açılır bir kere yelkenli
Çıkmıyor rüzgar.


28

Ben onda köyün buğdayını ekerim
Ve gülü dikenlerini sökerim
Suskunluğum patlar kayalarda, yürür
Hendeklerde yanarım savaşlarda
Buğdaydaki köklerim fışkırır yıldızlara
İşte bu ekilen onda kalınlaşır
Uzayan tebessümüm yükselir kesilmeden
Ve zulüm mal edinmeden
Halkım ben... ey yenilen halk
Şimdi bütün nesnelerde görünüyorum.


29

Ben onun içinde dönerim., dolup taşarım
Sende saklananda dağılırım çoğalarak
Kalbinde uyandırırım meçhul gözleri
Uzaklar tıkanır sende
Kararsız dilsizleşir kesilen yol
Uçsuz bucaksız yol, korku içinde
Benimle olgunlaşır amaç, onda toplarım ufku
Şehrim: sahil ve kara
Nağmeyle çıkarım, nağmeleriyle, mekanımda
Kaybolurum rahatın ve onların arasında.


30

Hepsi kanımda: toprağımın içinde
Çiçek, yalnız bir küçük kız, küçük kız
Bütün cömert yeşilliğiyle teni
Kanatlarını kesti ellerimin
Kesildiğinde ölmeyeceğimi bilerek, ölür benimle
Dikilir kalan cepheye, adımlarımla
Belki yaşarım ney nağmesiyle
Titredi ve dağıldı kuş yuvalarında
Kanımda hepsi ve bütünüm onda:
Yalnız bir kız çocuğu bekler onu yalnız.


31

Benim ayakseslerim uzun yarınlar için miras işte evren uzun uzun bir zamanda
Benim ayakseslerim yeşil, kalbimin renginden
Yarasını örter benden önce
Benim ayakseslerim aşar solgun ölümün üstünden
Cehaletin kapısından akan irinden
Benim neslimi şaşırır, ben yalnız
Nesilden, ayrı düşen bütün nesilden
Nerdesin, hayatımın bağrındaydın
O büyük asıl ruhta.


32

Ben mühürlenen yarının devamıyım
Dağılandan sızan ışık
Ben mars yıldızının ışığıyla
Ufkun derin yanığı denizin güneşin karanlığı
Eski kanatlarda gizli
Ben devamıyım: tarihin bu yüzü
Toprağımla: yarının yoluyum
Yalnız olmamalıyım, hepsiyle hepimizle
Onda, sesler yutar beni dostça


33

Ben eskilere uzanan akar suyum
Tekrarlanan eski yeni evrende
Ayrılan evrenden, onlar içinde
Dünya ayrıldı başka sınırlarla
Bütün bireyler içinde uyanıktı
Bağrımda toplandı, güllerimi sordu
Şimdi başka bir ruhumda ve sondan, akar ırmaklar bedenime.


34

Ben milyonlarca atan nabız halkımda
Onunla kolay adımlar
Atarım uzanırım güvenle
Büyüttüklerinde yarayı
Ben gülleriyim bu toprağın, önünde
Itırın kokusu uzanan.


35

Şimdi onunla akar benliğim
Geceden dağılır sabahla dönerim
Şimdi onunla olsa benliğim, onunla yaşasa
Bedenim, uzanır şehrime
Tarihin gülleri açlıkla parlar
Alır malımın olgununu.


36

Onlar kim, Şehrimizde bizim caddemizi
Söken, bulunan gecemizde
Kalbin sayfasında bozan harflerimizi
Harflerimizin dudağında soru
Sevgiyle büyüyen ekinlerimizin fotoğrafında
Süsümüzde sarkan güllerimiz
Sızlayışımızda zamanın yanında parlayan
Avuçlarımızın sevgisiyle
Acı içinde bizi sarar kalp kalplerimiz
Varisi nesil neslimiz.


37

Bu şehrim zorla Şam oldu
Bağdat, Lübnan battı
Bizim dünyamızda bu leke güzel ve gerçek
Oysa insanı insan olarak yaratmıştık.


38

Kim gördü güneşin halkla birlikte savaştığını
Özleyerek kayıp uzaklığı?
Kim gördü döküldüğünü karanlığın toprağa
Şehrim: kayalık, gölge ve su?
Onunla ey güneş onunla garipleşiriz toprakta
Karşılaşırız koynunda
Tanır bizi üzerinde bindiğimiz dalgada
Giysileri yırtıp yaratır yeşili
Bize gösterir nesirdeki dizeleri
Ve yaşarız kalbinde peygamberlerin.


39

Bu dönüşümüz açığa çıktı: ufuk asılır
Çağımıza, ufuk bükülür
Gemiler durmaksızın varır kucaklara.. derinlere ilaç sürülür yanan etlere, bırakır
Meşeden sonra, selviden sonra
Ve yanan etlerden sonra dost
Şarkı söyler kıyıların arasında, kendi dilinde
Eski yolun ilk duyulan uzaklığında
Hepsinin kilitini kırıp uzakların
Özendirir bizi daha da uzaklara ve daha da derinlere...


Adonis
Çeviren: Metin Fındıkçı
1949-1950

Nite ki Bu Gönlüm Evi Aşk Elinden Taşagelir

Nite ki bu gönlüm evi aşk elinden taşagelir
Nice yüksek yürür isem aşk başımdan aşagelir

Nice ki aydıram râzım söylemeyem kimseneye
Gider bu sabr u karârım dost önüme düşegelir

Hey nice sabreyler ise dost yüzünü gören kişi
Ol hakıykat gördüm deyen kend’ özünden şaşagelir

Ma’şûkanın tecellisi türlü türlü renkler olur
Bir şîvede yüz bin gönüllü hemişe cuşagelir

Ol dost ile benim işim bulut ile güneşleyin
Bir dem hicâbı sürülür bir dem hicap başa gelir

Aceb gene miskin Yunus aşktan artık sevdi meğer
Zirâ ki bu aşktan yeğrek hiç yokdurur başa gelir.


Yunus Emre

Canlar Fidî Yoluna Bu Can Kayusu Değil

Canlar fidî yoluna bu can kayusu değil
Sen can gereksin bana cihan kayusu değil

Canlar içinde cansın sen bir Âb-ı hayvansın
Bize dîn ü îmansın îman kayusu değil

Yudum yâremi sildim yârem kimdendir bildim
Bana yârim kayusu yârem kayusu değil

Aşkın beni fâş etti saklayım derdim velî
Çün seni ayan gördüm pinhan kayusu değil

Derman ola mı bana derdim benim kim ona
Dertli varayım sana derman kayusu değil

Gelin âşık olalım aşka cevlân vuralım
Esrik olup yatmışım cevlân kayusu değil

Aşkın oku temreni dokunur yüreğime
Aşk için ben öleyim temren kayusu değil

Cân u gönülü n’ittim aşkın oduna attım
Sıdkı dahı unuttum güman kayusu değil

Aşkın burcundan uçtum cevlân uruban geçtim
Ben dost ile buluştum cevlân kayusu değil

Bahr’ ummâna dalmışım anda sedef bulmuşum
Cevher alıp gelmişim umman kayusu değil

Durduğum yer Tûr ola baktığım dîdar ola
Ne hâcet Mûsâ bana sen ben kayusu değil

Bu Yunus’u andılar kervan geçti dediler
Ben menzile eriştim kervan kayusu değil


Yunus Emre

24 Eylül 2018 Pazartesi

Bir Sâkîden İçtim Şarap Arştan Yüce Meyhânesi

Bir sâkîden içtim şarap arştan yüce meyhânesi
Ol sâkınin mestleriyiz canlar onun peymânesi

Aşk oduna yananların küllî vücûdu nûr olur
Ol od bu oda benzemez hiç belirmez zebânesi

Bizim meclis mestlerinin demleri Ene’l Hak olur
Bin Hallâcı Mansur gibi onun kemin dîvânesi

Ol meclis kim bizde vardır anda ciğer kebâb olur
Ol şem’a kim bizde yanar ay u güneş pervânesi

Bizim meclis bekrîleri şol Şâh-ı Edhem gibidir
Belh şehrince yüz bin ola her güşede virânesi

Yunus bu cezbe sözlerin câhillere söylemegil
Bilmez misin câhillerin nice geçer zemânesi


Yunus Emre

Bize Dîdâr Gerek Dünyâ Gerekmez

Bize dîdâr gerek dünyâ gerekmez
Bize ma’nî gerek da’vâ gerekmez

Bize Kadir Gecesi’dir bu gece
Ko erte olmasın seher gerekmez

Bize aşk şerbetinden sun i delî
Bize uçmâkta Kevser gerekmez

Badyalar dolu dolu içelim biz
Biz esrik olmayız humar gerekmez

Yunus esrîyiben düştü susakta
Çağırır Taptuğ’una ar gerekmez


Yunus Emre

Karanlık Yapı

Vurmuş dağlara dağlara ışığı
Belli olmuş uzağı yitmişliğinden
Düşünür bizi
Gece aşağıda

Üstlerden büyür samanyolu
Bir sevgiye benzer
Başka bir sevgiye benzerken
Gece aşağıda

Bağışlar öldürmüşü
Çalanı yalan söyleyeni kaçanı
Toprağa çiğ düşmeden
Gece aşağıda

Bir eski savaş alanında korkunç
Bir ayrılıkta upuzun
Neler soyunur neler
Gece aşağıda

Nice yorgun olursa olsun yercek
Yükünden yeşilinden
Uyutur böceği otu
Gece aşağıda


Fazıl Hüsnü Dağlarca

23 Eylül 2018 Pazar

Daha Us

Taş atar aylara günlere gezegenlerden o
Avuçlarında en bağnaz inanış, soyunuk

Ver sen bir ölçek, bir ölçek daha, bin yıl ötesinden
Aç gömüleri Dara'nin soyunuk

Emmez ki bebe, dolmaz ki bebenin annesi
Nice emse emdirse, anlam soyunuk

Bir kurt ulumaz, ama kılları delice büyür
Bakımsız ormanlara, mağaralara, soyunuk

Yetmiyor, yetmiyor bana bu yeryüzü yalnızlığı
Burda bütün sevdiklerim soyunuk


Fazıl Hüsnü Dağlarca

22 Eylül 2018 Cumartesi

Korku

Korkuyorum anneciğim, nerde ellerin
Bu gecelerden ki kalbe aşina
Havalarda büyük misafirlikler dolaşıyor
Korkuyorum değerken karanlığın hayatına

Korkuyorum anneciğim, nerde ellerin
Bu adamlar ki çalışmakta
Sabahın temiz şarkıları
Yükselmiş bayraklar uzakta

Korkuyorum anneciğim ellerin nerde
Okşa benim saçlarımı rüyaya bedel
garip ninnilerle uyut beni
Korkuyorum yaşamaktan ki, çok güzel


Fazıl Hüsnü Dağlarca

21 Eylül 2018 Cuma

Hak’tan İnen Şerbeti İçtik Elhamdü Lillâh

Hak’tan inen şerbeti içtik elhamdü lillâh
Şol kudret denizini geçtik elhamdü lillâh

Şu karşıki dağları meşeleri bağları
Sağlık safâlık ile aştık elhamdü lillâh

Kuru idik yaş olduk kanatlandık kuş olduk
Birbirimize eş olduk uçtuk elhamdü lillâh

Vardığımız illere şol safâ gönüllere
Halka Taptuk ma’nîsin saçtık elhamdü lillâh

Beri gel barışalım yad isen bilişelim
Atımız eyerlendi eştik elhamdü lillâh

İndik Rûm’u kışladık çok hay ü şer işledik
Uş bahâr oldu geri göçtük elhamdü lillâh

Dirfilli pınar olduk irkildik ırmağ olduk
Aktık denize daldık taştık elhamdü lillâh

Taptuk’un tapısında kul olduk kapısında
Yunus miskin çiğ idik piştik elhamdü lillâh


Yunus Emre

Aklım Başıma Gelmedi Aşk Şarabın Tatmayınca

Aklım başıma gelmedi aşk şarabın tatmayınca
Kendiliğimi bilmedim gerçek ere yetmeyince

Kendi bilisiyle kişi hiç erişe mi menzile
Allah’a eremez kalır er eteğin tutmayınca

Var din îman gerek ise iyi diril bu dünyada
Yarın anda bitmez işin bugün bunda bitmeyince

Bülbül dahı âşık güle nazar Hak’tan olur kula
Bir keleci gelmez dile gönüllerde yatmayınca

Gönüllerde bu râzımı sakınmaz derdim sözümü
Âşık ne kutlanır söze aşk matâ’ın satmayınca

Biçâre Yunus’un sözün key âşık gerek anlaya
O kuş bilidir neylesin öğütlemez ötmeyince


Yunus Emre

Asu

Suçu büyüktü Âsû'nun göklerecek
Taş atmıştı güneşe doğru
Bilinmeyen türküsünde
Bilinmeyen çağından

Açtı uykusuzdu sayrıydı
Dolmuştu şeytanların soluğu derisine
Kötü bir ışık
Ve mavilikte duruşu çarpık ağaçların

Sövmüş Tanrısına sövmüş
Âsû Âsû
Yakılacak yakılacak
Âsû Âsû

Doymuşlar bir ilk zaman içinde
Ki sürer sıcaklığı karın karın
Kartalla doymuşlar yılanla doymuşlar
Doymuşlar yellerle yıldızla yalazla

Var olmanın yeğnikliği alna çizilmiş
Kötü ruhlar uyusun türlü boyalar içre
Ve ta masallara uzanır
Dudakların kızıl süsleri

Ağaç, davulların seslerinden
Âsû Âsû
Yeşiller allar sarılar
Âsû Âsû

Halay çeker korku
Uzak kuşakların acısına karışık
Yontulmuş taşlarda susar
Güçsüz yumuşaklığı etin

Büyünün kara kanını üfler boynuzlara
Toprakta kök
Açık bir esrikliktir apaçık bir uykudan
Ve avın kurtuluşu işte

Kişinin gücü Tanrının büyüklüğüne
Âsû Âsû
Yankılanır dağdan dağa insandan insana
Âsû Âsû

Devrilmiş gözleri ak
Patlamış ürküden göğsü
Bütün oba ateş bütün oba ölüm
Bütün oba çırılçıplak

Açlığı uykusuzluğu sayrılığı tükenmez ama
Düşer elleri
Yaşaması parlamaz ama Âsû'nun
Ölüsü parlar

Aydınlık yitiverir yeryüzü yalnızlığından
Âsû Âsû
Seni senin karanlığın sever ancak
Âsû Âsû


Fazıl Hüsnü Dağlarca

20 Eylül 2018 Perşembe

Ey Yârenler Ey Kardeşler Görün Beni N’ittim Ahî

Ey yârenler ey kardeşler görün beni n’ittim ahî
Ere erdim eri buldum er eteğin tuttum ahî

Canım bir gözsüz can idi içi dolu sen ben idi
Tuttum miskinlik eteğin ben menzile yettim ahî

Korkar oldum bir Tanğrı’dan bizâr oldum yatlı hudan
İşbu işim sağıncıla ben yoluma gittim ahî

Giderdim gönülden kini kin tutanın yoktur dîni
Ey yârenler ben bu sözü uludan işittim ahî

Anladım kendi hâlimi gözledim doğru yolumu
Tuttum ulular eteğin hazrete ben yettim ahî

Âşık isen miskin Yunus hazrete tutgıl yüzünü
Anlayana gevherdürür söz sarrafa sattım ahî


Yunus Emre

Baktığım Yüzde Gördüm Taptuğ’umun Nûrunu

Baktığım yüzde gördüm Taptuğ’umun nûrunu
Maksûdum bugün buldum n’iderim ben yarını

Yarınım bugün bana hoş bayram düğün bana
Düşte gelir ün bana işitin ahbârımı

Dostun haberi böyle nefsin sana yâr eyle
Bak dosta yarar eyle bu vücûdun şarını

Vücûda gelmeyince kimse Hakk’ı bilmedi
Bu vücuttan gösterdi dost bize dîdârını

Erin dîdârın gördüm güman terkini vurdum
Dost bahçesine girdim görmeye gülzârını

Dostun yüzü gül bana âşıkım bülbül ona
Kayıkmazam dört yana çün buldum aşk erini

Elüstü bi Rabbiküm Hak’tan nidâ gelince
Mü’minler Belâ deyip ettiler ıkrârını

Yunus küfür elinden şikâyete geldiler
Ey sultânım gerçek er kes gider zünnârını


Yunus Emre

Çocuk Kuş

Bir kuştu,
Allı allı bir kuş.
Her tüyüne bir çiçek bağladılar
Uçmadı o.
Bir kuştu,
Mavili mavili bir kuş.
Her tüyüne bir boncuk bağladılar
Uçmadı o.
Bir kuştu,
Yeşilli yeşilli bir kuş.
Her tüyüne bir çocuk kordelası bağladılar
Uçtu o.


Fazıl Hüsnü Dağlarca

19 Eylül 2018 Çarşamba

Hakk’ı Buldum Er Yüzün Görmek İle

Hakk’ı buldum er yüzün görmek ile
Hakk’ı buldum er yüzün görmek ile

Ere erdim erde buldum maksudum
Bûlamâdım daşradan sormak ile

Her yere baktım ise er oturur
Gönlün aldım yüz yere sürmek ile

Hak’tan erer türlü nasib canlara
Olmaz imiş Kâ’be’ye varmak ile

Kâ’be senin eşiğindir bilmiş ol
Bûlamazsın yol çekip armâğ ile

Pınar îdim kıldı erenler nazar
Deniz oldum dört yana ırmağ ile

Geldi ün Yunus durudurdum uru
Gözüm açtı kulağım burmağ ile


Yunus Emre

Hoştur Eğer Yürür İsem Aşk Oduna Yana Yana

Hoştur eğer yürür isem aşk oduna yana yana
Pes yanmadan nice olam çün aşk odu düştü cana

Bu işler tamam olıcak halvet olur ma’şuk ile
Ma’şuk yüzün gören kişi gerek yana vü tükene

Her nesne çiğ olucağız ad olmayınca pişmez ol
Benim dirliğim çiğ idi aşk odu oldu behâne

Benim dost ile pazarım yaratılalıdan değil
Sever idik ma’şûkayı henüz gelmeden cihâna

Aşk ma’şûku Taptuk’durur Yunus kuldur ol kapıda
Gedâlarına lûtfetmek hem kaaidedir sultana


Yunus Emre

Sivaslı Karınca

Koca Kızılırmak köpüre köpüre
Akıyordu,
Bir telgraf direği dibinde,
Zamanlar kadar telaşsız ve köpüksüz,
Yürüyordu,
Sivaslı bir karınca.

Karşı kıyıdan parlak,
Kişniyordu,
Atlar doru doru,
Atların şarkısından ayrılmış,
Yürüyordu,
Atların mesafesini anlamaz.

Sesi, adımlarının sesi, memnun ve bahtiyar,
Duyuluyordu,
Kahraman.
Bir açlığın ayaklarınca aziz,
Yürüyordu
Yeryüzünden.

Rahat gidişinden belli,
Biliyordu,
Dağı, suyu, otları, lezzetle.
Başka karıncalardan kopmuş,
Yürüyordu,
Başka karıncalara.

Gayretle, çalışmakla, yorulmazlıkla,
Benziyordu,
Afrika'dakine, Çin'dekine, Paris'tekine,
Kara toprağın alnı üstünde, kara,
Yürüyordu,
Alın yazısından daha hür.

Yoktu fikirlerden, davalardan haberi,
Yürümüyordu,
Rüyası hiç.
Buğday tanesi üzre,
Yürüyordu,
Sivaslı bir karınca.


Fazıl Hüsnü Dağlarca

18 Eylül 2018 Salı

Alem Düşman Olur İse Beni Dosttan Irımaya

Âlem düşman olur ise beni dosttan ırımaya
Dost kanda ise ben anda düşmanlık ayırımaya

Dost ehli bizim ile hem dost bundadır bize ne gam
Yüz bin cehd ederse düşman dost mahfili duramaya

Düşman bana n’idebile işim gücüm dosttan yana
Dost makamı can içinde düşman eli eremeye

Sultanlar âcizdir anda ne gönüldedir ne canda
Mahrumdur iki cihanda kim dost yüzün göremeye

Kime kim dost kapı aça düşmanı elinden kaça
Yunus ağzı güher saça değme ârif diremeye


Yunus Emre

Hakıykatin Ma’nîsin Şerh ile Bilmediler

Hakıykatin ma’nîsin şerh ile bilmediler
Erenler bu dirliği riyâ dirilmediler

Hakıykat bir denizdir şerîattır gemisi
Çoklar gemiden çıkıp denize dalmadılar.

Bular geldi tapıya şerîat tuttu durur
İçeri giribeni ne varın bilmediler

Dört kitabı şerh eden âsıdır hakıykatte
Zira tefsir okuyup ma’nisin bilmediler

Yunus adın sâdıktır bu yola geldin ise
Adın değşirmeyenler bu yola gelmediler


Yunus Emre

Mavi

Ağaç taşı anlamaz
Gökyüzü MAVİ iken

Ağaç susuzluğu anlamaz
Gökyüzü MAVİ iken

Ben seni
Çok sevdiğimi anlarım
Gökyüzü MAVİ iken


Fazıl Hüsnü Dağlarca

17 Eylül 2018 Pazartesi

Arifler Ortasında Sofuluk Satmayalar

Ârifler ortasında sofuluk satmayalar
Çün sûfîye ihlâs oldu aşka riyâ katmayalar

Ye gel bildiğinden ayıt yahut bilenlerden işit
Teslîmin ucunu tutup hiç sözü uzatmaylar

Mumsuz baldır şerîat tortusuz yağdır hakıykat
Dost için balı yağa ne için katmayalar

Kıymetin duyar isen neye değer işbu dem
Erenlerin ma’nîsin bilmeze satmayalar

Miskin Âdem yanıldı uçmakta buğday yedi
İşi Hak’tan bilenler Şeytan’dan tutmayalar

Şirin hulklar eylegil tatlı sözler söylegil
Sohbetlerde Yunus’u hergiz unutmayalar


Yunus Emre

Aşk İmandır Bize Gönül Cemâat

Aşk imandır bize gönül cemâat
Kıblemiz dost yüzü dâimdir salât

Dost yüzün göricek şirk yağmalandı
Anın ’çin kapıda kaldı şerîat

Gönül secde eder dost mihrâbında
Yüzün yere koyup kılar münâcât

Münâcat gibi vakt olmaz arada
Kim ola dost ile bu demde halvet

Şer’at aydur sakın şartı bırakma
Şart ol kişiye kim ede hıyânet

Erenler nefesidir devletli rumuz
Onunla fitneden olduk selâmet

Belî kavlin dedik evvelki demde
Henüz bir demdir ol vakt bu saat

Derildi beşimiz bir vakte geldi
Din tamam olunca değer mahabbet

Doğruluk bekleyen dost kapısında
Gümansız ol bulur ilâhî devlet

Yunus ol kapıda kemîne buldur
Ezelden ebede dektir bu izzet


Yunus Emre

Yalnızlığım

Ilık bir su gibidir içimde yalnızlığım
Yalnızlığım, ruhumda uzak bir ses gibidir
Her sabah ufuklardan mavi şarkılar gelir
Ve her sabah ürperir içimde yalnızlığım

Güneşim aydan sarı, yarınım dünden zorsa
Sarsın artık ömrümü tunç kandillerin isi
Üşüyen ellerimden tutmalıydı birisi
Eğer benim gözlerim onları görmüyorsa

Bir camın arkasında açılıyor güllerim
Havuzum pırıl pırıl... yıkar bakışlarımı
İşler temiz ziyalar suya nakışlarımı
Ruhumun dünyasından eser tahayyüllerim

Rüya rüzgarlarında bir yaprak yalnızlığım
Düşüncem bir neydir ki ürperir perde perde
Belki bu mısralarım esecek gönüllerde
Fakat herkese uzak kalacak, yalnızlığım


Fazıl Hüsnü Dağlarca

16 Eylül 2018 Pazar

Mustafa Kemal'in Kağnısı

Yediyordu Elif kağnısını
Kara geceden geceden
Sanki elif elif uzuyordu inceliyordu
Uzak cephelerin acısıydı gıcırtılar
İnliyordu dağın ardı yasla
Herbir heceden heceden

Mustafa Kemal'in Kağnısı derdi kağnısına
Mermi taşırdı öteye, dağ taş aşardı
Çabuk giderdi, çok götürürdü Elifcik
Nam salmıştı asker içinde
Bu kez herkesten evvel almıştı yükünü
Doğrulmuştu yola, önceden önceden

Öküzleriyle kardeş gibiydi Elif,
Yemezdi, içmezdi, yemeden içmeden onlar
Kocabaş çok ihtiyardı çok zayıftı
Mahzundu bütün Sarıkız, yanısıra
Gecenin ulu ağırlığına karşı,
Hafiftiler, inceden inceden

İriydi Elif kuvvetliydi kağnı başında
Elma elmaydı yanakları, üzüm üzümdü gözleri
Kınalı ellerinden rüzgâr geçerdi daim
Toprak gülümserdi çarıklı ayaklarına
Alını yeşilini kapmıştı, geçirmişti
Niceden niceden

Durdu birdenbire Kocabaş, ova bayır durdu.
Nazar mı değdi göklerden, ne?
Dah etti, yok. Dahha! dedi, gitmez.
Ta gerilerden başka kağnılar yetişti geçti gıcır gıcır
Nasıl durur Mustafa Kemal'in Kağnısı
Kahroldu Elifcik, düşünceden düşünceden

Aman Kocabaş, ayağını öpeyim Kocabaş,
Vur beni, öldür beni, koma yollarda beni.
Geçer, götürür ana çocuk mermisini askerciğin
Koma yollarda beni, kulun köpeğin olayım
Bak hele üzerimden ses seda uzaklaşır
Düşerim gerilere iyceden iyceden

Kocabaş yığıldı çamura
Büyüdü gözleri büyüdü, yürek kadar
Örtüldü gözleri örtüldü hep
Kalır mı Mustafa Kemal'in Kağnısı bacım
Kocabaşın yerine koştu kendini Elifcik
Yürüdü düşman üstüne yüceden yüceden.


Fazıl Hüsnü Dağlarca

15 Eylül 2018 Cumartesi

Deprem Türküsü

Sana ağlamak için
Göz büyümeli
Kara teller kopmuştur
Geleceklere doğru
Saz büyümeli

Yangından arta kalan
Köz büyümeli
Devrimin yollarında
Oğul uzamalı, hey kız büyümeli

Basa basa yürüyerek
İz büyümeli
Soğurken aç ölüler
Kuru ekmek bağrında
Tuz büyümeli.

Bu yastan eylem, bilinç
Hız büyümeli
Yetmedi mi sustuğun
Artık al bayraklarla
Söz büyümeli...


Fazıl Hüsnü Dağlarca

14 Eylül 2018 Cuma

Söylememek Harcısı Söylemeğin Hasıdır

Söylememek harcısı söylemeğin hasıdır
Söylemeğin harcısı gönüllerin pasıdır

Gönüllerin pasını ger sileyim der isen
Şol sözü söy1egil kim sözün hülâsasıdır

Kul’il hak dedi Çalap sözü doğru diyene
Bugün yalan söyleyen erte utanasıdır

Cümle yaratılmışa bir göz ile bakmayan
Şer’in evliyâsıysa hakıykatte âsıdır

Şerîat haberini şerh ile aydam işit
Şerîat bir gemidir hakıykat deryâsıdır

Ol geminin tahtası her nice muhkem ise
Deniz merci kat’ olsa tahta uşanasıdır

Bundan içeri haber işit aydayım ey yâr
Hakıykatin kâfiri şer’in evliyâsıdır

Biz talib - ilimleriz aşk kitabın okuruz
Çalap müderris bize aşk hod medresesidir

Evliya safâ-nazar edeli günden beri
Hâsıl oldu Yunus’a her ne kim vayasıdır


Yunus Emre

Ey Yârenler Kim İşitti Aşık Tövbe Kıldığını

Ey yârenler kim işitti âşık tövbe kıldığını
Ye kim işitti denize od düşüben tuttuğunu

Şâhım senin aşkın odu düştü gönül deryâsına
Aceblerler kaynayıban ma’rifetler bittiğini

Yüz bin İsi ile Mûsi aşkında ser-gerdan gezer
Aceblerler beni dahı aşk nihengi yuttuğunu

Yüzgeçlik öğrenmeyen kul ko girmesin bu denize
Aşk deryâsı dipsizdürür aceblemen battığını

Sarraflığı öğrenmeyen bu gevheri boncuk sanır
Varır verir yok nesneye bilmez neye sattığını

Her kim onun didârını bunda ayan görmez ise
Yarın ol ser-gerdan geze hiç bilmeye n’ittiğini

Yunus aydır er kuluyum Taptuğ’umuz dost yüzüdür
İşbu söze inanmayan edebilsin ettiğini


Yunus Emre

Canımızdan II

İsteğim yok seni sevmekten başka
Bir fırtına dolduruyor koyağı
Irmağı bir zehir

Seni yalnızlığımın boyunda yarattım
Saklanmaya yarattım bütün dünyayı
Kendimi kavramaya günleri geceleri

Görmek için yalnızca
Senin için
Tıpkı sana benzer bir dünya için düşündüğümü

Gözkapaklarınla düzen verilmiş günler geceler için.


Paul Eluard
Çeviren: Sait Maden

13 Eylül 2018 Perşembe

Helâl Kıldı Ma’şuka Aşık Kendi Kanını

Helâl kıldı ma’şuka âşık kendi kanını
Ma’şuk nakşından okur aşk eri Kur’ân’ını

Yardan ayrı olunca asılıp ölmek yeğdir
Âşık kendi bırakır boynuna urganını

Gitmez âşık gözünden hergiz ma’şuk hayâli
Nitekim Zilha verir Yusûf’un nişânını

Dirlik budur âşıka ma’şuk yolunda öle
Sorarlar ise aydam âşıkın burhânını

Belkıys ile Süleyman aşka düştü bir zaman
İsteyip bulmadılar bu derdin dermânını

Gökteki Hârut Mârut aşk için indi yere
Zühre yüzün görücek unuttu Rahmân’ını

Güzâf görmen siz aşkı kime oğradı ise
Sultânı iltir baştan yitirir hânmânını

Ferhad bu aşk yolunda başın külünge tuttu
Hüsrev Şîrin derdinden dosta verdi canını

Leyli’yle, Mecnun işi acebedür(ür) bu halka
Abdürrazzak terk etti aşk için imânını

Zemâne vefâları cefâ gelir Yunus’a
Bir doğru yar bulacak fidî kılar canını


Yunus Emre

Erenlerin Gönlünde Ol Sultan Dükkân Açtı

Erenlerin gönlünde ol sultan dükkân açtı
Nice bizim gibiler anda konuban geçti

Cümle erenler uçtu dağlar yazılar geçti
Aşk kazanına düştü kaynayıbanı pişti

Bu dünyanın meseli benzer murdar gövdeye
İtler murdara düştü Hak dostu kodu geçti

Âşık mı diyem ona can terkini urmadı
Âşık ona diyeler kim melâmete düştü

Yine esridi Yunus Taptuk yüzün görelden
Meğer onun gölünden bir cur’a şerbet içti


Yunus Emre

Aydınlık

Hiçbir vakit tam karanlık değil gece
Kendimde denemişim ben
Kulak ver dinle
Her acının sonunda
Açık bir pencere vardır.
Aydınlık bir pencere
Hayal edilecek bir şey vardır
Yerine getirilecek istek
Doyurulacak açlık
Cömert bir yürek
Uzanmış açık bir el
Canlı canlı bakan gözler vardır
Bir yaşam vardır yaşam
Bölüşülmeye hazır.


Paul Eluard

12 Eylül 2018 Çarşamba

Ey Yarenler Aydamazam Canım Neye Daldığını

Ey yarenler aydamazam canım neye daldığını
Dil ile vasfedemezem gönlümü kim aldığını

Gönlüm dolu sığmaz dile âşıktır ol kim hal bile
Aşk nicesî verdi yele anlayamaz n’olduğunu

Aşktan haber bilenlerin aşk derdile dolanların
Küfrü imân olanların ayıplaman güldüğünü

Ağlamak gülmek âşıka dirilmek ölmek âşıka
Kahr ile lûtfu bir bilir bilmez melûl olduğunu

Aşk Yunus’u eyledi lâl Yunus kanı aşka helâl
Koy vârın etsin pây-mâl görmesin ayrıldığını


Yunus Emre

Ezelîden Var İdi Canımda Bu Aşk Oldu

Ezelîden var idi canımda bu aşk oldu
Kimsey’ eşker etmedim bildim ki ol dost kodu

Dört kitabı okuyan bulmadı aşka çâre
Ne beyler ne sultanlar ne müderris ne kadı

Yer gök oynar ırılmaz yeller eser deprenmez
Âkıbet şol canın kim aşkın ola bünyâdı

Aşk anadan doğmadı kimseye kul olmadı
Hükmüne kıldı esir cümle biliş ü yadı

Aşka mecnun olanlar assı ziyandan fârığ
Korkmaz ıssı soğuktan pes ne biliser odu

Ezelde benim fikrim Ene’l Hak idi zikrim
Henüz dahı doğmadan ol Mansûr-ı Bağdâdî

Aşk çengine düşenin melâmet olur canı
Onun için bed-namdır miskin Yunus’un adı


Yunus Emre

Kitaplar Yakılıyor

Buyurunca Hitler Hazretleri
Zararlı fikirlerle dolu kitapların yakılmasını
Halkın önünde, alanlarda,
Öküzler odun yığınlarına araba araba kitap taşıdı.
Gözden düşmüş şairlerden biri,
Hem de en iyilerinden biri,
Şöyle bir göz gezdirdi yakılacak listesine,
Gitti aklı başından:
Unutulmuştu kendi adı.
Hemen seğirtti çalışma odasına,
Sanki öfkesinden kanatlanmıştı.
O saat bir mektup karaladı zorbalara:
"Benimkileri de yakın!" dedi. "Benimkileri de!
Yapamazsınız bana bu kötülüğü,
Kenarda bırakamazsınız beni!
Ben de hep gerçeği söylemedim mi kitaplarımda?
Neden davranırsınız bana yalancıymışım gibi?
Yakın benimkileride!"


Bertolt Brecht

11 Eylül 2018 Salı

Dosttan Haber Sorar İnsen Güzâf Değildir Dost İşi

Dosttan haber sorar insen güzâf değildir dost işi
Belli bilin hiç nesnedir bu cihânda dostsuz kişi

Her kim ki dost yüzün göre dost diye can(ını) vere
Ol vaktın ol dosta ere unuta cümle teşvişi

Kim yol bulısardır ona ol kağırır ondan yana
Devlet erdi ondan bana hâcet değil hümâ kuşu

Dost işi aceb işdür(ür) can denize dalmışdur(ur)
Cansızlara bir düştürür gel yorasın sen bu düşü

Dost aşk(ın)dan âlem doldu her bir âşık ondan oldu
Aşksız biten çiçek soldu aşk iledir dostluk hoşu

Nice diyeyim ben onu kabûl etmez yüz bin canı
Ona lâyık kıymet hani yoktur onun deni tuşu

Aşkı süre âşık gerek ne olısar aşktan yeğrek
Aşktır yere göğe direk kalanı hep söz öküşü

Yunus imdi sen ben iken âşıklara ne sen ne ben
Yokluktamış dostu seven komaz ayrıksı bakışı


Yunus Emre

Bencileyin Gören Kişi Ben Sevdiğimin Yüzünü

Bencileyin gören kişi ben sevdiğimin yüzünü
Deli ola dağa düşe yavı kıla kend’ özünü

Ben nicesi diyebilsem cemâli tertibin onun
Kim can dudağıdır tadam onun kılıcı tuzunu

Her nereye varır ise ol şirin hulu dilberim
Yetmiş iki millete ol geçirir türlü nazını

Kişi neyi sever ise dilinde sözü ol olur
Keksiz söyleyesim gelir daima onun sözünü

Kişi kendi keki ile dosta lâyık olmaz imiş
Mahabbet burcunda ol kor âşık(lar)ın yıldızını

Dertsizlere benim sözüm benzer kaya yankısına
Haldaşı bilir kişinin gönlünde gizli râzını

Bu Yunus’un gördüğünü eğer Zühre göre idi
Çengini elden bırakıp unuta idi sâzını


Yunus Emre

Halkın Ekmeği

Bilin: Halkın ekmeğidir adalet.
bakarsınız bol olur bu ekmek,
bakarsınız kıt,
bakarsınız doyum olmaz tadına,
bakarsınız berbat.
Azaldı mı ekmek,başlar açlık,
bozuldumu tadı,başlar hoşnutsuzluk boy atmaya.

Bozuk adalet yeter artık!
Acemi ellerle yuğurulan, iyi pişirilmemiş adalet yeter!
Yeter katıksız, kara kabuklu adalet!
Dura dura bayatlayan adalet yeter!

Bolsa insanın önünde ekmek, lezzetliyse,
gözler öbür yiyeceklere yumulsada olur.
Ama her şey bollaşmaz ki birdenbire...
Bilirsiniz, nasıl bolluk doğurur ekmek:
Adaletin ekmeğiyle beslene beslene.

Ekmek her gün nasıl gerekliyse nasıl,
adalet de gerekli her gün,
hem o, günde bir çok kez gerekli.

Sabahtan akşama dek, iş yerinde, eğlencede,
hele çalışırken canla başla,
kederliyken, sevinçliyken,
halkın ihtiyacı var pişkin, bol ekmeğe,
günlük, has ekmeğine adaletin.

Madem adaletin ekmeği bu kadar önemli,
onu kim pişirmeli, dostlar, söyleyin?

Öteki ekmeği kim pişiren?

Adaletin ekmeğini de
kendisi pişirmeli halkın,
gündelik ekmek gibi.

Bol, pişkin, verimli.


Bertolt Brecht

10 Eylül 2018 Pazartesi

Kaçan Ol Dilber Benim Gözüme Tudaş Oldu

Kaçan ol dilber benim gözüme tudaş oldu
Ald’ usumu aklımı gönlüme yoldaş oldu

Gönlüm aydır benim kulu canım aydır benim kulu
Hiç bilmezim kimindir ol ara yerde savaş oldu

Bu ikisi arasında bildim devlet benim imiş
Hiç danışıgım yok iken başım onunla hoş oldu

Her nereye bakar isem oldur gözüme tuş olan
Önüm ardım sağım solum gençyaz oldu ger kış oldu

Hızr u İlyas değil iken ölmez dirliğe sataştım
Hergiz yemez içmez iken içim dopdolu aş oldu

Cümle âlemin gönlünde vardır onun mahabbeti
Onu candan sevmeyenin bil kim îmânı taş oldu

Senin aşkın odu meğer sıçramaya kimseneye
Bir zerre değdi Yunus’a cihan içinde fâş oldu


Yunus Emre

Zihî Şîrin Hulu Dilber Durağı Revan İçinde

Zihî şîrin hulu dilber durağı revan içinde
Can evini ol almıştır ayrık ne sığı(sar) anda

Can içinde dostu bulan ayrık ne yerde istesin
Onu daşra sananların ömrü geçti perâkende

Onun aşkının gözgüsü kendide gösterdi beni
Gönül esrik Hakk’a âşık esir olmuş bu dermande

Onu bana sorar isen bu yönüm dosttan yanadır
Her ne halde yürür isem mihrim artadurur günde

Bu sûrette kim var dahı yönüm ayrık yana döne
Benim varlığım dost aldı eserimdir kalan bunda

Onu bana soranlara nice nişan idiverem
Dil ile kim edebile bu aşkın durağı kanda

Zihî ilâhî devlettir kime yoldaş olur ise
Kim dost ile sürdü aşkı bu arada bu mekânda

Dost yüzünü gören kişi kend’ özünü koyasıdır
Dünya tutan gelen harîf tutsak olur bu erkânda

Gör nice şirindür(ür) kocalar(ı) yîğit eder
Ayrılmadı esrikliği ne düşvardır bu meydanda

Yunus gel gör âşıkları nice yavı varıpdurur
Dünya ahret elden koyup ne verende ne alanda


Yunus Emre

Bizden Sonra Doğanlara

I.

Gerçekten, karanlık günlerde yaşıyorum!
Doğru söz delilik. Düz alın
Kanıtı vurdumduymazın. Gülen ki
Korkunç haberi
Henüz almamış.

Ne günlere kaldık, ki
Neredeyse suçtur ağaç üzerine bir konuşma
İçerir çünkü susmayı bunca kötülük üstüne!
Orda ağırdan caddeyi geçen
Erişilmez mi dara düşen
Arkadaşları için?

Doğrudur: geçimimi sağlıyorum daha
Ama inanın: bu bir rastlantı yalnız. Yaptığım
Hiçbir iş doyma hakkını vermiyor bana.
Rasgele korunmuşum. (Talihim dönüverse. Yokum.)

Bana diyorlar: ye iç! Bak keyfine!
Nasıl yer içerim, kaparsam
Yiyeceğimi bir açın elinden ve
Bardaktaki suyum bir susuzda yoksa?
Ve yiyip içiyorum gene de.

İsterdim bilge olmak.
Eski kitaplarda yazılı nedir bilge
Kavga dışı kalmak dünyada ve kısa yaşamını
Korkusuz geçirmek
Zora başvurmadan edebilmek
Kötülüğe iyilikle karşılık vermek

İsteklerine ermeyip, unutmak
İşi bilgenin.
Yapamam bütün bunları:
Gerçekten, karanlık günlerde yaşıyorum!


II.

Şehre geldim bozuk düzen günlerde
Açıklık sürerken.
İnsan arasına karıştım ayaklanmada
Ve onlarla birlikte öfkelendim.
Böyle geçti zamanım
Yeryüzünde.

Yemeğimi yedim iki savaş arası
Katillerin arasında yattım
Sevgiye saygısız
Ve doğaya sabırsız baktım.
Böyle geçti zamanım
Yeryüzünde

Her yol batağa çıkardı benim zamanımda.
Dilim durmaz ele verirdi beni.
Elimden gelen azdı. Ama hükmedenler
Daha rahat olurdu bensiz, buydu umudum.
Böyle geçti zamanım
Yeryüzünde.

Gücüm azdı. Hedef
Uzak mı uzak.
Apaçık belliydi, benim ulaşmam
Mümkün değildiyse de.
Böyle geçti zamanım
Yeryüzünde.


III.

Siz, siz ki çıkacaksınız
Battığımız tufandan
Düşünün
Eksiklerimizden söz ederken
Karanlık çağı da
Sizin kurtulduğunuz.
Gittiydik, ayakkabıdan çok ülke değiştirip
Sınıf savaşları arasından, umarsız
Yalnız haksızlık var da baş kaldırma yoktuysa.

Biliyoruz oysa:
Alçaklıktan nefret bile
Çarpıtır çizgileri
Haksızlığa öfke bile
Kısar sesi. Ah, biz
Hazırlamak isterken dostluk yolunu
Dost olamadık kendimiz.

Siz ama, o gün gelince
İnsanın insana el uzattığı
Anın bizi
Hoşgörüyle.

...
O gün mavi eylül ayında
Sessiz körpe bir erik ağacı altında
Tuttum onu, sessiz beyaz aşkı
Kolumda kutsal bir düş gibi.
Ve üstümüzde güzel yaz göğünde
Bir bulut vardı, çoktan gördüğüm
Çok beyazdı ve çok yukarılarda
Ve başımı kaldırıp baktığımda, değildi orda.

O günden beri birçok, birçok aylar
Geçti sessiz aşağı kaydılar
Yok oldu o bütün erik ağaçları
Ve bana sorarsan aşk n'oldu diye
Sana derim ki: hatırlayamıyorum
Ama gene de, inan ki, biliyorum ne demek istediğini.
Ama gene de gerçekten hatırlamıyorum onun yüzünü.
Yalnız: o zamanlar öpmüştüm onu, biliyorum.

Ve bu öpücüğü de çoktan unutmuş olurdum
O bulut olmasaydı orada
Onu bugün de hatırlıyorum ve hep hatırlayacağım
Çok beyazdı ve yukarılardan geliyordu
Erik ağaçları belki çiçek açıyordur gene de
Ve o kadının belki de şimdi yedi çocuğu olmuştur
Ama o bulut yalnız birkaç dakika için açtı
Ve yukarı baktığımda, rüzgârda kayboluyordu bile.


Bertolt Brecht

9 Eylül 2018 Pazar

Bekleyeceğim Seni

Savaşa gitmek mi istersin, git asker,
Gidenin bir daha gelmediği
Kanlı, kuduran savaşa.
Burda olacağım geri dönersen,
Yeşeren karaağaçlar altında bekleyeceğim seni,
Bekleyeceğim çıplak ağaclar altında,
Dönünceye dek en son asker,
Bekleyeceğim seni daha da çok.

Sen geri gelince savaştan
Göremeyeceksin kapıda başka bir çizme.
Yanımdaki yastık hep boş kalacak.
Dokunmamış olacak dudağıma başka dudak.
Bıraktığım gibi diyeceksin her şey,
Sen geri gelince savaştan,
Sen geri gelince.


Bertolt Brecht

8 Eylül 2018 Cumartesi

Onbirinci Sone

Seni bu yabancı ülkeye gönderirken
En kalın
pantolonları (güzelim) bacaklarına
iyi örülmüş çorapları ayaklarına
Çok
soğuk kışları düşünerek aradım.

Göğsün, kalçaların
Ve sırtın için saf
yün aradım
Sevdiğim o şeyler ısınsın
Bana da biraz sıcaklık
kalsın.

Bu kez seni sevgiyle ben giydirdim
Bazen (çok seyrek) soyduğum
gibi
(Oysa ne çok isterdim)

Yine de giydirmem sana soyuyorum gibi
gelsin.
Heryerin iyice örtündü diye düşündüm şimdi
iyice örtündü,
üşütmemesi için.


Bertolt Brecht

7 Eylül 2018 Cuma

Liman ve Kadın

limanlarda hep, giden kadınlar olur
durmadan ve gürültüyle giderler
yorgun bakışlarında tıka basa yağmur
toz kalkar saçlarından gemilerle beraber

limanlarda hep, giden kadınlar olur
üzgün yanaklarında titreyen birer mühür
uykular darmadağın düşlerde unutulur
lacivert yalnızlıklara geri dönülür

limanlarda hep, giden kadınlar olur
seslerinde yavaşça buzlanan bir nehir
her ayrılık kendisine bir liman bulur
kırık dökük adamlar usulca terk edilir!


Can Bahadır Yüce
Yaslı Mızıka

Kimse Doymaz Bu Nazara Aşk ile Kim Pençe Vura

Kimse doymaz bu nazara aşk ile kim pençe vura
Bu nazara karşı duran hân ü mânın garka vere

Çün elini aşka vura aşk okuna kimdir dura
Gökyüzünden melâiki aşk onu indire yere

Gör Hârut Mârut ne idi hazrette ferişteh idi
Nasîbin aşka aldırıp makaamın Zühre’ye vere

Abdestimiz namazımız doğruluktur tâatımız
Aşk ile bağladık kaamet safımızı kim ayıra

Mescid medrese olduğu bâng-cemâat kılındığı
Halâyık saf saf durduğu aşk şükrânesidir zîre

İçimde yanar aşk odu ağzım onun deriçesi
Aşk odunun tütününden Yunus’un benzi sarara


Yunus Emre

Dost Yüzünü Göreceğ Nice Karar Kılsın Can

Dost yüzünü göreceğ(iz) nice karar kılsın (bu) can
Şöyle yağmaya varı(sar) yüz bin zühd ile (dîn) îman

Ta’na yoktur âşıklara her ne hâle döner ise
Fermân olamaz kendiye müşâhedeye gark olan

Cân ü gönül fehm ü akıl aşk mevcine gark olıcak
Ne ile ansın ol kişi yazık u müzd assı ziyan

Canında gözü yok kişi görmeyiser dost yüzünü
Gözsüz nice fehmeylesin ne rengedir işbu cihan

Yüz bin melik ü salâtin dost yüzünü göreyidi
Terk edeydi ten tertîbin izzet ü leşker hân ü man

Âşık nice harâb ise vilâyeti artadurur
Onun için ki dâimâ vîrandadır genc-i nihan

Ayn’el-yakıyn gören kişi ırmaz gözün dost yüzünden
Nice görebilsin onu bu seviden daşra duran

Yunus’a bu aşk kızgını komaz dilin tuta idi
Âşıka ma’şuk râzını dürüst diyemedi lisan


Yunus Emre

6 Eylül 2018 Perşembe

Kaşif

Yirminci yüzyıl sonu:
Yaşlıydık, doğurduğunuzda bizi.
Ağladığımızda ilk, yaşlı.
Çünkü geliyor tâ dedelerden
Gözümüzdeki bebeğe
Bıktığımız her dizi gibi
Hiroşima'nın da devamı.

Ellerimiz Bosna'larda
Mezarcılık yapmış kadınların elleri.
Onca savaş ve kıyım
Ve cesaret gösterisi,
Yormuş meğer kanımızı.
Kalplerimizse çekmiş
Hep en yaralısına teyzelerin;
Neyi elletseler kanayan bir ten
Ve miksleniyor çığlığımız
Çığlığıyla Kurt Cobain'in.

Nasıl "genç" dersiniz bize?
"Yeni" nasıl dersiniz?
Anca alışıyoruz aşka, ölüme ve sanata
Futbolcumuz, şarkıcımız, ibnemiz
Aslında çiğ bir umut:
Bir gün bitecek emekliliğimiz
Yaşlıydık doğurduğunuzda bizi,
Gençleşerek öleceğiz!


Tuna Kiremitçi
Akademi