Şiir, Sadece: şiir
şiir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
şiir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Ekim 2016 Pazartesi

Şiir

Mektuplar yazıyorum her türlü
ölümsüz yazla dingin sabahın güzel bakımlarına
eterin bulunan sığ yerine
tekelci anamalcılıkla kanser
bir yılda iki bin
sevgili dostum
dün akşam oldu çok oldu
az önce ışıyan gün
gibi güz bu
çiçeğe kesmiş nar ağacı
ve yaz gibidir
kışla ilkyaz
sevgili dostum
mektuplar yazıyorum her türlü
yanıt beklemeksizin
esen rüzgarlarda ürüyen mektuplarıma
iki yanda da
boşluğun
samanyolunun

bir gün ölü mektupların bir gün karaya vuracağı
yenilemek isteyen yazı sanatının
sözcüklerin çıktığı yerden engelleri
ve bütün yazıcıların öçlerini alacakları güne kadar
durdurmak çöküşlerini
hesabın batkısında
her türlü mektuplarla
belirsiz görülen
ve masalsı ölen

Mısır'ın Nil'in bir armağanı olduğunu söyledikten sonra
güvenlikte olduktan sonra dul ve öksüz
doktorlara antlarını yazdıktan sonra
ve sakladıktan sonra mürekkeple hokkayı
bekleyişime kadar sürsün diye oyuğunda gecenin
ve hasta olayım direneyim diye ve de
biten başlayan kapılar arasında
özdeş rafların ortasında
gerekiyor bana bildirmesi sıramın geldiğini
acıda
yeniliğimin bütün ağırlığıyla
bütün tikleriyle yüzümün
boğazım sözün çığım bildiğinde yıkılışın belirtileriyle
yitiriyorum ipini tasamın
sözcükler karşılıklığın o durağan çukuruna başladığında
yazı başarısızlığa uğrattığına göre yazıyı
ve ben bekliyorum yağmuru
ve doğan belirtilerle davranacağım güne kadar
sevgili dostum
yazma sanatımdı

gözalıcı görünümleri çöllerin
sonunda yarılmış bedenim uyusun diye volkan uykusunda
sindirdim daha önce içinde eski örnekleri
her türlü adanmış mektuplar
döşemede açılmış küçük kapı gibi pencere gibi ya da
tostoparlak oldum beklemek için
önü tıkalı sularda
yüzdürülen kadırgalarda
körlerin el yordamıyla


Abdülaziz Mansuri
Çeviren: Nuri Pakdil

24 Eylül 2016 Cumartesi

Şiir

Bu ıkınma sıkınmanın anlamı ne ki
biraz imge, biraz söz, biraz kurgu,
içindeki ne, nerden bu itki
sessiz yas tutan duygu?

Hiçten sana oluk oluk akan,
tek tek ve bir karışımdır,
ordan alırsın küllü, yalımı ordan,
serper söndürürsün ve sakınır.

Çevir çevrele, o yeşil çitle,
bilirsin, elinde değil her şeyi kapsamak
umrunda olmasa da onu bunu çevrele,
kuşkularla kıskıvrak.

İşte böyle gece gündüz yok dur durak,
pazarları da kendine oyuş
ve oyuğa gümüş kak,
sonra bırak -odur işte: oluş.


Gottfried Benn
Çeviren: Yüksel Pazarkaya

3 Eylül 2016 Cumartesi

Şiir

Ne zaman çekip gidecek bu kuru dönem
ve gelecek güneş gülümsemeye damın üstünde?

... eskiden, çocukluğumun günlerinde
sac damın
küçük delikleri vardı
aralarında güneşi gözlediğim ...

Eskiden...

Ne zamana dek çekip gidecek bu kurşun gök
ve maviliği eskinin
gelecek gülümsemeye damın üstünde?


Antonio Cardoso
Çeviren: Güven Turan

29 Ağustos 2016 Pazartesi

Karda Ayak İzleri Var

Karda ayak izleri var
Vurulup düştükleri yere kadar
Yüzleri tanınmayacak bir halde
Öldüğü yerde kalmış cesetleri

Onlar için hatıra yok
Saat durmuş
Onlar için değil
Yıldızlar ve bu gece
Onlar için değil gelen güneş
Artık onların yok
Uzak şehirlerde
Sevdikleri

Artık hepsi bitti
Açlık, susuzluk ve kin
Ne matara ne ekmek torbası lâzım
Ne silâh
Elbise ve düşen şapka da lüzumsuz
Artık üşümezler ki

En güzel ocak ateşleri
Artık ısıtamaz ellerini
İsimlerini en yakın tanıdık
Söylese işitmezler
Kurt mu, dost mu, düşman mı?
Bilmeyecekler baş uçlarına geleni
Artık ne tren, ne gemi
Onları getiremez bir daha


Necati Cumalı
Harbe Gidenin Şarkıları

26 Ağustos 2016 Cuma

İtiraf

I

Size açabilmeliydim içimi
Geceler yalnız size
Ve yüzüm kızarmadan
Çocukluğumun küçük aşklarını
Anlatabilmeliydim
Geceler yalnız size.


II

Benim de aşklarım oldu
Ve alabildiğine günahlarım.
Halbuki bigünah olmak istedim
Bütün ömrümce.


III

Anam,
Ben topaç çevirirken sokakta,
Benim güzel oğlum,
Paşa olacak derdi...
Halbuki ben hâlâ
Topaç çeviriyorum sokakta.


Rüştü Onur

25 Ağustos 2016 Perşembe

İlk Aşk

Bir yürek çarpar
Yüreğimin içinde
Gözlerinde bir yavru ceylan
Ürkek

Ağzı yeni ayrılmış
Ana sütünden
Dudakları bir öpüşte
Eriyecek.


Ahmet Köksal
Yanık Sarı

24 Ağustos 2016 Çarşamba

Memleketimin Şarkıları

Ben, bizden olan bütün insanların dostu;
Adı, haritalarda bile bulunmayan
Bir köyündenim Anadolu'nun.
Güzel şeylere hasrettir memleketim,
Güzel şeylere hasret bu dünya.
Yıllardır, kanda ve ateşte mısralarım
Yanan şehirlerin,
Ağır tankların tekerlekleri arasında.
Biliyorum,
Yaylım ateşlere girilmiştir gönlümüzce
Pasifik kıyılarından Volga'ya kadar.
Benim arzumanım kaldı
Hürriyet boylarında tank oynatanlarda.
Bütün kıtalarda
Tulu arzda, islam içinde, küffar içinde
Mülhit, mümin ve vatanseverim.
Fakir, cefacı topraklarım içinde
Mendil tutanım, diz vuranım, baş çekenim
Zeybekte, halayda, tamzarada...
Ben küçük Yusuf'um Çit köyünde
Çapak çapak ela gözlerim;
Kıl keçim kısır, annemin memesi yara.
Benim saçlarım belik belik,
Bıyıklarım burma burma
Gözlerim kara kıyma renginde, ama
Erzincan oynamış ağlamışım
Irgatlık etmişim el kapısında.
Dolu vurmuş bahçelerimi,
Çekirge inmiş tarlalarıma.
Ben bir yolcuyum hemşeri
Manisa bağlarından geçtim
Aydın incir tarlalarından.
Çığlıklar getirdim
Üzümleriyle beraber çürür gibi düşen
İnsanlarımdan.
Sıcak tuzsuz gevreklerinizi yemişim
Alaca karanlıkta... Buca'lı işçilerim.
Unutur muyum seni
Derdini, ekmeğini bölüştüğüm
Türküleriyle bizi ağlatan memleketlim.
Karadeniz'in Rumelikarı tütünü,
Bende türküler oldu ağlamaklı,
Bende türküler oldu dizim dizim.
Doldurdum sineme, ciğerlerime,
Doldurdum derdi mihneti
Pamuk tozunu, kömür tozunu;
Memleketimin şarkıları kadar acı çektim.
Ben Ahmet Çavuş'um
"Attığım kurşunlar gitmezdi boşuna
Şimdi kuzgunlar iner taze leşime
İki kere kesemden everdiğim"
Dost dediğim kıydı bana.
Ben Kürtoğluyum derim ki "Yiğitlik kadim"
Ben Nazif'im "Urfa'ya karşı vurdular beni"
Ağlasın Urfa.
Ben şairim
Halkların emrinde, kolunda, safında.
Satırlarım vardır kahraman,
Satırlarım vardır cılız, cesur ve sıtmalı.
Ahdim var :
Terli atlet fanilalı göğüslerden
Püfür püfür geçeceğim.
Bir de aşıkım, kanlıbıçaklı
Yar için serden geçeceğim.
İnan ki ciğerparem, inan ki sevgilim
Bu hususta :
"Üçten, beşten, senden geride kalan değilim"


Enver Gökçe
Ant, 01.07.1945

Tükendiğimiz Yerde Çoğalmak

Doğarken tüketir ömrümüzü böyle durmadan
Başkaldırmak aklın, direnmek duyguların işi;
Benim de bir dileğim var elbet,
Güneşin çıkmasını beklemiyelim şimdi!

Uçsuz bucaksız sayılanır kendince başlayan,
Birbirini çağrışır düşünceler aralıksız;
Onulmaz acılara doğru güzelleşir insan,
Bereket versin gene de sıcak ellerimiz.

En güzel kötülüğü içimizden içimize uzayan,
Yapayalnız ve karanlık bu savaşta
Görüyorum boşuna değil her sabah yeniden,
Kimse kimseyi kurtaramaz yaşayan.

Daha da büyür gezegenler arasında zaman,
Işık hızından korkusu özgürlüğün boşlukta,
Değişir ölçekleri alıştığımız ne varsa,
Ağlarız coşkunluklar içinde güldüğümüz zaman.

Bugün onlar gidiyor, yarın sıra sizde, öbür gün
Dolup dolup boşalan olukları sevincin,
Yoksa biz daha önce mi varız yaşadığımızdan,
Öyleyse, kimin rüyasıdır bu izlediğimiz? ..

Anlaşılmaz gerçeği tükendiğimiz yerde uyanan,
Elimizde değil mi, gücümüz yetmez mi başkasına,
İlkbahar yaz, sonbahar kış ve yeniden
Bir şey var dölümüzde bize karşı çoğalan!..


Sabahattin Batur

20 Ağustos 2016 Cumartesi

İstanbul

"Sis" şairine ithaf edilmiştir.


Salkım salkım tan yelleri estiğinde
Mavi patiskaları yırtan gemilerinle
Uzaktan seni düşünürüm İstanbul
Binbir direkli Halicinde akşam
Adalarında bahar
Süleymaniyende güneş
Hey sen güzelsin kavgamızın şehri

Ve uzaklardan seni düşündüğüm bugünlerde
Bakışlarımda akşam karanlığın
Kulaklarımda sesin İstanbul

Ve uzaklardan
Ve uzaklardan seni düşündüğüm bugünlerde
Sen şimdi haramilerin elindesin İstanbul

Plajlarında karaborsacılar
Yağlı gövdelerini kuma sermiştir.
Kürtajlı genç kızlar cilve yapar karşılarında
Balıkpazarında depoya kaçırılan fasulyanın
Meyvesini birlikte devşirirler
Sen şimdi haramilerin elindesin İstanbul

Et tereyağı şeker
Padişahın üç oğludur kenar mahallelerinde
Yumurta masalıyla büyütülür çocukların
Hürriyet yok
Ekmek yok
Hak yok
Kolların ardından bağlandı
Kesildi yolbaşların
Haramilerin gayrısına yaşamak yok

Almış dizginleri eline
Bir avuç vurguncu müteahhit toprak ağası
Onların kemik yalayan dostları
Onların sazı cazı villası doktoru dişçisi
Ve sen esnaf sen söyle sen memur sen entellektüel
Ve sen
Ve sen haktan bahseden Ortaköyün Cibalinin işçisi
Seni öldürürler
Seni sürerler
Buhranlar senin sırtından geçiştirilir
İpek şiltelerin istakozların
ve ahmak selameti için
Hakkında idam hükümleri verilir

Haktan bahseden namuslu insanları
Yağmurlu bir mart akşamı topladılar
Karanlık mahzenlerinde şehrin
Cellatlara gün doğdu
Kardeşlerin acısıyla yanan bir çift gözün vardır
Bir kalem yazın vardır
Dudaklarını yakan bir çift sözün vardır
Söylenmez

Haramiler kesmiş sokak başlarını
Polisin kırbacı celladın ipi spikerin çenesi baskı makinesi
Haramilerin elinde
Ve mahzenlerinde insanlar bekler
Gönüllerinde kavga gönüllerinde zafer
Bebeklerin hasreti içlerinde gömülü
Can yoldaşlar saklıdır mahzenlerinde

Boşuna çekilmedi bunca acılar İstanbul
Bulutların ardında damla damla sesler
Gülen çehreleri ve cesaretleriyle
Arkadaşlar çıktı karşıma
Dindi şakalarımın ağrısı

Bir kadın yoldaş tanırdım
Bir kardeş karısı
Hasta ciğerlerini taşıdığı çelimsiz kemikli omuzları
Ve hüzünlü çehresiyle bebelerini seyrederdi
Cellatlara emir verildiği gün haramilerin sarayında
Gebeliğin dokuzuncu ayında
Aç kurtların varoşlara saldırdığı
Tipili bir gece yarısı
Sırtında çok uzak bir köyden indirdi
Otuzbeş kiloluk sırrımızı
Zafer kanlı zafer kıpkırmızı

Boşuna çekilmedi bunca acılar İstanbul
Bekle bizi
Büyük ve sakin Süleymaniyenle bekle
Parklarınla köprülerinle kulelerinle meydanlarınla
Mavi denizlerine yaslanmış
Beyaz tahta masalı kahvelerinle bekle
Ve bir kuruşa Yenihayat satan
Tophanenin karanlık sokaklarında
Koyunkoyuna yatan
Kirli çocuklarınla bekle bizi
Bekle zafer şarkılarıyla caddelerinden geçişimizi
Bekle dinamiti tarihin
Bekle yumruklarımız
Haramilerin saltanıtını yıksın
Bekle o günler gelsin İstanbul bekle
Sen bize layıksın


Vedat Türkali
Akşehir, Eylül 1944


* Sis - Tevfik Fikret

Umut

Yaşamak ummaktır.
Yeşil yapraklar umar
şu beli bükülmüş ağaç,
yelkenler rüzgar umar
bir kız tanırım, sarışın
sevgilisini esmer umar.

Aç karnına istiklal umar
Bombay'lı amale, Cava'lı topraksız,
Hamburg'lu ana ekmek umar,
Paris'li çocuk intikam
ben sulh umarım
Ramazan oğlu Recep
kışlanın duvarına vermiş sırtını
memleketten mektup umar
ve her talim dönüşünde,
her nöbete çıkışında tezkere umar.

Ummaktır yaşamak.
Çık bu saatte evinden
kilitle odanın ve kalbinin kapılarını,
keder seni evde bulmasın,
pişmanlık geri dönsün kapından.
Vehimlerini azat et;
soyun hatıralarından,
tazelensin adımlarındaki kuvvet
doğacak günü yolda karşıla:
yeni umutlarla başlar yeni gün;
tahammül umuttan doğar.
Zaman bizim dostumuzdur, unutma
en az hürriyet kadar.

Ummaktır yaşamak.
İbret al, ders al geceden
çevir başını gökyüzüne
yıldızlara bak.
Güneşli sabahların umududur yıldızlar.

Bir vedalık hükmü var hayatın,
ölümün vakti saati sorulmaz.
Serçe kuşu gibidir umut,
dal yorulur, serçe yorulmaz.


Suat Taşer
1946

19 Ağustos 2016 Cuma

Şimali Şarkiye Doğru VI

Allaha ısmarladık Ankara,
Kaçıp iğvalarından düştüm yollara,
Şimali şarkiye, şimali şarkiye,
Güneşteki topraktaki o sağlam türküye,
Kahraman ümitlerin köprüsünden, gökyüzüne
Örtülmüş, unutulmuş, yitirilmiş gökyüzüne
Ve vatanımın mübarek göğsüne
Tatlı ve sıcak bir aşka gidiyorum.
- Yeşil akar yeşilırmak, ak yeşil ırmak! -
Allaha ısmarladık, Allaha ısmarladık,
Seni eski güzelliğinle düşünebilirim artık,
Bağışlayan şair gönlümle, olan olmuş,
Ve artık güzelimsin, dilberimsin, unutulmuş.
Şimdi İstanbul'dan tiren gelir
Şimdi Kayseri'ye doğru tiren gider.
Yol almalı insanoğlu sevdaya düşünce,
Ben de büyük sevdalara uyup gereğince,
Vatanımın güneşli kalbine kaçıyorum,
Canım Samsun tireni durağım şeker fabrikası,
Çalışmada şeklalır insanın en güzel rüyası!


Ceyhun Atuf Kansu
Yanık Hava, 1947

17 Ağustos 2016 Çarşamba

Bir Şairin Ölümü

Kimse inanmaz
Benim hafif-makineliyle öldüğüme
Veya ayrıldığıma dünyadan

Benimde başkentte bi odam
Şiir kitaplarım
Üniversitede adım
Ve arkadaşım vardı

Ünüm de olurdu
Yaşasaydım


Salah Birsel
Dünya İşleri

Sürgün

Ben güneyden kalkıp gelmişim kardeş,
Sımsıcak bir öpüş alnımda gün,
Yumruk kadar yüreğimde bir dünya,
Toprak kokan avuçlarımda güneş,
Ve urbam gibidir üstümde hüzün ...

Sürgünüm yalnızlığında ömrün
İki gözümde iki damla yaş.
Dün Tarsus bugün Tosya
Yarın belki Sarıkamış, belki Muş;
Çekip götürecektir elbet kader bu ya!
Bir yerde karar kılmak ne mümkün;
Ekmek atlı ben yaya ...


Hasan Şimşek

16 Ağustos 2016 Salı

Birisi

Bir şey var aramızda
Senin bakışından belli
Benim yanan yüzümden.
Dalıveriyoruz arada bir.
İkimiz de aynı şeyi düşünüyoruz belki,
Gülüşerek başlıyoruz söze.

Bir şey var aramızda
Onu buldukça kaybediyoruz isteyerek.
Fakat ne kadar saklasak nafile
Bir şey var aramızda,
Senin gözlerinde ışıldıyor,
Benim dilimin ucunda.


Nahit Ulvi Akgün
Sebep

13 Ağustos 2016 Cumartesi

İstanbul

Boyuna onu düşünürdüm,
Kamyonlar kavun taşır ve ben
Boyuna onu düşünürdüm,
Niksar'da evimizdeyken
Küçük bir serçe kadar hürdüm.

Sonra âlem değişiverdi
Ayrı su, ayrı hava, ayrı toprak.
Sonra âlem değişiverdi
Ayrı su, ayrı hava, ayrı toprak.
Mevsimler ne çabuk geçiverdi
Unutmak, unutmak, unutmak.

Anladım bu şehir başkadır
Herkes beni aldattı gitti,
Anladım bu şehir başkadır
Herkes beni aldattı gitti,
Yine kamyonlar kavun taşır
Fakat içimde şarkı bitti.


Cahit Külebi
Adamın Biri

Tevellüd

Babamın okuyup üfledikçe
Öpüp alnına koyduğu musafımızın
Bazı tarihler vardı iç yaprağında.
Düğün, doğum, ölüm
İşte bunlar arasındaydı tevellüdüm.

Bu musaf
Yunan işgalinde yanmasaydı,
Şecerem iç yaprağından çiçek açardı;
Ve yanmıyan, toplanmıyan bir kitap
Bir insandan daha fazla yaşardı...


Fahri Erdinç
Şen Olasın Halep Şehri

12 Ağustos 2016 Cuma

10 Ağustos 2016 Çarşamba

Bizim Sokak

Peykelere serilen manav
Kavunlar okşuyor uykusunda,
Üzümler olgun
Kadim konaklar sağlam,
Nerdeyse gün doğacak
Müezzin uyanacak
Şehir ayaklanacak;
Ayni sokakta kocayan bekçi
Fikirler beyan edecek
Gece hakkında.


Cahit Irgat
Bu Şehrin Çocukları

8 Ağustos 2016 Pazartesi

Şiir

San, o Çokgüzel, giriyor kentime
Koyuyor sesini balıkçıl ve yalnız
Nehirlerleyin o, yavaşça etime.
Kırmızı, karışıyor ağızlarımız.

Göğü, bir ormanı gidiyoruz, Uzun
duyuyorum bunlar kirpiklerin. Buğday
Sonsuz Temmuz yüzün, o intiharım. Bunlar
oraların, Ey Aşkyüzlüm benim,
Ey.

Bir aşkı gitmek var, şimdi sen osun
Cinselliğimizi büyütmek büyütmek
Dağlamak çıplaklığımızı göklemek,

Böyle seni suya göğe tutuyorum
Seni artık korkunç karıştırıyorum.

- Uzar şimdi bizden bir gece Upuzun.


İlhan Berk
Aşıkane

6 Ağustos 2016 Cumartesi

Mezarlık

Dün akşam gün batmadan,
Yaşlı ölülerin arasına
Bir küçük misafir geldi.
Çocuk bahçesinde kovası kalmış,
Kumların üstünde küçük küreği.
Besbelli çok yorgun, hemen uyudu.
Doğruldu yerinden yaşlı bir ölü
Örttü örtüsünü;
Madem ki burda annesi yok,
Bu küçük kız bize emanet.
İlerde yatan başka bir ölü
Yavaşça seslendi:
Başındaki kurdelâyı çözüp katlayın
Ütüsü bozulmasın.


Baki Süha Ediboğlu