Şiir, Sadece: Pablo Neruda şiirleri
Pablo Neruda şiirleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Pablo Neruda şiirleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Kasım 2014 Cumartesi

Anayurdun Savaşı

Araukanya boğdu gülün
şarkısını vazoda, kesti
ipleri yirmibeş yıl önce evlenmiş
gelinin örgü sandalyesinden,
şanlı Machi indi merdivenlerinden,
ve dallanan ırmaklarda, balçıkta,
savaşçı Anddağı ladinlerinin
dimdik taçlarında
doğdu gömülmüş çanların
ölüm kampanası. Savaşın anası
sıçradı tepenin yumuşak taşı üzerinde,
balıkçı ailesini aldı kendiyle,
ve yeni evli çiftçi öptü taşı
onlar yaraya doğru seğirtmeden önce.
Araukanya reisinin orman-yüzü ardında
ayağa kaldırdı savunmasını Araukanya:
gözler ve mızraktı, sessizlik ve tehditten
dillerden bir kalabalık,
yokedilemez beller, gururlu
kara eller, birleşen yumruklar.

Araukanya reisinin ardında durdu dağ,
ve dağda sayısız Arauco.

Arauco sarhoştu göçmen sulardan.

Arauco kasvetli sessizlikti.

Topladı azar azar elçi
Arauco'nun damlalarını kesik eliyle.

Arauco savaşın dalgası oldu.
Arauco gecenin yakacağı oldu.
Her şey kaynadı majestik reisin ardında,
ve saldırdığında bir tek karanlık göründü,
ormanlar, kum ve toprak,
uyumlu ateş ve organlar,
fosfor ışıltılı görünümüyle pumalar.


Pablo Neruda
Los libertadores
Canto General

Anayurt, Bölmek İstiyorlar Seni

“Şilili deniyor ona” diyor benim hakkımda bu solucanlar.
Çekip almak istiyorlar ayaklarımın altından anayurdu,
parçalamak istiyorlar seni, kesip biçmek kirli bir
iskambil oyununda ve dağıtmak istiyorlar seni kötü et gibi.
Sevmiyorum onları. Sanıyorlar ki şimdiden ölmüşsün,
kesip biçilmişsin, ve onların kirli emellerinin sefahat âleminde
çarçur ediyorlar seni efendiymişler gibi. Sevmiyorum onları.
Bırak seveyim seni toprağında ve halkında, bırak izleyeyim
denizle sarmalanmış düşümü karla kaplı sınırlarında,
bırak toparlayayım yolumda yürürken
bir kapta taşıdığım bütün o acı kokunu,
fakat onların yanında duramıyorum, bunu isteme benden,
omuzlarını silkelediğin zaman ve düştüklerinde yere
çürümüş hayvanlardan filizleriyle birlikte,
isteme benden inanmamı, onların senin oğlun olduklarına.
Halkımın kutsal tahtası başka bir çeşit.
Yarın
senin dar teknenin ufacık mekanında
arasında karın ve okyanusunun iki gelgiti arasında
en çok sevilen olacaksın, ekmek, toprak, oğul.
Gündüzleri kurtarılmış zamanın ayini,
geceleri göğün yıldız berrağı yaratığı.


Pablo Neruda
Karanlıktaki Anayurduma Yeni Yıl İlahisi
Evrensel Ballad

13 Kasım 2014 Perşembe

Asma Çubuğu Ve Rüzgar

Bir şarkıcıyım ben,
Avrupa’nın bağlarında dolaştım;
Gezindim rüzgarlar altında.
Asya’nın rüzgarı altında.
Yaşamlar içinde en iyisi
Yaşam bile,
Dünyanın tadı;
Ak pak barış bile;
Avareydi
Devşirdim
Evet devşirdim.

Başka toprakların
En iyisi
Yüceltti şarkısını dudağımda;
Bağların ortasında
Barışın ve rüzgarın özgürlüğü!

İnsanlar nefret ediyor gibiydiler
Birbirleriyle.
Yine de aynı gece
Birbirlerinin üzerlerini
Örtüyorlardı.
Bizi uyandıran
Tek ışık
Dünyanın ışığıydı bu!
Evlerine girdim,
Yemek yiyorlardı masalarında;
Fabrikadan çıkmıştılar,
Gülüşüp ya da ağlaşıyorlardı.
Ve de
Hepsi birbirine benziyordu.
Ve hepsi de
Gözlerini ışığa çeviriyorlardı
Yollarını arıyordu hepsi de.

Hepsinin bir ağzı vardı
Türkü çağırıyorlardı,
Türkü çağırıyorlardı
İlkbahara dönük!

Hepsi.

İşte rüzgarda
Bağ çubuklarının arasında
En iyi insanları devşirdim
Şimdiyse dinlemeniz gerek beni


Pablo Neruda

Aşık Olmalar: Kent

Ekim ayında öğrenci aşkı
alazlanır kiraz ağaçlı sefil caddelerde
ve mırıldanan bir tramvay her köşede,
su gibi kızlar, Şili’nin balçığından
ve çamurundan ve karından
ve ışığından ve kara gecesinden birleşmiş bedenler,
Rosa’yla, Lina’yla ya da Carmen’le
düşmüş yatağa hanımelleri,
çıplaklar şimdiden, çalınmış gizler belki
ya da gizem dolular kıvırırlarken kendilerini
kucaklayışta, bir sarmal belki, bir kule,
ya da yaseminden ya da ağızlardan bir titreyiş:
dünde miydi, şimdiki sabahta mı, nereye kayboldu
o uçucu ilkbahar? Ey elektrikli
kalçanın ritmi, ey tünelinden çıkıp
türüne giderken apaçık kırbaç vurması atmığın
ve uyuklayan bir topalakla
utkulu akşamda ve kağıtlar arasında
dizelerim, yazılmış orada
temiz mayayla, dalgayla,
güvercinle ve yayılan saçla.
Tek kerelik aşık olmalar, hızlı,
şehvetli, anahtardan anahtara,
ve buna katılmış olmanın gururu!
Sanıyorum, şiirimin temeli yalnızca
yalnızlıkta değil, fakat bir bedendedir de
ve ondan sonra başka bir bedende daha,
yeryüzünün bütün öpüşleriyle
ve ayın tekmil teninin altında.


Pablo Neruda

Aşk

Armağanlarınla beraber verdin bana, İspanya,
o yılmaz aşkı.
Beklediğim şefkat geldi bana
ve benimle hâlâ, en derin öpüşü
sunuyor ağzıma.
Fırtınalar
alamadı benden bunu,
ve uzaklık o zamandan beri gömemedi
birlikte fethettiğimiz sevgi mekanını,
Görmüştüm savaş yangınından önce giysilerini
İspanya’nın cesur tarlaları arasında,
sonra gördüm her şeyin bozulduğunu, belirsiz ışıkta,
ve acılı bir ifade kayıp gitti yüzünden
yitirilmiş taşa düşene dek.

Kaskatı bir ağrıyla, zıpkınlarla delik deşik
daldım senin sularına, sevgilim,
tıpkı hiddetin ve ölümün arasından
dört nala giden ve birdenbire
sabah tazesi bir elma verilen bir at gibi, vahşi ormanın
titreyişinden oluşan bir çağlayan gibi.

Hayatımı belirleyen o ıssız ovalar
o zamanlardan tanıyorlar seni, sevgilim benim,
o karanlık okyanus izliyor beni
ve o müthiş sonbaharın kestaneleri.

Kim görmedi ki seni, sevda yüklüm, kavgada
hemen yanımda duran şefkatim benim,
bir yıldızın türlü türlü işaretlerini
göstermesi gibi? Kim bulmadı ki seni,
beni aradığında ordunun içinde,
çünkü ben insanlığın tahıl ambarında bir tohumum,
kim bulmadı seni köklerime dayanmış,
kanımdaki şarkıyla beslenen, kim?

Bilmiyorum, sevgili, zamanım ve mekanım olur mu
tekrar betimleyebilmek ve yazdığım kağıtlara yayabilmek
senin o hoş gölgeni, gelinim benim:
bu günler oldukça çetin ve parıltılı,
ve bunlardan toparlamalıyız şirinliğimizi,
çamurdan bir göz kapağı ve dikenlerin arasında.
Neredeyse unutuyordum, ne zaman oluştuğunu:
sen sevdadan önce bulunuyordun,
kaderin güçleriyle geldin,
ve hemen senden önce yalnızlığım senindi,
belki o senin dinlenen saçlarındı.
Bugün, anmayacağım adını,
sen benim sevdamın arzusu,
benim günlerimin yol göstericisi, sen tapılansın,
ve zamanın mekanında günü içine alıyorsun
evrenin sahip olduğu tüm ışığı.


Pablo Neruda
Yo soy
Canto General

Aşk

Onca gün, ah, onca gün görürüm seni.
Nasıl öderim, neyle öderim
onca somut ve onca yakın oluşunu?

Kana susamış ilkbahar
ormanlarda uyanır.
Yakında çıkar tilkiler inlerinden,
çiyi içer yılanlar,
ve çamlarla sessizliğin arasında
yürürüm seninle yapraklarda,
bu talihimi nasıl ve ne zaman
öderim diye sorarım kendime.

Gördüğüm her şeyden
görmek istediğim sensin hep,
dokunduğum her şeyden
dokunmak istediğim tenindir hep:
severim portakal gülüşünü,
seni uyurken izlemekten hoşlanırım.

Ne yapmalıyım, sevgilim, sevdiğim?
Bilmem nasıldır diğer aşklar
ya da geçmişteki sevdalılar,
yaşarım, izlerim, severim seni,
sevmek doğamda var benim.

Hoşlanırım senden ikindileri.

Nerededir şimdi? Gözlerin yittiğinde
sorarım hep.
Ne de uzun oyalandı diye düşünüp yaralanırım.
Zavallı, aptal ve üzgün hissederim kendimi,
ve varıp ışıldarsın,
yükselirsin şeftali ağaçları üzerinde.

Bundandır seni sevmem, ve bundan değil.
Onca nedeni var, ve onca nedeni yok,
ve böyle olmalı aşk dediğin,
kapsayan ve olağan,
özel ve dehşetli,
bayraklı ve gamlı,
yıldızlar gibi çiçeklenmiş
ve bir öpüş gibi ölçümsüz.


Pablo Neruda
Estravagario

12 Kasım 2014 Çarşamba

Aşk

Derdin ne, derdimiz,
neler oluyor bize?
Oy, bizi bağlayan ve yaralayan
öyle sert bir iptir ki aşkımız,
birbirimizden ayrılıp
kurtulmak istediğimizde yaralarımızdan,
bir düğüm daha atar aşk ve birlikte kanamaya
ve birlikte yanmaya mahkûm eder bizi.

Derdin ne senin? Bakıyorum sana
ve diğer gözlere benzeyen yalnızca iki göz
buluyorum sende, öptüğüm daha güzel
bin ağız arasında yitmiş bir ağız,
bedenimin altında kaymış
o bedenlere benzeyen
çoktan unutulmuş bir beden.

Ve nasıl da boş dolandın durdun dünyada
buğday renkli bir çömlek gibi
havasız, sessiz, içeriksiz!
Durmaksızın toprağın altını kazan
kollarım için boş yere aradım
derinliği sende:
teninin altında, gözlerinin altında
hiçbir şey,
neredeyse kabarmayan
memelerin altında
niçin şakıyarak acele ettiğini bilmeyen
kristal berrağı türünden bir akıntı.
Niçin, niçin, niçin,
aşkım, niçin?


Pablo Neruda
Kaptanın Dizeleri
1952

Aşk Düşünceleri İçine Mi Düşer?

Aşk düşünceleri içine mi düşer
sönmüş volkanların?

Öç eylemi midir bir krater
yoksa yeryüzünün bir cezası mı?

Denize asla ulaşmayan ırmaklar
hangi yıldızlarla sürdürür konuşmayı?


Pablo Neruda
Sorular Kitabı

Aşk Sonesi I

Matilde, bitki ismi, taş ya da şarap,
doğarsın topraktan ve yaşarsın daima,
sözcük aydınlatır günü yaratısında,
patlar limonların ışığı yazında.

Arı sürüsünün mavisiyle, deniz ateşiyle
çevrilmiş ahşap tekneler yüzer bu adda,
ve kömürleşmiş yüreğime dökülen
bu harfler ırmak suyundan.

Ey bir boru çiçeği altında bulunmuş isim
dünya kokularının iletişiminde
bilinmedik bir tünelin girişi gibisin.

Ah alazlanan ağzınla işle içime,
istersen incele beni gece karası gözlerinle,
yeter ki yelken açıp uyuyayım isminde.


Pablo Neruda
Yüz Aşk Sonesi
1959

Aşk Sonesi III

Amansız sevişme, menekşe renkli dikenli taç,
onca katı tutkunun arasındaki yabanıllık,
acının mızrağı, öfkenin çiçek sepeti,
nasıl, hangi yollardan gelirsin ruhuma?

Niçin fırlatırsın bana acı dolu ateşini bir çırpıda
soğuk yaprakların arasında giderken yolumda?
Sana kim öğretti bana ulaştıran adımları?
Hangi çiçekler, taşlar ve dumanlar gösterdi meskenimi?

Fakat bir şey kesin: bir titreyiş geçti ürküten gecenin içinden,
şafak doldurdu kadehleri şarapla
ve doğruldu güneş göksel yakınlığında,

bıçaklarla ve dikenlerle un ufak edene dek
ve yüreğime alazlı bir yol açana dek
kuşattı yüreğimi durmaksızın acımasız sevişme.


Pablo Neruda
Yüz Aşk Sonesi
1959

Aşk Sonesi V

Gece, hava ya da şafak dokunmasın sana asla,
fakat gece yalnızca, üzümlerin içi,
o saf suyu duyduğu zaman büyüyen elmalar,
mis kokulu ülkende balçık ve reçine.

Gözlerinin dünya ışığını gördüğü Quinchimalí’den
sınır bölgesinde benim için yaratılmış ayaklarına kadar,
bildiğim balçıklı topraksın sen:
yeniden dokunurum kalçalarında dünyanın tahılına.

Belki bilmiyorsun, Araukanyalı kadın,
ki seni sevmeden evvel, unutmuştum öpüşlerini,
ki yüreğim ağzını anımsamayı sürdürdü,

ki bir yaralı gibi yürüdüm sokaklarda,
ta ki, sevgilim, bulduğumu anlayana dek,
öpüşlerden ve volkanlardan bölgemi.


Pablo Neruda
Yüz Aşk Sonesi
1959

11 Kasım 2014 Salı

Aşk Sonesi VIII

Gözlerin ayın rengini barındırmasaydı
ve balçıktan günleri, çalışmayı ve ateşi,
ve yakalayamadığın havanın esnekliğini,
kehribar olmasaydın bir hafta uzunluğunda,

ve sonbaharın boru çiçekleri arasında yükselen
o sarı an olmasaydın
ve uğraşarak gökteki unun arasında
pırıltısında ayın yaptığı ekmek de olmasaydın,

sevmezdim seni o zaman, ey çok sevdiğim!
Kollarında kucaklarım var olan her şeyi,
kumu, zamanı, yağmurun ağacını,

ve her şey yaşar ben yaşayayım diye:
mesafesiz görürüm her şeyi:
senin hayatında duyumsarım yaşayan her şeyi.


Pablo Neruda
Yüz Aşk Sonesi
1959

Aşk Sonesi XVII

Tuzun gülü gibi ya da topaz gibi
ya da ateşi çoğaltan karanfillerin oku gibi sevmem seni:
karanlık bazı şeylerin, gizlice, gölgeyle ruh arasında,
sevildiği gibi severim seni.

Çiçeklerin ışığını içinde gizleyen
çiçeklenmeyen bitki gibi severim seni,
ve teşekkürler aşkına, kasvetle bedenimde
yaşar topraktan yükselen kesif rayiha.

Severim seni bilmeden nasıl, ne zaman, nereden,
basitçe severim seni, sorunsuz ve gurursuz,
başka türlü sevmeyi bilmediğim için böyle severim seni.

Fakat ne sen varsın ne de ben,
öyle yoğun ki sevdamız, bağrımdaki elin elimdir,
öyle yoğun ki, uyuduğumda kapanan gözlerindir.


Pablo Neruda
Yüz Aşk Sonesi
1959

Aşk Sonesi XXVII

Çıplak ellerinden biri gibi yalınsın, pürüzsüzsün,
dünyevisin, küçüksün, mükemmelsin ve şeffafsın,
ayın zambakları sende, elma yolları,
çıplak incesin çıplak buğday gibi.

Çıplak mavisin Küba gecesi gibi,
boru çiçeklerin var ve yıldızlar saçlarında,
çıplak muhteşemsin ve sarı
altın bir kilisedeki yaz gibi.

Çıplak küçüksün tırnaklarından biri gibi,
kıvrılmışsın, incesin ve gül pembesin, giysiden
ve uğraşlardan bitimsiz bir tünel gibi yeraltından

bir dünyaya gidene dek sen ve doğana dek gün:
çıplak bir ele dönüşmek için yeniden
söner berraklığın, giyinir ve yitirir yapraklarını.


Pablo Neruda
Yüz Aşk Sonesi
1959

Aşk Sonesi LXVIII

Bir Gemi Süsü Figürü


Tahtadan yapılmış bu kız yürüyerek gelmedi,
birden oturuyordu orada, tuğla yığınları arasında,
denizin kadim çiçekleri taçlandırmıştı alnını
ve köklü hüzünleri barındırıyordu bakışları.

Boş hayatlarımıza bakarak, dinlendi orada,
yaptığımız, olduğumuz, gittiğimiz, geldiğimiz bütün dünyada,
ve soluyordu gitgide günün taçyaprakları.
İzliyordu bizi, görmeksizin, tahta kız.

Kadim sularla taçlanmış kızcağız
bakıp duruyordu yenilmiş gözlerle,
ve biliyordu zamandan ve sudan ve dalgadan

ve sesten ve yağmurdan yapılmış uzak ağlarda yaşadığımızı,
bilmeden var olduğumuzu ya da kendisinin düşü olduğumuzu.
Bu hikayesidir tahtadan yapılmış o kızın.


Pablo Neruda
Yüz Aşk Sonesi
1959

Aşk Sonesi LXXXVII

Okyanusun üç kuşu, üç şimşeği, üç makası,
uçup gitti Antofagasta’nın soğuk göğünden:
onun için titreşip durdu hava,
titreşip durdu her şey yaralı bir bayrak gibi.

Ey yalnızlık, ver bana sonsuz kökeninin işaretini,
merhametsiz kuşların o dar yolunu,
ve kuşkusuz daha önceden gelen titremeyi
balı, müziği, denizi ve doğumu.

(Yalnızlık göğün saf çoğalmasını kapsayana dek,
değişmez bir yüzle sürdürülür
sürekli açan ağır bir çiçek gibi) .

Okyanusun soğuk kanatları uçup gitti, adalar denizinden,
Şili’nin kuzeydoğusundaki kumullara doğru.
Ve gece çevirdi anahtarını göksel kilidinde.


Pablo Neruda
Yüz Aşk Sonesi
1959


Antofagasta, Şili’nin kuzeyinde dağlık bir çöl bölgesinde yer alan bir kıyı kentidir.

Aşk Sonesi XCIV

Ölürsem, sağ kal bütün pak gücünle
uyandır ölümün ve soğuğun öfkesini,
kaldır kalıcı gözlerini güneyden güneye,
duyulsun gitarın ağzı güneşten güneşe.

İkircikli olmasın gülüşün ve adımın,
ölmesin sevincimin kalıtı,
bağırma göğsümde, çünkü ölmüşüm ben.
Bir evde gibi yaşar gibi yaşa yokluğumda.

Öyle şeffaf ki yokluğun evi
hayatsız olsam da görürüm yaşadığını,
ve acı çekersen, sevgilim, ölürüm yeniden.


Pablo Neruda
Yüz Aşk Sonesi
1959

10 Kasım 2014 Pazartesi

Aşk, Erkeğin ve Kadının Aşkı

Aşk, erkeğin ve kadının aşkı,
eğer gittilerse onlar, nereye gittiler?

Dün, dün sordum gözlerime:
ne zaman göreceğiz birbirimizi tekrar?

Ve değiştirirsen görüntüyü
çıplak mıdır ellerin yoksa eldivenli mi?

Nasıl kokar göğün söylentisi
şakırken suyun mavisi?


Pablo Neruda
Sorular Kitabı

Atacama

Dayanılmaz ses, serpiştirilmiş
tuz, başkasının yerine geçen
kül, en uçtaki çiy incisinde
hüzünlü bakır dehlizlerde
kör ayın ortaya çıktığı siyah dal.
Hangi madde, hangi boş kuğu
batırıyor ölen çıplaklığını kumda
ve pekiştiriyor akıcı, yavaş ışığını?
Hangi sert ışın eziyor kendi yakutunu
arasında taşlarının,
kaybolmuş tuzu katılaştırana dek yılmaz?
Toprak, toprak
üzerinde denizin, üzerinde rüzgârın, üzerinde
mercanlarla süslenmiş dörtnalında amazonun:
çanın titreyen kökünde
buğdayın uyuduğu dolu silolar:
Ah, okyanusun anası! kör yeşimden
ve altın çakmaktaşından çiftçi kadın:
ekmekten temiz derinde, uzağında ormanın,
sadece gizemli çizgiler var,
sadece kumdan alnın var senin,
sadece insanların geceleri ve günleri var,
fakat senin dikeninin susuzluğu yakınında, gömülmüş
unutulmuş bir kağıdın bulunacağı yerde, bildiriyor
bir taş kılıcın ve arzunun derin beşiklerini,
işaretliyor kirecin uyuyan ayaklarını.


Pablo Neruda
Evrensel Şarkı

Ateşi Ve Soğuğu Ve Öfkeyi Tüküren

Ateşi ve soğuğu ve öfkeyi tüküren
volkanları rahatsız eden nedir ki?

Niçin keşfedemedi İspanya’yı
Kristof Kolomb?

Kaç tane sorusu vardır bir kedinin?

Dökülmeyen gözyaşları
durup bekliyorlar mı küçük göllerde?

Yoksa kedere doğru akıp giden
görünmeyen ırmaklar mı oluyorlar?


Pablo Neruda
Sorular Kitabı