Şiir, Sadece: Yeryüzünde Üçüncü Konaklama
Yeryüzünde Üçüncü Konaklama etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Yeryüzünde Üçüncü Konaklama etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Kasım 2014 Cumartesi

7 Kasım - Zafer Günü İçin Kaside

Bu çifte yıldönümünde, bu günde, bu gecede,
bulacaklar mı ıssız bir dünyayı, karşılaşacaklar mı
umutsuz yüreklerdeki derin boşlukla?
Hayır, saatleriyle bir günden daha fazlası,
aynaların ve kılıçların bir geçit töreni bu,
gecesel köklerinden şafağı burkana dek
geceye çarpan çifte bir çiçektir bu.

İspanya’nın Güney’den gelen
günü, cesur gün
demirden tüyüyle, oradan geliyorsun sen,
çatlamış alnıyla düşen son kişiden
ve ağzında senin yanan sayılarınla!

Ve oraya gidiyorsun bizim
hâlâ yaşayan anımızla:
gündün sen, kavgaydın
sen, destekliyorsun
görünmeyen sütunu ve kaçışı barındıran
rakamındaki kanın doğacağı yeri!

Yedi, Kasım, nerede yaşarsın?
Nerede alazlanır yapraklar, biradere nerede söyler
doğrul diye vızıltın ve düşene: ayağa kalk!
Nerede büyür kanının defnesi
ve sızar insanın zayıf etine ve yükselir havaya
biçimlemek için kahramanı?

Sende, yeniden, Birlik,
sende, yeniden, ey dünya halklarının bacısı,
ey temiz memleketi Sovyetler’in. Bütün dünyaya
yayılmış yapraklar gibi büyük tohumun döner sana.

Kavganda, hiçbir ağlayış kalmadı artık ey halk!
Her şey demirden olacak, her şey dolanıp yaralayacak,
her şey kavranılmaz sessizlik bile, kuşku bile,
evet, kış elleriyle kuşku bile
arayacak yüreklerimizi dondurmak ve batırmak için,
her şey, sevinç bile, her şey demirden olacak,
zaferde yardımcı olmak için sana, ey bacı ve anne.

Seni inkar edene tükürülsün!
Saatlerin saatinde alsın cezasını o sefil,
kan revan içinde,
dönsün korkak
karanlık evine, bulsun defne yürekli olanı,
o cesur yolu, dünyayı savunan
o kardan ve kandan cesur gemiyi!

Selâmlıyorum seni, Sovyetler Birliği, bu günde,
tevazu ile: yazar ve şairim ben.
Babam demiryolu işçisiydi: yoksulduk her zaman.
Seninleydim dün, uzaklarda, o büyük yağmurlu
küçük ülkemde. Orada büyüdü alazlı
adın, ve halkın bağrında yandı,
cumhuriyetimin yüce göğüne dokunana dek!

Bugün seni düşünüyorum, herkes seninle!
İşlikten işliğe, evden eve,
kırmızı bir kuş gibi uçuyor adın.
Kahramanlarınındır onur
ve kanının her damlasınındır,
saf ve mağrur meskenini savunan
yüreklerden o muazzam birikimindir onur!
Seni doğuran o acı ve kahraman ekmeğindir
onur, açılırken zamanın kapıları
halktan ve demirden ordun şarkı söyleyip yürürken
kül ve ıssız toprak arasında, katillerin üzerine doğru,
zaferin temiz ve kutsal toprağında
bir ay gibi büyük bir gül ekmek için.



Pablo Neruda
Yeryüzünde Üçüncü Konaklama

Çeviren: İsmail Haydar Aksoy

Şiirin ilk dizesindeki "çifte yıldönümü", şiirin yazıldığı tarih olan 7 Kasım 1941’de, Madrid'de cumhuriyetçilerin milliyetçi taburlara üstün gelmesinin beşinci ve Ekim Devrimi’nin yirmidördüncü yıldönümü olmasına gönderme yapmaktadır.

15 Kasım 2014 Cumartesi

Almería

Kırık ve kekre bir öğün yemek rahip için
demir artıklarından, külden, gözyaşlarından
bir yeraltı öğünü, iç çekişlerden ve yıkılan duvarlardan,
bir öğün yemek rahip için, Almería’nın kanıyla pişirilmiş.

Bir öğün yemek bankere, mutlu Güney’in
çocuk yanaklarından bir öğün, patlamalardan
bir öğün, hissiz sudan ve harabelerden ve dehşetten,
kırılmış millerden ve ezilmiş başlardan bir öğün,
siyah bir öğün, Almería’nın kanıyla pişirilmiş bir öğün.

Her sabah, hayatlarınızın bulanık sabahlarında
bulacaksınız o buharlı ve sıcak öğünü her biriniz:
yumuşak ellerinizle kenara itmeye çalışacaksınız
görmemek için, sindirmemek için defalarca:
kenara iteceksiniz ekmekle üzümler arasında,
her sabah orada duracak olan
suskun kandan bu öğünü,
her sabah.

Garnizon eğlencesinde, her bir eğlencede,
albaya ve albayın karısına bir öğün
yeminlerin ve tükürüğün üzerinden, şafağın şarap ışığında:
ki görmeyesiniz o titreyen şeyi ve soğuğu dünya üzerinde.

Evet, hepinize bir öğün, orada ve buradaki zenginlere,
elçilere, bakanlara, yıldıran şölen misafirlerine,
derin koltuklarda çay içen kadınlara,
ezilmiş ve taşan bir öğün, yoksul kanla lekelenmiş,
her sabah, her hafta, her zaman,
Almería’nın kanıyla pişirilmiş bir öğün, önünüzde, her daim.


Pablo Neruda
Yürekteki İspanya
Yeryüzünde Üçüncü Konaklama


Şubat 1937’de yüzlerce Cumhuriyetçi mülteci Málaga’dan Almería’ya göç ederken, nasyonalistlerin uçakları ve tanklarıyla beklemedikleri bir anda karşılaştılar. Çocuk ya da yetişkin ayrımı yapılmaksızın bütün erkekler kurşuna dizildiler.

8 Kasım 2014 Cumartesi

Azarlanmış Topraklar

Sonsuz sessizliğin
sonsuz şehitliğinde gömülmüş
bölgeler, arının
ve yok edilmiş kayanın nabız atışı,
buğday ve yoncalar yerine
kurumuş kanı ve suçu barındıran toprak:
bereketli Galiçya, yağmur kadar temiz,
gözyaşlarıyla her daim tuzlu:
ey Extremadura, gökyüzünden ve alüminyumdan
görkemli kıyılarında uzanır hatırasız Badajoz,
bir mermi deliği gibi kara, ihanete uğramış
ve yaralı ve harap edilmiş,
çevirmiş bakışlarını anımsayan bir göğe
ölmüş oğullarının arasında:
Málaga ölümün sabanıyla sürülmüş
ve yalçın yarıklar tarafından takip edilmiş
çarpana dek hissiz anneler
kayaya yeni doğmuş çocuklarını.
Öfke, üzüncün
ve ölümün ve hiddetin meyvesi,
gözyaşları ve üzünç yeniden birleşinceye dek,
sözcükler ve güçsüzlük ve hiddet, yol kıyısında
kemikleri yığmaktan başka bir şey yapamaz
ve bir taş gömülmüş tozun altında.

Onca, onca
mezar var, onca acı, onca
yıldızda dörtnal giden hayvan!
Hiçbir şey, utku bile,
kanın zalim boşluğunu silemez:
hiçbir şey, ne denizin, ne kumun
ne de zamanın devinimleri,
ne de mezarda yanan sardunya.


Pablo Neruda
Yürekteki İspanya
Yeryüzünde Üçüncü Konaklama

7 Kasım 2014 Cuma

Bazı Harabeler Hakkında Şarkı

Burada yaratılmış ve evcilleştirilmiş,
nemlenmiş, kullanılmış ve seyredilmiş,
yatıyor şimdi – zavallı bir bez gibi –
toprak ve siyah kükürt dalgaların arasında.
Gonca ya da göğe yayılan
göğüs gibi, ezilmiş kemiklerde
açan çiçekler gibi, işte böyle belirdi
dünyanın şekli şemali. Ey gözkapağı,
ey sütunlar, ey basamaklar.
Ey derin maddeler,
birleşmiş, temiz: ne kadar daha sizler çan olmadan!
ne kadar daha sizler saat olmadan! Alüminyum
mavi orantılarda, insanların düşlerine
yapışan çimento!
Toplanıyor toz,
kauçuk, çamur, büyüyor şeyler
ve duvarlar boy atıyor
siyah insan derilerinden asmalar gibi.
İçeride o beyazda, bakırda,
ateşte, terk edişte, büyüdü kağıtlar,
o korkunç ağlayış, gece zamanı
biri yatarken ateş içinde
eczaneye getirilmiş reçeteler,
o kuru düşünceli şakak, asla
açmamak için
insanın yaptığı kapıyı.
Her şey geçti, çöktü,
soldu birden.
Mahvolmuş kap kacak,
gece giysileri, kirli köpük, yeni işenmiş sidik,
yanaklar, cam, yün,
kâfur ağacı, iplik ruloları ve deri, her şey,
her şey bir devinimde geri getirildi toza,
metallerin karmakarışık uykusuna,
bütün mis koku, bütün sihir,
her şey birleşti hiçbir şeyde, her şey çöktü
bir daha oluşmamak için.
Göksel susuzluk, undan belleriyle
güvercinler: üzümlerin
ve çiçek tozlarının çağları, bak, nasıl
parçalanıyor ağaç
yalnızca yas olan şeye: kökler yok
insan için: her şey yaslanıyor tam da
titrek bir yağmura.
Bak, rayihalı kırıkta
nasıl çürümüş gitar ağızda:
bak, onca şey yaratan sözcükler
nasıl yalnızca yıkımdır şimdi: bak, kirece
ve kırık mermere,
bir hıçkırıkla – şimdi yosunun örttüğü – ize.


Pablo Neruda
Yürekteki İspanya
Yeryüzünde Üçüncü Konaklama

6 Kasım 2014 Perşembe

Bazı Şeyleri Açıklıyorum

Soruyorsunuz: Ve nerede leylaklar?
Ve gelinciklerle örtünmüş metafizik?
Ve onun sözlerinde çok sık gümbürdeyen
ve boşluklarla ve kuşlarla
dolduran yağmur?

Bana olan biten her şeyi açıklayacağım sizlere.

Çanlarla, saatlerle,
ağaçlarla, yaşıyordum
Madrid’in bir varoşunda.

Görünürdü oradan
deriden bir okyanus gibi
kuru yüzleri Kastilya’nın.
Çiçek Evi adı takılmıştı
evime, çünkü her tarafta
açılıyordu sardunyalar:
köpeklerle ve küçük çocuklarla
çok güzel bir evdi.
Anımsar mısın Raúl?
Anımsar mısın Rafael?
Anımsar mısın şimdi
toprağın altındaki Federico,
anımsar mısın balkonlu evimde
nasıl da boğardı Haziran ışığı
ağzındaki çiçekleri?
Birader, birader!
Her şey
yüksek seslerdi, tuzlu şeylerdi,
çırpıntılı ekmek yığınları,
heykeliyle Argüelles varoşundaki pazarlar
ışıklı bir mürekkep hokkası gibi morinaların arasında:
ulaştı yağ kaşıklara,
ellerin ve ayakların derin bir vuruşu
doldurdu sokakları,
metre, litre, hayatın
keskin özü
balık istifleri,
rüzgârgülünü yoran soğuk güneşle
suç ortağı damlar,
patateslerin çılgın, güzelim fildişleri,
domateslerin sayımı ta denize kadar.

Ve bir sabah bütün bunlar tutuşuverdi
ve bir sabah fırladı alazlar
topraktan
ve yedi bitirdi yaşayan bütün canlıları,
ve o zamandan beri ateş,
barut o zamandan beri,
ve kan o zamandan beri.

Uçak ve Mağripli sahibi haydutlar,
yüzük ve düşeş sahibi haydutlar,
siyah kutsanmış keşiş sahibi haydutlar
çocukları öldürmek için geldi gökten,
ve aktı çocukların kanı sokaklar arasından
işte öylesine, çocuk kanı gibi.

Çakalların bile iğrendiği çakallar,
kuru dikenin tükürdüğü taş,
engereklerin nefret ettiği engerekler!
Sizlerin önünde gördüm
İspanya’nın kanının ayaklandığını
onurdan ve bıçaklardan
büyük bir dalgada boğmak için sizleri!

Generaller
hainler:
bakın benim ölü evime,
bakın nasıl kırılmış İspanya:
fakat her bir ölü evden yalımlı metal fışkırıyor
çiçek yerine,
ve İspanya’nın her bir kuytusundan
İspanya fışkırıyor,
ve her bir öldürülmüş çocuğun gözlerinden bir mavzer,
ve bir gün yüreğin meskenini
bulacak mermiler doğuyor
her bir suçtan.

Soruyorsunuz niçin onun şiirleri
anlatmıyor bizlere düşleri, yaprakları,
büyük volkanlarıyla anayurdunu diye.

Gel ve gör kanı caddelerde,
gel ve gör
kanı caddelerde,
gel ve gör kanı
caddelerde!


Pablo Neruda
Yürekteki İspanya
Yeryüzünde Üçüncü Konaklama

5 Kasım 2014 Çarşamba

Bir Kavgadan Sonraki Görünüm

Uzuvları koparılmış uzay, tahıla doğru
ezilmiş askerler, kırık
nallar, kırağıyla taş arasında buz soğuğu,
zalim ay.

Yaralı bir kısrak gibi ay, kömürleşmiş
sarmalanmış yorgun dikenlerle, tehdit eden, boğulan
metal ya da kemik, yokluk, acı paçavra,
mezarcıların pis kokusu.

Nitratın tahriş edici halesi ardında,
maddeden maddeye, sudan suya,
dövülmüş buğday gibi hızlı
kömürleşmiş ve çürümüş bedenler.

Yumuşak, yumuşak tesadüfî kabuk,
siyah kül, yalıtılmış, dağılmış bütün rüzgârlara,
şimdi yalnızca çınlayan soğuk ve iğrenç
yağmur ıslağı maddeler.

Sakla bunu, dizlerim, bu uçucu bölgeden
daha da derine gömülmüş,
tut onu, gözkapağım,
açığa vurulana ve yaralayana dek,
sakla onu, kanım, gölgenin bu tadını,
ki asla unutulmasın.


Pablo Neruda
Yürekteki İspanya
Yeryüzünde Üçüncü Konaklama

3 Kasım 2014 Pazartesi

Birleşme

Ne dikenlerin ıssız tarlasında
kırık cam parçasıyla kesilmiş yürek
ne de bazı evlerin köşelerindeki
o zalim sular, gözkapakları ve gözler gibi sular
dizginleyebilir ellerimdeki belini,
yüreğim kaldırırken meşeyi
senin bölünmez kardan ipine doğru.
Gecesel şeker, taçların
ruhu,
kurtardı insan kanını, öpüşlerin
uzaklaştırıyor beni,
ve deniz artığından bir dalga vuruşuyla
çarpıyor beni bekleyen sessizliğe,
çevreliyor o yıpranmış iskemleleri, kemiriyor kapıları.
Berrak başaklardan geceler,
veda, madde, sadece
ses, çıplak sadece,
her bir gün.

Dinmiş akıntılardan memelerinde,
katılık ve sudan yapılmış bacaklarında,
çıplak saçının
sürekliliğinde ve gururunda,
uzanmak istiyorum, sevgilim, gözyaşları şimdi
fırlatılmışken yığıldıkları o boğuk sesli sepete,
uzanmak istiyorum, sevgilim, mahvedilmiş gümüşten
yalnız bir heceyle, kar beyazı memenin
bir ucuyla yalnız.

Mümkün değil şimdi kazanmak
ara sıra düşmeyi saymazsak eğer,
mümkün değil şimdi titremek
iki yaratığın arasında, dokunmak ırmağın çiçeğine:
insan elyafları yaklaşıyor iğneler gibi,
resmiyetler, parçacıklar,
itici mercanların aileleri, fırtınalar
ve sert adımlar
merdivenlerde.

Dudaklarla dudaklar arasında muhteşem küllerden
ve nemli deniz samanlarından kentler var
nasıldan ve ne zamandan damlalar, belirsiz
geliş ve gidiş,
dudaklarla dudaklar arasında seğirtiyor rüzgâr
kumdan ve camdan bir kıyı boyunca.
Bu yüzden sonsuzsun sen, sarıl bana
bütün bu bayram senmişsin gibi, kusursuz gecesel
bir bölge gibi, zamanın çizgileriyle
birlikte eriyene dek.

İleri git zarafette,
gel yanıma, kemanların parmaklı
yaprakları suskunlaşana dek, yıldırımda
kök salana dek yosunlar, eğilene dek
yürek atışlarımızdan kökler.


Pablo Neruda
Yeryüzünde Üçüncü Konaklama

1 Kasım 2014 Cumartesi

Bolívar’a Şarkı

Babamız bizim, suskun göklerimizin her yanında
toprakta, suda, havadasın,
ey Baba, meskenimizde adını taşır her şey:
adın yükseltir şeker kamışını şirinliğe,
Bolívar gibi ışıldar Bolívar kalayı,
Bolívar volkanı üzerindedir Bolívar kuşu,
patates, güherçile, o özel gölgeler,
akıntılar, fosfor ışıltılı taş damarlar,
bizim olan her şey senin sönmüş hayatından,
ırmaklar, ovalar, çan kuleleri bıraktın bizlere,
mirasımızı, ey Baba, gündelik ekmeğimizi.

Senin küçük cesur asker cesedin
yaydı metalik biçimini sonsuzca:
birden belirir parmakların karda,
ve Güney’in balıkçısı ağında titreyen
gülüşünü ve sesini getirir hemen günle.

Ruhuna yakın yerde diktiğimiz gülün rengi ne olmalı?
Adımlarını hatırlatacak kızıl renk olmalı gülün rengi.
Nasıl olmalı küllerine dokunan eller?
Kızıl olmalı küllerinden doğan eller.
Ve nasıl olmalı kızıl yüreğinin tohumu?
Kızıldır yaşayan yüreğinin tohumu.

Bundandır ellerden bir çemberin etrafında durması.
Elimin yanında başkası ve bir başkası onun yanında,
ve sonra bir başkası, ta o karanlık anakaraya dek.
Ve hiç tanımadığın başka bir el daha
uzanıyor eline doğru, ey Bolívar,
Teruel’den, Madrid’den, Jarama’dan, Ebro’dan,
hapisten, havadan, İspanya’da ölenlerden
gelir elinin çocuğu olan bu kızıl el.

Kaptan ve savaşçı, nerde bir ağız
özgürlük diye haykırsa, nerde bir kulak işitse,
nerde kızıl bir asker ezse kahverengi bir alnı,
nerde özgürlerin defneleri yeşerse, nerde yeni bir bayrak
süslense bizim ünlü şafağımızın kanıyla,
ey Bolívar, ey kaptan – orada görülür senin yüzün.
Barut ve dumanda doğar kılıcın yeniden.
Yeniden nakışlanır sancağın kanla.
Kötüler saldırır tohumuna yeniden,
insanoğlu başka bir çarmıha çakılır yeniden.

Fakat senin gölgen umuda götürür bizi,
kızıl ordularının defneleri ve ışığı
görür Amerika’nın gecesi arasından bakışınla.
Gözlerin izler denizleri,
eziyet görmüş yaralı halkı,
ateşler içindeki siyah kentleri,
doğar sesin yeniden, doğar elin yeniden:
savunur ordun kutsal sancakları:
kanlı çanları sarsar özgürlük,
ve insan kanıyla boyanmış şafağın
önünden gider korkunç bir acı ses.
Ey kurtarıcı, barıştan bir dünya doğar kollarında.
Barış, ekmek, mısır doğdu senin kanından:
senin kanından türemiş genç kanımızdan
barış ve ekmek ve mısır gelecek kuracağımız dünyaya.

Bolívar’a rastladım geniş bir sabahta
Madrid’de, Beşinci Kıta’da,
"Baba" dedim kendisine, "sen misin yoksa sen değilsen
kimsin öyleyse?"
Ve bakarak Cuartel de la Montaña’ya dedi ki:
"Halk uyandığında uyanırım ben de, yüzyılda bir".


Pablo Neruda
Yeryüzünde Üçüncü Konaklama

28 Ekim 2014 Salı

Brüksel

Yaptığım her şeyden, yitirdiğim her şeyden,
şaşkınlıkla kazandığım her şeyden, kekre demirden,
yapraklardan, yalnızca birazını sunabilirim:

Korkutulmuş bir tat, bir ırmak o yakan
kartalların tüyü örter azar azar, kükürt ekşisi
azalması taçyapraklarının.

Artık bağışlamıyor beni bütün tuz,
ya da gündelik ekmek, ya da deniz yağmuruyla
tüketilmiş o küçük kilise ya da gizli köpüğüyle
kemirilmiş kömür.

Aradım ve buldum, zahmetle,
toprağın altında, korkutan bedenlerin arasında,
solgun ağaçtan bir çeşit diş
gelen ve giden altında o sert asidin,
ölüm savaşı maddelerinin
yakınında, ayla bıçaklar arasında,
karanlıkla ölmekte.

Şimdi, ortasında
değeri küçümsenmiş o hızın, hemen yanında
o ipsiz duvarların,
temelde düşmüş sonlanmalardan,
yıldızlarını yitirmişle birlikte buradayım ben,
bitkisel, yalnız.


Pablo Neruda
Yeryüzünde Üçüncü Konaklama

22 Ekim 2014 Çarşamba

Cephedeki Sendikalar

Nerede maden işçileri, nerede
halat örenler, derileri
tabaklayanlar, ağ atanlar,
neredeler?

Nerede binanın tepesinde
tükürerek ve söverek şarkı söyleyenler,
yüksekte salınan çimentoda?

Başına buyruk ve gece gibi karanlık
demiryolu adamları nerede?
Nerede levazımcılar?

Bir tüfekle, bir tüfekle. Ovanın
kahverengi nabız atışında
bakarlar harabelere.

Gönderirler mermileri amansız
düşmana, dikenlere
ve engereğe gönderir gibi, işte böyle!

Gece ve gündüz, şafağın
hüzünlü külünde, alazlanan
öğlelerin sağlamlığında.


Pablo Neruda
Yürekteki İspanya
Yeryüzünde Üçüncü Konaklama

20 Ekim 2014 Pazartesi

Çağrı

Başlamak için, temiz ve bölünmüş
gül için, gökyüzünün
ve havanın ve toprağın kaynağına – patlayan şarkı
söyleme isteğine, kudretli bir şarkının
dileğine, savaşı ve çıplak kanı
toplayan bir metale.
İspanya, süs değil, bir kadeh,
ama ezilmiş taş ve karşı konulmuş
buğdayın şefkati, ateşteki deri ve hayvan.
Yarın, bugün, adımlarında
bir sessizlik, garip bir cazibe gibi
umuttan bir şaşırma: bir ışık, bir ay,
harap edilmiş ay, elden ele bir ay,
çandan çana!
Doğumun anası,
pekişmiş yulafın yumruğu,
kahramanların kuru ve kanlı gezegeni.


Pablo Neruda
Yürekteki İspanya
Yeryüzünde Üçüncü Konaklama

5 Mayıs 2014 Pazartesi

Gelenek

İspanya’nın gecelerinde, o eski bahçeler arasında,
kurumuş sümükle dolup taşarak geziniyor gelenek,
irin damlıyor ve çürümüşlük
siste sürüklerken cüppesini, hayalet benzeri ve harikulade,
giyinmiş astımla ve kanlı boş redingotlarla,
ve yüzün derinliği, dimdik bakan gözleri
bir mezarı kemirmekte olan yeşil salyangozlardı,
ve her gece ısırırdı dişsiz ağzı
doğmamış olan başağı, o saklı minerali,
ve yeşil dikenlerden tacıyla geçip gitti
saplayarak hançerleri ve ölmüşlerin huzursuz kemiklerini.


Pablo Neruda
Yürekteki İspanya
Yeryüzünde Üçüncü Konaklama

21 Nisan 2014 Pazartesi

General Franco Cehennemde

Ey uğursuz, ne ateş ne de volkansı cadının yuvasındaki
kaynayan sirke, ya da yiyip tüketen buz
ya da ölü bir kadının sesiyle havlayan, ağlayan
ve karnını tırmalayan o çürümüş kaplumbağa
avlarken nişan yüzüğünü ve boynu vurulmuş çocuğun oyuncağını,
karanlık ve mahvedilmiş bir kapıdan
daha fazla anlam taşıyacak senin için.

Gerçekten.
Bir cehennemden öbürüne, ne fark eder?
Senin lejyoner uluman, İspanyol analarının
kutsal sütünde, sütte ve ayaklar altında ezilmiş memelerde,
yollar boyunca hâlâ bir köy var, hâlâ bir sessizlik,
ve kırık bir kapı daha.

Buradasın. Sefil gözkapakları,
netameli mezar tavuklarının pisliği, koyu tükürük, kanın
asla silemeyeceği imzası ihanetin. Kimsin o halde,
ey tuzun sefil yaprağı, ey toprağın köpeği,
ey kötü doğmuş, solgun gölge.

Külsüz geri düşüyor alev,
cehennemin tuzlu susuzluğu, acının
çemberleri soluyor.

Lânet olası, insana ait olan her şey
kovalasın seni, yok olmayasın eşyaların
mutlak ateşinde, yitip gitmeyesin
zamanın basamaklarında, ve ne alazlanan bardak
ne de hiddetli deniz köpüğü delip geçsin seni.
Yalnız, yalnız, bütün
birleşmiş gözyaşları için, ölmüş ellerin
ve çürümüş gözlerin sonsuzluğu için, cehenneminde
yalnız bir çukurda, suskun irinle ve kanla beslenesin,
lânet olası, yalnız bir sonsuzlukta.
Hak etmiyorsun uyumayı
gözlerin iğneyle kapansa bile: uyanık kalacaksın
General, sonsuza kadar uyanık kalacaksın
sonbaharda kurşunlanmış çürümüş loğusalar arasında.
Herkes, ve bütün üzüntülü, uzuvları kesilmiş,
kaskatı çocuklar, asılı duruyor cehenneminde ve bekliyor
bu soğuk bayram gününü: senin gelişini.
Çocuklar, kararmışlar patlamalardan,
kızıl beyin topağı, yumuşak bağırsaklarla
dolu koridorlar, herkes bekliyor seni, herkes
yaşarkenki durumunda,
caddeyi geçerken tam da, tekmelerken topu,
yutarken bir meyveyi, gülümserken ya da doğarken.

Gülümserken. Şimdi
kanla lekelenmiş gülüş var,
ve bekliyor ayrılmış, toplanmış dişlerle,
ve karmakarışık maskeler, boş yüzler gömülmüş
amansız barut dumanında, ve isimsiz
hayaletler, o karanlık
ve saklanmış, harabelerdeki yataklarını
asla terk etmeyenler. Seni beklemekle
geçiriyor herkes geceyi. Dolduruyorlar koridorları
çürümüş yosunlar gibi.
Onlar bizim, onlar
etimiz, sağlığımız,
demirhanelerden barışımız, havadan ve ciğerlerden
okyanusumuz. Kuru toprağı
çiçeklendirdiler. Şimdi ötesinde dünyanın,
dönüştüler mahvolmuş
öze, öldürülmüş maddeye ve cansız una,
bekliyorlar seni cehenneminde.

İğneleyen dehşet ve ağrı kaybolduğundan
beklemiyor seni ne dehşet ne de ağrı. Yalnız
ve lânetlenmiş olacaksın sen,
yalnız ve uyanık kalacaksın bütün ölülerin arasında,
ve kan düşecek yağmur gibi üzerine,
ve yarılmış gözlerden ölü bir ırmak
akacak yavaşça üzerinden ve dimdik bakacak sana
durmaksızın.


Pablo Neruda
Yürekteki İspanya
Yeryüzünde Üçüncü Konaklama

28 Mart 2014 Cuma

Göğün Boğulmuş Kızı

Örülmüş kelebek
ağaçlarda asılı entari,
gökyüzünde boğulmuş, sürüklenmiş
rüzgâr ve bulutlar arasında, yalnız, yalnız, yoğun,
giysisi ve saçı darmadağın,
ve içsel bir hava yemiş bitirmiş.
Kımıltısız, karşı koyarsan eğer
kışın boğuk sesli iğnesine,
kızgın suyun akıntısı ıstırap verir sana.
Göksel gölgeler, geceleyin
ölü çiçekler arasında kırılmış güvercin dal:
duruyorum ve acı çekiyorum
soğukla dolu yavaş bir sesle
suyun kırbacı gibi dağıtırken kızıl alazını.


Pablo Neruda
Yeryüzünde Üçüncü Konaklama'dan

22 Şubat 2014 Cumartesi

Halk Ordusuna Güneş Şarkısı

Halkın silahı! Burada! Tehdit ve kuşatma
kasıp kavuruyor hala ve karıştırıyor toprağı ölümle,
dikenler gibi katı toprak!
Selam sana, selam,
selam olsun diyor dünyanın anneleri sana,
selamlıyor okullar seni, yaşlı marangozlar
selamlıyor seni. Başak,
süt, patates, limon, defne,
yeryüzü ve insan ağzına ait olan ne varsa
selamlıyor onlar seni ey Halk Ordusu.
Her şey, ellerden bir kolye gibi,
titreyen bir bel gibi, şimşeğin bir kararlılığı gibi,
her şey hazırlanıyor sana, yöneliyor sana!
Demirden gün,
pekişmiş mavi!
İleri, kardeşler,
ileri sürülmüş toprakta,
ileri kuru, uykusuz, çılgın ve havı dökülmüş gecede,
ileri asmaların arasından, kayaların soğuk rengini çiğneyerek,
selam sana, selam olsun, ileri! Kışın sesinden daha fazla
ısıran, gözkapağından daha hassas,
gök gürlemesinin ucundan daha da güvenilir,
o hızlı elmas gibi doğru, yeniden savaşçı,
toprağın derininden çelik katısı suyla
çiçekle ve şarapla, toprağın sarmal yüreğiyle,
bütün yaprakların kökleriyle, bütün toprağın rayihalı ürünleriyle
hemfikir savaşçılar.

Selam olsun, askerler, selam olsun, nadaslı kızıl tarlalar,
selam olsun, haşin yoncalar, selam olsun, şimşek ışıltısında
demir almış köyler, selam, selam, selam olsun,
ileri, ileri, ileri, ileri
madenlerden, mezarlıklardan, ölümün lanet iştahına karşı
açılan cepheden, hainlerin
iğneleyen terörü,
ey halk, etkin halk, yürekler ve tüfekler,
yürekler ve tüfekler, ileri.
Fotoğrafçılar, maden işçileri, demiryolu işçileri,
kömürün ve taşın kardeşleri, çekicin akrabaları,
ormanlar, denetimsiz eğlenceler, ileri,
partizanlar, binbaşılar, çavuşlar, politik komiserler,
halkın pilotları, gecenin askerleri,
denizin askerleri, ileri:
önünüzde
yalnızca ölümlü bir zincir var, çürümüş balıklardan
bir çukur: ileri!
yalnızca ölen ölüler var orada,
korkunç, kanlı irinden bataklık,
hiç düşman yok: ileri, İspanya,
ileri, halkçı çanlar,
ileri, elma bölgeleri,
ileri, tahıl sancaklar,
ileri, ateşten büyük harfler,
kavgada, dalgada, ovada,
dağda, kekre kokularla dolmuş şafakta
sürüklersiniz kendinizle sürekli doğumu,
talep eden dayanıklılıktan bir ipi.
Bu arada
yükselir kök ve sessizliğin çelengi
beklemek için o mineralsi utkuyu:
her bir alet, her bir kırmızı teker,
her bir testere sapı ya da pulluk,
her bir kazma vuruşu, kandaki her bir titreyiş
izleyecek adımlarını, ey halk ordusu:
düzenleyen ışığın ulaştığında unutulmuş
zavallı insanlara, senin berrak yıldızın
boğuk sesli ışınlarının kökünü saldığında ölümde
ve inşa ettiğinde umudun yeni gözlerini.


Pablo Neruda
"Üçüncü Konaklama"nın "Yürekteki İspanya" bölümünden

21 Şubat 2014 Cuma

Halk Ordusunun Zaferi

Fakat toprağın belleği gibi, metalin
ve sessizliğin taşlaşmış ışıltısı gibi,
halk, anayurt ve yulaf, senin zaferindir.

Delik deşik sancağın ilerler
zamandan ve topraktan
damarlar üstündeki göğsün gibi.


Pablo Neruda

"Üçüncü Konaklama"nın "Yürekteki İspanya" bölümünden

23 Ocak 2014 Perşembe

İspanya Buydu

Gerilmiş ve kuruydu İspanya, derin
sesiyle günün dümbeleğiydi,
ovalar ve kartal yuvalarıydı, esen
gökyüzünün altında amansız sessizlikti.

Ta ağlayışa dek, ta kenara dek
seviyorum katı toprağını, yoksul ekmeğini,
yoksul halkını, ta varlığımın
en derin yerine ulaşır yitik çiçek
senin öfkeli köylerinden, kıpırtısız zamanda,
ve senin taşlı tarlaların,
yayılmış ayda ve zamanda
ve boş bir tanrı tarafından kemirilmiş.

Bütün yapıların, hayvansı
yalıtılmışlığın ve zekan
çevrilmiş sessizliğin soyut taşlarıyla,
kekre şarabın, şirin
şarabın, güçlü
ve güzelim asmaların.

Güneş taşı, dünya bölgeleri arasında
temiz, İspanya, kanla ve metallerle
dolanmış, mavi ve utku dolu
yaprakların ve mermilerin proleterleri, benzersiz
hayatta, uykuya batmış ve ezgili.

Huélamo, Carrascosa,
Alpedrete, Buitrago,
Palencia, Arganda, Galve,
Galapagar, Villalba.

Peñarrubia, Cedrillas,
Alcorer, Tamurejo,
Aguadulce, Pedrera,
Fuente Palmera, Colmenar, Sepúlveda.

Carcabuey, Fuencaliente,
Linares, Solana del Pino,
Carcelén, Alatox,
Mahora, Valdeganda.

Yeste, Riopar, Segorbe,
Orihuela, Montalbo,
Alcaraz, Caravaca,
Almendralejo, Castejón de Monegros.

Palma del Río, Peralta,
Granadella, Quintana,
de la Serena, Atienza, Barahona,
Navalmoral, Oropesa.

Alborea, Monóvar,
Almansa, San Benito,
Moratalla, Montesa,
Torro Baja, Aldemuz.

Cevico Navero, Cevico de la Torre,
Albalate de las Nogueras,
Jabaloyas, Teruel,
Camporrobles, La Alberca.

Pozo Amargo, Candeleda,
Pedroñeras, Campillo de Altobuey,
Loranca de Tajuña, Puebla de la Mujer Muerta,
Torre la Cárcel, Játiva, Alcoy.

Puebla de Obando, Villar del Rey,
Beloraga, Brihuega,
Navalcán, Henarejos, Albatana.

Torredonjimeno, Trasparga,
Agramón, Crevillente,
Poveda de la Sierra, Pedernoso,
Alcolea de Cinca, Matallanos.

Ventosa del Río, Alba de Tormes,
Horcajo Medianero, Piedrahita,
Minglanilla, Navamorcuende, Navalperal,
Navalcarnero, Navalmorales, Jorquera.

Argora, Torremocha, Argecilla,
Ojos Negros, Salvacañete, Utiel,
Laguna Seca, Cañamares, Salorino,
Aldea Quemada, Pesquera de Duero.

Fuenteovejuna, Alpedrete,
Torrejón, Benaguacil,
Valverde de Júcar, Vallanca,
Hiendelaencina, Robledo de Chavela.

Miñegalindo, Ossa de Montiel,
Méntrida, Valdepeñas, Titaguas,
Almodóvar, Gestaldar, Valdemoro,
Almoradiel, Orgaz.


Pablo Neruda
"Yürekteki İspanya", "Yeryüzünde Üçüncü Konaklama"dan

22 Ocak 2014 Çarşamba

İspanya’nın Yoksulluğu Zenginlerin Suçu

Lanet olsun onlara, bir gün gibi
hiçbir şey görmemiş lanet olası körlere,
yüce anayurda ekmek vermemiş olanlara,
sadece gözyaşı vermiş olanlara lanet olsun,
kirli üniformaları ve papaz cüppeleriyle kızgın, lanet olası
pis kokulu köpekleri mağaraların ve mezarların.
İspanya için yoksulluk
dumanla dolu atlar gibiydi,
talihsizliğin kaynağından
aşağıya düşen taşlar gibiydi,
ulaşılmaz
mısır tarlaları, kalaydan ve maviden
saklı depolar, yumurtalıklar, kapılar, kapalı
kemerler, doğuracak
derinlikler, her şey gözetleniyordu
tüfekli üçgen muhafızlarla,
kasvetli sıçanlar gibi papazlarla,
koca popolu kralın uşaklarıyla.
Dayanıklı İspanya, elma bahçelerinin ve çamların ülkesi,
senin tembel efendilerin emretti sana:
toprağı ekmek yok, madenleri açmak yok,
ineklerin üstünü örtmek yasak, fakat mezarların kenarında
nefessiz kalmak serbest, her yıl ziyaret etmek
denizci Kolomb’un anıtını,
Amerika’dan gelen şebeklerle kişnemek nutuklarda,
onların eşiti “sosyal konumlanışta” yozlaşmak serbest.
İnşa etme okulları, toprağın kabuğunu soyma
pulluklarla, doldurma ambarları
dolup taşan buğdayla: dua edin, ey ahmaklar, dua edin sadece,
çünkü kralınki kadar büyük bir popoyla bekliyor sizleri
bir tanrı: “Orada sizlere yeterli çorba var, kardeşler! ”


Pablo Neruda
"Yürekteki İspanya", "Yeryüzünde Üçüncü Konaklama"dan

Jarama Irmağı Dolaylarındaki Kavga

Zeytinliklerin boğulmuş platini
ve toprağın ve ölü İspanyolların arasında
o zalim dalgaya direnen
pak hançerin var, ey Jarama.

Oraya geldi Madridli adamlar
barutla yaldızlanmış yürekleriyle
külden ve dirençten bir ekmek gibi
geldiler oraya.

Demirle duman arasında
ezilmiş kristalden bir daldın sen,
madalyalardan uzun bir çizgi gibiydin
utku kazanmışlara, ey Jarama.

Ne yanan maddelerin galerisi
ne de kızgın patlamaları havanın
ya da topların kasvetli karanlığı
üstün geldi suyuna.

Kana susamışlar içti
suyunu, içti yukarı çevrilmiş ağızlarla:
İspanyol su ve zeytinlikler
doldurdu onları unutuşla.

Suyun ve zamanın tek bir saniyesi
Mağriplilerin ve hainlerin ırmak yatağı kanı
titredi ışığında acı bir kaynaktan
balık gibi.

Halkının acı unu doğruldu
her yerde metalle ve kemiklerle,
muazzam ve buğday ağırlığınca
korudukları soylu toprak gibi.

Jarama, yalnızca ağzım
betimleyemez senin ışıltını ve gücünü,
ve soluk elim:
dinleniyor orada ölülerin.

Dinleniyor orada hüzünlü göğün,
taşlaşmış barışın, yıldızlı akıntın,
ve halkın sonsuz gözleri
koruyor kıyılarını.


Pablo Neruda
"Üçüncü Konaklama"nın "Yürekteki İspanya"


Şubat 1937’de Cumhuriyetçi Ordu, Uluslararası Tugay’ın da yardımıyla, nasyonalist bir saldırıyı Madrid yakınlarındaki Jarama Irmağı dolaylarında püskürterek Valencia ve Katalonya’ya giden yolların açık kalmasını sağlamıştır. 

Fas, Moritanya ve yeni kurulmuş Sahra Cumhuriyeti, eskiden İspanya’nın sömürgeleriydi. İspanyolca “Maures” olarak adlandırılan bu bölgeye Türkçe “Mağrip” denilmektedir. Cumhuriyet yönetimine başkaldıran Franco, Fas Garnizon Komutanlığı görevini yürütmekteydi. Franco’nun ordusu sömürge askerlerinden ve lejyonerlerden de oluşmaktaydı. Neruda’nın şiirlerinde “Mağripli” olarak yer alan deyimi Franco’nun ordusu şeklinde algılamak gerekir.

13 Ocak 2014 Pazartesi

Kontra Tankçı

Bildik sedef dalları yalnızca, denizin
ve göğün haleleri, bir defne rüzgârı
sizler için, meşe ormanının kahramanları sizler,
kontra tankçılar.
Sizler savaşın gecesel
uçurumundaydınız
ateşin korkunç melekleri,
toprağın temiz oğulları.

Böyleydiniz, serpilmişsiniz
tarlalar üstüne, tohum tanesi gibi karanlık, yayılmış,
beklersiniz. Ve yüz yüze
fırtınalı demirle yalnızca sürüklemediniz
solgun bir parça patlayıcı maddeyi canavarın göğsüne doğru,
fakat derinliğinizi de, için için yanan yüreği,
öyle yıkıcı bir kırbacı ve barut gibi maviyi.
Doğruldunuz,
soylu, emsalsiz zulmün dağlarına karşı,
toprağın ve ünün
çıplak oğulları.
Daha önce hiç görmemiştiniz
zeytin ağacından başka bir şeyi, balık pulu
ve gümüşle dolu ağlar: topladınız
hasadın ve inşaatın aletlerini,
demiri ve keresteyi:
ellerinizde çiçeklendi en güzel
orman narı ve sabah soğanı,
birden
buradasınız, şimşekle kuşanmış,
sıkıyorsunuz ünü, çatlatıyorsunuz
öfkeli kuvvetlerle,
yalnız ve sert, yüz yüze karanlıkla.
Özgürlük seçti sizi madenlerde
ve barış istedi pulluklarınız için:
Doğruldu barış ağlayarak
yollar boyunca ve bağırdı evlerin
koridorlarında: tarlalarda
koştu sesi portakallar ve rüzgâr arasında
ve çağırdı olgun yürekli adamları, ve geldiniz,
ve buradasınız, utkunun
seçilmiş oğulları, sık sık öldünüz, yok olmuş
ellerle, parçalanmış kıkırdakla,
susturulmuş ağızlarla, ezilerek yok edilmiş
bir sessizlikle:
fakat birdenbire kasırganın ortasında
başkaları doğruluyor içinizden, yüreklerin
ve köklerin
esrarlı, kundakçı bütün soyu.


Pablo Neruda
"Üçüncü Konaklama"nın, "Yürekteki İspanya"