Şiir, Sadece

7 Temmuz 2011 Perşembe

Ağıt

Sanki bir çocuk gibi ud çalarım her sabah
Ve ne zaman ağlasam çocukluk sevdasıyla
Ceviz sandık içinde sarı yeşil bir külah
Yalnızlık mızrağımı atarım belki suya

Yedi yaşın sümüklü bir okul çocuğuydum
(Anlatmak istediğim babamın yalnızlığı)
Geçerken maviliği arkasından yaşardım
Bitsin artık bu oyun ne çocuktum bilmem ki

Yeni şeyler aradım uzayan sakalımdan
Baştanbaşa yalnızlık ortaçağdan bir dünya
Papatyalar açarmış içinde kitapların
Ellerimi uzattım sıra gelince aşka

Severken unuturum en güzel akşamları
Kaçarken yalnızlığım avcıların elinden
(Hoşuma giden ölüm yine kime aşıktı)
Bakardım arkasından maviliği geçerken

Nasıl söylerim şimdi bir ben kaldım ortada
Ucuz aşk romanları (utanırım yazarken)
Çıplak kadın resmine açık saçık şarkıya
Bayılırdım doğrusu. Ya duvardaki ilan

Geri dönmek istedim verdiğim bütün sözden
Benim olur sanmıştım denizin saltanatı
Bahçesine oturdum yalnızlığın ve aşkın
Bekledim gelişini küçük bir adam gibi

Şarap dolu bardaklar bildiğin gibi değil
(Ve beyaz bir kadınsın bilir misin meleğim)
Senin için bu ağıt anlattığım bu masal
Gözlerimde yalnızlık en güzel çocukluğum

Hasan değilim şimdi sıcak güneş altından
Bıktım artık doğrusu (güzelliğin eskir mi)
Senin için rüzgarın yarım kalmış bir aşkın
Arkasından ağladım düşündüm o körfezi


Nurer Uğurlu
Masal

Güz, Almanya

Güzergah değiştirdi pastırma yazı da
Güneye giden göçmen kuşlar gibi
Çevre karanlığından
Kaldı kuşlar ayaz ortasında
Göçemeden.

Zehir zıkkım yol yolak
Güz zemherisi
Gece, 24 saat
Kolu kanadı kırık renklerin
Ve solgun bütün kokular.

Salgın korku
Telef ediyor sürü sürü
Göçmen kuşları
Kol geziyor yolda belde
Kara güz zemherisi.

Göçtü buradan
Pastırma yazı
Doğasız bir ülkeye
Buranın mevsimi
Yaşam ötesi.

Karanlık bir yaratık
Çevre yıldızsız gece
Soluğu ayaz
Kışa çıkamaz
Güz Almanya


Yüksel Pazarkaya
Mutluluk Şiirleri

6 Temmuz 2011 Çarşamba

Apartmanlarda Yaşayan Çocukların Gözlemleri

aşağı kattaki teyze çiçeklerini
cam gibi seviyor çocuk gibi bakıyor onlara
ama biz bahçede oynarken horluyor bizi
çiçekler gibi davranmıyor çocuklara

yukarı kattaki amca otomobiline tutkun nedense
çocuk gibi yıkayıp temizliyor onu her gün
Çekilin bakalım otomobilin yanından! diye bağırıyor bize
otomobili güneşin ve yağmurun altında kaldığı için üzgün

durmadan birbirine bağıran yaşlılar hele
bizim sesimizi duymak istemiyor
biz kuşlar gibi cıvıldaştığımızı sanıyoruz belki de
ama büyükleri bazı şeylere inandırmak zor

televizyon ve otomobil büyükler için birer oyuncak
ellerine verilmiş oyalansınlar diye
bize kalıyor apartman sorunlarıyla uğraşmak
ama çok kızıyorlar biz işe girişince


Eray Canberk
Yüreğin Burkulduğu Zaman

Bindokuzyüzkırktan Kalma Bir Çocuk

bir gidişti kim bilir nerelere varırdı
suçlu değildi ama suçlu duyardı kendini
her akşam üstü içi daralırdı
bağırırdı ama kim duyardı sesini

kuytu bir yalnızlığı vardı çocukluğundan kalma
eklenirdi kül renkli hüzünlerle kaygılar
içlenirdi türkülerle yokluklara yoksulluklara
bir yanıyla bir dünya yaratırdı azar azar

nereye uzansa bir sonsuza çıkardı
ayrılıklara katlanarak öğrenirdi sevgileri
ve her gün onda bir duvarı yıkardı
tek başına savaşların en güzelini verdi

yılgın adamlar değil dal gibi çocuklardır
gelecek savaşlara bağladığı umutlar
bir güneşe uzanır gizlice ağır ağır
her biri bir başka çiçek açan kuytuluklar


Eray Canberk
Kuytu Sular

5 Temmuz 2011 Salı

Boş

gülyüzlü çocuklar ve İstanbul görünüşleri
kör bir adamın sattığı bayram tebrikleridir.
daha çok izinli askerler ve inşaat işçileri
almak için uzağından bakarlar

bakarlar ve bakarlar alamazlar

çünkü onların aradığı türkü gibi bir şeydir
Sonra çaresiz yabancı yalnız
tükenmez kalemle aynı ve uzun mektuplar yazarlar
belki küçücük ama çok çiçekli
"Bayramınız Kutlu Olsun" yazılı bir şeyler bulurlarsa
alıp alıp bırakırlar
ve korktukları bellidir ne yapsalar

ben birgün güz gibi kış öğlesinde
o askerler o işçiler gibi
bir şeyler aradım sayısız kör satıcıdan
sonra da yolladığım sana tıpkı onların bulamadığı
bir türküydü
nice boş zarfların içinden çıkan


Eray Canberk
Kuytu Sular

Kış Şiirleri

I.

hep üşüdüğümü hatırlardım
umarsız, yırtık resimlere soba pervazlarına
kırılmayan cama doğru aşka doğru
buğulu ve karartılı resimlerle üleşilmenin
anısı doygun bir güz olan
yorganıma girip çaresiz ellerimle
"odamdaki saksıya su veriyorum
gelişip benim kadar olsun o da
boynu bükük ve diri
tutmalı baharla güneşi vermeli ona"
sağdıç emeği, bozuk saçlarımı kim tarar
boyun atkımı, donuk gecelerin kenarını
bir de aşka giden çocukları
çatallı-bıçaklı, göğsünü tabağa hazırlayan
bükülü cam gözleri kaytan olmanın
bulaşan sakağıdır gökyüzüne
kenar adamlarını, ıslığı bir bıyığa benziyen
alkolü ve hafif yağmuru seven

bizler ki çarpıntıyı böğründe taşıyan
gözebeyi, sürgünü hastalığım bu benim
ne yapsam işte oyulmuş gözlerim
deniz ki o kadar yakındır da
sular durmaz avuçlarımda


Halûk Aker
Sürgün Hızı

4 Temmuz 2011 Pazartesi

Acının Gümüşü

ormanı da geçtim ustam
bitkilerin kekre tadıyla
yürüdüm oradaydı şiir
eski bir nehir yatağında
ıslak kumlar arasında
duruyordu acının gümüşü

orada ölümle yan yana
oturdum çakılların üzerine
neler olduğunu düşündüm
evvel zaman içinde
yeter miydi bunca kavram
yazmaya o büyük şiiri

sıyrılsam bu tılsımdan
yüzüme değen serinlik
tenime dokunan ürperti
ince sesi kuruyan otların
yolunu açar mıydı önümde
bilgeliğe giden bir ömrün

gördüm nasıl savrulur
yıkılan evlere ay ışığı
sesini duydum karanlıkta
ağlayan yaralı çocukların
otlar yetmedi sarmaya
kanayan o derin yarayı

ölümünü gördüm ustam
ince kanatlı kuşların
döne döne inişini göllere
kırılan dalını özgürlüğün
yalnızlığın paslı gecesiydi
saplanan sayrı kadınlara

ormanı da geçtim ustam
kırık süzgüler arasında
duruyordu acının gümüşü


Ahmet Uysal
Acının Gümüşü
Mart '98

Ağır Zamanlar Uykusu

ağır zamanlar uykusu
örtüyor çoktandır yaşadığımız
günlerin üzerini

kırkıncı kapının ardında
çürüyor günden güne
rumuzu rüzgar olan aşklar

seninle sevgilim, seninle
güzdönümü olmak isterdik
kuşların göç haritasında

yüzümüzde bozkırın tuzu,
kuruyan otların kokusu
kalsın isterdik dudağımızda

nehirler birden değiştirdi yatağını
derin katmanlar önündü
ince yaz sularımız

halbuki uzak ve ıssız
ormanlara benzerdi şiirlerimiz
usulca kanasa da


Ahmet Uysal
Acının Gümüşü

Ay Dolandı Ardıçlığı

Gece yarısı, uykun kaçmış
Camlardasın yine
Dışarda aya aydınlığı bir gece
Gümüş şarkısı kavakların
Ay germiş tefini
Geçiyor salına salına
Ardıçlığın ordan

Duman almış karşı dağları.
Ahlatlar uzakta
Durgun ve kara
Yalnız dervişleri kıraçların
Neden hep kederleri
Kederleri ve anıları çağırır sana?..

Elliye yakınsın
Ömrün sakin ikindisi
Şeftali çiçekleri değildir artık yağan
Okuduğun kitaplara

Dostların var sürgünde
Yabancı yağmurlarda üşüyen
Duvarlar, demirler ardında kardeşlerin
Adanmışlar bir ince türküye
Acılar içinde
Zorlu bir yolu yürüyen.

Sen de kuşatılsın burada
Bu kuytu kasabada
Elinde bir kadeh rakı
Susuz ve güzel!
Duman olmakta bir damlayla şimdi
Senden mi
Yoksa güz yağmurlarından mı?..

Sürgit değildir bu karanlık
Tan ağarır, gün doğar birazdan
Sağır kadın Fatma
Sessiz ve gölgesiz
Bırakır gider bakracı kapına
Reyhan yaprağı serpili
Çayır çimen kokulu
Güleç yüzlü süt
Sararan yapraklarıyla ayva
Günaydın der sana.

Hadi kurtul bu boğgun havadan
Ve git yat!
Ay dolandı ardıçlığı çoktan.


Metin Demirtaş
Bir Mendil Gökyüzü

Dörtbuçuk Adamları

Biz üç kişiyiz-Cumartesi ,
Ben, Doktor Semih, Allahsız Kani
Kemeraltı soluk soluğa
Alından-mavisinden belli .

Merhabanın bini bir para,
Tuttuk içerlere yürüdük.
Bir atkuyruklu salındı geçti,
Üçümüz üç yerden öldük.

Bir günlük-güneşlik sormayın,
Vitrinleri donatmışlar, şarkılar,
Müjdeci mi geldi -n'oluyoruz,
Yoksa bayram mı var?

Karakolun köşesinden Barbara çıktı ,
Barbara'yı böyle güzel bilmezdik,
Sarılar giymiş, yakıştırmış - hoşumuza gitti,
Aferin orospuya, dedik.

Oya'lar, Erol'lar, Ayşe'ler- Can'lar,
Bir şu Leyla kimseyle gezmez.
Hangi akla hizmet eder anlamam
Vallahi kızım, kitaba uymaz.

Bugün bütün kadınlar güzel.
Ya da ben tümden sevdalandım.
Mayk'ı gördük, o da sevdalıymış,
Erimiş, kurumuş, kopacak sandım.

Çıkmış karşıdan Raif,
Bir elinde kitaplar, bir elinde sigara
Sigaraya da mı başladın ulan.
........................

Derken akşam oldu, ışıklar yandı,
İskeleden karşılar pembe-beyaz
Bahardır, genciz, sevmek hakkımız,
Ortalıkta meltem, incecik ayaz.

Durup durup içlendik üçümüz
Ben, Doktor Semih, Allahsız Kani.
Semih , tuh etti, denize tükürdü.
Tükürülür mü, İzmir'in denizi, mas-mavi.

Arkadaşım, can kardeşim şu Semih,
Benim içim götürmez, kahroldum.
Ellerim büyüdü büyüdü utancımdan,
Koyacak yer bulamadım.

Sen başka insansın Semih, incesin,
Ama mesela hergelenin biri şu Kani.
Lafını kantara vur, öyle konuş:
Şu maviye de tükürülür mü yani?

Doktorla Kani kös kös düşünür,
Yapmayın, etmeyin, dedim, cumartesidir.
Dikmişler gözlerini uzak yerlere,
Arpacı kumruları misali.

Uzanmış limanda gemiler, mavnalar
Akşamın alacasında rıhtım.
Aklıma bir şeytanlık geldi, içime gülmek.
Bizim enayileri dürttüm.

Eğildim kulaklarına fıs fıs ettim,
Aman bir sevindik bir sevindik,
Tutuştuk elele üçümüz,
Tepecik otobüsüne bindik.


Dinçer Sümer
Yeni Şiirler
1958

1 Temmuz 2011 Cuma

Merhaba

Merhaba İlhan
İşte Enver Ahiyi de getirdik yanına
"Şu dünyada
Ayrılık var
Ölüm var
İlle de zulüm var"
Diyen ozanı.
Gülüşünden su içişine kadar
Halk olan adamı

Mezarlarınız biraz aralı
Ama atsan
Ulaştırırsın herhal sigaranı

İki gözüm ona iyi bak
Dünyaya küskün gitti biraz
Zemheride çiçek açmış
Acılı, suskun bir topraktır o
Seslenmezsen
Merhaba demez

Hastadır, koluna gir
Yürüyemez
Ayakları tutuk.
Bağışla İlhan
Öyle ya
Senin de kaburgaların kırık


Metin Demirtaş
1982

30 Haziran 2011 Perşembe

Struga Şiir Akşamlarından İzlenimler

Struga'nın ışıklı köprülerinin birinde
Dilimizde Nazım'ın hasret şiirleri
Alnımda mavi serinliği suların
Kırlangıçlar ve martılarla
Kederli bir tadı var
Köprülerden geçmenin

Kaç gün oldu ki memleketten ayrılalı
Turnalar gibi nazlı ve derin
Hasret geçiyor şiirin ilk dizesinden
Andım seni dolu gözlerle
Ey koca göçmen
Ey sevgili Nazım
Yaşayarak yangınını
Şuncağız ayrılığın

Dövülmüş acılı Afrika toprağını
Ve Agustino Neto'yu anımsatan
Karaderili bir ozan geçti
Az önce yanımdan
El salladım
Durdu:
Sevecen, kıvırcık bir gülüşle
Gülerken, kara yüzünde ak dişleri
Yanık anızlardan
Havalanan güvercin sürüleri

Ohri sokaklarındayız
Vietnamlı ozan Şe Lan Vien'le
Karanfil kokuları ve gülhatmiler
Barikatlar kurmuş yolumuza
Her halka kurban olurum

Vietnam halkına iki defa
Makedon halk türküleri söylenen
Güneşli bir meyhanede
Oturmuş mastika içiyoruz
Filistinli bir şairle
Acılı bir halkın oğlu olarak
Ne kadar şen ve şakrak
Dillerimizi bilmiyoruz
Ama konuşmadan da anlatabileceğimiz
Ne çok şey var aramızda
Filistin halkının acıları
Umutları ve gözyaşları
Ve son sözleri
Kavgada düşün ölenlerin
Ortak sevinci ve kederidir şiirlerimizin

Ohri gülü ürpermede
Akşam oluyor
Karşıda derin ve suskun
Pindos Dağları
Ve tek tük yıldızlarıyla
Arnavutluk ufukları

Ve yurdum uzakta
Öldürülmüş civan oğullarıyla
Kanlı bir mısra gibi
Uzakta


Metin Demirtaş
Hançer ve Lirik
1979

29 Haziran 2011 Çarşamba

Attila Jozsef'le Tanışma

İstanbul' da
"Militan'ın basıldığı matbaada
Tanıştım bir şairle
Çağımın fırtınalı, seçkin bir şairiyle
Atilla Jozsef
Canından damıttığı mısralarıyla
Yatıyordu arda
Kurşun harflerle dizilmiş bir kalıpta

İnanılmaz, ağlıyası bir sevgi duydum
Okuyunca şiirlerini ve intiharını
Ölümü nasıl dokundu içime
Anımsarım bir kere de böylesine
Gizli ve sımsıcak
Ağlamıştım
Vapstarofun ölümüne

Çin'de halkı kurşunlayan
Bir generale duyduğu nefret
Yurduna, sınıfına, annesine duyduğu sevgi
Yoksulluk, faşizm ve şizofreni
Aşklar, acılar, yürek üzgünlükleri
Yani çağdaş olan ne varsa
Süren şimdi bizim de hayatımızda
Öylesine ince
Ağrıyan bir yan buldum şiirlerinde

Sevdim Attilla Jozsef'i.
Ve yaşadım kalbimde bir an
Kalbinin gelgitlerini...


Metin Demirtaş
Hazırol Kalbim
1974

28 Haziran 2011 Salı

Haktan Bize Haber Verdi Erenler

Hak'tan bize haber verdi erenler
Gönülde iste bul Hakk'ı dediler
Hakk'ın cemalini ıyan görenler
Gönülde iste bul Hakk'ı dediler

Gönül imiş çünkü Hakk'ın durağı
Anda yanar imiş zatın çerağı
Ede aşkını hem Hakk'ın yarağı
Gönülde iste bul Hakk'ı dediler

Maksut olan bu alemde insandır
İnsan dedikleri gönülde candır
Can değildir hakıykat-i canandır
Gönülde iste bul Hakk'ı dediler

Bir noktadır yerden göğe bu alem
Sıfattır ol zatıdır can-ı adem
Nafahtü'den geldi bize gelen dem
Gönülde iste bul Hakk'ı dediler

Gönül ili Hakk'ın gizli ilidir
Andan haber bilen gerçek velidir
Gaybi Hakk'ın yolu gönül yoludur
Gönülde iste bul Hakk'ı dediler


Gaybı Sunullah

Gönül Gitti Elimden

Gönül gitti elimden
Ele giresi değil
Hallaak ile bir oldu
Artık ölesi değil

Ol bir ile bir olan
Cümle aleme dolan
Böyle sultanlık buları
Kulluk kılası değil

Erişmeyen vahdete
Vahdetteki izzete
Girse bile cennete
Lezzet bulası değil

Can iline girmeyen
Hak varını bulmayan
Bu surette gülmeyen
Sonra gülesi değil

İkiliğin silmeyen
Hakk'ı canda bulmayan
Gaybı kendin bilmeyen
Rabbin bilesi değil


Gaybı Sunullah

Taç Marifet Tacıdır

Taç marifet tacıdır
Sanma gayrı taç ola
Taklid ile tok olan
Hakıykatte aç ola

Düşe düşüp aldanma
Kendin hayrete salma
Hak'tan gayrı ne vardır
Tabire muhtac ola

Sana alem görünen
Hakıykatte Allah'tır
Allah birdir vallahi
Sanma ki birkaç ola

Bir ağaçtır bu alem
Meyvesi olmuş adem
Maksud olan meyvedir
Sanma ki ağaç ola

Bu adem meyvesinin
Çekirdeği sözündür
Sözsüz bu adem, alem
Bir anda tarac ola

Bu sözlerin meali
Kişi kendin bilmektir
Kendi kendin bilene
Hakıykat mirac ola

Hak denilen özündür
Özündeki sözündür
Gaybı özün bilene
Rububiyet tac ola


Gaybı Sunullah

Dedim Ay Kız Ne Güzelsin

Dedim ay kız ne güzelsin
Dedi dersim hecelenmiş
Dedim sensin dan yıldızı
Dedi hayli yücelenmiş

Dedim dilber bu ne haldir
Dedi ebruların yaydır
Dedim bedirlenmiş aydır
Dedi onbeş gecelenmiş

Dedim dilber yüzün mahı
Selvi'sin güzeller şahı
Dedim unutma Emrah'ı
Dedi neylim kocalanmış


Ercişli Emrah

Ben Bir Garip Seyyah Olsam

Ben bir garip seyyah olsam
Gezsem karayı karayı
Yitirdim nazlı yarimi
Bulsam arayı arayı

Irak yollar yakın olsa
Her güzelde hakkım olsa
Dostum Lokman hekim olsa
Sarsam yarayı yarayı

Yari düşürsem ardıma
Bir ateş düştü yurduma
Benim unulmaz derdime
Bulsam çareyi çareyi

Emrah'ım da okur yazar
Hak kalemin de kimler bozar
Ayna almış perçem düzer
Zülfün tarayı tarayı


Ercişli Emrah

Çark Devrildi Dolap Döndü

Çark devrildi dolap döndü
Ahir zamana düşüptür
Ay yerinde gün yerinde
Küfran salına düşüptür

Yerindedir gece gündüz
Örgülü terazi yıldız
Bir hanhara gidelim biz
Yollar dumana düşüptür

Yağmur yağar biter otlar
Mevç gelür dürlü nimetler
Yar ile danışır yadlar
Har gülüstana düşüptür

Bülbülün zarı figanı
Doldurur iki cihanı
Şu dünyanın sonu fani
Kavli yalana düşüptür

Dedemoğlu der hasretten
Yandı yüreğim gayretten
Umarım ki inayetten
Şah-ı Merdana düşüptür


Dedemoğlu

Evvel Bahar Yaz Ayları Gelende

Evvel bahar yaz ayları gelende
Akar boz bulanık seli Bingöl'ün
Katar katar olmuş ağca mayalar
Çıkar yaylalara ili Bingöl'ün

Bir zamanda bu dağları gezmeli
Her güzelin bir ismini yazmalı
Topuğu halhallı burnu hızmalı
Seyran ider nevcivanı Bingöl'ün

Yiğid olan dolü bade içmeli
İçüp güzellerin seyrin itmeli
Herkes sevdiğini alıp gitmeli
Yiğitlere kala yeri Bingöl'ün

Etem Bey otağın kurmuş geriden
İster tutyalara hüküm yürüden
Davudoğlu haber almış periden
Dersem menevşesin Bingöl'ün


Davudoğlu