Şiir, Sadece

18 Ekim 2017 Çarşamba

Tamtamlar Çalınırken...

Gölgelerde titrer yüreğin
tedirgin sulara yansımış bir yüz gibi
O eski görüntü yükselir gecenin kuyusundan
Duyarsın geçmişin tatil büyüsünü:
Alır götürür seni kıyılardan bir ırmak
Geçmişinin doğasına sürükler.
Sevda türküleri gelir kulaklarına
Ve tamtam sesleri dağlarda
bir zenci kızın göğsü gibi inip kalkar.

Yüreğin orada işte, o fısıldayan suda,
atalarının eğildiği sulardadır,
Dalgalara karıştırır gizli kıpırtılar seni,
Ve senden bir melez yaratan beyaz
kıyıya tükrük gibi atılmış bir köpüktür şimdi.


Jacques Roumain
Çeviren: Ülkü Tamer

Gidelim Yurdum

Özgürlük yurdumla buluştu bir gün
Sabahın başladığı kavşakta yeniden
Umut çiçekleriydi ellerinde çocukların
Bir gizli güçle uyanan her başakta
Yürüdü yüce yurdum ben tuttum ellerinden.

Senin için haykırdım geleceğin türküsünü
En saygın öyküleri sana adadım
Sen göresin diye sundum gözlerimi
Gencecik ölüler senin için can verdiler
Bayrağı götüren o kutsal dirençti
Geldiler dağlardan geleceğe yüceldiler

Anmak adını yaşamak gibiydi
Üzgülerden, acıdan, işkenceden bir anı
Kavramların çoğalttığı bir ulu ülküde
Her gülümseyişle direncimi bileyin.

Sen gündoğumlarının uyandığı çizgisin
Ağrılı gecelerden yorgun düşen savaşçı
Sevgisin sen, sen yücesin, yurdumsun sen
Satılmış kalemlere direnen gücümsün
Korkusun işbirlikçilere, zorbalığa yenilgisin
Senin adınla gönenir başkaldırı.


Otto Rene Castillo
Çeviren: Engin Aşkın

17 Ekim 2017 Salı

Gel Yürüyelim Yurdum

Gel yürüyelim birlikte, yüce yurdum
Gel yanıbaşımda ol, seni duyayım
Ta en derinlerden söyleşelim birlikte
Bir yudum sunsan yeter
Bana acı kahvenden.

Ben sana söz verdim ey ulu toprak,
Gözlerimi vereceğim sen göresin diye
Sesimi adayacağım ilkelerin adına
Sen şarkı şarkı, haykırasın diye
Öleceğim hiç korkmadan, ne zaman gerekirse
Sen sonsuza kadar yaşayasın diye
Sen parlayacaksın bütün gündoğumlarında bir gün
Her çiçek kümesinde, mezarımdan fışkıran.

Usandım taşımaktan gözyaşlarını
Gel konuşalım seninle yüce yurdum
Çak şimşeklerini artık, artık gürülde
Eyleme geç, yarat yeni değerler,
Ben sendenim, senden olan yüz binlerden.

Ey ulu toprağım, yurdum Guatemala
Değişecek kaderin eninde sonunda

Eninde sonunda bütün uşaklar
Senin ellerinde gereğini bulacak
Sisli bir sabah, ağaçların altında
Ve halkların hıncı, masmavi menekşe.

Gel kenetlensin ellerimiz
Gel sözleşelim birlikte,
Çiftçilerin, işçilerin, bütün emekçilerin
Kim olursa olsun, sana adanmış
Yüreğinden yurdum diye haykıran
Karşılık aramayan seni sevmeye
Kim olursa olsun, birleşelim yenibaştan
Tek adımda başlayalım, yürüyelim birlikte.


Otto Rene Castillo
Çeviren: Engin Aşkın

Tarafsız Aydınlar

I.

Tarafsız aydınları
yurdumun
sorguya çekilecek
günün birinde
en basit insanları
tarafından
halkımızın.

Soracaklar onlara
ne yaptılar diye
ağır ağır ölürken
ulusları,
tatlı bir ateş gibi
ufacık, bir başına.
Kimse sormayacak onlara
giysilerini,
uzun öğle uykularını
yemek sonrasında,
bilmek istemeyecek kimse
anlamsız uğraşlarını,
hiçlik konusunda görüşlerini,
nasıl para kazandıklarını
felsefe yaparak.
Sorguya çekilmeyecekler
yunan mitolojisi konusunda,
nasıl tiksindikleri konusunda
kendi kendilerinden,
korkuyla ölürken içlerinde bir şeyler.

Sormayacaklar
nasıl vardıklarını
doğrulara
yalanın gölgesinde.


II.

O gün
basit insanlar,
tarafsız aydınların
kitaplarında, şiirlerinde
yer almayanlar,
her gün ekmek getirenler onlara,
süt getirenler,
çörek ve yumurta getirenler,
giysilerini dikenler,
arabalarını sürenler,
köpeklerine, bahçelerine bakanlar,
onlar için çalışanlar,
gelip soracaklar:
"Ne yaptınız
acı çekerken yoksullar
içlerindeki sevgi
ve yaşam sönüp giderken?"


III.

Taraf sız aydınları
güzel yurdumun,
cevap veremeyeceksiniz.
Yiyip bitirecek sizi
bir sessizlik kuzgunu.
Yüreğinizi kemirecek
zavallılığınız.
Susup kalacaksınız
kendi utancınızla.


Otto Rene Castillo
Çeviren: Ülkü Tamer

Devrim

Gözleri görmeyenler
kör diyor bize,
ama gösterdin sen
nasıl göreceğimizi
renklerini geleceğin.

Kulakları duymayanlar
sağır diyor bize,
ama gösterdin sen
nasıl duyacağımızı her yerde
insan yüreğinin
uysal sesini.

Korkaklar korkak diyor bize,
ama seninle birlikte çıkıyoruz
karşısına karanlığın,
yüzünü değiştiriyoruz seninle.
Katiller katil diyor bize,
umudu seninle yeşertiyoruz,
son veriyoruz suçlara,
orospuluğa,
açlığa.
Göz veriyoruz,
ses,
kulak
ve can veriyoruz
insan yüreğine.
insanlık düşmanı diyor bize ırkçılar,
kinin mezarını kazıyoruz seninle
sevgiler kentinde şimdi.

Neler demiyorlar ki bize.

Ama bütün bunları diyenler
unutuyorlar,
öyle aptallar ki
yarın
torunları,
içleri pırıl pırıl,
sevda türküleri yakacaklar
adının yıldızlı harflerine.


Otto Rene Castillo
Çeviren: Ülkü Tamer

16 Ekim 2017 Pazartesi

Koca Dünya

Hayır, dünyadan büyük değil yüreğim,
Minicik.
Acılarım için bile yer yok orada.
Bu yüzden seviyorum onu anlatmayı
Bu yüzden okuyorum gazeteleri ve seriyorum kitaplıklarda:
Muhtacım bütün dünyaya.

Evet, minicik yüreğim,
varsaydığım insanları görüyorum bugün orada yalnız.
insanlar dışarda çünkü, sokakta.
Sokak geniş. Çok geniş, tahminden de büyük.
Fakat bütün insanlar sokakta değil.
Sokak çok küçük dünyadan.
Dünya kocaman.

Biliyorsun ne kadar kocaman dünya.
Gemiler kitap ve petrol, etle pamuk taşır bilirsin.
Çeşitli acılarını gördüm insanların
Çeşitli acılarını insanların,
Acı çekmenin ne güç olduğunu bilirsin,
İnsanın göğsüne yığılması bütün bunların ne kadar kötü.

Yum gözlerini ve unut.
Camlardaki suyu dinle,
ne kadar sessiz. Hiçbir şey söylemiyor.
Ama kayıyor ellerden,
ne kadar sessiz. Boğacak her şeyi...
Yeniden kurulacak mı suyun bastığı kentler?
Ve boğulan insanlar doğacak mı yeniden?
Bilmez bunları yüreğim.
Şaşkındır, gülünçtür ve kırıktır yüreğim.

Bilmez bazı şeyleri,
Anlıyorum hüzünlü bugün.
(Kişinin sessizliğinde
duyamadım konuşulanları).

Vaktiyle dinlemiştim melekleri,
sonatlar, şiirler, patetik itiraflar dinlemiştim.
İnsan sesi duymamıştım.
Ne kadar zavallıydım gerçekten.

Vaktiyle koştum
düşsel ülkelerde, oturulması kolaydı,
sonsuzdu adalar, hepsi tükendi şimdi, intihar ettiler.

Adalara kaçtı dostlarım.
Yitirdi insanları adalar.
Bazıları kurtuldu
haberler getirdiler
dünyadan, koca dünya büyüdü her gün
seviyle ateş arasında.

Yüreğim de büyüyecek işte.
Seviyle ateş arasında
hayatla ateş arasında,
on metre oldu yüreğim ve patlıyor.
Ey gelecek hayat, kuracağız seni.


C. Drummon de Andrade
Çeviren: M. Uyguner

Ozanın Alınyazısı

Bu yüzyılın başlarında doğmadım ben.
Sonsuzluk içinde doğdum.
Üst üste birikmiş binlerce hayattan doğdum.
Üst üste bir yığın hüzünden doğdum.

İyilikle kötülüğü tanımak için geldim dünyaya
İyiyi kötüden ayırmak için geldim.
Sevilmeden sevmek için geldim.
Çocukları avutmak için geldim.

Zengin olmak için
Başka zenginleri yıkmak için gelmedim.
Atalarımın bana bıraktığı
Bu hüzünden ve sıkıntıdan kurtulmak için geldim.
Zamanın güçlüklerine katlanmaya
Ve geldiğim sonsuzluktaki ilkeyi doğrulamaya geldim.
Şeytanı taşlamaya geldim.
Esin meleklerine boşvermeye geldim.
İnsanlığın sesinin tek ses kalacağını
İşçilerin ve patronların sesini bastıracağını
Söylemeye geldim.
Beni yaratanı yavaş yavaş tanımaya geldim,
Görünce gözlerim kör olmasın diye.


Murilo Mendes
Çeviren: Muzaffer Uyguner

Eğil Profiline

Sessizliğin kadifeleri üzerindeki
ve düşünce alevlerinin
bu kıvılcımlı tablosu üzerindeki
sevdiğin profiline eğil.

Kapısı örtük salonun
uzun merdivenlerinden in
hiçbir sorunun olmadığı
aydınlık sokağa çık.

Çıplak kıyılara git
güzel yolları karıştırarak
konuşmaları keserek
derin labirentlerinin.

Ve toprağa de: Ben kumum,
ve dalgalara de: Ben suyum.
Yokluğun valslerinde
ölülere atıver ruhunu.

Düşler kurmadan
izlemeden seherleri,
unut buğulu gözlerini
ve kanayan yüreğini.

Belki havayı ve ormanları dokuyan
insanüstü bir el
sağlayacak dinlenmeni
bu kızgın kavgaların sonunda.

Belki rahata ereceksin
ey hayat, denizle yel arasında
belli belirsiz gözyaşı gibi
üzerinde bir mendilin.


Cecilia Meireles
Çeviren: Muzaffer Uyguner

Gece

Toprağın ıslak tadı,
yıkanmış taşın kokusu
-zamanın kötü anı!-
dağın yamacında gölge,
çıplak ve soğuk, korkunç.

Savrulan kumların sesi,
kuru yaprakların tadı,
-hüzünlü sesin dudağı!-
hiçbir olayın geçmediği
sabahların nefesi.

Şebnemle ıslak kırların
serinliğini getiriyor gece
-kokusundan belli!-
en saf çiçeklerden çıkarılmış
ve meltemle yayılmış çevreye.

Ne kadar durgun hayat!
Fakat yükseliyor düşünce ...
-nerden geliyor bu müzik?-
yıldızlarla gök arasında
ne kadar çok bulut var.


Cecilia Meireles
Çeviren: Muzaffer Uyguner

14 Ekim 2017 Cumartesi

Esin Perisi

Adalgisa Nery için


Sana Havva demiyorum,
Sana ne dünyadaki kadınların adını veriyorum, ne perilerin, ne
ilahelerin, ne esin perilerinin, ne kahinlerin, ne ülkelerin,
ne yıldızların, ne de çiçeklerin.
Fakat sana bataklıklarla evlenmek için ayışığından inen
Ve sallanan eşyayı büyüleyen diyorum.
Mine çiçeklerinin kocaman tarlasında tüveyçlerini kımıldarken
görünce
biliyorum ki onları kımıldatan bir yel değil, örülmüş saçlarınla
geçişindir senin
Kuzey denizlerine doğru giden deniz yıldızlarının üzerinde
ya da donmuş toprağın üstünde uçuşan martıların ve kutup
kuşlarının
uçuşlarında seni düşünmekten haz duyuyorum.

Sana Havva demiyorum,
Dünyadaki hiçbir kadının adıyla seslenmiyorum sana.
Adın bebeklerin sessiz küçücük dudaklarında olmalı,
vaktiyle denizlerin derinliğinde kalmış hareketli ve sessiz
kumlarda olmalı,
büyük boralarla çalkanan havada,
seni düşünde gören ve uyandıklarında ölen münzevilerin dilinde,
yıldırımın çizdiği o bir daha görünmeyen çizgide olmalı.
Ve bütün bu hareketler senin yüzlerce yıllık adının heceleri olmalı.
Ve bütün kuşaklar tanımalı onu.
Dur, dostum, lütufkar hasatlar başlıyor
ve aynı gök altında barışıyor yaradanın yaratıkları;
Havva demediğim
ve dünyadaki hiçbir kadının adını vermediğim adını
zamanı gelince duyacaksın,


Jorge de Lima
Çeviren: Muzaffer Uyguner

Kuş

Kimse bilmiyordu nereden geldiğini garip kuşun.
Son fırtına sürüklemişti onu belki
bilinmeyen bir adadan ya da bir körfezden;
dev yosunlardan doğmuştu belki,
bir başka atmosferden düşmüştü belki,
bir başka dünyadan, bir başka gizden.
Eski denizcilerden hiçbiri görmemişti onu buzlar arasında,
onunla karşılaşmamıştı hiç bir yolcu:
insan biçimindeydi, melekler gibi
şairler gibi sessizdi.
Kilisenin büyük kubbesi üstünde süzüldü önce;
papaz kışkışladı onu, kötü bir ruhu kaçırıyordu sanki.
Aynı gece deniz fenerine kondu ışık saçarak,
fener bekçisi de kovdu onu, gemileri şaşırtır diye.
Kimse bir parça ekmek vermedi kuşa,
sığınacak bir dam altı vermedi.
"Sürüleri yutan kötü bir kuş bu," dedi biri.
"Aç bir şeytan," dedi bir başkası.
Kanatlarının altına alınca yorgun çocukları
anneler kuş taşladı, bilinmez kuşu, horlanmış, bitkin kuşu.
Bulutlar arasında sessiz bir doruktan gelmişti belki,
eşini bir ok alıp götürmüştü belki,
İnsan biçimindeydi, melekler gibi
şairler gibi yalnızdı.
Bir candaş arıyordu
kendini kovan insanlar arasında.
Buğday tarlalarını sel basınca bir gün
"Kuş yüzünden," dediler.
Kıran girince sürüler arasına
"Kuş yedi kuzuları," dediler.
Suyunu sakınır oldu çeşmeler,
güçsüz bir Samson gibi düştü toprağa kuş.
Balıkçının biri gördü onu, yumuşacık kaldırdı yerden,
"Bakın," dedi, "ne güzel bir kuş buldum."
Bir başkası hatırladı ansızın: yoksullara yumurtalar götürürdü bu kuş.
Bir dilenci anlattı: kuş, soğuktan korumuştu onu.
"Bana tüylerini vermişti," dedi çıplak bir adam.
Halkın önderi, "Kuşların kralıydı bu, onu tanımamışız" dedi.
Önderin küçük oğlu, yalnız, tatlı bir çocuk, şunları söyledi:
"Tüylerini bana ver baba, hayatımı yazayım,
onunkini andıran hayatımı, göreyim kendimi,
çünkü senden çok ona çekmişim baba."


Jorge de Lima
Çeviren: Ülkü Tamer

Mozart Cennette

Wolfgang Amadeus Mozart, 5 Aralık
179l 'de, bembeyaz bir atın üstünde
nefis piruetlerle, bir sirk cambazı
olarak cennete girdi.

Sordu küçük melekler şaşkınlıkla: Kim bu? Kim olabilir bu?
Tam o anda duyulmamış bir müzik yükseldi
yöneticilerin üstünde.
O hor gören bakışlar silinip gitti.
Meryem alnından öptü onu.
Ve meleklerin en genci oldu Wolfgang Amadeus Mozart.


Manuel Bandeira
Çeviren: Ülkü Tamer

Ölü Gece

Ölü gece.
Sokak fenerinin yanında
Sivrisinekleri yutuyor kurbağalar.

Kimse geçmiyor sokaktan.
Bir sarhoş bile.

Ama geçit töreni var gölgelerin.
Geçip gitmişlerin gölgelerinin.
Yaşayanların ve ölülerin.

Suyolları ağlıyor.
Gecenin sesi...

(Bu gecenin değil, daha yücesinin.)


Manuel Bandeira
Çeviren: Ülkü Tamer

13 Ekim 2017 Cuma

Sokak

Oturduğum bu sokak, iki dağ yolunun arasındaki,
Bir kentin caddesinden daha ilginç.
Kentlerde birbirine benzer herkes.
Herkes birbirine benzer. Herkes herkese benzer.
Burada öyle değil; bir kişiliği var herkesin.
Her yaratık apayrı.
Köpekler bile.
İşadamlarını andırıyor bu köy köpekleri:
İşleri başlarından aşkın.

Ne çok insan gelip gidiyor!
Hepsi değişik; çağrışımlar başlatıyor hepsi.
Omuzlarda taşınan tabut, keçinin çektiği süt arabası.
Suyun mırıltısı neler diyor simgelerle:
Günler geçiyor, günler geçiyor!
Ve artık sonuna yaklaşıyor gençlik.


Manuel Bandeira
Çeviren: Ülkü Tamer

Kuzey Denizi

Yükselir rüzgar ve siler
ayın izlerini
Zeebrugge kum tepecikleri
üzerinde
Yeni her şey
Bilmiyorum hiçbir şey.
anımsıyorum ne de
taşan
suların
şavkın da
ateşin
kıyısına
Şafak söküyor.


Petro Shimose
Çeviren: Adnan Özer

Scherzo Aimara

Ben onurluydum...
TAMAYO
Gerçeklik benim suçum değil.
Onu ben yapmadım
Ben yaratmadım taşı ne de gülü,
Doğumumu ben istemedim.
Dostlarım da olmadı benim.
Aşk bir işkenceydi bana.
Yaşlanıyorum.
Yaşam umudunu kesti benden.
Yalnızlığım: onurum.


Petro Shimose
Çeviren: Adnan Özer

12 Ekim 2017 Perşembe

Vadilerde Noktürn

Sevda yeşerir
ve çiy
boşalır
bir şarkı gibi

Ay
çınlar
ekmek
ve orkideler

Sessizlik
ve senin
soluk alıp verişin
nazlı nazlı karlaşan
bir kömürdür,
ışıltılı
biçimler doğar
senin uçuşundan.

Rosario
güldür
gül değildir.
Zamanın
yaptığı
güzdür.


Petro Shimose
Çeviren: Adnan Özer

Hüzünlü Sesler

Kayıp gidiyor kızak
beyaz bozkırda,
uzaklarda, çok uzaklarda kurtların uluyuşu
karışıyor kızağı çeken yorgun köpeklerin soluğuna.

Kar yağıyor.
Her yer bir peçenin arkasında gibi
kuzey yeli leylaklar sürüklemiş
ve peçeye o leylakları iliştirmiş sanki.

Beyazın sonsuzluğu.
Derin acıların belli belirsiz izlenimi yüzüyor
sonu gelmeyecek gibi görünen çölde,
bırakılmışlık yüzüyor, çözülmeyen bir düş kırıklığı.

Uzaklarda
ıssız bir çam ağacı,
arkasında sis ve kar,
bir iskeletin uzun çizgisi,

Toprakla gök arasında,
beyaz örtüler arasında,
doğuda beliren kış sabahı
soğuk adımlarla ilerliyor şimdi.


Ricardo Jaimes Freyre
Çeviren: Ülkü Tamer

Gözler

bilmiyorum kimim ben ya da kimdim
kendi kargaşamı biliyorum yalnız
kuşkularla kuşkularla yıllar geçirdim.
çok az öğrendim ve gördüm dünyanın değiştiğini
dünyaya karşı öpüşenleri duydum
devrim için yaşayanları ölenleri
en güzel şeydi evet en güzel şey
kurşun yaralarının yanındaki gözlerine bakmak
bunca kısa bir yolun sonunda


Juan Gelman
Çeviren: Ülkü Tamer

11 Ekim 2017 Çarşamba

Cezayir

ey öfke korku ve öç ustaları
aşk sarhoşluğunun ustaları
umutla bekleyen bütün ufukların
yaşayan ve ölen her şeyin ustaları
cepheye bir başlatma nasıl güzel gittiler
acılı bir halka omuz omuza
kuşkularını yorgunluklarını nasıl giderdiler
dünün ve yarının yenilgilerini atıp
nasıl yiğitçe sordular o soruyu
yeniden yeniden nasıl doğdular
ey güzel insanlar yalnız ve kalabalık
öfkenin ve korkunun ustaları öç ustaları
bereketli kadınlar gibi yalnız ve güzel köyler
ufukların ortasında bir umut gibi sessiz
acımasız gece uzun gece acı çekiliyor burada
yargılar veriliyor ve canavarları doğuruluyor inceliğin
yaşayabilmek için mazgallar asılıyor kasıklara
ey yalnız ve güzel insanlar uzun gece
bereketli kadınların kokusuyla donanmış gece
o acıyı paramparça edin cezayirde
kin ve sevgi yazılarıyla donanmış duvarları
toprağın altına çürük kemikler saklamış cezayir
ama günün birinde birleşecek o kemikler
kadınların ve duvarların kemikleriyle
son silah sesleri ve son öfkeler arasında
afrika tabutunun son korkusunda
paramparça acımasız uzun yalnız ve güzel
rimbaudnun yüzü değecek toprağa


Juan Gelman
Çeviren: Ülkü Tamer

Kardeşlik

I.

Şanssızlıklar ortasında doğan insan,
Gören ve aşkla duygulanan insan,
bilmediğini bilmeyen insan,
Korkan ve sergüzeştlere koşan insan,

İman saatlerini durmadan sayan insan,
Yalnız karanlığı seçebilen insan,
Varlığını gösteren şeyleri gören insan,
Kendisini ağlatan şeyleri bulan insan,

Mutlu insan, acılar çeken insan,
Tapan insan, nefreti bilen insan,
Tutsak insan, egemen insan.

Hayaller kuran insan, büyülenen insan,
Soluk alıp veren, türkü söyleyen insan,
Ölümlü ve ölümsüz insan, kardeşim insan.


II.

Benden çok uzak ve en bilinmez,
Miniminnacık ve en bahtsız,
Çabucak bırakılan ve aranılmayan,
Hemen yok edilen ve en çok unutulan,

Hep acılar, yalnız acılar çeken,
Hep ağlayan, yalnız ağlayan,
Yaşamadan işte öyle yaşayan,
Geçmişi olmadan geçmişi olan,

İnsanlık yazında bir yazısı var,
Adımın harfleri arasında adı var,
Benim sözlerimde sözleri var,

Hayatımın derinliğinde hayatı var,
Hiç unutamam onu, varlığımda o var,
Kendisini anlatır, sesimde sesi var.


Francisco Luis Bernandez
Çeviren: Muzaffer Uyguner

Doğu Lansing'de Bir Anahtar

Bir anahtarım ben perdahlı çelikten.
Keyfe bağlı değil düzensiz profilim.
Görmediğim bir dolapta uyuyorum
belirsiz puslu uykumu, bir anahtarlıkta.
Bir kilit var beni bekleyen.
Bir tek. Dövme demirden kapı
katı kristalden. Bir ev var
öte yakada, gizli ve gerçek.
Yukarda, aynalar, alacakaranlıkta,
görüyor boş aynalar geceleri, gündüzleri,
görüyor ölülerin fotoğraflarını
ve incecik geçmişlerini fotoğrafların.
Çevireceğim bir gün kilidin dilini
ve iteceğim ağır kapıyı.


Jorge Luis Borges
Çeviren: Özdemir İnce

10 Ekim 2017 Salı

Kendine Kıyan

Hiçbir yıldız kalmayacak gecede.
Ne de gecenin kendisi kalacak.
Öleceğim ve benimle birlikte ölecek
çekilmez, katlanılmaz evrenin tümü.
Yok edeceğim piramidleri, madalyaları,
yüzleri ve anakaraları.
Yok edeceğim birikimini geçmişin.
Toza dönüştüreceğim tarihi
ve tozu toza.
Son kez batan güneşe bakıyorum.
Son kuşu duyuyorum.
Kimseye kalıt bırakmıyorum hiçliği.


Jorge Luis Borges
Çeviren: Özdemir İnce