Şiir, Sadece

26 Ekim 2017 Perşembe

Çocukluk

Küçük bir çocuktum,
Yüzüm kadar iyiydi gözlerim,
Hint kirazı gibi parlaktı yüzüm,
Hint kirazı, tanırım seni!

Kıvırcık saçlarım varmış,
Yün gibi kıvır kıvır.
Yün mü? Tanımam onu.

Çıplak ve özgürdüm,
Dağ güvercini gibi özgür!
Dağ güvercini, tanırım seni!

Berrak bir sesim varmış,
Kristal gibi saf.
Kristal mi? Tanımam onu.

Fakat uzundur vücudum,
Palmiye gibi uzun!
Palmiye, tanırım seni!

Gülüşlerim çıngırakmış,
Çıngıraklar gibi çıngırak.
Çıngırak mı? Tanımam onu!

Ama dans ediyorum durmadan
Tam-tamlar la!
Tam-tam, tanırım seni!


Marie - Therese Rouil
Çeviren: Muzaffer Uyguner

Biziz

Kuşkusuz biziz.

Biziz, sarı telgraf
sözlerinin üzerinde duran,
dün değil evveli gün kurulan
bu aydınlık adada.

Biziz, çiğden hala nemli gözlerimiz
yumruklarımız ve kusurlarımızla
yanlış ve onu bilmeyenlerimiz
ve bilen ve fakat yanlış yapanlarımızla.

Biziz, zayıf gülümsemesi altında
duran, yavaşça yenik düşmüş
kelebeklerin: Biziz çünkü
her zaman yaşayan bu bölgede.

(Çünkü, yalnızca
şu an'da olmak
ve şu enlem-boylamda
önemli bir utku değil aslında.)


Victor Casaus
Çeviren: Ali Cengizkan

25 Ekim 2017 Çarşamba

Bir Kız Ölüyor Kollarımda

Bir kız ölüyor kollarımda.
Büyük bir felakete kurban gittim diyor.
Gece-gündüz yürümüş de gelmiş evime.
Odamın kara taşlarına vurgunmuş.
Adım Seba Melikesi diyor.
Oğullarıma bakmak istermiş.
Kuğu gibi bir kız.
Tüylerle kaplı baştan aşağı,
yumuşacık.
Canı yaşamak istemiyor artık.
Küçücük memeleri soğuyor gitgide,
dudakları gözünün akından beyaz.
Kollarını boynuma dolamış,
ölüyor kollarımda çaresiz bir kız,
ağır, ölen bütün kızlar gibi:
erkekleri suçlayarak
zavallıcık bu son anında
aşk istiyor,
umutsuz bir kurtuluş.


Herberto Padilla
Çeviren: T. S. Halman

Spaskaya Kulesinin Türküsü

Spaskaya kulesinin
bekçisi
bilmez ki
kulesi rüzgardan yapılmıştır.
Bilmez ki
kaldırımda
cellatların adımları
sürüp gider.
Gün olur,
kanlı bir sarmaşık fışkırır.
Şarkılar unutturmaz
devrilmiş sarayları
ve karanlık pencerelerden
casuslar gözetler durur.
Bilmez ki
hiçbir dehşet
rüzgarda gizlenemez.


Herberto Padilla
Çeviren: T. S. Halman

Yaşlı Ozanların Konuşması

Ozan, unutma sakın,
tarihi yarattığın ya da acısını çektiğin
yer ve zaman ne olursa olsun
tehlikeli bir şiir seni daima pusuda bekleyecek


Herberto Padilla
Çeviren: T. S. Halman

24 Ekim 2017 Salı

Küba'da Yaşadım Oldum Olası

Küba'dır benim yurdum. Oldum olası
Küba'da yaşadım. Yıllar yılı, dünya kazan
ben kepçe dolaştığımı söylerler ya,
bütün bunlar benim kendi düzdüğüm yalanlar.

Çünkü oldum olası Küba' da yaşadım ben.

Doğru,
devrim sırasında adamızın dalgalara karışıp
yok olacak gibi göründüğü günler olurdu da
yolculuk yaptığım yerlerdeki
havaalanlarında
beni adımla
çağırıyorlar
sanırdım
cevap verirken
çoktan erişmiş olurdum bu kıyılara
ter içinde,
koşar adım,
kısa kollu gömlekle,
rüzgarla yapraklarda sarhoş,
güneşle denizle tırmanarak taraçalara
övgü ve sevinç türküleri söylerdim.


Herberto Padilla
Çeviren. T. S. Halman

Öteki

1 Ocak 1959


Biz sağ kalanlar
yaşadığımız için kime teşekkür edelim?
Kim öldü benim yerime cezaevi avlusunda?
Kim vuruldu yüreğinden
bana atılan kurşunla?
Hangi ölümden arda kalmışsam kalayım
artık onların kemikleri benim,
artık onların fırlak gözleri
dünyaya bakan gözlerimdir benim.
El ise onun değil,
benim de değil,
yazar patlayan sözcükler
dünyaya ve yaşama değin
artık içinde onun bulunmadığı ...


Roberto Fernandez Retamar
Çeviren: Gürhan Uçkan

Yalnızlık

Yalnızlık çınlamaz asla
sözsüz bir çukur gibi
söyler ve kalır havada.

Yalnızlık kof buğday.
Yalnızlık ak portakal.
Suskun mimarisini yapan
ölü bir mimar.
Yalnızlık!
İnanırız henüz
bir belirtisi olmadığına.
Ama işte dikenlerin burcunda.
Yalnızlık!
Sancılı bir taş, gömülür gider
dipsiz bir geçitte,
müziksiz bir tek harfle.

Yalnızlık çınlamaz asla.


Felix Pita Rodriguez
Çeviren: Adnan Özer

23 Ekim 2017 Pazartesi

Yalnız Şekiller

Yalnız şekiller, sensiz
can veremem onlara:
dağıtır gür bir yalaza.

Eskiden, ayakta, caddelerde,
içimde, dizilirlerdi.

Şimdiyse bir aynada
uyurgezer bir kız çocuğu gibi
öylece, görmeden, uykuda.

Kör ateşböcekleri
yahut çılgın melekler gibi
söz dinlemezler, bozgunda.

Yalnız şekiller, sensiz
egemen olamam onlara.


Felix Pita Rodriguez
Çeviren: Adnan Özer
1932

Bir Heykele Dörtlükler

Ölümünden çok uzaklarda, zamanın
çepeçevre kuşattığı anıtsın.
Kelebeklere karışan güneşin kıyısında
sessizce duruyorsun.

Sen, beyaz heykel, mermer gül,
öz çocuğusun toprağın,
başında yapraklardan bir çelenk,
göğün altında görmeyen bakışların.

Anlarsın ışıkların solduğunu
sana dokunup geçen renklerden
ve soğuktan alacakaranlıkta
akşam sessizliğinden kopup gelen.

Taşa gömülürken gülümseyişin
kırdı kanatlarını altın arı,
sonsuzluğa taşıyor şimdi içinde
balın ve ağızların anısını.

Kusursuz geometrin biliyor artık
kırağı ürkektir, boştur hava
deniz nasıl gelir kumların ötesinden
sayısız kabukların yankısıyla.

Alnında bir yıldız öpücüğü
anılardan yoksun bir ışık,
anılardan ve yaşlardan arınmış;
mermer bedeninde düşlere yer yok.

Omuzlarına eğilmiş daldan
öpücükler taşıdı bir kuş sana.
Sonsuzluğu ne duru görüyorsun
gecenin bulutsuz açıklığında.


Eugenio Florit
Çeviren: Ülkü Tamer

Birinin Ölümü Üstüne

Burada işte, dağlardan, bulutlardan arınmış bakışta;
gölgesiz kirpikte, bir başkasının yaşıyla ıslanmış kirpikte;
konuşma kuşunun uçup gittiği kuru ağızda;
bu çökmüş göğüste,
düne kadar acıyla kıvranan bu soğuk ellerde,
artık kara saatlerin ağırlığını duymayan ellerde.
Yatağa uzanmış bu kıpırtısız bedende şimdi,
yol kavşağında ağıtların, kumruların, cansız duaların.
Burada, ötelerde: kapalı kapılar ardında,
güneşli dostluk köşelerinde,
tabağı kaldırmadıkları masada.
Daha da ötelerde: şapkanın altında,
kıvrımlarında mendilin,
sayfalar arasına bırakılmış çiçekte.
(Yazık, Tanrım, yazık. Öyle gençti ki.)
Uzaklarda iki kumru buluşuyor havada.


Eugenio Florit
Çeviren: Ülkü Tamer

Aşk Dilenen Gece

Aşk dilenen gece.
Soğuk yel, gök külrengi.
Ölü güneş.
Aşk dilenen gece.

Kapalı gözkapaklarını düşünüyorum onun,
aşk dilenen gece,
kansız dizlerini düşünüyorum onun,
aşk dilenen gece,
ve yeşil tırnaklı ellerini,
solgunluğunu alnının,
ve tıkanmış ağzını onun ...
Aşk dilenen gece,
aşk dilenen gece,
aşk dilenen gece.

Hayır.
adımlarım üzre yürüyor çünkü,
hayır;
çünkü bana seslendi, selamlıyor beni,
hayır;
çünkü geçişine bakıyorum cenaze alayının,
hayır;
çünkü gülümsüyor bana, uzanıvermiş,
uzanıvermiş, yumuşacık ve uzanıvermiş,
ölmüş bir tek vuruşta, uzanıvermiş ...

Hayır.


Nicolas Guillen
Çeviren: Özdemir İnce

21 Ekim 2017 Cumartesi

Bir Yolda Gidiyorum

Bir yolda gidiyordum
ansızın gördüğümde Ölümü.
Dostum! diye, bana seslendi,
ama hiç cevap vermedim,
ama hiç cevap vermedim;

Ölüme, evet, baktım ona,
ama hiç cevap vermedim.
Beyaz bir zambak vardı elimde,
ansızın gördüğümde Ölümü.
Zambağın! diye, istedi benden,
ama hiç cevap vermedim,
ama hiç cevap vermedim;
Ölüme, evet, baktım ona,
ama hiç cevap vermedim.

Ayy! Ölüm,
bir daha görürsem seni,
konuşmak için görürüm, evet,
bir dost gibi:
öpüşümle, elinin üzerindeki,
bir dost gibi;
ben devinimsiz ve güleç,
tıpkı bir dost gibi.


Nicolas Guillen
Çeviren: Özdemir İnce

Ama Hiç Olmazsa Görebileyim Seni

Doğruysa beni öldürmek istediğin,
bekleme sakın uyumamı:
tekrar uyanamam.

Ölüm, ayy!
aynı zamanda ölü ve uykuda olmak,
ne ölmektir bu ne de düş görmek,
ne anıdır ne de unutuş.
ölüm, ayy!
aynı zamanda ölü ve uykuda olmak.

Şafak sökerken öldür beni,
ya da geceleyin, nasıl istersen;
ama hiç olmazsa
elini görebileyim;
ama hiç olmazsa
tırnaklarını görebileyim;
ama hiç olmazsa
görebileyim gözlerini,
ama hiç olmazsa görebileyim seni.


Nicolas Guillen
Çeviren: Özdemir İnce

Garcia Lorca'nın Zamanı

Sümbülleri, mumları düşlüyordu Federico,
Zeytinleri, karanfili, soğuk ayı düşlüyordu.
Düş görüyordu Federico, ilkyazın Granada'da.

Acı bir yalnızlıkta dinleniyordu,
belirsiz limonların ayak ucunda,
ezgi içre yatmış, yok kıyısında.

Yüksek gece, pırıltılı yıldızlar ekili,
sürüyordu uzun saydam kuyruğunu
bütün yollar üzerinde.

"Federico" diye bağırdı birden
ayak sürüyerek geçen çingeneler,
elleri hareketsizdi, elleri bağlı.

Oh! nasıl bir ses kükrüyordu kansız damarlarında!
Nasıl bir yalım alevlendiriyordu
soğuktan titreyen vücutlarını!
Nasıl yumuşacıktı adımları ah nasıl!

Yürüyordu gecenin örttüğü yeşil gölgeler:
duyulur da gidiyordu yalınayak, peşleri sıra
o sert, omurgasız yolda.

O zaman Federico, yıkanmış ışıklarla,
- Düş gören Federico, ilkyazın Granada'da - 
ay, karanfil, mum ve sümbüller taşıyarak
güzel kokulu sıradağlar arasından


Nicolas Guillen
Çeviren: Özdemir İnce

Selamlarım Şiiri

Güzel bir kadını selamlayan
Şövalye gibi ben de
Selamlarım şiiri kalemimle.
Ve tıpkı bir dövüşe girer gibi
- Çalışma öncesinde -
Delici bir mızrağa
Dönüşür kalem.
Tutku küheylanı gemlenmiştir
Pelerin omuzlarda
Ve ben, vahşi hayvan eğitmeni
Solgun bir yüzle
Selamlarım şiiri.
Ve hemen ardından
Bir matador gibi
Girerim arenaya
Kudurgan boğa, boynuzlarıyla
Delsin diye karnımı;
Ve bu yüce gösteriyle esinlenmiş -
Dünya, banarken beyaz ekmeği kırmızı şaraba
Ve kanı çekilmiş, soğuyan vücudumla
Uzaklaşırken ben
Yeni doğanların tutuşur bakışları ...
Ve denizler plajlara
Yeni kumlar bırakırken,
Yeni kanatlar çıkarken
Yumurtalardan kuytu yuvalarda,
Kaplan eniklerinin keskinleşirken
Köpek dişleri ve meyve yüklü ağaçlarda
Belirirken narin yapraklar
Tıpkı doğa gibi şiirim de
Gelişecektir; ve onun ardı sıra ben.
Kim ki bu güzel dünyadan
Bir yakınmayla söz eder sadece
O kör ya da ödlektir ...


Jose Marti
Çeviren: Ataol Behramoğlu

20 Ekim 2017 Cuma

Aynı Yalınlıkla Ölmek İsterim

Aynı yalınlıkla ölmek isterim
Kırda bir çiçek gibi sakin, gösterişsiz.
Mum yerine yıldızlar parlasın üstümde
Yeryüzü uzansın altımda sessiz.

Ben aydınlık ve özgürlük delisiyim
Varsın hainler gizlensinler soğuk bir taş altında
Dürüstçe yaşadım ben, karşılığında
Yüzüm doğan güneşe dönük öleceğim.


Jose Marti
Çeviren: Ataol Behramoğlu

Ölen Bir Köylü İçin Ağıt

Bilmiyordun okuyup yazmayı,
fakat bir dildi elindeki sabah,
ve öylece anlatıyordun toprağı,
sesin tatlılaşıyordu, biraz daha.
Yüreğin, su ve rüzgar
bir ırmakla akıp gidiyordu sanki.
Ve yoğunlaşıyordu sözün havada
ve sevincini yansıtıyordu ışık.
Bir gün, neden ve niçin, bilemeden
geliverdi ölüm
ve alıp götürdü yaşamını.
Gök kaldırmıştı başını
sesleniyormuş gibi sana.
Ve tatlıydı gözlerin, daha güzeldi ufuklardan,
bir dost bakışı vardı ölü gözlerinde.
Ve sonra
bir tohum ekildi toprağa:
suskunluğun, bir ağaçla örtüldü,
silindi böylece izleri ölümün.
Üstündeki kökler sürdürüyor şimdi yaşamını.
Dallarda senin soluklarını dinliyorum.


Eduardo CoteLamus
Çeviren: Muzaffer Uyguner

Zordur Kişinin İşi Gücü Zor

"Vivir es alga a lo que nos habiamos acostumbrade"
Alıştığımız bir şeydi yaşamak. 
Cahit Sıtkı TARANCI


Zordur kişinin işi gücü, zor.
değil mi Sergio? Yaşarız hak etmesek de:
aşk olur bazen nedeni bunun
saatlerimizi umutla doldurur
ve inancı yağmurun geceye ettiğini edip
tarifsiz hüzünlere boğar bizi
Bazen de sivri bir kılçık olup gelir acı
göğsümüze saplar direksiz bayrağını:
ve işte o zaman hatırlarız
yitirdiğimiz mutluluğu.
Bazen de hayat, o bilinmeyen kıvrımlarında
pırlantalar gibi sak1adığı iyiden güzelden ne varsa
şımartırcasına yağdırır üstümüze,
çarçur ederiz, tıpkı çocuklar gibi
bilmeden hiç, bir gün yerinden yurdundan olmuş
o ilk kişi gibi bizi de hayat
yanımıza arkadaş diye yalnızlığı katarak
bırakabilir ortada, bir gece karanlıkta.

Zordur kişinin işi gücü, zor.
değil mi Sergio? Yaşarız ve hak etmeyiz,
unuturuz, unutulmuş olmanın acısını çekeriz.
çapraşık labirentlerde kayboluruz,
bazı bazı aşk olur kurtarıcımız.

Ne var ki sonunda ölüm
son noktayı koyar kanımıza
o zaman çaresiz, ölürüz
hak etmesek de ölümü!


Oscar Echeverri Mejia
Çeviren: Beki. L. Bahar

19 Ekim 2017 Perşembe

Taş

Ey taş! Ey, zavallı taş!
Ne zamandır uyuyorsun
böyle, hangi çağdan bu yana.
Niçin yaşadın kendi içinde?
Ey taş! Ey zavallı taş!
Bekleyip duruyorum
yeni bir adımın beklenen gününü,
uzun uykundan silkineceğin günü.
Ne güzel olacak o gün seni görmek.
O anda sen,
ayaklarını kımıldatıp
yavaşça, kaldıracaksın başını
şaşırmış insanlara karşı
ve başlayacaksın sürünmeye yerde.


Luis Vidales
Çeviren: Muzaffer Uyguner

Sayılar

IX

Ne cılız bir yaşam sürüyor
balıkçı kız...

Kirli, kokuyor,
paçavralar içinde,
boyuna bağırıyor,
nerdeyse bayılacak.

Hasta bir kız.
Yüzü ne kadar soluk!

Ne hüzünlü gözleri var,
Külrengi martılar gibi
mavi gözleri.
Ah, balıkçı kız, balıkçı kız,
balık satıcısı kız!


XXI

Tarlalar.
Sürüler.
Dağlar.
Güneş, rüzgar, su.

(Akıyor ırmaklar
başıboş,
mırıldanarak
kır çiçeklerine şarkılarını.)

Bir çocuk gülüyor.
Şarkı söylüyor bir ihtiyar.
İki genç köylü öpüşüyor
göğün altında.
Oturdum
bu şiiri yazdım
yeni bir yaşam uğruna.


XXVI

Yitirdim kunduralarımı
büyük Sula Vadisi'nde.

Irmaklardan geçtim,
uyuyan köprülerden,
ayın pelerini altından.

Muz korularının hışırtısına,
pumaların kükreyişine,
caramba! geliyorum.

Geliyorum işte, yalınayak,
San Pedro Sula'ya.


XXX

Otellere bakıyorum
bir iş bulayım da karnım doysun diye,
yok.

Çarşı-pazar bırakmıyorum
orada da aynı:
yok.

Bütün sokakları dolaşıyorum,
yerlerde
bir sözcük bile yok.

Yok. Yok. Yok.


Constantino Suasnavar
Çeviren: Ülkü Tamer

Kara Cevher

Güneş kurutunca yerlilerin terini
Ve altın tutkusu ansızın pazar yerinde
Kurutunca son damlasını yerli kanının
Yoklara karışınca madenlerde son yerli
Afrika'nın kas ırmağına başvurma vakti geldi
Yoksulluk nöbetinin değişmesi gerekti artık
Akın başladı
O zengin ve sonsuz kara et yığınına
Soluk soluğa koşu başladı
Öğle ışıltısına karaderilinin
Ve kazmaların sesiyle çınladı toprak
Kara cevhere iniliyordu
Çalışmaya başladı kimyacılar bu madenden
Yeni ve değerli bir bileşik yaratmak için
Senegallilerden yapılma tencereler istedi kadınlar
Antillilerden yapılma çaydanlıklar istedi
Kara kandan dökülmüş çanlar düşledi papazlar
Ve Noel Baba yılbaşında armağan dağıtırken
Kara kurşun askerler koşmayı düşündü kızağına
Yiğit subaylar kılıçlarını
Bu madenle bilemeyi kurdular
Kazma vuruşlarıyla sarsıldı toprak
Halkımın içlerine inildi
Kas yatağına inildi karaderilinin
Yüzyıllar boyunca nice derinliklerden
Şaşırtıcı gücü çıkarıldı zenci soyunun
Ey cevher - halkım benim
insan kırağısının sonsuz damarı
Nice korsanlar sapladılar hançerlerini
Kuytu karanlıklarına gövdenin
Ve ışıklı yollarında nice yağmacılar
Bitkileri biçerek ilerlediler
Yaş gölleri yarattılar arka arkaya
Ey, tepeden tırnağa talan edilmiş halk
Dünyanın büyük pazarlarını doyurmak için
Sabah altındaki toprak gibi
Altüst edilmiş insanlar
Gövdenizin gizli gecesine saklayın ateşinizi
Kimse toplar ve altın sikkeler dökemesin artık
Öfkenizin kara selinden yaratılmış madenle


Rene Depestre
Çeviren: Ülkü Tamer

18 Ekim 2017 Çarşamba

Gine

Uzun yolunda Gine'nin
Ölüm sırtlamış seni
Dallara bak, ağaçlara, ormana
Kulak ver, nasıl esiyor rüzgar
saçlarında sonsuz gecenin.

Uzun yolunda Gine'nin
Ataların bekliyor seni
Bekliyor yol boyunca
Konuşuyorlar
Derelerde bir şakırtı
kemik boncuklar gibi.

Uzun yolunda Gine'nin
Törenlerle karşılamayacak seni kimse
Kara adamların kara ülkesinde:
Kuş seslerinin yırttığı göğün altında
Su gözünün başında
çürüyen ışığa açılıyor ağaçların kirpikleri,
Sessiz bir köy bekliyor seni
Kulübesi bekliyor atalarının, kara bir taş,
başını o taşa koyup dinleneceksin.


Jacques Roumain
Çeviren: Ülkü Tamer