Şiir, Sadece

23 Kasım 2016 Çarşamba

Deniz Meltemi

Bütün hazları tattım, kitapları okudum,
Ah, kandırmadı; kaçmak, kurtulmak istiyorum.
Bir başka köpükle gök arasındaki kuşlar
Orada şimdi kimbilir ne kadar sarhoşlar!
Deniz çekiyor, deniz, kim tutabilir beni;
Gözlerde aksi yanan o eski bahçeler mi?
Geceler! Mahzun ışığı mı yoksa lambanın,
Beyaz kağıda vurur, korkar dokunamazsın;
Ne o; ne de çocuğuna meme veren taze;
Gideceğim, ey gemi, bilinmedik ellere.
Demir al, sallayarak direklerini. Sızlar
Yürek ümitle, ama sonra her şeyi anlar.
Belki de fırtınaları çağıran direkler,
Şu anda, rüzgarlar gelecek ölümü bekler,
O zaman ne yelken, ne de ümit, ama sen yine
Kalbim, gemicilerin şarkısını dinle.


Stephane Mallarme
Çeviren: Orhan Veli

Deniz Meltemi

Ten bitirdi hazlarını, tükendi kitap,
Kaçsam, kaçsam uzaklara üstümde mehtap.
Sanıyorum en güzeli mest oluşların,
Gökle engin arasında uçan kuşların.
Kim tutacak denizlere bağlı bu gönlü?
Ne göklere gülümseyen bahçemin gülü,
Ne sütbeyaz kaatlara aksi lambanın,
Ne dizinde yavrusunu emziren kadın.
Gideceğim güzel gemi, haydi demir al,
O ellere yelken aç ki sanılır masal.
Bir üzüntü, küskün ama ümitlerine,
İnanıyor mendillerin elvedasına.
Belki deli rüzgarlara uyan direkler,
Karayelde bir kazaya baş eğecekler.
Ve görünmez olacaklar, denizler derin,
Gönül, dinle türküsünü gemicilerin!


Stephane Mallarme
Çeviren: Kemalettin Kamu

Edgar Poe'nun Mezarı

Tam kendi olunca en sonu ölümsüzlükte,
Şair, yalın kılıç, meydan okuyor çağına.
Ürkmüş dünya, şaşıyor nasıl duymadığına
Ölümün çanlar çaldığını bu garip seste.

İrkildiler duyunca. kör dev gibi meleğin
Daha saf bir anlam kattığını kaba sözlere,
Dediler: Sarhoş, bir büyü katmıştır içine
O içtiği aşağılık kara kara içkilerin.

Yazıklar olsun! Duygusuz toprak ve buluttan
Bir heykel yuğurmazsa düşüncelerimiz yaşayan
Pırıl pırıl donansın diye mezarı Poe'nun.

Bir gök belasından arda kalan durgun kaya,
Şu granit bari, gelecekte, karşı koşun
Sürü sürü, kara kanatlı, kör kuşkulara.


Stephane Mallarme
Çeviren: Sabahattin Eyüboğlu

22 Kasım 2016 Salı

Seven Adam

Karısını çok mu çok seven bir adam vardı bir zamanlar
gücü kalmıyordu sevdadan başka bir şey yapmaya.
Ayağında paralanıyordu ayakkabıları, eskiyordu paltosu
örümcek ağına dönüşünceye kadar
ve fırlayıp gidiyordu gömlek düğmeleri bulutlara
adamın o seven yüreğinin bir tek vuruşuyla.
Sabrı tükeniyordu kadının bastırdıkça yoksulluk,
gözlerini dikmiş pencereden bakıyordu sefalet, her şey berbattı
ve hiçbir şey yapmıyordu erkek: sevmekten başka,
Rusya'da geçiyordu olay bir gaz lambasının ışığında,
insanların kar bakımından zengin olduğu zamanlarda
votkanın çatlak bardakta değerli taş gibi parıldadığı,
bir dilim hıyarın bir düş gibi ışıldadığı zamanlarda,
ve papazın evine bitişik taş ambarın yanında
bir köpeğin tasmasına bağlı çan çalıyordu düşlerdeki
çıngıraklar gibi.


Sırkka Turkka
Çeviren: Özdemir İnce

Dansa Çağrı'dan

VIII.

emek ve onur gerektiren her şeyde
kandırıldınız
bir o kadar da
iyi yaşam sözleriyle
hep altında ezildiniz
varlık yaratma yükünün
ve varlıklardan kurtulmanın
bana aldırmayın, söyleniyorum işte
at arabası ile eve dönerken
Herakleitos'u düşündüren bir günde
dağ sırtlarındaki kar beneklerini
parlatırken güneş
ve daha önce de koluna yaslandığınız
bir dost gibiyken dünya


XXXV.

hiçbir zaman eşdeğerli olamayacağım şiirlerimle
ben öksürüp tıkanırken
derin soluk alıyor onlar
başım öne eğik dolaşırken ben
onların burunları havada
küçük görüyorlar beni
coşkuyla dolaşıyorlar akşamları sokaklarda
ve sabahları tam vaktinde bürodalar
kalem ve masayı tıklatıp
kişi numarası soruyorlar
beni düş kırıklığına uğratıyorlar
ben yaratmadım mı onları?
şu yaptıklarına bir bakın
avrupalı ozanlar toplantısında alkış toplarken
bana karşı geliyorlar
ben park kanepelerinde uyuyup altıma ederken
ve yatarken hasta
hiç uğrarlar mı? Asla.
Biliyorum ben ölünce
çiçeklerle gelmeyecekler
onların iç organları yok
yaşlanmazlar
ben küçüldükçe büyür onlar
ben ölünce sapasağlam yaşarlar.


Pentti Saarikoski
Çeviren: Gürhan Uçkan

Yaşamak Senin Yanında, Yaşamak

Senin yanıbaşında yaşamak: yaşamak
geniş, değişken bir görünüm yanında.
Akışını görmek güneşin bulutta
ve buluttan çıkışını görmek.
Görmek batışını güneşin ağaçların ardında,
sezmek, karanlıkta, sınırları, uzaklıkları,
duymak soluk alışını yelin ağaçlarda,
iniltisini duymak, mutluluktan titremesini.
Keşfetmek dokunması güzel ilk karı. Duymak
kokusunu çiçeklerin, ağaçların, mantarların, otların.
Usulca yürüyüşlerini işitmek av hayvanlarının patikalarda.
Yaz yapraklarının açılışını görmek,
uçuşlarını görmek rüzgarda.
Işıklı parıltısını görmek boş manzaranın
sisin güzelim menekşe rengini görmek.
Tomurcuk, titreşim, yeni ilkbahar!
Karanlıkta yükselen sınırlar
Tanyeri ışığında.

Güneşin doğuşunu görmek.


Lassi Nummi
Çeviren: Özdemir İnce

21 Kasım 2016 Pazartesi

76

Çocuklar küçücüktür ezebilirsiniz onları.
Ya da kafalarına sivri külah geçirip ellerine
ucu yıldızlı değnek koyarsınız, tiz şarkılar
söyletirsiniz küçük iskemleli oyun odalarında
Sörnas Alanı'nda çoraplarını sıyırarak.
Çocuklar küçücüktür çekip çıkarabilirsiniz kollarını
sallanırsa dikebilirsiniz bir köşeye oturtursunuz
bırakırsınız koşar da koşarlar bir avluda
derken birisi düşer ya da sıraya dizersiniz
okulun soğuk bodrumuna sokarsınız onları zorla.

Karanlıkta gözlerinin ışığını yakabilirsiniz
el feneri ya da alev gibi parlayıncaya kadar onlar.


Bo Carpelan
Çeviren: Talat S. Halman

Şiirler

Kanın kırdığı
buz tarlaya yayılmış
kan açık ve belirgin
izler:
bilinmeyen.
Yanına almak yalnızca
vazgeçilmez olanı.
*
Dinle,
sessizlikte,
yok sessizlik:
tırnaklar,
duvar.
*
Yağmur damlası
gümüşleniyor, kararıyor, kayıp gidiyor
sanki hiç ayrılmamış gibi
damın kıyısında,
*
Her şey uzak
kök salmış ağaçlar dışında
deniz,
beni bırakın
yankı.
*
Alır başını gider
ölür
unutursun onu
kapı kapanır
Sürgüyü bulmak için elinle yoklarsın
bir oda var orada
herkes, sanki uyuyor
herkes, taş uykusunda
*
hepsi
görüyor seni.
*
Odam
boş
deniz sağda
görüntünün dışındayım ben.
*
Nice boşluk
yalnızca bir beyaz kar tanesi
yükseliyordu dönerek
imi gibi
karanlığım


Bo Carpelan
Çeviren: Özdemir İnce

Şiirler

Konuşur gibi yaz ve her gün
başka türlü soluk al.

Göz yumma sakın yaşlanmana
ne de bir "mevki sahibi" olmaya çalış,
böyle özgür olabilirsin ancak-
ve örneğin böyle bir bahar günü
oturup bir büyük mağazanın merdivenine
külah dondurmanı yalayabilirsin tadını çıkara çıkara.

Bu kutup bölgesinin temel gereksinimi
yiyecek, ışık, ısınma, temizlik, güvenlik.

Sesin perdesi de çok önemlidir.


Helena Anhava
Çeviren: Özdemir İnce

19 Kasım 2016 Cumartesi

Nocturno

Severek dinlendir beni
Yorgunluk güzel bir yataktır aşk için
Göğsünde uykuya erişmek
Denizde bir mezar bulmaya eş
Çalkalanıp beşiğinde akıntıların uzun uzun.
Uyut beni sevginle
Kurbanlarını geri vermeyen o deniz gibi

Severek sükun ve bana
Sonsuz ormandan daha fazla.
Yalnız ormandır ki ölülerini
Denizden de iyi gömer, yok eder.
Bırak yitireyim kederlerimi
Çıkmaz yollarında labirentlerinin
Yerinden çok öte gidenler örneği.

Sarmaşık her çağrıyı boğar derinlerde
İç çeken fundaların yaprakları örter gövdeleri
Ve kaplar her yanı karanlık yaban bitkileri...

Yanaklarında ihtiras yaşları
Uzanmış yatıyorsun kollarımda
Deniz de sensin orman da sen.
Kurbanlarını
Bir daha hayata geri vermeyen.


Olavi Paavolainen
Çeviren: Ata Karatay

Kış Geldi

Kış geldi yine-
Genç olsaydım
Kimbilir belki de türkü söylerdim
Taze çiçeklerle dolu
Kara toprak çanağın üstüne,
Kimbilir belki de
Yıldız yıldız çiğ
Türkümü parıldatacaktı çayırlarda
Koyu mavi gecede.

Ama dondu gençlik şarkıları
Şimdi onlar:
Damı akan kulübesindeki
Ateşi için çalı çırpı toplayan
Yaşlı bir kadının soğuktan morarmış
Buruşuk elleri gibi
Yorgun ve zavallı.

Çıplak ve ürpertici açlığımın
Yörüngesinde döner dururum
Bir zindan avlusundaymışçasına
Körelmiş duygu ve düşüncelerim uğraşlardan.

Kış geldi
Veryansın ediyor acı kırbacıyla yoksul çocuklara
Ama kütükler yanıyor alev alev
Bir imdat çağrısı gibi.


Katri Vala
Çeviren: Ata Karatay

Yeryüzünde Zamanı Olan Bir Varlık Yoktur

Yeryüzünde zamanı olan bir varlık yoktur
Tanrı'dan başka.
Ve bu yüzden bütün çiçekler gelir ona
Ve en sonuncusu çiçeklerin
"Unutma Beni" yakarır
Mavi gözlerine
Parlaklık vermesi için daha.
Ve karınca
Diler ondan daha büyük güç
Taşıyabilmek için saman çöpünü.
Ve arılar
Gül goncaları arasında
Daha bir yürekten
Çağırabilmek için zafer türkülerini
Ona seslenir.
Ve Tanrı orada:
Bütün bu uyumlu düzen içindedir.


Edith Södergran
Çeviren: Ata Karatay

Yaradanın Düşleri

Demirden yüreğim sarkışını söyleyecektir
Zorlayacak, zorlayacaktır
İnsanlık denizini
Biçimlendirecek, biçimlendirecektir
Hoşnut kılmak için tanrıları.
Gevşek eyerler üstünde
Yalpa vura vura geliriz korkusuz
Bilinmeyen, umursamaz, kuvvetli bizler.
Rüzgarlar ama hep bizden yana mı eser?
Gün gelir kendi sesimizi duyarız
Alaycı kahkahalarla çınlar
Ta uzaktan ta uzaktan ...


Edith Södergran
Çeviren: Ata Karatay

18 Kasım 2016 Cuma

Türkü

Evinizde bir şölen var
Hopluyorum toy gibi
Çevrelemiş gençler seni,
Işıldarsın ay gibi.

Eşiğinde titriyorum,
Kar yağar, yalnızımdır.
Cellat-giysisinde allar var,
Allar benim kanımdır...


Avedik Isahagyan
Çeviren: Pars Tuğlacı

Dönmeyen Yolcular

Yaşadığım hayat ve geçmiş yıllar
o iki sıska ihtiyar
yürüyorlardı konuşarak
sonsuz dünyaya doğru:

Biri diyordu -benim
ilkbaharın kucağını dolduran
güzel kokan, taze çiçeklerim vardı,
hepten sundum insanlara onları.

Benim -diyordu öteki
diri gücüm, gür duygularım vardı,
ben de verdim hepsini insanlara
sevdalı şarkılarla.

Kışı ve siyahı
bıraktım o vadilerde -diyordu biri
öteki: oralarda acılı bir yürek
kaldı benden dedi
kırık, üzgün, delik deşik-

Ama diye söyledi -bir tanesi
çiçek açar o vadiler yeniden!
öteki bir şeycikler demedi,
başı önünde eğik gidiyordu...

İşte, hayatım ve geçmiş yıllar
o iki güçsüz ihtiyar
yürüyorlardı konuşarak
sonsuz dünyaya doğru...


Hovannes Tumanyan
1897
Çeviren: Alpan Güloğlu

Akseki'ye Çıkış

I.

Dalgalanıyor dağlar
tomurcuk açmış
badem dallarını eğen kar
esen rüzgarla
savrulduğunda.


II.

Dağda yakılan türkü
dağda söylenmeli.
Söylenmez
başka yerde.
Öldürür söyleyeni.


III.

Ölüm
dağsız bir ülkedir
dört ayak üstünde tırmandığımız.


IV.

Badem dalları arasından
dağa ilerliyorum
mutluyum
başka yol olmadığı için.


V.

Küller örtünce dağı
kül dağı gibi geliyor.
Kemikler örtünce dağı
kemik dağı gibi geliyor.
Ardıçlar örtünce dağı
ardıç dağı gibi geliyor.
Menekşeler örtünce dağı
işte şimdi dağa benziyor.


Henrik Nordbrand
Çeviren: Ergin Koparan

17 Kasım 2016 Perşembe

Kont K.

sen ölmüş olsan da yapıt sürüyor.
sayfa 253
taze bir asma yaprağı düşüyor kitabına.

daha uzaklara ulaşmadın
ve imgelem gücüne bağlı
daha sonra olanlar.

"Burada herkes korkar Kont K.'den."
çok geç okumak için
çok erken çekip gitmeye.

güzün ayı tutukladı kitabı
çardağın gölgesinde
durmadan düşüyor yapraklar.

Karadır 254'cü sayfa. "Burada
herkes korkar."
Yüksek sesle okuyor Kont K. boş sayfayı.


Henrik Nordbrand
Çeviren: Özdemir İnce

Biri Ölünce

Biri ölünce
dünyası kalır:

uzaktaki dağlar
mahallenin evleri
ve bir pazar günü
kentin dışına çıkmak için
bir tahta köprüden geçen yol.

Ve ilk yaz güneşi
öğleden sonra bir an
kitaplarla, dergilerle dolu bir rafa ulaşan
hepsi de yeniydiler hiç kuşkusuz bir zamanlar.

Hiç de tuhaf değil aslında.

Gene de sık sık şaşıyorum ama.

20 Ekim 1971

Bu gece kar yağdı dağlara
uzakta
suyun öte yakasında
ve taze hava
ortaya çıkardı onları
dört ayda, sanırım,
ilk defa.

Hala kumsalda direnen
birkaç turist
titriyor gibiler
biraz
ve buruşuk kağıt torbaların hışırtısı
yarısı kuralara gömülmüş
boş sigara paketleri
akılalmaz güçte görünüyorlar.

Scoot Fitzgerald'a benziyor
manzara
"The Great Gatsby"yi
yeni bitirmiş daha
ve henüz başlamadan
ciddi ciddi içmeye.
Hiç kuşkusuz
her şeyin nasıl biteceğini bildiği
o ana.


Henrik Nordbrand
Çeviren: Özdemir İnce

İnsancıl Yamyamlık

Evet, Sayın Bakan, evet, Sayın kral, evet, Sayın
Kraliçe, bir damla gözyaşı, evet, gözyaşı!
Niye Uranyum demiyorsunuz Kongo yerine? Uranyum
kelimesi niye yasaklandı, niye silindi gazetelerden, okul
kitaplarından
Niye ağlıyorsunuz hava alanında? Katiller vardı,
Dolarlarla, Franklarla, Eskudolarla, Pesetalarla
dönmüşlerdi, o zaman niye ağlamadınız
peki?
Niye, sahi niye ağlar insan?
Ağladınız mı ülkenizin tarihini okuduğunuz zaman?
Kırk beşte altın tarlalar alev alev yanarken
şezlonglara kurulmuştunuz, ağladınız mı?
Ne uzun bir Paskalya bu!
iyi yürekli yardımseverler, anneleri, karıları olan
askerler, sevgililerinin, çocuklarının sararmış
fotoğraflarını taşıyanlar (hoşça kal okul
sırası, merhaba tüfek):
her şeyi yapabilirler-: göklerden inerler, ırmakları
geçerler, duvarlara dayarlar insanları,
şehirleri yakarlar,
ama gönüllerince geçiremezler günlerini, yamaçta
bir yılan gibi kıvrılmış yatan, ağır bir taş
gibi yatan Paskalya'yı oynatamazlar yerinden,
tepeye çıkaramazlar onu, zamanı kuramazlar,
Evet, Sayın Bakan, derler, evet Kazançlar, evet,
beni çöllere atan Uzun Kol, evet
evet, beni ölümden kurtaran İpekli Beyaz Kanat, ölüm
saçayım diye,
evet, Açlık, kurşun doyursun diye beni,
evet, başkalarının özgürlüğünü kullanan Özgürlük,
evet, başkalarının yaşamlarını kemiren Yaşam,
evet, Yamyam Devletleri Uygarlığın,
evet, Moruklar, koydum karşınıza gençliğimi.
Dostlarım! Zamanıdır çekip gitmenin artık.
Hoşça kalın, Kasım Ayının Başdöndürücü Noelleri,
Hoşça kalın, Şen Çalgıcılar, Özür Dileyen Bakanlar,
Hoşça kalın, Uyuyan Güzel, Kül Kedisi, duygulu majesteler,
acımasız mandarinler, hepiniz,
Hoşça kalın, yıldızlı, fraklı, Çılgın Ladin Ağaçları,
şehrin jetlerle, tanklarla donatılmış ormanı,
Hoşça kalın, Koni-Evler, Saçaklı-Evler, vitrinlerinde
İsa'nın çıngırak seslerini dinleyerek uyuduğu
Mağazalar,
Hoşça kalın, İsa'dan Sonra Sıfır Yılı, Kralın Muhafızı,
Paskalya, hoşça kalın, günlerimiz sayılı
çünkü:
bayraklarla süslenmiş yapılarda, kilitli kapılar
ardında buyruklar veriliyor şimdi, ama aynı
hızla yayılıyor haberler.


Erik Stinus
Çeviren: Ülkü Tamer

16 Kasım 2016 Çarşamba

Hiç

Kül yağmuru değil
hiç

yerin döşemelerinden sızan hiçbir şey değil
çeneleri kenetleyen hiçbir şey değil
evin çevresinde
koskocaman bir mengene gibi
çatlaklar arasından sızan hiçbir şey değil
görünmez keçe gibi gırtlağını tıkayan
kemiklerindeki iliğini sıkıp çıkaran

Hiç de insanın soluğunu kesen öpücük gibi değil
hiç de derinin altındaki ürperti değil

Hiçliğin sessiz istilası
çoktan bitmiş bile
asude karanlık
ardından
senin ellerinde ölen
şeyler işte

Usul usul bir sancı
yani
hiç.


Uffe Harder
Çeviren: T. S. Halman

Bir Genç Çocuğa

Öpüşü sana ben öğreteceğim
İlk tat olacağım dudaklarında.
Özleyiş ne demek anlayacaksın,
Ve yalnızlık nasıl uzaklığım da.

Anlamsız kalacak çevren
Yanında değilsem yarın
Ağlamak, ağlamak isteyeceksin
Okşanmadığı için saçların.

Bilinmez, yepyeni dünyaları
Ellerinde bulacaksın bende
Çılgınca istemler baş kaldıracak
Zincirlerini kıran gövdende.

Boşlukta düğümlenip duran
Kolların benimle dolacak
Sana verdiğim taş değil
Bir kadın vücudu sımsıcak!

Ve her şeyi yitirdiğin zaman
Geriye dönemezsen eğer
Bir mezar bekleyecek seni
Kalbimde, gömülmeye değer!


Edle Nielsen
Çeviren: Ata Karatay

Disjecta Membra

Bir barış gezegeni arıyor bakış ama hiçbir
birlik son değil, hiçbir sınır değişmez değil.

Sonsuzda aşıklar da yarıldı taa köke kadar
ve yalnız ve yalnız ateş aç yatmaz

Meyvenin iki yarısı ters düşüyor birbirine
ve ikisi de geberiyor sevinçten kendi köşesinde

batan güneş birden düşürünce maskesini
keşfediyorsun bir korku ve kan mahzeni

her şey aşırı uçlardan oluşmuştur orada ve
işte bu yüzden hiçbir şey ömürlü kalıcı değildir

ısırganotu ve tozdan bir güneş orada
bedelidir metallerin birliğinin ve hiçbir şey

sağlam değildir ne acın ne de sıla hasretin bile
ot damların altında akar suların yanında

ne denge ne de bir çözüm vardır; yoktur,
ev-bark da arama sakın yeryüzünde

ama bu bölünmüş kan istemiyor ölümü
yola gelmezdir kemiğine yapışmış olan et.


İvan Malinovski
Çeviren: Özdemir İnce

15 Kasım 2016 Salı

Sineklerin Türküsü

Haziran gecesinde bu düş

kiraz ağaçlarının köpüğü götürmüş evi

boğulan kuşların kırk sayan şıpırtısında
fjord'un aynasından daha gergin bir çanın altında

benim uykum bir çitkuşu yumurtası: bir
kireç duvar ve bozulmaya hazır bir serap

gölgeye çakılı beyaz titrek bir orak
ve gürültüsüz bir gaga görünmez keser

ince tuz ve rüzgar kabuğu aynanın

az sonra kırılacak bir şey


İvan Malinovski
Çeviren: Özdemir İnce

Sonsuz Üç

Dünyada iki erkek var
Her zaman karşıma çıkan
Birisi sevdiğim adam
Ötekisi beni seven.

Birisi karanlık gecelerimin
Düşlerinde bile can evimdedir
Öbürü kalbimin önünde bekler
Bekler durur ama açılmaz kapı.

Birinin sadece soluğu yeter
Beni mutluluğa ulaştırmaya
Öteki ömrünü bağışlar bana
Kalkıp geri vermem bir saatini.

Birisi kanımın sıcaklığında
Aşkın öz türküleriyle yaşar
Öbürü can sıkıcı günlerim içinde
Umutsuz koşar.

Her kadın bu ikili yaşamı tadar
Sevilenle seven arasında
Ama bir kez tek kişi olur o iki insan
Yalnız bir kez her yüzyılda!


Tove Ditlevsen
Çeviren: Ata Karatay

Göbek

Gövdemin katı kökü
Evrenimin ortası
Küçük kabarık düğme,
Düğümün atılalı beri
Bir uçan balon gibiyim yeryüzünde.

Ama ipi kim tutuyor
Kaçtığım günden bu yana
Açılan döl yatağından.

Bulabilsem bir o eli
Ve yüzsem gerisin geri
Akıntıda balık gibi.

Seni sık sık anışımın
Budur sanırım nedeni
Ey küçük çiçeği tenimin.

Öteki balonlarla birlik
Dolanıp dururken bakarım
Doluvermiş içerime
Senden doğru kopup gelen
Gökyüzü özlemi sorular.


Ove Abildgaard
Çeviren: Ata Karatay

14 Kasım 2016 Pazartesi

Bir Asansördeki Karşılaşma

Asansöre girdik. Yalnız ikimiz.
Bakıştık yalnızca, hepsi bu kadar.
İki canlı, bir an, gülümseyerek, rahatça ...
Kadın indi beşinci katta, ben daha yukarı çıktım,
anladım bir daha göremezdim onu,
bir karşılaşmaydı, hepsi bu işte,
peşine düşseydim bir ölü sayılırdım ardında,
o da bana doğru gelseydi,
bu ancak olabilirdi öteki dünyada.


Vladimir Holan
Çeviren: Eray Canberk

Kelime

Bitir şiirini, bize elveda de,
Sonra çek git, sevdalı şair.

Saat çaldı, zaman demir kesildi,
Biz kaldık içinde zayıf, şaşkın ve kararsız.

Acıma bilmeyen bu çağ selamlıyor bizi
Boğazda düğümlenmiş bir hıçkırığın sıkıntısı.
Her şeyi yitirdi mi?

Dilimin ucunda bir kelime var.
Acıyı düşündüm ve buldum çaresini.


Laco Novomesky
Çeviren: Eray Canberk

Çek Krallarının Mezarları Üzerine

Yüreğimde utanç susuyorum akiklerin karşısında
Ah Çek mücevherleri
Şurada gömülü yatan silah
Eksiğimizdir bizim.

Henüz tomurcukta uyuyan
yaprak ve çiçeği ıslatan çiğ gibi tıpkı
sıvanırdı kan kılıca
zırh eldivenine, mızrağa sıvanırdı.
Yakarmak mı? Evet ama parıldasın elinde
kınından çıkmış silah,
yalnız kadınların elleri boş kalabilir
ama onlarınki de değil.

Saatler geçiyor ama gecikiyor
yeniden doğuş kulesinde bizim zamanımız.
Tarihin parmağı çizmedi duvara
coşturucu bir arma.

Ama ateş alacak üzerinde kuruyan kan
Umutsuz değil henüz onuru kırılan.
Yalnız kadınların elleri boş olabilir,
ama onlarınki de değil.

Zavallı bir yakarışta el kavuşturmak
yeter mi utançtan kurtulmaya?
Yalnızca çocukların elleri boş olabilir
ama onlarınki de değil.


Jaroslav Seifert
Çeviren: Özdemir İnce

12 Kasım 2016 Cumartesi

Uykusuz Gece

Nerde dolaşıyor gözlerim
Sevgilim?

Hangi seherdir parmaklarımda
Yansıyan böyle gümüş renkli?

Geceyi sararken pespembe şafak
Kaybolur her şey.

Kapanan gözlerin karanlığında
Gözler.

Duyuyor musun vücudumu
Seninkinin yanında titreyen?

Dilin ağzımda
Aydınlanıyoruz


Josef Hora
Çeviren: Muzaffer Uyguner

Avignon Köprüsü Üstünde

Avignon Köprüsü üstünde
dans edilir,
Avignon Köprüsü
türkü söyler,
kısa sürer danslar
durmadan şırıldar su.

Avignan Köprüsü korkuluklarına
dirseklerini dayamıştı Papa,
Avignon Köprüsü üstünden
yüzyıllar gelip geçti;
Bugün bir Çek ozanı
orada geçiriyor iznini,
durmadan sırıklıyor su.

Avignon Köprüsü üstünde
allahaısmarladık!
Avignon Köprüsü üstünde
hoşçakal!
Selviler ve zeytin ağaçları,
insanı büyüleyen kırlar,
durmadan şırıldayan su.

Avignon Köprüsü üstündeyim
senin sayende,
Avignon Köprüsü üstünde
güçlü ve kuvvetliyim,
düşünüyorum ki geçti buradan
Bohemya Kıralı Charles IV,
durmadan şırıldıyor su.

Avignon Köprüsü üstünde
dans edilir,
Avignon Köprüsü
türküler söyler.
Prag Köprüsüne benziyor bu.
Uzun, uzun bir türkü.
Ve durmadan şırıldar su.


Karel Tornan
Çeviren: Muzaffer Uyguner

Kavak Ağaçları

Ah kavak ağaçları, ipince, upuzun kavak ağaçları
Kasım ayı yakılmışlığında tarlanın
Büyük ve karanlık, orada dikilmişler
Donmuş, katılaşmış, kötü rüyalara benzer
Kavak ağaçları

Ah kavak ağaçları, yapraksız, çırılçıplak kavak ağaçları
Kocaman çitler, devlere benzer, karanlık ve kaygılı
Yalnız ve avuntusuz artıkları
Gibi yıkılmış, kül olmuş bir samanlığın
Kavak ağaçları

Ah kavak ağaçları, dimdik ve cansız kavak ağaçları
Çayır kenarları karanlık ve dilsiz
Cinlere benzer ruhlar çıkıyor Nirvana'dan
Boş tarlalara dimdik bakan
Kavak ağaçları

Ah kavak ağaçları, kendini beğenmiş kavak ağaçları
Görüntüleriniz gibi yitecek ruhum
Nirvana'ya mı yükseliyorum
Yolunu şaşırmış bir kargayım
Gecede uçuyorum


İvan Krasko
Çeviren: Kemal Kandaş

Baba Toprağı

İniyordu barışçı, sessiz gece
Gri ormanlar üstüne
Alçalan güneşin ölgün pırıltısında
Kankırmızı tarlalar
Ürkek, yabansı basıyorum toprağa, işsiz güçsüzün biri
Gurbetten geliyorum
Yüzüyor güneş, denizde kandan bir gemi
Sonsuza kadar

Toprak üstünde nemli ağırlığı ekin yığınlarının
Titrek ve hışırtılı
Yok kimse, el eden, adımı seslenen
Alnı kırış kırış biri
Gözlerinde bir soru, yumuşak, içten
Konuşmasız, azarsız, incitmeyen
Neden kodun gittin tarlaları
Kim görüp gözetiyor şimdi onları

Güpegündüz, öğle sıcağında güneşin, yine nemlisin
Toprak yığınında oluşan önsezi
Birikmiş gözyaşları yüzlerce yıldan
Mutsuz kullardan
Nasıl kuruyabilir-onlar çıktandır
Tutsaktır gözyaşlarına
Kızgın güneş yakıp kavurmak ister hala
Bir ağrıdır hala sürüp gider

Yaşlı elma ağacına bakıyorum
Bir yabancı, daha şimdi gelmiş
Kanlı toprakları atalarımın
Yurda döndüğümü anlıyorum
Acılı bir ses, bir iç çekiş, atalardan yükselen
Kalpte yeşeren
Toprakta çimleniyor ejderha dişlerinin izi
Tutsak eden önsezi


İvan Krasko
Çeviren: Kemal Kandaş

11 Kasım 2016 Cuma

Kanım Azaldı

Kanım azaldı
Ama ağzımdan akıyor hala.
Otlar bürüyünce mezarımı,
Ben ölünce,
Kim alacak yerimi,
Kalkanımı kim tutacak?

Dumanlara bürünerek geldim ocaklardan,
Gözlerim gece gibi karaydı,
Alevler fışkırıyordu burnumdan,
Şafakta olsun alacakaranlıkta olsun,
Karşısına dikildim o katillerin,
O para babalarının, o vurguncuların,
Madenlerden çıkıp geldim işte,
Varsın taçlar süslesin soylu başlarınızı,
Tutsak ettim hepinizi öfkemle,
Sıkılı yumruğumda hala kini var
Beskyd dağlarından gelen bir madencinin.

Kanım azaldı
Ama ağzımdan akıyor hala.
Otlar bürüyünce mezarımı,
Ben ölünce,
Kim alacak yerimi,
Kalkanımı kim tutacak?


Petr Bezruç
Çeviren: Ülkü Tamer

Appassionato

Gece göğünü severim
Çünkü çıplaktır.
Gün ışığı engeller çünkü
Evrenin çıplaklığını görmemi

Ey, yıldızlarla dolu çıplaklık!

Gizleme çekiciliğini!
Seni gözlemek istiyorum.
Senin maddenin bilmecesini çözmek tutkusu
Kucağına öyle bir güçle çekiyor ki beni!

Beni sev!
Gecem ol benim!


Lubomir Levçev
Çeviren: Ataol Behramoğlu

Garcia Lorca'ya Şarkı

"Öldüğüm zaman gitarla gömün beni...''
F. G. Lorca


Nerde o kanlı Granada?
Nerde gömütün?
Kimlere sorayım, kimlere?
Durmadan kişneyerek
kumları eşen
sağrıları köpüklü taylara mı?
Yoksa gün görmüş kartallarına mı
Nevada doruklarının?

Uzak,
çok uzak Granada!
Mavi mi gökyüzü orada,
mersinler yeşil mi
bilmiyorum.
Ama sen Granada uğruna can verdin.
Ve orada
segedilyalar söylenen
İspanya toprağında
çürüdü kanlı gömlekleri kardeşlerimin.

Uzak,
çok uzak Granada'da.
Gözyaşı dökmek için değil arayışım gömütünü.
Şarkı söyleyeceğim başucunda,
neşeli ve iyimser bir havayla
dile· gelecek gitar.
Ve taşında senin
bir Kastilya kaması bileyeceğim
önümüzdeki savaşlar için.


Lubomir Levçev
Çeviren: Fahri Erdinç - Kemal Özer

10 Kasım 2016 Perşembe

Şimdiki Zamanı Yaşamak

Nerede yaşarsam yaşayayım,
nerede ölürsem öleyim;
sabahleyin,
erken,
sabahleyin,
insanlara dönüşünce yıldızlar
kuvvet çizgilerine doğru
ateşin vaftizine doğru
ilk birliklere ulaşmak için
ileri atılan isimsiz insanlara
dönüşünce yıldızlar,
ben de aralarındayım,
ben de yoldayım,
elinde Tanrı gövdesi gibi soğuk
kuru bir ekmek parçası...
yavaş yavaş dağılırken karanlık
ama doğan gün gerinirken hala
işte tam o sırada
duyarım
o biricik benzersiz tadını
şimdiki zamanın.

Mutluyum ben
bilsem de
ne denli tehlikelidir
mutlu olmak.

Coşkuyla haykırır ruhum ama
"Selam gün, yüksel doğan günün tanyeri,
Güvenebilirsin bana hala!"
Nerede yaşarsam yaşayayım
nerede ölürsem öleyim;
akşamleyin
geç bir saatte
akşamleyin,
yıldızlara dönüşünce insanlar

ve çekilince bulutsuz gökyüzüne,
tabii ben de aralarındayımdır ...
gün ışığı çekilir
ama kararsızken gece ...

İşte tam bu sırada
duyarım
ben benzersiz görkemini
şimdiki zamanın.

Rahatımdır
bile bile
ne denli tehlikelidir
rahat olmak.
Ruhum gülümser rahatça;
"Selam alacakaranlığı batan günün,
şimdi hala güvenebilirsin bana!"


Lubomir Levçev
Çeviren: Özdemir İnce

Hava Alanı

Uçarken öleceğim havalarda
Beyaz, uğursuz bulutlar arasında
Yitirmeden duyumları,
Tek bir izi bırakmadan.
Hiç kimse ağlamayacak arkamdan ...
Sadece pist bilecek
Nereden havalandığımı
Ve hatırlayacağım onun
Trajik aydınlığını

Ve eğer sen
Aramak istersen izlerimi
Hava alanına geleceksin
Alüminyum kanatlı
Devsel haçlar arasına.
Önünde dur saat tablosunun
Kocaman harflerle
Sayılar saatler
Ve mesafelerle
Konuşan benim ...

Dur orada
Önünde dur saat tablosunun ...



Vladimir Başev
Çeviren: Özdemir İnce

Ne Zaman Büyür Nehirler

Bir soru çıkmıyor hiç aklımdan:
Nehirler büyürlerken neden
Sessizce ayrılırlar doğdukları topraktan;
Üzülseler de sılayı bırakırken.

Neden kalmazlar sonsuza dek
Onları duru gözyaşlarıyla besleyen kaynakta
Avutan ezgilerle, yaşam veren
Bu derin gölgelikte, kayınların altında.

Yoksa çok mu dar geldi bu tepeler
Öğrendikleri şarkılar için:
Bu yüzden mi açık ovalara yöneldiler
Ötesine ağaçların, dağ geçitlerinin?

Ve nehirler ne denli büyürlerse
O denli uzak düşerler kaynaklarına.
Neden ama? Bu acımasız bilmece
Üzüyor beni yol ayrımlarında.

Fakat geçmişe, çocukluktaki evime
Döndüğümde dilsiz bir kederle dolar içim;
Çünkü büyürken insan olmaya ben de
Nehirler gibi bırakıp o yerleri gitmiştim...


Eftim Eftimov
Çeviren: Ataol Behramoğlu

9 Kasım 2016 Çarşamba

Ve İnanıyorum

Ülkem, çok yazdım senin için
Ve hep yazacağım.
İçimde, düşüncemde,
Günümde, gecemdesin.

İşte böyle geçecek hayatım.
Ve inanıyorum, bana dudakların
Bir gün "Oğlum!" diyecek...
Ve kavuşacağım toprağına...

Sayısız ozana, sayısız yiğide
Beşiklik eden;
Ama katlanmayan
Tanrılara
Ve korkaklara.


Georgi Cagarov
Çeviren: Özdemir İnce

Anneme

Gözlerim kapalıyken yıldızlar parlar
Ve bildik dağlar belirir uzakta
Gök mavidir ve titrer donukça
Yükselir yalçın doruklar.

Küçük evler görünür saman damlı
Çift atlı araba ilerler kır yolunda
Ve iki ırmak, anam gibi tıpkı
Sevgiyle açar kollarını bana.


Georgi Cagarov
Çeviren: Ataol Behramoğlu

Sorgudan Sonra

Boyu iki adım hücrenin, eni de...
Buzdan soğuk kıvrıldığın saman.
Kolunu uzatırsın; duvar.
Başını kaldırırsın; tavan.

Ve engin kırlar var az ötende
derin nehirler
dağ dizileri
kanat sesleri gökte
yurdun yani
ve alıp uzaklara
götüren yollar.

Arkadaşlar var az ötende
düşler
deniz kıyıları ...
Ve sen
savuna bildin
tüm bunları
topu topu
iki adımlık bir alanda...


Georgi Cagarov
Çeviren: Ataol Behramoğlu

8 Kasım 2016 Salı

Köylü

Kentlerin, gökyüzü yerine
katları vardır.
Kentlerin, kırlar yerine,
kaldırımları vardır.
Ay parıldamaz kentlerde geceleri
sokak fonerleri vardır.
Her yerde kapalıdır kapılar.
Her yerde bir giz.

Çekingen köylü
ezilmiştir burada.
Ve susar.
Yalnız bırakılmıştır,
yabancısıdır toprak.
Bir karanlıktır,
onun için
elektrikle aydılatılmış
ay ışıksız geceler.

Hüzünlüdür köylü,
o beklenmedik konukların
gürültüsüne alışıktır.

Yitik bakışlardan
tüm çiçek uzak
ama birtakım buketler var.
Bir iki saatte solan
buketler var.
Duyduğu uğultular
ama türküsü değil bu
tutkuyla uğuldayan kırların.

Bıkmıştı ineklerden,
köpeklerin havlamasından.
Horozların öttüğü saatlerde
uyanıyordu.
İğreniyor şimdi
şişelerde satılan sütlerden
ve piliçlerden
vitrinlerde
kadavralar gibi duran.
Şimdi,
oturmuş
böylesine gereksiz
bir köşede
gün batımında
susuyor ve iç çekiyor.
Bu o mu?
Ben miyim yoksa?


Pavel Matev
Çeviren: Özdemir İnce

Üç Kıta

Yakıcı yeli bekler gibi yaprak,
Tıpkı otun yağmur bekleyişi gibi
Bekliyordum seni, sabırla,
Ama tarlalarda, dikenli çavdarın yanında değil.

Her dakikanın sensiz geçtiği
O tramvay durağında,
Bana ne kırlardan, çavdarlardan,
Benim baharım yanıbaşımda.

Kentlinin budadığı ağaçta,
Tüm çiçeklerde, pazarlarda satılan.
Taa boz renkli parkelere kadar.
Ve sen geliyorsun, baharı taşıyarak!


Bojidar Bojilov
Çeviren: Özdemir İnce

Yoldaki Yalnız Kadın

Bir sakıncadır, bir tehlikedir bu
hala erkeklerin olan bu dünyada
yürümek yalnız başına.
Her dönemeçte bekler seni
pususu saçma rastlantıların.
Sokaklar yaralar seni
meraklı bakışlarla.
Yoldaki yalnız kadın.
Tek savunman senin
savunmasız olman.

Düşünmedin erkeği
dayanılacak bir destek gibi
yaslanılacak bir ağaç gövdesi,
sığınılacak bir duvar gibi
düşünmedin erkeği.
Düşünmedin erkeği
bir köprü, bir tramplen gibi.
Yapayalnız çıktın yola
eşit koşullarda tanımak istedin
ve istemedin hiçbir şey erkeği sevmekten başka

Uzaklara gidebilecek misin,
yoksa düşecek misin çamurlara?
Bilmiyorsun, direngensin ama.
Devirseler de seni yarı yolda
gene de bir yerlere varmış olacaksın
mutlaka.
Yoldaki yalnız kadın .
Her şeye rağmen yürüyorsun
Her şeye rağmen durmuyorsun

Hiçbir erkek
yalnız olamaz
bir kadın kadar.
Karanlıklar diker önüne
bir kapalı kapı.
Geceleyin hiçbir kadın
tek başına gidemez yolda.
Ama güneş, bir gardiyan gibi tıpkı,
açar uzayı sana
tan vakti.

Ama karanlıkta da yürüyorsun sen
çevrene korkuyla bakmadan.
Ve her adımın
bir güvenlik belgesidir
seni uzun süre korkutan
erkek için.
Adımlar çınlıyor taşlarda.
Yoldaki yalnız kadın.
en sessiz, en yürekli adımlar
aşağılanmış toprakta,
kendisi de yolda
yapayalnız bir kadın olan toprakta.


Blaga Dimitrova
Çeviren: Özdemir İnce

7 Kasım 2016 Pazartesi

Veda Şiiri

Karıma


Geleceğim bazen uykudayken sen
Beklenmedik, uzak bir konuk gibi
Sokakta bir başıma koyma beni
Kapıyı sürgüleme üstümden.

Usulca girecek, bir yere ilişeceğim
Bir zaman, karanlıkta, bakacağım yüzüne...
Ve yorgunluk gözkapaklarımı indirince
Seni kucaklayacak ve çıkıp gideceğim


Nikola Vaptsarov
Çeviren: Ataol Behramoğlu

Ölümden Önce

Acımasız, dizginsiz bir kavga bu
Başsız, sonsuz, destansı.
Bir başkası dolduracak senden boşalan safı
Burada tek adam hesabı olur mu?..

Kurşuna diziliş; çürüyüş sonra ...
Her şey yalın, mantıksal, yaşamak gibi.
Fakat birlikte olacağız büyük fırtınada
Halkım, çünkü sevdik seni...


Nikola Vaptsarov
Çeviren: Ataol Behramoğlu


Vaptsarov bu şiiri, "Veda Şiiri" ile birlikte, idama mahkum edilerek kurşuna dizildiği gün, idam mangası önüne çıkarılmadan hücresinde yazmış ve arkadaşlarına ulaştırabilmiştir.

Doğduğum Ülke

Doğduğum ülkede gün boyunca
Mavi gök gülümsedi durdu
Ve bütün gece, şafaktan önce
Yıldızlar görkemle parıldıyordu

Fakat akşam alacasında eve dönerken
İri adımlarla, işgünü bitiminde
Gördüm gizlenen düşmanımı
Gölgede, elinde bir tüfekle

Bana sevmeyi öğrettin anacığım
Seni sevdiğimce, tüm insanları ...
Herkesi sevmeye hazırım
Ama ekmeğim ve özgürlüğüm de olmalı ...


Nikola Vaptsarov
Çeviren: Ataol Behramoğlu

5 Kasım 2016 Cumartesi

Karlar Arasında

Yavaş yavaş çıkıyorum dağ yolunu. Uyuyor
Ak mantosu altında ormanın sayısız varlıkları.
Ne ak ve temiz bir gün! birdenbire karda
Güneşin ışıkları tutuşturuyor elmasları.

Sen uzaktasın, bir başka ülkede - garip kimsesiz.
Zaman ağır çığını yığdı arasına ikimizin.
Yarın, barış içinde, yeni bir gün başlayacak
Ve dünya yeni bir mutluluğa doğru yol alacak.

Ama biz, müthiş bir depremle ayrı düşmüşüz,
Ve atılmışız ayrı dünyalara, birleşmeyen yollardayız,
Sisli ve felaket günler boyunca dolaştıktan sonra
Bu müthiş yıkıntılarda acıyı tattıktan sonra.

Bir köprü bulacak mıyız geçmeye, ellerimiz açık,
Büyük uçurumun üzerinde buluşacak mıyız,
Yüzlerimizde acının birbirinden derin yaralarıyla
Her şeyin sona erdiği bir kıyamet gününde?

Hep inip çıkacak mıyım dağ yollarını böyle yalnız
Sisler vadisinden geçen eski bir bilge gibi?
Gün serin ve parlak olacak ve kar parıl parıl
Ve sen, çok uzaklarda, yabancı, unutacaksın belki beni.


Elizaveta Bagriana
Çeviren: Muzaffer Uyguner

Torun Kızı

Portreleri yok bende atalarımın
Ne de soy kütüğüme ilişkin kitaplar
Bilmiyorum türkülerini onların
Yabancıdır bana gittikleri yollar.

Fakat ateşli şakaklarımda benim de
O kara, isyancı kandır atan.
Ve adına aşk denilen o uçurumun
Odur beni ucuna iten.

Büyük ninem, sıcak kanlı, civan
İpek bir yaşmak gözlerinin altında
Kaçmadı mı bir geceyarısı
Tutkudan eriyen bir yabancıyla?

Kuzgundan kara o küheylanı
Anımsar Tuna boyu bahçeleri
İkisini de yatağandan
Rüzgar kurtarmıştı, silip izleri ...

Belki de bundandır çarpması yüreğimin
Kırlar üzerinde bağırınca kuğu.
Uzak, mavi kıyı çizgisini sevişim
Ve kırbaç altında at koşusunu ...

Nasıl bir insanım, ben de bilmiyorum!
Bildiğim sadece, ölsem de yitsem de
Senin kızınım ben ey sevgili toprak
Ey eski Bulgar toprağı, yurdum.


Elizaveta Bagriana
Çeviren: Ataol Behramoğlu

Çelişki

Benim hüznüm tek düze bir yağmurdur,
Tan vaktine kadar çınlar camlarda.
Ayın parıltısıdır bazen
Saçlarımı sarar
Uykularıma girer
Kaynağıdır
Dingin gözyaşlarının...

Ama, gün doğar doğmaz,
Açınca ben pencereleri -
Kanat açar doğan güne karşı.
Ah! Gençlik, iş ve güneş dolu günler.
Bir kuş geçer başımın üzerinden

Kanatlarını duyarım,
Neşeli gençler yolda çevirir beni,
Hızlı hızlı yürürüm onlarla,
Ve bir çocuk bakışıyla karşılaşsam
Yıkanırım onun aydın kaynağında.

Ama hüznüm de geri döner
Gece iner inmez
Hep aynı,
Hep benim bir parçam,
Ve anlarım ki mümkün değildir
Güneşsiz ve hüzünsüz
Benim var olmam.


Dom Gabe
Çeviren: Özdemir İnce